Symphonic Prog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Symphonic Prog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2023 Cumartesi

Earthrise / Earthrise (1978)

1975 yılında New Jersey'de kurulan Earthrise, Amerika'nın nadir Symphonic Prog gruplarından birisi. Genelde Psychedelic Rock ve Hard Rock gibi türlerin etkisinde kalan Amerikan gruplarından farklı olarak İngiliz tipi bir Progressive Rock'a yakınlar. Hatta isimlerinden de anlaşılacağı üzere Camel örnek aldıkları gruplardan biri yüksek ihtimalle.

3 kişilik küçük ama rafine bir kadroya sahip olan Earthrise başlangıçta, uzunca bir süre canlı çalan bir grup olarak ön plana çıkmış. 2 yıl boyunca pek çok konser ve dinletide boy göstermişler. Tabi bunların hepsi yerel ve küçük boyutlarda konserler. Ama bu durumda bile kendilerine belirgin bir kitle edinmeyi başarmışlar. 1977 yılında yeni kurulan bir stüdyonun teklifiyle ilk ve o dönem için tek albümlerini kaydetme fırsatı yakalamışlar. Lakin, Earthrise albümünün stüdyonun ilk büyük projesi olmasına rağmen kayıtlardan kaynaklı olarak sesin düşük çıkması grubun hevesini kaçırmış. 400 kopya olarak çoğaltılan albümün bir kısmı grup elemanlarının tanıdıklarına dağıtılırken bir kısmı da piyasaya verilmiş.

Bu heves kırılmasının ardından grup yeni bir albüm için fırsat bile kollamamış. Aralarındaki ciddi problemler de konuya dahil olunca 1979 yılında dağılmışlar. İşin tuhaf ve bir miktar da gıcık tarafı bundan sonra başlamış. Albüm, koleksiyonerler tarafından o kadar ilgi görmüş ki bazı müzayedelerde plak 800 ile 1000 dolar arasında rakamlara satılmaya başlamış. Grup da buradan aldıkları motivasyonla kayıtlarını beğenmedikleri albümü yeniden kaydetmek istiyor ama farklı bazı sorunlardan dolayı bunu da yapamıyorlar. Bulabildikleri en iyi durumdaki plaktan yaptıkları temizleme çalışmaları ile hazırlanan CD'nin yayınlanmasının ardından daha da bir hevese kapılıyorlar ve 2017 yılında Day 2 adında yeni bir albüm çıkarıyorlar. Albüm, ilki kadar iyi olmasa da gayet iyi bir albüm. Fakat ses kalitesindeki kötülüğe rağmen ilk albümdeki ruhu yakalayamıyor.

Temelde Earthrise müziği, 3 kişi olmalarından kaynaklı olsa gerek, Emerson, Lake & Palmer ile karşılaştırılıyor ya da onunla eş değer görülüyor. Benzerlikler içeriyor gibi olsa da asıl benzeştikleri ya da örnek aldıkları grup ise, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Camel. Müzikal anlayış ve bakış açısı olarak incelendiğinde Camel müziği ile çok fazla yakınlıkları bulunuyor Earthrise'ın. Bu yakınlık esinlenme ya da etkilenmenin ötesine de geçmiyor ve kendileri has bir yapı oluşturmayı başarıyorlar.

EARTHRISE

Kenn Pierog / Elelktirikli Gitar, Akustik Gitar, Mandolin, Bass, Lead Vokal
Bill Drobile / Klavye, Gitar, Lead Vokal
Greg DiDonato / Davul, Vurmalılar, Moog Drum

EARTHRISE

01. Eden's Child (6:45)
02. Arcturus (9:41)
03. Earthrise (5:48)
04. New Clear Dawn (11:06)

12 Ekim 2023 Perşembe

Lady Lake / No Pictures (1977)

1973 yılında lise arkadaşlarınca Hollanda'nın küçük bir şehrinde kurulan Lady Lake, diğer pek çok Hollanda kökenli grup gibi Symphonic Prog etkileri ön plana çıkan bir müzikal anlayışa sahip. Kuruldukları dönemin, Progressive Rock'ın en gözde olduğu zamanlardan biri olduğu düşünülürse kaydettikleri albümün başarısı ve niteliği anlaşılabilir.

Aynı kasabada yaşayan ve birbirini uzun süredir tanıyan arkadaşlar oldukları için, dinledikleri, beğendikleri müziklerin, grupların, müzisyenlerin çoğu ortak. Bu avantajı kullanarak bir grup kuruyorlar ve grubun adını da 1 yıl önce ikinci albümünü yayınlayan Galler grubu Gnidrolog'un albümünden alıyorlar. Başlangıçta Blues kökenlerine yaslanan bir Progressive Rock yapsalar da daha sonra kendilerine ait bir müzikal anlayış yaratma çabasıyla daha farklı bir yöne evriliyorlar.

Kurulmalarından 4 yıl sonra da hazırladıkları parçalar ile komşu kasabaya gidip albüm kaydını yapıyorlar. Kısa sürede kaydedilen albüm 1500 adet olarak piyasaya sürülüyor. Onların çoğu da İsveç, Norveç ve İtalya'ya dağıtılıyor. Albüm onlara iyi bir çıkış fırsatı sunsa da grup elemanlarının bunu çok önemsemediklerini anlıyoruz. Çünkü pek çok Hollandalı gruplar konserlere çıkmalarına rağmen ne ikinci bir albüm kaydı yapıyorlar ne de müziğe devam ediyorlar. 2000'li yıllarda başkaca albümler yayınlasalar da 70'lerde tek kayıtları No Pictures albümü diyebiliriz. Albümün daha sonraları piyasaya sürülen CD versiyonunda bazı başka parçalar da Bonus başlığı altında verildi. Ki onlar da fena parçalar değil. İkinci bir albüm kaydedebilirlermiş o materyaller ile.

Temelde No Pictures albümünü Symphonic Prog olarak tanımlasak da içerisinde farklılıklar taşıyor ve bu farklılıklardan ötürü de Symphonic Prog janrı grubu tanımlamak için eksik kalıyor. Çoğunlukla enstrümantal olan albümün Jazz klavyeleri, akustik gitarları, zengin akorları ve melodik yapısıyla öne çıkarken bazı bölümlerde kendini hissettiren Blues etkileri, Psychedelic Rock'ı çağrıştıran bölümler ve Hard Rock anları da bulunuyor. Albümün Hard Rock kısmını Kansas'ın yaptığı tarza benzetebiliriz. Gitarların öne çıktığı bölümlerde de Camel tarzına yaklaştıklarını söyleyelim.

No Pictures bir baş yapıt ya da muhteşem bir albüm olarak tanımlayabileceğimiz bir çalışma olmasa da ortalamanın çok üzerinde olan müzikal anlayışıyla gerçekten de iyi ve arşivlenmeyi hak eden albümlerden.

LADY LAKE

Fred Rosenkamp / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar
Leendert Korstanje / Klavye
Eddy Bakker / Bass
Joop Van Leeuwen / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyenler:
Stanley Dijkhuis / Vokal (1-8)
Jan Dubbe / Davul (9-14)

NO PICTURES

01. Cornwall (5:40)
02. Magic Twanger (8:10)
03. Fading Trees (7:17)
04. You Make Me Feel So Fine (5:21)
05. No More Gentle Treatment (2:41)
06. Between Bremen and Hamburg (Part One) (3:17)
07. Between Bremen and Hamburg (Part Two) (4:16)
08. Between Bremen and Hamburg (Part Three) (4:56)

8 Ekim 2023 Pazar

Tyburn Tall / Tyburn Tall (1972)

60'ların ortalarında The Screamers adıyla kurulan Tyburn Tall, ilk dönemlerde çok da çekici olmayan bir Beat grubu. 60'ların sonuna yaklaşıldığı ve müzikal hareketliliğin arttığı yıllarda kendileri de bu çekici olmama durumunu fark etmiş olacaklar ki grubun adını da tarzını da değiştirmişler. Bu değişikliklerin yapıldığı tarih 1969. Bundan sonra sıkı çalışmalar, bazı konserler ve müzikal arenadaki yerlerini tam olarak bulmayla geçiyor. 1972 yılında ise ilk ve tek albümlerini kaydediyorlar.

Kuruldukları dönemle albümü kaydettikleri dönem arasında Golden Earring, Renaissance ve Frumpy gibi grupların ön grubu olarak sahne alıyorlar ki bu dönemin bir anda parlayıp sönen grupları arasında büyük bir başarı sayılabilir. Bununla kalmayıp albümün yayınlanmasından sonra da konserlere ve turnelere devam ediyorlar. Amon Düül II, Ekseption, East of Eden ve Nine Days Wonder gibi gruplarla birlikte sahne alıyorlar. Ama bu dönemde grup elemanları fazlasıyla değişiyor ve orijinal kadrodan neredeyse hiç kimse kalmıyor. Üstüne bir de ikinci bir albüm kaydı yapılmayınca 1975 yılına kadar dayanmış olan grup kısa süre içerisinde dağılıyor. Başarılı bir iş çıkaran ama tutunamayan gruplar listemize de tek albümlü efsaneler listemize de girmeye teklifsizce hak kazanıyorlar yani.

Albümün piyasaya sunulduğu dönemde de bazı tuhaflıklar yaşıyorlar, belirtmeden geçmeyelim. Albüm zaten çok az sayıda, 200 adet olarak basılıyor. Bunun da yarısı çıkan bir yangında yok oluyor. Ellerinde kalan ortalama 100 albümle ayakta kalmaları ayrı bir enteresanlık elbette. Bu durumu yaşamasalardı ve ellerinde daha fazla basılı albüm olsaydı belki bugünlere gelebilecek kadar sağlam bir grup aslında.

Grupla aynı adı taşıyan Tyburn Tall albümü, bazı ufak tefek aksaklıkları saymazsak oldukça iyi bir albüm. Aksaklıkların da bir kısmı mecburiyetlerden ileri geliyor zaten. Albümün evdeki prova odasında kaydedilmiş ilkel ve ham bir hali var. Ses kalitesindeki düşüklük dinlemeyi oldukça etkiliyor. Ama kişisel olarak asıl sorun vokalin o gıcırtılı sesi diye düşünüyorum. Müziğin içinde bir türlü eriyemiyor, aksine uyumu bozup dinleyicinin dikkatini dağıtıyor.

Heavy Progressive Rock ve Symphonic Rock'ın bir birleşimi aynı zamanda bu albüm. Symphonic etkiler bir hayli fazla olmakla birlikte oradaki yumuşaklık Tyburn Tall'da yok. Daha sert ve daha gürültülüler. Doğal olarak bahsi geçen her iki janrın içine dahil edebiliyoruz rahatlıkla. Dönemin Almanya'dan yükselen değeri Krautrock içerisine dahil etmek bana doğru gelmemekle birlikte yakınlıkları olduğu da aşikar.

TYBURN TALL

Stefan Kowa / Bass
Hanns Dechant / Davul, Vurmalılar
Klaus Fresenius / Vokal
Werner Gallo / Gitar
Reinhard Magin/ Klavye

TYBURN TALL

01 - War Game 13:07
02 - In the Heart of the Cities (Broken People) 10:35
03 - I Am Amercian Too 5:24
04 - Strange Days Hiding 17:09

17 Eylül 2023 Pazar

England / Garden Shed (1977)

Bazı gruplar ellerine geçen fırsatı iyi değerlendirse de başarılı olamıyor. England da bunların başında gelir. Normal şartlarda ön plana fazlasıyla çıkabilecek bir grupken geç kalmış çıkışları Punk ile kesilince tek albümle kalmışlar. Aslında fena halde büyük bir potansiyelleri var. Garden Shed albümü de bunun kanıtı. Fakat maalesef ki daha fazla ileri gidememişler.

1975 yılında İngiltere'de kurulan 4 kişilik grup çeşitli kadro değişiklikleri yaşayarak albüme kadar gelmiş. Başta multi enstrümantalist Jode Leigh olmak üzere, müzisyenler kayıtta oldukça başarılılar. İkinci albümü çıkarabilselermiş kesinlikle günümüze kadar gelebilirlermiş gibi duruyor. İlk dönem Yes ve Genesis'in özellikleri ile Gentle Giant ve Supertramp'in kendine has öğelerinin bir bileşimi olan Garden Shed albümünde England, bahsettiğimiz gruplardan aldıklarını daha ileri taşıyarak kendilerine ait bir yapı oluşturmayı başarabilmişler.

Supertamp'in neşeli tonları, Gentle Giant'in vokal teknikleri ve kaotik melodileri, Yes ile Genesis'in ayrıksı özellikleri tek bir albümde. Geç dönem Symphonic Prog'un en iyi örneklerinden biri Garden Shed. Birkaç yıl daha erken kaydedip yayınlayabilselermiş albümü, muhtemeldir ki bahsi geçen gruplarla hemen hemen aynı yerlerde adları geçermiş.

Punk'ın revaçta olduğu bir dönemde, kaydettikleri albüm ne kadar iyi olursa olsun, yapımcı firmanın gazabına uğramışlar belli ki. Firmanın, Punk para ederken böylesi özellikli bir albümün reklamını yapmaması bizim için anlaşılır olmamakla birlikte dönemin kapital düşkünleri için çok da normal bir hareket.

Albümün içerisinde Synthesizerlar ve Mellotron sesleri, kendini zorlamadan bir şeyler kanıtlamak için uğraşmadan ama incelikle çalan gitarlar, her anında sizi şaşırtan, tuhaf ve sevimli vokalleri ile arşivde bulunması gereken albümlerden biri. 6 parçadan oluşan listesinde 2 tane 10 dakikanın üzerinde parça bulunuyor England'ın. Her iki parça da uzun ve etkili enstrümantal bölümler içeriyor. Özellikle son parça Poisoned Youth, kendi içinde çok iyi bir parça olmakla birlikte grubun da başyapıtı sayılabilir.

Şaşırtıcı ve beklenmedik şekilde iyiler. İlk dinlediğinizde pek orijinal değil izlenimi (yukarıda bahsettiğimiz gruplara olan öykünmelerden kaynaklı elbette bu) edinseniz de daha sonraları albümün de grubun da ne kadar iyi ve kendine has bir yapıya sahip olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

ENGLAND

Frank Holland / Gitar, Vokal, Mellotron, Leslie Gitar
Robert Webb / Minimoog, Hammond, Harpsichord, Mellotron, Fender Rhodes, Piyano, Hohner Clavinet, 12 Telli Gitar, Vokal
Martin Henderson / Bass, Akustik Gitar, Vokal
Jode Leigh / Davul, Vibes, Vurmalılar, Bass, Vokal

GARDEN SHED

01. Midnight Madness (6:58)
02. All Alone (Introducing) (1:53)
03. Three Piece Suite (12:58)
04. Paraffinalea (4:12)
05. Yellow (5:24)
06. Poisoned Youth (16:17)

8 Eylül 2023 Cuma

Genfuoco / Dentro L'invisibile (1979)

RPI
'ın (Rock Progressivo Italiano) geç dönem gruplarından biri de Genfuoco. Aslında kuruluşları 70'lerin ortalarına dayanıyor ama albüm yayınlama işi onlar için biraz fazla uzun sürmüş. 1975 yılında kendi çabalarıyla yayınladıkları ve plak olarak değil de kaset olarak piyasaya sürülen Antichi Confini'yi albüm olarak saymıyoruz. Zira stüdyoda bile kaydedilmemiş, olanaksızlıklarla var edilmeye çalışılmış bir demo.

Çok bilinen gruplardan biri de değildir Genfuoco. O dönemlerde öne çıkan Gen Hristiyanlık hareketine bağlı gruplardan biri olmaları dışında bilinirlikleri neredeyse yoktur diyebiliriz. Gen hareketininin başlıca gruplarından Gen Verde ve Gen Rosso ile de isimleri sık sık yan yana anılır. Temelde müzikal anlayışlarına nüfuz eden dini öğretinin etkisi vardır parçalarda. Fakat az önce saydığımız iki gruptan biraz daha arka planda kalmıştır. Daha çok müzikal yapı ve sesler öne çıkar Dentro L'invisibile'de.

Saksafon ve flütün öne çıktığı, klavyelerin iyi kullanıldığı akustik, sakin ve sade atmosferler hakimdir albümün geneline. Huzur bulma arayışının bir sonucu olsa gerek bu. Araya aldıkları senfonik öğeler, Jazz etkileri ve yumuşatılmış Prog Pop havasıyla değişik bir yapıları vardır.

Çok özel, çok önemli gruplardan değildirler. Fakat RPI'ın 80'lerin başına denk gelen döneminin de özellikli albümlerindendir. Bu janrın genel özelliklerine ters düşerek enstrümantal kısımları sınırlı sürede tutup vokal üzerine odaklanmışlardır. Bir nevi tersten bakış diyebileceğimiz bu anlayış hiç fena da durmamış aslında. Diğer yandan bu durum daha popülist bir kaygı ile öne çıkmaya çalıştıkları sonucunu doğruyor ki misyonları açısından yani Gen Hristiyanlığını tanıtma / yayma çabaları üzerinden düşündüğümüzde çok yanlış bir karar da olmasa gerek.

Dediğimiz gibi RPI'ın o uzun soluklu, insanı darmadağınık bir hale getiren sonra toparlar gibi yapıp yaka paça başka yöne savuran tarzından çok enstrümantal etkileri azaltılmış, vokalle var olmaya çalışan (bunu kötü de yapmayan) bir şekilde ilerlerken Symphonic Prog'a tutunan bir albüm Dentro L'invisibile.

GENFUOCO

Marco Brogogni / Lead Vokal, Flüt, Akustik Gitar
Tarcisio Bratto / Akustik Gitar, Saksafon
Franco Cecchi / Klavye, Synth
Giovanni de Luca / Bass
Paolo de Luca / Gitar
Marco Naldini / Davul, Vurmalılar

DENTRO L'INVISIBILE

01. Ouverture (6:12)
02. Della tana (4:01)
03. Traspare (6:27)
04. Terra Promessa - parte I e II (6:37)
05. Galassie (7:04)
06. La Serenata Del Fiume (3:56)
07. Dentro L'Invisibile (5:11)

29 Ağustos 2023 Salı

Epidaurus / Earthly Paradise (1977)

1975 yılında Almanya'da kurulan Epidaurus çok bilinen bir grup değil. Bunun sebebi de muhtemelen albüm için bir araya gelmiş bir stüdyo grubu olmalarından kaynaklanıyor. Ki haklarında çok az bilgiye sahip olduğumuz grubun stüdyo grubu olduğundan da emin değiliz. Karışık ve değişik bir durum yine. 1999 yılında gaza gelip tekrar birleşseler ve ...Endangered adında bir albüm kaydetseler de ilk albümün yanına dahi yaklaşamıyorlar.

Alman müzik sahnesine özellikle de Krautrock'a hakim olanların rahatlıkla bileceği üzere Almanya'dan çıkmış Symphonic Prog gruplarının sayısı azdır. Bu tarza dahil olan Epidaurus da Krautrock'ın gölgesinde kalarak öne çıkamayan bir proje olarak raflarda kalıyor. İşin iyi tarafı bugün bile 1977 yılında çıkardıkları albümün orijinal plakları (bulunduğu ya da birileri satmak istediği takdirde) 1000 Euro gibi bir fiyata alıcı buluyor.

Earthly Paradise albümü 5 parçadan oluşuyor. Az adetli ama ortalamanın üzerinde süreleri ile yeterince doyurucu olduğunu söyleyebiliriz. Mooglar, orglar, piyanolar, mellotronlar havada uçuşuyor albümün her yerinde. Günther Henne ve Gerd Linke'nin virtüözite ayarındaki klavye hakimiyeti ve sürekli olarak ikili klavye kullanımından dolayı nefis bir hal alıyor Earthly Paradise. Bir miktar, Genesis'in 70'lerin ortalarına denk düşen dönemdeki enstrümantal bölümlerini andırsa da kırılgan, dramatik ve melankolik yapıyı kendilerine has bir şekilde kullandıkları da ortada.

70'lerin ikinci yarısından çıkmış en iyi albümlerden biri olarak nitelendirebileceğimiz Earhtly Paradise, aynı zamanda çok iyi bir stüdyo işçiliğine sahip. Normalde, pek bilinmeyen bir yapımcı ile çalışılmış albümlerde çok fazla aksaklık hissedilir. İmkanlar (maliyetten dolayı) kısıtlıdır ve doğal olarak özensiz performanslar ile özensiz bir stüdyo sonucu beklenir (ya da karşılaşılır). Ama bu fikir veya sonuç bu albüm için hiç de geçerli değil. Başta belirttiğimiz üzere proje grubu bile olsalar gerçekten de hakkını vererek albümü yaptıklarına ikna olmamak elde değil. Kaydı da, kullanılan enstrümanlar ve efektler de, Epidaurus'un kendisi de gerçekten iyiler.

Karmaşık ve melankolik bir yapıya sahip olan albümün en önemli özelliklerinden bir tanesi de ortalığı tozu dumana katan ikili klavye kullanımına destek veren ritim bölümünün muhteşemliği. Davul ve bass o kadar iyi eşlik ediyorlar ki albümdeki bütün gidişatı onlar belirliyor diyebiliriz.

EPIDAURUS

Christiane Wand / Vokal
Günther Henne / Hammond Org, Mellotron, Minimoog, Polymoog, Clavinet, Elektrikli Piyano
Gerd Linke / Hammond Org, Mellotron, Minimoog, Clavinet, Grand Piyano, Elektrikli Piyano, 12 Telli Gitar
Heinz Kunert / Bass, Taurus Pedals, Vurmalılar
Manfred Struck / Davul, Vurmalılar
Volker Oehmig / Davul, Vurmalılar

EARTHLY PARADISE

01 - Actions and Reactions 7:01
02 - Silas Marner 7:50
03 - Wings of the Dove 5:05
04 - Andas 6:15
05 - Mitternachtstraum 6:05

25 Ağustos 2023 Cuma

Pentacle / La Clef Des Songes (1975)

Fransa'da 1971 yılında kurulan Pentacle, uzun bir çabanın ardından ancak 1975 yılında tek albümlerini yayınlayabilmiş bir grup. Adı sanı çok duyulmamış olmakla birlikte dönemin Fransız kökenli Symphonic Prog türü için özel ve etkili albümlerden ve gruplardan biri. Tek albümlü efsaneler listemizde de teklifsiz bir şekilde dahi girenlerden.

Grup hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Dönemin pek çok tek albümlüsü gibi onlar da bir anlık yakaladıkları fırsatları iyi değerlendirip albüm kaydını yapmışlar. 1971 - 1975 arasında neler yaptıklarını bilmesek de 1975 yılında albüm piyasaya çıktıktan bir süre sonra dağılmışlar. Aslında potansiyelleri bir hayli fazla olan bir grup ve başka albüm kayıtları yapabilselermiş kalıcı olacaklarına dair de en ufak bir şüphemiz de yok. Olmamış tabi.. :)

Symphonic Prog diye tanımladık grubu ama soft bir görünümleri de yok aslında. Albümün bazı bölümlerinde Space Rock'a kadar uzanan denemeler var. Albümdeki yansıma King Crimson gibi görünüyor. Tamamen aynı olmamakla birlikte benzerlikler içeren bir yapıya sahipler. Crimson gibi girip kendileri gibi çıkıyorlar diyebiliriz. Analog klavye sesleri tarafından senfonik bir yapıya bürünen parçalar gitarın tutku dolu soloları ile birleşip daha sert bir yörüngeye giriyor. Fazlasıyla yaratıcı olan bu gitarlar parçaların yönünü belirlemekten çok dizginlemek üzerine kullanılıyor gibi geliyor insana. Normalde tam tersinin olması beklenirken -ki onca yırtıcı sese rağmen- gitar daha bir aklı başında hareket ediyor diyebiliriz.

Ange'dan tanıdığımız Christian Decamps'ın yapımcılığını üstlendiği albümde Ange'a dair bir şeyler beklense de hiç yok aslıdna. Özellikle Ange'da sesini öne koyan ve oldukça teatral bir tekniğe imza atan Decamps'ın Pentacle albümüne en azından bu konuda hiçbir etkisi olamamış. O bazen sıkıcılaşan hava ile hiç alakası yok Pentacle'daki vokallerin. Aksine daha düşük bir tonda seyrediyor.

İçerdiği bir hayli fazla mellotron sesleri ve sürekli yükseliş eğiliminde olan lead gitarlarıyla da Ange'dan ayrılıyor Pentacle. Bu noktada albümdeki enstrüman kullanımlarının, doğal olarak da müzisyenlerinin yetenek konusundaki fazlalıklarının öne çıktığını da belirtmek gerekiyor. Sadece arşivlenecek bir grup olmadıklarını fena halde kanıtlıyorlar.

PENTACLE

Claude Menetrier / Org, Moog, Elka String Ensemble, Piyano
Michel Roy / Davul, Vokal
Gerald Reuz / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokal
Richard Treiber / Bass, Akustik Gitar

LA CLEF DES SONGES

01. La Clef des Songes (4:06)
02. Naufrage (4:27)
03. L'Âme du Guerrier (6:06)
04. Les Pauvres (3:25)
05. Complot (5:01)
06. Le Raconteur (10:42)

6 Ağustos 2023 Pazar

Albatross / Albatross (1976)

Amerika'dan çıkmış nadir Symphonic Prog gruplarının başında gelir Albatross. Nadir diyoruz zira özellikle Avrupa ve daha özelde İngiltere ve İtalya ile karşılaştırıldığında bu janrın temsilcilerinin sayısı Amerika'da çok az bulunur. Albümün yayınlandığı dönemde çok ön plana çıkamadıkları gibi, albümün 2000 kopya ile piyasaya sürülmesi ve neredeyse yarısına yakın kısmının yapımcı firma tarafından çöpe atıldığı düşünülürse nadir bulunan albümler listesine de rahatlıkla giriyorlar.

Illinois diye bir eyalet var Amerika'da, duymuşsunuzdur. Ama orada bir de Rockford diye bir şehir varmış. Albatross da oradan çıkmış. Albümün kayıt operatörlerinden birinin "biz Rockford'dan bile çıkamayacaklarını düşünürken neredeyse tüm dünyaya yayılma şansı yakaladılar" cümlesi bu konuda yeterince aydınlatıcıdır.

1971 yılında kurulan grup uzunca bir süre birlikte çalışmış. Parçalar kaydetmeye başladıklarında özellikle etkilendikleri müzisyenlerin izinden gitmeyi ihmal etmemişler. Ortaya da bu kendine has yapısı olan Symphonic Prog albümü çıkmış. Yes, Emerson, Lake & Palmer gibi grupların izlerine rastlamanız mümkün. Hatta albümün klavye bölümlerinde bir hayli Keith Emerson tarzı duyuyorsunuz. Bir yandan rahatsız edici olurken diğer enstrümanların gidişatlarına hiçbir etki etmediği için kulak ardı edilebilir bir hal alıyor bu klavye tarzı.

Diğer taraftan bakıldığında yani Atlantik'in diğer yakasındaki Symphonic Prog grupları ile karşılaştırıldıklarında bir miktar aşağıda kaldıkları da görünüyor. Albümü değerlendirirken Amerikalı olduklarını unutmadan düşünmek doğru olur. Elbette Avrupalı öncülleri gibi yaratıcılığa sahip değiller. Ama Psychedelic Rock'un üst seviyede öne çıktığı Amerika'dan da oldukça kaliteli bir grup ve albüm olarak karşımıza çıktıkları da bir gerçek.

Yüksek tempolu müzikal anlayışları, abartılı ve gösterişli düzenlemeleri ile arşivlik bir albüm. Grup elemanlarının oldukça yetenekli oldukları da aşikar. Fakat orijinal malzeme üretme konusunda bir miktar sıkıntı yaşadıkları görünüyor. Belki başka albümler kaydetme fırsatları olabilseymiş Yes, ELP, Lift, Genesis gibi gruplardan farklılaşarak daha kendilerine has bir yapıya kavuşabilirlermiş gibi bir potansiyelleri var. Lakin az önce de dediğimiz gibi, bambaşka anlayışları olan bir kıtadan çıkabilmiş nadir Symphonic Rock gruplarından olmaları bile yeterince önemli.

ALBATROSS

Mike Novak / Vokal
Paul Roe / Lead Gitar
Mark Dahlgren / Mellotron M400, ARP Odyssey, Minimoog, Hammond B3, Grand Piyano, Fender Rhodes, Vokal
Joe Guarino / Bass, Vokal
Dana Williams / Vurmalılar

ALBATROSS

01. Four Horsemen of the Apocalypse (14:09)
02. Mr. Natural (5:23)
03. Devil's Strumpet (8:36)
04. Cannot Be Found (3:33)
05. Humpback Whales (4:34)

30 Haziran 2023 Cuma

Procol Harum / Shine On Brightly (1968)

Procol Harum
'a daha önce ilk albümü Procol Harum ile yer vermiştik. Tercih olarak yanlış olmasa da kalite olarak bu ikinci stüdyo albümünü koymak daha doğru da olabilirmiş. Zira Shine On Brightly albümü, grubun kaydettiği en iyi albümdür.

Kategorilendirmeye gelindiğinde albüm genel olarak Progressive Rock ya da daha özelde Crossover Prog olarak tanımlar. Yanlış olmamakla birlikte daha yeni yeni adım atmaya başlamış olan türlere dahil etmek bu durumu biraz sarsıyor. Bu nedenle Procol Harum'un ilk dönem albümlerine Proto-Prog etiketi vurmak daha doğru olur diye düşünüyorum. İçerisinde pek çok farklı türün etkilerini barındıran albümleri, Symphonic Prog görüntüsü de vermekle birlikte aslında türün en başında, hatta türün öncesi sayılabilecek niteliklere sahiptir.

İngiliz grubun bu ikinci albümü, çeşitli müzik tarzlarını bir araya getirerek ilgi çekici bir sound oluşturuyor. Progressive Rock, Psychedelic Rock ve Klasik Müzik etkileri barındıran Shine On Brightly, genellikle grubun en önemli ve en karmaşık albümlerinden biri olarak kabul ediliyor. Albümdeki parçalar, genellikle uzun süreli ve yapısında çeşitli bölümler barındıran düzenlemelere sahip. Enstrümantasyon oldukça geniş ve piyano, org, gitar ve yaylı çalgılar gibi çeşitli enstrümanlar kullanılıyor. Özellikle Matthew Fisher'ın klavye performansı, albümün karakteristik bir özelliği haline gelmiş durumda.

Şarkı sözleri, şiirsel ve düşünsel bir yaklaşımı yansıtırken, genellikle soyut ve anlam katmanlarına sahip metinler, hayal gücünü ve düşünsel keşifleri teşvik ediyor. Gary Brooker'ın vokalleri, duygusal bir ifade ve güçlü bir vurguyla şarkılara derinlik katıyor. Albümdeki Psychedelic Rock etkileri, bazı enstrümantal bölümlerde ve ses efektlerinde ciddi şekilde hissediliyor. Aynı zamanda klasik müzik etkileri de fazlasıyla ortaya çıkıyor ve orkestral düzenlemeler, albümün zengin ve sofistike bir sounda sahip olmasını sağlıyor.

Shine On Brightly albümü, Procol Harum'un müzikal yeteneklerini ve deneysel yaklaşımını sergileyen bir çalışma. Bu nedenle de Procol Harum'un geniş bir hayran kitlesi kazanmasına ve müzik tarihinde önemli bir yer edinmesine yardımcı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Doğal olarak albüm, arşivde yer alması ve ve en üst sıralarda tutulması gereken, nadide parçalardan biri olarak düşünülebilir.

PROCOL HARUM

Gary Brooker / Lead Vokal, Piyano, Mellotron
Robin Trower / Gitar, Lead Vokal (4)
Matthew Fisher / Hammond Org, Piyano (7-e), Lead Vokal (7-c)
David Knights / Bass
Barrie James Wilson / Davul

SHINE ON BRIGHTLY

01. Quite Rightly So (3:40)
02. Shine On Brightly (3:32)
03. Skip Softly (My Moonbeams) (3:47)
04. Wish Me Well (3:18)
05. Rambling On (4:31)
06. Magdalene (My Regal Zonophone) (2:50)
07. In Held Twas in I (17:31) :
        - a) Glimpses of Nirvana
        - b) Twas Tea Time at the Circus
        - c) In the Autumn of My Madness
        - d) Look to Your Soul
        - e) Grand Finale

14 Haziran 2023 Çarşamba

Cherry Five / Cherry Five (1975)

Cherry Five
pek bilinen bir grup değil gibi görünür. Lakin işin aslı öyle değildir. Oliver adıyla kurulup daha sonra, albümün yayınlanmasından kısa bir süre önce Cherry Five adına geçiş yapıp en son Goblin'de karar kılmışlar. Yani Cherry Five'a Goblin'in başladığı yer demek yanlış olmaz. Gerçi isim değişiklikleri sırasında grup elemanlarında da değişiklikler olmuş ama temel kadro aynı diyebiliriz.

1973 yılında Roma'da kurulan Cherry Five, Symphonic Prog'un en değerli alanlarında kendine yer açabilmiş bir ülkenin en iyi gruplarından. Tek albümlü efsaneler listemize Rock Progressivo Italiano'dan güzel bir ek. Gerçi 2000'li yıllarla birlikte yeniden ortaya çıkmış olsalar ve albüm kaydetseler de onları saymıyoruz, malum konumuz 60'lı ve 70'li yıllar.

Cherry Five müziğinde bir miktar Emerson, Lake & Palmer ve çokça Yes bulunuyor. ELP kısmı tamamen klavyelerdeki virtüöziteden gelirken Yes kısmı daha melodik alanlarda kendini gösteriyor. Wakeman'a haksızlık edemeyiz elbette ama Cherry Five'taki klavyeler Yes'inkilerden daha etkili diyebiliriz.

Albümle ilgili enteresan bir durum da var. 1973 sonları gibi İngiltere'ye gidiyorlar kendilerine vokal bulmak için. Clive Heinz diye biri ile anlaşıp birkaç parça kaydediyorlar. Fakat çok beğendikleri bir vokal tarzı olmuyor ve Heinz'ı çıkarıyorlar gruptan. İtalya'ya döndüklerinde de Tony Tartarini ile anlaşıp kayıtlara girişiyorlar. Albüm kaydı 1974 yılında her şeyi ile bitmiş oluyor. Fakat grubun davulcusu olan Carlo Bordini, albümdeki işinin stüdyo müzisyenliğinden farkı olmadığını ve bunun kariyerine zarar verebileceğini düşünerek albüm için yapılması gereken anlaşmayı imzalamıyor ve gruptan ayrılıyor. Tam da o sıralarda efsanevi İtalyan yönetmen Dario Argento'nun Profondo Rosso filmine müzik yapmak için anlaşma imzalıyorlar. Grubun adını Goblin olarak değiştiriyorlar. Rafa kaldırılmış olan Cherry Five albümü ise 1975 yılı sonlarına doğru ancak piyasaya sunuluyor.

Albüm oldukça başarılı bir albüm ama yukarıda bahsettiğimiz Yes, ELP gibi benzerliklerden kaynaklı çok fazla eleştiri aldığı da bir gerçek. Fakat bu da baştan aşağı saçmalık zira albümdeki parçalar kendilerine has bir yaratıcılıkla üretilmiş nefis besteler. Tarz olarak bir miktar benziyor diye de Cherry Five'ın hakkını yemek çok doğru değil.

CHERRY FIVE

Tony Tartarini / Lead Vokal
Massimo Morante / Gitar
Claudio Simonetti / Klavye
Fabio Pignatelli / Bass, Akustik Gitar
Carlo Bordini / Davul, Vurmalılar

CHERRY FIVE

01. Country Grave Yard (8:18)
02. The Picture of Dorian Gray (8:28)
03. The Swan Is a Murderer, Part 1 (3:53)
04. The Swan Is a Murderer, Part 2 (5:07)
05. Oliver (9:30)
06. My Little Cloud Land (7:43)

8 Haziran 2023 Perşembe

Acintya / La Cité Des Dieux Oubliés (1978)

Tek albümlü efsaneler listemize Acintya ekini yapalım. Grup hakkında bilgi bulmak gerçekten de çok zor. Fransız olduklarını, 1976 yılında kurulduklarını, 1978 yılında tek albüm çıkardıklarını, o dönemde birkaç konser verdiklerini ve grubun öne çıkan isminin Philippe De Canck olduğunu biliyoruz, hepsi o. Hangi süreçlerden geçtiklerine dair en ufak bir şey de yok.

Progressive Rock'ın Symphonic Prog kısmından giriyorlar müziğe. Albümün içinden anladığımız kadarıyla stüdyoya girdikleri her seferde parça kaydı yapmaya çalışmışlar. Hatta 1976 yılında ilk stüdyoya girdiklerinde kaydettikleri 2 parçayı daha sonra albümün CD versiyonuna eklemişler. Birlikte ilk kez stüdyoya girdikleri düşünülürse her iki parça da gerçekten çok iyi. Bunların dışında kaydedildiği söylenilen ama yayınlanmayan başka parçalar da varmış. Umarız bir gün karşımıza çıkarlar.

Bu ilk ve tek albümün ardından Acintya bir de konser kaydı yapma fırsatı bulmuş. 1979 yılında LP olarak yayınlanan canlı kayıt hak ettiği yeri ancak CD olarak basıldıktan sonra alabilmiş. O da gerçekten iyi ve etkili bir konser albümü. Ha daha iyilerini de dinlemişsinizdir elbette. Fakat tek albümü olan bir grubun konser kaydı, Fransız ve Symphonic Prog olmaları bunu bir miktar daha değerli kılıyor.

Albümün genelinde klavyeler hakim. Fazlasıyla coşkulu ve cesur hamleleri var klavyenin. Aralarda yanına eklenen keman da klavyenin başlattığı ilerleyişi devam ettiriyor. Bazı noktalarda avangard bir yaklaşım sergilemekle birlikte üzerinde fazla da durmuyor. La Cité Des Dieux Oubliés albümü için Symphonic Prog deyip duruyoruz ama alttan alta içerisinde pek çok farklı türün imlerini de barındırıyor. Yani eklektik bir yaklaşıma sahip oldukları, bunu albümün her yerine taşıdıkları için bir miktar Eclectic Prog'dan da bahsedebiliriz.

Barok Müzik'in en ağır taraflarından beslendikleri gibi kemanın gösterdiği performanslarda Neo-Klasik bir tavır takınması yukarıdaki eklektik savını doğruluyor. Sesin elektronikleştiği ya da öyle geldiği yerlerde Tangerine Dream izlerine rastlarken albümün de grubun da Wapassou'dan feyz aldığı görünümünde olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Tabi bu tıpa tıp bir benzerliği beraberinde getirmiyor. Onlardaki ağır hava Acintya'da da var diyelim.

ACINTYA

Philippe De Canck / Klavye, Synthesizer
Bernard Petite / Davul
Jean-Louis Tauvel / Bass
Philippe Clesse / Gitar, Keman

LA CITÉ DES DIEUX OUBLIÉS

01 - Adyane 4:21
02 - Espoir 15:40
        i. Solitude
        ii. Je suis un roi
        iii. Le voyage dans la bulle
        iv. Libellule
        v. La princesse bleue
        vi. Le soleil noir
        vii. Les Jardins de Velours
        viii. Acintya
        ix. Desespoir
        x. Le message
03 - La Cité des Dieux Oubliés 18:32
        i. Kaah-Imma la Cité
        ii. La déesse bleue
        iii. Le temple
        iv. La Nécropole des Rêves
        v. Les portes d'argent
        vi. La crypte d'Avahr-Moor
        vii. Vibrations
        viii. Le combat des dieux

7 Haziran 2023 Çarşamba

Aleph / Surface Tension (1977)

Avustralya kıtasında Art Rock ve Progressive Rock'ın başlangıcı sayılabilecek iki gruptan biri de Aleph. Diğerini daha önce bloga konuk etmiştik zaten: Sebastian Hardie. Bu iki grup gerçekten de Avustralya'da Progressive Rock'ın önemli bir yere gelmesini sağlayan gruplar. Her ikisinin de ömrü çok uzun süreli değil ama yapabilecekleri en iyi şeyi de yapmışlar diyebiliyoruz rahatlıkla.

1974 yılında Sidney'de başlayan Aleph macerası 6 kişilik bir gruptu. İlk dönemlerinde de Genesis ve Yes benzeri bir Symphonic Prog yapıya sahiptiler. Ama bu iki grupla benzeşen tarzlarının içerisinde eklektik bir yapı da bulunuyordu ve buradan hareketle de King Crimson ile olan benzerliklerinden sıkça bahsediliyor. Başlangıcından itibaren orijinal parçalar üreten bir grup olma kaygısıyla hareket etmişler ama benzerliklerden bir türlü kurtulamamışlar. 1975 yılında grupta baskın karakter olarak öne çıkan ve 1973 - 1974 yılı başlarında AC/DC'nin ilk dönemlerinde onlarla birlikte çalmış olan Ron Carpenter, grubun müzikal anlayışını bir miktar değiştirmiş. Değişikliklerin ardından da Aleph'in kendine has yapısı ve tarzı oturmuş.

1974 yılı sonlarında başladıkları Sidney konserleri ile tanınır hale gelmişler ve arada yaptıkları tarz geliştirmesi sonrasında da kendilerine kitle oluşturmayı başarmışlar. Bu noktada, grubun başarılı ve ciddi bir hayran kitlesine sahip olduğunu gören Warner Bros. grupla albüm anlaşmasına imza atıyor. Fakat buradan sonra bir dizi şanssızlık grubun yakasını bırakmıyor. Sahne aldıkları bütün konserlerde nefis performanslar sergileseler de 1976 / 1977 Avustralya Turnesi onlar için büyük bir ticari kayıp oluyor. Konser dizisinden umduklarını bulamayan grup stüdyoya giriyor ve albümü kaydediyor ama ortaya çıkan sonuç onları hiç memnun etmiyor. Zira stüdyoda yapılan bazı yanlışlıklardan dolayı albümün kayıtları çok iyi olmuyor.

Warner Brothers'ın Avustralya ayağına itiraz edip kaydı tekrar yapmak isteseler de WB bunu onaylamıyor ve albümü kayıt kalitesi düşük bir şekilde piyasaya sürüyor. Aleph elemanları da bunu kabullenmeyerek Warner Bros ile anlaşmayı feshederek kendi yoluna bakıyor. Fakat işler umdukları ya da bekledikleri gibi gitmiyor. İte kaka grubu 1979 yılına kadar ayakta tutuyorlar. Sonrasında grup elemanlarının sayısı azalarak 3'e kadar düşüyor. 1983 yılına kadar bu kadro ile sahne alsalar da çok başarılı olamıyorlar.

Symphonic Prog örtüsü altına gizlenen biraz Crossover Prog biraz da Eclectic Prog bir albüm olarak tanımlayabiliriz Surface Tension'ı. Şimdilerde yenilenmiş ve temizlenmiş versiyonu dinlediğimiz için LP versiyonundaki ses sorunlarına rastlamıyoruz. Supertramp gibi coşkulu ama naif, Genesis gibi sade ve etkileyiciler.

ALEPH

Joe Walmsley / Vokal
Dave Froggatt / Gitar, Vokal
Mary Jane Carpenter / Klavye, Vokal
Mary Hansen / Klavye, Synthesizer
David Highet / Bass
Ron Carpenter / Davul, Vurmalılar

SURFACE TENSION

01. Banshee (5:43)
02. Man Who Fell (5:44)
03. Morning (4:14)
04. (You Never Were A) Dreamer (4:17)
05. Mountaineer (14:35)
06. Heaven's Archaepelago (6:32)



3 Haziran 2023 Cumartesi

Rumple Stiltzken Comune / Wrong From The Beginning (1977)

Luciano Storari
, Claudio Zaniolo ve Claudio Adorni tarafından 1973 yılında kurulan Rumple Stiltzken Comune, İsviçre'den çıkma bir Symphonic Prog grubu. Kurucuların adına bakıp İtalyan grubu olduğu düşünülse de değil aslında. Ama İsviçre - İtalya sınırında ve İtalyanca konuşulan Chiasso adında bir kasabadan çıkmışlar.

Kurulduktan sonra pek çok konsere, dinletiye çıkıp barlarda, sanat atölyelerinde filan epeyce mesai harcamışlar. Bu arada edindikleri kitle de gruba fazlasıyla sahip çıkmış ve neredeyse hemen her mekanda aynı dinleyicileri görür hale gelmiş grup üyeleri. İsim koyma konusu gündeme gelince de bunlardan faydalanmışlar. Ormanın içinde bir evde çalıştıkları için kendilerini yaşlı bir orman cücesi olan Rumplestiltskin'e benzetmişler. Dinleyicilerle hep bir arada olmalarından kaynaklı da durumu komünal bir yaklaşım olarak düşünmüşler ve ortaya Rumple Stiltzken Comune çıkmış.

4 yıllık çabadan sonra da 4 parçalık ilk ve tek albümlerini kaydetmişler. Albümün ardından da bir süre daha müzik hayatına devam etmişler ama zamanla grupta çözülmeler başlamış ve dağılmışlar.

İtalya sınırına yakın ve İtalyanca konuşuyor olmalarından dolayı Rumple Stiltzken Comune'un müzikal anlayışı bir miktar Rock Progressivo Italiano'ya benziyor. Ama hepsi o, sadece bir miktar. Temelde RPI olarak nitelendirmek doğru olmaz yani. King Crimson ve Yes benzeri bir kültürden beslendikleri ve açıkça bu yolun farklı bir versiyonunu takip ettikleri de ortada. Değişik ve hoş bir vokale sahip grubun ritim bölümü de albümün başından sonuna kadar elinden geleni ardına koymuyor. Ani yön değiştirmelerden durumu toparlamaya, üst seviye çıkışlardan diplerde gezinmeye kadar her yerde onları görmek mümkün.

Bu iniş çıkışlı, gidiş gelişli durum bir yandan da albümdeki tür çeşitliliğini arttırıyor. Psychedelic bir damarı da bulunan grubun yükselişleri ve sert bir anlayışa bürünmesiyle iş Space Rock'a kadar evriliyor. Araya attıkları melodik soslarla da dinleyicinin ilgisini kaybetmemek için oldukça etkili adımlar atmış oluyorlar. Wrong From The Beginning'in (albümün adı da nefis bu arada) başından sonuna coşku ve içten bir hava hakim. Rumple Stiltzken Comune sizi ikna etmeye uğraşmıyor, verdiklerini zaten beğeniyorsunuz.

RUMPLE STILTZKEN COMUNE

Claudio Zaniolo / Klavye, Vokal
Luciano Storari / Gitar, Bass Sesler
Umbro Barbarossa / Bass, Akustik Gitar
Ezio Costantini / Davul, Vurmalılar
Mauro Marangoni / Lead Vokal, Synthesizer, 12 Telli Akustik Gitar

WRONG FROM THE BEGINNING

01. Flipping (7:19)
02. Wrong from the Beginning (8:17)
03. To Be Or Not To Be (8:21)
04. The Closed Boy (9:57)

1 Haziran 2023 Perşembe

Rocky's Filj / Storie Di Uomini E Non (1973)

1971 yılında Parma, İtalya'da kurulan Rocky's Filj, Rock Progressivo Italiano'nun (RPI) Symphonic Prog, Jazz Rock, Avant-Prog gibi türlerden beslenen bir türünü icra ediyor. Grubun adındaki Rocky bizim bildiğimiz Rocky değil elbette, grubun lideri olan Roberto "Rocky" Rossi'den geliyor. Oldukça cüretkar, bazen kaba saba bazense incelikli işçilik çıkartan İtalyan gruplarından biridir kendileri. Fazlasıyla değişken ve bir o kadar da etkileyicidirler.

1971 yılında kurulduktan sonra epeyce bir çabalayıp kendilerine yer edinmeye başlamışlar. 1972 yılının ortalarından itibaren efsanevi grup Banco Del Mutuo Soccorso ile turneye çıkıyorlar, alt grup olarak. Konserlerdeki başarıları yapımcı firmaların da ilgisini çekiyor ve kısa süre sonra albüm anlaşması yapıyorlar. Kaydedilen ilk, tek ve son albüm Storie Di Uomini E Non, RPI'ın nitelikli örneklerinden biri olarak hala ilgi görüyor.

Lakin grup ne hikmetse 1981 yılına kadar birlikte kalıp sahne aldıkları halde bir türlü başka albüm kaydetmiyorlar. Gerçi arada grup üyelerinden biri işlediği bir suç yüzünden hapse atılıyor ve bir süre grup olarak sessiz kalıyorlar. Hatta 1979 yılında Acqua Fragile'dan Pier Emilio Canavera'nın desteğini alarak çıkardıkları single bile sessizliklerini bozmaları için yeterli enerjiyi sağlamıyor. Amaçları bizim tek albümlü efsaneler listesine girmek midir bilemiyoruz ama tek albümle de birkaç albümlük performans göstermiş olduklarını belirtmeden geçmeyelim.

Eklektik bir yapıya sahip olan albüm temelde Symphonic Prog olarak nitelendirilebilir. Üzerine bolca eklenen Jazz Rock sosu ve sık sık kendini gösteren Avant-Prog öğeleri ile birlikte de nefis bir albüm kıvamına gelmiş. Rocky's Filj ile ilgili olarak sıklıkla King Crimson, Pholas Dactylus ve Osanna'nın adı geçer. Yani grup bahsi geçen bu gruplarla karşılaştırılarak eleştirilir. Bırakın kötü olmalarını filan zira zaten iyiler de bu gruplarla karşılaştırılmak bile Rocky's Filj'in ne kadar iyi olduğunun bir göstergesi.

Canlı, coşkulu ve başta da dediğimiz gibi cüretkar bir albüm Storie Di Uomini E Non. Kendine has vokal anlayışı, Jazz ile sürekli olarak yan yana evrilen enstrümantal bölümleri, insanı değişken bir ruh haline sokan saksafonları ve sağlam, sert, delici gitarlarıyla İtalya'nın en iyilerinden.

ROCKY'S FILJ

Rocky Rossi / Vokal, Alto Saksafon, Bariton Saksafon, Klarinet
Roby Grablovitz / Elektrikli Gitar, Flüt
Luigi Ventura / Bass, Trombon
Rubino Colasante / Davul, Double-Bass

STORIE DI UOMINI E NON

01. L'Ultima Spiaggia (13:15)
02. Il Soldato (6:17)
03. E (3:57)
04. Io Robot (7:41)
05. Martino (5:41)

31 Mayıs 2023 Çarşamba

Airlord / Clockwork Revenge (1976)

Wellington, Yeni Zelanda'da 1976 yılı başlarında kurulan Airlord, önce barlarda çalarak deneyim kazanmış, hemen ardından Avustralya'ya giderek tek albüm kaydetmiş nefis gruplardan. Symphonic Prog'un Yeni Zelanda'dan çıkmış en iyi, en önemli temsilcisi demek bile yanlış olmaz onlar için.

Diğer yandan bakıldığında ise yaptıkları müzik ile kendi ülkelerinde tutunamamış olmaları ayrıca üzücü. O dönemlerde daha popüler müzikler dinleyen Yeni Zelandalılar, kendi orijinal içeriklerini üreten ve bunu yaparken de değişik yapılar kullanmaktan çekinmeyen Airlord'a pek alışamamışlar. Avustralya'da ise kendi ülkelerinden daha iyi, çok ve sağlam bir hayran kitlesine sahip olan Airlord'un müzikal birlikteliği ise 1978 yılında son bulmuş. Sık sık bahsettiğimiz o tek albümlü efsaneler listemize teklif dahi almadan girebilen grupların da başında geldiklerini belirtelim.

Çoğunlukla farkına varılmayan ve belki de Yeni Zelandalı oldukları için ciddiye de alınmayan bir albüm kaydetmişler. Doğal olarak da pek çok müzik dinleyicisi grubun da albümün de hakkını yemiş gibi görünüyor. Siz o dönemin alıklarına aldanmayın! Clockwork Revenge gerçekten de enfes albümlerden biri. Özellikle de kaydedildiği, ortaya çıktığı coğrafyayı ve bu coğrafyanın Symphonic Prog ile ilişkisi düşünüldüğünde nadide ve değerli albümlerden aynı zamanda.

Coşkulu ve devingen bir yapıya sahip Clockwork Revenge. Adından da anlaşılabileceği belirgin bir sertlik içeriyor ama bunu yaparken çok sert yerlere çıkmamayı ilke edinmişler. Ara ara Kanadalı grup Rush'tan bazı etkiler var gibi gelse de aslında iki grubun da birbiriyle alakası yok. Airlord'un müzikal anlayışına başka bir açıdan yaklaşırsak, Pavlov's Dog ile Peter Gabriel dönemi Genesis'in kafa kafaya birbirine girmesi şeklinde özetleyebiliriz. İki grubun da tarzından izler taşırken kendilerine has bir anlayış geliştirmeyi de ihmal etmemişler.

Kısa sürede bir araya gelip, yine kısa bir sürede albüm kaydı gerçekleştiren grubun elemanları enstrüman konusunda oldukça yetkinler. Olması gerekenleri tam zamanında yapmak, gereksiz yere uzatmamak, rafine lezzetler oluşturmak için bir araya gelmişler gibi görünüyor. Ritim bölümünün zor parçaların altından kalkışı ve albümün yönünü belirleyiş hızı takdire şayan. Arşivde olması gereken albümlerden.

AIRLORD

Steve MacKenzie / Vokal, Lead Gitar, Ritim Gitar
Raymond Simenauer / Vokal, Lead Gitar, Ritim Gitar
Alan Blackburn / Klavye
Brad Murray / Bass, Harmony Vokal
Rick Mercer / Davul, Vurmalılar

CLOCKWORK REVENGE

01. Clockwork Revenge (6:39)
02. Pictures In A Puddle (4:03)
03. Ladies Of The Night (9:46)
04. Earthborn Pilgrim (4:58)
05. Out Of The Woods (7:18)
06. Is It Such A Dream (5:11)
07. You Might Even Be (4:27)

29 Mayıs 2023 Pazartesi

Fantasy / Paint A Picture (1973)

İngiltere'den çıkma Fantasy, Symphonic Prog alanında tek albüm yayınlayıp dağılan gruplardan biri. Tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz giriyorlar. Aslında grubun 70'li yıllarda kaydedilen ama yayınlanma şansı yakalayamayan pek çok kaydı, daha sonraları 1992 yılında Beyond The Beyond ve 1994 yılında Vivariatum adıyla iki albüm yayınlanıyor. O albümler de gerçekten iyiler, dönemin ve Fantasy'nin ruhunu tam anlamıyla yansıtıyorlar. Hoş, zaten o kayıtlar da 1973 yılından hemen sonra yapılmış ama uzun süre çekmecede beklemiş.

Grup, Paul Petley tarafından 1970 yılında kurulmuş. Petley'nin Kent yakınlarında yaşadığı aile evi olan Chapel Farm adını kullanmışlar önceleri. Birlikte takılırken çıkan parçaları bir bir kaydetmeye başlamışlar. 1972 yılında ellerinde epeyce bir materyal birikince, yapımcı firmalara göndermek için bir demo kaset hazırlamışlar. O sırada grubun adını Firequeen olarak değiştirmişler. Demo kayıtlar o kadar iyiymiş ki hem Decca hem de Polydor firmaları grupla ilgilenmeye başlamış. Ama grup elemanları tercihlerini Polydor'dan yana kullanmış. Paul Petley gruptan ayrılmış ve tekrar bir isim değişikliğine giderek grubun adını Fantasy yapmışlar. Fantasy isminin neden seçildiğini merak edenler için sadece albümü dinlemelerini öneriyoruz. Zira bütün açıklama baştan sona albümde yapılıyor. :)

Ticari olarak ortalama bir başarı elde eden albümün ardından, az önce de söylediğimiz gibi, grup kayıtlara devam etse de yüksek ihtimalle ticari getirinin az olmasından dolayı yapımcı firma bulma zorluğu yaşamışlar ve başka albüm yayınlayamamışlar. Sonradan yayınlanan arşivlik albümler ve yayınlanmış tek stüdyo kaydı olan Paint A Picture ile kısa, küçük ama etkili bir diskografi oluşturmayı başarmışlar.

Hammond Org ve Mellotron'un sıkça kullanıldığı albümde, 12 telli akustik gitarlar ve sıcak vokaller birleşince tam anlamıyla Fantasy bir durum oluşuyor. Sade görünümlü ama iyi işlenmiş, üzerinde epeyce mesai harcanmış albümlerden biri Paint A Picture. Eksiksiz ve herhangi bir fazlalığı yok. 

İtalyan grup Premiata Forneria Marconi'nin (PFM) Per Un Amico albümünü andıran bir yalınlığa, rahatlığa ve derinliğe sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz albümün. Cressida ve Cirkus ile benzeşen hatta Beggar's Opera'yı andıran yönleri de bulunuyor. Şüphesiz Beggar's Opera daha sert bir yapıya sahip. Fantasy ise aynı mantıkla tam ters taraftan, yumuşak bir yapıya sahip.

FANTASY

Paul Lawrence / Lead Vokal, 12 Telli Gitar
Peter James / Lead Gitar, Vokal
David Metcalfe / Klavye, Vokal
David Read / Bass, Vokal
Jon Webster / Vurmalılar, Vokal

PAINT A PICTURE

01. Paint A Picture (5:24)
02. Circus (6:18)
03. The Award (4:52)
04. Politely Insane (3:27)
05. Widow (2:12)
06. Icy River (5:53)
07. Thank Christ (4:06)
08. Young Man's Fortune (3:41)
09. Gnome Song (4:19)
10. Silent Mine (4:39)

28 Mayıs 2023 Pazar

Fruupp / Future Legends (1973)

Kuzey İrlanda
'nın medar-ı iftiharlarından biri olan Fruupp 1971 yılında Belfast'ta kuruluyor. Grubun kurucusu, gitarist ve vokalist Vince McCusker, önce Londra civarlarında bir süre vakit harcıyor. Kafasında oluşturduğu müzikal anlayışı ve parçaları birlikte çalabileceği birilerini bulmak için ama Londra'da aradığını bulamıyor. Büyük hayal kırıklığı içerisinde Belfast'a dönüyor ve dergiye ilan vermekten tutun da arkadaşların kulağına su kaçırmaya kadar her yöntemi deneyip sonunda bir grup müzisyenle tanışıyor ve hepsini işe alıyor. Yani başlangıçta birbirini hiç tanımayan müzisyenler tarafından kuruluyor Fruupp.

Ama fena halde uyum sağlıyorlar birbirlerine ve kısa bir süre sonra birlikte çalmak dışında bir şey yapamaz duruma geliyorlar. O sırada bağladıkları albüm anlaşması ile birlikte de hayatları değişiyor. McCusker'dan gelen fikirler grup elemanlarının yetenekleri ile birleşince ortaya Future Legends çıkıyor. Albüm ilk başta tutunamayacak gibi görünse de kısa süre içerisinde yukarı doğru hareketlenmeye başlıyor. Uluslararası arenada çok büyük ticari başarılar kazanamıyor ama İrlanda ve İngiltere'de epeyce bir dinleyici kitlesine sahip olurken iyi de bir ticari başarı elde ediyorlar.

1973 - 1975 yılları arasında 4 albüm kaydediyorlar ama 1976 yılında da dağılıyorlar. Halbuki ilk albümden itibaren müzikal olarak gerçekten de başarılı işlere imza atıyorlar. Hatta bazı eleştirmenler tarafından Yes ile karşılaştırıldığı bile oluyor grubun. Ama işte iyi grupların da böyle bir kaderi var. Kısa süre, birkaç iyi albüm ve dağılma.

Symphonic Prog'un İrlanda'daki en iyi ve önemli temsilcisi desek yanlış olmaz Fruupp için. Dönemin Symphonic Prog gruplarına oranla düşünsel alt yapısı daha fazladır. Müzikal olarak da daha canlı daha renklidirler. Yes'teki insanı bir anda dışarı atabilen çıkışlardan çok, fazlasıyla içine doğru savrulduğunuz bir yapıları vardır. Daha içten, daha sıcak diye de tanımlayabiliriz bunu.

Müzikal anlayış ve arayışlarında İrlanda folklorunun da etkileri bir hayli fazladır. Bunu kimi zaman öne çıkartıp gözünüze sokarken, kimi zaman da varla yok arası bir belirsizlikte bırakarak sizin keşfetmenize olanak tanırlar. Enstrüman kullanımları had safhada iyi albümde. Vokal de grubun vermeye çalıştığı hissiyata uyan bir şekilde ilerliyor sürekli olarak. Ki zaten parçaların yazımında etkili kişiler grubun vokalisti Peter Farrelly ve Vincent McCusker.

FRUUPP

Vincent McCusker / Akustik Gitar, Elektrikli Gitar, Vokal
Stephen Houston / Klavye, Obua, Vokal
Peter Farrelly / Bass, Lead Vokal
Martin Foye / Davul, Vurmalılar

FUTURE LEGENDS

01. Future Legends (1:32)
02. Decision (6:26)
03. As Day Breaks with Dawn (5:01)
04. Graveyard Epistle (6:15)
05. Lord of the Incubus (6:25)
06. Olde Tyme Future (5:37)
07. Song for a Thought (7:30)
08. Future Legends (0:54)
09. On a Clear Day (7:46)

23 Mayıs 2023 Salı

Iron Duke / First Salvo (1974)

70'li yıllardan, klavyeyi ön plana almış bir başka grup Iron Duke. 1970'lerin ortalarına doğru Danimarka'da kurulan grubun 2 albümü bulunuyor. Ama ilk albümle de gerçekten iyi ve yeterli bir başarı sağlamış olduklarını görmek insana iyi geliyor. Elbette bu başarı ticari açıdan gelen bir başarı değil. Kaydetmiş oldukları 2 albümde yeteneklerini bir hayli fazla göstermişler.

Symphonic Prog'ın Danimarka'dan çıkma önemli temsilcilerindendir. Albümlerinde çok değişik, bambaşka şayler yapmamışlar ama dinlemeye başladığınızda bırakamadığınız türden albümlerden. Yer yer Novalis, Kaipa, Fruupp gibi gruplarla benzeşen öğeler üzerinden hareket ediyorlar. Bazı noktalarda ise Jane'i hatırlatan bölümlere giriyorlar. Bu noktada benzersiz olmadıklarını da söylemek gerekir. Lakin  adını saydığımız grupları taklit ettikleri, onların ucuz bir kopyası olduklarını da söyleyemeyiz.

Hakkında çok fazla tarihsel bilgiye sahip olmadığımız grubun ilk albümü olan First Salvo (adından da anlaşılıyor zaten ilk albüm olduğu) başarılı düzenlemelere sahip. Kimi yerlerde klasik müzik etkilerini, kimi yerlerde Ortaçağ Avrupa'sının müzikal anlayışına selam veren bölümleri gördüğümüz albümde sıkıcı olan yerler de bulunuyor. Çok fazla göze batmasa da dikkatle dinleyen biri için tekrara düşen, hadi artık bitsin bu kısım dedirten cinsten birkaç bölüme rastlamak mümkün.

Bir de Beast Of Prey parçasının girişini Yes'in Yours Is No Disgrace parçasından çaldıklarını söyleyenler var. Aldırmayın. Benzerlikler bulunsa da, Yes'in kendine has tarzına öykünseler de aynı da değil. Yapılabilecek en büyük suçlama, oradan öyküneceğinize kendiniz yapsaydınız gibi bir şey olabilir en fazla.

Albümün genelinde enstrümantasyonda herhangi bir sorun görünmüyor. Etkili ve coşkulu bir şekilde çalarlarken kontrolü kaybetmeden devam etmeyi tercih ediyorlar. Biraz daha salsalarmış kendilerini daha farklı bir kayıt da çıkabilirmiş ortaya ama First Salvo bu haliyle de hiç fena değil. Başta klavye ağırlıklı olduklarını söylemiştik. Neredeyse Emerson, Lake & Palmer kadar yoğunluklu bir klavye örüntüsüne sahipler ama ELP ile de alakaları yok tabi. Daha yumuşak, sabit ve belirsiz özelliklere sahip olduklarını söyleyebiliriz. Progressive Rock içerisinde muhteşem öneme sahip gruplardan biri olmasalar da Iron Duke, Symphonic Prog'un Danimarka'dan çıkmış iyi temsilcilerinden biri.

IRON DUKE

Tommy Hansen / Gitar, Moog, Vokal
Jens Olesen / Piyano, Moog, Org
Hans Resen / Bass, Vokal, Flüt, Akustik Gitar, Moog
Claus Sarup / Davul

FIRST SALVO

01. Happy Band (2:45)
02. Iron Duke (7:30)
03. The Blacksmith & The Baker (3:35)
04. Beast Of Prey (7:25)
05. See The Conqu'ring Hero Comes (3:10)
06. Psalm (2:45)
07. Rockin' Edward (15:00)

15 Mayıs 2023 Pazartesi

Murple / Io Sono Murple (1974)

1971 yılında Roma, İtalya'da kurulan Murple döneminde tek albüm kaydedip dağılan gruplardan biri. Döneminde diyoruz, zira çok sonraları 2008 ve 2014 yıllarında 2 albüm daha kaydetmişler. Fakat bu albümler ne 70'lerin Murple'ı ile bağdaşıyor ne de ilk albüm kadar iyiler. Şu durumda, Murple'ı tek albümlü efsaneler listemize dahil etmek konusunda herhangi bir sıkıntı yok. Blog dahilinde 1960 - 1979 arasını konu olarak aldığımıza göre böyle yapmamızda sakınca yok denilebilir.

Kuruldukları yıldan sonra epeyce çabalayan grup ancak 3 yılın ardından albüm kaydı yapabilmiş. O arada epeyce bir deneyim kazandıkları da ortada. Çünkü albümün her yerinde birlikte uzun süre çalmış olmanın verdiği o ince his sezinlenebiliyor. Grup elemanları olarak albümde fazlasıyla uyumlu bir şekilde hareket ediyorlar.

3 yılın sonunda kaydedip yayınlayabildikleri Io Sono Murple ise, Rock Progressivo Italiano'nun (RPI) iyi örneklerinden biri olarak ortaya çıkıyor. Symphonic Prog olarak adlandırmak da yanlış olmaz albümü. Gerçi albümün daha kayıt aşamasındayken bile fazlasıyla eleştirildiği söyleniyor ama bunu da anlamak pek mümkün değil. Teknik olarak ya da müzikal kalite olarak RPI gibi, efsanevi isimlerin boy gösterdiği bir arenada olsalar da aşağı kalır yanları yok. Bazı kaynaklar, bu eleştirilerin albümün yayınlanma tarihinin gecikmesinden kaynaklı olduğunu söylüyor. Zaten albümü de ancak bu şekilde bir sorundan dolayı eleştirebiliriz ancak.

Io Sono Murple tam anlamıyla bir konsept albüm gibi durmasa da aslında öyle. Baştan sona, Murple adındaki bir penguenin kutupta başlayıp hayvanat bahçesinde devam eden hayatı üzerine kurulu bir hikaye ekseninde dönüyor. Plak olarak düşündüğünüzde albümün her iki yüzünde 1'er suit bulunuyor. Albümün müzikal başarısı oldukça üst seviyede olmasına rağmen ticari başarı elde edemeyeceği hem 2 suitten oluşmasından hem de bu 2 parçanın da zor parçalar olmasından belliymiş. Ama bize enfes bir albüm bırakmayı ihmal etmediklerini düşününce de seviniyoruz tabi para kazanamamış olmalarına.

Albümün hemen ardından Villa Pamphili Pop Festivali'nde başarı bir sahne performansı gerçekleştirmişler ve o sırada da 2. albümün kayıtlarına başlamaya niyetlenmişler. Söylenilenlere göre 2. albüm için epeyce de ümitliymişler ama albümü kaydetme şansları hiç olmamış. 

Son olarak, albümü beğenmeyenlerin sayısı da beğenenlerin sayısı kadar var. Murple hakkındaki kararınızı kişisel zevkleriniz, tercihleriniz ve beklentileriniz belirliyor.

MURPLE

Giuseppe "Pino" Santamaria / Lead Vokal, Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, 12-Telli Gitar
Pier Carlo Zanco / Lead Vokal, Org, Piyano, Eminent, Synthesizer, Bowed Kontrabass
Mario Garbarino / Bass, Bongo, Triangle
Duilio Sorrenti / Davul, Konga, Timbales, Gong

IO SONO MURPLE

01. Antartide / Metamorfosi / Pathos / Senza Un Perché / Nessuna Scelta / Murple Rock (17:37)
02. Preludio E Scherzo / Tra I Fili / Variazioni In 6/8 / Fratello / Un Mondo Così / Antarplastic (16:37)

14 Mayıs 2023 Pazar

Aphrodite's Child / It's Five o'Clock (1969)

Söz verilen baharın gelmek üzere olduğu güzel bir güne Aphrodite's Child ile devam edip grubun diskografisini de tamamlamış olalım. Dün de biraz bahsettiğimiz gibi blog ile ilgili en büyük düşüncelerden bir tanesi tam arşiv çalışması olması yönünde. Yani burada paylaşılan / anlatılan tüm grupların albümlerini (tabi 1979 yılına kadar olanları, zira blog 60-70 dönemindeki Rock müzik ve türevlerini hedefe koyuyor) öyle ya da böyle zamanı geldiğinde ekleyip tamamlamaya çalışıyoruz. 

Aphrodite's Child'ın müzikal olarak en altta kalan albümü It's Five o'Clock. İlk albümdeki Psychedelic Pop / Rock yaklaşımı burada da devam etmekle birlikte bazı yeni denemeler de bulunuyor. Muhtemeldir ki Vangelis'in grubun yönünü değiştirmeye çalıştığı dönemin başına denk gelmiş. Bir şeylerden sıyrılmaya çalışıp farklı bir şeye dönüşme çabası içerisinde sürüklenip gidiyor albüm. Sanırım bu nedenle de arada kalmış bir albüm görünümünde. Müzikal olarak başarısızlığının da tek sebebi bu olabilir.

Burada başarısızlıktan söz ediyoruz ama bu berbat olduğu anlamına gelmiyor elbette. Diğer albümlerle karşılaştırdığımızda çıkan sonuç bu diyebiliriz. Albümde popülerleşmiş hatta bu konuda klasikleşmiş bazı parçalar da bulunuyor. Annabella ve Marie Jolie çok uzun zamandır dinlenen parçalardan mesela. Demis Roussos'un değişik sesi ile ön plana çıkan her iki parça da Pop müziğin önemli parçalarından sayılabilir.

Ama dediğimiz gibi, 666 öncesi fazlasıyla arada kalmış bir görünümü de var It's Five o'Clock'un. Olmamış diye tanımlamak doğru değil, tamamlanmamış gibi bir havası var sadece. Progressive Rock'a doğru ilerleyen bir havası olmakla birlikte Psychedelic Pop'tan çok fazla kopmama isteği de var sanki albümün. Az önce bahsettiğimiz Vangelis'in grubun yönünü değiştirme çabası ile Demis Roussos'un popüler alanda kalma isteği arasına sıkışmış izlenimi yaratması da çok doğal. 

Sonuç olarak bakıldığında ortalama bir albüm. Bunu belirtirken de karşılaştırma yapmadan düşünmek gerekiyor. Yunan folklorundan beslenen, dönemin müzikal anlayışının değişmesine destek veren ama belli bir alan sıkışıp kalmaktan da kendini kurtaramamış, ilgi çekici ve arşivde bulunması gereken albümlerden biri It's Five o'Clock.

APHRODITE'S CHILD

Demis Roussos / Vokal, Bass, Gitar
Vangelis Papathanassiou /Klavye, Flüt, Vibes, Vurmalılar, Vokal
Lucas Sideras / Davul, Vurmalılar, Gitar, Vokal

IT'S FIVE O'CLOCK

01. It's Five O'Clock (3:31)
02. Wake Up (4:05)
03. Take Your Time (2:39)
04. Annabella (3:45)
05. Let Me Love, Let Me Live (4:43)
06. Funky Mary (4:11)
07. Good Time So Fine (2:46)
08. Marie Jolie (4:42)
09. Such A Funny Night (4:34)