Yok efendim İngiliz rock müziği
şöyledir, Avusturya’nın romantik klasik müziğe etkileri böyledir, efendime
söyleyeyim Bayburt’un kübizm akımına katkıları şunlardır derken sanatı bile
önyargılara buladık. Ben de biraz buna katkıda bulunayım: Polonya,
progressive/psychedelic müziğe ‘gri’ ruhuyla pek çok değerli iş kazandırmış bir
memleket. SBB, CzesŁaw Niemen, Abraxas ve Gru gibi pek çok şahane grup/sanatçı biliyoruz Polonya’dan.
Riverside ise son on yılda çıkardığı beş albümle hem saydığım grupların hem de
günümüz progressive / melodik müzik yapan grupların arasından sıyrılmış ve şanını
yürütmüş bir durumda. Malumunuz bu aralar bu tarz müzik yapan yeni ve yaratıcı
gruplar bulmak zor, eskilerin de artık doğal olarak –bir yaştan sonra prostat,
müziğin önüne geçiyor tabii- üretken olamadığını söylemek mümkün.
Second Life Syndrome (2005) ve Rapid Eye
Movement (2007) albümleriyle kendilerini kanıtladılar ve bu çorak topraklara
mağrur bir çınar gibi… Sınırsız melodilerle bezeli ve günümüz rock müziğinin de
nimetlerinden fazlasıyla faydalanarak oluşturdukları, hepsi birbirinden sağlam
yapılı albümler yaptılar. Grubun bir yanına özellikle dikkat çekmek zor, tüm
elemanları kendilerine ait işi çok iyi yaptığı için, fakat illa da bir kahraman
yaratmak gerekiyorsa o da Mariusz Duda olacaktır ki herkesin vocal
kullanımının ve bas melodilerinin birbirine benzediği 2010’lu yıllarda böyle
yaratıcı şeyler duymak pek güzel, pek hoş. İlk üç albümde hafif bir sound
benimsedikten sonra 2009 yılında çıkardıkları Anno
Domini High Definition albümüyle müzikal yoğunluklarından ödün vermeden
biraz daha yırtıcı ve vurucu (canım Türkçe’m) hale geldiler.
Gelelim birkaç gün evvel çıkmış olan Shrine
Of New Generation Slaves’e. Grup genel karakteristiğini bozmamış tamam ama
biraz Steven Wilson, biraz modern İngiliz rock falan derken kafalar karışmış
ama çok da fena olmamış. Daha çok akılda kalıcı olmak için daha az melodi, daha
çok konserde çalmalık iş. Albümün haberi ilk geldiğinde Celebrity Touch
şarkısını önden yollamışlardı, dinlediğimde eyvahlar ettim Anathema’nın yaptığı
hatayı mı yapacaklar diye. Neyse ki albümün en kötü şarkısıymış kendisi The
Depth of Self-Delusion ile beraber. Ama albümün geri kalanı her ne kadar
bahsettiğim ve pek hoşlanmadığım şu tarza eğilimli olsa da oldukça dolu ve
kaliteli. Escalator Shrine ve Deprived ise harika olmuş diyebilirim. Şansıma
albümün deluxe versiyonu elime geçti, ekstra olarak koydukları Night Session
bölümünde ambient sanatının şahbazlığını yapmışlar, eğer seviyorsanız o tarzı,
kaçırmayın. Sonuç olarak dinleyin, büyük ihtimalle beğeneceksiniz; şimdiye
kadar Riverside dinlemediyseniz bunu kenara koyun, Second Life Syndrome albümüne buyrun.
1. New Generation Slave (4:17)
2. The Depth Of Self - Delusion (7:39)
3. Celebrity Touch (6:48)
4. We Got Used To Us (4:12)
5. Feel Like Falling (5:17)
6. Deprived (8:26)
7. Escalator Shrine (12:41)
8. Coda (1:39)
2. The Depth Of Self - Delusion (7:39)
3. Celebrity Touch (6:48)
4. We Got Used To Us (4:12)
5. Feel Like Falling (5:17)
6. Deprived (8:26)
7. Escalator Shrine (12:41)
8. Coda (1:39)
Usta iyi güzel de The Depth if self delusion ve celebrity touch da güzel çalışmalar hatta sevdiğim parçalardan bu adamların tarzını seviyorum.
YanıtlaSil