Genesis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genesis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2023 Pazartesi

McCully Workshop / Genesis (1971)

Güney Afrika Cumhuriyeti'nin en sağlam gruplarından biri olan McCully Workshop, 60'ların ortalarında McCully kardeşler tarafından kurulmuş. Daha çocukken temellerini attıkları grupla önceleri Folk üzerine yoğunlaşsalar da daha sonraları Psychedelic Rock ile bezeli bir Progresive Rock'a dönüştürmüşler. Uzun süreli çalışmaların ardından da 1970 yılında ilk albüm McCully Workshop Inc.'i yayınlamışlar. İlk albüm The Beatles ile Zappa etkileşimlerini bir hayli fazla içeren değişik bir albüm.

Daha sağlam bir şekilde oluşturulmuş olan ikinci albüm ise 1971 yılında piyasaya çıkmış. İlk albümdeki yenilik anlayışı bu albümde ise deneyimliliğe dönüşüyor. Grup elemanlarının çalış stillerinden tutun da parçaların yazılmasına kadar her şeyin içerisinde fazlasıyla deneyim olduğu belli oluyor.

Genesis, konsept bir albüm. Adından da anlaşılacağı üzere konsept fikrini İncil'deki Yaratılış bölümünden alıyor. Doğal olarak parçalar da bu konu üzerinden gidiyor. Konuya aşina olanlar parça isimlerinin ve parçalardaki müzikal bileşimlerin tam da konuya uygun şekilde gittiğini anlayabilirler. Psychedelic Rock kökeninden gelen grup, Genesis albümünde Chicago tarzına yakın bileşenleri de kullanarak değişik bir hava yaratıyor. Tam tabiriyle fazlasıyla bilindik ama bir o kadar da değişik bir albüme imza atmayı başarmışlar.

Albümü dinlerken kimi bölümlerde King Crimson, kimi bölümlerde The Moody Blues, kimi bölümlerde ise Brainchild ya da Galliard gibi tarzlara yaklaştıklarını ama kendilerinden çok şey katarak onların kopyası olmadıklarını fark ediyorsunuz.

Genesis'in en iyi taraflarından biri de grubun size Psychedelic Rock'tan geldiklerini ama ikinci albümün hiç de öyle olmadığını müzikal bir şekilde anlatabiliyor olmalarından geliyor. Ritim bölümünde yapılan devasa boyutlardaki değişimle Progressive etkisini öne çıkartırken gitarın fütursuzca girip ortalığı dağıttığı yerlerde Psychedelic Rock'a rastlıyorsunuz. Albüm boyunca devam eden bu belirsizlik sizi fena halde etkiliyor. Bir an kırılma noktası yaşanacağını ve her şeyin Psychedelic'e döneceğini düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz ama bu beklentiniz başından sonuna kadar hep havada kalıyor. Döneminde sadece birkaç ülkenin listelerine girmeyi başarabilmiş olsalar da değerleri daha sonraları fazlasıyla anlaşılan McCully Workshop, Afrika coğrafyasından dinleyebileceğiniz en etkili tarzlardan birine sahip.

MCCULLY WORKSHOP

Tully McCully / Bass, Lead Vokal
Mike McCully / Davul, Vurmalılar, Vokal
Bruce Gordon / Gitar, Vurmalılar
Ian Smith / Trompet, Flüt, Flugelhorn, Trombon, Vurmalılar

GENESIS

01 - Genesis 7:45
    a. Evolution
    b. Overture to Cancel Hate
    c. Genesis
02 - (We All) Look for the Sun 3:15
03 - Stone Man 9:44
    a. Stone Man
    b. Degeneration
    c. Satan's Dance
04 - Red Light City 7:40
    a. Sodom
    b. Gomorrah
05 - Sweet Fields of Green 3:45
06 - Togetherness 4:35
07 - Order Out of Chaos 3:20

12 Aralık 2020 Cumartesi

50. Yılını Kutlayan Progressive Rock Albümleri / Bölüm 2

1970 yılında piyasaya çıkan ve bugün 50.yılını kutlayan Progressive Rock albümleri seçkisinin 2.bölümü. Gentle Giant, Soft Machine, Miles Davis, King Crimson ve Genesis'in 1970 yılı albümleri seçkinin bu bölümünde yer alıyor.

Symphonic Rock, Jazz Fusion, Canterbury Scene, Progressive Folk gibi Progressive Rock etkileşimi sayılan albümleri kısacık tanıtarak, haklarında bilgi vermeye çalıştık.

23 Nisan 2017 Pazar

IQ - Tales From the Lush Attic (1983)

80'li yıllar Progressive Rock'ın hem ölümünün ilan edildiği hem de hala canlı olduğunu kanıtlamaya çalıştığı yıllardı. 1980 yılında Genesis "Duke" ile bir yandan Phil Collins'e ilk defa ipleri veriyor gibi gözükürken öte taraftan tarihinin ikinci çok bölümlü destan eserini (epic) ortaya koyuyordu. 1981'de King Crimson "Discipline" ile geri dönecek ama bu dönüş alışılıp sevilmiş Crimson çalışmalarından çok farklı olacak "New Age'leşmiş" bir Crimson ile karşılaşılacaktı. Öte tarafta hepimizin bildiği üzere 70'li yılların sonunda bir punk kalkışması yaşanmış 80'li yıllarla birlikte ana akımdaki yerini post-punk'a oradan new romantics denilen akıma bırakarak farklı formlarda geleneksel rock sesini dönüştürmekle bir nevi yapıbozuma uğratmaktaydı...

Tüm bunların arasında Britanya'da ise yeni nesil bir progresif rock sahnesi türemekle meşguldü. Özellikle İskoçya ve İngiltere'den çıkan gruplar ardı ardına Britanya'nın yeraltı kulüplerinde adından söz ettirmeye başlamış, müzik şirketlerinin ilgisini çekmişlerdi. Neredeyse bir kuralmışçasına Peter Gabriel dönemi Genesis'inden etkilenen ve bunu gizlemekten hiç çekinmeyen bu gruplar daha sonra "neo progresif" denilen etiket altında incelenecekti. 1983 yılında çıkan Tales From the Lush Attic ne progresif sahnenin çıkardığı ilk albümlerden biri olma özelliğini taşır ve sadece IQ'nun müziğine değil neo progresife de iyi bir giriş albümüdür.

Albümde beş şarkı yer alıyor, bunlardan ikisi "destan eser" olarak adlandırabileceğimiz The Last Human Gateway ile The Enemy Smacks. Bu şarkıların ilki oldukça iyi kurulmuş bütünlüklü bir eser olmakla birlikte yer yer Genesis'in Supper's Ready'sini hatırlatıyor. Özellikle vokalist Nicholls'ün tarzı bu alt-türün tüm gruplarına yöneltilen "Peter Gabriel kopyacılığı" ile damgalansa da ben Nicholls'ün sesinin kendine has bir üslubu olduğuna inanlardanım. The Enemy Smacks daha çok uzatılmış bir şarkı gibi dursa da oldukça eğlenceli ve karanlık bir tona sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu iki uzun şarkının yanında albümde iki tane "through the corridors" ile "my baby treats me rigt..." "ara müzik" diyebileceğimiz şarkı bulunuyor. Son olarak da grubun şahsi favorilerimden biri olan Awake and Nervous'tan bahsedebiliriz ki grubun beyni sayabileceğimiz Martin Orford'un performansına dikkat çekmemiz gereken şarkılardan biri.

IQ

Peter Nicholls / Vokal
Mike Holmes Akustik & Elektrik Gitar
Martin Orford / Klavye, Synthesiser, Mellotron
Tim Esau / Bass
Paul Cook Davul, Vurmalılar

TALES FROM THE LUSH ATTIC

01 - The Last Human Gateway – 19:57
02 - Through the Corridors – 2:35
03 - Awake and Nervous – 7:45
04 - My Baby Treats Me Right 'Cos I'm a Hard Lovin' Man All Night Long – 1:45
05 - The Enemy Smacks – 13:49
06 - Just Changing Hands – 10:18 


30 Kasım 2012 Cuma

Genesis – Trespass (1970)

Bir müzik türünü tanımlarken bize hissettirdiği atmosferi anlatmak hiç bilmeyen birine anlatırken bize yardımcı olmayabilir. Özellikle Progressive Rock dinleyicileri için bu durum biraz belirgin. Bunu yapmak yerine örnek vermeyi seçeriz. Genesis, verdiğimiz örneklerin başındaki gruplardan biridir çoğunlukla. Bu albümle beraber Genesis, şu an taklit edilmesini eleştirdiğimiz klişeleri yaratmaya başlıyor.

Bir grup için kısa sürede bu kadar hızlı bir evrimleşme, çok sık görülen bir durum değildir ama Genesis bunu devrim yaratacak bir şekilde gerçekleştirmeyi başarmış. Progressive Rock’ın en önemli teknik özelliklerinden biri olan uzun ve karmaşık enstrümantal partisyonları bu albüme heyecan verici bir şekilde yerleştirilmiş. Albüm aslında baştan sona, grubun on yıllardır bu işi yaptığı ve bir albümlüğüne dinlendikten sonra aynı hızla devam ettiği hissini yaratıyor. Albüm çıktıktan 42 yıl sonra koltuğumda oturup bu albümü dinlemek her ne kadar aşırı hislere yol açıyor olsa da, o yıllarda bu müzik hareketi yeni yeni yeşermeye başladığında bu albümle karşılaşsaydım yaşayabileceğim heyecanı tahmin bile edemiyorum.

Dikkatimi çeken bir diğer nokta ise Anthony Phillips’in performansıydı. Neredeyse tüm şarkılarda Phillips’in baskın melodik müsrifliğini görebiliyoruz.  Belki de sahneyle yaşadığı duygusal problemler onu yedek kulübesine taşımasaydı bir albüm sonra tanışacağımız Steve Hackett’ı şu an tanımıyor olabilirdik. Hackett için ‘iyi ki’ mi diyeyim yoksa Phillips için ‘keşke’ mi diyeyim tam bilmiyorum. Sadece bu albümde toplulukla beraber davul başı yapmış olan John Mayhew ismini anmadan da geçemeyeceğim. Kendisi her ne kadar bu albümde iyi bir iş çıkarmış olsa da isabetli bir şekilde bu albümden sonra yerini –o zamanlar sadece cici bir müzikal deha olan- Phil Collins’e bırakmak zorunda kaldı. Bunun dışında Genesis müziğine Gabe’in şifalı üfürüğüyle can verdiği ve o dönemde de The Moody Blues ve Jethro Tull gibi pek çok grup tarafından kullanılan flüt sololarının efektif bir şekilde dahil olduğunu, tüylerimiz diken diken olduğunda açıkça fark edebiliyoruz.

Trespass denildiğinde akla gelen ilk şey tabii ki çoğu müziksever için The Knife olacaktır. Bu eklektik ve yapımında bolca kaotik ruh serpintisi kullanılan şarkı, ilerleyen yıllarda da pek çok toplama albümde ve ıslaklarımızda yer aldı. Ayrıca Peter Gabriel’ın tüyler ürperten sesiyle bizlere albümü açan Looking For Someone da ayrı bir mesele. Her şarkının ayrı bir değeri var o yüzden bir anlam ifade etmeyecek tek tek belirtmem, asla kaçırmayın demekle yetiniyorum.

GENESIS

Peter Gabriel / Lead Vokal, Flüt, Akordeon, Tambourine, Bass Drum
Anthony Phillips / Akustik 12 Telli Gitar, Lead Elektrikli Gitar, Dulcimer, Vokal
Anthony Banks / Org, Piyano, Mellotron, Gitar, Vokal
Michael Rutherford / Bass, Nylon & Akustik 12 Telli Gitar, Çello, Vokaş
John Mayhew / Davul, Vurmalılar, Vokal

TRESPASS

01. Looking for Someone (7:06)
02. White Mountain (6:42)
03. Visions of Angels (6:50)
04. Stagnation (8:48)
05. Dusk (4:13)
06. The Knife (8:56)



27 Kasım 2012 Salı

Genesis - From Genesis To Revelation (1969)



       Yıl 1969... Hepsi 18-19 yaşlarında ve grup çalışmalarına başlayalı iki yıl olmuş. Grubun üzerinde, o dönemde İngiltere’deki en önemli pop müzik prodüktörlerinden biri olan ve aynı zamanda Genesis’i ‘keşfeden’ Jonathan King’in etkisi çok fazla. Biraz da bu yüzden çoğu progressive rock dinleyicisi bu albümü Genesis’in ilk albümü olarak değerlendirmez, çünkü albümün genel yapısı The Moody Blues’u ve bir parça da Bee Gees’i anımsatacak nitelikte. Hatta albümdeki parçaların çoğu, pek çok Genesis hayranı tarafından ‘’yan sanayi pop ballad’ları’’ olarak nitelendirilse de henüz daha çok genç olan bu müzisyenlerin iyi bir iş çıkardıkları da aşikâr.

Albümün kadrosuna baktığımızda klasik Genesis kadrosundan Peter Gabriel, Mike Rutherford ve Tony Banks’i görüyoruz ve şarkılarda da bireysel yetenekler açısından Gabe’in ve Mike’ın geleceğe dönük olarak fazlasıyla ümit verdiklerini görebilmek mümkün. Tony Banks’in performansı ise her ne kadar albümdeki şarkıların belkemiğini oluştursa da birkaç albüm sonra dinleyeceğimiz Tony Banks’e göre oldukça yaratıcılıktan uzak. Bu albümden bir progressive rock ‘magnum-opus’ı olan Foxtrot’a kadar olan süreci, bir gelişim süreci olarak görürsek From Genesis To Revelation sadece –grubun ikinci albümü olan- Trespass’a yönelik ufak belirtiler gösterebiliyor.

Her ne kadar olumsuz eleştirilerin hedefi olup yok sayılsa da bu albüm, Genesis hayranları tarafından en az bir kere dinlenmeli. Şarkılar ise aralarında tek tek incelenecek farklılıklar göstermiyor fakat That’s Me, hem Peter Gabriel’ın vokal yeteneklerini hem de Genesis’in şarkı yazma yeteneklerini göstermesi açısından yeterince güzel bir tercih olabilir.


1. Where The Sour Turns To Sweet (3:13)
2. In The Beginning (3:46)
3. Fireside Song (4:18)
4. The Serpent (4:38)
5. Am I Very Wrong? (3:31)
6. In The Wilderness (3:29)
7. The Conqueror (3:40)
8. In Hiding (2:37)
9. One Day (3:21)
10. Window (3:33)
11. In Limbo (3:30)
12. Silent Sun (2:13)
13. A Place To Call My Own (1:58) 
14. The Silent Sun (2:11)
15. That's Me (2:36)
16. A Winter's Tale (3:27)
17. One-Eyed Hound (2:33)