2 Mayıs 2008 Cuma

Yes - Relayer (1974)

Miyagi ustanın yeni çırağı bendeniz, cilalama işini bile becerebileceğimi düşünemezken, gentleoctopus tarzı bir parlaklık istedi...bu pek kısıtlı zaman içinde direktman saldırdım yazmaya fekat opera (gözümün nuru) beni yarı yolda bırakarak bana hayatım dersini verdi; "operayla bloga post yazanın burnu boktan çıkmaz" (ya da öyle bir şey)

Bu pek kısıtlı zaman içinde (sanırım 20 dakikadan az kaldı), bu pek nadide grup hakkında bir iki söz söylemem lazım.Sitenin en önemli eksiği, İngiltere'nin gülü, progresif müziğin yılmaz neferleri...birazcık yaşlanmış olsalar da hala aramızdalar, 1-2 haftadır var olan tanışıklığıma rağmen sanki onları senelerdir tanıyormuşcasına hissediyorum. Halbuki diğerleri gibi (diğerlerinden kasıt hepsi oluyor burada...gibi gibi) 70'lerin sonunda onlar da bozulmuş ve popülerliklerini yitirmişlerdi.

Lakin grubun farkı...grubun ta kendisindedir; birbirinden virtüöz sanatçılar öbeği olan Yes, '69 da yayınladıkları "Yes" albümünden itibaren gösterdikleri akıl almaz yetenekleri, bir Beatles klasiği olan (ve ya olmayan) Every Little Thing coverından belli olmaktaydı. Sırasıyla Time and a Word, The Yes Album, Fragile devam eden diskografilerinde asıl darbeyi '72 senesinde yayınladıkları Close to the Edge albümüyle yapmıştır dinleyicelere...Darbe dediysem bir müzikalite atağı. Tüm müzik tarihini özetleyen yegane albüm Close to the Edge bu işi 37 dakika gibi kısa bir sürede halleder...albümün sonunda mutluluk, hüzün, eğlencenin verdiği yorgunluk ve bunun gibi bir sürü anlamlı anlamsız duyguya gark eder insanı...yaa yaa!

Ah dostlar altımdaki sandalyeyi bozulan formundan daolyı kısa süre evvel deri kaplattırdılar. Tutturmuştum ben de burosit isterim diye, al sana burosit...lakin havalar ısındı...deri bir güzel pişirdi tüm takım taklavatı, bundan gayrı yazıma burada son veriyorum, biraz dolaşıcam, ilk yazım olmasından ötürü mazur göreceğinizi umuyor, iyi günler diliyorum.

NOT : Albüm gayet Yes kıvamında , Sound Chaser dikkat edilmesi gereken bir parça, pek Yesvari bir açılışı olmasa da (sanki biraz fazla hızlı ve agresif olmak istemişler) Alan White saygıyı hak ediyor. Steve Howe bu parçada bana Erkin Koray 'ı hatırlattı, nasıl olur da bu adamı zamanında en vasat gitaristlerden biri seçerler aklım almıyor. Patrick Moraz da Rick Wakeman'ı aratmayacak aranjmanlar yapmış , The Gates of Delirium açılışında Close to the Edge tarzı su damlası efektleri ve vokalleri keyboardla harmoni etmesi gayet hoş. Steve Howe ve synth gitarları harikalar yaratıyor. Jon Anderson'ın efsane meleksi sesini yer yer (The Gates of Delirium kapanışına yakın) duyuyoruz çünkü ilk parça dışında genelde tamamen koro halinde vokal kısımları.To be over, Howe ve Moraz işbirliği bu parçada tavan yapıyor. Sitarımsı bir ses var Moraz'ın keyboardunda bu da az evvel Steve Howe'un Erkin Babaya olan benzerliğinin Moraz için de geçerli olduğunu dile getirmeme sebep oluyor.Chris Squire'e gelirsek...sadece döktürüyor... yine introlar ve parçaların yükselişe geçtiği noktalarda o kirli bass tonunu kullanıyor, yine punch tonu köklenmiş vaziyette davulla birlikte akan aksak ritmleri destekliyor ve özellikle Sound Chaser daki hızlı partisyona dikkat etmenizi öneririm...

Yes'i tanımak için eşsiz bir albüm, evet Wakemansız, Brufordsuz olsa da gayet Yes ve gayet (hatta "en" diyelirim) sert bir albüm. İyi eğlenceler

NOT ÜSTÜNE NOT : Maalesef başaramadım ne yaptıysam olmadı a dostlar, saçımı başımı yolacak raddeye geldi, ben benden gittim fakat bu yazılar hizalanmadı , affedin beni!

YES

Jon Anderson / Vokal
Chris Squire / Bass, Vokal
Patrick Moraz / Klavye
Alan White / Davul
Steve Howe / Gitar, Vokal

RELAYER

1. Gates Of Delirium (22:55)
2. Sound Chaser (9:25)
3. To Be Over (9:08)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

https://yadi.sk/d/1FKS0QWLuR3Ud