15 Ocak 2013 Salı

Peter Hammill - Fool's Mate (1971)

      Ejder sesleniyor: ''Don't push me: I was taught self-expression
when I was a child, and so I see
the best way to be's asleep.'' Fakat işler pek de öyle işlemiyor. Solo olarak çıkardığı 37 ve Van der Graaf Generator'ın başlıca provokatörü olarak çıkardığı 12 albümden sonra bakabiliriz ki 'her ne gördüysek'i olmasa da 'nasıl gördüysek' onu vermeyi başarabilen ve bin bir surat insan varlığını yüzümüze çarpan bir dahiymiş Peter Hammill.

      İlk solo albümü Fool's Mate. Klaus Schulze'ye selam çakarak başlıyor albümün ilk şarkısı Imperial Zeppelin ve ondan sonra anlatmaya başlıyor insanın içine işleyen vokalleri ve 'bu böyledir ama aslında şöyledir' diyen piyano melodileriyle. On iki şarkı boyunca (birkaç istisna dışında) aşkı ve kaybolmuşluk hissini birbiriyle bağdaşık bir biçimde ele almışlar farklı farklı açılardan. Konular tanıdık gelebilir ama Peter Hammill'ın bunları doğaya dökme tarzı o yıllara kadar pek karşılaşılmamış biçimde. Aşkı en çok The Beatles veya 'schlager' şarkılarından, kaybolmuşluğu ise Pink Floyd'dan bilen müzikseverler olarak şaşırtıcı olmuştur bu yeni anlatım. Sözlere dikkat etmeden dinlerseniz fark edeceksiniz ki müziğin gidişi bahsettiğim konuları hiç anıştırmıyor. Bu da, albümün -ve bence Peter Hammill'ın çoğu çalışmasının- sözlerle müzik bir aradayken insanın çok yönlü duygusallığını falan da filan.
       Kimler var burada? Aslında çok yabancı isimler yok yine VdGG'den tanıdık çoğu: Guy Evans, Hugh Banton, David Jackson... ve işin ekstrası da Robert Fripp. Fripp, albüm boyunca klasik ballad akorculuğu -tanıma gel!- sebebiyle 'Sunshine' dışında pek göze çarpmıyor ama canı sağ olsun. David Jackson ise kendini 'hayır efendim rock, gitarla yapılmaz saksofonla yapılır' diyerek belli ediyor. Bunun dışında enstrüman çeşitliliği ne kadar fazla ve oturmuş olsa da şarkılar çok kısa ve uzun enstrümantal partisyonları pek barındırmıyor. O yüzden 'aman efendim çok progressive' diyemeyiz belki ama ballad nasıl 'farklı' yapılır görmek istiyorsanız gayet ideal bir albüm. Bu açıdan da aynı yıl çıkan Van der Graaf Generator'ın Pawn Hearts albümüyle hiç benzeşmediğini söyleyebilirim (3 şarkı, toplam 45 dakika). Genel olarak Imperial Zeppelin, Solitude ve Re-Awakening dikkat çeken şarkılar. Sunshine var bir de, The Beatles sounduna hafif yakın duran (belki de onunla dalga geçen), orada da albüme emek veren müzisyenlerin toplu eğlenmesini görebilirsiniz. Gerçi daha önce bu solo albümleri hiç dinlemediyseniz kendisinin genel karakterini yansıtmadığı için başlangıç olarak çok da tavsiye etmeyeyim bu albümü (The Silent Corner And The Empty Stage albümüne buyrun) ama sonuç olarak dinleyin, dinletin ve sakin olun geçecek.

1. Imperial Zeppelin (3:39)
2. Candle (4:17)
3. Happy (2:36)
4. Solitude (4:59)
5. Vision (3:15)
6. Re-Awakening (3:58)
7. Sunshine (4:00)
8. Child (4:26)
9. Summer Song (In the Autumn) (2:13)
10. Viking (4:43)
11. The Birds (3:36)
12. I Once Wrote Some Poems (2:46) 

9 Ocak 2013 Çarşamba

King Crimson - Red (1974)

Sanat eserinizi nasıl alırsınız? Bol içerikli olsun, eklektik olsun, farklı şeyler söylesin; fazla fazla melodi kullansın, herkes enstrümanında virtüöz olsun, hepimizin bildiği ya da hiçbirimizin bilmediği duyguları açığa çıkarsın... Sizi bilemeyeceğim canım ama ben kaotik alayım biraz da. Tamam bu müzikte hepsi var bazı grupların toplayıp albüm çıkardığı kadar melodiyle Rick Wakeman bir şarkının sadece on saniyesini dolduruyor, David Gilmour'ın Comfortably Numb'da attığı sololarda ağladığınız kadar hiçbir sevgilinize ağlamamışsınızdır (yazar burada... neyse) bu böyle gider. Ama saf, tatlı ve melodik müzik yapan gruplar da hiçbir şey anlatmıyor bana. Belki de İtalyan gruplarını bu yüzden sevmiyorumdur, daha çok Almanlar çeker beni - Krautrock'tan bahsettiğimi anlamışsınızdır-.VdGG ve King Crimson sevgim de tam burada başlar işte (Evet ikisi de İngiliz, ne var?).

Öncü grupları biliriz; The Beatles veya Black Sabbath gibi öncülerden bahsediyorum elbette. Üyelerini bilmeseniz de röportajlarını okumasanız da albümlerini kronolojik sırayla dinleyip 'hmm...' yapmasanız da böyle grupların sırtındaki ağırlığın ve o 'sorumlu müzik'lerini anlarsınız. Malum, çıkardıkları her albüm, yazdıkları her şarkı, onların yolunda işe başlayan her gruba örnek olacaktır. İster istemez bir kontrolleri vardır soundları üzerinde. King Crimson ise Progressive Rock'ın öncüsü olma sıfatını oldukça hak ediyor, tam da yarattığı müzik anlayışı gibi sapkın, kontrolsüz ve kaotik. Bir albüm diğerini tutmuyor tamam anladık, sonuçta grup üyeleri her zaman stabil değil, ama bir albüm içinde hiçbir şarkı birbirine yaklaşmaz mı? Al işte, o albüm Red

Şu yıllar süren senfonilerden bir tane yazacak olsam, herhalde -albümün ilk şarkısı- Red'i introsu yapardım. Süresine aldanmayın Red'i herhangi bir şarkıya giriş, herhangi bir kitaba giriş ya da ne bileyim bir mevsime giriş olarak falan dinleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız. İlk şarkıdan başlayan bilinmez ve karmaşık hava albüm sonuna kadar, arada vokalin durgunlaşması hariç, hakim ve bu da dinleyiciye tam da 'ne düşünürsen düşün dinlerken, biz koyduk buraya bir şeyler' mesajını vermiş. 

Burada oturup Robert Fripp'in yıllar sonra ortaya çıkacak grunge akımını etkileyen rifflerini -ki doğrudur, isterlerse bu albümü dinlememiş olsunlar bütün grunge grupları etkilenmiştir bu rifflerin harmonisi ve tonundan, aynen her müzisyenin Schoenberg'den etkilenmiş olduğu gerçeği gibi (dikkat Adorno göndermesi)- ya da Bill Bruford'un King Crimson'a katıldıktan sonra yaptığı müziğin karakterini nasıl değiştirdiğini ya da John Wetton'ın sesinin King Crimson'dan neler götürüp ona neler getirdiğini falan uzun uzun anlatırdım ama bu albümün karakterine yaraşır bir inceleme, bence albümün kendisi gibi kaotik olmalıydı. Kaçırmayınız, sevgilerle.

Not: Schoenberg demişken, Schoenberg ve atonal müziğinin progressive rocka etkileri üzerine ciddi düşünüyorum. Bu konuda fikri olan; bir yazı, bir not, bir şey görmüş olan varsa en kısa zamanda -ailesiyle de görüşüp elbette- ciddi bir ilişkiye yelken açmak isterim.

KING CRIMSON

Robert Fripp / Gitar, Mellotron
John Wetton / Bass, Vokal
Bill Bruford / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyenler:
David Cross / Keman (4)
Mark Charig / Cornet (2), Double Bass (1)
Mel Collins / Soprano Saksafon (5)
Ian McDonald / Alto Saksafon (3,5)
Robin Miller / Obua (2)

RED

01. Red (6:17)
02. Fallen Angel (6:03)
03. One More Red Nightmare (7:10)
04. Providence (8:10) *
05. Starless (12:17)