28 Ağustos 2016 Pazar

Musi-O-Tunya / Wings Of Africa (1975)

Muhtemelen sıkı rocker'ların bile duymadığı / dinlemediği / farketmediği bir rock türevinden bahsedelim bugün. James Brown'ın Funk müziğinin Afrika geleneksel ezgileriyle birleştiğini, üstüne Jimi Hendrixvari, olabildiğince ağır fuzz ve wah wah kullanılan acid gitarın eklendiğini, en sonunda da bunun psychedelic ile aynı yatağa girdiğini düşünün... Heh, işte bu türün adı Zamrock! Zambia'da türeyip gelişen ve dünyaya açılan bir afrobeat etkileşimidir Zamrock. Geleneksel Afrika ezgileri, ritimleri ve müzik aletleri modern müzik aletleriyle birlikte kullanılır. Afrika'ya ait o mistik hava, o insanı sanrılarla dolu yolculuklara çıkaran davul sesleri, genizden ve garip çığlıklarla süslenen otantik vokaller.. hepsini bu türün içerisinde bulmak mümkün.

Türün en önemli müzisyenlerinden Rikki Illilonga'nın grubu Musi-O-Tunya kısa ömürlü bir proje. Sadece 2 albüm çıkarabilmişler ama türün en önemlilerinden olmayı başarabilmişler aynı zamanda. Kenya'nın başkenti Nairobi'de ve sadece 1 gün içerisinde kaydedilen Wings of Africa albümü türün tüm özelliklerini bir arada göstermesi açısından da önemli bir albümdür. Yukarıda bahsettiğimiz tüm acid, psychedelic, Afrika gelenekseli, afrobeat, funk ve diğerleri albümde fazlasıyla mevcuttur.

Albüme adını veren ilk parça sanki Afrika'ya ve zamrock'a giriş parçasıdır. Bir yanda otantik Afrika davulları çalarken diğer yandan batı tarzı rock davulunu duyarsınız. Aralarda afro ritimlere ve funk'a saygı duruşu niteliğindeki soprano saksofonla mest olursunuz. Parça kendi içinde biraz 'sarkıyor' izlenimi bırakır insanın üzerinde ama bu sadece afro kökeninden kaynaklanmaktadır.

İkinci sıradaki Dark Sunrise tam bir acid tribi havasındadır. Ağır gitarlar, düşük mood, can yakan vokal.. Sanırsınız ki The Grateful Dead Afrika'da albüm kaydetmiş.

Mpondolo ve Walk & Fight diğer etkileyici parçalar. Tek tek yorumlamaya kalkmak biraz garip olacak bu albüm için. Zira alışkın olmadığımız bir türün içerisinde yer alıyor. Değerini ya da farklılığını anlamak için birkaç dinleme yapmak gerekiyor mutlaka. Bu arada albümdeki en kısa parçanın 5:50 süreye sahip olduğunu da belirtelim.

MUSI-O-TUNYA

Derick Mbao / Lead Vokal, Bass & Kalimba
Rikki Ililonga / Lead Gitar, Vokal
Alex Kunda / Rock Davul, Vokal
Siliya Lungu / Afrika Davulları, Vokal
Kenny Chernoff / Soprano Saksofon
John Bobby Otieno / Ritim Gitar
Njenga / Trompet

WINGS OF AFRICA

1 - The Wings Of Africa (7:10)
2 - Dark Sunrise (8:32)
3 - The Sun (6:18)
4 - Mpondolo (8:00)
5 - Walk & Flight (8:00)
6 - One Reply (5:50)

26 Ağustos 2016 Cuma

Agamemnon- Agamemnon (1981)

Bazen bir yerlerden bir ezgi gelir kulağınıza: tanıdık, bildik bir tınısı vardır ama bir türlü çıkaramazsınız nereden bildiğinizi, nereden duyduğunuzu... Kimi gruplar için bu durum aslında çok da güzel değildir. Özgünlükten yoksun olma gibi bir algı uyandırabilir. Kimi nadir gruplar ise bu aşinalık hissi ile daha da bir yakınlaştırır sizi kendisine, Daha bir derine nüfus eder çünkü sizinle uzun zamandır varlarmış gibidirler. Sanki o melodi ile uyumuşsunuzdur gecelerce, sabah alarmı için o albümden bir parça seçmişsinizdir de bir sürü his sinmiştir ses hafızanıza.... İşte Agememnon'u ilk dinlediğimde bunu yaşadım ben. Yeni tanıştığınız birini yıllardır tanıyormuş hissi gibi...

Grubun orijini hakkında kesin bir bilgiye sahip değilim kimi sitelerde İsviçreli oldukları söyleniyor, kimilerinde ise Alman oldukları yazıyor. Bana sorarsanız adamlar İsviçreli (Alman aksanına benzetemedim ingilizcelerini), bilemedim.... Çok da önemli değil bence, aynı evrenin dünyada bilinç kazanmış tozlarıyız en nihayetinde. Hem ayrışmanın bu kadar çok olduğu bir dönemde böyle bir sınıflandırmayı yapmamış olmak bir şey de eksiltmez kimseden, Elmalığımız bakidir, baki kalacaktır. Elmalığı sizden öğrenecek değiliz!. Bırakalım bu işleri... Dinleyelim müziğimizi nefes almak için...

Albüm 1981 yılında yayınlanmış, grubun yayınlanmış tek albümü de bu zaten ( Keşke daha fazla olsaydı demeden edemiyorum). Hernekadar 80li yıllarda yayınlanmış olsa da albüm tamamen 70liyılların ruhuyla kanat çırpmakta. iki uzun parçadan oluşan albümün ilk yüzünde yer alan parçada - part 1- klavyeler özellikle çok lezzetli, kozmik semfonik devingen köşeleri ustalıkla şekillendirilmiş bir yapıya sahip. Akustik başlangıçtan sonra gelen, o iç yakan tonuyla klaveyi ne güzel de yerli yerinde işlemişler parçaya....ahhhh yazarken bir taraftan da dinliyorum. içim cızladı.....

Minotaurus, Epidaurus, Eloy, Pink Floyd...Hepsine de benziyor grup ama kendilerine has bir kokuları da yok değil hani...dinleyin derim. hatta dinledikten sonra düşüncelerinizi de yazarsanız çok sevinirim acaba bende mi oldu bu ''tanıdık'' gelme hissiyatı sadece diye merak ediyorum. 

Agememnonun kahramanlıklarını anlatıyormuş sözler... çok da lülü diyip gözlerimi kapatıyorum...ilk parçanın ortalarında duyduğumuz kadın back vokalin ismini bulamadım -Annie Haslam'a da benziyor accık, o değildir kesin- ama grubun diğer elemanları aşağıda: 

PART I&II
1. Agamemnon's Youth - Agamemnon, King of Mykene 19:45
2. Agamemnon at Troja - Agamemnon's Death 19:39

AGAMEMNON
Urs Ritter - drums
Erich Kuster - vocals, guitars, organ
Walter Rothmund - bass, keyboards
Werner Kuster - piano, keyboards, guitars, flute

güzel dinlemeler efenim.....

Creedence Clearwater Revival - Green River (1969)

John Fogerty'nin bitmek tükenmek bilmez enerjisinin gruba yansıması, elemanların müzik konusundaki yeteneği ve ilk iki albümün başarısından olsa gerek CCR 1969 yılı içerisinde 2. ve 3. albümü kaydeder. Green River bu dönemin ikinci albümüdür. Albümde yer alan iki parça Bad Moon Rising ve Green River CCR'ın en önemli hitlerindendir.

Doug Clifford 2013'te verdiği bir röportajda yerel grupları izlemeye gittiklerini, grupların alkol ve uyuşturucuya bağlanan berbat durumlarını gördükten sonra alkol ve uyuşturucudan uzak durmaya karar verdiklerini ve ya müzikte en üst noktaya çıkacaklarına ya da bu işi bırakacaklarına karar verdiklerini anlatır. Green River'ın öncesine tarihlenen bu durum albümün yükselen kalitesinin hikayesidir bir bakıma.

Hareketli ve eğlenceli sayılabilecek yapısıyla Green River albüme iyi başlangıç yapmanızı sağlar. Tek düze gibi görünün ama kendi içindeki devinimi bu tekdüze görünüm altında sunan bir parçadır.

Green River biter ama hareketlilik bitmez ve ikinci parça Commotion ile devam eder. Parça içindeki bass'lara ve gitara dikkat etmenizi öneririm. Harala gürele içerisinde genellikle farkına varılmaz ama son derecede başarılıdırlar. Ayrıca Commotion'ın Green River 45'liğinin B yüzünde yer aldığını belirtmekte de fayda var.

Üçüncü parça Tombstone Shadow'da tempo yarı yarıya düşer ve artık albümün derinliklerine girmeye başlarsınız. Blues gitarı alt yapıda sürekli gidip gelirken Swamp tadı içinize işler. Bass ve davul ön planda değildir hiç, hatta sadece ikisine odaklanırsanız sıkıcı bile gelir. Vokalden gelen ses her ikisini de bütünler ve yavan olmaktan çıkarır. Tahminen John Fogerty buluşudur bu da.

Wrote A Song Everyone albümün en uzun parçasıdır ve balad havasında ilerler. Gözlerinizi kapatıp dinlediğinizde yazın ortasında çöl gibi bir yerde kulübenizin önüne oturmuş, gün batımına bakarak yalnızlığın keyfini çıkarıyormuşsunuz izlenimi yaratır insanda. Halbuki şarkının sözleriyle bu durumun hiç alakası da yoktur.

B yüzünün ilk, albümün 5.parçası Bad Moon Rising benim en sevdiğim CCR parçalarından biridir. Kalıpların içinde kalan gidişatı, hey dostlar banjomuzu aldık hadi nehre açılalım kafası ritimleriyle keyif verir.

Lodi, albümden çıkan ilk 45'lik Bad Moon Rising'in B yüzünde de yer alır. Dinlediğinizde pek kayda değer bir parça gibi gelmez. Arada bazı atraksiyonlarla parça canlanır gibi olur ama anında eski düzenine geri döner.

"Yeah cowboy, ride your horse" tadında bir gidişatı olan Cross-Tie Walker inişli çıkışlı bölümleriyle etkiler. Blues gitarı ön plana çıkarak parçayı hareketlendirir. Parçanın bence tek eksiği fade-out (azalarak) ile bitmesidir. Daha kesin ve keskin bir bitiş etkisini daha da artırabilirdi.

Albümün 8.parçası Sinister Purpose Fogerty vokalini öne çıkaran bir yapıdadır. John sustuğunda ise gitar, bass, davul kendiliğinden öne çıkarak parça içi değişiklikleri sağlarlar.

The Night Time Is The Right Time albümün tek cover parçasıdır. 1957 yılında Nappy Brown tarafından kaydedilmiş bir rhythm&blues şarkısıdır ve 1958'de Ray Charles, 1983'te de James Brown tarafından coverlanmıştır. Temelde güzel parçadır ama bu albümün sonuna hiç gitmemiştir kişisel fikrim olarak.

Green River albüm olarak Billboard Magazine'in R&B Albums listesinde 26.sırada, Billboard 200 listesinde 1 numarada, dönemin bir diğer etkili dergisi RPM'in Top Albums listesinde de 2 numarada yer almıştır. 2 ayrı 45'lik olarak yayınlanan Bad Moon Rising ve Green River'ın her ikisi de Billboard Hot 100 listesinde 2 numaraya kadar yükselmiştir.

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

John Fogerty / Lead Gitar, Lead ve Back Vokal, Piyano, Klavye, Armonika
Tom Fogerty / Ritim Gitar
Stu Cook / Bass Gitar
Doug Clifford / Davul

GREEN RIVER

1 - Green River (2:36)
2 - Commotion (2:44)
3 - Tombstone Shadow (3:39)
4 - Wrote a Song for Everyone (4:57)
5 - Bad Moon Rising (2:21)
6 – Lodi (3:13)
7 - Cross-Tie Walker (3:20)
8 - Sinister Purpose (3:23)
9 - The Night Time Is the Right Time (3:09)

25 Ağustos 2016 Perşembe

Creedence Clearwater Revival - Bayou Country (1969)

İlk albümün başarısının getirisi olarak 1968 yılında hızla ama etkileyici bir güzellikte kaydedilen Bayou Country, CCR'ın müzik dünyasındaki yerini sağlamlaştırırken diğer yandan Swamp Rock'ın daha görünür hale gelmesini de sağlaması açısından önemlidir. Swamp rock ayrımı ilk albüme oranla bu albümde kendini daha fazla hissettirir. Mississippi deltasında hayata geçen delta blues'un ardılı olarak da Swamp (bataklık) rock adını alması da espirili ve kaçınılmazdır. 

Bayou Country'den çıkan Proud Mary 45'liği Billboard Hot 100 listesinde 2 numaraya tırmanır, Avrupa'da tüm listelerde ilk 10 içerisinde yer alır. Proud Mary'nin başarısı gelecekte de devam edecek, başta Tina Turner olmak üzere birçok müzisyen ya da grup tarafından cover'lanacaktır. Parça o kadar etkilidir ki (popülerlik anlamında elbette) Bob Dylan bile 69 yılında Billboard Magazine'e verdiği bir röportajda "bu yılki favori parçam" açıklamasını yapar.

İlk parça Born On The Bayou Fogerty'nin yıllar sonra verdiği bir röportajda da belirttiği gibi tam anlamıyla bir Swamp Rock parçasıdır. Yapısı itibariyle de Southern Blues'a fena halde yaklaşmaktadır. Albümden sonra CCR'ın hemen hemen tüm konserlerinin açılış parçası olan Born On The Bayou ile ilgili ilginç hikaye ise parça kayıtları bittikten sonra John'un parçada kullandığı gitarının arabasından çalınmış olmasıdır. 

İkinci sıradaki Bootleg kendi halinde, sade, belirli sınırlar içinde gidip gelen ama kendi standartlarına sahip bir parçadır. 

Bu güne dek dinlediğim içinden Tren geçen tüm şarkılarda olduğu gibi Graveyard Train de aynı yapısal bütünlüğe sahip; standart ve sabit ritim üzeri farklı aletler ve etkili vokal. Eh tren geçiyorsa içinden elbette tekerlerin ray aralıklarında çıkardıkları tek düze ve sabit ses esas alınacaktır. John Fogerty'nin armonikası parçanın dikkat edilmesi gereken unsuru. 

Bize göre 4., plağa göre B yüzünün ilk parçası Little Richard tarafından ünlendirilen Good Golly Miss Molly. Parçanın sözlerinde ufak John Fogerty oynamaları mevcut. İnsanı rock'n roll ruhuna döndüren bir parçadır ayrıca kendisi. Gitar sololarıyla ve Fogerty vokali ile Little Richard etkisinden kurtulabilmiştir.

Kısa ama yırtıcı gitar introsuyla başlayan Penthouse Pauper baştan sona Gitar vs. Fogerty modunda ilerler. İkisinin birleşimi  de insanı sıkılmış bez gibi burarak lavaboya fırlatır. Neyse ki kendinize gelmek için ihtiyacınız olan şey bir sonraki parçada mevcuttur.

Proud Mary ile ilgili yukarıda söylediklerimize ek olarak aslında aman aman bir parça olmadığını ama popüler olabilecek bir yapıya sahip olduğu için hemen herkes tarafından beğenilme niteliğine sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki parça sonrası müzik tarihi bu savı kanıtlamıştır.

Ve albümün son parçası Keep On Chooglin' içerdiği cinsel imalar, dipten ve derinden gelen John Fogerty çığlıkları ve melodik yapısıyla hem başarılı olmuş hem de CCR'ın konser kapanış şarkısı olarak kullanılmıştır. Muhteşem bir parça değildir ama albüm kapanışını doğru şekilde yapmayı başarmış bir parçadır diyebiliriz.

Sıkıcılıktan fena halde uzak, Swamp Rock'ı  hakkıyla işleyen, kaliteli ve etkileyici bir albümdür.

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

John Fogerty / Lead Gitar, Lead Vokal, Armonika
Tom Fogerty / Ritim Gitar, Back Vokal
Stu Cook / Bass
Doug Clifford / Davul

BAYOU COUNTRY

1 - Born on the Bayou (5:16)
2 - Bootleg (3:03)
3 - Graveyard Train (8:37)
4 - Good Golly Miss Molly (2:44)
5 - Penthouse Pauper (3:39)
6 - Proud Mary (3:09)
7 - Keep on Chooglin' (7:43)

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Creedence Clearwater Revival - Creedence Clearwater Revival (1968)

Kişisel olarak Rock tarihinin en sevdiğim isimlerinden birine sahip olan bir grubun en sevdiklerimden biri olması da ayrıca takdire şayan bir durum. İki birader John ve Tom Fogerty ile ikisinin aynı okuldan arkadaşları Stu Cook ve Doug Clifford'la kurdukları grup ilk dönem The Blue Velvets ikinci dönem The Golliwogs adıyla bilinir. 1967 yılı sonlarındaysa Creedence Clearwater Revival adını alır. İsim Tom'un arkadaşı olan Credence Newball (ikinci bir e harfi eklenir), Olympia Bira'nın TV reklamlarında çıkan sloganı "Clear Water" ve Delta Blues hayranı grup elemanlarının müziği ve gruplarını yenileme fikrinden ortaya çıkar. Anlatılana göre Stu Cook bu isme epeyce güler ve isim hakkında "Bu isim Buffalo Springfield ve Jefferson Airplane'den bile daha tuhaf" der ve isim kabul görür. Ama uzun bir isim olduğu için de sıklıkla Creedence ya da CCR olarak bilinirler.

1961-67 yılları arasında The Blue Velvets ve The Golliwogs isimleriyle 11 tane 45'lik yayınlayan grup 1967 yılı sonlarında ilk albümlerini kaydetmeye başlar. 68 Şubat'ında kayıtları biten albüm 5 Temmuz 1968'de yayınlanır. 8 parçadan oluşan albümde 3 parça hariç hepsi John Fogerty'e aittir. Albümün son parçası da Tom ve John tarafından yazılmıştır.

Blues rock'dan Southern rock'a, Acid'den Psychedelic'e geniş bir alanda akan albüm daha sonra sıklıkla söz edileceği üzere Swamp Rock türüne girmektedir. 

Açılış parçası blues'un çirkin devi Screamin' Jay Hawkins'in 1956'da yayınladığı I Put A Spell On You'dur. Grup bu parçada büyülü bir ortam yaratır. Her şey yerli yerindedir ve hikaye baştan sona kendi kendine akar. John'un içe işleyen vokali ve büyülü sözler misali ortalıkta dolanan gitarı, Tom'un ritimleri, Cook'un bass gitarı ve Clifford'un sürekli güçlenen davulu, hepsi ön plandadır. Hawkins ve Nina Simone versiyonlarıyla karşılaştırıldığında onlardan aşağı kalmayan ve kendi adıma ikisinden de daha iyi olan bir yorumdur bu. 

İkinci sıradaki parça The Working Man kendinden önceki ve sonraki parça gibi olamasa da ikisi arasında geçişi sağlayabilmektedir. Sözleri itibariyle de blues'a daha yakın durur. 

Dale Hawkins tarafından yazılmış ve söylenmişse de (hatta The Rolling Stones tarafından cover'lanmış olsa da) CCR'ın üzerine yapışan ve yakışan Susie Q gelir üçüncü sırada. Listelerde anında 11 numaraya yükselir. Albümün en uzun parçası, yayınlandığı dönemin de en uzun parçalarından biridir. 2-3 dakikalık şarkılara alışkın olan herkesi şaşırtır ve büyüler. John'un Susie Q diye bağırışları / yakarışları insanın içini delip geçer.

Steve Cropper ve Wilson Pickett tarafından yazılan ve albümdeki son cover parça Ninty-nine and a half (Won't Do) plağın B yüzünün ilk parçasıdır. Sonlara kadar sakin ve sabit bir yapıda giden parça sonlarda zıvanadan çıkar ama küt diye de biter.

Klasik blues gitarıyla başlayan Get Down Woman aynı şekilde devam eder. Gitar sololarıyla öne çıkar. Blues standartlarını korur.

6.parça Porterville grubun daha önce The Golliwogs adıyla son kez yayınladıkları bir parçadır. Parçanın düzeyi diğerlerine olarak düşüktür ama kötü ve sırıtan bir parça da değildir.

Ardından gelen parça Gloomy çok insan tarafından göz ardı edilmektedir ama blues rock'ın en etkili örneklerinden biridir. Blues'un rock müziğe evrimi ya da içine girişi olarak bile tanımlayabiliriz parçayı.

Albümün son parçası Walk On The Water grubun yine The Golliwogs adıyla 1966'da kaydettikleri parça Walking On The Water'ın yeniden ele alınmış versiyonudur. Gitar ve davul yükselişleriyle, bass ve davul karşılaşmalarıyla ve tabi John Fogerty vokaliyle öne çıkar.

Arşivde mutlak surette bulunması gereken klasiklerden biridir 1968 tarihli bu albüm. Siz de bulundurun mutlaka elinizin altında...

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

John Fogerty / Lead Vokal, Lead Gitar
Tom Fogerty / Ritim Gitar / Back Vokal
Stu Cook / Bass, Vokal
Doug Clifford / Davul, Vokal

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

1 - I Put a Spell on You (4:33)
2 - The Working Man (3:04)
3 - Susie Q (8:37)
4 - Ninety-Nine and a Half (Won't Do) (3:39)
5 - Get Down Woman (3:09)
6 - Porterville (2:24)
7 - Gloomy (3:51)
8 - Walk on the Water (4:40)

21 Ağustos 2016 Pazar

The Residents - Meet The Residents (1974)

1960’lı ve 70’li yıllarda yapılan rock müziği, aslında anglo-amerikan kökenlere sahipse de, bu blogda örneklerini bolca bulabileceğiniz, birçok kültüre adapte edilebilir, çok etkileşimli bir müziktir. 60’lardan gelen psikedelik kültür 1970’li yıllara varıldığında evrilerek farklı ulusların elinde farklı müzikal kimliklerin ortaya çıkmasına öncülük etmiştir.

Şahsi fikrim, 70’li yıllarda genel olarak Avrupa’da daha deneysel ve farklı etkileşimlere sahip bir müzikal anlayış hakimken, Amerika müzikal anlamda daha muhafazakar bir çizgiye oturmuştur. Ancak yazımız tamamen bu durumun dışında bir grup hakkında.

The Residents, 60’lı yılların sonunda kurulmuş, ilk albümünü 1974 yılında yayınlamış Amerikalı avangart bir gruptur (kendilerini bu şekilde tanımlarlar mı bilmiyorum). Grup üyeleri Louisiana’da aynı lisede okurlar, kayıt aletleri ile bir takın deneysel işler yapmakta ve beğendikleri müzikleri kaydetmektedirler. Yaşadıkları yer onlara dar geldiğinde, San Francisco’ya gitmek için yola çıkarlar ve San Mateo, California’da kalmaya karar verirler. Philip “Snakefinger” Lithman ve N. Senada ile tanışırlar ve bu iki isim grubun artistik, felsefi ve müzikal anlayışına büyük katkıda bulunur. Senada’nın “bilinmezlik teorisi” (theory of obscurity) aslında The Residents’in müziği hakkında en büyük ipucunu bize vermektedir; “bir sanatçı saf sanatı ancak dış dünyanın etkilerini ve beklentilerini değerlendirmeye almadığında üretebilir.” (N. Senada’nın gerçek bir insan olup olmadığı hala tartışmalıdır. Bazıları onun Captain Beefhart olduğunu iddia eder)

Tabii The Resident için sadece bir müzik grubu yakıştırması yapmak bir eksik bir tanım olarak kalır. Kariyerlerinde birçok multimedya çalışması ve performans sanatı örneği bulunmaktadır. Grup üyeleri kimliklerini hala gizli tutmayı başarabilmişlerdir. İkonik bir hal alan dev göz maskeleriyle sahneye çıkarlar, maskeler ilerleyen dönemde çeşitlense de hala herkes onları bu şekilde hatırlamaktadır. Yaptıkları müzik bu anonimlikten nasibini almıştır; kaotik, atonal, uzlaşmacı olmayan, hatta yer yer rahatsız edici bir havaya sahiptir. İlk dönemden bu yana elektronik müziğe yakındırlar. Gerek imajları, gerekse ürünleriyle dönemin karşı kültürüne karşı bir kültür geliştirmeyi amaçladıklarını söylemek yanlış olmaz. Albümlerinde kült sanatçıları yapıbozumcu bir şekilde coverladıkları da olur. (James Brown’ın This is a Man’s World’ünü tavsiye ediyorum)

Diskografilerine göz attığımızda 50 stüdyo albümü sayısız compilation, konser albümü multimedya yayını görürüz. Bu müzikal kariyer içinde belli bir The Residents tarzından söz edebiliriz ancak onların müziğini sınıflandırmak ya da muadilini bulmak nafile bir çabadır. Yine de Frank Zappa ve Captain Beefheart’a aşina olanların daha kolay kabul edebileceği bir müzik olduğu söylenebilir.

Tanıtacağım albüme gelecek olursak, “Meet The Residents” grubun debut albümü. Hem isim olarak hem de albüm kapağı olarak Beatles’ın “Meet The Beatles” albümüne alaycı bir göndermede bulunmakta. 1977 yılında EMI’ın şikayetleri yüzünden farklı bir cover ile piyasaya sürülmüş. Piyasaya sürüldüğünde 50 kopyadan az satmış ve döneminde hiç dikkate değer bulunmamış bir albüm. İlk şarkı “Boots” ise “These Boots are Made for Walkin’” coverı olarak düşünülebilir mi bilmiyorum. Albüm genelinde piyano ve üflemeliler bolca kullanılmış, çocuksu ve tekrar eden melodiler albüme kaotik ve bir hava katmakta. Bazı melodilerin, her ne kadar alışılmış armoni düzeni dışında yer alsa da, akılda kalıcı bir yanları da var. Değişken ve yer yer düzensiz ritimsel çeşitlilik albümün özgün taraflarından.  Benim kişisel favorilerim ise bir deli dansı olarak adlandırılabilecek “Infant Tango” ve bir Noel şarkısı olarak yazılmış “Seasoned Greetings”.

Herkesin dinleyebileceği bir müzik yapmasa da dönem müziği içerisinde özgün bir yer tutan bu avangart grup kendinden söz edilmesini gerçekten hak ediyor. Grubu tanımayanlar için 50’den fazla albüm, performans sanatı, multimedya materyali tam bir hazine niteliğinde. Son olarak 2015 tarihli "Theory of Obscurity" belgeseli The Residents'e ilgi duyanlar faydalı bir yapım diye düşünüyorum. 


"Nasıl toplumdaki yozlaşmış ve tutucu, ahlaki değerlere karşı mücadele ediyorsak, yerleşmiş müzik kurallarına karşı da mücadele etmeli ve bu kuralları yıkmalıyız. Müzikte çözülen sınırlar, insan ve doğa, ruh ve dünya, ahlak ve toplum kurallarının simgeleridir."

Arnold Schönberg

THE RESIDENTS

James Aaron / Bass, Gitar
James Whitaker / Piano
Wool / Vokal
The Residents / Diğer her şey

MEET THE RESIDENTS

01. Boots (0:54)
02. Numb Erone (1:07)
03. Guylum Bardot (1:19)
04. Breath And Length (1:44)
05. Consuelo's Departure (0:59)
06. Smelly Tongues (1:44)
07. Rest Aria (5:09)
08. Skratz (1:43)
09. Spotted Pinto Bean (5:27)
10. Infant Tango (5:28)
11. Seasoned Greetings (5:13)
12. N-Er-Gee (Crisis Blues) (7:16)

14 Ağustos 2016 Pazar

Pink Floyd / Live at Hannover, 1970

Canlı kayıtlarla devam ediyoruz. Bir önceki postumuzda belirttiğimiz albümü bugün, hemen şimdi dinlemesek ayıp etmiş olurduk. Hakkında yazmak istediğim parçaları barındırdığı için de bu albümü seçtim diyebilirim.

1970 tarihli albüm Pink Floyd'un belki de en ayinsel parçası set the controls heart of the sun ile başlıyor. Ayinsel kavramı bir parçanın saykodelik ögeler barındırması ile doğru orantılıdır. Bana göre. Bazı melodiler duyma organınızla algılanmaz sadece, bu da öyle bir melodidir. Pompei kaydı en güzelidir fakat, ben bu parçaya acayip iltimas geçiyorum. Yahu adamlar 70 senesinde güneşin patlama seslerini koymuşlar kayda nasıl etkileyici olmaz bu! Ruha bu kadar işlemesinin sebebi de doğadan fırlamış gibi olmasındandır.

Albümde ikinci ve üçüncü albümlerinden parçalar vardır. Cymbaline'a dikkat çekmek istiyorum. Shakespeare'in oyunlarından bir tanesinin ismi Cymbeline'dir. Oyun romans türündedir ve bu parça Pink Floyd'un da melodik romansıdır tıpkı oyunda olduğu gibi. Bir özelliği daha ki THE FİLM MORE adlı filmin de soundtrack'idir. Grubun ilk soundtrack çalışması olması özelliğini taşıyor.



Intersteller overdrive, 1966 yılında yazılmış, Syd Barret zamanlarında yani hey gidi. Sonrasında Pink Floyd'un debut albümünde yer almış. Erken dönem space rock özelliği taşımasıyla benim için ve kim bilir daha kimler için özel bir sounda sahip bir parçadır.

The Embryo, ilginç bir gelişim süreci var parçanın. Versiyonları mevcut yani. Başlarda 5 dakikanın altında sakin, akustik bir parça iken 1971'e değin 10 dakikaya uzamış. Kimi ses efektlerinin yerini son kaydında dinleyeceğiniz üzere blues esintileri almış. En son 1971 sonlarında çalmışlar zaten. Şarkıyı büyütmüşler anlayacağınız. Yine dikkat çekmek isterim ki gelişim süreci bu kadar mı doğadaki gibi olur! 

Dinle, dinlet!

Jane at Home Live


Öncelikle bir saygı duruşu alayım. 
http://gentleoctopus.blogspot.com.tr/2009/10/jane-together-1972.html


Albümler, yıl dönümlerinde garip bir şekilde kendilerini bir yerlerden çıkarıp dinletiyorlar. Jane'in bu albümü de kendisini çıkardığı tozlu rafımdan ve neredeyse taş plak çalacak olan cd sürücümde tur atmaya başladı. Ben açıkçası fazla spiritüel bağlarla bağlıyım dinlediğim, gönül verdiğim melodilere. Onlar da sağ olsunlar küçük sürprizlerle karşıma çıkıyorlar.
13 Ağustos 1976 tarihli bu canlı kayıt albümü Niedersachsenhalle Hannover'da kaydedilmiş. Bu yeri Pink Floyd'dan bilen bilir. Hatırlatalım: 


Bir postla iki albüm vurmak diye buna derim. Zaten bir ruh birlikteliği var bunlarda. Birini dinlerken gözlerinizi kapatın bakalım nasıl titreşimler yakalayacak sizleri. Farklı deneyimler yaşatıyor bana bu iki grubun enstrümanları ile olan ilişkileri. Jane'e gelince atanamayan enstrümantel Pink Floyd'dur.
Albümde kesinlikle canlı izleme isteği uyandırıyorlar. All My Friends ile başlayıp Windows ile kapanışı yapıyorlar. 2008'de bonus track'lerin eklenmesiyle 2 cd'lik yayınlanıyor albüm.
Jane'in liriklerini merak edenler için de bir parçasının şarkı sözlerini yazmadan şunu eklemek istiyorum ki bir hep bir arayış, hep bir çözüm bulma, analiz etme halinde bu abiler de. Dağdan taştan medet umuyoruz daha güzel daha iyisi için. 
Onlar da bu dört platonik cisimden medet ummuşlar Fire, Water, Earth+Air'da ki albümün 41. dakikasında başlar. Enfestir.

Fire shine on me
show me the way to better days.
Water cool me down
so that I can see the way.
Fire, Water, Earth and Air,
come together in my soul
And when you hear me wait for my sign
And I leave for a better time.
Can you hear me, can hear me
Can you hear me, can hear me

Can you hear me, can hear me
Can you hear me, can hear me

You're the light that fills me up.
You burning me like fire
Fills my senses, fills my mind.
Your worlds can take me higher

Higher and higher
bring me to mystery love.
You are the sun
that fills the room with light
You give me the flame
that turns me insane
Burns my hand like fire
let me be a piece of you.
And I will give you my desire
And you give me some,
some sweet loving, every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.

I see them.
I hear them
They coming.
They slowing
Keep on… Keep on Rolling

Çok  beklemeyin dinlemek için, kesintisiz dinleyeceğiniz albüm listesi ahan da burada. 
1. All My Friends (4:58) / lead voice: MARTIN
2. Lady (3:38) / lead voice: PETER
3. Rest Of My Life (4:42) 
4. Expectation (5:32) /lead voice: KLAUS
5. River (3:51) 
6. Out In The Rain (6:22) /lead voice:PETER
7. Hangman (11:55) /lead voice:KLAUS
8. Fire, Water, Earth & Air (4:00) / lead voice: KLAUS
9. Another Way (5:41) lead voice: MARTIN
10. Hightime For Crusaders (5:07) 
11. Windows (19:20)/ lead voice: MARTIN

Fark edileceği üzere, grubun çekirdek kadrosundan kişlerin ayrılışıyla isimler şu şekilde olmuştur:

-Klaus Hess / lead guitar, vocals, Taurus bass pedals
- Manfred Wieczorke / keyboards, vocals
- Martin Hesse / bass, vocals 
- Peter Panka / drums, vocals 

Gidenlerin yolu açık olsundu da, Jane 1972'den 1976'ya olması gerekeni yaşamıştır. Her haliyle progressive rock/space rock/krautrock 'tur. Afiyet olsun.