31 Mayıs 2023 Çarşamba

Airlord / Clockwork Revenge (1976)

Wellington, Yeni Zelanda'da 1976 yılı başlarında kurulan Airlord, önce barlarda çalarak deneyim kazanmış, hemen ardından Avustralya'ya giderek tek albüm kaydetmiş nefis gruplardan. Symphonic Prog'un Yeni Zelanda'dan çıkmış en iyi, en önemli temsilcisi demek bile yanlış olmaz onlar için.

Diğer yandan bakıldığında ise yaptıkları müzik ile kendi ülkelerinde tutunamamış olmaları ayrıca üzücü. O dönemlerde daha popüler müzikler dinleyen Yeni Zelandalılar, kendi orijinal içeriklerini üreten ve bunu yaparken de değişik yapılar kullanmaktan çekinmeyen Airlord'a pek alışamamışlar. Avustralya'da ise kendi ülkelerinden daha iyi, çok ve sağlam bir hayran kitlesine sahip olan Airlord'un müzikal birlikteliği ise 1978 yılında son bulmuş. Sık sık bahsettiğimiz o tek albümlü efsaneler listemize teklif dahi almadan girebilen grupların da başında geldiklerini belirtelim.

Çoğunlukla farkına varılmayan ve belki de Yeni Zelandalı oldukları için ciddiye de alınmayan bir albüm kaydetmişler. Doğal olarak da pek çok müzik dinleyicisi grubun da albümün de hakkını yemiş gibi görünüyor. Siz o dönemin alıklarına aldanmayın! Clockwork Revenge gerçekten de enfes albümlerden biri. Özellikle de kaydedildiği, ortaya çıktığı coğrafyayı ve bu coğrafyanın Symphonic Prog ile ilişkisi düşünüldüğünde nadide ve değerli albümlerden aynı zamanda.

Coşkulu ve devingen bir yapıya sahip Clockwork Revenge. Adından da anlaşılabileceği belirgin bir sertlik içeriyor ama bunu yaparken çok sert yerlere çıkmamayı ilke edinmişler. Ara ara Kanadalı grup Rush'tan bazı etkiler var gibi gelse de aslında iki grubun da birbiriyle alakası yok. Airlord'un müzikal anlayışına başka bir açıdan yaklaşırsak, Pavlov's Dog ile Peter Gabriel dönemi Genesis'in kafa kafaya birbirine girmesi şeklinde özetleyebiliriz. İki grubun da tarzından izler taşırken kendilerine has bir anlayış geliştirmeyi de ihmal etmemişler.

Kısa sürede bir araya gelip, yine kısa bir sürede albüm kaydı gerçekleştiren grubun elemanları enstrüman konusunda oldukça yetkinler. Olması gerekenleri tam zamanında yapmak, gereksiz yere uzatmamak, rafine lezzetler oluşturmak için bir araya gelmişler gibi görünüyor. Ritim bölümünün zor parçaların altından kalkışı ve albümün yönünü belirleyiş hızı takdire şayan. Arşivde olması gereken albümlerden.

AIRLORD

Steve MacKenzie / Vokal, Lead Gitar, Ritim Gitar
Raymond Simenauer / Vokal, Lead Gitar, Ritim Gitar
Alan Blackburn / Klavye
Brad Murray / Bass, Harmony Vokal
Rick Mercer / Davul, Vurmalılar

CLOCKWORK REVENGE

01. Clockwork Revenge (6:39)
02. Pictures In A Puddle (4:03)
03. Ladies Of The Night (9:46)
04. Earthborn Pilgrim (4:58)
05. Out Of The Woods (7:18)
06. Is It Such A Dream (5:11)
07. You Might Even Be (4:27)

30 Mayıs 2023 Salı

Absolute Elsewhere / In Search of Ancient Gods (1976)

Absolute Elsewhere
temelde Phil Fishman'ın bireysel çalışması üzerine kurulu. Fishman albümde tüm parçaları yazmış, bestelemiş, gitarlar ve vurmalılar hariç her enstrümanı çalmış. Kalan kısım için de Bill Bruford'dan ve yeni yetme müzisyenlerden destek almış. Bruford ile zaten bağlantısı olan Fishman, Astrop ve Saatchi ile de kısa bir görüşme yapıp yeterliliklerine inanmış ve gitarları onlara emanet etmiş.

Tek albümlük bir proje olduğu için gruptan bir daha ses seda çıkmamış. Bu noktada Absolute Elsewhere'i tek albümlü efsaneler listesine alma konusunda çekinceli davranabiliriz gibi görünse de değil aslında. En azından listenin kıyısında köşesinde bile olsa olmayı hak ediyorlar.

Eclectig Prog ve Progressive Electronic olarak kategorilendirilen grubun müzikal yapısı sadelik ve yalınlık üzerine kurulu. Kitaro'nun müziğini andıran bir yapıları var ama tam olarak o değil. Diğer yandan Tangerine Dream esintilerine de rastlamak mümkün albümde. Fakat belirgin olarak o da değiller. Araya serpiştirilen Pink Floyd vari hareketler ve Yes kültüründen gelen cinslik albümün pek çok yerine yayılmış durumda. Yalnız bu demek değil ki Absolute Elsewhere bir taklit grubu ya da başkalarını taklit ederek prim yapmaya çalışıyorlar. Benzersiz gibi bir tanımlama çok fazla kaçacaksa da örneklerine az rastlanır bir enstrümantal yapıya sahip olduklarını söyleyelim. 

In Search Of Ancient Gods'daki parçaların zaten hazır olması büyük bir sorun da teşkil etmemiş. Yani grup elemanları kendilerinden bir şeyler katabilecek fırsatları da yakalamışlar. Bruford'un olduğu yerde bunun tersini beklemek de yanlış olurdu sanırım. Zira adam patlamaya hazır bir nükleer bomba gibi gelmiştir hep bana.

Erich Von Daniken'in kitaplarından yola çıkan albüm doğal olarak belirgin olmasa da bir konsepte sahip. Konsept albüm olarak değerlendirmek yanlış kaçabilir. Arada bazı kopukluklar, alakasız görünen yerler var. Ama çok yakın olduğunu da belirtelim.

Albüme sonradan katkı sağlayan Bass ve Gitar'ı çalan elemanların yaşlarının 21-22 olduğu düşünülürse oldukça iyi bir iş çıkardıklarını, altta kalmadıklarını, hatta albüme gereken coşkuyu onların sağladığını iddia edebiliriz. Bu albümden 3 yıl sonra ikilinin Post-Punk bir grup kurdukları bilgisini de buna eklersek, coşkunun sebebi de anlaşılabilir.

ABSOLUTE ELSEWHERE

Paul Fishman / Synthesizer, Sequencers, Flüt, Elektrikli Piyano, Akustik Piyano, Mellotron, String Synthesizers
William (Bill) Bruford / Vurmalılar
Phillip Saatchi / Elektrikli Gitar
Jon Astrop / Bass Gitar

Konuk Müzisyen:
Kim Mackrell / Çello (6)

IN SEARCH OF ANCIENT GODS

01. Earthbound (9:10)
        - a. Earthbound
        - b. Future Past
02. Moon City (4:50)
03. Miracles Of The Gods (11:45)
        - a. Miracles Of The Gods
        - b. El Endrillado
        - c. The Legend Of Santa Cruz
        - d. Pyramids Of Teotihuacan
        - e. Temple Of The Inscriptions
04. The Gold Of The Gods (2:35)
05. Toktela (1:35)
06. Chariots Of The Gods (10:35)
07. Return To The Stars (9:55)

29 Mayıs 2023 Pazartesi

Fantasy / Paint A Picture (1973)

İngiltere'den çıkma Fantasy, Symphonic Prog alanında tek albüm yayınlayıp dağılan gruplardan biri. Tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz giriyorlar. Aslında grubun 70'li yıllarda kaydedilen ama yayınlanma şansı yakalayamayan pek çok kaydı, daha sonraları 1992 yılında Beyond The Beyond ve 1994 yılında Vivariatum adıyla iki albüm yayınlanıyor. O albümler de gerçekten iyiler, dönemin ve Fantasy'nin ruhunu tam anlamıyla yansıtıyorlar. Hoş, zaten o kayıtlar da 1973 yılından hemen sonra yapılmış ama uzun süre çekmecede beklemiş.

Grup, Paul Petley tarafından 1970 yılında kurulmuş. Petley'nin Kent yakınlarında yaşadığı aile evi olan Chapel Farm adını kullanmışlar önceleri. Birlikte takılırken çıkan parçaları bir bir kaydetmeye başlamışlar. 1972 yılında ellerinde epeyce bir materyal birikince, yapımcı firmalara göndermek için bir demo kaset hazırlamışlar. O sırada grubun adını Firequeen olarak değiştirmişler. Demo kayıtlar o kadar iyiymiş ki hem Decca hem de Polydor firmaları grupla ilgilenmeye başlamış. Ama grup elemanları tercihlerini Polydor'dan yana kullanmış. Paul Petley gruptan ayrılmış ve tekrar bir isim değişikliğine giderek grubun adını Fantasy yapmışlar. Fantasy isminin neden seçildiğini merak edenler için sadece albümü dinlemelerini öneriyoruz. Zira bütün açıklama baştan sona albümde yapılıyor. :)

Ticari olarak ortalama bir başarı elde eden albümün ardından, az önce de söylediğimiz gibi, grup kayıtlara devam etse de yüksek ihtimalle ticari getirinin az olmasından dolayı yapımcı firma bulma zorluğu yaşamışlar ve başka albüm yayınlayamamışlar. Sonradan yayınlanan arşivlik albümler ve yayınlanmış tek stüdyo kaydı olan Paint A Picture ile kısa, küçük ama etkili bir diskografi oluşturmayı başarmışlar.

Hammond Org ve Mellotron'un sıkça kullanıldığı albümde, 12 telli akustik gitarlar ve sıcak vokaller birleşince tam anlamıyla Fantasy bir durum oluşuyor. Sade görünümlü ama iyi işlenmiş, üzerinde epeyce mesai harcanmış albümlerden biri Paint A Picture. Eksiksiz ve herhangi bir fazlalığı yok. 

İtalyan grup Premiata Forneria Marconi'nin (PFM) Per Un Amico albümünü andıran bir yalınlığa, rahatlığa ve derinliğe sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz albümün. Cressida ve Cirkus ile benzeşen hatta Beggar's Opera'yı andıran yönleri de bulunuyor. Şüphesiz Beggar's Opera daha sert bir yapıya sahip. Fantasy ise aynı mantıkla tam ters taraftan, yumuşak bir yapıya sahip.

FANTASY

Paul Lawrence / Lead Vokal, 12 Telli Gitar
Peter James / Lead Gitar, Vokal
David Metcalfe / Klavye, Vokal
David Read / Bass, Vokal
Jon Webster / Vurmalılar, Vokal

PAINT A PICTURE

01. Paint A Picture (5:24)
02. Circus (6:18)
03. The Award (4:52)
04. Politely Insane (3:27)
05. Widow (2:12)
06. Icy River (5:53)
07. Thank Christ (4:06)
08. Young Man's Fortune (3:41)
09. Gnome Song (4:19)
10. Silent Mine (4:39)

28 Mayıs 2023 Pazar

Fruupp / Future Legends (1973)

Kuzey İrlanda
'nın medar-ı iftiharlarından biri olan Fruupp 1971 yılında Belfast'ta kuruluyor. Grubun kurucusu, gitarist ve vokalist Vince McCusker, önce Londra civarlarında bir süre vakit harcıyor. Kafasında oluşturduğu müzikal anlayışı ve parçaları birlikte çalabileceği birilerini bulmak için ama Londra'da aradığını bulamıyor. Büyük hayal kırıklığı içerisinde Belfast'a dönüyor ve dergiye ilan vermekten tutun da arkadaşların kulağına su kaçırmaya kadar her yöntemi deneyip sonunda bir grup müzisyenle tanışıyor ve hepsini işe alıyor. Yani başlangıçta birbirini hiç tanımayan müzisyenler tarafından kuruluyor Fruupp.

Ama fena halde uyum sağlıyorlar birbirlerine ve kısa bir süre sonra birlikte çalmak dışında bir şey yapamaz duruma geliyorlar. O sırada bağladıkları albüm anlaşması ile birlikte de hayatları değişiyor. McCusker'dan gelen fikirler grup elemanlarının yetenekleri ile birleşince ortaya Future Legends çıkıyor. Albüm ilk başta tutunamayacak gibi görünse de kısa süre içerisinde yukarı doğru hareketlenmeye başlıyor. Uluslararası arenada çok büyük ticari başarılar kazanamıyor ama İrlanda ve İngiltere'de epeyce bir dinleyici kitlesine sahip olurken iyi de bir ticari başarı elde ediyorlar.

1973 - 1975 yılları arasında 4 albüm kaydediyorlar ama 1976 yılında da dağılıyorlar. Halbuki ilk albümden itibaren müzikal olarak gerçekten de başarılı işlere imza atıyorlar. Hatta bazı eleştirmenler tarafından Yes ile karşılaştırıldığı bile oluyor grubun. Ama işte iyi grupların da böyle bir kaderi var. Kısa süre, birkaç iyi albüm ve dağılma.

Symphonic Prog'un İrlanda'daki en iyi ve önemli temsilcisi desek yanlış olmaz Fruupp için. Dönemin Symphonic Prog gruplarına oranla düşünsel alt yapısı daha fazladır. Müzikal olarak da daha canlı daha renklidirler. Yes'teki insanı bir anda dışarı atabilen çıkışlardan çok, fazlasıyla içine doğru savrulduğunuz bir yapıları vardır. Daha içten, daha sıcak diye de tanımlayabiliriz bunu.

Müzikal anlayış ve arayışlarında İrlanda folklorunun da etkileri bir hayli fazladır. Bunu kimi zaman öne çıkartıp gözünüze sokarken, kimi zaman da varla yok arası bir belirsizlikte bırakarak sizin keşfetmenize olanak tanırlar. Enstrüman kullanımları had safhada iyi albümde. Vokal de grubun vermeye çalıştığı hissiyata uyan bir şekilde ilerliyor sürekli olarak. Ki zaten parçaların yazımında etkili kişiler grubun vokalisti Peter Farrelly ve Vincent McCusker.

FRUUPP

Vincent McCusker / Akustik Gitar, Elektrikli Gitar, Vokal
Stephen Houston / Klavye, Obua, Vokal
Peter Farrelly / Bass, Lead Vokal
Martin Foye / Davul, Vurmalılar

FUTURE LEGENDS

01. Future Legends (1:32)
02. Decision (6:26)
03. As Day Breaks with Dawn (5:01)
04. Graveyard Epistle (6:15)
05. Lord of the Incubus (6:25)
06. Olde Tyme Future (5:37)
07. Song for a Thought (7:30)
08. Future Legends (0:54)
09. On a Clear Day (7:46)

27 Mayıs 2023 Cumartesi

Blood, Sweat & Tears / Child Is Father to the Man (1968)

Dün Chicago'ya giriş yapmıştık, bugün de ekürisi sayılabilecek Blood, Sweat & Tears'tan devam edelim. Grup, 1967 yılında kurulmuş ve oldukça iyi müzisyenleri bünyesinde barındırıyor. Chicago'da olduğu gibi hatta bir bakıma Chicago'dan da daha önce Jazz'ın Rock içerisine girmesine, bu karışımın popülerleşmesine ve pek çok müzisyenin / grubun önünün açılmasına sebep olan şey Blood, Sweat & Tears'tır demek yanlış olmaz.

Al Kooper gibi başarılı bir müzisyeni içinde barındıran grubun, tarihi boyunca bu alanda bir çok başarısı ve etkileyici işleri bulunuyor. Kooper'dan kaynaklı ilk albümde fazlasıyla Blues etkileri öne çıksa da temelde albüm bir Jazz Rock albümü. İşin avangard kısmına çok girmeden, standartlar üzerinden hareket edip Rock ile birleştiriyorlar. Ortaya çıkan sonuç da oldukça tatmin edici.

Chicago ile birlikte Brass Rock diye adlandırılan tarzın en önemli 3 temsilcisinden biridirler aynı zamanda. Üçüncü temsilcinin de İngiliz grubu If olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Bu arada her 3 grup için de Jazz Rock'ın popülerleşmesini sağlayan gruplar tanımlaması yapıyoruz. Onların hemen öncesinde buna başlayan bazı gruplar ve müzisyenler de yok değil. Ama asıl başarıyı, ticari açıdan olan başarıyı da yakalayanlar bu 3 grup. Doğal olarak da Jazz Rock'ın ve türevlerinin piyasada kendine yer bulabilmesini sağlayanlar Blood, Sweat & Tears, Chicago ve If'tir.

New York'ta kurulan grubun daha ilk albümle birlikte başarısı ortaya çıkıyor. The Blues Project'ten gelen Al Kooper ve Mothers of Invention'dan tanıdığımız Jim Fielder grubun kurulması aşamasında oldukça etkinmişler. Ama bunu daha çok grubun önderi sayılabilecek Steve Katz'e destek için yapmışlar. Çünkü albümün ardından Kooper, grup ile yolları ayırıyor. Gerçi ikinci albümdeki bazı düzenlemeler yine Al Kooper'a ait ama desteği dışarıdan verdiğini söylemek lazım.

Albümün ağır temposunun kaynağı da yüksek ihtimalle Al Kooper. Zira Blues'dan gelen bir yaklaşımla Jazz işine girmişler görünümünden kurtulamıyorlar. Neredeyse ağlak hale gelebilecek denli derinden parçalarla örülü albüm. Ha arada sırada coştukları, kendilerinden geçtikleri de oluyor. Ama çok fazla da değil. Yine de bu türün ilk örneklerinden biri olarak inanılmaz derecede başarılı.

BLOOD, SWEAT & TEARS

Al Kooper / Vokal (2,4-7,9-12), Org, Piyano, Ondioline & Bass Davul (8)
- Steve Katz / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Lute, Vokal (3,8)
- Fred Lipsius / Altı Saksafon, Piyano
- Randy Brecker / Trompet, Fluegelhorn (5,6)
- Jerry Weiss / Trompet, Fluegelhorn
- Dick Halligan / Trombon
- Jim Fielder / Fender Bass
- Bobby Colomby / Davul, Marş Davulları, Tamburine, Vokal

Konuk Müzisyenler:
- Al Gorgoni / Gitar (5)
- Doug James / Shaker (7)
- Valerie Simpson / Koro Vokal (7,12)
- Melba Moorman / Koro Vokal (7,12)
- Leslie Gurgle / Vokal (8)
- John Simon / Piyano (5,10), Org (6), Cowbell (10)
- Gene Orloff / Keman
- Leon Kruczek / Keman
- Paul Gershman / Keman
- Harry Lookofsky / Keman
- Julie Held / Keman
- Manny Green / Keman
- Anahid Ajemian / Keman
- Harry Katzman / Keman
- Manny Vardi / Viyola
- Harold Collett / Viyola
- Charles McCracken / Çello
- Alan Schulman / Çello

CHILD IS FATHER TO THE MAN

01. Overture (1:33)
02. I Love You More Than You'll Ever Know (5:58)
03. Morning Glory (4:15)
04. My Days Are Numbered (3:18)
05. Without Her (2:41)
06. Just One Smile (4:37)
07. I Can't Quit Her (3:39)
08. Meagan's Gypsy Eyes (3:24)
09. Something' Going On (8:00)
10. House In The Country (3:04)
11. The Modern Adventures Of Plato, Diogenes And Freud (4:12)
12. So Much Love / Underture (4:43)

26 Mayıs 2023 Cuma

Chicago / The Chicago Transit Authority (1969)

Tamam, proggerlar Chicago'yu sevmez ama bu onların kendi alanlarında iyi bir grup olduğu, kendi dönemlerinde çığır açtıkları gerçeğini değiştirmez. Kaldı ki adamların zaten Progressive yani ilerleyen bir yanları da yok değil. Bu konudaki en büyük sorunları popülist olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Aman canım, o kadar da olsun!

Diğer yandan bakıldığında, daha önce blogda defalarca adını geçirdiğimiz ve Blood, Sweat & Tears ile birlikte Jazz'ın müzik endüstrisine daha fazla girmesini, daha fazla satış yapılmasını ve buradan doğan (yapımcılar için elbette) ticari başarı güveni ile birlikte özellikle 70'li yıllarda Jazz tabanlı pek çok Rock grubuna şans verilmesini sağlamışlardır. Yani 70'lerden sevip dinlediğimiz bütün o Fusion, Jazz Rock, Avant Jazz ve nicelerinin görücüye çıkabilmesinin 2 sebebinden biri Chicago ve elde ettiği başarıdır. Hem ticari hem müzikal ve hem de dinleyici kitlesi oluşturma başarısını göstererek yapımcı firmalara Jazz içeren albümlerin de para kazandırabileceğini göstermiş, pek çok sağlam grubun ve müzisyenin yolunu açmışlardır. Bir daha kimse demesin yani Chicago sevmem diye! Sevmeseniz de hakkını yemeyin bari. (Niye bu kadar gaza geldiysem.. he seçim var Pazar günü, ondandır)

Başlangıçta The Chicago Transit Authority adıyla kuruluyorlar 1967 yılında. Lakin yapım anlaşması imzaladıktan sonra yapımcı firma ismi değiştirmeleri ya da kısaltmaları gerektiği yönünde baskı yapıyorlar. Zira Chicago Transit Authority aslında, Chicago, Illinois'de Otobüs ve Tren servisini sağlayan devlet kurumunun adı. Buradan problem çıkacağını bilen yapımcılar ismin Chicago'ya dönüşmesini sağlamışlar.

1967'de kurulup 2 yıl boyunca yoğun bir şekilde çalışan grupta eleman değişiklikleri çok fazla yaşanmayınca ürettikleri ve kaydettikleri parçaların sayısı bir hayli artmış. Parçaların hepsi popüler olmaya aday parçalar da olunca yapımcıların iştahı daha da fazla kabarmış. Hatta o kadar ileri gitmişler ki daha ilk albümünü çıkaracak olan gruba 2'li Plak yapma cesaretini göstermişler. Zaten konserlerden belirli bir kitle elde etmeyi başarmış olan grup bu albümle birlikte de orta düzeyde bir patlamaya yol açmış. Çünkü o güne kadar Jazz'ın bu kadar popülerleşebileceği düşünülmemiş.

Coşkuyla çalınmış parçalardan oluşan albümü tarafsız bir duruşla dinlediğinizde acayip iyi olduğunu da fark ediyorsunuz. Psychedelic bazı yaklaşımlar sergilenirken, ilerlemeci bir yapıya da sahip albüm.

CHICAGO

Terry Kath / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokal, Backing Vokal
Robert Lamm / Piyano, Wurlitzer, Hammond, Hohner Pianet, Marakas, Lead Vokal, Backing Vokal
Lee Loughnane / Trompet, Claves, Vokal
James Pankow / Trombon, Cowbell
Walter Parazaider / Saksafon, Tambourine, Backing Vokal
Peter Cetera / Bass, Lead Vokal, Backing Vokal, Agogo Bells
Daniel Seraphine / Davul, Vurmalılar

THE CHICAGO TRANSIT AUTHORITY

LP 1
01. Introduction (6:35)
02. Does Anybody Really Know What Time It Is? (4:35)
03. Beginnings (7:54)
04. Questions 67 and 68 (5:03)
05. Listen (3:22)
06. Poem 58 (8:35)

LP 2
07. Free Form Guitar (6:47)
08. South California Purples (6:11)
09. I'm A Man (7:43)
10. Prologue (August 29, 1968) (0:58)
11. Someday (August 29, 1968) (4:11)
12. Liberation (14:38)

25 Mayıs 2023 Perşembe

Contraction / La Bourse Ou La Vie (1974)

Kanada'dan çıkma Crossover Prog, Progressive Rock ve bazen de Jazz Rock sayılabilecek gruplardan biri de Contraction. Başta kuruluş amaçları vokalist Frank Dervieux'un arkasında çalmaktı. 1971 yılında Dervieux'nün solo albümü Dimension M'de de bunu gerçekleştirdiler. Albümün ardından Dervieux'nün genç yaşta (hastalık sebebi ile) ölümünün ardından dağılmak yerine bir arada kalıp müzik yapmaya devam etme kararı almışlar. İyi de yapmışlar. Çünkü kaydettikleri albümlerle gerçekten de hem Kanada Progressive Rock müziğinin gelişmesine katkı sağlarken hem de bize dinlemekten vaz geçmeyeceğimiz albümler bırakmışlar.

Belirtmeden geçmeyelim tabi, Franck Dervieux'nün bahsi geçen albümü Progressive Rock'ın Kanada'da, özellikle de Quebec'de ayağa kalkmasını sağlayan albümlerden biri. Döneminde Quebec'teki Prog anlayışına çok fazla şey kattığı söyleniyor. Buradan bakıldığında da gerçekten başarılı bir albüm Dimension M.

Bir vokalistin kayıt ve konser grubu olarak başlamalarından dolayı Contraction'ın kadro anlayışı biraz geniş. 11 kişi ile kayda giriyorlar ve portaya çıkan albüm doğal olarak bir çok farklı ses, ton ve fikir içeriyor. Kendi adlarını taşıyan ilk albümün 1972 yılında yayınlanmasının ardından epeyce bir tanınır hale geliyorlar. Konserler sırasında temelini atmaya başladıkları ikinci albüm ancak 1974 yılında kaydedilip yayınlanabiliyor. 

Albüm fazlasıyla yaratıcı sesler ve melodiler içeriyor. Melodik bir parçalar bütünü değil elbette. Hatta melodi olmadığını bile iddia edebileceğiniz kadar değişikler. Ama bunun sebebi melodi anlayışını kısa tutmalarından ileri geliyor. Aynı notaların üzerinde dönüp durmak yerine farklı yerlerde gezinmeyi seviyorlar. Bu nedenle de ilk bakışta, alışkın olmayan dinleyiciye fena halde karmaşık gelen bir albüm gibi görünüyor La Bourse Ou La Vie.

İlk albümde ufak tefek dokunuşları olan Dervieux, bu albümde yer almıyor doğal olarak. Ama onun anısına kaydettiklerini söyledikleri bu albümün her yerinden ona dair bir şeyler var gibi. Aralarında benzerlik olmamasına rağmen Dimension M ile La Bourse Ou La Vie aynı ailenin farklı çocukları gibiler.

Enstrumantasyon için söylenebilecek en ufak bir kötü söz yok. Ek olarak da o dönem neredeyse bütün kadın vokalistlerin vokal stilini etkileyen Christiane Robichaud'nun bu albümde efsanevi ve enfes bir iş çıkartmış olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

CONTRACTION

Christiane Robichaud / Vokal, Flüt
Yves Laferrière / Bass, Vokal
Robert Lachapelle / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Eminent Org, Synthesizer
Robert Stanley / Gitar
Richard Perotte / Davul
Jimmy Tanaka / Conga, Vurmalılar
Marcel Beauchamps / Gitar, Eminent Org
Denis Farmer / Davul
Jean-Jacques Robichaud / Vokal
Carlyle Miller / Flüt
Joey Armando / Timbales

LA BOURSE OU LA VIE

01. Jos Coeur (ouverture) (1:01)
02. L'Alarme À l'Oeil (3:48)
03. Claire Fontaine (6:00)
04. Sam M'Madown (3:33)
05. Jos Coeur (fermeture) (4:57)
06. Vent Du Sud (0:46)
07. La Bourse Ou La Vie (17:54)
        a. Au Commencement
        b. Tout Seul Comme Un Grand Piano
        c. La Bourse Ou La Vie
08. L'Âme À Tout Faire (4:58)

24 Mayıs 2023 Çarşamba

Peloma Bokiou / Peloma Bokiou (1972)

Adını telaffuz etmek oldukça zorsa da Peloma Bokiou, Yunanistan coğrafyasından çıkmış en iyi Psychedelic Rock, Progressive Rock ve az zorlayarak da olsa Acid Rock gruplarının en iyilerinden biridir. Kaydettikleri tek albümle ticari olmasa da büyük bir başarı kazanmışlar ve günümüzde bile hala dinlenmektedirler. Doğal olarak da tek albümlü efsaneler listemize teklifsiz bir şekilde girebilirler.

Grubun orijinal adı Πελόμα Μποκιού. Okuyun okuyabilirseniz.. O nedenle de genelde kullanılan adı Peloma Bokiou'yu kullanmayı tercih ettik. İsmin çok büyük, çok değişik bir anlamı olduğunu da düşünmeyin! Grup elemanlarının isimlerindeki hecelerden oluşuyor. Nikos DaPEris, Nikos LOgothetis, Takis MArinakis, Vlassis BOnatsos ve Yannis KIOUrktsoglou'dan kurulu grubun adı da isimlerde bold ile belirtilen hecelerin birleşiminden geliyor.

1970 yılında kurulan grup uzun süreli çalışmaların ardından albümü ancak 1972 yılında çıkarabilmiş. Bundaki en büyük neden tabi ki kaydettikleri parçaların dinleyicilere ağır geleceğini düşünen yapımcılar. Fakat yılmadan yaptıkları işin arkasında durmuşlar ve belki de Avrupa'dan çıkmış en iyi ilk 10 Psychedelic Rock albümünden birine imza atmayı başarabilmişler.

Başarının ardında enstrümantalistler olduğu kadar vokal Bonatsos'un değiş ve Psychedelic'e fazlasıyla uyan sesi bulunuyor. Zaten grubun dağılmasının ardından Bonatsos kendine başarılı bir kariyer de yapabilmiş sesi sayesinde. Tabi grubun dağılması, tek albümle kalması herkes için büyük kayıp. Yine de elden gelecek başka bir şey olmayınca buna da şükür diyor insan.

Albümün kendine bir has havası var. Bir yandan Yunan folklorundan beslenirken diğer yandan tamamiyle farklı bir müzikal yapıyı kullanıyorlar. Amerika'dan yayılan Psychedelic'in farklı kültürel alt yapılarla birleştiğinde ortaya çıkan örneklerin en iyilerinden biri albüm. Birbirini tekrar eden gibi görünen ama hiç o deliğe düşmeyen, ara ara sertleşip Hard Rock çevrimlerine doğru ilerleyen ama hemen ardından kıvrılıp Space Rock'a selam veren ve en başında geldikleri yer olan Yunan Folklorik etkileri ve Psychedelic Rock'a dönen nefis albümlerden de aynı zamanda.

Yunanca'nın da en iyi kullanıldığı Rock albümlerinden biri olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Yunan dilinin algılanması ve dinlenmesi zor bir dil olduğu ortada. Ama bunun altından o kadar iyi kalkıyorlar ki farkına varmıyorsunuz.

PELOMA BOKIOU

Nikos Daperis / Gitar
Nikos Logothetis / Klavye
Takis Marinakis / Davul
Vlassis Bonatsos / Lead Vokal
Yannis Kiourktsoglou / Gitar, Vokal

PELOMA BOKIOU

01 - Το φυλαχτό 2:30
02 - Μαρί Μαρία 2:56
03 - Πυρετός 42 4:22
04 - Ανατριχίλα 4:15
05 - Ανανέωση (Πάνω σ' ενα θέμα του G. Beker) 3:55
06 - Αν ήξερα 3:18
07 - Ύμνος στη ζωή 4:00
08 - Μετρική δέσμευση και ελευθερία 4:52
09 - Ψεύτικη ζωή 3:51
10 - Κάποιος πεθαίνει 4:04

23 Mayıs 2023 Salı

Iron Duke / First Salvo (1974)

70'li yıllardan, klavyeyi ön plana almış bir başka grup Iron Duke. 1970'lerin ortalarına doğru Danimarka'da kurulan grubun 2 albümü bulunuyor. Ama ilk albümle de gerçekten iyi ve yeterli bir başarı sağlamış olduklarını görmek insana iyi geliyor. Elbette bu başarı ticari açıdan gelen bir başarı değil. Kaydetmiş oldukları 2 albümde yeteneklerini bir hayli fazla göstermişler.

Symphonic Prog'ın Danimarka'dan çıkma önemli temsilcilerindendir. Albümlerinde çok değişik, bambaşka şayler yapmamışlar ama dinlemeye başladığınızda bırakamadığınız türden albümlerden. Yer yer Novalis, Kaipa, Fruupp gibi gruplarla benzeşen öğeler üzerinden hareket ediyorlar. Bazı noktalarda ise Jane'i hatırlatan bölümlere giriyorlar. Bu noktada benzersiz olmadıklarını da söylemek gerekir. Lakin  adını saydığımız grupları taklit ettikleri, onların ucuz bir kopyası olduklarını da söyleyemeyiz.

Hakkında çok fazla tarihsel bilgiye sahip olmadığımız grubun ilk albümü olan First Salvo (adından da anlaşılıyor zaten ilk albüm olduğu) başarılı düzenlemelere sahip. Kimi yerlerde klasik müzik etkilerini, kimi yerlerde Ortaçağ Avrupa'sının müzikal anlayışına selam veren bölümleri gördüğümüz albümde sıkıcı olan yerler de bulunuyor. Çok fazla göze batmasa da dikkatle dinleyen biri için tekrara düşen, hadi artık bitsin bu kısım dedirten cinsten birkaç bölüme rastlamak mümkün.

Bir de Beast Of Prey parçasının girişini Yes'in Yours Is No Disgrace parçasından çaldıklarını söyleyenler var. Aldırmayın. Benzerlikler bulunsa da, Yes'in kendine has tarzına öykünseler de aynı da değil. Yapılabilecek en büyük suçlama, oradan öyküneceğinize kendiniz yapsaydınız gibi bir şey olabilir en fazla.

Albümün genelinde enstrümantasyonda herhangi bir sorun görünmüyor. Etkili ve coşkulu bir şekilde çalarlarken kontrolü kaybetmeden devam etmeyi tercih ediyorlar. Biraz daha salsalarmış kendilerini daha farklı bir kayıt da çıkabilirmiş ortaya ama First Salvo bu haliyle de hiç fena değil. Başta klavye ağırlıklı olduklarını söylemiştik. Neredeyse Emerson, Lake & Palmer kadar yoğunluklu bir klavye örüntüsüne sahipler ama ELP ile de alakaları yok tabi. Daha yumuşak, sabit ve belirsiz özelliklere sahip olduklarını söyleyebiliriz. Progressive Rock içerisinde muhteşem öneme sahip gruplardan biri olmasalar da Iron Duke, Symphonic Prog'un Danimarka'dan çıkmış iyi temsilcilerinden biri.

IRON DUKE

Tommy Hansen / Gitar, Moog, Vokal
Jens Olesen / Piyano, Moog, Org
Hans Resen / Bass, Vokal, Flüt, Akustik Gitar, Moog
Claus Sarup / Davul

FIRST SALVO

01. Happy Band (2:45)
02. Iron Duke (7:30)
03. The Blacksmith & The Baker (3:35)
04. Beast Of Prey (7:25)
05. See The Conqu'ring Hero Comes (3:10)
06. Psalm (2:45)
07. Rockin' Edward (15:00)

22 Mayıs 2023 Pazartesi

Eagles / One Of These Nights (1975)

Dünkü The Doobie Borthers çıkışından sonra, yaza hazırlık kapsamında, Eagles'a tekrar dönüyoruz. Eagles'ın açık ara en iyi albümü One Of These Nights'tır bence. Tabi kendi içinde yaptığımız değerlendirme üzerinde söylüyoruz bunu. Yoksa Eagles'dan daha iyi pek çok grup bu blogda bulunuyor, onlarla karşılaştırmaya dahi kalkmamak lazım. Popülerler diye de muhteşem olduklarını söyleyemeyiz.

Ama dediğim gibi albümleri içerisinde en iyisi de budur. Yine popülerlik kaygısı güden, Soft Rock diye tabir edilen saçmalığın orta yerinde yer alan ama Country öğelerini de sonuna kadar ve iyi şekilde kullanan albümlerden biridir. Albüme adını veren One of These Nights oldukça dandirik bir parça olmasına rağmen sonraki parçalar durumu kurtarır. Bu parçanın popülerleşmesi ve insanların istek parçalarından biri haline gelmesini anlayamasam da pek matah bir yanı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

İkinci parça ile birlikte albümün havası epeyce değişir. Daha lokal tonlar, Country'nin kalbinden gelen tınılar hissedilmeye başlar. Soft Rock havası biraz dağılır, ilk parça ile popüler bir hit yaptık bari devamında iyi iş çıkaralım kafasında bir hale bürünür. Özellikle gitarlar ve ritimler buradan sonra değişik bir hal alır.

Dördüncü parça Journey of the Sorcerer'a gelindiğinde ise Progressive bir yaklaşım sergilerler ve parça kendini de Eagles'ın haddini de aşar. Albümün ve hatta grubun tartışmasız en iyi parçasıdır. Islak ve cıvık Hotel California hepimizin dinlediği, bildiği parçalardandır elbette ama Journey of the Sorcerer kayıp bir elmas, yüzyıllardır keşfedilmemiş bir kara parçası gibidir. Kızılderili kültüründen ödünç aldıkları tonlar, ses grupları ve ritimler ile ilerler parça. Belli bir doğrultuda yolundan şaşmadan ama coşkuyu üst seviyede tutarak gerçekten de bir büyücünün yolculuğunu anlatır gibi bir hissiyat verir. Eagles'ın bunu yapabildiğini / yapabileceğini bilmezdim tarzı bir parçadır yani.

Gencecik Don Felder'ın kendini aşan Slide Gitarları, alışkın olduğumuz o tuhaf ve cılız Don Henley vokali ve yeteneklerinden kuşku duymayacağınız ama yanlış yolu tercih ettiklerini düşündüğünüz Bernie Leadon, Randy Meisner ve tabi ki Glenn Frey ile en iyi Eagles albümü.

EAGLES

Glenn Frey / Vokal, Gitar, Klavye, Lead Gitar, Harmonium, Lead Vokal
Bernie Leadon / Vokal, Gitar, Banjo, Mandolin, Steel Gitar, Lead Gitar
Don Felder / Vokal, Slide Gitar, Lead Gitar, Lead Vokal
Randy Meisner / Bass, Vokal
Don Henley / Vokal, Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, Tabla

Konuk Müzisyen:
Jim Ed Norman / Piyano

ONE OF THESE NIGHTS

01 - One of These Nights 4:51
02 - Too Many Hands 4:42
03 - Hollywood Waltz 4:04
04 - Journey of the Sorcerer 6:39
05 - Lyin' Eyes 6:21
06 - Take It to the Limit 4:48
07 - Visions 4:00
08 - After the Thrill Is Gone 3:58
09 - I Wish You Peace 3:45

21 Mayıs 2023 Pazar

The Doobie Brothers / The Captain And Me (1973)

Şu Soft Rock diye tabir ettikleri müziği pek sevmemekle birlikte bu alanda ünlü olan The Doobie Brothers'ı yok saymak da yanlış olur. The Eagles, Journey, America gibi gruplarla birlikte bu işin öncülerinden sayılırlar ve 70'li yılların verdiği avantajla, günümüzdeki benzerlerinden daha iyidirler.

Grubun kuruluşunu ve tarihçesini merak edenler bir zahmet araştırıp bulsunlar, bari onu anlatmakla uğraşmayalım. Kişisel olarak çok sevdiğim ya da sevdiğim gruplardan değildir The Doobie Brothers ama blogda da yer alması gereken gruplardandır. Zira hep söylediğimiz gibi, burada yapmaya çalıştığımız şey o dönem atmosferinde Rock ile ilintili olarak ortaya çıkmış tüm grupları ve albümleri derlemek. Sevmesek de The Doobie Brothers olmadan da olmaz.

Grup, The Eagles ile benzer bir gelenekten geliyor. Popüler bir yaklaşımla biraz Country, biraz Boogie, biraz da Hard Rock içeriyor. Hard Rock kısmı sakil kalsa da tarzlarına ekledikleri türü yok saymak da yanlış olur. The Captain And Me albümü grubun en başarılı albüm kayıtlarından biri. İçerisinde hit olmaya aday parçalar bulunuyor. Albümde yer alan Long Train Runnin' zaten hit olmuş, grubun imza parçalarından biri haline gelmiş. Zaten duyduğunuz anda "haa bu parçamıymış" diyorsunuz. İsmi olmasa da kendisi fazlasıyla bilinen parçalardandır yani. China Grove ve Without You'nun da potansiyeli bu konuda bir hayli fazla.

The Captain and Me, The Doobie Brothers'ın müzikal başarısını pekiştiren ve geniş bir hayran kitlesine sahip olmasını sağlayan bir albüm olmuş. Grubun ticari başarısının yanı sıra müzik eleştirmenleri tarafından da olumlu eleştiriler almıştır. The Doobie Brothers, albümle birlikte 1970'lerin önemli popüler rock gruplarından biri haline gelmiştir. Albüm aynı zamanda Amerikan Billboard 200 listesinde 7 numaraya yükselmiştir ki bu da dönemin Amerikalı grupları içerisinde büyük bir başarı elde etmelerini sağlamıştır.

Bir önceki albüm Toulouse Street'te bir hayli Blues'a yaklaşan ama başarısı tartışılır bir hale bürünen albümün ardından, kendi tarzlarına dönerek durumu kurtardıklarını da söylemeden geçmeyelim. Soft Rock, Country Rock, Boogie Rock gibi türleri sevenler için başarılı albümlerden biri The Captain and Me.

THE DOOBIE BROTHERS

Tom Johnston / Lead Gitar, Armonika, Synthesizer, Vokal
Pat Simmons / Gitar, Syntehsizer, Vokal
Tiran Porter / Bass, Vokal
Michael Hossack / Davul, Conga, Timbales
John Hartman / Davul, Vurmalılar, Vokal
Jeff "Skunk" Baxter / Pedal Steel Gitar
Bill Payne / Piyano, Org

THE CAPTAIN AND ME

01 - Natural Thing 3:17
02 - Long Train Runnin' 3:25
03 - China Grove 3:14
04 - Dark Eyed Cajun Woman 4:12
05 - Clear as the Driven Snow 5:18
06 - Without You 4:58
07 - South City Midnight Lady 5:27
08 - Evil Woman 3:17
09 - Busted Down Around O'Connelly Corners 0:48
10 - Ukiah 3:04
11 - The Captain and Me 4:53

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Eric Burdon & The Animals / The Twain Shall Meet (1968)

The Animals
, Blues temelli sesleri ve Eric Burdon'ın karizmatik vokalleriyle tanınan, 1960'ların en başarılı İngiliz rock gruplarından biriydi. 1968'de, Eric Burdon & The Animals adını kullanarak, önceki çalışmalarından önemli bir sapma gösteren ikinci albümleri The Twain Shall Meet'i çıkardılar. Albüm, Psychedelic Rock, Folk ve Jazz unsurlarını içeren daha iddialı ve deneysel bir çabaydı. Albüm, Burdon'ın yükselen vokallerini ve grubun sıkı müzisyenliğini içeriyor. 

Twain Shall Meet, kritik ve ticari bir başarıydı ve Billboard 200 tablosunda 78 numaraya ulaştı. Albüm, iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokaliyle övgü topladı. 1960'ların en iyi albümlerinden biri olarak kabul edilen albüm, Psychedelic Rock'ın klasik bir örneğidir.

The Twain Shall Meet, müzikal değerlerinin yanı sıra sosyal ve politik yorumlarıyla da dikkat çekiyor. Albümün savaş karşıtı marşı "Sky Pilot", o sırada şiddetle devam eden Vietnam Savaşı'na doğrudan bir yanıttı. Şarkı, savaşa karşı güçlü bir ifadeydi ve konuyla ilgili farkındalığın artmasına yardımcı oldu.

Ayrıca Albüm, Blues, Psychedelic Rock, Folk ve Jazz unsurlarını başarıyla harmanlayan ilk albümlerden biriydi. Albümün iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokali, albümün kritik ve ticari bir başarıya ulaşmasına yardımcı oldu. Albüm, dönemin önemli meseleleri hakkında farkındalık yaratmaya yardımcı olan sosyal ve politik yorumlarıyla da dikkat çekiyor.

Açılış parçası Monterey, 1967 Monterey Pop Festivali'ne bir övgüdür. Şarkı, müziğin ve zamanın kültürünün bir kutlamasıdır. Sözler, müziğin insanları bir araya getirme gücü hakkındadır.

Az önce de bahsettiğimiz, savaş karşıtı Sky Pilot, Alan Price'ın yükselen bir org solosunu içeren bir marş kıvamında. Şarkı, Vietnam Savaşı'na karşı güçlü bir ifade ve albümün öne çıkan özelliklerinden biri. Sözler, savaşın gereksizliği / anlamsızlığı ve barışa olan ihtiyaç hakkındadır.

Albümdeki ilginç parçalardan biri olan No Self Pity, insanlık durumu hakkında karanlık ve içe dönük bir hikaye anlatıyor. Kendine acımanın üstesinden gelme ve hayatın zorluklarıyla kafa kafaya yüzleşme ihtiyacı üzerinde şekillenirken güçlü ve düşündürücü sözleri ile öne çıkıyor.

Albüm, gayda, sitar ve obua dahil olmak üzere çeşitli enstrümanların yer aldığı Psychedelic bir yolculuk olan destansı "All Is One" ile sona eriyor. Şarkı, her şeyin birbirine bağlılığı ve birlik ihtiyacı hakkındadır. Sözler şiirsel ve vizyoner.

The Twain Shall Meet, bugün yayınlansa, hala ön plana çıkabilecek tarzda, klasik bir albüm. Albümün iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokali, onu zamansız bir klasik haline getirmeye yardımcı oluyor. 1960'larda var olan aynı zorlukların çoğuyla yüzleşmeye devam ettiğimiz için, albümün sosyal ve politik yorumları bugün de geçerli. Twain Shall Meet, herhangi bir rock müzik hayranı için sahip olunması gereken önemli bir yapıt.

ERIC BURDON & THE ANIMALS

Eric Burdon / Vokal
John Weider / Gitar, Keman
Vic Briggs / Gitar
Danny McCulloch / Bass, Vokal
Barry Jenkins / Davul, Vokal

THE TWAIN SHALL MEET

01 - Monterey 4:18
02 - Just the Thought 3:47
03 - Closer to the Truth 4:31
04 - No Self Pity 4:50
05 - Orange and Red Beams 3:45
06 - Sky Pilot 7:27
07 - We Love You Lil 6:48
08 - All Is One 7:45

19 Mayıs 2023 Cuma

The Rolling Stones / Let It Bleed (1969)

Let It Bleed, İngiliz rock grubu Rolling Stones'un sekizinci İngiltere ve onuncu Amerika stüdyo albümü, 28 Kasım 1969'da Amerika Birleşik Devletleri'nde London Records'ta ve kısa bir süre sonra Birleşik Krallık'ta Decca Records tarafından yayınlandı. Grubun 1969 yılındaki Amerika Turnesinden kısa bir süre sonra piyasaya sürülen bu albüm, 1968'deki Beggars Banquet'in devamı niteliğinde ve bu albüm gibi, grubun kariyerlerinin Aftermath öncesi döneminde öne çıkan daha Blues yaklaşımına bir dönüş. Albümdeki ek sesler Gospel, Country Blues ve Country Rock'tan etkileniyor.

Let It Bleed, Stones'un bugün ender bulunan ve çok rağbet gören resmi mono versiyonu olarak yayınlanan son albümüydü. Bu mono versiyon, stereo versiyonun yalnızca bir 'katlanmış' halidir. Yine de The Rolling Stones in Mono (2016) kutu setine dahil edildi. Albüm ABD'de LP kaydı, makaradan makaraya teyp, ses kaseti ve 8 kanallı kartuş olarak 1969'da ve yeniden düzenlenmiş bir CD ve krom kaset olarak 1986'da piyasaya sürüldü. Ağustos 2002'de yeniden düzenlenmiş olarak yeniden yayınlandı. 

Albümün yapımcılığını, Beggars Banquet'in de yapımcılığını üstlenen Jimmy Miller üstlendi. Miller'ın prodüksiyon tarzı, albüme yoğun, güçlü bir ses veren ağır sıkıştırma ve sınırlama kullanımıyla karakterize edildi. Ayrıca grubu, önceki çalışmalarından daha çeşitli ve eklektik bir albümle sonuçlanan farklı sesler ve düzenlemeler denemeye teşvik etti.

Albümün açılış şarkısı "Gimme Shelter", Rolling Stones'un en ikonik şarkılarından biridir. Şarkı, etkileyici, blues temelli bir riff'e ve Mick Jagger'ın unutulmaz bir vokal performansına sahip. Sözler, şiddet ve sosyal huzursuzluk üzerine karanlık ve rahatsız edici bir meditasyon. Şarkı, Vietnam Savaşı'na ve Martin Luther King Jr. ile Robert F. Kennedy suikastlarına yanıt olarak yazılmıştır.

Beşinci parça "Let It Bleed", albüme adını da veren şarkı. Şarkı, aşk ve kayıp hakkında güçlü ve duygusal bir türkü. Sözler, sevgilisinin ölümüyle yüzleşmeye çalışan bir adam hakkındadır.

Altıncı parça, "Midnight Rambler", karanlık ve tehditkar bir blues şarkısı. Şarkı, Jagger'ın etkileyici bir ritmine ve tehditkar bir vokal performansına sahip. Sözler, şiddetli bir öfke patlaması yaşayan bir adam hakkındadır.

Yedinci parça, "You Got the Silver", yavaş, blues bir balad. Şarkı, Jagger'ın güzel bir vokal performansına ve gür bir yaylı düzenlemeye sahip. Bu parçalar albümde öne çıkan parçalar.

Let It Bleed kritik ve ticari bir başarıydı. Albüm Amerika Birleşik Devletleri'nde Billboard 200 listesinde bir numaraya, Birleşik Krallık Albüm Listesi'nde ise iki numaraya ulaştı. Amerika Birleşik Devletleri'nde RIAA tarafından 6 kat Platin ve Birleşik Krallık'ta BPI tarafından 4 kat Platin sertifikasına sahiptir. Albüm, karanlık ve güçlü sesi, karmaşık ve çeşitli aranjmanları ve unutulmaz şarkılarıyla eleştirmenler tarafından övüldü. Let It Bleed, tüm zamanların en iyi rock albümlerinden biri olarak kabul edilir.

Albümün etkisi, Led Zeppelin, Black Sabbath ve Metallica gibi diğer birçok sanatçının çalışmalarında duyulabilir. Albümün karanlık ve güçlü sesinin, heavy metal müziğinin gelişimi üzerinde etkisi olduğu belirtildi. Let It Bleed, günümüzde alakalı ve etkili olmaya devam eden klasik bir albümdür.

THE ROLLING STONES

Mick Jagger / Lead Vokal, Armonika, Akustik Gitar
Keith Richards / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Slide Gitar, Bass, Vokal
Brian Jones / Conga, Autoharp
Bill Wyman / Bass, Autoharp, Vibraphone
Charlie Watts / Davul
Mick Taylor / Slide Gitar, Elektrikli Gitar

Konuk Müzisyenler:
Ian Stewart / Piyano
Nicky Hopkins / Piyano, Org
Byron Berline / Fiddle
Merry Clayton Vokal
Ry Cooder / Mandolin
Bobby Keys / Tenor Saksafon
Jimmy Miller / Vurmalılar, Davul, Tambourine
Leon Russell / Piyano
Jack Nitzsche / Koro Düzenlemeleri
Al Kooper / Piyano, French Horn, Org
Nanette Workman / Back Vokal
Doris Troy / Back Vokal
Madeline Bell / Back Vokal
Rocky Dijon / Vurmalılar
The London Bach Choir / Koro Vokalleri

LET IT BLEED

01 - Gimmie Shelter 4:30
02 - Love in Vain 4:18
03 - Country Honk 3:00
04 - Live With Me 3:35
05 - Let It Bleed 5:27
06 - Midnight Rambler 6:52
07 - You Got the Silver 2:51
08 - Monkey Man 4:12
09 - You Can't Always Get What You Want 7:28

18 Mayıs 2023 Perşembe

Bob Dylan / Desire (1976)

Şüphesiz ki Desire, Bob Dylan'ın en iyi albümlerinden biri değil. Ondan önce sayılabilecek en az 5-6 albüm çıkar. Ama Best Of kıvamı taşıyan, bütün parçaları aklınıza kazınan albümlerinin de başında gelir. Dylan'ın en çok satan albümlerinden de biridir ayrıca. Bundaki en önemli nokta, bu albümde müziğini daha popülerleşen bir yapıya dönüştürmesidir. Yanlış yaptığını, albümün önceki albümlerle karşılaştırıldığında cıvık olduğunu söyleyenler bile var. Eleştirilere kulak tıkamadan dinlenilmesi gereken albümlerden de biri Desire.

Yapıcı ve yıkıcı eleştirilerin neticede vardığı yer her seferinde daha popülerleşme sonucu oluyor. Unutulan bir şey var ki o daha büyük saçmalık. Albüm yayınlandığında Bob Dylan zaten popüler bir müzisyendi. Hem de neredeyse 20 yıllık kariyeri olan bir müzisyen. Atıp tutarken de dikkatli olmak, söylenilenlerin nereye gideceğini düşünmek lazım.

Yeri gelmişken belirtelim, Desire ile ilgili yapılan ya da yapılabilecek olan eleştirilerin hepsi kişiselleştirilmiş tercihler üzerinden oluyor. Bu da karşı tarafı hiçbir zaman bağlamıyor doğal olarak. Albümün baştan sona umut ve coşku içerdiğini söylemek lazım. Arada One More Cup Of Coffee ve Sara gibi insanı derinden etkileyip yerden yere vuran parçalar olsa da geneline coşku hakim demek yanlış olmaz. Fena halde insanın içinde yoğun duygular oluşturuyor.

Kimi zaman eleştirel kimi zaman dünyadan kopuk ve fazlasıyla özele indirgenmiş sözler içeriyor olsa da dinleyen herkesin kendinden bir şey bulabileceği albümlerin de başında geliyor Desire. Havası oldukça değişik. İnsanın içine içine işliyor. Muhtemeldir ki öyle bir amaçla yapılmamış ama verdiği hissiyat genelde de böyle oluyor.

Malum, ülkenin durumu, son yıllarda yaşadıklarımız, deprem, seçim süreci, o, bu derken kafayı yeme, kendinden geçme, kendi iç kontrolünü kaybederek dünyadan, insanlardan uzaklaşma safhasına kadar geldik neredeyse. Çoğunlukla kendimizi Orkların saldırmak üzere olduğu Miğferdibi'nde Orkların gelişine bakanlar gibi hissediyoruz. İşin sonunun nereye varacağını bilemeden, elimizde kalan her şey ile birlikte bekliyoruz bu ara sadece. Ha, Desire bu hissiyatımızı alır mı, bizi rahatlatır mı, kendimize gelmemizi sağlar mı.. sağlamaz tabi. En azından bir süre daha dayanmanızı sağlar ama. Umut ve coşku veren bir albüm dedik işte, daha ne diyelim!

BOB DYLAN

Bob Dylan / Vokal, Ritim Gitar, Armonika, Piyano
Rob Stoner / Bass, Geri Vokal
Scarlet Rivera / Keman

DESIRE

01 - Hurricane 8:33
02 - Isis 6:58
03 - Mozambique 3:00
04 - One More Cup of Coffee 3:43
05 - Oh, Sister 4:05
06 - Joey 11:05
07 - Romance in Durango 5:50
08 - Black Diamond Bay 7:30
09 - Sara 5:29

17 Mayıs 2023 Çarşamba

Fusioon / Fusioon (1972)

70'lerin İspanya'sından çıkma enfes gruplardan biri de Fusioon. Barcelona'da kurulan 4 kişilik grup, ardı ardına çıkardıkları 3 albümle bir anda parlamış ama devamını getirememiş. Halbuki bu konudaki potansiyelleri de bir hayli fazlaymış aslında. Ama bir arada durmayı başaramamışlar. Zaten genelde bu tip grupların en büyük açmazının da bu durum olduğunu artık öğrendik.

1972 yılında kaydettikleri ilk albümün ardından çıktıkları konserlerde epeyce bir tanınıp, fazlaca kitleye ulaşmışlar. 1974'de ikinci, 75'te ise üçüncü albüm gelmiş. Çok büyük boyutlarda bir ticari başarı kazanamamış olsalar da ortalamanın da üzerinde para kazanmışlar. 

Fusioon'un tarzı Eclectic Prog ya da (başka kaynaklara göre, grubun adından da anlaşılacağı üzere) Fusion olarak özetleniyor. Sanki Eclectic Prog biraz daha doğru gibi. Birbirini takip eden, birbirine bağlanan pek çok tür ve bu türler içerisindeki tarzları barındırıyor albümleri. Konumuz olan ilk albümde Klasik Müzik, Folk, Jazz, Symphonic Rock gibi türler ilerlemeci bir pota içerisinde eriyor. Hayli etkileyici ve başarılı bir albüm Fusioon. Kendilerine ait bir tarz yaratmış olsalar da parçaların bazı yerlerinde King Crimson, Tangerine Dream, Jethro Tull, Emerson, Lake & Palmer, Ekseption ve hatta Gentle Giant'e öykünen bölümler de bulunmuyor değil.

Yukarıda bahsettiğimiz türlerden en fazla Jazz tarafından besleniyorlar. Bu nedenle de parçalar daha bir görkemli, zorlayıcı ve üst seviyede duruyor. Dönemin başarılı pek çok İspanyol grubundan farklı olarak tarzları daha değişik bir çizgide ilerliyor. Albümde enstrüman kullanımları inanılmaz derecede iyi. İlk albüm olmasına rağmen grup elemanlarının yıllardır birlikte çalıyor olduğunu düşünebilirsiniz rahatlıkla. Aksaklık ya da tuhaf durumlar yaşamadan baştan sona albümü tamamlıyorlar.

Albüm etkileyici olmasının yanında bir hayli de coşkulu. Lakin parçaların intro kısımları daha dipten başlarken, ilerleyen bölümlerde yakalıyorlar coşkuyu. Sanki tutan bir yöntem bulduk, kaptırın gidelim mantığıyla yapılmış gibi geliyor dinleyene. Onun dışında albümle ilgili söylenebilecek kötü şeylerin sayısı çok azdır.

Arada İtalyan tarzına yaklaşan bir tarafları olsa da (Goblin'i duymuş gibi oluyorsunuz bazen) değiller. Ama İspanyol olduklarını söylemek de gerçekten zor. Alışkın olduğumuz İspanyol tarzı ya da Flamenco'dan gelen gitar yaklaşımları burada yok. Daha değişik, daha farklı ve gerçekten de iyiler.

FUSIOON

Santi Arisa / Davul
Marti Brunet / Gitar, Synthesizers
Jordi Camp / Bass
Manel Camp / Piyano, Klavye

FUSIOON

01. Danza Del Molinero (4:33)
02.Ya Se Van Los Pastores(5:16)
03. Ses Porqueres (3:13)
04. Pavana Espanola (3:01)
05. Negra Sombra (3:44)
06. En El Puerto De Pajares (4:13)
07. Rima Infantil (3:37)
08. El Cant Del Ocells (4:15)

16 Mayıs 2023 Salı

The Beatles / Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band (1967)

Daha önce blogda The Beatles'ın adı defalarca geçti. Ama bloga eklememişiz hiç. Ekleyelim.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, İngiliz rock grubu The Beatles'ın 26 Mayıs 1967'de yayınlanan 11. stüdyo albümüdür. Albümün yapımcılığını George Martin üstlendi ve Londra'daki Abbey Road Studios'ta kaydedildi. Tüm zamanların en etkili ve önemli albümlerinden biri olarak kabul edilir ve 2003 yılında Rolling Stone dergisinin Tüm Zamanların En İyi 500 Albümü listesinde bir numara olmuştur.

Albüm, Beatles'ın önceki çalışmasından büyük bir sapma oldu. Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band adlı kurgusal bir grup tarafından birbirine bağlanan şarkılarla bir bütün olarak kavramsallaştırılan ilk albümdü. Albümde ayrıca elektronik enstrümanların kullanımı ve farklı müzik tarzlarının birleştirilmesi gibi bir dizi yenilik de yer aldı.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, kritik ve ticari bir başarıydı. Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'nde liste başı oldu ve dünya çapında 30 milyonun üzerinde kopya sattı. Albüm, Yılın Albümü de dahil olmak üzere dört Grammy Ödülü kazandı.

Albüm, yenilikçi sesi, karmaşık sözleri ve genel konseptiyle övgü topladı. Bir dizi başka sanatçıyı etkilemekle tanınır ve 20. yüzyılın en önemli albümlerinden biri olarak kabul edilir.

Albüm, "Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band" adlı başlık parçasıyla açılıyor. Şarkı kurgusal grubu tanıtır ve albümün geri kalanının tonunu belirler. Şarkı, müzik ve yaratıcılığın bir kutlamasıdır ve bir dizi farklı müzik tarzına sahiptir.

İkinci parça, "With a Little Help from My Friends", klasik bir Beatles pop şarkısıdır. Şarkı, bir arkadaşın yardım çağrısıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve unutulmaz bir koroya sahiptir.

Üçüncü parça, "Lucy in the Sky with Diamonds", saykodelik bir başyapıt. Şarkı, genç bir kızın zihninde bir yolculuktur ve gerçeküstü ve rüya gibi bir atmosfere sahiptir.

Dördüncü parça olan "Getting Better", kişisel gelişim hakkında olumlu ve moral verici bir şarkıdır. Şarkı, hepimizin kendimizi daha iyi hale getirebileceğimizi hatırlatıyor ve akılda kalıcı bir melodi ve olumlu bir mesaj içeriyor.

Beşinci parça "Fixing a Hole", yalnızlık ve izolasyon hakkında daha içe dönük bir şarkı. Şarkı, hepimizin birbirine bağlı olduğunu hatırlatıyor ve güzel bir melodi ile Beatles'ın en dokunaklı sözlerinden bazılarını içeriyor.

Altıncı parça "She's Leaving Home", evden kaçan genç bir kız hakkında yürek burkan bir türkü. Şarkı, kaybetmenin acısının güçlü ve dokunaklı bir keşfi ve Beatles'ın en duygusal vokallerinden bazılarını içeriyor.

Yedinci parça "Being for the Benefit of Mr. Kite!" Sirk temalı, enerji ve heyecan dolu bir şarkı. Şarkı, hayatın ve yaşama sevincinin bir kutlamasıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve Beatles'ın en unutulmaz sözlerinden bazılarına sahiptir.

Sekizinci parça, "Within You, Without You", aşkın gücü hakkında güzel ve ruhani bir şarkı. Şarkı, hepimizin birbirine bağlı olduğunu hatırlatıyor ve unutulmaz bir melodi ile Beatles'ın en ruhani sözlerinden bazılarını içeriyor.

Dokuzuncu parça "When I'm Sixty-Four", yaşlanmayla ilgili büyüleyici ve nostaljik bir şarkı. Şarkı, hayatın bir yolculuk olduğunu hatırlatıyor ve akılda kalıcı bir melodi ve Beatles'ın en komik sözlerinden bazılarını içeriyor.

Onuncu parça "Lovely Rita", bir metrelik hizmetçi hakkında neşeli ve eğlenceli bir şarkı. Şarkı, her günün bir kutlamasıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve Beatles'ın en akılda kalan sözlerinden bazılarına sahiptir.

On birinci ve son parça olan "A Day in the Life", Beatles'ın en büyük başarılarından biri olarak kabul edilen, genişleyen ve destansı bir şarkıdır. Şarkı, genç bir adamın hayatındaki tek bir günlük bir yolculuktur ve karmaşık bir yapıya, çeşitli müzik tarzlarına ve Beatles'ın en güçlü sözlerinden bazılarına sahiptir.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, popüler müzik üzerinde derin bir etkisi olan, çığır açan ve yenilikçi bir albüm. Albüm, müzik ve yaratıcılığın bir kutlaması ve Beatles'ın dehasının bir kanıtı. Albüm, herhangi bir müzik hayranı için sahip olunması gereken bir şey ve Beatles'ın mirasının önemli bir parçası.

THE BEATLES

John Lennon / Lead Vokal, Cowbell, Akustik Gitar, Ritim Gitar, Piyano, Lead Gitar, Hammond Org, Armonika, Kazoo
Paul McCartney / Lead Vokal, Bass, Lead Gitar, Piyano, Lowrey Org, Elektrikli Piyano, Comb, Kazoo, Hammond Org, Clavichord
George Harrison / Lead Vokal, Ritim Gitar, Lead Gitar, Sitar, Tambura, Armonika, Hammond Org, Akustik Gitar, Slide Gitar, Comb, Kazoo
Ringo Starr / Lead Vokal, Davul, Tamburin, Maracas, Conga, Armonika, Shaker, Chimes, Piyano

SGT. PEPPER'S LONELY HEARTS CLUB BAND

01 - Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band
02 - With a Little Help From My Friends
03 - Lucy in the Sky With Diamonds
04 - Getting Better
05 - Fixing a Hole
06 - She's Leaving Home
07 - Being for the Benefit of Mr. Kite!
08 - Within You Without You
09 - When I'm Sixty-Four
10 - Lovely Rita
11 - Good Morning Good Morning
12 - Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band (Reprise)
13 - A Day in the Life

15 Mayıs 2023 Pazartesi

Murple / Io Sono Murple (1974)

1971 yılında Roma, İtalya'da kurulan Murple döneminde tek albüm kaydedip dağılan gruplardan biri. Döneminde diyoruz, zira çok sonraları 2008 ve 2014 yıllarında 2 albüm daha kaydetmişler. Fakat bu albümler ne 70'lerin Murple'ı ile bağdaşıyor ne de ilk albüm kadar iyiler. Şu durumda, Murple'ı tek albümlü efsaneler listemize dahil etmek konusunda herhangi bir sıkıntı yok. Blog dahilinde 1960 - 1979 arasını konu olarak aldığımıza göre böyle yapmamızda sakınca yok denilebilir.

Kuruldukları yıldan sonra epeyce çabalayan grup ancak 3 yılın ardından albüm kaydı yapabilmiş. O arada epeyce bir deneyim kazandıkları da ortada. Çünkü albümün her yerinde birlikte uzun süre çalmış olmanın verdiği o ince his sezinlenebiliyor. Grup elemanları olarak albümde fazlasıyla uyumlu bir şekilde hareket ediyorlar.

3 yılın sonunda kaydedip yayınlayabildikleri Io Sono Murple ise, Rock Progressivo Italiano'nun (RPI) iyi örneklerinden biri olarak ortaya çıkıyor. Symphonic Prog olarak adlandırmak da yanlış olmaz albümü. Gerçi albümün daha kayıt aşamasındayken bile fazlasıyla eleştirildiği söyleniyor ama bunu da anlamak pek mümkün değil. Teknik olarak ya da müzikal kalite olarak RPI gibi, efsanevi isimlerin boy gösterdiği bir arenada olsalar da aşağı kalır yanları yok. Bazı kaynaklar, bu eleştirilerin albümün yayınlanma tarihinin gecikmesinden kaynaklı olduğunu söylüyor. Zaten albümü de ancak bu şekilde bir sorundan dolayı eleştirebiliriz ancak.

Io Sono Murple tam anlamıyla bir konsept albüm gibi durmasa da aslında öyle. Baştan sona, Murple adındaki bir penguenin kutupta başlayıp hayvanat bahçesinde devam eden hayatı üzerine kurulu bir hikaye ekseninde dönüyor. Plak olarak düşündüğünüzde albümün her iki yüzünde 1'er suit bulunuyor. Albümün müzikal başarısı oldukça üst seviyede olmasına rağmen ticari başarı elde edemeyeceği hem 2 suitten oluşmasından hem de bu 2 parçanın da zor parçalar olmasından belliymiş. Ama bize enfes bir albüm bırakmayı ihmal etmediklerini düşününce de seviniyoruz tabi para kazanamamış olmalarına.

Albümün hemen ardından Villa Pamphili Pop Festivali'nde başarı bir sahne performansı gerçekleştirmişler ve o sırada da 2. albümün kayıtlarına başlamaya niyetlenmişler. Söylenilenlere göre 2. albüm için epeyce de ümitliymişler ama albümü kaydetme şansları hiç olmamış. 

Son olarak, albümü beğenmeyenlerin sayısı da beğenenlerin sayısı kadar var. Murple hakkındaki kararınızı kişisel zevkleriniz, tercihleriniz ve beklentileriniz belirliyor.

MURPLE

Giuseppe "Pino" Santamaria / Lead Vokal, Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, 12-Telli Gitar
Pier Carlo Zanco / Lead Vokal, Org, Piyano, Eminent, Synthesizer, Bowed Kontrabass
Mario Garbarino / Bass, Bongo, Triangle
Duilio Sorrenti / Davul, Konga, Timbales, Gong

IO SONO MURPLE

01. Antartide / Metamorfosi / Pathos / Senza Un Perché / Nessuna Scelta / Murple Rock (17:37)
02. Preludio E Scherzo / Tra I Fili / Variazioni In 6/8 / Fratello / Un Mondo Così / Antarplastic (16:37)

14 Mayıs 2023 Pazar

Aphrodite's Child / It's Five o'Clock (1969)

Söz verilen baharın gelmek üzere olduğu güzel bir güne Aphrodite's Child ile devam edip grubun diskografisini de tamamlamış olalım. Dün de biraz bahsettiğimiz gibi blog ile ilgili en büyük düşüncelerden bir tanesi tam arşiv çalışması olması yönünde. Yani burada paylaşılan / anlatılan tüm grupların albümlerini (tabi 1979 yılına kadar olanları, zira blog 60-70 dönemindeki Rock müzik ve türevlerini hedefe koyuyor) öyle ya da böyle zamanı geldiğinde ekleyip tamamlamaya çalışıyoruz. 

Aphrodite's Child'ın müzikal olarak en altta kalan albümü It's Five o'Clock. İlk albümdeki Psychedelic Pop / Rock yaklaşımı burada da devam etmekle birlikte bazı yeni denemeler de bulunuyor. Muhtemeldir ki Vangelis'in grubun yönünü değiştirmeye çalıştığı dönemin başına denk gelmiş. Bir şeylerden sıyrılmaya çalışıp farklı bir şeye dönüşme çabası içerisinde sürüklenip gidiyor albüm. Sanırım bu nedenle de arada kalmış bir albüm görünümünde. Müzikal olarak başarısızlığının da tek sebebi bu olabilir.

Burada başarısızlıktan söz ediyoruz ama bu berbat olduğu anlamına gelmiyor elbette. Diğer albümlerle karşılaştırdığımızda çıkan sonuç bu diyebiliriz. Albümde popülerleşmiş hatta bu konuda klasikleşmiş bazı parçalar da bulunuyor. Annabella ve Marie Jolie çok uzun zamandır dinlenen parçalardan mesela. Demis Roussos'un değişik sesi ile ön plana çıkan her iki parça da Pop müziğin önemli parçalarından sayılabilir.

Ama dediğimiz gibi, 666 öncesi fazlasıyla arada kalmış bir görünümü de var It's Five o'Clock'un. Olmamış diye tanımlamak doğru değil, tamamlanmamış gibi bir havası var sadece. Progressive Rock'a doğru ilerleyen bir havası olmakla birlikte Psychedelic Pop'tan çok fazla kopmama isteği de var sanki albümün. Az önce bahsettiğimiz Vangelis'in grubun yönünü değiştirme çabası ile Demis Roussos'un popüler alanda kalma isteği arasına sıkışmış izlenimi yaratması da çok doğal. 

Sonuç olarak bakıldığında ortalama bir albüm. Bunu belirtirken de karşılaştırma yapmadan düşünmek gerekiyor. Yunan folklorundan beslenen, dönemin müzikal anlayışının değişmesine destek veren ama belli bir alan sıkışıp kalmaktan da kendini kurtaramamış, ilgi çekici ve arşivde bulunması gereken albümlerden biri It's Five o'Clock.

APHRODITE'S CHILD

Demis Roussos / Vokal, Bass, Gitar
Vangelis Papathanassiou /Klavye, Flüt, Vibes, Vurmalılar, Vokal
Lucas Sideras / Davul, Vurmalılar, Gitar, Vokal

IT'S FIVE O'CLOCK

01. It's Five O'Clock (3:31)
02. Wake Up (4:05)
03. Take Your Time (2:39)
04. Annabella (3:45)
05. Let Me Love, Let Me Live (4:43)
06. Funky Mary (4:11)
07. Good Time So Fine (2:46)
08. Marie Jolie (4:42)
09. Such A Funny Night (4:34)

13 Mayıs 2023 Cumartesi

America / Holiday (1974)

America
'nın ilk üç albüm kadar olmasa da popülerleşmiş albümlerinden biri Holiday. Albümün en önemli özelliği pürüzsüz bir kıvamının olması. The Beatles vari hareketler fazlasıyla kullanılmış ve kayıt kalitesi açısından gerçekten de çok iyi.

Bunun yanında grubun ilk 3 albümde ürettiği ve oldukça popüler olan parçalar gibi çok fazla yok albümde. Tin Man, Glad To See You, Lonely People kayda değer parçalar. Pop müziğin gelişimi ve o dönemki etkileri açısından düşünüldüğünde gerçekten de başarılı ve kaliteli bir albüm diyebiliriz. Soft Rock gibi ucube bir türün görece iyi örneklerinden biri de sayılır. 

Albümdeki şarkılar, America'nın karakteristik Soft Rock ve Country Rock tarzını fazlasıyla yansıtıyor. Grup üyelerinin vokallerinin yanı sıra akustik gitar, elektrikli gitar, bass gitar, klavye, davul gibi enstrümanların kullanımıyla da başarılı bir çizgide ilerliyor. Albüm yayınlandığı dönemde de eleştirmenlerden olumlu yorumlar almış ve bugün hala Amerikan popüler müzik tarihinin önemli bir albümü olarak kabul ediliyor.

Her ne kadar blogda, daha fazla karmaşık yapılarda Rock içeren albüm ve grupları paylaşsak da arada hem iş yükünü hafifletmek hem de bu tarz grupların da hakkını yememek adına paylaşımlar yapmak da gerekiyor. Müzikal anlamda America'nın bloga yakışmadığını düşünenler de olabilir. Fakat bu konuda hem bir bilgiye dayalı tam arşiv çalışması yapmak için uğraşıp hem de her tür ve belki tarzın da iyi örneklerini ön plana çıkarmaya çalışıyoruz. America da bu konuda zaten öne çıkan ve blogda da öne çıkarılabilir gruplardan biri.

Ayrıca ara ara böyle yavaşlayıp daha sakin yazılara odaklanmak işimizi de kolaylaştırmıyor değil. Her gün karmaşık yapılara sahip albümleri, grupları tanıtmak / tanıtmaya çalışmak da çok kolay bir iş değil. Arşivdeki o kadar albümün arasından seçmek bile bazen saatler sürebiliyor. Bugün de şunu yazalım gibi bir düşünceye çok sık rastlayamıyoruz yani. Bir nevi rahatlatıcı iç dökme yazısına dönüşmüş olsa da America'nın önemli ve hem teknik hem de müzikal kalitesinin iyi olduğu albümlerden biri olduğunu söyleyerek bitirelim.

AMERICA

Dewey Bunnell / Vokal, Gitar
Gerry Beckley / Vokal, Gitar, Klavye, Bass
Dan Peek / Vokal, Bass, Gitar, Klavye

Konuk Müzisyen:
Willie Leacox / Davul, Vurmalılar

HOLIDAY

01 - Miniature 1:12
02 - Tin Man 3:25
03 - Another Try 3:16
04 - Lonely People 2:27
05 - Glad to See You 3:45
06 - Mad Dog 2:33
07 - Hollywood 2:49
08 - Baby It's Up to You 2:24
09 - You 2:25
10 - Old Man Took 3:10
11 - What Does It Matter 2:18
12 - In the Country 2:58

12 Mayıs 2023 Cuma

Saint Just / Saint Just (1973)

Yine İtalya'dan bir grup Saint Just. Yine Progressive Rock yapıyorlar ama o bildiğimiz RPI, Rock Progressivo Italiano ya da Italian Prog janrına dahil değiller. Benzeştikleri yerler bulunmakla birlikte daha çok Folk, Psychedelic Rock ve klasik müzikten beslenen bir müzikal anlayışları var. Gerçi bu anlayışın ilk albüm için geçerli olduğunu da belirtelim. Zira ikinci albümde daha fazla RPI'a yakınlaşıyorlar. Belki de bu nedenle ikinci albüm olan La Casa del Lago daha bilinir bir albüm.

Grubun tarihçesi hakkında çok fazla bilgimiz yok. Napoli / İtalya'da kurulduklarını biliyoruz. Kaydettikleri iki albümle oldukça başarılı bir ivme yakaladıklarını ama bir arada durmayı başaramayıp 1974 yılında dağıldıklarını biliyoruz.

Saint Just'ın konumuz olan ve grupla aynı adı taşıyan ilk albümü, bahsettiğimiz gibi daha çok Folk Progressive havasında ilerliyor. Arada Psychedelic Rock sosu ekleniyor. Uzun pasajlarla güçlendiriliyor. Tüm bunlar yapılırken de albümün kıvamı akustikte tutuluyor. Sadece bu tanımlama bile hem grubu hem de albümü arşive almak için yeterli olmalıdır diye düşünüyorum. Zira bu işi akustiğe yakın bir havada yapabilmek gerçekten de zor iş. Ha albümde elektrikli aletler yok mu, var tabi ki ama akustik havayı kaybetmemek için daha alt bir seviyede tutulmuş diyebiliriz.

Albümün bir de ham bir havası var. Hani sanki stüdyoya girmeden önce evde bir ön kayıt alınmış da sonra stüdyoya girmeye fırsat kalmayınca, hadi bari bunu yayınlayalım kafasında bir albüm olmuş. Sesler ve tonlar kulağa biraz karmaşık gelebiliyor bu nedenle. Ama rahatsızlık verici bir düzeyde de değil bu. Albüm rahat ve kolay dinlenebiliyor.

Diğer yandan enstrümantasyon oldukça iyi. Arada Grace Slick ve Jefferson Airplane'den etkilendiği fena halde belli olan ama sesi daha tiz kullanan Jenny Sorrenti sayesinde albüm de değişik bir havaya bürünüyor. Parçalardaki akustik gitarlar, bass ve piyano son derece rahat bir şekilde akarken, davul atakları farklı şekillerde kendini gösteriyor. Tarzlarında değişik ve tuhaf yanlar var. Kategorilendirme çalışması yaparken Avant Folk içerisine bile dahil edebilirsiniz Saint Just'ı. Hepsini bir kenara bıraktığınızda ise albüm gerçekten de şaşırtıcı.

SAINT JUST

Jenny Sorrenti / Vokal
Antonio Verde / Klasik Gitar, Bass
Robert Fix / Saksafon
Mario D'Amora / Piyano, Org
Tony Esposito / Davul
Gianni Guarracino / Elektrikli Gitar

SAINT JUST

01. Il Fiume Inondò (10:43)
02. Il Risveglio (6:16)
03. Dolci Momenti (3:16)
04. Una Bambina (8:02)
05. Triste Poeta Di Corte (6:19)
06. Saint Just (3:58)

11 Mayıs 2023 Perşembe

Galaxy-Lin / G (1975)

Galaxy-Lin
, 1974 yılında kurulan bir Crossover Prog grubu. Progressive Rock'ın popüler kaygılar güderek oluşturulmuş halini sevmeyenler için çok iyi bir albüm diyemeyiz elbette ama geri kalanlar için gerçekten de iyi bir yapıt. 60'ların sonunda Hollandalı efsanevi Psychedelic Rock / Pop grubu Venus'ün kurucu elemanlarından olan Robbie Van Leeuwen tarafından, Venus macerası bittikten sonra kurulmuş. Venus kadar ticari başarı elde edemeseler de onlardan daha iyi parçalara sahip olduklarını söylemek gerekir.

Çok kısa süre ayakta kalmış bir grup olmasına rağmen kaydettikleri iki albümle de gerçekten iyi iş çıkarmışlar. İlk albümün üzerine kısa süre sonra kaydettikleri G ise baş yapıtları sayılabilir. Albümün hemen ardından dağılmış olmaları ise ayrıca tuhaf ve üzücü.

Psychedelic Rock, Jazz, Blues gibi kökenlerden beslenen bir tarza sahipler. Ama adı geçen türleri karıştırıp kendilerine özgü bir hale de getirmeyi ihmal etmemişler. Bunu yaparken de daha popülerleşebilecek bir tavır geliştirmişler. Melodik yapı bazı noktalarda rahatsızlık verici olsa, dikkatinizi dağıtsa da aralara ansızın soktukları Psychedelic klavyeler ile durumu kurtarmışlar. 

Albümde enstrüman kullanımları bir hayli iyi. Özellikle klavyeler bu tarz bir albümde olabileceğin en iyisi durumunda. Diğerlerinin de hakkını yememek gerekiyor tabi. Hepsi ayrı ayrı yapması gereken işi başarıyla yapmışlar.

G albümü için melodik yaklaşımları var dedik ama bunu kıvamında kullanmayı bildiklerini söylemeden geçmeyelim. Melodilere eşlik eden saksafon, flüt gibi nefesliler ile geçişleri yumuşatmayı başarmış, tekrara düşme sorununu aşmışlar. Albüm pek çok açıdan dinlenebilir. Jazz dinleyicileri için oldukça etkileyici bir Jazz Rock deneyimi sunarken, Psychedelic Rock dinleyenler için ise ara ara Space Rock'a kadar uzanan, değişik tonlardan giriş çıkışları içerisinde barındıran farklı bir Psychedelic deneyimi de sunuyor.

İşin özü pek çok türden izler ve örnekler barındırırken, o türlerden aldıklarını daha ileriye taşımayı başarıyor Galaxy-Lin. Albüm bazı albümlerde özellikle bahsettiğimiz coşkulu yapıya sahip olmasa da bazı bölümlerde o coşkuyu yakalıyor. Onu da kıvamında kullanıp farklı ruh hallerine bürünmeyi tercih ediyorlar. Açıkçası bu da hem albümdeki çeşitliliği arttırıyor, hem de dinlemeniz için size daha çok sebep veriyor.

GALAXY-LIN

Rudy Bennett (Ruud Van De Berg) / Lead Vokal
Robbie Van Leeuwen / Mandolin, Vokal
Hugo Van Haastert / Mandolin, Vokal
Derek Remelink / Saksafon, Flüt
Peter Wassenaar / Bass
Peter Rijnvis / Davul

G

01. I Know My Baby (5:16)
02. Long Hot Summer (4:51)
03. Hunting Song (5:07)
04. Don't (3.10)
05. Bizarre (8:07)
        -a) Bizarre
        -b) Yquem
        -c) Finale
06. Ode To the Highways (7:53)
        -a) Ode To the Highways
        -b) The Entertainer
        -c) Mandolin Morning