23 Aralık 2011 Cuma

Bijelo Dugme - Turneja 2005: Sarajevo-Zagreb-Beograd




Balkanlardan gelen progressive rüzgarının etkisiyle ülkemizde bir süre sağanak halinde Bijelo Dugme görülecek. Ülke büyük sevinçle karşıladı bunu. Sormayın sormayın. Bijelo Dugme eşliğinde danslar ediliyor, ateşlerden atlanıyor. Derdi tasayı unuttuk. Aman aman. Balkanlardan ülkemize gelen progressive esintileri eksik olmasın. 

Zaytung haberi niteliğindeki girişimi ''öhöhöhöm'' diyerek toparlıyım, devam edeyim. Balkanların güzel ülkesi Yugoslavya'dan kopmadan gelen bir grup Bijelo Dugme. Yugoslovya için 70'ler ve 80'lerde özgürlük, barış gibi anlamlar yüklenmiş bu güzel gruba. 

Grupta çok tanıdık bir isim var. Goran Bregoviç. Grupta ritim gitar çalıyor. Emir Kustrica filmlerinden hatırlayacağınız melodiler işte bu müthiş gruptan çıkmıştır. Arizona Dream'in müziklerini hatırlayın. Sahnelerle bütünleşen ve insanı fena halde etkisi altına alan müzikleri unutmak mümkün mü? O filmin Bregoviç'e ait olan müzikleri Bjelo Dugme'nin şarkılarının biraz farklı versiyonlarıdır. Yeri gelmişken filmi de izleyin müzikleri de dinleyin derim. 

Grubun solisti olan Zeljko Bebek'in muhteşem bir sesi vardır. Diğer vokalleri olan Islamovic, Vojičić  ile müthiş zevkli parçalar ortaya çıkarıyorlar. Soloları ve ritmi başarılıysa bir grup daha ne istenir ki. Stüdyo albümlerinin ilk birkaçı daha yoğun etnik melodiler ve biraz da progressive rock ritimleri içermekte. 80'li yılara doğru daha çok distorsiyon kullandıkları görülüyor. Albümlerin bütününe bakınca grubun elemanlarının farklı kökenlere sahip olmasına rağmen ortak bir müzikal ifade biçimi yakaladıklarını görebiliyoruz. Bütünlüğü hiçbir zaman bozmamış bir grup bu. Yansıtmak istediklerini verebiliyorlar. Stüdyo albümleri şöyle:

1974 - kad bi' bio bijelo dugme 
1975 - šta bi dao da si na mom mjestu
1976 - eto! baš hocu!
1979 - bitanga i princeza 
1980 - dozivjeti stotu
1983 - uspavanka za radmilu m.
1984 - kosovka djevojka
1986 - pljuni i zapjevaj moja jugoslavijo
1988 - ciribiribela

Her birini sıkılmadan dinleyebilirsiniz. Ben her albümden şarkılar içeren canlı performans kaydını dinleyin bi' derim. Led Zeppelin, Deep Purple etkileri balkan havalarıyla karışınca ortaya çıkan şey için Bjelo Dugme budur işte dersiniz. Grubun şarkıları enerjik değil, son zamanlara doğru baya bir arabeskleştiler bile diyebilirim. Za Esmu, Selma, Lpe Cvatu, A i ti me iznevjeri, Ne spavaj mala moja muzika dok svira... gibi parçalarına birincilik telini veriyorum. 

İyi dinlemeler. Ben bir balkan rock'n roll'u yapıyım, yazı bitsin de ortalığı tozutsam diye sabırsızlanıyordum. Hobaa.  

jer to je mala moja rock'n'roll
rock'n'roll rock'n'roll...
mala to je rock


Turneja 2005: Sarajevo-Zagreb-Beograd

DVD 1: 
1. Lazes 
2. Za Esmu 
3. Meni se ne spava 
4. Jer kad ostaris 
5. Da te bogdo ne volim 
6. Padaju zvijezde
7. Aiaio radi radio
8. Nakon svih ovih godina
9. Sta ima novo
10. Ćiribiribela
11. Kada odem kad me ne bude
12. Ako ima boga
13. A i ti me iznevjeri
14. Napile se ulice
15. Selma
16. Ipak, pozelim neko pismo
17. Da sam pekar
18. Ne spavaj mala moja muzika dok svira
19. Sve će to mila moja prekriti ruzmarin, snjegovi i sas
20. Ako mozes zaboravi
21. Na zadnjem sjedistu moga auta
22. Ha ha ha
23. Dozivjeti stotu
24. Sanjao sam noćas da te nemam

DVD 2: 
1. A, milicija trenira strogoću
2. Pristao sam biću sve sto hoće
3. Lose vino
4. Evo zakleću se
5. Ruzica si bila sada vise nisi
6. Ima neka tajna veza
7. Tako ti je mala moja kad ljubi Bosanac
8. Lipe cvatu, sve je isto ko i lani
9. Đurđevdan
10. Hajdemo u planine

Bonus: Bijelo dugme za kafanu 
11. Dzej - Napile se ulice
12. Verica Serifović - Ako ima boga
13. Usnija Redzepova - A i ti me iznevjeri
14. Dara Bubamara - Zamisli
15. Dragana Mirković - Na zadnjem sjedistu moga auta
16. Stoja - Meni se ne spava
17. Petar Graso - Ćiribiribela

BIJELO DUGME

 Goran Bregović / guitar
- Alen Islamović / vocals
- Mladen Tifa Vojičić / vocals
- Zeljko Bebek / vocals
- Điđi Jankelić / drums, percussion
- Milić Vukasinović / drums
- Laza Ristovski / keyboards
- Vlado Pravdić / keyboards
- Zoran Redzić / bass
with:
- Daniela Radkova Aleksandrova / back vocals
- Ludmila Radkova Traykova / back vocals
Orkestar za svadbe i sahrane
Klapa Nostalgija
- Zeljko Savić / Bregović's stage assistant

12 Aralık 2011 Pazartesi

Goblin - Suspiria (1977)

Korku filmleriyle arası iyi olan biri değilim, ancak işin içine çok acayip yönetmenler girince bazı filmler dikkatimi celbediyor. Bir film yönetmeniyle, müzikleriyle, oyuncularıyla, senaryosuyla bir bütün olarak değerlendirildiği zaman izlemek veya hakkında bilgi toplamak için pekçok neden ortaya çıkıyor. Progressive Rock'tan pek hazzetmeyen, fakat korku filmleriyle arası iyi olan bir arkadaşımın Suspiria'dan bahsetmesi üzerine macera başladı. 

Filmin yönetmeni Dario Argento'yu, pek müthiş kızı Asia Argento'dan ötürü takdir ve takip ederdim. Baba-kız müthiş projelerin insanları bunlar. İtalyanlar. Daha ne olsun. Neyse efenim, gelelim Suspiria'nın müziklerini yapan dehşetengiz grup Goblin'e... 
Italian Progressive Rock icra eden Goblin elemanları bir dizi korku filmi müzikleri yapmışlar. Hatta şöyle diyim film müziği olmayan sadece üç albümü var. Onların müzikleri sayesinde izlenmeye değer görülen korku filmlerinin olduğundan bahsedilir. Korku filmi izleyen arkadaşlar daha iyi varır bunun ayrımına tabii. 

Albümü dinlediğimde hissettiğim ilk şey, her şarkının farklı korku, gizem unsuruyla bezenmiş olmasıydı. Ciddi ciddi içine çeken dinledikçe zihinde iz bırakan bir albüm Suspiria. Albümün şahsi fikrimce en dikkat çeken parçaları; Suspiria, Black Forest, Witch, Markos. Hepsini saydım neredeyse. İçlerinde bir parça daha var ki grubun kara mizahını temsil ediyor adeta: Death Valzer. Dinleyin bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız. 
Diğer parçalara bakınca bu şarkı acayip psikopat geliyor bana. Diğerleriyle insanın içine ürperti salmaktan aldıkları keyfi bu şarkıyla ifade ediyorlar sanki. Çocukların birisine kötülük yapıp sonra da bundan aldıkları psikopatça zevki anlatıyorlar adeta. Tüm parçaları dinlediğinizde kafanızda oluşacaktır bir şeyler işte. Böyle ya da değil. Dinleyin ama.

Teknik bilgiler verelim biraz. Suspiria, Goblin'in 1977 yılında çıkardıkları stüdyo albümü. Albüm parçaları, grup elemanları, çaldıkları enstrümanlar falan hepsini bilelim, bilgilenelim. Hadi bakalım:

GOBLIN

Claudio Simonetti / Mellotron, organ, string machine, celesta, electric & acoustic piano, Minimoog, Moog system 55
Massimo Morante / electric & acoustic guitar, bouzouki, voices
Fabio Pignatelli / bass, tabla, acoustic guitar, voices
Agostino Marangolo / drums, percussion, voices

SUSPIRIA

01. Suspiria (5:57) 
02. Witch (3:10) 
03. Opening To The Sighs (0:32) 
04. Sighs (5:15) 
05. Markos (4:03) 
06. Black Forest (6:06) 
07. Blind Concert (6:11) 
08. Death Valzer (1:51) 

Bonus tracks on re-release
09. Suspiria (celesta and bells)
10. Suspiria (narration)
11. Suspiria (intro)
12. Markos (alternate version) 

8 Aralık 2011 Perşembe

The Doors - The Doors


''Şimdi herkes doors dinliyor yeniden'' diye anti popülist bir söylem içine girmiş zamanında Murathan Mungan, ''İnce L, Lalena'' şiirinde. Kendisi şiirini Deep Purple'ın Lalena'sından esinlenerek yazıyor ve görüyoruz ki The Doors dinlemeyi askıya almış, Deep Purple esinlenmesi bir şiir yazıp, aman da herkes doors dinliyor dediğine göre. Görünen o ki o zamandan bu zaman pek bir şey değişmemiş. Herkes dinliyor diye bir süre dinlenmeye ara verilen gruplarla aynı kaderi paylaşıyor olabilir The Doors. Günümüz vintage-woodstock çılgınlığı uğruna harcanamaz bu adamlar. Kaldı ki The Doors hiçbir zaman woodstockda yer almamışlardır. Jim Morrison'ın karizmasına yapışıp kalınıyor gördüğüm kadarıyla. Ses rengi, deri pantolonu, bakışları ile komple muhteşem olan saykodelik adamlar yok denecek kadar az olmasına rağmen vintage manyaklarına gidin başka adam bulun lan kendinize çağrısı yapıyorum buradan. The Doors'u Jim Morrison'dan ibaret sayanlar, siz topuklarınızı kıçınıza vura vura uzaklaşın hatta. Ray Manzarek gibi bir adam da olmasaydı 1965 yılında The Doors olmayabilirdi. Jim Morrison, saykodelik şiirlerini defterine yazar, kaldırımlarda sürter, yine ölürdü. Şimdi Kertenkele Kral'ın doğum gününde kendisini yine öldürmüş oldum, ama olacak olan budur.

Jım Morrison'ın 68. yaş günü olmasını fırsat bilip saykodelik bir kutlama yapayım dedim. Her şarkıyı ayrı ayrı değerlendircem. Bu güne özel bir yazı olsun. Grubun doğuş albümü olan ''the doors'' ile. Albümün ilk şarkısı ''break on trough'' dan son şarkısı ''the end'' e kadar nerdeyse her şarkının ayrı bir etkisi mevcut. Albümün çıkış parçası olan ''Break on Trough'' ciddi anlamda çıkış yakalamasına rağmen düşünün ki Robbie Krieger'ın yazmış olduğu ''Light My Fire'' bundan daha fazla talep görmüştür. Görece başarısız şarkının break on trough olduğunu varsayarsak nasıl müthiş saykodelik bir albüm ortaya çıkmış tahmin edin. Albümün ilk ortaya çıktığı zamanı düşünün.


you know the day destroys the night
the night destroys the day
so break on through, break on through
break on through to the other side



Sözleri ile The Doors ortaya çıkıyor ve 11 şarkılık muhteşem bir albümle tanışıyorsun. Böyle doğuşlarla karşılaşan bir nesil daha ne ister. Ray Manzarek'in klavye ve bası aynı anda kullanmasını canlı olarak izlemek insana nasıl bir kafa yaratmıştır? Müziğin hakkını veren insanların yarattıkları şeylere nasıl sahip çıkmam gerektiğini şaşırdım. The Doors'u yaşama ve yaşatma çalışmalarımı münferit olarak sürdürmeye devam ediyorum ben nasılsa.  Biz ilk albümün diğer parçalarıyla devam edelim. 


Soul kitchen; Ray Manzarek, kesik klavye girişiyle şarkının içine çekiyor daha ilk saniyeden. ''let me sleep all night in your soul kitchen'' solosuyla da Jim Morrison iyice yükseltir şarkıyı. Aman sabahlar olmasın.


Crystal Ship; Morrison'ın nakaratsız, ancak şarkı halini aldığında Morrison'ın yorgun sesinin tek cümle haline getirdiği bence açık bir şekilde uyuşturucuya övgü şeklindeki çok çok romantik dizeleri. Nasıl bir ruh halindeyse sesiyle, ritmiyle hepsini bize sunmaktadır. O uyuşturucunun yerine konulacabilecek onlarca duygu var. Hangisini seçmek isterseniz... Beni bilinçsizliğin kıyısında uykuya daldıran onca duygu varken böyle bir laf etmem kaçınılmazdı. Siz de seçin bir duygu, Soul kitchen'da uyuyup kalmanıza izin verilmez belki, ama mutlaka Crystal Ship'te uykuya dalıp farklı alemlerde gezintiye çıkacaksınız. 


Alabama Song; hoplaya zıplaya hadi ölmeliyiz koşun koşun diyen bir şarkı. Klavyenin tuşları nasıl da şirin şirin ses çıkarıyor. Bir sürü çocuğu ölüme götürmek için sanki özellikle seçilmiş o notalar. Bu şarkıya fareli köyün kavalcısı misyonu yükledim ben. Zararlıları değil de iyi olan her şeyi bu dünyaya layık görmeyen bir grup insanın bunu notalarıyla gerçekleştirme çabası bu. 


Ligt My Fire; bunun coverını yapmayını dövüyorlar. Ama kimse de kusura bakmasın hiçbir zaman orijinalinden iyi olamadı hiçbiri. Jim Morrison'ın şarkının ortalarındaki solosu ve hatta gitar solosu muazzamdır. Ve evet, "girl , we couldnt get much higher"


Back Door Man; Morrison bu şarkıda kendinin kat be kat üstüne çıkar. Baştan çıkaran bir şarkıdır. Zaten imalı da bir şarkıdır, ancak iki şekilde bir ima söz konusudur. 60'lara kadar evli bir kadının sevgilisinin arka kapıdan çıkmasını belirtmesi açısından kullanılmış. 60'larda ise anal seks düşkünlüğünü ima etmek amacıyla kullanıldığı söylenir. Şimdi Jim Morrison bunlardan hangisi bilemedik. Hmm.


I Looked at You; şarkıdaki klavye solosuna ölüp bittiğim bir gerçek. Ayrıca Morrison yırtık sololarını bu şarkıda da esirgememiş inişli çıkışlı kendinden geçişlere gebe bırakmışmıştır şarkıyı. 


End of the Night; albümün en karamsar şarkısı bu. Morrison, şarkının sonuna doğru yine yapar yapacağını. Sakin sakin karamsarlığı zerk ederken birden isyanın çığlıklarını basar. 


Take it as it Comes; sözleri Jim Morrison, müziği Robby Krieger ve doğaçlama solo ise Ray Manzarek tarafından icra edilmiştir. Ortaya çıkan şeyin muhteşemliğinden şüphe edilmez. Yok böyle bir karışım, aynı zamanda albümdeki en gaz şarkıdır. 


The End; Elektra records'dan çıkan The Doors albümünün açık şekilde Oedipus Kompleksine gönderme yaptığı şarkısıdır. ''father, yes son, i want to kill you, mother...i want to...fuck you'' diyerek özetler bu durumu. İroniktir. 


Son şarkıyla albümü kapatıyoruz. Hadi bakalım deri pantolonlarınızı giyip sokaklara akın.  


''we couldnt get much higher!''

7 Aralık 2011 Çarşamba

King Crimson & Tool / Lateralus (2001)



Güzel şehirlerde muhteşem konserler oluyor. Bunların kayıtlarından mahrum kalmak istemeyiz. Bir de bazı ikililerin bir araya gelmesi olayı milyonda bir yılda Dünya'dan bir yıldızın görünmesi olayı gibi. Yakaladın mı kaçırmayacaksın. Bu ikililerden biri de King Crimson ve Tool'dur. Çok değil 10 yıl önce California'nın okyanus şehri San Diego'da bu ikili bir konser veriyor. Bildiğim kadarıyla da başka şekilde bir araya gelmediler. 


Şimdi Tool'a bok atılabilir, çünkü fazlasıyla King Crimson etkileri görülmekte müziklerinde. Zaten Maynard James Keenan da bunu inkar etmiyor ve San Diego konseri sırasında şöyle bir cümle sarf ediyor: '' Artık kimden çalıp çırptığımızı biliyorsunuz.'' E adama daha fazla yüklenilmemesi gerekir. Kaldı ki King Crimson şarkıları dışında Robert Fripp'in muhteşem introlarla Tool şarkılarına dehasından katmasını dinlemek için bile konser kayıtlarını dinlemeye değer. Sober'ı Fripp introsuyla dinlemek, ofofofof! 

Tool & King Crimson - Lateralus (Live in San Diego, 2001)

Tool - Lateralus Album: Lateralus (2001) Tool & King Crimson: San Diego, CA - 08/08/01 


Setlist:
01. The Construcktion of Light
02. Into the Frying Pan
03. Level 5
04. The Deception of the Thrush
05. Dangerous Curves
06. Lark's Lounge in Aspic Pt. IV
07. Thela Hun Ginjeet
08. Red
09. Intro
10. The Grudge
11. Stinkfist
12. Forty-Six & 2
13. Prison Sex
14. Schism
15. Pushit
16. Disposition
17. Reflection
18. Fripp Soundscape Intermission
19. Sober (Fripp Intro)
20. Parabol
21. Parabola
22. Ænema
23. Lateralus

6 Aralık 2011 Salı

Eela Craig - One Niter




İlk albüm tanıtımımı beni ilk dinlediğimde aynı şarkıda ''şimdi nasıl bir enstrümana geçiş yapacaklar!'' şeklinde meraklara sevk eden senfonik rock'la kaynaşan Avusturyalı progressive rock grubu Eela Craig ile yapıyorum. Rastgele.

1970 yılının başlarında kurulmuş. Sorsanız ki o zamanlar(70'ler) Avusturya'sındaki progressive hareket ne alemdeydi diye, tüm ayaklanmanın özeti Eela Craig'dir diyebilirim. 
Eela Craig'i progressive rock yapan öncü gruplarla karşılaştırmanın pek mümkün olduğunu söyleyemem. Kullandıkları enstrümanlar bakımından bile ayrılırlar. Flüt, keyboard, perküsyon'u yoğun olarak kullanırlar. Gitarın flüte ve perküsyona eşlik ettiğini duyacaksınız. Mellotron zaten var. Adamlar flütü katarak kremşantinin üstüne çilek eklemişler bi' hayli. Oyoyoy. Neyse.


''One Nite'', Eela Craig'in 1971 yılında çıkardıklarıı ilk albümün ardından 5 yıl aradan sonra ortaya çıkardıkları ikinci albüm olmakta. İlk albümün ardından gelen belki de beklentileri tam olarak karşılamayan ve ilk albümden çok daha fazla senfonik ögelerle dolu ve hatta fusion etkilerinin daha fazla görüldüğü bir albüm olmuş ''one niter''. Bu albümü benim için özel yapan, albümde yer alan iki farklı konseptteki parçalardır. Biri ''circles'' diğeri ''one niter medley''. Aynı parçada çok farklı geçişler yaptıklarının herkesin gözüne sokulduğu iki parça oluyor bunlar. ''Circles'', 4 koldan sararken ''one niter medley'' de 5 koldan sarıyor dinleyiciyi. 

Albümün diğer parçalarında introların ''sessizlikten'' oluşması şarkının ilerleyişini çok belirgin şekilde görmemizi sağlıyor. Way down ve Loner's Rhyme bunun kanıtı. Way down çalarken Pan'ın vadilerde sekerek flüt çaldığını resmediyor beynim. Keyboard'dan çıkan sesler ve flütün birleşimi Pan'ın hikayesini yeniden yazdırıyor. ''Venezuela'' da iyice mitolojik tınılar duyuyoruz zaten. O sebeple Eela Craig benim için Pan'la özdeşleşmiştir. Kim bilir Eela Craig mitolojinin zevk ve bereket tanrısından etkilenmişlerdir. Araştırmak lazım bunu. İtiraf etmeliyim ki ilk albümlerindeki birkaç şarkıyı saymazsam bu albüm çok daha ''olmuş'' bir albümdür benim için. Ayrıca albüm kapağının verdiği dadaist izlenim sayesinde de benden artı puan almıştır. 

EELA CRAIG
Hubert Bognermayr / keyboards, vocals
Raoul Burnet / congas (2-4) 
Gerhard Englisch / bass, percussion 
Frank Hueber / drums, percussion 
Alois Janetschko / live mixing
Fritz Riedelberger / guitars, piano, vocals 
Hubert Schnauer / keyboards, flute
Harald Zuschrader / keyboards, flute, guitar

ONE NITER
1. Circles: (13:59) 
a) The mighty (5:41) 
b) The nude (2:00) 
c) The curse (5:05) 
d) The blessed (1:13) 
2. Loner's rhyme (9:23) 
3. One niter medley: (11:03) 
a) Benedictus (1:54) 
b) Fuge (0:47) 
c) U.A.T (3:17) 
d) Morning (1:47) 
e) One Niter (3:18) 
4. Venezuela (3:30) 
5. Way Down (7:16)