30 Haziran 2023 Cuma

Procol Harum / Shine On Brightly (1968)

Procol Harum
'a daha önce ilk albümü Procol Harum ile yer vermiştik. Tercih olarak yanlış olmasa da kalite olarak bu ikinci stüdyo albümünü koymak daha doğru da olabilirmiş. Zira Shine On Brightly albümü, grubun kaydettiği en iyi albümdür.

Kategorilendirmeye gelindiğinde albüm genel olarak Progressive Rock ya da daha özelde Crossover Prog olarak tanımlar. Yanlış olmamakla birlikte daha yeni yeni adım atmaya başlamış olan türlere dahil etmek bu durumu biraz sarsıyor. Bu nedenle Procol Harum'un ilk dönem albümlerine Proto-Prog etiketi vurmak daha doğru olur diye düşünüyorum. İçerisinde pek çok farklı türün etkilerini barındıran albümleri, Symphonic Prog görüntüsü de vermekle birlikte aslında türün en başında, hatta türün öncesi sayılabilecek niteliklere sahiptir.

İngiliz grubun bu ikinci albümü, çeşitli müzik tarzlarını bir araya getirerek ilgi çekici bir sound oluşturuyor. Progressive Rock, Psychedelic Rock ve Klasik Müzik etkileri barındıran Shine On Brightly, genellikle grubun en önemli ve en karmaşık albümlerinden biri olarak kabul ediliyor. Albümdeki parçalar, genellikle uzun süreli ve yapısında çeşitli bölümler barındıran düzenlemelere sahip. Enstrümantasyon oldukça geniş ve piyano, org, gitar ve yaylı çalgılar gibi çeşitli enstrümanlar kullanılıyor. Özellikle Matthew Fisher'ın klavye performansı, albümün karakteristik bir özelliği haline gelmiş durumda.

Şarkı sözleri, şiirsel ve düşünsel bir yaklaşımı yansıtırken, genellikle soyut ve anlam katmanlarına sahip metinler, hayal gücünü ve düşünsel keşifleri teşvik ediyor. Gary Brooker'ın vokalleri, duygusal bir ifade ve güçlü bir vurguyla şarkılara derinlik katıyor. Albümdeki Psychedelic Rock etkileri, bazı enstrümantal bölümlerde ve ses efektlerinde ciddi şekilde hissediliyor. Aynı zamanda klasik müzik etkileri de fazlasıyla ortaya çıkıyor ve orkestral düzenlemeler, albümün zengin ve sofistike bir sounda sahip olmasını sağlıyor.

Shine On Brightly albümü, Procol Harum'un müzikal yeteneklerini ve deneysel yaklaşımını sergileyen bir çalışma. Bu nedenle de Procol Harum'un geniş bir hayran kitlesi kazanmasına ve müzik tarihinde önemli bir yer edinmesine yardımcı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Doğal olarak albüm, arşivde yer alması ve ve en üst sıralarda tutulması gereken, nadide parçalardan biri olarak düşünülebilir.

PROCOL HARUM

Gary Brooker / Lead Vokal, Piyano, Mellotron
Robin Trower / Gitar, Lead Vokal (4)
Matthew Fisher / Hammond Org, Piyano (7-e), Lead Vokal (7-c)
David Knights / Bass
Barrie James Wilson / Davul

SHINE ON BRIGHTLY

01. Quite Rightly So (3:40)
02. Shine On Brightly (3:32)
03. Skip Softly (My Moonbeams) (3:47)
04. Wish Me Well (3:18)
05. Rambling On (4:31)
06. Magdalene (My Regal Zonophone) (2:50)
07. In Held Twas in I (17:31) :
        - a) Glimpses of Nirvana
        - b) Twas Tea Time at the Circus
        - c) In the Autumn of My Madness
        - d) Look to Your Soul
        - e) Grand Finale

29 Haziran 2023 Perşembe

Os Mutantes - Mutantes (1969)

60’ların ortasından itibaren herkes gibi (Gary Oldman'ın dediği gibi, ayırt etmeksizin) Brezilya müziği de The Beatles etkisiyle hareketlenmiş ve Popüler Brezilya müziğinin (Musica popular braziliera) içinde öncü olmuş bir grup ile karşınızdayız. Anlayacağınız kendileri daha önce Brezilya’dan konuk ettiğimiz Tobruk ve Matuskela gibi grupların ağababası oluyorlar.

1966 yılında iki kardeş Arnaldo - Sérgio Dias ve Rita Lee tarafından Sao Paolo’da kurulan grubun ismi de müziklerindeki çeşitliliğin yarattığı doğaçlama hissiyatının sebebini vurgularcasına bir TV programına çıkmadan önce kararlaştırılmış ki daha iyi kendilerini betimleyemezlerdi herhalde.

İlk albümlerindeki (o da şahane bu arada) malum etkiler daha hissedilebilirken bu albümle işe bir tutam Zappa katarak hem bestelerindeki yaklaşımı hem de enstrumantasyonu ileri taşımışlar. Operatik introsuna rağmen gayet ritmik açılan albüm ikinci parçası Não Vá Se Perder Por Aí ile direk kanınıza işlemeye başlıyor. (Octopus’ Garden tadında) Sadece vokal partisyonlarının tremolo/compressor/delay gibi efektler içerdiği, derin ve karanlık bir atmosfere sahip Dia 36 ile üçüncü kardeş Baptista’nın elektronik efektlerdeki hünerlerine tanıklık ediyoruz. Albümün genel beste yapısındaki uyumlu gitar/bas partisyonları Rita Lee’nin histerik vokalleri ile buluşunca ile Magica gibi parçalarda muazzam anlar yaşatıyor. (Gong-Gilli Smyth gibi)

Os Mutantes albümündeki ağır psyche öğelerine nadir rastlansa da genel olarak orkestral öğeler ve perküsyonlarla Latino/Hispanik ezgileri daha yoğun kullanmaları bizdeki Anadolu Pop/Rock ile batı enstrumanlarına nasıl adapte edildiğimizin bir örneği gibi. (sosyal çıkarım yapmazsa ölür hastası) Tevekkeli değil sonraki albümlerinde iyice İngiliz usülü Senfonik rock’a kaymışlar.


 


OS MUTANTES

Rita Lee / vokaller, Theremin, autoharp, flüt, perküsyonlar
Sérgio Dias Baptista / gitar, bass, davul (6), vokaller
Arnaldo Dias Baptista / keyboard, bass, vokaller

Konuk Müzisyenler:
- Rogério Duprat / orkestral düzenlemeler, elektro çello (9)
- Ronaldo Leme (Dinho) / davul
- Zé do Rancho / vokaller, "Caipira" akustik gitar & akordiyon (4)
- Mariazinha / vokal, Brazilya yiola & akerdiyon (4)
- Cláudio Dias Baptista "Régulus" / elektronikler


MUTANTES

A Yüzü
1. Dom Quixote (3:54)
2. Não Vá Se Perder Por Aí (3:15)
3. Dia 36 (4:01)
4. Dois Mil E Um (3:57)
5. Algo Mais (2:38)
6. Fuga N° 2 (3:42)

B Yüzü
7. Banho De Lua (Tintarella Di Luna) (3:41)
8. Rita Lee (3:10)
9. Magica (4:38)
10. Qualquer Bobagem (4:37)
11. Caminhante Noturno (5:10)

28 Haziran 2023 Çarşamba

Gentle Giant - Three Friends (1972)

Ekibe katılmamda büyük rol oynayan yegane albümün Octopus oluşu ve üzerinden 15 sene geçmesi ile birlikte tüm albümleri şahane olan nadir gruplardan Gentle Giant’ın bizde yeri apayrı. (son iki albümü de arada kaynar, bence o kadar da berbat değiller). Üçüncü ve ilk konsept denemeleri olan Three Friends, üç arkadaşın çocukluk deneyimlerini ve yetişkinliklerinde kaybolan bağlarına değiniyor.

"Acquiring The Taste” ile başlayan kontrapuan denemelerine bu albümde ciddi ağırlık vermişler. Albümün açılış parçası Prologue ile beraber sakince başlayıp ince ince çıldıran enstruman atışmalarına hayran olmamak mümkün değil. Working All Day önceki albümlerde karşımıza çıkan Wreck, Nothing At All gibi ağır tempolu heavy rifflerine sahip. Kerry Minnear’ın Hammond’ı ile Phil Shulman’ın saksafonlarının Gary Green’in gitarlarıyla harmanı muazzam. 

Kişisel favorim Peel The Paint hemen hemen aynı formüle sahip. (ağır tempo ve heavy riff) Ancak sakin introsunun yaylılarla bozularak tekrar aynı sakinliğe dönüşü ve Ray Shulman’ın tekrarlayan bass partisyonlarının bombastik ana riffe evrilmesi ile albümde farklı bir yere sahip oluyor. Jon Lord tarzı Hammond gürültüleri gitarlarla enfes tınılıyor.

Albüm ile aynı adlı kapanış parçası, uzun ve karmaşık riffi ile epik bir sona imza atarak, grubun tüm potansiyelini sergiliyor.

Not: Rip Ray Shulman (ölümü 1 Nisan’da açıklanmış olması bir nebze kıllandırsa da)


GENTLE GIANT

Derek Shulman / lead vocals (3-6)
Gary Green / guitars (w/ Echoplex on track 4 solo), mandolin (2), tambourine (2,5)
Kerry Minnear / piano, electric piano, Hammond (1,3-6), Mellotron (2,6), Minimoog (1,4,6), clavinet (2,3), electric harpsichord & vibraphone (2), bongos triangle (2), lead vocals (2,6)
Phil Schulman / tenor (1,3,4) & baritone (1,3) saxophones, lead vocals (1,2,4,6)
Ray Shulman / bass, fuzz bass (1), acoustic (4) & electric (5) violins, 12-string guitar (1), vocals (6)
Malcolm Mortimore / drums, concert snare & hi-hat & bass drum (2)

THREE FRIENDS

01. Prologue (6:12)
02. Schooldays (7:33)
03. Working All Day (5:07)
04. Peel the Paint (7:25)
05. Mister Class and Quality? (5:51)
06. Three Friends (3:00)


27 Haziran 2023 Salı

Quicksilver Messenger Service / Quicksilver Messenger Service (1968)

Dünkü Surrealistic Pillow yazısında Psychedelic Rock'ın 2 büyük devi tanımlamasının ardından 3. sırada gelen isim de Quicksilver Messenger Service olmalı. Bahsi geçen 2 gruptan hemen 1-2 yıl sonra çıkardıkları ilk albümle Psychedelic'e giriş yapıp uzun süre kaliteli işlere imza attılar. Problemli dönemleri olsa da bu janrın üçüncüsü tanımlamasını fazlasıyla hak ediyorlar.

Jefferson Airplane ve The Grateful Dead ile hemen hemen aynı zamanlarda kurulsalar da albüm aşamasına ancak 3 yıl sonra yani 1968 yılında gelebilmişler. Tabi o arada boş durmayıp bir dolu konserde ve festivalde de boy göstermişler. Hatta 1967 yılında San Fransisco'da çekilen Revolution filminin Soundtrack'i için de 2 parça kaydetmişler. Ki hem film hem bu iki parça oldukça iyi ve nadir parçalar diyebiliriz.

1967 yılındaki Monterey International Pop Festival'de sahne almalarının hemen ardından grubun orijinal kadrosunda yer alan Jim Murray gruptan ayrılıyor. Grup elemanları moral açıdan etkilenseler de yerlerinde durmamayı tercih edip yola devam kararı alıyorlar. Avalon Ballroom ve Fillmore West gibi dönemin en iyi sahnelerinde konserler veriyorlar. Batı kıyısında kazandıkları kitle onları fazlasıyla dikkat çekici hale getiriyor. Fakat uzunca bir süre albüm anlaşması yapmamak için uğraşıyorlar. Zira kapitalist şirketlerin kontrolü altına girip istedikleri müziği yapamayacaklarını düşünüyorlar.

Kapitalist şirketler para nereden gelirse gelsin çok önemli değil mantığıyla hareket ettikleri için, Quciksilver Messenger Service kadrosunun peşinden koşuyorlar uzunca bir süre. West Coast'un en son albüm anlaşması yapan QMS oluyor bu arada. Çok zorluyorlar ve yapımcının kendilerine karışmaması için gereken her şeyi ellerinde tutmayı başarıyorlar.

Albüm anlaşması sırasında çıktıkları konserlerde de yaratıcı kişilik, ses mühendisi Owsley Stanley grubun pek çok konserini kayıt altına alıyor. Enfes kayıtlardan oluşan seçki de 2008 - 2009 yılları gibi yayınlanıyor. Hemen ardından stüdyoya giren grup başarılı bir kayıtla çıkıyor stüdyodan. Psychedelic Rock'ın en iyi albümlerinden biri olarak kabul edilen bir albüm oluyor grupla aynı adı taşıyan albüm.

Lakin bu noktada bir eksikliği de dile getirmek lazım. QMS'teki en büyük sorun fazla kontrollü olmaları. The Grateful Dead'in kayıtlarındaki Jam Session bölümleri ile QMS'inkiler arasında fazlasıyla ruh farkı var mesela. Çünkü QMS Jam'leri bile önceden planlayarak oluşturuyor. Böyle olunca da kontrolsüz bir coşku ile ilerleyen yaratıcı bölümler yerine planlanmış ve etkisi az bölümler ile karşılaşıyoruz.

QUICKSILVER MESSENGER SERVICE

John Cipollina / Lead Gitar
Gary Duncan / Ritim Gitar, Lead Gitar, Vokal
David Freiberg / Bass, Vokal, Viola
Greg Elmore / Davul

QUICKSILVER MESSENGER SERVICE

01 - Pride of Man 4:06
02 - Light Your Windows 2:39
03 - Dino's Song 3:07
04 - Gold and Silver 6:44
05 - It's Been Too Long 2:56
06 - The Fool 12:10

26 Haziran 2023 Pazartesi

Jefferson Airplane / Surrealistic Pillow (1967)

Psychedelic Rock'un 2 büyük devinden biri olan Jefferson Airplane'in (diğeri tabi ki The Grateful Dead) en iyi albümüdür Surrealistic Pillow. 1965 yılında kurulduklarında grubun vokali olan Signe Anderson, ilk albümün ardından gruptan ayrılır. Takes Off oldukça başarılı ve yenilikçi bir albüm olmasına rağmen vokal yönünden ve ruhu yakalama çabasından kaynaklı bir miktar geride durur. Muhtemelen bu nedenle grup elemanları Signe Anderson'u istememiş olabilirler. 

Konumuz olan ikinci albümde ise hem Jefferson Airplane'in hem de Psychedelic Rock müziğin yönündeki bazı ayrıntılar netleşir. Zira gruba Grace Slick dahil olmuştur. Grup ile ilk albümü olduğu için bir miktar geriden takip eder Slick. Ama o geri planda kalmış hali ile bile her şeyin önündedir aslında. Tuhaf ve iç gıcıklayıcı tınılara sahip sesi ve vokal tekniği ile öne çıkar. Bu yetmezmiş gibi Psychedelic Rock müzik tarihine White Rabbit ve Somebody to Love gibi iki başarılı parça da armağan eder Slick bu ilk albümle. Her iki parçayı da kendi yazmıştır ve vokal ondadır. 

Slick hakkında bu kadar atıp tuttuktan sonra grubun bir halta yaramadığı gibi bir sonuç da çıkmasın. Jefferson Airplane zaten devleşme yolunda ilerleyen bir Psychedelic Rock grubuyken Slick ayrıntısıyla hem işleri kolaylaştırmış hem de kalıcı olmayı sağlamışlar. Marty Balin, Jorma Kaukonen, Paul Kantner, Jack Casady ve Spencer Dryden'ı işe yaramaz görmek gibi bir hataya düşmemek lazım. Çünkü müzikal alt yapıda oluşturdukları o sisli, dumanlı, kimi zaman coşkulu, kimi zaman zararlı etkiyi oluşturmak da öyle kolay iş değil.

Kaldı ki albümdeki diğer parçalar da Kantner, Balin ve Kaukonen'den çıkma. She Has Funny Cars, Today, Comin' Back To Me, How Do You Feel gibi parçalar olmasa Surrealistic Pillow da işe yaramaz bir albüme dönüşür. Zaten albümdeki o Psychedelic ve Trippy atmosfer bütün parçalarla ve hatta parçaların sıralanışları ile birlikte ortaya çıkıyor. Parçaların yerini değiştirerek dinlediğinizde albümden aldığınız keyif aynı olmuyor. Konsept bir albüm olmasa da albümün size verdiği tat tamamen bu. Olması gerektiği gibi, eksiksiz, fazlasız üretilmiş başyapıtlardan.

JEFFERSON AIRPLANE

Marty Balin / Vokal, Gitar
Grace Slick / Vokal, Piyano, Org, Recorder
Jorma Kaukonen / Lead Gitar, Ritim Gitar, Vokal
Paul Kantner / Gitar, Vokal
Jack Casady / Bass, Fuzz Bass, Ritim Gitar
Spencer Dryden / Davul, Vurmalılar

SURREALISTIC PILLOW

01. She Has Funny Cars (3:13)
02. Somebody to Love (2:57)
03. My Best Friend (3:03)
04. Today (3:00)
05. Comin' Back to Me (5:24)
06. 3/5 of a Mile in 10 Seconds (3:45)
07. D.C.B.A.-25 (2:40)
08. How Do You Feel (3:35)
09. Embryonic Journey (1:52)
10. White Rabbit (2:32)
11. Plastic Fantastic Lover (3:44)

25 Haziran 2023 Pazar

Jackson Heights / King Progress (1970)

Daha önce blogda Jackson Heights'ın adı bir iki kere geçmişti diye hatırlıyorum. Brian Davison's Every Which Way ve Justine'de. Bağlantılar şuradan geliyor.. Grubun frontman'i Lee Jackson, The Nice elemanı. Grup dağıldıktan sonra Jackson Heights'ı, The Nice'ın bir başka elemanı olan Brian Davison da Every Which Way'i kuruyor. Justine'in elemanı John McBurnie ise grubunun dağılmasından sonra Jackson Heights'a geçiyor. Bu kadar yazacağıma yazıları referans olarak verseymişim de olurmuş aslında.

İngiltere'de 1970 yılında kurulan grubun adın hem Lee Jackson'ın soy adından hem de New York'daki bir bölgeden geliyor. The Jackson Five'ı hatırlatması dışında fena da isim değil aslında. Lakin grup kurulduğu andan itibaren pek başarı gösterememiş. Jackson gibi deneyimli ve The Nice referansı taşıyan bir müzisyenden de beklenmeyecek bir başarısızlık öyküsü bu. Konumuz olan ve kaydedilen ilk albüm King Progress, değişik tür ve tarzlardan beslenmekle birlikte temel olarak bir Prog Folk albümü.

Parçaların kendisinde değil ama işlenmesinde sorun var gibi duruyor. Sürekli melodi kullanımları, vokali öne çıkarma çabaları albümdeki etkiyi bir hayli azaltıyor. Popülist bir yaklaşım sergilemeye çalıştıkları ortada. Muhtemelen bu nedenle de bir arada çok kalamamışlar ve grubun ilk versiyonu albümden sonra dağılma aşamasına gelmiş. Yukarıda da bahsettiğimiz John McBurnie gruba dahil edilmiş ve yeni bir anlayış ile daha iyi albümler kaydetmişler.

Piyasaya çıktığı dönemde, The Nice'tan gelen kitleyi de kullanma yeteneğine rağmen albüm ticari bir başarı gösterememiş. Anlatılanlara göre sadece üniversite öğrencileri tarafından takip edilen ama daha geniş ve farklı kitlelere açılamayan bir başarısızlık durumu da olmuş.

Progressive Folk olarak düşünüldüğünde albüm aslında ortalama bir albüm. Belli bazı yerler dışında sıradanlığın ötesine geçemiyor diyebiliriz. Folk'tan beslenip de akla hayale ters düşen işler çıkarmış gruplar ve albümler yanında pek esamesi okunmaz yani King Progress'in. Ama melodik yapısındaki hoşluklar, enstrümantasyon becerisi de fena değil. Tam anlamıyla bir pop albümü olarak düşünülemez. Ama Prog Folk için de biraz hafif kalıyor diyebiliriz. Demir Kelebek Olimpik Yaz Oyunları kapsamında, kafanızı gölgeye ayaklarınızı güneşe gömmüş bir vaziyette dinleyebileceğiniz sevimli albümlerden.

JACKSON HEIGHTS

Charlie Harcourt / Gitar, Klavye
Tommy Sloane / Davul, Vurmalılar
Mario Tafia / Bass, Gitar
Lee Jackson / Vokal

KING PROGRESS

01. Mr. Screw (3:23)
02. Since I Last Saw You (7:06)
03. Sunshine Freak (4:48)
04. King Progress (3:28)
05. Doubting Thomas (4:18)
06. Insomnia (5:00)
07. Cry Of Eugene (7:57)

24 Haziran 2023 Cumartesi

The Beatles / Abbey Road (1969)

Malum Yaz modunu açtık, hafiften ve umursamaz bir şekilde ilerliyoruz. Fırsattan istifade The Beatles eklemesi de yapalım. Tabi buna The Beatles hakkında bilgi vermeye gerek duymadan yapalım. İşin güzel tarafı da o zaten ya. Abbey Road, grubun 11. stüdyo albümü olarak kayıtlara geçiyor. Stüdyoda hep birlikte kaydettikleri de son albüm ayrıca. Albüm kayıtları sırasında John Lennon bazı parçaları hiç beğenmiyor. Özellikle McCartney'nin Maxwell's Silver Hammer'ından nefret ediyor ve kayıtlar sırasında stüdyoyu terk ediyor. Zaten albümdeki parçaların bazılarında Lennon yok. Zira bu olay vuku bulduktan sonra grupla bağlarını koparmış. Abbey Road albümü piyasa sunulduğunda Lennon gruptan çoktan ayrılmıştı yani. Ama ticari olarak sorun yaratacak bu durumun altından kalkmak için yapımcılar 1 yıl sonra Paul McCartney de gruptan ayrılana kadar durumu başarılı bir şekilde idare ediyorlar ve kimse Lennon'un grupta olmadığının farkına bile varmıyor. Belirtmeden geçemeyeceğim, Maxwell's Silver Hammer gerçekten de kötü yaa.

Neyse, albümün yapımcılığı yine uzun süredir The Beatles'ın yapımcısı olan George Martin tarafından (America'nın da Holiday ile başlayan sürecinin yapımcısı aynı zamanda) ifa ediliyor. Martin, bu konudaki bütün yeteneklerini stüdyoyu yöneterek konuşturmuş diyebiliriz. Abbey Road'un kayıtları gerçekten de ilgi çekici düzeyde.

Diğer tarafından bakıldığında ise The Beatles'ın en iyi, en popüler ve ticari getirisi en yüksek albümlerinden biri olmasına rağmen hem eleştirmenler hem de dinleyiciler tarafından, hem de daha çıktığı ilk günlerden itibaren de eleştirilir. Doğrudur, zira daha önceki albümlerde kullandıkları deneysel diye tabir edebileceğimiz yapı bu albümde yoktur. Daha melodik ve popüler olma kaygısı güder. Diğer albümlere oranla biraz hafiftir yani. Çok fazla ses efekti kullanılır, iş The Beatles doğallığından çıkar bir miktar.

Bunun yanında Come Together, Something, Here Comes the Sun ve Octopus's Garden gibi günümüzde klasikleşmiş olarak anılan parçalar da bu albümdedir. Something ve Here Comes The Sun'ın The Beatles diskografisindeki en iyi parçalardan (hatta belki en iyileri) olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Tabi iş kişisel tercihlere döndüğünde Come Together gibi insanı coşku ile dolduran, sözleri ile umut veren şarkıyı tercih ettiğimi de belirteyim. The Beatles'ın Blues'a saygı duruşu gösteren ve Progressive öğeler içeren I Want You (She's So Heavy)'nin yeri ise bir başka. Keşfedilmemiş bir mücevher gibi parıldıyor albümde.

THE BEATLES
George Harrison / Lead Gitar, Ritim Gitar, Bass, Hammond, Moog, Harmonium, Vurmalılar, Lead Vokal (2,7,8,10,15), Geri Vokal
John Lennon /  Lead Gitar, Ritim Gitar, Akustik Piyno, Elektrikli Piyano, Hammond, Moog, Fx, Vurmalılar, Lead Vokal (1,6,8,10-12,15), Geri Vokal
Paul McCartney / Bass, Lead Gitar, Ritim Gitar, Akustik Piyano, Elektrikli Piyano, Hammond, Moog, Fx, Vurmalılar, Wind Chimes, Lead Vokal (3,4,8-10,13-17), Geri Vokal
Ringo Starr / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal (5,15), Geri Vokal

Konuk Müzisyenler:
George Martin / Hammond, Elektrikli Harpsichord, Harmonium, Vurmalılar
Billy Preston / Hammond oOr (2,6)
Mike Vickers / Moog Programming

ABBEY ROAD

01. Come Together (4:20)
02. Something (3:02)
03. Maxwell's Silver Hammer (3:27)
04. Oh Darling (3:26)
05. Octopus's Garden (2:51)
06. I Want You (She's So Heavy) (7:47)
07. Here Comes the Sun (3:05)
08. Because (2:45)
09. You Never Give Me Your Money (4:02)
10. Sun King (2:26)
11. Mean Mr Mustard (1:06)
12. Polythene Pam (1:12)
13. She Came in Through the Bathroom Window (1:57)
14. Golden Slumbers (1:31)
15. Carry That Weight (1:36)
16. The End (2:19)
17. Her Majesty (0:23)

23 Haziran 2023 Cuma

America / Hearts (1975)

1974 yılında yayınlanan Holiday albümü ile birlikte America, Beatles'ın uzun süre yapımcısı olan George Martin ile anlaşmıştı. Holiday'da değişen bir yapı sezinlenmekle birlikte çok fazla ileriye gitmemişti. George Martin gibi yetenekli bir yapımcı için bu durum America'yı içeriden tanıma çabası olarak düşünülebilir. Kaldı ki albümde gerçekten de büyük değişiklikler yapılmış, önceki albümlere oranla grubun tarzı farklılaşmamış ama çeşitliliği artmıştır. Konumuz olan Hearts albümü ile de Martin, America'yı zirveye taşımıştır. Albümün getirdiği ticari o kadar büyük olmuştur ki America ve Martin birlikte toplam 7 albüme imza atmışlardır.

Bu noktada Martin ile ilgili bir etkiyi daha anlatmak gerekiyor. Birlikte çalıştıkları ilk albümde çok fazla olmasa da değişim sinyalleri veren grubun Hearts albümünde işin teknik kısmı tamamen George Martin'in elinde. O da yaptığı katkılar ile albümü Beatles kıvamında bir albüme çevirmiş. Ha yok, albümde Beatles varmış gibi hissetmiyorsunuz, ya da Beatles şarkıları dinlemiyorsunuz. Ama onlarla hemen hemen aynı teknik kalite, enstrümanlar ve ses kaydı dinliyorsunuz.

Bu açıdan bakıldığında da Hearts grubun en başarılı albümlerinden biri. Tabi bu teknik açıdan başarılı bir albüm olarak düşünülmeli. Zira ilk albümlerdeki ruhu bir miktar kaybetmişler ve iş paranın gözü kör olsun durumuna gelmiş. Albüm, Billboard'un albüm listesinde 4. sıraya kadar yükselmiş. Hal böyle olunca birbirini destekleyen bir durum oluşmuş, satışlar arttıkça listede 4'e kadar yükselmişler, 4'e kadar yükseldikleri için satışlar daha da artmış. Doğal olarak RIAA tarafından Altın Plak ile ödüllendirilmişler. 

Albümün en etkili parçası olan Sister Golden Hair etkiyi daha da arttırmış. Parça single versiyonuyla yine Billboard listesinde 1. sıraya yükselmiş. Sister Golden Hair'ın bir diğer özelliği de parçanın Jackson Browne'un müziğine saygı duruşu olmasıdır. Browne ile arkadaş olan Gerry Beckley, parçalarını ve tarzını çok sevdiği için ona öykünerek ve onun için bir parça yapmış. America için de bu parça oldukça iyi bir sonuç getirmiş görüldüğü üzere.

Hearts'tan çıkan diğer iki şarkı Daisy Jane Billboard'da 20, Woman Tonight ise 44'e yükselmiş ve albümde kalan bütün parçaların Amerikan radyolarında çalınmasını sağlamış.

AMERICA

Gerry Beckley / Vokal, Gitar, Klavye
Dewey Bunnell / Vokal, Gitar
Dan Peek / Vokal, Gitar, Klavye

Konuk Müzisyenler:
David Dickey / Bass
Willie Leacox / Davul, Vurmalılar
George Martin / Klavye
Clydie King / Vokal "Story of a Teenager"
Venetta Fields / Vokal "Story of a Teenager"

HEARTS

01 - Daisy Jane (3:07)
02 - Half a Man (3:33)
03 - Midnight (2:41)
04 - Bell Tree (2:32)
05 - Old Virginia (3:28)
06 - People in the Valley (2:43)
07 - Company (3:23)
08 - Woman Tonight (2:19)
09 - The Story of a Teenager (3:19)
10 - Sister Golden Hair (3:16)
11 - Tomorrow (2:48)
12 - Seasons (3:00)

22 Haziran 2023 Perşembe

Paladin / Charge! (1972)

Paladin
, İngiltere çıkışlı bir Crossover Prog grubu. Grubun iki kurucusu Pete Solley ve Keith Webb, Rolling Stones'un 1970 yılı konser kadrosunda klavye ve davul çalan tipler. Zaten uzunca bir süre de stüdyo müzisyenliği ve konserlerde ana grubun arkasında çalan müzisyenlerdenmiş her ikisi de. 1970 yılı ortalarına doğru kendilerine ait bir grup kurma fikri ile yola çıkmışlar. Rolling Stones'un arkasında çalmayı bir kenara bırakıp, dağılan gruplardan 3 elemanı daha aralarına almışlar ve Paladin'i kurmuşlar.

1971 yılında stüdyoda geçirdikleri sürenin ardından ilk albüm ortaya çıkıyor. Gruptaki müzikal etkiler Jazz, Blues, Folk, Afro-Cuban olunca ortaya çıkan albüm de ona benzer bir yapıda diye düşünülebilir. Hatta biraz daha ileri giderek şimdilerde World Music ve Rap olarak bildiğimiz türlerin ilk örnekleri bile albümde var diyebiliriz. Albümdeki karmaşa ticari başarıya da ters yönde etki etmiş doğal olarak. Fena değil diye nitelendirilebilecek bir albüm olmakla birlikte, alıp arşive koymaya geldiğinde çekinceli davranmak çok normal olabilir.

Yine de ilk albüm Bronze etiketiyle çıktığı için bir miktar şans da tanımış Paladin'e. Hemen ardından, 1 yıl sonra ikinci albüm kayıtları hızla yapıldı ve piyasaya sürüldü. İlk albümden çok daha iyi bir albüm ortaya çıkmıştı. Plak şirketi yine Bronze'du ve bu kez kapak efsanevi Roger Dean tarafından tasarlanmıştı. Albümdeki parçalarda kendilerine has bir hava yakalamakla birlikte Uriah Heep ve Genesis etkileri bir hayli fazla öne çıkıyor. Bazılarına göre Barclay James Harvest'a da öykünen yerler olduğu da düşünülüyor. Bir miktar belki ama BJH ile de çok alakaları olmadığı ortada.

Crossover Prog olarak nitelendirilse de bu ikinci albümün pek çok yerinde Heavy Progressive Rock etkileri olduğunu göz ardı edemiyoruz. Temelde evet daha popülerlik kaygısı güdülerek tasarlanmış parçalardan oluşuyor belki ama onu da kendilerini çok bozmadan yapmayı başarmışlar diyebiliriz. Diğer yandan albümdeki Hard Rock alt yapısının fazlasıyla sağlam olduğunu belirtelim. Genele bakıldığında az önce söylediğimiz Crossover Prog janrı Paladin'i tam olarak tanımlamıyor diyebiliriz. Hard Rock ve Heavy Progressive Rock albümün her yerinde kendini ağır şekilde hissettirirken Crossover olarak geçiştirmenin de doğru olmayacağını düşünüyorum.

PALADIN

Lou Stonebridge / Vokal, Elektrikli Piyano, Armonika
Derek Foley / Lead Gitar, Slide Gitar, Vokal
Peter Solley / Org, Grand Piyano, Keman
Peter Beckett / Bass, Vokal
Keith Webb / Davul, Vurmalılar

CHARGE!

01. Give Me Your Hand (6:41)
02. Well We Might (5:02)
03. Get One Together (2:35)
04. Anyway (4:14)
05. Good Lord (6:44)
06. Mix Your Mind with the Moonbeams (6:01)
07. Watching the World Pass By (9:25)

21 Haziran 2023 Çarşamba

Exploit / Crisi (1972)

Exploit
, 60'ların sonlarına doğru Lamberto Fiaschi (vokal), Piero Stano (gitar), Luciano Livi (klavye), Mauro Picone (bass) ve Tonino Valeri (davul) tarafından kuruldu. Kısa bir süre sonra Livi, Picone ve Valeri gruptan ayrılıyorlar. Gruba yeni dahil olan elemanların ardından da vokal Fiaschi de ayrılıyor. Gidenler gelenler derken Exploit'in orijinal kadrosundan hiç kimse kalmıyor. Sonradan dahil olanlardan Carlo Crivelli, Enzo Cutuli ve Aldo Pignanelli küçük bir plak şirketi ile anlaşma imzalayıp albüm kayıtlarına başlıyorlar.

Gerçi albümden hemen önce bir 45'lik kaydı yapıyorlar. O dönemde grupların tanıtılması ve ticari açıdan neler yapabileceklerini görmek amacıyla İtalyan yapım şirketleri tarafından sık kullanılan bir yöntemmiş bu. Doğal olarak da bu tarz single / 45'lik'lerdeki parçaların çoğu popülarite gözeten parçalar oluyormuş. Exploit'in de ilk 45'liği bundan nasibini almış.

Kötü olanı ise bu parçaların daha sonra albüme konulması zorunluluğu olması. Genelde alakasız parçalar oldukları için albümün yapısını da bozuyorlar. Crisi'nin de ikinci tarafında bu bu parçalar bulunuyor. Aslında fena değiller ama Plak olarak düşünüldüğünde ilk bölümde yer alan Crisi Suite'in yanına bile yaklaşamıyorlar. 20 dakikalık nefis bir suite olan bu parça için albümü arşivlemek gerekiyor. Diğer parçaları tercih etmeyebilirsiniz ama Crisi Suite gerçekten de etkileyici bir güzelliğe sahip.

Rock Progressivo Italiano'nun (RPI) ortlamanın üzerinde diyebileceğimiz örneklerinden biri Exploit'in Crisi albümü. Dinledikçe keşke daha fazla kayıtları olsaymış hissine kapılmadan edemiyorsunuz. 3 kişilik bir kadro ile yapabileceklerinin en iyisi hatta daha fazlasını yapmışlar diyebiliriz. Dönemin bu tarz pek çok grubunda olduğu gibi Exploit'te de Emerson, Lake & Palmer etkileri mevcut. Fakat klavyeci Carlo Crivelli, Keith Emerson'dan farklı olarak klavye bölümlerine gösterişli Psychedelic etkiler ekliyor. 

Power Trio olarak düşünüldüğünde hakkını verdikleri ortada. Ritim bölümünün kendini döke saça ilerleyip bir anda toparlanması ardından ne zaman duracaklarını bilemediğiniz bir hızla sürüklenmesi dinleyicide tuhaf etkiler bırakıyor. 

Tek albümlü efsaneler listemize pek çok gruba fark atarak giriyorlar böylelikle. Arşivde olmazsa olmaz grupların ve albümlerin arasındaki yerleri de baki.

EXPLOIT

Carlo Crivelli / Org, Piyano, Vokal
Enzo Cutuli / Bass, Vokal
Aldo Pignanelli / Davul

CRISI

01. Crisi Suite (20:27)
02. Anche Se Ho Sbagliato (2:56)
03. Un Bambino (3:55)
04. Il Campanile Della Cattedrale (3:58)
05. L'Anima Nuda (2:24)
06. Giochiamo Insieme (2:49)
07. La Tua Pelle Scotta (3:00)

20 Haziran 2023 Salı

Walrus / Walrus (1970)

Bass gitarist Steve Hawthorn olmasaydı Walrus olmazdı derler. Muhtemelen doğrudur. Hawthorn 60'ların ortalarından itibaren Jazz ve Rock'ı birleştirecek bir fikir üzerinde çalışmış. Çok yeni bir fikir gibi gelmeyebilir zira zaten hali hazırda Chicago ve Blood, Sweat & Tears hem listeleri hem de dinleyicileri o sıralarda buna alıştırmaya başlamışlardı. Fakat Hawthron'un fikir biraz daha klasik döneme, Big Band'lerin revaçta olduğu Jazz dönemine odaklanmakmış. Zaten grubun kadrosundaki kalabalıklıktan da anlaşılıyor bu.

İşin ilginç ve tuhaf yanı, Big Band tarzı Jazz Rock yapmak niyetiyle işe koyulup Heavy Progressive Rock ya da Progressive Blues olarak anılabilecek bir hale sokmak. Evet, albümün geneli Jazz Rock odaklı ama bahsettiğimiz türler de fena halde kendini hissettiriyor parçaların her birinde. Jethro Tull'un ilk dönemleri ve Room'a benzer bir yapıya sahip olduklarını söylemek yanlış olmaz. Hatta biraz abartarak Blues'dan yolan çıkan bir King Crimson tarzından da söz edebiliriz Walrus'un bu ilk ve tek albümü hakkında.

Walrus albümünün, kendi halinde ilerleyen tek albümlü efsaneler listemize girmeyi ihmal etmediğini de belirtelim. Bundaki en önemli sebep Jazz, Blues ve Rock'ı birleştirip araya Psychedelic Rock, Acid Rock, Folk gibi soslar katmaları. Değişik ve etkili albümlerden biri.

Parçalarıyla, kaydıyla filan mükemmel denilebilecek bir albüm değil elbette. Ama kendilerine has geliştirdikleri tarz ile gerçekten de başarılı bir çizgi çiziyorlar. Başlarda söylediğimiz Big Band havasını da, Blood, Sweat & Tears hareketliliğini de, Jethro Tull'un sağlam girişli ilk dönemini de yakalayıp kendilerine ait bir şeye dönüştürüyorlar. Albümün her yeri için coşku dolu demek yanlış olmaz. Enstrüman kullanımları da bir hayli iyi . Gitarist John Scates'in nefis riffleri ve Hawthorn'un sizi bir anda yakalan bass dokunuşları keyfinize keyif katıyor. Bıkıp usanmadan, arka arkaya dinleyebileceğiniz nadir albümlerden.

Ne yazık ki tek albümle kalıp devamını getirmemişler. Oysa ki 1972 yılında, ilk albümün yayınlanmasından sonra oldukça etkili bir kitleye de sahipmişler İngiltere'de. Muhtemelen 8 kişiyi bir arada tutmanın zorluğuna dayanamayıp dağılmışlardır. Geride bıraktıkları tek albüm ise uzun yıllar dinleyicileri idare edebilecek türden.

WALRUS

Steve Hawthorn / Bass, 12 Telli Gitar (3)
John Scates / Lead Gitar, Ritim Gitar
Noel Greenaway / Vokal
Bill Hoad / Soprano Saksafon, Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Bariton Saksafon, Flüt, Alto Flüt, Klarnet
Roy Voce / Tenor Saksafon
Don Richards / Trompet, Celesta (4)
Barry Parfitt / Piyano, Org
Roger Harrison / Davul (1, 6), Klavye, Çıngıraklar, Tef
Nick Gabb / Davul (2,3,4,5,7)

WALRUS

01. Who Can I Trust? (2:33)
02. Rags and Old Iron/Blind Man/Roadside (13:38)
03. Why? (4:28)
04. Turning/Woman/Turning (7:16)
05. Sunshine Needs Me (3:21)
06. Coloured Rain/Mother's Dead Face in Memoriam/Coloured Rain (Reprise) (6:03)
07. Tomorrow Never Comes (3:30)

19 Haziran 2023 Pazartesi

Total Issue / Total Issue (1971)

Fransa'nın kendine has yapıya sahip gruplarından biri de Total Issue. Haklarında çok bilgiye sahip olmadığımız grubun 1970 yılında kurulmuş olduğunu biliyoruz. 1971 yılında yayınladıkları tek albümle de ortalamanın üzerinde bir iş çıkarmışlar. Grup başlangıçta 4 kişi olarak kurulmuş ama hemen ardından 6 kişilik bir kadroya ulaşmış. Albüm kayıtları sırasında bu kadro ile devam ederken grubun vokali gruptan ayrılıp kendi solo çalışmalarına yönelmiş. Albümdeki 8 parçadan 5 tanesi bahsi geçen vokalist / gitarist Jean Pierre Huser'e ait ama albümdeki grup kadrosunda Huser'in adını kayıtlar sırasında ayrıldığı için göremiyoruz.

Albümün yayınlanmasının ardından da yaklaşık 1 yıl boyunca, 1972'nin sonlarına kadar, kadro değişiklikleri ile bir arada durmaya çalışmışlar ama daha fazla da ileri gidememişler. Total Issue 1972 yılında tarihin tozlu rafları arasındaki yerini almış.

Adı sıkça geçen tek albümlü efsaneler listemize de giren albüm Progressive etkiler içeren Jazz Rock ve Fusion albümü. Hepsi de Jazz sahnesinden gelen grup elemanları albüme bir de Folk sosu katmayı ihmal etmemişler. Parçaların her yerinde folklorik öğelere, müzikal anlatımına rastlamak mümkün. Folk ve Jazz Rock birleşimi olarak da gayet iyi bir albüm ortaya çıkmış.

Total Issue albümü çok fazla ticari başarı elde edemese de müzikal anlamda oldukça iyi bir yerde duruyor. Çok sık karşılaşmadığımız Folk ve Jazz bileşkesini oldukça iyi kullandıklarını söylemek yanlış olmaz. Hele Hint folkloru etkisinde yaptıkları bir bölüm var ki gerçekten etkileyici.

Grubun ayrıca ilk dönem ya da erken dönem olarak nitelendirebileceğimiz Fransız Progressive Rock kültürünün ilk örneklerinden biri olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Gitar ağırlıklı olarak ilerleyen albümde klavye ve kemanlar da sık sık öne çıkıyor. Grup elemanlarının çoğu (belki de hepsi) multi enstrümantalist. Bundan dolayı da albüm içerisindeki uyum fena halde iyi. Bir yorumda Total Issue'nun bu durumdan kaynaklı olarak Hippie tarzı bir Progressive Rock yaptıkları cümlesine tanık olmuştum. Kesinlikle doğru olmayan bir yorum olduğunu da eklemeden geçmeyeyim. Dinledikçe farklı dönüşlerle karşılaştığınız, sizi başladığı yerde bırakmayan albümlerden.

TOTAL ISSUE

Henri Tessier / Bass, Vurmalılar, Vokal
Aldo Romano / Lead Vokal, Davul, Gitar
Georges Locatelli / Lead Gitar, Vurmalılar, Vokal
Michel Libretti / Keman, Gitar, Davul, Vurmalılar, Vokal
Chris Hayward / Flüt, Klavye, Vurmalılar, Vokal.

TOTAL ISSUE

01- Les Marins (3:30)
02- La Porte ouverte (8 :20)
03- Come Down (2 :55)
04- Over The Shadow (3 :05)
05- Rustique (6:25)
06- Quiet Place (2 :35)
07- Dis-Mais-Dis (4 :03)
08- Résurrection (3 :45)

18 Haziran 2023 Pazar

Altona / Altona (1975)

Thrice Mice
'ın devamı niteliğinde olan Altona, 1972 yılında bir önceki grubun dağılmasının ardından kurulmuş. Altona'da kuruldukları için de şehrin adını almışlar. Bu isimde pek çok grup var, hatta bir Türk Heavy Metal grubu da var/vardı, lakin bu Altona ilk olan. Thrice Mice'tan aldığı bayrağı bir miktar daha ileri taşıyor. Hem ticari başarı elde ederken hem de kaliteli albümlere imza atıyorlar. Tabi ticari başarıyı dünya çapında bir başarı olarak da almamak gerekiyor. Avrupa'nın bir kısmında ve daha çok Almanya'da kazandıkları bir başarı bu.

Thrice Mice'tan farklı olarak ilk albümde Jazz içeriğini fazlalaştırıyorlar. Yine her iki grup için özellikle belirtilen Blodwyn Pig etkisi ilk albümde fazlasıyla var. Krautrock'ın merkezine koysak da bir yandan da Fusion yaptıkları apaçık ortada. Fakat ikinci albümde daha Blues tınılarının hissedildiği bir iş yapıyorlar. Soul'un da fazlasıyla kendini gösterdiği bu albüm çok başarılı bir albüm değil. Daha doğrusu Thrice Mice ve Altona olarak düşünüldüğünde çok farklı ve pek iç açıcı da değil.

7 kişilik kalabalık bir kadro ile yaptıkları Jazz etkileşimli Rock müziği fazlasıyla kontrolsüz ve kendiliğinden diye tanımlayabileceğimiz bir şekilde icra ediyorlar. Bu açıdan oldukça farklı ve doyurucu bir yaklaşıma sahipler. Nereden ne çıkacağını, neyin nerede bitip başlayacağını, az sonra neler olacağını kestiremiyorsunuz. Coşku dolu anların çok olduğu albümde Psychedelic Rock etkileri de fazlasıyla hissediliyor.

Bazı kaynaklarda Colosseum ve Chicago gibi gruplarla karşılaştırılıyorlar bu ilk albümle ilgili olarak. Bakış açısına göre değişmekle birlikte yanlış bir yorum da değil. Her iki grubun da, özellikle Colosseum'un Valentyne Suite'inin kalitesine yaklaşan bir müzikal anlayışları bulunuyor.

Krautrock'ın en iyi ve en belirgin örneklerinden biri olarak da bahsedebiliriz albümden. Dönemin ve Almanlara özgü Rock müziğin temiz kayıtlarından biri çünkü Altona albümü. Bir miktar Heavy etkiler içerse de Heavy Rock, Heavy Progressive Rock ya da Heavy Psychedelic Rock'tan çok Heavy Krautrock diyebiliriz yaptıkları müziğe. Tabi ikinci albümde işler değişiyor ve ilk albümle neredeyse alakası olmayan bir albüm çıkıyor ortaya. Olur bazen öyle şeyler diyerek geçiştiriyoruz...

ALTONA

Karl-Heinz "Carlo" Blumenberg / Vokal, Soprano Saksafon, Bariton Saksafon, Bass
Klaus Gerlach / Gitar
Werner von Gosen / Gitar
Wolfgang Wülff / Tenor Saksafon
Michael von Rönn / Tenor Saksafon
Fritz Kahl / Bass
Hans-Heinz Gossler / Davul

ALTONA

01. Can't Live Without You (4:05)
02. Cocopus (5:36)
03. Überlandfahrt (4:03)
04. 7/4 (4:13)
05. Boulevard (4:59)
06. Frustration (6:44)
07. Hide Yourself (5:48)

17 Haziran 2023 Cumartesi

Thrice Mice / Thrice Mice (1971)

Hamburg
'dan çıkma en iyi gruplardan biri Thrice Mice. Tabi burada kişisel tercihler ön planda. Farklı türleri icra eden çok fazla grup içerisinden seçme yaptığınızda kendinize en yakın bulduğunuzu seçiyorsunuz. Thrice Mice da benim için öyle bir grup. 1966 yılında Hamburg'da kuruluyorlar. 1970 yılı sonlarına doğru ilk ve tek albümlerini kaydedip ertesi yıl da dağılıyorlar. Dağılmalarının ardından grubun iki önemli elemanı, Karl-Heinz Blumenberg ve Werner von Gosen, Altona'da müzik yapmaya devam ediyorlar.

Temelde Thrice Mice'ın müziği Wolfgang Buhre'nin etrafında dönüyor. Yani parçalar saksafon ve klarnet ağırlıklı. Erken dönem Krautrock'ın en iyi örneklerinden biri olarak nitelendirebileceğimiz albüm aynı zamanda tek albümlü efsaneler listemize de açık ara farkla girme hakkını rahatlıkla kazanıyor. Açık ara fark yapmalarındaki önemli etkiyi sağlayan da farklı tarzları değişik bir şekilde birleştirip Jazz Rock potasında eritebilmelerinden kaynaklanıyor. Bazı noktalarda Blodwyn Pig ve Curved Air havası sezinlerken, diğer noktalarda Hawkwind vari ses efekteleriyle bezenmiş Jazz tabanlı ama Heavy Rock'ı zorlayan bir tarz ile karşılaşıyorsunuz. Dönemin pek çok Krautrock grubundan ayrılmalarını sağlayan özelliklerden de biri ayrıca bu durum.

4 parçadan oluşan albümde parçaların tamamı etkileyici özelliklere sahip. İniş çıkışları, yola çıktıkları yerden çok uzaklara gidip ara ara başlangıca dönmeleri ama orada durmayıp farklı yerlere doğru yönelmeleriyle sizi değişik ve tuhaf bir yolculuğa çıkarıyorlar. 

Başlangıçta Beat Pop grubu olarak kurulan Thrice Mice'ın bu albümde gösterdiği performans doğal olarak inanılmaz. İyi ki Beat Pop'ta kalmamışlar. Fazlasıyla geliştirdkleri tarzlarında Ornette Coleman'dan Traffic'e, Amon Düül II'den Chicago'ya ve hatta The Doors'a uzanan bir yol izliyorlar. Jazz, Blues, Psychedelic Rock, Space Rock, Heavy Rock gibi türler albümün her yerinde uçuşuyor. Sanırım bunun en büyük sebebi birlikte çok fazla konsere çıkmalarından ileri geliyor. Grup elemanlarının uyumları fazlasıyla iyi. Biri bir türe dalınca dğerleri hemen ona ayak uydurmayı başarıyorlar. Elemanların beğendikleri tarzların da çeşitlilik göstermesi Thrice Mice'ın müzikal yelpazesini genişletiyor.

Alışkın olmadığınız şekilde sizi şaşırtan, şaşırdıkça daha fazla derine indiğiniz arşivde olmaması büyük eksiklik hissettirecek olan albümlerden yani Thrice Mice albümü.

THRICE MICE

Wolfgang Buhre / Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Soprano Saksafon, Klarnet, Vurmalılar
Karl-Heinz Blumenberg / Vokal, Alto Saksafon, Vurmalılar, Flüt, Gitar
Werner von Gosen / Gitar
Wolfram Minnemann / Org, Piyano, Gitar
Arno Bredehöft / Davul
Rainer von Gosen / Bass

THRICE MICE

01. Jo Joe (8:51)
02. Vivaldi (11:34)
03. Torakov (12:54)
04. Fancy Desire (8:00)

16 Haziran 2023 Cuma

Asoka / Asoka (1971)

Dünkü Taste of Blues yazısında adı geçen Asoka'yı da eklemeden geçmeyelim. Zira daha sonra unutuyoruz. Unutulunca da çok gerilere kalıyor. Asoka gibi değişik, ilginç, tuhaf ve şaşırtıcı gibi kelimelerle tanımlanabilecek bir grubu da unutmak pek hoş olmaz.

1967 yılında kuruluyor Asoka. Taste of Blues'da bahsettiğimiz gibi aynı yıl kurulan iki grubun ikincisi ve geri planda bırakılanı. 1969 yılında yayınlanan Taste of Blues'un albümde yaşadığı şanssızlık ya da verdikleri yanlış kararın (yazıyı buradan okuyarak meseleyi anlayabilir / hatırlayabilirsiniz) ardından Claes Ericsson ve Patrick Erixson, Asoka ile yola devam kararı alıyorlar. 1 yıl kadar süren hazırlıkların ardından da albüm kayıtlarına girişip kısa bir sürede albümü bitiriyorlar.

1971 yılında yayınlanan albüm herhangi bir şanssızlık ya da yanlış karar sorunu yaşamasa da ticari olarak devasa boyutlarda bir getirisi de olmuyor. Doğal olarak kısa bir süre sonra Asoka da dağılıyor. Ta ki 36 yıl sonra tekrar bir araya gelene dek. Arada bir Take Off adında Archival albüm yayınlansa da ikinci albüm olarak nitelendirilebilecek albüm 2007 yılında 36 Years Later adıyla piyasaya sunuluyor. Genel olarak 2000'ler sonrasına kişisel olarak pek bulaşmayı tercih etmesem de Asoka'nın bu ikinci albümü oldukça da iyi bir albüm. Take Off ile birlikte arşive alınması gerekir diye de düşünüyorum.

Hard Rock ve Psychedelic Rock'tan gelen büyük etkiler farklı türler ve tarzlarla birleşerek Asoka'nın müzikal anlayışını oluşturuyor. Blues, Jazz ve Boogie parçalarda kendine yer bulurken fazlasıyla ön plana çıkan emprovizasyonları duydukça da dibiniz düşüyor. Toplamda albümü Heavy Progressive Rock içerisine ya da biraz arsızlık edip Heavy Psychedelic Rock içerisine dahil de edebiliriz. Fakat yeterli ya da doğru da gelmeyebilir. O noktada çok uğraşmayın, dinleyin sadece.

Albümün geneli coşkulu, karmaşık ve tuhaf etki bırakıyor insanda. Birbirine benzeyen hiçbir şey olmadığı gibi, şu gruptan esinlenmişler, bu albümü çok dinlemişler diye atıp tutabileceğiniz bir şey de bulamıyorsunuz Asoka'da. Kolay kolay vazgeçebileceğiniz bir albüm olmaktan çok öte, dinledikçe daha fazla dinlemeniz gerektiğine sizi inandırabilecek kadar da güçlü.

ASOKA

Tjobbe Bengtson / Bass
Daffy Bengtson / Davul
Robban Larsson / Gitar
Claes Ericsson / Piyano, Org, Keman
Bosse Winberg / Steel Gitar
Patrik Erixson / Vokal, Davul, Vurmalılar

ASOKA

01 - Psykofoni för ekogitarr och poporkester 2:11
02 - Ataraxia 3:28
03 - Leave Me 3:34
04 - Svensson Blues 3:27
05 - 1975 3:48
06 - If You Feel 4:25
07 - Tvivlaren 4:37
08 - I'm Trying (To Find a Way to Paradise) 6:15
09 - Psykofoni för ekogitarr och poporkester (reprise) 2:51

15 Haziran 2023 Perşembe

Taste Of Blues / Schizofrenia (1969)

Taste of Blues
, İsveç'ten erken dönem bir tuhaflık olarak özetlenebilir. 1967 yılında Malmö'de kurulan grup Psychedelic Rock ve Blues'dan beslenen ve kendi doğaçlamaları ile geliştiren bir yapıya sahip. Bu arada ilginç olan bir durum da var grupla ilgili. Grubun 2 elemanı Claes Ericsson ve Patrick Erixson aynı anda 2 gruba dahil olmuşlar 1967'de. Biri Taste of Blues iken diğeri de Asoka. Fakat öncelikli çalışma alanını Taste of Blues'a ayırılıyorlar ve diğer grup biraz geride kalıyor. Fakat Asoka da 1971 yılında çıkardıkları tek albümle biliniyorlar. 1971 yılından sonra da grup Lotus'a evriliyor. Ki o da başarılı İsveç gruplarından biridir.

Taste of Blues kendine has bir yapıya sahip gruplardan. Beslendikleri kaynaklar fazla olsa da kendi dillerini yaratmayı başarabilmişler. Hatta o kadar etkili bir şey yapmışlar ki Can'in öncülü olduklarını söylemek yanlış da olmaz. Muhtemeldir ki Can'deki elemanlar Taste of Blues'u biliyorlar. Ama onlardan feyz alıp almadıklarını bilemiyoruz elbette. Can'in müzikal anlayışındaki monoton, yinelenen ve süregiden ritim tabanlı yaklaşım Taste of Blues'da da mevcut.

Paul Butterfield, John Mayall ve Cream gibi isimleri takip eden grup elemanlarının kendilerine isim olarak Taste of Blues'u vermeleri çok normal. Bu ismin verdiği havadan kaynaklı olsa gerek, menajerleri de bir hayli fazla mesai yapmış ve grubun albümü çıkmadan hemen önce, 1969 yazında Frank Zappa and the Mothers ve Jefferson Airplane'in İskandinavya turnelerinin açılış konserlerinde ön grup olarak sahne almalarını sağlamış. Buradan yola çıkarak da albümün yayınlanması şart olmuş.

Lakin grup elemanları ve yapımcılar verdikleri yanlış kararın cezasını hemen çekmişler ve albüm ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahip olsa da satmamış. Kapakta kullandıkları çizimde, Şeytanın asasını tutan İsa ile İsa'nın çarmıhını tutan Şeytan üzerine bir de You shall have no other gods before us (Bizden başka tanrın olmayacak) yazınca pek de tercih edilmemişler. Albümün adıyla birlikte düşünüldüğünde ortadaki ikiyüzlü ya da birbiriyle faydacı ilişkiden kaynaklı olarak iyi ve kötünün konumunu sorguluyor diye de düşünülebilirmiş oysa ki.

TASTE OF BLUES

Don Washington / Vokal
Rolf Fredenberg / Gitar
Claes Ericsson / Org, Keman
Robert Moller / Baas
Patrik Erixson / Davul

SCHIZOFRENIA

01. Schizofrenia (17:02)
02. A Touch Of Sunshine (3:17)
03. On The Road To Niaros (1:33)
04. Another Kind Of Love (4:08)
05. Another Mans Mind (4:52)
06. What Kind Of Love Is That (2:14)

14 Haziran 2023 Çarşamba

Cherry Five / Cherry Five (1975)

Cherry Five
pek bilinen bir grup değil gibi görünür. Lakin işin aslı öyle değildir. Oliver adıyla kurulup daha sonra, albümün yayınlanmasından kısa bir süre önce Cherry Five adına geçiş yapıp en son Goblin'de karar kılmışlar. Yani Cherry Five'a Goblin'in başladığı yer demek yanlış olmaz. Gerçi isim değişiklikleri sırasında grup elemanlarında da değişiklikler olmuş ama temel kadro aynı diyebiliriz.

1973 yılında Roma'da kurulan Cherry Five, Symphonic Prog'un en değerli alanlarında kendine yer açabilmiş bir ülkenin en iyi gruplarından. Tek albümlü efsaneler listemize Rock Progressivo Italiano'dan güzel bir ek. Gerçi 2000'li yıllarla birlikte yeniden ortaya çıkmış olsalar ve albüm kaydetseler de onları saymıyoruz, malum konumuz 60'lı ve 70'li yıllar.

Cherry Five müziğinde bir miktar Emerson, Lake & Palmer ve çokça Yes bulunuyor. ELP kısmı tamamen klavyelerdeki virtüöziteden gelirken Yes kısmı daha melodik alanlarda kendini gösteriyor. Wakeman'a haksızlık edemeyiz elbette ama Cherry Five'taki klavyeler Yes'inkilerden daha etkili diyebiliriz.

Albümle ilgili enteresan bir durum da var. 1973 sonları gibi İngiltere'ye gidiyorlar kendilerine vokal bulmak için. Clive Heinz diye biri ile anlaşıp birkaç parça kaydediyorlar. Fakat çok beğendikleri bir vokal tarzı olmuyor ve Heinz'ı çıkarıyorlar gruptan. İtalya'ya döndüklerinde de Tony Tartarini ile anlaşıp kayıtlara girişiyorlar. Albüm kaydı 1974 yılında her şeyi ile bitmiş oluyor. Fakat grubun davulcusu olan Carlo Bordini, albümdeki işinin stüdyo müzisyenliğinden farkı olmadığını ve bunun kariyerine zarar verebileceğini düşünerek albüm için yapılması gereken anlaşmayı imzalamıyor ve gruptan ayrılıyor. Tam da o sıralarda efsanevi İtalyan yönetmen Dario Argento'nun Profondo Rosso filmine müzik yapmak için anlaşma imzalıyorlar. Grubun adını Goblin olarak değiştiriyorlar. Rafa kaldırılmış olan Cherry Five albümü ise 1975 yılı sonlarına doğru ancak piyasaya sunuluyor.

Albüm oldukça başarılı bir albüm ama yukarıda bahsettiğimiz Yes, ELP gibi benzerliklerden kaynaklı çok fazla eleştiri aldığı da bir gerçek. Fakat bu da baştan aşağı saçmalık zira albümdeki parçalar kendilerine has bir yaratıcılıkla üretilmiş nefis besteler. Tarz olarak bir miktar benziyor diye de Cherry Five'ın hakkını yemek çok doğru değil.

CHERRY FIVE

Tony Tartarini / Lead Vokal
Massimo Morante / Gitar
Claudio Simonetti / Klavye
Fabio Pignatelli / Bass, Akustik Gitar
Carlo Bordini / Davul, Vurmalılar

CHERRY FIVE

01. Country Grave Yard (8:18)
02. The Picture of Dorian Gray (8:28)
03. The Swan Is a Murderer, Part 1 (3:53)
04. The Swan Is a Murderer, Part 2 (5:07)
05. Oliver (9:30)
06. My Little Cloud Land (7:43)

13 Haziran 2023 Salı

Waterloo / First Battle (1970)

Waterloo
, 1969 yılında Belçika'da kurulan bir Heavy Progressive Rock grubu. Öncülü olan Adam's Recital ve Today's Version gruplarının küllerinden doğuyor diyebiliriz. Her ikisi de başarılı olan grupların birleşimi de en az onlar kadar kaliteli ve başarılı bir hal almış. Diğer yandan Waterloo, kendinden sonra gelen Pazop ve Abraxis gibi grupların da kökeni. Bu gruplarla birlikte Waterloo'nun başarısı da birkaç kez katlanmış oluyor doğal olarak.

Kurulduktan kısa süre sonra çalışmalara başlayan grup 1970 yılında ilk ve tek albüm olan First Battle'ı kaydediyor. Piyasaya sadece birkaç bin kopya ile çıkan albüm satılmıyor da. Satmak yerine eleştirmenlere, dinleyicilere dağıtıyorlar albümü. First Battle fazlasıyla başarılı bulunuyor ama ticari olarak elde ettikleri pek bir şey olmuyor. Aynı yıl içerisinde Portekiz'de de yayınlanan albümün versiyonu ile bir miktar para kazansalar da çok önemli bir ticari başarı elde ettiklerini söylemek zor.

Albümün hemen ardından, konserler için gelen Family'nin ön grubu olarak sahne alıyorlar. 1970 yılı Ghent Festivali'nde başlayan konserler 40 gün sürüyor. Patlama yapma ihtimallerinin doğduğu noktada ise Marc Malyster gruptan ayrılıyor. Sonra da gruba birkaç kişi dahil olup ayrılıyor filan. 1972 yılında kaydettikleri single dağılmaları sayesinde yayınlanamıyor ve Waterloo tarihin tozlu raflarındaki yerini alıyor.

İngiliz tipi Blues kökeninden beslenen Heavy Prog'dan farklı bir tarzı var Waterloo'nun. Daha Jazz etkilerine sahipler. Hatta Blues yerine Jazz'dan beslendiklerini söylemek daha doğru olur ki daha sonraki gruplar Pazop ve Abraxis'te de bunu daha fazla ortaya koyuyorlar. Adam's Recital'den gelen Blues yönü, Waterloo'da daha Jazzy bir havaya bürünüyor ve sonraki gruplarda Jazz ağırlı olarak kullanılan tür oluyor. Yani, Waterloo bir geçiş grubu demek de yanlış olmaz.

Albümdeki Heavy Prog genel olarak eklektik bir yapıya sahip. İlk dönem King Crimson izlerine rastlamak mümkün. Keith Emerson tarzı klavyeler de enfes bir sos olarak duruyor albümün her yerinde. Ama grubun asıl odaklandığı Dirk Bogaert'in flütü. Bütün yapıyı neredeyse flüt üzerine şekillendiriyorlar. Bu açıdan da Jethro Tull ve Blodwyn Pig'in ilk dönemlerine benzediği söylenir grubun. O kadar ileri gitmek doğru mudur bilemem ama Waterloo'yu dinlerken, bahsi geçen gruplarla benzer bir hava yakaladığınız da ortada.

WATERLOO

Dirk Bogaert / Lead Vokal, Flüt
Gus Roan / Gitar
Marc Malyster / Org
Jacky Mauer / Davul
Jean-Paul Janssens / Bass

FIRST BATTLE

01. Meet Again (3:05)
02. Why May I Not Know (3:09)
03. Tumblin' Jack (2:36)
04. Black Born Children (3:45)
05. Life (2:49)
06. Problems (3:02)
07. Why Don't You Follow Me (3:33)
08. Guy in the Neighbourhood (2:57)
09. Lonesome Road (2:51)
10. Diary of an Old Man (11:01)

12 Haziran 2023 Pazartesi

Jackal / Awake (1973)

1969 yılında Toronto, Kanada'da kurulan Jackal, tek albümlü efsaneler listemize yaptığımız eklerden. 4 yıl boyunca aralıksız yaptıkları çalışmaların ardından ortaya çıkan albüm oldukça başarılı bir Heavy Progressive Rock kaydı. Kanada'dan Heavy Prog türünde çıkan en iyi albümlerden biri demek de yanlış olmaz.

5 kişilik kadroya sahip olan grubun tarihçesi hakkında çok fazla bilgi yok. James ve Chris Kellesis tarafından kurulmuş. Parçalar bu ikili tarafından yazılmış ama James yüksek ihtimalle gruptan ayrılmış. Çünkü albüm kapağında kadronun içerisinde James'in adı geçmiyor. 1973 yılında neredeyse hiç bilinmeyen bir plak şirketi ile anlaşma imzalayıp albümü yayınlıyorlar. Albümden 1 yıl sonra da dağılıyorlar.

Jackal, Hard Rock, Blues ve Psychedelic köklerinden beslenen, kendine özgü bir Heavy Prog yapıyor. Karşılaştırıldıkları pek çok grup olmakla birlikte, kendilerine has bir yapıya sahip olduklarını söylemek gerek. Bazı anlarda Rush'ı andırdığı, Tempest ve Warhorse gibi coşkulu bir yaklaşıma sahip oldukları doğrudur. Alakasız bir şekilde Lord & Blackmore'la benzeştirilir / karşılaştırılırlar. Pek çok yönden benzerlikle görünse de Jackal'ın tarzını da ayırt edebiliyorsunuz. Bu da demektir ki kendi yollarını çizmeyi başarabilmişler.

Psychedelic Rock'un belirgin özelliklerini fazla eğip bükmeden farklı bir yapıya dönüştürmeyi başarabildiklerini de söylemek lazım. Temel olarak Psychedelic etkileri hissediyorsunuz ama farklılaştığını ve bambaşka bir şeye dönüştüğünü de duyuyorsunuz. Space Rock'a doğru gittiklerini söylemek doğru olmaz ama yakınında gezindikleri anlar da yok değil. Yine de kontrolü elden bırakmayıp temkinli davranıyorlar ve çeşitliliği arttırıp kendilerine ait bir yapı oluşturuyorlar.

Bu noktada belirtmek gerekir ki Jackal, İngiliz tipi Heavy Prog ile Güneyli tipi Hard Rock / Heavy Prog arasında bir köprü gibi duruyor. Bloodrock gibi Teksaslı bir gruptan bulabileceğiniz çok şey Jackal'da da varken, Uriah Heep gibi İngiliz tarzından da çok fazla şey bulmak mümkün. Kanada'nın bu konuda avantajı da bu olsa gerek. Amerika kıtasında olmasına rağmen Avrupa köklerinden de kopmuyor. Her iki kıtanın da oluşturdukları üzerinden kendine bir yol çiziyor. Çeşitliliği arttıran da bu olsa gerek.

JACKAL

Charlie Shannon / Lead Vokal
Dave Bernard / Gitar
Chris Kellesis / Klavye
Steve Hayward / Bass
Cameron Lauder / Davul

AWAKE

01. At The Station (5:37)
02. For You (3:00)
03. Sunny Side Of The Day (2:39)
04. A New Day Has Arisen (8:34)
05. How Time Has Flown (5:47)
06. Lost In The World (2:20)
07. In The Heavens (4:05)
08. Awake (7:46)

11 Haziran 2023 Pazar

T2 / It'll All Work Out in Boomland (1970)

T2
'nin hikayesi 1967 yılında başlıyor. Please adıyla kurulan grup epeyce bir süre stüdyo kayıtları ile uğraşıyor. Lakin bu kayıtlar o dönemde albüm olarak yayınlanamıyor. Psychedelic Rock yapan grubun o kadar çok kaydı var ki daha sonraları, yani 90'lı yılların ortalarından itibaren Archival (arşivlik manasında) kayıtlar olarak 3 albümde yayınlanıyor. Please 1969 yılında dağıldığında grubun elemanlarından Pete Dunton, Bulldog Breed adında bir grupla çalmaya başlıyor ve aynı yıl içerisinde albüm kaydını yapıp, yayınlayıp dağılıyorlar. Dunton 1970 yılı başlarında, Please'den arkadaşı Bernie Jinks ve Bulldog Breed'de tanıştığı Keith Cross'u bir araya getiriyor ve yeni bir proje geliştiriyorlar. Grubun adını T2 koyuyorlar.

3 kişilik bir grup için oldukça iyi bir performans sergileyen T2 ilk albüm kayıtlarını çok kısa sürede bitiriyor. Albümün yayınlanmasından hemen sonra da ikinci albümün kayıtlarına başlıyorlar ama Cross'un gruptan ayrılması ile ikinci albüm yarıda kalıyor. Ve o ikinci albümü hiçbir zaman çıkaramıyorlar. Tabi bu albümdeki parçalar daha sonraki toplama, derleme, CD baskılarında vs'lerde kullanılıyor, hatta 1997 yılında Fantasy adıyla yapılan bir derlemede ek parçalarla birlikte yayınlanıyor ama T2'nin ikinci albümü olarak hiçbir zaman yayınlanmıyor.

Blues ve Jazz kökenlerinden beslenen üçlünün önceki gruplarından edindikleri Psychedelic teması da T2 müziğinde etkili oluyor. Temelde Hard Rock semalarında gezinen albümün tam tanımını Heavy Progressive Rock olarak yapmakta sakınca yok. Zira Hard Rock'tan daha sert tonlara ve yerinde durmadan ilerleyen bir yapıya sahipler.

Albümde 4 parça olmasına rağmen size daha uzun geliyor. Süre olarak değil elbette. O kadar fazla geçiş ve melodik oynamalar bulunuyor ki bir parçayı 7-8'e filan bölseniz o kadar parça çıkarabilirsiniz hissiyatı oluşturuyor sizde. Albümde özellikle Cross'un gitarları enfes. Yerinde duramayan, dur durak bilmeyen, Cream'den Paul Kossoff'a, oradan Budgie'ye, Wishbone Ash'e ve hatta Cressida'ya kadar uzanan tarzda gitarlar duymak mümkün It'll All Work Out in Boomland'de. Yelpazesi geniş olan albümlerden biri. 4 parçada yapmak istedikleri hemen her şeyi başarmışlar gibi bir havaları var. Fazlasıyla iddialı bir laf olabilir belki ama en iyi Heavy Progressive Rock albümlerinin üst sıralarında olduğunu da söylemek gerek.

T2

Keith Cross / Gitar, Klavye, Vokal
Bernard Jinks / Bass, Vokal
Peter Dunton / Davul, Vokal

IT'LL ALL WORK OUT IN BOOMLAND

01. In Circles (8:34)
02. J.L.T. (5:44)
03. No More White Horses (8:35)
04. Morning (21:14)