1978 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1978 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2023 Cumartesi

Earthrise / Earthrise (1978)

1975 yılında New Jersey'de kurulan Earthrise, Amerika'nın nadir Symphonic Prog gruplarından birisi. Genelde Psychedelic Rock ve Hard Rock gibi türlerin etkisinde kalan Amerikan gruplarından farklı olarak İngiliz tipi bir Progressive Rock'a yakınlar. Hatta isimlerinden de anlaşılacağı üzere Camel örnek aldıkları gruplardan biri yüksek ihtimalle.

3 kişilik küçük ama rafine bir kadroya sahip olan Earthrise başlangıçta, uzunca bir süre canlı çalan bir grup olarak ön plana çıkmış. 2 yıl boyunca pek çok konser ve dinletide boy göstermişler. Tabi bunların hepsi yerel ve küçük boyutlarda konserler. Ama bu durumda bile kendilerine belirgin bir kitle edinmeyi başarmışlar. 1977 yılında yeni kurulan bir stüdyonun teklifiyle ilk ve o dönem için tek albümlerini kaydetme fırsatı yakalamışlar. Lakin, Earthrise albümünün stüdyonun ilk büyük projesi olmasına rağmen kayıtlardan kaynaklı olarak sesin düşük çıkması grubun hevesini kaçırmış. 400 kopya olarak çoğaltılan albümün bir kısmı grup elemanlarının tanıdıklarına dağıtılırken bir kısmı da piyasaya verilmiş.

Bu heves kırılmasının ardından grup yeni bir albüm için fırsat bile kollamamış. Aralarındaki ciddi problemler de konuya dahil olunca 1979 yılında dağılmışlar. İşin tuhaf ve bir miktar da gıcık tarafı bundan sonra başlamış. Albüm, koleksiyonerler tarafından o kadar ilgi görmüş ki bazı müzayedelerde plak 800 ile 1000 dolar arasında rakamlara satılmaya başlamış. Grup da buradan aldıkları motivasyonla kayıtlarını beğenmedikleri albümü yeniden kaydetmek istiyor ama farklı bazı sorunlardan dolayı bunu da yapamıyorlar. Bulabildikleri en iyi durumdaki plaktan yaptıkları temizleme çalışmaları ile hazırlanan CD'nin yayınlanmasının ardından daha da bir hevese kapılıyorlar ve 2017 yılında Day 2 adında yeni bir albüm çıkarıyorlar. Albüm, ilki kadar iyi olmasa da gayet iyi bir albüm. Fakat ses kalitesindeki kötülüğe rağmen ilk albümdeki ruhu yakalayamıyor.

Temelde Earthrise müziği, 3 kişi olmalarından kaynaklı olsa gerek, Emerson, Lake & Palmer ile karşılaştırılıyor ya da onunla eş değer görülüyor. Benzerlikler içeriyor gibi olsa da asıl benzeştikleri ya da örnek aldıkları grup ise, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Camel. Müzikal anlayış ve bakış açısı olarak incelendiğinde Camel müziği ile çok fazla yakınlıkları bulunuyor Earthrise'ın. Bu yakınlık esinlenme ya da etkilenmenin ötesine de geçmiyor ve kendileri has bir yapı oluşturmayı başarıyorlar.

EARTHRISE

Kenn Pierog / Elelktirikli Gitar, Akustik Gitar, Mandolin, Bass, Lead Vokal
Bill Drobile / Klavye, Gitar, Lead Vokal
Greg DiDonato / Davul, Vurmalılar, Moog Drum

EARTHRISE

01. Eden's Child (6:45)
02. Arcturus (9:41)
03. Earthrise (5:48)
04. New Clear Dawn (11:06)

1 Ekim 2023 Pazar

Kracq / Circumvision (1978)

Hollanda'nın geç dönem Progressive Rock'a en büyük armağanı sayılabilir Kracq. Kendilerine has yapıları, farklı türlerden ve tarzlardan beslenen ama özgün olmayı başarabilen yapıları ile kaydettikleri tek albümle en iyiler arasında yer almayı fazlasıyla hak ediyorlar. 70'lerin bitmesine çok az kalmışken çıkardıkları albümle elektronik müziği avangard ile birleştirmeyi bu kadar iyi başarmış az sayıdaki gruplardandır.

Grubun adı iki grubun birleşmesinden ortaya çıkmış. Grubun klavyecisi Bert Vermijs'in önceki grubunun adı King's Ransom. Kracq'ın Kra kısmı bu gruptan geliyor. Diğer kısım ise Jos Hustings'in King Crimson'a ağır gönderme yaparak kurduğu Carmine Queen grubundan geliyor. Her iki grubun da başarılı kayıtlar yaptığı Kracq grubu elemanlarınca daha sonraları söylenmiş. Ama Carmine Queen'e ait pek çok kayıt bulunmakla birlikte King's Ransom'ın bütün kayıtları maalesef zaman içerisinde kaybolmuş.

Kracq, King's Ransom'ın eklektik tarafını alırken Carmine Queen'in de deneysel ve avangard kısmından destek almış. Ortaya çıkan müzik ise yine Eclectic Prog janrına dahil edilse de az önce de belirttiğimiz gibi deneysel ve avangard bir elektronik ile Symphonic Prog karışımı. Daha kısa bir özet isterseniz enteresan bir müzik yapıyorlar işte diyebiliriz.

Dönemin sıkışık ve yüksek standartlara sahip müzikal anlayışı içerisinde kayboldukları ve öne çıkamadıkları düşünülse de albümün sadece 500 kopya ile piyasaya sunulmuş olmasından kaynaklı olarak ticari bir başarı ve kitle sahipliği olmadığı kesin. Bu noktada grubun, alışkın olan kulaklara bile zorlayıcı gelebilecek yönleri de var. Tabi ki tarzlarının etkisi olmuştur ama daha çok tanıtımla alakalı eksiklikten kaynaklı bir öne çıkamama söz konusu diye düşünüyoruz.

Temelde, grup üyelerinin de verdikleri bir röportajda dedikleri gibi, Progressive Rock'a kendi bakış açılarından bir saygı duruşu bu albüm. Ama orada bırakmayıp daha da ileriye doğru götürmeyi, değişik bir tarz yaratmayı amaçlamışlar. Albümü dinlediğinizde bunu başarabildiklerini de anlıyorsunuz. Gönül isterdi ki daha fazla albüm kaydına imza atabilsinler. Fakat dönemin pek çok grubunda olduğu gibi onlar da tek albümle kalmışlar.

KRACQ

Bert Vermijs / Synthesizers, Klavye, Vokal
Jos Hustings / Gitar, Vokal
Cees Michielsen / Davul, Vurmalılar
Twan van der Heiden / Bass

CIRCUMVISION

01 - Summer Of My Life (7:09)
02 - Day In Day Out (5:13)
03 - Somewhere In The Evening (5:29)
04 - Y (5:17)
05 - Cobweb (0:20)
06 -  Put Up The Organised Fight (4:29)
07 - Crimpse Part 1 (0:20)
08 - To A Square (5:40)
09 - Partnership (3:42)
10 - Crimpse Part 2 (1:05)
11 - Keep Control Of What I Am (8:07)

8 Haziran 2023 Perşembe

Acintya / La Cité Des Dieux Oubliés (1978)

Tek albümlü efsaneler listemize Acintya ekini yapalım. Grup hakkında bilgi bulmak gerçekten de çok zor. Fransız olduklarını, 1976 yılında kurulduklarını, 1978 yılında tek albüm çıkardıklarını, o dönemde birkaç konser verdiklerini ve grubun öne çıkan isminin Philippe De Canck olduğunu biliyoruz, hepsi o. Hangi süreçlerden geçtiklerine dair en ufak bir şey de yok.

Progressive Rock'ın Symphonic Prog kısmından giriyorlar müziğe. Albümün içinden anladığımız kadarıyla stüdyoya girdikleri her seferde parça kaydı yapmaya çalışmışlar. Hatta 1976 yılında ilk stüdyoya girdiklerinde kaydettikleri 2 parçayı daha sonra albümün CD versiyonuna eklemişler. Birlikte ilk kez stüdyoya girdikleri düşünülürse her iki parça da gerçekten çok iyi. Bunların dışında kaydedildiği söylenilen ama yayınlanmayan başka parçalar da varmış. Umarız bir gün karşımıza çıkarlar.

Bu ilk ve tek albümün ardından Acintya bir de konser kaydı yapma fırsatı bulmuş. 1979 yılında LP olarak yayınlanan canlı kayıt hak ettiği yeri ancak CD olarak basıldıktan sonra alabilmiş. O da gerçekten iyi ve etkili bir konser albümü. Ha daha iyilerini de dinlemişsinizdir elbette. Fakat tek albümü olan bir grubun konser kaydı, Fransız ve Symphonic Prog olmaları bunu bir miktar daha değerli kılıyor.

Albümün genelinde klavyeler hakim. Fazlasıyla coşkulu ve cesur hamleleri var klavyenin. Aralarda yanına eklenen keman da klavyenin başlattığı ilerleyişi devam ettiriyor. Bazı noktalarda avangard bir yaklaşım sergilemekle birlikte üzerinde fazla da durmuyor. La Cité Des Dieux Oubliés albümü için Symphonic Prog deyip duruyoruz ama alttan alta içerisinde pek çok farklı türün imlerini de barındırıyor. Yani eklektik bir yaklaşıma sahip oldukları, bunu albümün her yerine taşıdıkları için bir miktar Eclectic Prog'dan da bahsedebiliriz.

Barok Müzik'in en ağır taraflarından beslendikleri gibi kemanın gösterdiği performanslarda Neo-Klasik bir tavır takınması yukarıdaki eklektik savını doğruluyor. Sesin elektronikleştiği ya da öyle geldiği yerlerde Tangerine Dream izlerine rastlarken albümün de grubun da Wapassou'dan feyz aldığı görünümünde olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Tabi bu tıpa tıp bir benzerliği beraberinde getirmiyor. Onlardaki ağır hava Acintya'da da var diyelim.

ACINTYA

Philippe De Canck / Klavye, Synthesizer
Bernard Petite / Davul
Jean-Louis Tauvel / Bass
Philippe Clesse / Gitar, Keman

LA CITÉ DES DIEUX OUBLIÉS

01 - Adyane 4:21
02 - Espoir 15:40
        i. Solitude
        ii. Je suis un roi
        iii. Le voyage dans la bulle
        iv. Libellule
        v. La princesse bleue
        vi. Le soleil noir
        vii. Les Jardins de Velours
        viii. Acintya
        ix. Desespoir
        x. Le message
03 - La Cité des Dieux Oubliés 18:32
        i. Kaah-Imma la Cité
        ii. La déesse bleue
        iii. Le temple
        iv. La Nécropole des Rêves
        v. Les portes d'argent
        vi. La crypte d'Avahr-Moor
        vii. Vibrations
        viii. Le combat des dieux

17 Aralık 2022 Cumartesi

Potemkine / Nicolas II (1978)

Zeuhl
müziğin Fransa'dan çıkmış en önemli temsilcilerinden biri de Potemkine. 1971 yılında kurulan grubun diğer Zeuhl gruplarından önemli farkları bulunuyor. Bu farklılıklar o kadar belirgin ve değişik ki çoğu zaman grubun Zeuhl'e dahil olup olmadığını bile sorgulatıyor insana. Ama çıkış noktaları bu olduğu için de yaptıkları müzikle ilgili en doğru tanımlama da bu doğal olarak.

Kurulmalarından 4 yıl sonra çıkardıkları ilk albümle gerçekten de iyi bir işe imza atıyorlar. Foetus, Magma'ya yakın duran tarzıyla oldukça başarılı bir albüm olarak görülüyor. Ardından geçen iki yılla birlikte çıkardıkları 2. albüm Triton ise daha neşeli diye tabir edebileceğimiz bir Fusion'a doğru evriliyor. Jazz ile birleştiği noktada Potemkine'in müziği hem daha iyi bir hal alıyor hem de kalitesi bir hayli artıyor. Konumuz olan son albümde Nicolas II'de ise gerçekten de baş yapıt niteliğinde bir iş çıkarıyorlar.

2. albümle başladıkları Jazz Fusion yapısı bu albümde daha fazla oturmuş durumda. Fazlasıyla yaratıcı ve etkileyici. Notalar arasında arsızca dolanan bir grupla karşı karşıya kalıyorsunuz. Melodik yapısı fazlasıyla cüretkar. Sizi alıp boyutlar arası bir yolculuğa çıkarabilecek denli muhteşem. Bazı noktalarda kendini tekrar eden bir yapıya bürünüyor gibi görünse de işin aslı hiç de öyle değil. Sürekli olarak bir yerlerde gezinip başladıkları noktaya dönüyorlar ve o kadar çok değişik tür ve tarza göz kırpıyorlar ki albümdeki çeşitlilik bir hayli artıyor.

Charles, Michel ve Philippe Goubin kardeşler tarafından kurulan Potemkine, maalesef ki bu 3. ve son albümle birlikte dağılıyor ama geride dikkate değer, arşivlik 3 iş bırakıyorlar. Özellikle de Nicolas II bu konuda tam bir ziyafet olarak nitelendirilebilir. Albümün içerisinde Magma'dan Billy Cobham'a, Mahavishnu Orchestra'dan Brand X'e uzanan bir yelpazede çeşitlilik mevcut. Jazz Fusion seven herkesin dinlemekten sıkılmayacağı bu albüm diğer taraftan bakıldığında Zeuhl'e de derinden bir saygı duruşu niteliğinde. Magma'nın Attahk dönemindeki Zeuhl etkileri Nicolas II'de de fazlasıyla bulunuyor. Tabi Jazz Fusion arasına eklenmiş tatlı sos niteliğinde bir yapıda karşımıza çıkıyor.

POTEMKINE

Dominique Dubuisson / Bass, Vokal
Jean J. Ganghofer / Vurmalılar
Charles Goubin / Gitar, Vokal
Michel Goubin / Klavye, Vokal
Philippe Goubin / Vurmalılar, Davul
Christian Rouge / Vurmalılar

NICOLAS II

01. Tango Panache (6:18)
02. Raspoutine (5:56)
03. Theme Pour Un Swing Imaginaire (5:37)
04. Air De Famille (3:19)
05. Ode De Mars (5:23)
06. Aux Images (2:41)
07. Amphitheatre Magique (6:45)

17 Ekim 2009 Cumartesi

David Byron - Baby Faced Killer (1978)

David Byron'ın ikinci solo albümü olan Baby Faced Killer, Uriah Heep'ten ayrıldıktan sonra kaydettiği ilk solo albüm olma özelliğini de taşımaktadır. (Tamam saçma bi cümle oldu... İdare edin artık.)

Take No Prisoners'a oranla bambaşka bir albümdür bu. Altyapı tamamen rock'n roll'a dayanır. Byron vokal tekniğinde yaptığı değişikliklerle hem Heep tarzına uzak bir portre çizer hem de farklı işler de yapabileceğini gösterir. Albümdeki tüm parçalar Byron ile birlikte bir nevi 2.derece Hensley olarak düşünülebilecek olan Daniel Boone'a aittir.

Boone, Hensley kadar olmasa da yetenekli bir müzisyendir ve gitar, klavye, vurmalılar gibi değişik aletlerle haşır neşirdir. Baby Faced Killer'ın genelinde yüksek ritimler, tempolu bir ilerleme ve değişken geçişler mevcuttur. İlk iki parça Baby Faced Killer ve Rich Man's Killer'ın girişlerine dikkat etmek gerekir. Çünkü her ikisinde de ama özellikle ikinci parçada modernize edilmiş bir rock'n roll havası sezinlenir.

Şüphesiz görülmemiş bir yenilik değildir ama ilgi çekici ve kayda değer bir sonuçtur. African Breeze'deki 80'leri haber veren ama bir bakıma dinleyiciyi Afrika'da safariye çıkmış gibi hissettiren ritmik yapı, Only You Can Do It'de karamsar başlayan fakat bir anda yumuşak ve sevecen bir hal alan müzikal anlayış, son parça olan I Remember'da Byron'ın birkaç yıl öncesine özlemini dile getirirmişçesine geriye doğru evrilir ve Uriah Heep'e saygı duruşu niteliğine bürünür. O diil de... şaane yazdım bence. :)

DAVID BYRON

David Byron / Vokal
Daniel Boone / Gitar / Klavye / Vurmalılar
Alan Jones / Bass
Stuart Elliot / Davul

BABY FACED KILLER 

01 - Baby Faced Killer (3:10)
02 - Rich Man's Lady (3:51)
03 - Sleepless Nights (3:48)
04 - African Breeze (4:12)
05 - Everybody's Star (4:20)
06 - Heaven Or Hell (4:42)
07 - Only You Can Do It (4:04)
08 - Don't Let Me Down (3:21)
09 - Acetylene Jean (3:19)
10 - I Remember (4:08)


5 Temmuz 2009 Pazar

Bubu - Anabelas (1978)

Bu blogtaki ilk yazımı yazmaktan çok mutluyum. Epey güzel albümleri sizlerle paylaşacağıma inanarak yazıma başlamak istiyorum. Şu sıcak yaz havasında güzel bir Güney Amerika esintisinin, bütün bu güzel müzik türüne gönül vermiş olanlara iyi geleceğini düşündüm. Gündüz epey yorulmuş bir şekilde sızlanırken, dolaptan çıkarılan Arjantin şarabı gibi sizi kendinize getirecek güzel bir albüm ile karşı karşıyasınız.

Bubu’nun "Anabelas" albümü ana hatlarıyla epey karmaşık gözükür. Fakat 1970’lerde çıkan Arjantin furyasındaki kardeşleriyle epey bir benzerlik göstermektedir. Anabelas konsept bir albüm havasındadır, bunun sebebi parçalarının adlarının destanlardan almasıdır. Yaptıkları müzik ile bu albüm King Crimson’ın ilk dönemleri, Anglagard ve Magma ile paralellik göstermektedir.

Bubu grubu epey geniş bir korodan oluşmaktadır. Dinlediğinizde sizlerin de fark edeceği gibi nereden hangi enstrümanın, hangi ritmin çıkacağı kestirilmemektedir. Geleneksel grup kurulumundan farklı olarak bünyelerinde keman, flüt, saksofon ve piyano bulunmaktadır. Bütün bunlara karşın beklenmedik bir şekilde ahenk ve kompozisyon kulaklarınızdan kaçmayacaktır.

Albüm kapağından da fark edileceği gibi bu kadar renk cümbüşünü bir arada tutmak epey zor olmalıdır. Bubu gerçek manası ile nasıl bu kadar güzel bir uyum sağladığını gösterecektir. Albümün gidişatından biraz bahsedecek olursak genellikle progressive albümlerde gözlenenden farklı bir gidişat bulunmaktadır. Çok canlı ve enstrümantal bir parça ile girişi yapmaktadır. Epey güzel bir ritm akışının beyninize doğru hücum ettiğinizi anladığınızda daha parçanın giriş kısmını yeni yemişsinizdir. Kendi uluslarından esintiler sağlamaya çalışan folk/progressive grupların tam aksine bambaşka destansal bir hava yaratmıştır. Anabelas sizi sıkmayacak ve hoş bir tını bırakarak arkasından bitecektir. Şimdiden iyi dinlemeler.

BUBU

Sergio Polizzi / Keman
Cecilia Tenconi / Flüt, Bas flüt
Win Fortsman / Saksafon
Petty Guelache / Vokal, Geri Vokal
Eduardo Rogatti / Gitar
Eduardo "Fleke" Folino / Bass
Eduardo "Polo" Corbella / Davul
Daniel Andreoli / Piyano

ANABELAS

01 - El Cortejo de un Día Amarillo (19:25)
02 - El Viaje de Anabelas (11:12)
03 - Sueños de Maniquí (9:16)

3 Temmuz 2009 Cuma

Grobschnitt / Solar Music - Live (1978)

Bu blog’da bir şeyin eksikliğini hep duymama rağmen bu eksikliğin ne olduğu kafama anca bu gün dank etti. Solar Music-Live lan işte bu. Eminim blog'a yolu düşen düşmeyen herkesin zulasında bu Live’ın bir veya birden çok versiyonu (The History of Solar Music) mevcuttur. “Eee mevcutsa neden ekliyosun be adam?” diyen olursa, cevabım; “Bilmiyorum”.

Kim bilir belki de bu Live'ı ıskalayan bir kaç progsever varsa düşüncesidir ha. Evet evet öyle olsun, bu muhteşem Live kazara es geçen progseverlere gelsin.

Müzik eleştirmenlerine göre (ve eminim biz dinleyiciler olarak da) tüm zamanların en iyi perfonmanslarından biri olarak gösterilen “Solar Music-Live” Grobschnitt'in 1974 çıkışlı Ballermann albümünün ikinci yarısında bulunan stüdyo kaydının canlı performans hali.

1978 çıkışlı bu konser kaydı toplamda 53 dakikayı buluyor. Üzerinde önceden çalışılmış olsa da sahne içinde yaratılan müthiş doğaçlamalar ve melodisel yapı dinleyiciye kafayı sıyırtacak cinsten. Bu Live ile yaratıcılığın doruk noktasında duran Grobschnitt, “Solar Music-Live” ile o kadar anıldı ki, isimlerinin dünya çapında anılması bu albüme borçlu belki de.

Konser boyunca solo atmaya programlı bir gitarcı düşünün, dinleyiciyi transa sokmaya kararlı, vuruşları-zamanlaması mükemmel bir de baterist (üstelik grubun kurucusu ve lideri) sık sık birbirleriyle şahane düetlere giren gitarlar, arka planda kalsa da konser genelinde synth-klavye dokunuşları, çığlıklar, nefis ses efektleri, ruhunuzu sarsacak ani patlamalar daha ne diyeyim. Güneş müziği, mükemmeli yakalamış yıllarca dinlenebilinecek ender bir örnek.

Ayrıca şu, bu favori parçadır diye de birşey söz konusu değildir bu albümde. Bütününü atarsınız Winamp'a, varsa bi kaç bira birlikteliğinde koltuğunuza oturur, sesi kökler, uçuşa geçersiniz. Her ne kadar Symphonic Prog olarak geçse de Grobschnitt, bu Live Space Rock’tır çünkü.

DVD’sine değinmiyorum bile. Pink Floyd'un Pompeii’sine Almanlardan bir cevap olarak gösterildiği düşünülürse (kıyas olmasa da) sahne performanslarını, tiyatral şovlarını bi düşünün artık.

Ha bir de grubun lideri Eroc vardır ki, 75-79 çalışmaları kesinlikle es geçilmemelidir. Zaten 80'lerde Eroc gruptan ayrıldıktan sonra bikaç farklı çalışmaları daha olmuş ama eski başarılarını yakalayamamışlardır.(Zaten 80'lerde kim yakalamış ki, o da ayrı bi konu)

1998’de tekrardan basılan Live’da iki tane de bonus parça bulunmakta. Eksik albüm eklemişsin deyip kafamı ütülemeyin. :)) Son söz olarak da ne yapın edin bu canlı performansın DVD’sini bir yerlerden ele geçirin derim. Kendinize iyi bakın.

GROBSCHNITT

Stefan Danielak / Gitar, Vokal
Joachim H. Ehrig (Eroc) / Synthesizer, Davul, Vokal
Wolfgang Jäger / Bass
Volker Kahrs / Klavye, Vokal
Gerd Kühn / Gitar, Vokal

SOLAR MUSIC - LIVE

01 - Solar Music I (4:38)
02 - Food Sicore (3:52)
03 - Solar Music II (6:03)
04 - Mühlheim Special (10:43)
05 - Otto Pankrock (6:26)
06 - Golden Mist (10:56)
07 - Solar Music III (12:26)

29 Nisan 2009 Çarşamba

Visokosnoe Leto - Prometei Prikovannii (1978)

Hep müziğe bildik ülkelerden baktık. İngiltere, Almanya, İtalya, İsveç… E birde madalyonun öbür tarafı var: 70’lerin çok fazla da uğramadığı, uğrasa bile bizlerin çok fazla bilmediği ama tüm bu müzik dünyasının dibinde olan ülkeler var.

İşte Rusya bunlardan birisi... Öyle bildik çok fazla grupları yok 70’lere ait. Bugün böyle bir ülkenin kabul edilen en iyi gruplarından birini paylaşmak istedim. Visokosmoe Leto… Adı bile enteresan.

Müziğe büyük bir yenilik getirdiklerini söylemek zor… Ama progressive müziğin, diğer birçok ülke kadar, uğramadığı bir ülkeden çıkmış olan yorum bu.

Gnosis’ten rus arkadaşıma bana bir grup tavsiye etmesini istemiştim. Bana “pek grup yok ama sen bunu seversin” diye tavsiye ettiği ilk grup işte bu. Beklediğimden daha iyi çıktığını söylemem lazım. Psychedelic motifleri ağır basan heavy/hard bir albüm. Zaman zaman vokal performansı sıkıcı olsa da bazen klavye ve gitardan güzel işler çıkmakta…60 dakika civarında inişli çıkışlı bir albüm. Gitarist Sitkovetsky 80lerde “Autograph”da çalmış bir adam. Grupta göze batan adamlardan biri.

Çok uzatmayayım, en iyisi demiyorum ama kendinize göre bir şeyler bulabileceğiniz güzel bir albüm bu. Kayıt kalitesi çok başarılı olmasa da 70'lere Rus bakış açısı…

VISIKOSNOE LETO

Alexander Sitkovetsky - Gitar, Vokal
Kris Kelmi - Klavye
Alexander Kutikov - Bass,Vokal
Valery Efremov - Davul

PROMETEI PRIKOVANNII

01 - Вступление
02 - Часть 1
03 - Часть 2
04 - Часть 3

13 Ocak 2009 Salı

José Cid - 10000 Anos Depois Entre Vénus e Marte (1978)

70’ler Portekiz müziğini ele aldığımızda Quarteto 1111 Tantra, Banda Do Cascao, Petrus Castrus gibi gruplar arasında belki de en göze çarpanıdır Jose Cid. Cid, "10000 Anos Depois Entre Venus E Marte" albüm performansıyla kendisini kanıtlamış, saygıdeğer bir müzik insanıdır. Yanında çalan müzisyen arkadaşların da hakkını vermek lazım tabii ki de. Fakat aynı cümleyi tekrarlamaktan ne kadar sıkıntılı olsam da belirtmek istiyorum ki albüm hak ettiği ilgiyi bulamamış, tarihin tozlu raflarında ilgili kimseler tarafından keşfedilmeyi beklemiştir.

Albüm, Cid ve klavyesi hegemonyasındaki sekiz parçadan oluşmaktadır. Enstrümanların uyumu inanılmazdır. Bazı yorumcular tarafından 70’lerin en önemli mellotron dinletisi olarak gösterilmektedir.

Kısaca konsepti de özetlemek gerekirse, efenim dünya yıkıma uğramıştır. Bu olaydan bir adam ve bir kadın uzay gemisine binip uzaklaşarak paçayı kurtarmışlardır. Aradan 10000 yıl geçer. Elemanlar dünyanın eski dengesini ve güzelliğini tekrardan var etmek amacıyla ellerindeki teknolojiyle harap olmuş gezegenlerine geri dönerler.

Görüldüğü gibi Sci-Fi odaklı bir hikaye ve buna paralel düşüncelerle kurgulanmış sesler bütününden ibaret, leziz bir albümdür. Şarkı sözlerinin Portekizce olması salt müziğe yoğunlaşmayı olanaklı kılacaktır. Eh, hala konsepte takılıp da derin düşüncelere dalacak olanlara ise hiçbir sözüm yok.

JOSE CID

José Cid / Piyano, Synthesizer, Mellotron, Vokal
Josi Carrapa / Gitar (8)
Ramon Gallarza / Davul, Perküsyon (1-7)
Zé Nabo / Bas Gitar, Gitar (1-7)
Guilherme Scarpa Inãs / Davul, Perküsyon (8)
Mike Sergeant / Gitar (2)

10000 ANOS DEPOIS ENTRE VENUS E MARTE

01 - O Ultimo Dia Terra (4:24)
02 - O Caos (5:50)
03 - Fuga Para O Espaco (8:09)
04 - Mellotron O Planeta Fantastico (6:43)
05 - 10,000 Anos Depois Entre Venu E Marte (6:03)
06 - A Partir Do Zero (4:44)
07 - Memos (2:22)
08 - Vida (Sons Do Quotidiano) (12:41)

22 Aralık 2008 Pazartesi

Hardal - Nasıl? Ne Zaman? (1978)

Kvartetten'a katılıyor ve gaza gelip eskilerden güzide bir albümümüzü eklemeye karar veriyorum. Hardal, yetmişlerin ikinci yarısının başlarında toplanan bir gruptur. İlginçtir grup elemanları kendiliğinden değil, önceden tanışıklıkları olan Burhan Ağaoğlu adında bir müziksever tarafından tek tek seçilmiş ve bir araya getirilmiştir. O aralar Sedat Avcı, Aydın Şencan ve Cahit Kukul "Yeraltı Dörtlüsü" adlı gruptadırlar ve teklife oldukça sıcak bakarlar. Daha sonra ise Şükrü Yüksel'e teklif götürülmüştür. O da tereddütsüz kabul edince bir araya gelirler ve provalar başlar. Kısa süre sonra bestelerde klavye çalacak bir elemana ihtiyaç duyarlar. Sonunda Özkan Turgay'ın da kadroya dahil edilmesiyle grup oluşumunu tamamlar ve albüm kayıtlarına başlanır. Albüm Türk Rock'ının önemli eserlerindendir. Enstrüman kullanımı yeterli düzeydedir. Vokaller oldukça hisli ve ön planda olup, grubun yüksek melodik temasıyla harika bir uyum içerisindedir. Parçaların her biri kendi içerisinde ayrı bir güzelliğe ve bütünlüğe sahiptir ki baştan sona insanı sıkmadan diyardan diyara sürükler. Arşivlerde mutlaka bulundurulmalı, özellikle genç arkadaşlara zor kullanarak dinletilmelidir. *Seneler önce Kadıköy'de beni bu albümle (ve akabinde eskiler Türk müziğiyle) tanıştıran Muhsin'e teşekkürlerimle.. Bir de buradan yak abi, LP ile nereye kadar (: HARDAL Şükrü Yüksel / Gitar, Vokal Cahit Kukul / Gitar Özkan Turgay / Klavye Aydın Şencan / Bas Gitar Sedat Avcı / Davul, Vokal NASIL? NE ZAMAN? 1 - Bir Yağmur Masalı (6:10) 2 - Unuttum (3:33) 3 - Sen Gittin Diye (2:58) 4 - Nasıl? Ne Zaman? (5:52) 5 - Zor (3:23) 6 - Ne Kadar Zaman Geçti? (3:26) 7 - Lanet Olsun (4:02) 8 - Başka (2:40) 9 - Gece Vakti (3:46) 10 - Yalnızım (3:33) 11 - Ne Kaldı? (5:53)

10 Kasım 2008 Pazartesi

Minotaurus - Fly Away (1978)

70’lerin son bölümleri senfonik prog adına altın senelerdi kuşkusuz. Bu dönemde birçok önemli albümlere imza atan Almanların bu kategoride de ne kadar başarılı olduklarını biliyoruz. Fakat nedense bu albümü diğerlerinden ayrı tutmuşumdur hep. Bir nevi Eloy, Novalis ve Jane harmanı olan bu albümdeki atmosfer kuşkusuz ilk parçadan itibaren kendisini belli ediyor.

Dikkat çeken başka bir öğe ise elinde asa benzeri bir araç, yere bağdaş kurmuş, boğa kafasına sahip çıplak bir insan vücudu temalı albüm kapağı. İsimden yola çıkacak olursak Minotaurus, yunan mitolojisinde insan-boğa karışımı hayali bir yaratık olarak bilinmektedir ki iyi huylu bir karakter değildir kendisi. Ayrıca hikayesi de oldukça kasvetlidir fakat bu hikaye albüm konseptine ne kadar yansımıştır orası tartışılır.

Oberhausen’li grubun temelleri 1972 yılı civarlarında atılmıştır. Yetmişlerin ortalarında ise artık grup stüdyoda sürekli çalışma halindedir. Grubun ilk olarak adını duyurması Stanley Kubrick’in 7117 adlı filminin müziklerini yapmış olmalarına dayanır. Yine bu aralar stüdyoya kapanırlar ve “Fly Away” şaheserini yaratırlar. Konserlerinde albümün sadece 1000 kopyası basılmış ve satılmıştır.

"Fly Away" içeriğindeki mellotron, bol chorus, delay ve reverb efektleriyle dinleyiciyi senfoni cennetine uçurabilecek yakıt deposuna sahip bir atmosfer ve heavy elementlerin müthiş sentezini bulabileceğiniz ender albümlerden.

Abüm, senfonik progresifin karanlık yüzünü sevenler için iyi bir deneyim olacaktır.

MINOTAURUS

Michael Helsberg / Gitar
Ludger "Lucky" Hofstetter / Gitar
Ulli Poetschulat / Davul
Bernd Maciej / Bas Gitar
Peter Scheu / Vokal
Dietmar Barzen / Klavye

FLY AWAY

1 - 7117 (6:47)
2 - Your Dream (5:40)
3 - Lonely Seas (4:42)
4 - Highway (3:20)
5 - Fly Away (13:20)
6 - The Day The Earth Will Die (4:40)
7 - Sunflowers (3:59)


2 Eylül 2008 Salı

Radiomöbel - Gudang Garam (1978)

Hep düşünürüm neden bu İskandinavlara da bir başlık verilmemiş ki? Almanlarda, İtalyanlarda olan bu heriflerde yok mu? Fazlasıyla var. Belki de tek başına yeni bir tür keşfetmedikleri içindir. Magma çıkmış Zeuhl doğmuş. Bir grup bir başlık hakkı doğuruyorsa rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kuzeyliler bu başlığı çoktan hak etmişler. Progressive’in neredeyse her türüne bulaşıp, inanılmaz albümler yapmışlar. Flasket Brinner’dan (İsveç) tutun Alrune Rod’a (Danimarka), Host’dan (Norveç) tutun Piirpauke’ye (Finlandiya)… Bugün bahsedeceğim albüm Radiomöbel’in “Gudang Garam” albümü. Niye bunu seçtim? Çok bilinen kuzeyli grupları bulmak çok zor değil. Biraz daha gölgede kalmış albümleri tanıtmak daha faydalı. Ayrıca çok baba albüm yapmalarına karşın zamanında pek de ilgi görmemiş o kadar çok grup ve albüm var ki. Biraz da bunları öne çıkarmak lazım. Bu albüm İsveçli grubun 2. ve bilinen son albümü. İlki Tramseböx’e nazaran daha başarılı bulduğum bu albüm yarı space yarı psychedelic tarzda diyebilirim. Albüm baştan sona 70’lerin albümü. Klavye ve Gitarın ön planda olduğu melodik ama etkili, insanın içine işleyen bir anlayışları var. Andrus Kangro gitarda gerçekten çok güzel iş çıkarmış. Underground hissiyatı albüm boyu had safhada. Carin Bohlin’in vokal tarzı Renata Knaup’un (Amon Düül 2) All the Years Around’daki vokal tarzını fazlasıyla andırıyor. Şarkılara gelince: daha önce tanıttığım albümler gibi bu da baştan aşağı kalitesini bozmayan güzel bir albüm. Buna rağmen son iki şarkı “Flugomas Morgan” ve “The Finalen” albümde biraz öne çıkmakta, güzel bir son… Farklı ruh hallerini yansıtmakta. Sürekli gelgitler yaşanmakta. Albümün en uzun şarkısı olan “E-matt” orta bölümlerinde güzel bir soloyu barındırıyor. Hani Jane’in “Between Heaven and Hell” şarkısında Klaus Hess’in muhteşem solosu vardır ya onun gibi. Bu Kangro hisli ve yetenekli bir adam burası kesin. Gerçekten harika bir albüm tabi bu spacy, psych ve karanlık tarzı sevene… Dinleyeceğiniz albüm bir LP riptir belirteyim. İskandinavların ,çok sevdiğim Almanlardan gerçekten aşağı kalır yanları yok. Ne yazık ki bu albüm Radiomöbel’in son albümü. İlk albümleri ile ikinci arasında bariz bir biçimde müziklerini geliştirdikleri ortada. Devam etselerdi daha neler çıkarırlardı kim bilir… Neyse keyifle dinleyin…

RADIOMÖBEL
Carin Bohlin / Vokal
Göran Andersson / Bass
Andrus Kangro / Gitar
Richard Moberg / Klavye
Mikael Skoog / Bateri

GUDANG GARAM
01 - Gudang Garam – Höstsång (3.43)
02 - Fasa (0.41)
03 - E-Matt (15.51)
04 - Vaggvisa(1.22)
05 - Kylle (6.57)
06 - Flugornas Morgon (7.10)
07 - Finalen (8.24)

25 Mayıs 2008 Pazar

Eric Clapton - Backless (1978)

Çok vahim çünkü bu upload edilen ilk Clapton albümüymüş. Neyse efendim. Bu albüm kafadan en beğendiğim EC albümü, tamam en iyisi değil, ki EC albümleri arasında sıralama yapmaya pek kıyamam ama en güzel albümü kesinlikle. Ve çok seksi bir albüm. Baştan sonra Clapton gitarı ile sevişiyor. Ayrıca çok dingin, sade, kendi halinde takılan bir albüm. Clapton albümde hiç ciyaklamıyor, gitarı da hiç ciyaklamıyor. Adam albümde çıldırdığı zaman bile bir dinginlik yaratıyor.

Hatta yatak odası müziği niyetine de kullanabiliriz albümü. O kadar seksi bir albüm. Gitar seksi, davul seksi. Durgun, içinizi okşayan tınılar vs. fakat ortalara doğru hızını yavaşlatan albüm, yerinde duramayan zıpır dinleyicileri sıkabilir biraz. David Gilmour'un On An Island albümü kadar olmasa da bir o kadar yavaş ilerleyen bir albüm.

"I will Make Love to You Anytime", "Walk Out in the Rain" gibi hemen alışacağınız parçaların yanında, bir çok toplama EC albümünde bulunan "Promises" ve bir çok kez canlı konser kayıtlarında rastladığımız "Tulsa Time" parçaları albümün ağır topları. Fakat EC amcam bu iki parça arasında bir "Golden Ring" giriyor, ki dayanılmaz bir haz alıyorsunuz adamın sesinin tonundan, gitarının gıydısından.

Neyse efendim sözü fazla uzatmayalım;

ERIC CLAPTON

Eric Clapton / Gitar, Vokal
Dick Sims / Klavye
Marcy Levy / Vokal
George Terry / Gitar
Carl Radle / Bass, Vokal
Jamie Oldaker / Davul, Perküsyon, Vokal
Benny Gallagher, Graham Lyle: "Golden Ring" parçasına arka vokal

BACKLESS

1 - Walk Out in the Rain (4:16)
2 - Watch Out for Lucy (3:26)
3 - I'll Make Love to You Anytime (3:23)
4 - Roll It (3:42)
5 - Tell Me That You Love Me (3:31)
6 - If I Don't Be There by Morning (4:38)
7 - Early in the Morning (7:58)
8 - Promises (3:04)
9 - Golden Ring (3:32)
10 - Tulsa Time (3:28)

12 Mayıs 2008 Pazartesi

U.K. - U.K. (1978)

“LB = Lester Bangs (Philip Seymour Hoffman)
WM = William Miller (patrick Fugit)”

LB – Your writing is uh… damn good! It’s a shame you missed on rock’n’roll. It’s over.
WM – Over?
LB – It’s OVER! What you got here just the death rattle. Last gasp. Last grope.


Varoluşları, progresif rock’ın altın döneminin kapandığı bir zamana denk gelen bu süper grubun diğerlerinden farkı o döneme ayak uyduruş biçimlerindedir. New age esintilerinin arasında bir John Wetton vokali, dans ritimlerinin ardında kapkara keyboard synthlerini yürüten Eddie Jobson ve bulundukları gruplara fusion’ı aşılayan efsaneler; Bill Bruford ve Allan Holdsworth bu grupta karşılacağınız süprizlerin başını çekiyor.

Asla sabit kalmayan tarz kimi zaman King Crimson kadar karmaşık olurken, kimi zaman “muzak” derecesinde açılışlara sahip olabiliyor. Wetton o harikule tok sesini hiç bir zaman kotaramadığı kadar dik vokaller ile süslemekten vazgeçmemiş gibi gözüküyor. (Thirty Years) Alan Holdsworth tıpkı Gong’un Expresso II’sinde yaptığı gibi bu albümde de fusion olayının peşini bırakmıyor ve soloları ile can alıcı derecede iyi bir iş çıkartıyor. Gong kadar teferruatlı bir müzik olmamasına rağmen biraz geri planda kalmış gibi duruyor. (Thirty Years harici) Jobson müzikteki New Age etkilerinin yegane mimarı fakat yer yer introlarda Rick Wakeman’ı andırıyor ki müziği şüphesiz domine eden eleman rolünde, Alaska’nın sonunda yarattığı karmaşaya şahit olmalısınız. Elektro keman ile yarattığı atmosfer ve attığı sololar (Time to kill) hakkında pek söz etmeye gerek duymuyorum. Bill Bruford yine oldukça mütevazi, caz tavrından zerre ödün vermiyor.

Gong’un çok sesliliği, King Crimson’ın deneyselliği ya da Jethro Tull’ın vuruculuğunu bulamasak da, o döneme rağmen ziyadesiyle iyi bir biçimde kotarılmış bir albüm “U.K.”, progresif müziğin son çırpınışlarına şahit olmak isteyenlere şiddetli tavsiyemdir. İyi eğlenceler.

U.K.

Bill Bruford / Davul, Perküsyon
Allan Holdsworth / Gitar
Eddie Jobson / Klavye, Elektro keman
John Wetton / Vokal, Bass

U.K.

1 - In the Dead of Night (5:38)
2 - By the Light of Day (4:32)
3 - Presto Vivace and Reprise (2:58)
4 - Thirty Years (8:05)
5 - Alaska (4:45)
6 - Time to Kill (4:55)
7 - Nevermore (8:09)
8 - Mental Medication (6:12)

7 Nisan 2008 Pazartesi

1860 Band - 1860 Band (1978)

Adam coşmuş, durduran yok. Şimdiki konumuz progressive funk jazz yapan 1860 Band. Adamlar dünyanın dibinden çıkıp gelmişler buraya; Wellington/Yeni Zelanda (bunun eskisi var mıydı? vardıysa yeniyi kurunca eskiyi ne yaptılar?) Çok sakinler. Kendilerinden emin. Öylece kendi aralarında takılmışlar. Artık Zelanda'nın havasından mıdır suyundan mıdır bilemeyeceğim ama çok estetik olmuş albüm. Üflemeliler ağırlıkta ve adamlar hakikaten de iyi kullanıyorlar aletleri. Bazı tipler (bkz. Saku the Demon) bunu da niye koydun ki buraya endişesi taşıyacaktır. Hatta birader Cyphre bile "olm 1978 tarihli lan bu albüm, bi arıza çıkmasın" diyecektir kendi kendine. Ama punk'ın piyasayı ele geçirmeye başladığı dönemde çıkmış olmasına rağmen albüm, arşivde yer alması gereken albümlerden. De hadi... gidip popstar alaturka izleyin! (reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıyla bu cümle için Osmantan Erkır'dan para talep ediyorum arkadaş.)

1860 BAND

- Rodger Fox / Trombon
- Geoff Culverwell / Trompet, Flugelhorn, Flüt, Vokal
- Peter Blake / Klavye
- Bill Brown / Davul, Vurmalılar
- Rob Winch / Bass
- Martin Winch / Gitar

1860 BAND

1. Us (3:19)
2. Keep That Same Old Feeling (5:06)
3. Von Tempsky (3:46)
4. Fire & Rain (7:49)
5. That's The Kind Of Love I Got For You (4:13)
6. California Dreaming (5:48)
7. Porky (9:01)
8. Adopted (1:20)

13 Temmuz 2007 Cuma

Kraan - Flyday (1978)

Alman jazz rock, fusion ve free jazz grubu. Albüm, nitelikleri açısından ilk dönem albümleri kadar iyi olmasa da arşivde bulunması gereken albümlerden.

Aslında bu albüm için yazacak bi dolu şey var ama nedense bu akşam hiç keyfim yok. Ortam çok sıcak, dışarıda yani bizim sokağın orta yerinde birinin nişanını yapıyolar klavyeci getirmişler bi tane adam beynimin içine etti. Hayır adam doğru düzgün çalsa gam yemiycem.. yanlış akorlar, yanlış notalar, bi de dayamış altyapıya çıstak çıstak olayını.. ne keyif kaldı ne de bişey yapma arzusu.. Zaten Bambam da 21 Temmuz olayını iptal etti, ona da canım sıkkın. Birileri bana yer bulsun, millete müzik ve video izleticem..


KRAAN

Peter Wolbrandt - Gitar
Johannes "Alto" Pappert - Saksofon
Ingı Bischof - Klavye, Bass Gitar
Helmut Hattler - Bass Gitar
Jan Fride - Vurmalılar

FLYDAY

1. Far West (2:29)
2. My brother said (3:40)
3. Ausflug (7:13)
4. Gayu Gaya (5:06)
5. You're Right (5:55)
6. Young King's Song (5:35)
7. Buy Buy (3:33)
8. Flyday (3:21)