Psychedelic etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Psychedelic etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2023 Perşembe

Taste Of Blues / Schizofrenia (1969)

Taste of Blues
, İsveç'ten erken dönem bir tuhaflık olarak özetlenebilir. 1967 yılında Malmö'de kurulan grup Psychedelic Rock ve Blues'dan beslenen ve kendi doğaçlamaları ile geliştiren bir yapıya sahip. Bu arada ilginç olan bir durum da var grupla ilgili. Grubun 2 elemanı Claes Ericsson ve Patrick Erixson aynı anda 2 gruba dahil olmuşlar 1967'de. Biri Taste of Blues iken diğeri de Asoka. Fakat öncelikli çalışma alanını Taste of Blues'a ayırılıyorlar ve diğer grup biraz geride kalıyor. Fakat Asoka da 1971 yılında çıkardıkları tek albümle biliniyorlar. 1971 yılından sonra da grup Lotus'a evriliyor. Ki o da başarılı İsveç gruplarından biridir.

Taste of Blues kendine has bir yapıya sahip gruplardan. Beslendikleri kaynaklar fazla olsa da kendi dillerini yaratmayı başarabilmişler. Hatta o kadar etkili bir şey yapmışlar ki Can'in öncülü olduklarını söylemek yanlış da olmaz. Muhtemeldir ki Can'deki elemanlar Taste of Blues'u biliyorlar. Ama onlardan feyz alıp almadıklarını bilemiyoruz elbette. Can'in müzikal anlayışındaki monoton, yinelenen ve süregiden ritim tabanlı yaklaşım Taste of Blues'da da mevcut.

Paul Butterfield, John Mayall ve Cream gibi isimleri takip eden grup elemanlarının kendilerine isim olarak Taste of Blues'u vermeleri çok normal. Bu ismin verdiği havadan kaynaklı olsa gerek, menajerleri de bir hayli fazla mesai yapmış ve grubun albümü çıkmadan hemen önce, 1969 yazında Frank Zappa and the Mothers ve Jefferson Airplane'in İskandinavya turnelerinin açılış konserlerinde ön grup olarak sahne almalarını sağlamış. Buradan yola çıkarak da albümün yayınlanması şart olmuş.

Lakin grup elemanları ve yapımcılar verdikleri yanlış kararın cezasını hemen çekmişler ve albüm ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahip olsa da satmamış. Kapakta kullandıkları çizimde, Şeytanın asasını tutan İsa ile İsa'nın çarmıhını tutan Şeytan üzerine bir de You shall have no other gods before us (Bizden başka tanrın olmayacak) yazınca pek de tercih edilmemişler. Albümün adıyla birlikte düşünüldüğünde ortadaki ikiyüzlü ya da birbiriyle faydacı ilişkiden kaynaklı olarak iyi ve kötünün konumunu sorguluyor diye de düşünülebilirmiş oysa ki.

TASTE OF BLUES

Don Washington / Vokal
Rolf Fredenberg / Gitar
Claes Ericsson / Org, Keman
Robert Moller / Baas
Patrik Erixson / Davul

SCHIZOFRENIA

01. Schizofrenia (17:02)
02. A Touch Of Sunshine (3:17)
03. On The Road To Niaros (1:33)
04. Another Kind Of Love (4:08)
05. Another Mans Mind (4:52)
06. What Kind Of Love Is That (2:14)

31 Ekim 2022 Pazartesi

Yggdrasil / Yggdrasil (1972)

1970
ortalarında Münih'te kurulan underground gruplardan biri Yggdrasil. 2 yıla yakın süren kısa ömürlerinde tek albüm ve fazladan bazı parçalar kaydedebilmişler, hepsi o. Tek albümlüler listemizin orta sıralarının hemen üstünde yer alabilecek niteliklere sahip bir müzikal anlayışları var. Bu arada albümü kaydetmişler ama yayınlanması için epeyce beklenmesi gerekmiş. Pek çok kaynakta albüm 1972 yılına tarihlense de bu aslında kayıt tarihi. O dönemde sadece 10 kadar kopyası basılmış, o da dinleyip eleştirmeleri için bazı insanlara dağıtılmış.

Akıbeti çok bilinmemekle birlikte ancak 2009 yılında Garden of Delights etiketiyle CD formatında basılana kadar albümle ilgili bir gelişme yaşanmadığını söyleyebiliriz. Garden of Delights da bulabildikleri bütün materyalleri bonus olarak albüme eklemiş ve ortaya 70'lerden enfes bir arşivlik çıkmış.

Underground bir grup olmalarının albümün yayınlanması konusunda etkileri büyük olsa gerek. Yine de yıllar sonra olsa da dinleyebileceğimiz bir işe imza atmayı başarmışlar. Krautrock'ın ayrıksı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkan albüm Progressive Folk temeli üzerine şekillendirilmiş. Çoklu vokaller, uzun flüt eşlikleri ve melodik yapısıyla güzel bir geliştirilmiş Folk örneği Yggdrasil.

Belirtmek gerekir ki Krautrock janrı içine girseler de rafine edilmiş düzenlemeler, sade bir şekilde yerini alan vokal ve enstrüman kullanımları ile daha çok İngiliz Folk Rock gruplarına benziyorlar. Psychedelic ve Progressive etkileri doğal olarak bir hayli fazla. Ama Psychedelic'in önemli açmazlarından birini ekarte ederek parçaları daha melodik bir yapıya büründürebilmişler. Flüt bölümlerinin uzunluğu ve atmosfer yaratma becerisi de buna eklenince albüm başka bir yerde duruyor. Solo mantığıyla kaydedilmiş orkestrasyonlara da parçalarda çok fazla yer verilmiş. Bu da doğal olarak albümdeki müzikal çeşitliliği arttırmış. Vokalin sadeliği, çeşitliliğin üzerinde farklı bir etki yaratıyor. Bir anda ortaya çıkıp bütün yapıyı sadeleştirip parçaların önünü açıyor. Enstrümanlar da bu durumdan faydalanıp kendilerini kaybedebilecekleri kadar fazla kaybediyorlar.

Dönemin müzikal ruhunu ve anlayışını çok iyi yansıtan arşivlik albümlerden biri özetle Yggdrasil. Sona gelmişken ismin anlamına da değinelim. Yggdrasil, İskandinav mitolojisinde evrenin merkezinde yer alan, 9 diyarı birbirine bağladığına inanılan devasa bir ağaçtır ve grup da adını buradan alıyor.

YGGDRASIL

Walter Waldosch / Vokal, Bass, Recorder
Peter Jakob / Flüt
Werner Vill / Vokal
Fred Beck / Gitar, Flüt
Uli Kellner / Gitar, Bass
Reinhold Fries / Davul

YGGDRASIL

01. Something On My Mind (5:13)
02. Birds Still Flyin' in the Rain (7:51)
03. Mothers and Seeds (7:17)
04. I'm Setting Old (4:42)
05. Lizzy's Song (4:43)

15 Eylül 2016 Perşembe

Gong - The Flying Teapot (1973)


Psychedelic müzik ile jazz ne kadar iç içe geçebilir hiç düşündünüz mü? Üstüne üstlük birde filmlerdeki müzikal bölümlerin ve tiradların da içinde yer aldığını.. Gözlerini kapattığınızda, hele ki etrafınızda bir sürü kişi hareket halinde geziyorsa etrafınızda, kendinizi bir müzikal içinde hissetmeniz kaçınılmaz.

Alışılmış psychedelic havanın ötesinde, liriklerin daha az yer bulduğu, iniş çıkışların fazla olduğu albümde genel psychedelic öğelerin world müzik öğeleriyle buluşması ayrı bir kompozisyon oluşturmakta. Albümü bitirdiğinizde başınızın dönme ihtimali çok yüksek, ingilizce tabirle ''high'' diyebileceğimiz konsepte sahip.

Albümde progressif hava çok altlarda yer almakta, bunu şarkı geçişlerindeki tutarsızlıkla anlamak pek tabii ki mümkün. Özellikle albümün sonlarında space öğelerinin de şarkılara katılmasıyla, gerçek anlamda deneysel bir şölen içinde kendinizi bulabiliyorsunuz. Dinleyecek olanlara önerim, çakırkeyf vaziyetteyken etkisinin iki katına çıkması, bilginize :)

İyi Dinlemeler


GONG

Daevid Allen - Vokal,gitar
Tim Blake - Syntheiser,vokal
Didier Malherme - Saksofon,flüt
Steve Hillage - Gitar
Francis Moze - Bass,piyano
Laurie Allan - Davul

THE FLYING TEAPOT

1 - Radio Gnome Invisible
2 - Flying Teapot
3 - The Pot Head Pixies
4 - The Octave Doctors and the Crystal Machine
5 - Zero the Hero and the Witch's Spell
6 - Witch's Song/I Am Your Pussy


8 Eylül 2016 Perşembe

Sam Gopal - Escalator (1969)


İlk olarak, buradan herkese merhaba demek istiyorum. Malumunuz, ilk yazım olduğundan dolayı böyle bir giriş yapmayı sorumlu hissettim. Sam Gopal ismi bazılarımıza yabancı gelmeyecektir. Tek albümlerinin bulunmasının yanı sıra, genel psychedelic müziği Jimi Hendrix tınılarıyla etkileştirerek farklı bir konsept yaratmayı başardılar. Albümü dinleyenlerde, 60’ların Mississippi vari blues esintilerini hissetmeleri mümkün. Yukarıda bahsettiğim ismin yabancı gelmeme sebebi ise Motörhead’ten tanıdığımız Lemmy’nin ilk yer aldığı gruplardan olması.

Daha sonra rivayete göre bass gitar çalabilmek için gruptan ayrılma ihtiyacı duyuyor. Sonrası malum, grup resmi olarak sadece bu albümle müzik hayatına veda ediyor. Lemmy bu albümde hem gitar çalıp, hem de vokal yapıyor. Alışılmış vokalinin dışında Hendrix ve blues ezgileri sevenlere önerebilirim. Grubun 90’lı  yıllarda başka müzisyenler ile yapılmış bir albümü daha mevcut aslında, fakat dinleme şansına erişemedim.

Sam Gopal, genel olarak bu albümle bütünleştiği için (Lemmy’nin etkisiyle) sonradan çıkardıkları albümün esamesi pek okunamadığı ortada. Motörhead sevenler ya da Lemmy'i farklı bir şekilde dinlemek isteyenler için bir fırsat. Şimdilik Britanya üzerinden bir yolculuğa başladık, ileriki tanıtımlarda başka coğrafya ve türlere doğru yönelmek dileğimle.

İyi dinlemeler

SAM GOPAL

Ian Willis(Lemmy) - Vokal,ritim,lead gitar
Roger D'Elia - Akustik, lead gitar
Phil Duke - Bass

ESCALATOR

1 - Cold Embrace
2 - Dark Road
3- The Sky is Burning
4 - You're alone Now
5 - Grass
6 - It's only love
7 - Escolator
8 - Angry Faces
9 - Midsummer Nights Dream
10 - Seasons of the Witch
11 - Yesterlove
12 - Horse
13 - Back Door Man

28 Ağustos 2016 Pazar

Musi-O-Tunya / Wings Of Africa (1975)

Muhtemelen sıkı rocker'ların bile duymadığı / dinlemediği / farketmediği bir rock türevinden bahsedelim bugün. James Brown'ın Funk müziğinin Afrika geleneksel ezgileriyle birleştiğini, üstüne Jimi Hendrixvari, olabildiğince ağır fuzz ve wah wah kullanılan acid gitarın eklendiğini, en sonunda da bunun psychedelic ile aynı yatağa girdiğini düşünün... Heh, işte bu türün adı Zamrock! Zambia'da türeyip gelişen ve dünyaya açılan bir afrobeat etkileşimidir Zamrock. Geleneksel Afrika ezgileri, ritimleri ve müzik aletleri modern müzik aletleriyle birlikte kullanılır. Afrika'ya ait o mistik hava, o insanı sanrılarla dolu yolculuklara çıkaran davul sesleri, genizden ve garip çığlıklarla süslenen otantik vokaller.. hepsini bu türün içerisinde bulmak mümkün.

Türün en önemli müzisyenlerinden Rikki Illilonga'nın grubu Musi-O-Tunya kısa ömürlü bir proje. Sadece 2 albüm çıkarabilmişler ama türün en önemlilerinden olmayı başarabilmişler aynı zamanda. Kenya'nın başkenti Nairobi'de ve sadece 1 gün içerisinde kaydedilen Wings of Africa albümü türün tüm özelliklerini bir arada göstermesi açısından da önemli bir albümdür. Yukarıda bahsettiğimiz tüm acid, psychedelic, Afrika gelenekseli, afrobeat, funk ve diğerleri albümde fazlasıyla mevcuttur.

Albüme adını veren ilk parça sanki Afrika'ya ve zamrock'a giriş parçasıdır. Bir yanda otantik Afrika davulları çalarken diğer yandan batı tarzı rock davulunu duyarsınız. Aralarda afro ritimlere ve funk'a saygı duruşu niteliğindeki soprano saksofonla mest olursunuz. Parça kendi içinde biraz 'sarkıyor' izlenimi bırakır insanın üzerinde ama bu sadece afro kökeninden kaynaklanmaktadır.

İkinci sıradaki Dark Sunrise tam bir acid tribi havasındadır. Ağır gitarlar, düşük mood, can yakan vokal.. Sanırsınız ki The Grateful Dead Afrika'da albüm kaydetmiş.

Mpondolo ve Walk & Fight diğer etkileyici parçalar. Tek tek yorumlamaya kalkmak biraz garip olacak bu albüm için. Zira alışkın olmadığımız bir türün içerisinde yer alıyor. Değerini ya da farklılığını anlamak için birkaç dinleme yapmak gerekiyor mutlaka. Bu arada albümdeki en kısa parçanın 5:50 süreye sahip olduğunu da belirtelim.

MUSI-O-TUNYA

Derick Mbao / Lead Vokal, Bass & Kalimba
Rikki Ililonga / Lead Gitar, Vokal
Alex Kunda / Rock Davul, Vokal
Siliya Lungu / Afrika Davulları, Vokal
Kenny Chernoff / Soprano Saksofon
John Bobby Otieno / Ritim Gitar
Njenga / Trompet

WINGS OF AFRICA

1 - The Wings Of Africa (7:10)
2 - Dark Sunrise (8:32)
3 - The Sun (6:18)
4 - Mpondolo (8:00)
5 - Walk & Flight (8:00)
6 - One Reply (5:50)

3 Ocak 2014 Cuma

Aquelarre - Aquelarre (1972)

Sabah sabah arkadaşın biri "Todos los pueblos del Argentina" diye bi mesaj atınca aklıma ilk Peron'lar, oradan yola çıkarak Che, ardından Kelebekler Vadisi'nde karşılaştığımız ve beni Almendra ile tanıştıran Arjantinli eleman (Jaime, Jose gibi J'li bir ismi vardı) ve en son da Aquelarre geldi. O todos'lu cümlenin anlamını bilmiyorum ama işe yarayan bi cümle olduğu da bir gerçek artık. :)

Grubumuz anlaşıldığı üzere Arjantin'den. 60'ların sonunda kurulan ve psychedelic rock/pop arası gidip gelen Almendra'nın 2 elemanı Emilio del Güercio ve Rodolfo Garcia grubun dağılmasının ardından Hector Starc ve Hugo González Neira ile birleşerek 71 yılı sonlarında Aquelarre'yi kurarlar. Birkaç önemli konserde boy gösterdikten sonra grubun adını taşıyan ilk albüm Aquelarre 1972 yılında piyasaya çıkar. Dönemin yani 70'li yılların başına ait Arjantin rock müziği düşünüldüğünde Aquelarre tam anlamıyla "bir güneş gibi doğar". Zira psychedelic, rock'n roll, pop ve blues etkileri taşıyan dönem müziği ile karşılaştırıldığında köken olarak bu saydıklarımızı temel alıp üzerine progressive rock ve free jazz arası bir karışımı ortaya çıkaran grup Arjantin'deki müziğin değişiminin öncüsüdür diyebiliriz. Konumuz olan bu ilk albümlerinde gerçeküstü sözler ile bezenmiş, ritim ve melodi anlayışı değişmiş bir heavy psychedelic progressive diye abuk subuk şekilde tanımlayabileceğimiz bir türe imza atmışlardır. Abuk subuk olması benim tanımlamamın eksikliğinden ileri geliyor. Progressive etkileri bir hayli içinde barındıran ve psychedelic akımdan beslenerek her ikisini ağır hale getiren bir türü tanımlayamadım açıkçası...

Sonuç olarak dinlemek gerekiyor işte her zamanki gibi. 


AQUELARRE

Emilio del Güercio - Bass, Vokal
Héctor Starc - Gitar, Vokal
Hugo González Neira - Klavye, Vokal
Rodolfo García - Davul, Vokal

AQUELARRE


01. Canto, Desde El Fondo De Las Ruinas - 3:57
02. Yo Seré El Animal, Vos Serás Mi Dueño - 5:17
03. Aventura En El Árbol - 8:50
04. Jugador, Campos Para Luchar - 6:53
05. Cantemos Tu Nombre - 5:25
06. Movimiento - 7:50