Garage Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Garage Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2023 Salı

The Seeds / The Seeds (1966)

Çok eskilerden, bugünlerde adı unutulmuş gruplardan biri The Seeds. 1965 yılında Ameoba grubunun dağılmasından sonra Sky Saxon ve Jan Savage tarafından Hollywood, California'da kuruluyor. Başlarda Los Angeles'taki kulüplerde çalarak tanınıyorlar. 1 yıl sonra da konumuz olan ilk albümü kaydediyorlar.

Genel olarak çok büyük işler başarmışlıkları yok. Ama bu işin kökenlerinde yer alan başarılı ve önemli gruplardan biri The Seeds. 1966 - 1968 arasında kaydedip yayınladıkları 5 albüm ile Psychedelic Rock, Acid Rock zincirinde önemli bir halkayı oluşturuyorlar. 

İlk çıkardıkları 45'lik Can't Seem to Make You Mine ile California'da bilinir hale gelirlerken albümden çıkan ikinci single Pushin' Too Hard ile Amerika Top 40 listesini sallıyorlar. British Invasion'ın etkili olduğu yıllarda öne çıkmak için epeyce çabalıyorlar. Çabalarının sonuçlarını alamıyorlar tabi. Çünkü popüler anlayıştan sıyrılmaya çalışarak yaptıkları müzik olması gerektiği kadar bir kitle elde etmelerini sağlamıyor. Sonraki süreçte de birbiri ardına ortaya çıkan gruplardan dolayı kendilerine yer açamıyorlar.

Grubun önünde yer alan Sky Saxon diğer elemanların bazılarının gruptan ayrılmasına sebep oluyor bir süre sonra. İsimlerini de Sky Saxon and The Seeds olarak güncelliyorlar. Çok fazla ileri gidemiyorlar ve 1972 yılında dağılıyorlar. Grup yetenekli müzisyenlerden oluşmakla birlikte başarısız bir performans çiziyor. Özellikle de Sky Saxon'un alışılmadık ve etkileyici sesi çok fazla potansiyele sahipken The Seeds'te hiç işe yaramıyor. Belirtmeden geçmeyelim, Saxon aynı zamanda bass çalıyor gibi görünür ama aslında çalamıyor. Stüdyo kayıtlarında stüdyo müzisyeni Harvey Sharpe bass çalarken, konserlerde ise klavyeci Daryl Hooper, daha sonra The Doors'ta Ray Manzarek'in de yapacağı gibi bass bölümlerini farklı bir bass klavye ile çalıyor.

The Seeds'in bu albümü çok büyük yenilikler, enteresan hareketler ve sesler içermiyor olabilir. Am bu iyi olmadıkları anlamına gelmez. Özellikle de 1966 yılı düşünüldüğünde epeyce farklı ve değiş olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Az önce bahsettiğimiz gibi Saxon'ın sesi ve vokal tekniği bile başlı başına gruba büyük bir katkı sağlıyor. Blues Rock, Psychedelic Rock, Garage Rock, Acid Rock gibi türlerden gelen bütün etkileri The Seeds'te görebileceğiniz gibi Proto-Punk olarak adlandırabileceğimiz bir türü de icra ediyorlar.

THE SEEDS

Rick Andridge / Davul
Jan Savage / Lead Gitar, Ritim Gitar, 12 Telli Gitar
Sky Saxon / Lead Vokal, Bass, Armonika
Daryl Hooper / Piyano, Org

THE SEEDS

01 - Can't Seem to Make You Mine 2:56
02 - No Escape 2:08
03 - Lose Your Mind 2:11
04 - Evil Hoodoo 5:00
05 - Girl I Want You 2:15
06 - Pushin' Too Hard 3:03
07 - Try to Understand 2:45
08 - Nobody Spoil My Fun 3:50
09 - It's a Hard Life 2:38
10 - You Can't Be Trusted 2:05
11 - Excuse, Excuse 2:20
12 - Fallin' in Love 2:47

9 Eylül 2023 Cumartesi

John Kay And The Sparrow / John Kay And The Sparrow (1969)

John Kay And The Sparrow
, çok muhteşem özelliklere sahip bir grup değil. Ama dönemin Amerika'sında genel olarak Rock, daha dar bir alanda ise Blues Rock ve Psychedelic Rock'a bir şeyler katmayı başarabilmiş The Steppenwolf'un öncülü. Bu tanımlamanın üzerine önemsiz bir grup gibi de algılanmasın tabi. Kendi alanlarında ve o dönemin başka gruplarıyla karşılaştırıldıklarında da gayet iyiler.

Esasen hikayeleri biraz tuhaf. John Kay grubu daha sonradan ele geçirmiş, kurulu düzenin üstüne oturmuş gibi bir durum var. Grup, 1964 yılında bir İngiliz göçmen olan Dave Marden (bilinen adıyla Jack London) tarafından kuruluyor. Eklemelerle ilk halini alıyor ve Jack London & The Sparrows adıyla müzik yapmaya başlıyorlar. Bu ilk dönemde yaptıkları, tam da o dönemin etkilerini içeren Beat Music. Dave Marden'dan kaynaklı olarak fazlasıyla British Invasion tarzı müzik yapıyorlar. Hatta Marden işi biraz daha ileri götürmüş ve grubun elde ettiği gelirin de çoğunu kendine alıyordu. Bolca 45'lik ve 1965 yılında kaydedilen albümün ardından, müzikal çevredeki değişimler ile birlikte farklı bir yöne doğru gitme isteği baş gösterdiğinde Jack London'ın artık gruptan ayrılma zamanı gelmişti.

1965'in sonlarına doğru, grupta kalan elemanlar yeni birini buldular: John Kay. Adam hem söz yazıp besteliyor, hem de vokal yapıp gitar ve mızıka çalıyordu. Tarzı da grubun tercih ettiği Blues üzerine şekillenmişti. Kay'in katılımından sonra grup için işler daha iyiye gitmeye başladı. Önce New York'a gidip gelmeye başladılar ve burada kendilerine bir kitle oluşturmayı başardılar. Ardından daha radikal bir karar verip sıcak bir bölgeye, Los Angeles, California'ya taşındılar. Ama Psychedelic Rock'ın sesleri biraz öteden, San Fransisco'dan geliyordu kulaklarına. Onlar da bir kez daha harekete geçip Frisco'ya yerleştiler. Büyük çıkışlarını da burada yakalamışlardı. Youngbloods, Moby Grape, Steve Miller Band ve The Doors ile sahneyi paylaşır duruma geldiler. Grubun adı bu sıralarda The Sparrow idi. 1966 ve 1967'de pey çok single kaydı yaptılar.

Grup kısa süreli bir dağılma, hatta dağılma değil de farklı yönlere gitme döneminin ardından yine bir araya gelerek Steppenwolf adıyla tekrar piyasaya çıktılar. Daha ilk albümle birlikte patlama yaptıkları için hatırı sayılır şekilde öne çıkmışlardı. Bu noktada, "eee bu albüm nereden çıktı peki" diye sorulması da muhtemeldir. Steppenwolf'un kazandığı başarı, yapım şirketini harekete geçirdi tabi. Bunların başka kayıtları vardı, onları da yayınlayalım biz kafasıyla hareket edip, yayınlanmış ve yayınlanmamış parçaları bir araya getirip, biraz da John Kay'in adından faydalanıp 1969 yılında yani Steppenwolf'un ilk albümünü yayınlamasından 1 yıl sonra John Kay And The Sparrow adıyla bu albümü yayınladılar.

Albüm, tek parçalar halinde kaydedildiği için belirgin bir bütünlüğe sahip değil. Ama The Sparrow için de nefis bir toplama çalışması denilebilir. Beat kökenlerine dayalı, Blues ve Psychedelic'in fena halde öne çıktığı değişik bir albüm.

JOHN KAY AND THE SPARROW

John Kay / Vokal, Gitar, Armonika
Dennis Edmonton / Gitar, Vokal
Nick St. Nicholas / Bass, Trompet
Jerry Edmonton / Davul
Goldy McJohn / Org, Klavye

JOHN KAY AND THE SPARROW

01 - Twisted (3:15)
02 - Goin' to California (2:26)
03 - Baby, Please Don't Go (3:12)
04 - Down Goes Your Love Life (2:01)
05 - Bright Lights, Big City (3:07)
06 - Can't Make Love by Yourself (2:25)
07 - Good Morning Little Schoolgirl (3:54)
08 - King Pin (2:57)
09 - Square Headed People (2:29
10 - Chasin' Shadows (3:19)
11 - Green Bottle Lover (2:39)
12 - Isn't It Strange (2:30)

17 Ağustos 2023 Perşembe

Small Faces / Small Faces (1966)

Small Faces
pek bu bloga uygun bir grup gibi görünmeyebilir başta. Zira dönemin Mod kültürünün öncüllerinden olmalarının yanında İngiliz tarzı Rhythm & Blues, Soul, Blues ve Psychedelic Rock esintileri hissedilen parçalarıyla aslında bir Pop ya da Pop Rock grubudurlar. Fakat kendilerinden sonra gelen bazı grupları etkiledikleri ve asıl konumuz olan Rock müziğin başlangıcında yer alan emektarlarından oldukları için bloga koymasak ayıp etmiş olurduk.

1965 yılında kuruluyor Small Faces. Modernist kelimesinden türetilen Mod hareketinin başladığı dönemde içerisinde de yer alıyorlar. Bu tipler Jazz dinleyen ve modaya odaklanan bir kültür. Yani iyi giyimli Jazz dinleyen tipler olarak düşünebiliriz kısaca. Tabi hareket ivmesi yüksek olan bir dönemde dünyada pek çok insanı etkisi altına alıyor bu alt kültür. Önceleri Jazz odaklı olsalar da sonraları Pop Art ve Psychedelic ile de bağ kuruyorlar. Efsanevi grup The Who'nun ilk dönemleri gibi Small Faces da bu akımın içine dahil ediliyor.

Şimdi başta bi albümü kötüler gibi olduk ama aslında niyet tam olarak o değildi. Kökenlerde yer alan bir grup olduklarını, geldikleri yerin bir miktar faklı olmakla birlikte Rock müziğe büyük katkıları olduğunu söylemek istedik. Hatta o kadar büyük bir katkı ki Led Zeppelin II'nin açılış parçası olarak bildiğimiz Whola Lotta Love'ın sözleri tam anlamıyla Smal Faces'ın You Need Loving parçasından araktır. Müzikal olarak da fazlasıyla benzerlikleri vardır.

Tabi gruptaki Steve Marriot faktörünü de es geçmemek gerekir. Small Faces'ın dağılmasından sonra Humble Pie'a dahil olan Marriot alanında öne çıkan gitaristlerden biridir. 

Small Faces'ın bu ilk albümü İngiltere listelerini de fena halde sallamış ilk çıktığı zamanlarda. Listenin başına gelip oturmuş ve grubun dünyaca tanınır hale gelmesini sağlamış. Akılda kalıcı net ve sade sözleri, enstrümanların ortaya koyduğu enerjik performanslar ve güçlü melodiler de bu tanınırlığı daha fazla körüklemiş. Çok büyük beklentilerle dinlemeseniz bile beklentilerinizin üstüne çıkabilecek denli iyi olan ilk dönem albümlerden. Şaşırtıcı ve etkileyici diye eklemek lazım. Daha azını söylemek gruba haksızlık olurdu.

SMALL FACES

Steve Marriott / Vokal, Gitar
Ronnie Lane / Bass, Vokal
Kenney Jones / Davul, Vurmalılar
Ian McLagan / Klavye, Vokal
Jimmy Winston / Ritim Gitar, Klavye, Vokal
Kenny Lynch / Back Vokal

SMALL FACES

01 - Shake 2:53
02 - Come On Children 4:19
03 - You Better Believe It 2:18
04 - It's Too Late 2:35
05 - One Night Stand 1:49
06 - What'cha Gonna Do About It 1:57
07 - Sorry She's Mine 2:47
08 - Own Up Time 1:45
09 - You Need Loving 3:58
10 - Don't Stop What You Are Doing 1:53
11- E to D 3:01
12 - Sha-La-La-La-Lee 2:55

14 Temmuz 2023 Cuma

The Who / My Generation (1965)

Tüm zamanların en bilinen, en etkili ve en büyüklerinden biri de kuşkusuz ki The Who. 1964 yılında Keith Moon, Beachcombers grubundan ayrılır ve Roger Daltrey, Pete Townshend ve John Entwistle'den kurulu The Detours grubuna katılır. Böylelikle de The Who'nun temeli atılır. Kısa süre sonra isim değiştirirler ve ünlü olma yolunda ileri doğru harekete geçerler.

Dönemin en önemli grubu The Beatles en tepedeyken ortaya çıkan The Who bir anda her şeyin değişebileceğini / değiştirilebileceğini herkese gösterir. Hem de bunu Pop'tan uzaklaşarak yapar. Zaten The Beatles bu yola doğru evrilmiştir ama The Who fazlasını yapar ve bütün bir jenerasyonu darmadağın edecek şekilde ortaya bomba gibi düşer.

İlk albüm olmasına rağmen büyük bir başarı yakalarlar. Hem ticari hem de müzikal anlamda oldukça fazla iyi bir iş çıkarmışlardır. The Beatles ile turneye çıkmış, albüm anlaşması için Decca ile el sıkışmışlardır. Albümü adını veren My Generation hemen her yerde dinlenir hale gelmiştir. Başarılarında en büyük pay alışılmışın dışında olmalarından kaynaklanıyor. 50'lerin Rock'n Roll'undan sıyrılarak yeni yeni kendini göstermeye başlayan Rock müziğin içerisinde farklı bir yerde duruyorlar doğal olarak. Hard Rock'ın öncüsü bile sayılabilirler. Hatta abartısız bir şekilde Punk Rock'ın ilk temsilcisi bile diyebiliriz onlar için.

Pek çok grup ve albümün yanında The Who'nun My Generation'ının yeri daha özeldir. Zira diğerlerinden daha sert ve kendilerinden emin bir şekilde hareket ederek Rock müziğe farklı bir bakış atarlar. Pete Townshend'in yazdığı My Generation, gençliğin öfkesini ve hayal kırıklıklarını anlatırken dönemin gençliğini de bir adım öteye taşır. Parça zamanla  The Who'nun en ünlü şarkılarından biri haline gelir ve grubun bir sembolü olarak kabul edilir. Ama albümdeki diğer parçalar da benzer konular ya da fikirler üzerinden hareket eder. Bu nedenle de albümün bütünü dönem gençliğinin çığlığı gibidir.

THE WHO

Roger Daltrey / Lead Vokal
Pete Townshend / Lead Gitar, Vokal
John Entwistle / Bass, Vokal
Keith Moon / Davul, Vurmalılar

MY GENERATION

01. Out In The Street (2:32)
02. I Don't Mind (2:33)
03. The Good's Gone (4:00)
04. La-La-La Lies (2:18)
05. Much Too Much (2:45)
06. My Generation (3:21)
07. The Kids Are Alright (3:10)
08. Please, Please, Please (2:46)
09. It's Not True (2:34)
10. I'm A Man (3:23)
11. A Legal Matter (2:54)
12. The Ox (3:57)
13. Circles (3:13)

25 Ağustos 2022 Perşembe

The Electric Prunes / Release Of An Oath (1968)

Normalde yola Psychedelic Rock ve Garage Rock olarak çıkan The Electric Prunes, yenilikler peşinde koşarken, yaptıkları 1968 albümüyle tarihin ilk Symphonic Rock kayıtlarından birine imza atacaklarını kestirebilmişler miydi bilemiyorum. Ama yaptıkları en iyi işlerden biri bu olabilir.

1965 yılında Los Angeles, California'da kurulan grup başlangıçta Psychedelic Rock üzerinden gidiyordu. Başarılı çıkışlarının ardından 3. albüm kayıtlarının öncesinde tanıştıkları müzisyen David Axelrod grubun tarzını fena halde etkiliyor. Hatta o kadar etkiliyor ki grubun bu dönemi Axelrod Period olarak anılıyor. Psychedelic ve Baroque Pop'u Gregorian Müzik ile birleştirmek istedikleri sırada tanıştıkları Axelrod, çıtayı daha da ileri taşıyarak grubun müziğinin Symphonic Rock'a kadar uzanmasını sağlıyor. 3. Albüm Mass in F Minor tıpkı Os Mundi'nin albümünde olduğu gibi fena halde senfonik öğeler içeriyor.

Release Of An Oath ise 3. albümün yapısını temel alarak devam eden ama daha fazla oturmuş ve daha kaliteli bir albüm olarak çıkıyor karşımıza. Albümdeki parçalarda Gregorian müziği fazlasıyla hissetseniz de asıl tür Psychedelic ve Baroque Pop'tan beslenen bir Symphonic Rock'a dönüşmüş durumda. 60'ların sonundaki havayı size fazlasıyla hissettiren, kendi içinde geliştikçe gelişen, değiştikçe değişen bir albüm. Belki bu yapısıyla Progressive Rock'a bile selam verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Albüm ile ilgili en önemli nokta aslında orijinal The Electric Prunes kadrosu ile kaydedilmemiş olmasıdır. Axelrod bir önceki albümle birlikte grubu neredeyse ele geçirmişti ve kendine ait beste ve sözleri yorumlatabileceği bir gruba çevirmişti. Orijinal kadrodan sadece Dick Whetstone vardı ve o da sadece vokal yapıyordu. Grubun diğer üyeleri ise Climax isimli Coloradolu bir grubun üyeleriydi.

Fuzz gitarlar ile ön plana çıkan parçalarda kendine has ve daha önce pek de duymadığınız yapılara rastlamak mümkün. Psychedelic'ten beslenmelerine rağmen hiç de Grateful Dead ya da Jefferson Airplane gibi değiller. İlk parça Kol Nidre enfes bir senfonik giriş ve klavye ile açılıyor. Eşlik eden gitarlar ve peşi sıra sizi dinginliğe sürükleyen kilise vokali ile yolunu fena halde değiştiriyor. Bu arada belirtelim, Kol Nidre bir Yahudi ezgisi (ya da duası)

Benzer bir yapıya sahip ama albümün tartışmasız en iyi parçası Holy Are You, tanrı göndermelerinin sık geçtiği, sadeliği ile sizi sürükleyen bir parça. Özellikle de klavyenin girdiği (ki bundan onca yılın ardından hala da emin değilim onlar klavye değil keman olabilir) bölümlerde farklı evrenlere geçiş yapıyorsunuz.

General Confessional, size kilisedeymişsiniz havası verirken bir anda karşınızda senfoni orkestrasıyla karşı karşıya kalmışsınız gibi hissettiriyor. Parçadaki davul bölümü hem fazlasıyla dikkat çekici hem de kilise havasını bir anda dağıtan bir yapıya sahip.

Rock'n Roll bir parça gibi başlayan Individual Confessional, kişisel açıdan, albümün en zayıf parçası. Kendinden önceki ve sonraki parçalar arasında bir köprü oluşturuyor ama o parçalara da fazlasıyla benzer bir durumda.

Klavye ve bass'ın ön sevişmesi kıvamında sürüklenen Our Father, Our King aynı etkiyle devam etmiyor. Parçada özellikle Whetstone'un vokali çok fazla öne çıkıyor. 

The Adoration ise Progressive Rock'u fazlasıyla size hissettiren bir parça. İniş çıkışlarıyla havanızı anında değiştirip sizi kendisini dinlemeye zorluyor. Albümün en iyi ikinci parçası olabilir.

Closing Hymn adından da anlaşılacağı üzere kapanışa uygun bir ilahi kıvamında. Ama öyle vokallerle bezenmiş bir şey de beklemeyin. Gitarın fazlasıyla öne çıktığı değişik ve etkili bir tarzı var.

THE ELECTRIC PRUNES

Richard Whetstone / Davul, Vokal
Howard Roberts / Gitar
Louis Morell / Gitar
Don Randi / Klavye
Carol Kaye / Bass
Earl Palmer / Davul
Gary Coleman / Vurmalılar

RELEASE OF AN OATH

01 - Kol Nidre 4:14
02 - Holy Are You 4:05
03 - General Confessional 4:15
04 - Individual Confessional 2:10
05 - Our Father, Our King 3:10
06 - The Adoration 3:48
07 - Closing Hymn 2:53


2 Eylül 2009 Çarşamba

Buzz Buzz Buzzzzzz Vol 1-2

İşte size yazdan kalan miskinliğinizi üzerinizden atacak, kanınızı kaynatıp beyin loblarınızı harekete geçirecek canlı mı canlı, saykodelik mi soykodelik, vol lu mol lu, karma çifte bi albüm. Bu da harekete geçirmezse artık sizi var ya, baltamı bi savururum buradan artık kimin kafasını yararsa.

Arf Arf Records tarafından derlenip günümüze kazandırılan 60lı yılların bu harika surf-psychedelic müzikleri tamamen enstrümantal olarak seçilmiş. Blog tarzının biraz dışında kalacağını düşünüp önce biraz kararsız kalsam da eklemeye, arada böyle şeylere bünyenin ihtiyaç duyduğunu hissedip hadi ekleyiveremgare dedim.

Ayrı bir tat ayrı bir tarz bu 60lar. Saykodeliğin temellerinin atıldığı twistten çıkılıp geniş mecralara geçildiği muhteşem bir dönem. Hangi dönemde yaşamak isterdiniz sorusuna belki de on kişiden yedisinin 60lar diyeceği bir dönem :( Hiç şans yokmuş bende de anasını satayım. Git sen 70lerde doğ, 90larda gençliğini, rezil 2000lerde de bu gününü yaşa... Kafam bozuldu bak yine tam da sigarayı bırakmaya yeltenecekken. Hadi kendinize iyi bakın.

Ha. Motorsiklet üzerinde dinlenilmemesi tavsiye olunur. Geçenlerde akıllanmayıp öyle bir aptallık yaptım kaza geçiriyordum :))


BUZZ BUZZ BUZZZZZZ Vol 1 - 2

01 - Jimmy Gordon - Buzzzzzz 2:20
02 - Bob Seger & The Last Heard - East Side Sound 2:24
03 - The Growing Society - Big Red Tomato 2:28
04 - The Sun Lightning Incorporated - Quasar 45 2:38
05 - The Hot Dog Stand - Zilch 2:24
06 - The Soundz - Freak Out (Part 2) 3:58
07 - The Sunliners - Well One 2:38
08 - The Galaxies IV - Picadilly Circus 2:38
09 - The Mugwump Estblishment - Mondo Hollywood Freakout 3:48
10 - The Royal Guardsmen - Om 2:44
11 - Inner Lite - All the Way In 2:02
12 - Peter Pan & The Good Fairies - Balloons 2:23
13 - The Disturbers - Free and Easy 2:18
14 - The Peepl - Please Take My Life 2:33
15 - The Swamp People - The Swamp 2:51
16 - Electric Tomorrow - Sugar Cube 1:59
17 - Electrified People - Electrified People 2:26
18 - The New Breed - One More for the Good Guys 4:35
19 - Nobody's Children - Girl I Need You (Instrumental) 1:52
20 - The Challengers - The Challengers Take a Ride on the Jefferson Airplane 1:38
21 - The Significant Other - Ode to Carrabasset 2:52
22 - The Cords - Cords, Inc. 2:26
23 - The Celebrated Renaissance Band - Vibration 2. 23:44
24 - The Wanderers - B.S.R.S. 9:00
25 - The Tea Company - Don't Make waves 1:35

16 Temmuz 2007 Pazartesi

Chocolate Watch Band - No Way Out (1967)

Psychedelic (saykodelik) olayına girmiş enteresan tipler. Aslına bakarsanız ööle çok süper değiller ama ben bu sabahtan beri psychedelic bi durumdayım. Kafamı toparlayamıyorum. Bi de sabahtan beri bu adamların parçalarını mırıldanıyorum. Zati hava sıcak, e bu sıcakta kafa beton gibi sert, e o sertliğin içinde kalan bi rahatlama duygusu yok.. gel de psychedelic dinleme. Ne zamandır da dinlemiyorum ha bu herifleri. Nerden takıldılarsa artık bugün dilime.. Ortalık yanıyo.. küresel olarak hepimiz yanıcaaazz, bari enteresan sanrılar görerek yansak da bi işe yarasa. Hani şöyle renkli, cümbüşlü, korkutucu, çıldırtıcı, insanın akıl sağlığını yerinden edecek bişeyler.. Bi tür "Requiem For A Dream" ya da Jim Morrison'ın şaman dansı sırasında yaşadıkları gibi.

CHOCOLATE WATCH BAND

Mark Loomis / Lead Gitar
David Aguilar / Lead Vokal
Gary Andrijasevich / Davul
Sean Tolby / Gitar
Bill 'Flo' Flores / Bass

NO WAY OUT

1. Let’s Talk About Girls 
2. Midnight Hour 
3. Come On 
4. Dark Side of the Mushroom 
5. Hot Dusty Road 
6. Are You Gonna Be There (At the Love-In) 
7. Gone and Passes By 
8. No Way Out
 9. Expo 2000 
10. Gossamer Wings