1976 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1976 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2023 Pazar

Lone Star / Lone Star (1976)

1974 yılında kurulduğunda neredeyse kimsenin haberinin olmadığı bir gruptu Lone Star. Gerçi ilk isimleri Iona'ydı ama bilinirliklerine etki edecek bir halleri yoktu zaten. Galler'den nadiren çıkan gruplar genelde sağlam gruplar olur. Lone Star da bu teoriye katkı sağlamak için ortaya çıkmış gruplardan biri gibidir. Iona ile çok fazla bir başarı şansları olmadığını anlayan Kenny Driscoll ve Tony Smith, Quest'in eski bass gitaristi Ray Jones ile anlaşıp aralarına Jim Matthews'u alarak grubun adını Lone Star olarak değiştirdiler.

Ama 1975 yılında büyük değişimler yaşandı ve grupta yine sadece Driscoll / Smith ikilisi kaldı. Birbiri ardına gelen eklemelerle Lone Star oldukça iyi ve iş yapabilme kabiliyetine sahip bir grup haline geldi. Grubun en önemli silahı Skid Row, Universe ve UFO deneyimi olan (UFO'da Michael Schenker ile birlikte çalmışlardı) Paul Chapman'dı. Ki daha sonra Lone Star'dan ayrılan Chapman yine UFO'ya dönecekti.

Temelde grubun yaptığı müzik AOR ve Hard Rock olarak değerlendirilir. Bir bakıma doğrudur ama müzikal yapıdaki ilerlemeye müsait bakış ve bu yönde yaptıkları çıkışlar onları bir miktar da Progressive Rock içerisine sokar. Heavy Progressive Rock olarak nitelendirilmeleri de yanlış sayılmaz. Diğer yandan müziklerindeki sertlikten ve daha başka birkaç nedenden dolayı Heavy Metal'e de öncül oldukları söylenebilir. Sonuç olarak karışık bir durum ve gruptur kendileri.

Ek olarak The Beatles'in She Said, She Said parçasının Progressive bir versiyonu ile başlıyor albüm. Armonik vokaller ve enstrümantal bölümleri ile değişik bir yapıya büründürmüşler parçayı. Hatta She Said, She Said bireysel olarak, Lone Star'dan önce pek dikkate değer bir parça da değildi benim için. Gerçekten de işin hakkını vererek yapmışlar.

Genel yapı düşünüldüğünde de yani Worsnop'ın nefis Synth'leri, ritim bölümünün neredeyse tüm Rock camiasındaki en iyi ritim bölümlerinden biri olması ve Driscoll'ın enfes vokali grubu farklı bir yere taşıyor zaten. Punk'ın öne çıkmaya başladığı, NWOBHM'in kendini göstermek için çabaladığı dönemde Rock'ın önemli örneklerinden biri olarak nitelendirilebilir bu albüm.

LONE STAR

Tony Smith / Gitar
Rick Worsnop / Klavye
Paul Chapman / Gitar
Ken Driscoll / Vokal
Pete Hurley / Bass
Dixie Lee / Davul

LONE STAR

01 - She Said She Said 8:30
02 - Lonely Soldier 5:09
03 - Flying in the Reel 4:58
04 - Spaceships 6:45
05 - A New Day 5:15
06 - A Million Stars 3:50
07 - Illusions 3:14

6 Ağustos 2023 Pazar

Albatross / Albatross (1976)

Amerika'dan çıkmış nadir Symphonic Prog gruplarının başında gelir Albatross. Nadir diyoruz zira özellikle Avrupa ve daha özelde İngiltere ve İtalya ile karşılaştırıldığında bu janrın temsilcilerinin sayısı Amerika'da çok az bulunur. Albümün yayınlandığı dönemde çok ön plana çıkamadıkları gibi, albümün 2000 kopya ile piyasaya sürülmesi ve neredeyse yarısına yakın kısmının yapımcı firma tarafından çöpe atıldığı düşünülürse nadir bulunan albümler listesine de rahatlıkla giriyorlar.

Illinois diye bir eyalet var Amerika'da, duymuşsunuzdur. Ama orada bir de Rockford diye bir şehir varmış. Albatross da oradan çıkmış. Albümün kayıt operatörlerinden birinin "biz Rockford'dan bile çıkamayacaklarını düşünürken neredeyse tüm dünyaya yayılma şansı yakaladılar" cümlesi bu konuda yeterince aydınlatıcıdır.

1971 yılında kurulan grup uzunca bir süre birlikte çalışmış. Parçalar kaydetmeye başladıklarında özellikle etkilendikleri müzisyenlerin izinden gitmeyi ihmal etmemişler. Ortaya da bu kendine has yapısı olan Symphonic Prog albümü çıkmış. Yes, Emerson, Lake & Palmer gibi grupların izlerine rastlamanız mümkün. Hatta albümün klavye bölümlerinde bir hayli Keith Emerson tarzı duyuyorsunuz. Bir yandan rahatsız edici olurken diğer enstrümanların gidişatlarına hiçbir etki etmediği için kulak ardı edilebilir bir hal alıyor bu klavye tarzı.

Diğer taraftan bakıldığında yani Atlantik'in diğer yakasındaki Symphonic Prog grupları ile karşılaştırıldıklarında bir miktar aşağıda kaldıkları da görünüyor. Albümü değerlendirirken Amerikalı olduklarını unutmadan düşünmek doğru olur. Elbette Avrupalı öncülleri gibi yaratıcılığa sahip değiller. Ama Psychedelic Rock'un üst seviyede öne çıktığı Amerika'dan da oldukça kaliteli bir grup ve albüm olarak karşımıza çıktıkları da bir gerçek.

Yüksek tempolu müzikal anlayışları, abartılı ve gösterişli düzenlemeleri ile arşivlik bir albüm. Grup elemanlarının oldukça yetenekli oldukları da aşikar. Fakat orijinal malzeme üretme konusunda bir miktar sıkıntı yaşadıkları görünüyor. Belki başka albümler kaydetme fırsatları olabilseymiş Yes, ELP, Lift, Genesis gibi gruplardan farklılaşarak daha kendilerine has bir yapıya kavuşabilirlermiş gibi bir potansiyelleri var. Lakin az önce de dediğimiz gibi, bambaşka anlayışları olan bir kıtadan çıkabilmiş nadir Symphonic Rock gruplarından olmaları bile yeterince önemli.

ALBATROSS

Mike Novak / Vokal
Paul Roe / Lead Gitar
Mark Dahlgren / Mellotron M400, ARP Odyssey, Minimoog, Hammond B3, Grand Piyano, Fender Rhodes, Vokal
Joe Guarino / Bass, Vokal
Dana Williams / Vurmalılar

ALBATROSS

01. Four Horsemen of the Apocalypse (14:09)
02. Mr. Natural (5:23)
03. Devil's Strumpet (8:36)
04. Cannot Be Found (3:33)
05. Humpback Whales (4:34)

1 Ağustos 2023 Salı

Kedama / Live At Sunrise Studios (1976)

Geçmişi ve geleceği uzun olsa da çok fazla öne çıkamamış bir grup Kedama. 1971 yılında İsviçre'de kurulmuş. 1972 yılında grup mantığı ile çalmaya başlamışlar. 1973 yılında Sunrise Studios adındaki bir kayıt stüdyosunun düzenlediği yarışmayı kazanarak büyük bir başarı elde ediyorlar. Zira stüdyonun düzenlediği bu yarışmanın ödülü stüdyoda canlı ve ücretsiz bir kayıt yapma fırsatı kazandırıyor onlara.

1976 yılında bu kayıt gerçekleştiriliyor. Canlı bir kayıt olarak oldukça beğenilen albüm gruba bir miktar tanınma şansı da yakalatıyor. Çıktıkları lokal konserlerin ve barların ardından 1978 yılında bir anda dağıldılar. Müzik endüstrisinin ve ihtiyaçların değişmesinden kaynaklı dinleyiciler artık konserleri çok fazla tercih etmiyorlardı. Doğal olarak bu da grubun ticari başarı elde etmesini zorlaştırıyordu. İkinci bir albümün hayalini dahi kuramaz duruma gelmişlerdi. 1978 yılında verdikleri son konserde dinleyici sayısı 30'u geçmeyince yapabilecekleri bir şeyin olmadığını anlayarak grubu tarihe gömüyorlar.

1999 yılında ilk albümün CD formatında yayınlanmasına kadar Kedama bir daha ortalıkta görünmüyor. Ondan sonra da durmak bilmiyorlar. Birbiri ardına albüm kayıtlarına girişiyorlar. Lakin albümlerin hiçbiri herhangi bir yapım firması tarafından üstlenilmediği gibi dağıtıma da vermiyorlar. Sınırlı sayıda ve kendi imkanları ile kaydedip yayınladıkları albümleri bulmak çok kolay da değil artık.

Grubun 70'li yıllarda kaydedip yayınladığı tek albüm olan Live At Sunrise Studios, hemcanlı performans hem de Crossover Prog örneği olarak oldukça iyi. Progressive Rock'ın biraz popülerleşme gösterdiği dönemin hemen ardından ve daha popüler hali diyebileceğimiz bir tarzda albüm kaydetmiş olmaları onlara çok büyük başarılar ya da olanaklar tanımamış. Tek albümle kalmış olmalarına rağmen albümdeki parçalar, coşkulu yaratıcılık ve kendi halindelik fazlasıyla etkileyici.

Live At Sunrise Studios'un orijinal halinde 4 parça bulunuyor. Daha sonra yayınlanan CD versiyonunda ise çeşitlilik arttırılmış ve Bonus parçalar eklenerek daha doyurucu bir hale getirilmiş. İlk 4 parçadan sonrası da grubun tarzını anlatmakla birlikte aradaki kopukluklardan dolayı bir miktar aşağıdan seyrediyor.

Yoğun ve karmaşık bir yapısı var albümün. Sıkıcı olmaktan uzak bir karmaşa elbette. Canlı kayıt olmasından kaynaklı ve temelde doğaçlama konusunda yeteneklerinden dolayı fazlasıyla serbest bir tarza sahipler

KEDAMA

Christian Linder / Gitar, Klavye
Richard Rothenberger / Klavye
Peter Suter / Davul, Vurmalılar

LIVE AT SUNRISE STUDIOS

01. Ouverture (7:28)
02. Finale (12:03)
03. Our Power (3:59)
04. Zugabe (9:27)

Bonus:
05. Chinese Dragon (9:14)
06. Hwrklnzg (3:39)
07. Honey Moon (5:43)
08. Improvisations (3:06)
09. Intermezzo (6:24)
Songs from compilation album:
10. Two Souls in Space (7:14)
11. Feelings without Name (3:56)

29 Temmuz 2023 Cumartesi

Maad / Maad (1976)

Çok fazla öne çıkamamış İtalyan gruplarından olan Maad 1975 yılı sonlarına doğru kurulmuş. Kadrosunda gerçekten de iyi müzisyenleri barındırıyor. Aktuala'dan Attilio Zanchi'nin yer aldığı grupta, daha sonra Zanchi ile birlikte Stormy Six'de birlikte çalacak olan Renato Rivolta da bulunuyor. Tarzları bildik RPI'dan (Rock Progressivo Italiano) oldukça farklı. Kendilerine has bir tarz yarattıkları ortada.

Çok bilinen bir grup olmamalarındaki en büyük etken bir türlü tanınma fırsatı yakalayamamış olmalarından ileri geliyor. Döneminde kaliteli bir albüm kaydetmiş olsalar da ticari başarı elde edemedikleri gibi dinleyici kitlesi kazanma konusunda da sorun yaşamışlar. Zaten bu sebeplerden dolayı da kısa süre içerisinde herkes farklı gruplara dağılmış.

Maad'ın tarzını tanımlayan en iyi kategori Jazz Rock ve Fusion. Ama ona ek olarak Afrika ritimlerini de düşünmek gerekiyor. Jazz ile Rock arasında bir Fusion oluştururken içine bolca da Afrika ritimlerinden oluşan enfes soslar katmışlar. Bu noktada Embryo'ya benzedikleri düşünülebilir fakat hiç alakaları da yok. Embryo'nun konuya yaklaşımı bir miktar daha farklı.

Afrika ritimleri ile birleştirdikleri albümün her yerinde daha deneysel ve avangard bir yaklaşım sergiliyorlar. Embryo ile farklılaştıkları nokta burası. Bu avangard etkileri fazlaca olan Jazz Rock'ı icra ederken de buzuki, vibrafon ve piyanoyu tuhaf sesler çıkarmak için kullanıyorlar. Vibrafon kullanımlarındaki değişkenlik ve kendi halindelik, dinledikçe Zappa'yı anımsatır.

Afrika'dan sıkça bahsetmiş olsak da Maad farklı türlerden de etkileri içerisinde barındırıyor. Salsa, Funk, Progressive Rock gibi bu türler Jazz içerisinde eriyip giden bir hal alıyor. Üstüne eklenen ritimler ve sağlam vurmalılarla iş içinden çıkılmaz bir duruma geliyor. Congalar, Marimbalar havalarda uçuşuyor.

Öncülü olmasa da yakın akraba sayılabilecek Aktuala ile benzeştirilir bir de Maad. Zanchi'yi saymazsak o benzerlik de kalkar bence. Daha World Music kafasında takılan Aktuala'nın yanında Maad kısıtlı imkanlarla çalışır görünümündedir. Yine de Aktuala'yı seviyorsanız Maad sizin için hem değişik hem de benzer bir şeye dönüşebilir. Tek albümlü efsaneler listemize değişik bir ek daha. Dinledikçe daha da fazla vaz geçilmez olan albümlerden.

MAAD

Attlio Zanchi / Gitar
Renato Rivolta / Saksafon
Pino De Vita / Klavye
Joe Castanuela / Davul
Jonathan Scully / Vurmalılar, Vibes
David Searcy / Vurmalılar

MAAD

01 - African Norge (8:02)
02 - Bouzouki (10:56)
03 - Giugno '75 (12:03)
04 - A Milano è dura (5:56)

3 Temmuz 2023 Pazartesi

Chalibaude / Les Noces du Papillon (1976)

Fransa'nın tek albümlüler listemize olan katkılarından biri de Chalibaude. Progressive Folk tarzının 70'lerin ikinci yarısında öne çıkan temsilcilerinden biriler ama malesef tek albümle kalmışlar. Daha sonraları grup bir araya gelip konserler vermiş olsa da o dönemki ruhu yakalayamamışlar.

Önemli temsilcilerinden biri dedik ama o dönemde de şimdilerde de pek tanınan bir grup değil Chalibaude. Kaliteli bir albüm çıkarmış olmalarına rağmen fazlasıyla gözden kaçmış ya da göz ardı edilmişler. Belirtmek gerekir ki hakları fazlasıyla yenmiş.

Dönemin pek çok Fransız Folk kökeninden beslenen grubu gibi Chalibaude da Malicorne'dan etkilenmiş gibi görünüyor. Onlardaki pek çok ize Chalibaude'da da rastlıyoruz. Fakat diğerlerinden farklı olarak çok bölümlü armonilerden oluşan parçaları, nefis keman soloları ve ara ara karşınıza çıkıp baş döndürücü bir hal alan santur pasajları ile kendilerine has bir yapı oluşturmayı da başarabilmişler. 

Albüm, en uzunu 4:25'i geçmeyen kısa parçalardan oluşuyor. Folk'un genel özelliklerinden biri olmakla birlikte tehlikeli de bir yanı var bunun. Anlatmak istediğinizi kısa bir süre içerisinde anlatmanız gerekiyor ve bunu bir de çarpıcı bir şekilde yapmalısınız. Chalibaude bunu başarabilen gruplardan biri. Kısa parçalara rağmen sizi alıp götüren, her dinlediğinizde sizi bir kez daha şaşırtan bir yapıya ve anlayışa sahipler.

Fransız Folklorundan etkilendiğini söylediğimiz grup, elemanların yaşadığı bölge itibariyle (Nantes) aslında bir miktar Kelt kültüründen de etkiler taşıyor. Zira Nantes idari olarak olmasa da kültürel olarak Keltlere daha yakın bir bölge.

Fazlasıyla coşku dolu olmasa da dinledikçe etkileyiciğini daha da arttıran albümlerin başında gelir Les Noces du Papillon. Şiirseldir ve geleneksele yakındır. 

CHALIBAUDE

Michel Lefort / Vokal, Gitar
Christian Bonneault / Gitar, Bass, Crumhorn, Banjo
Georges Felletin / Keman, Klavye
Jean Chevalier / Davul, Vurmalılar

LES NOCES DU PAPILLON

01. Là-bas dans les prairies (2:48)
02. Les noces du papillon (3:38)
03. La cuillère et la marmite (2:01)
04. La messe à Poitiers (4:25)
05. Le retour au guarret (3:04)
06. L'alouette et le marlot (4:06)
07. La fille du Rochelais (3:00)
08. Arantelle (2:24)
09. La maîtresse du voltigeur (2:50)
10. Jarni Perrot (2:34)
11. Là-bas dans les prairies (1:42)

31 Mayıs 2023 Çarşamba

Airlord / Clockwork Revenge (1976)

Wellington, Yeni Zelanda'da 1976 yılı başlarında kurulan Airlord, önce barlarda çalarak deneyim kazanmış, hemen ardından Avustralya'ya giderek tek albüm kaydetmiş nefis gruplardan. Symphonic Prog'un Yeni Zelanda'dan çıkmış en iyi, en önemli temsilcisi demek bile yanlış olmaz onlar için.

Diğer yandan bakıldığında ise yaptıkları müzik ile kendi ülkelerinde tutunamamış olmaları ayrıca üzücü. O dönemlerde daha popüler müzikler dinleyen Yeni Zelandalılar, kendi orijinal içeriklerini üreten ve bunu yaparken de değişik yapılar kullanmaktan çekinmeyen Airlord'a pek alışamamışlar. Avustralya'da ise kendi ülkelerinden daha iyi, çok ve sağlam bir hayran kitlesine sahip olan Airlord'un müzikal birlikteliği ise 1978 yılında son bulmuş. Sık sık bahsettiğimiz o tek albümlü efsaneler listemize teklif dahi almadan girebilen grupların da başında geldiklerini belirtelim.

Çoğunlukla farkına varılmayan ve belki de Yeni Zelandalı oldukları için ciddiye de alınmayan bir albüm kaydetmişler. Doğal olarak da pek çok müzik dinleyicisi grubun da albümün de hakkını yemiş gibi görünüyor. Siz o dönemin alıklarına aldanmayın! Clockwork Revenge gerçekten de enfes albümlerden biri. Özellikle de kaydedildiği, ortaya çıktığı coğrafyayı ve bu coğrafyanın Symphonic Prog ile ilişkisi düşünüldüğünde nadide ve değerli albümlerden aynı zamanda.

Coşkulu ve devingen bir yapıya sahip Clockwork Revenge. Adından da anlaşılabileceği belirgin bir sertlik içeriyor ama bunu yaparken çok sert yerlere çıkmamayı ilke edinmişler. Ara ara Kanadalı grup Rush'tan bazı etkiler var gibi gelse de aslında iki grubun da birbiriyle alakası yok. Airlord'un müzikal anlayışına başka bir açıdan yaklaşırsak, Pavlov's Dog ile Peter Gabriel dönemi Genesis'in kafa kafaya birbirine girmesi şeklinde özetleyebiliriz. İki grubun da tarzından izler taşırken kendilerine has bir anlayış geliştirmeyi de ihmal etmemişler.

Kısa sürede bir araya gelip, yine kısa bir sürede albüm kaydı gerçekleştiren grubun elemanları enstrüman konusunda oldukça yetkinler. Olması gerekenleri tam zamanında yapmak, gereksiz yere uzatmamak, rafine lezzetler oluşturmak için bir araya gelmişler gibi görünüyor. Ritim bölümünün zor parçaların altından kalkışı ve albümün yönünü belirleyiş hızı takdire şayan. Arşivde olması gereken albümlerden.

AIRLORD

Steve MacKenzie / Vokal, Lead Gitar, Ritim Gitar
Raymond Simenauer / Vokal, Lead Gitar, Ritim Gitar
Alan Blackburn / Klavye
Brad Murray / Bass, Harmony Vokal
Rick Mercer / Davul, Vurmalılar

CLOCKWORK REVENGE

01. Clockwork Revenge (6:39)
02. Pictures In A Puddle (4:03)
03. Ladies Of The Night (9:46)
04. Earthborn Pilgrim (4:58)
05. Out Of The Woods (7:18)
06. Is It Such A Dream (5:11)
07. You Might Even Be (4:27)

30 Mayıs 2023 Salı

Absolute Elsewhere / In Search of Ancient Gods (1976)

Absolute Elsewhere
temelde Phil Fishman'ın bireysel çalışması üzerine kurulu. Fishman albümde tüm parçaları yazmış, bestelemiş, gitarlar ve vurmalılar hariç her enstrümanı çalmış. Kalan kısım için de Bill Bruford'dan ve yeni yetme müzisyenlerden destek almış. Bruford ile zaten bağlantısı olan Fishman, Astrop ve Saatchi ile de kısa bir görüşme yapıp yeterliliklerine inanmış ve gitarları onlara emanet etmiş.

Tek albümlük bir proje olduğu için gruptan bir daha ses seda çıkmamış. Bu noktada Absolute Elsewhere'i tek albümlü efsaneler listesine alma konusunda çekinceli davranabiliriz gibi görünse de değil aslında. En azından listenin kıyısında köşesinde bile olsa olmayı hak ediyorlar.

Eclectig Prog ve Progressive Electronic olarak kategorilendirilen grubun müzikal yapısı sadelik ve yalınlık üzerine kurulu. Kitaro'nun müziğini andıran bir yapıları var ama tam olarak o değil. Diğer yandan Tangerine Dream esintilerine de rastlamak mümkün albümde. Fakat belirgin olarak o da değiller. Araya serpiştirilen Pink Floyd vari hareketler ve Yes kültüründen gelen cinslik albümün pek çok yerine yayılmış durumda. Yalnız bu demek değil ki Absolute Elsewhere bir taklit grubu ya da başkalarını taklit ederek prim yapmaya çalışıyorlar. Benzersiz gibi bir tanımlama çok fazla kaçacaksa da örneklerine az rastlanır bir enstrümantal yapıya sahip olduklarını söyleyelim. 

In Search Of Ancient Gods'daki parçaların zaten hazır olması büyük bir sorun da teşkil etmemiş. Yani grup elemanları kendilerinden bir şeyler katabilecek fırsatları da yakalamışlar. Bruford'un olduğu yerde bunun tersini beklemek de yanlış olurdu sanırım. Zira adam patlamaya hazır bir nükleer bomba gibi gelmiştir hep bana.

Erich Von Daniken'in kitaplarından yola çıkan albüm doğal olarak belirgin olmasa da bir konsepte sahip. Konsept albüm olarak değerlendirmek yanlış kaçabilir. Arada bazı kopukluklar, alakasız görünen yerler var. Ama çok yakın olduğunu da belirtelim.

Albüme sonradan katkı sağlayan Bass ve Gitar'ı çalan elemanların yaşlarının 21-22 olduğu düşünülürse oldukça iyi bir iş çıkardıklarını, altta kalmadıklarını, hatta albüme gereken coşkuyu onların sağladığını iddia edebiliriz. Bu albümden 3 yıl sonra ikilinin Post-Punk bir grup kurdukları bilgisini de buna eklersek, coşkunun sebebi de anlaşılabilir.

ABSOLUTE ELSEWHERE

Paul Fishman / Synthesizer, Sequencers, Flüt, Elektrikli Piyano, Akustik Piyano, Mellotron, String Synthesizers
William (Bill) Bruford / Vurmalılar
Phillip Saatchi / Elektrikli Gitar
Jon Astrop / Bass Gitar

Konuk Müzisyen:
Kim Mackrell / Çello (6)

IN SEARCH OF ANCIENT GODS

01. Earthbound (9:10)
        - a. Earthbound
        - b. Future Past
02. Moon City (4:50)
03. Miracles Of The Gods (11:45)
        - a. Miracles Of The Gods
        - b. El Endrillado
        - c. The Legend Of Santa Cruz
        - d. Pyramids Of Teotihuacan
        - e. Temple Of The Inscriptions
04. The Gold Of The Gods (2:35)
05. Toktela (1:35)
06. Chariots Of The Gods (10:35)
07. Return To The Stars (9:55)

18 Mayıs 2023 Perşembe

Bob Dylan / Desire (1976)

Şüphesiz ki Desire, Bob Dylan'ın en iyi albümlerinden biri değil. Ondan önce sayılabilecek en az 5-6 albüm çıkar. Ama Best Of kıvamı taşıyan, bütün parçaları aklınıza kazınan albümlerinin de başında gelir. Dylan'ın en çok satan albümlerinden de biridir ayrıca. Bundaki en önemli nokta, bu albümde müziğini daha popülerleşen bir yapıya dönüştürmesidir. Yanlış yaptığını, albümün önceki albümlerle karşılaştırıldığında cıvık olduğunu söyleyenler bile var. Eleştirilere kulak tıkamadan dinlenilmesi gereken albümlerden de biri Desire.

Yapıcı ve yıkıcı eleştirilerin neticede vardığı yer her seferinde daha popülerleşme sonucu oluyor. Unutulan bir şey var ki o daha büyük saçmalık. Albüm yayınlandığında Bob Dylan zaten popüler bir müzisyendi. Hem de neredeyse 20 yıllık kariyeri olan bir müzisyen. Atıp tutarken de dikkatli olmak, söylenilenlerin nereye gideceğini düşünmek lazım.

Yeri gelmişken belirtelim, Desire ile ilgili yapılan ya da yapılabilecek olan eleştirilerin hepsi kişiselleştirilmiş tercihler üzerinden oluyor. Bu da karşı tarafı hiçbir zaman bağlamıyor doğal olarak. Albümün baştan sona umut ve coşku içerdiğini söylemek lazım. Arada One More Cup Of Coffee ve Sara gibi insanı derinden etkileyip yerden yere vuran parçalar olsa da geneline coşku hakim demek yanlış olmaz. Fena halde insanın içinde yoğun duygular oluşturuyor.

Kimi zaman eleştirel kimi zaman dünyadan kopuk ve fazlasıyla özele indirgenmiş sözler içeriyor olsa da dinleyen herkesin kendinden bir şey bulabileceği albümlerin de başında geliyor Desire. Havası oldukça değişik. İnsanın içine içine işliyor. Muhtemeldir ki öyle bir amaçla yapılmamış ama verdiği hissiyat genelde de böyle oluyor.

Malum, ülkenin durumu, son yıllarda yaşadıklarımız, deprem, seçim süreci, o, bu derken kafayı yeme, kendinden geçme, kendi iç kontrolünü kaybederek dünyadan, insanlardan uzaklaşma safhasına kadar geldik neredeyse. Çoğunlukla kendimizi Orkların saldırmak üzere olduğu Miğferdibi'nde Orkların gelişine bakanlar gibi hissediyoruz. İşin sonunun nereye varacağını bilemeden, elimizde kalan her şey ile birlikte bekliyoruz bu ara sadece. Ha, Desire bu hissiyatımızı alır mı, bizi rahatlatır mı, kendimize gelmemizi sağlar mı.. sağlamaz tabi. En azından bir süre daha dayanmanızı sağlar ama. Umut ve coşku veren bir albüm dedik işte, daha ne diyelim!

BOB DYLAN

Bob Dylan / Vokal, Ritim Gitar, Armonika, Piyano
Rob Stoner / Bass, Geri Vokal
Scarlet Rivera / Keman

DESIRE

01 - Hurricane 8:33
02 - Isis 6:58
03 - Mozambique 3:00
04 - One More Cup of Coffee 3:43
05 - Oh, Sister 4:05
06 - Joey 11:05
07 - Romance in Durango 5:50
08 - Black Diamond Bay 7:30
09 - Sara 5:29

27 Mart 2023 Pazartesi

Mémoriance / Et après... (1976)

70'lerin ikinci yarısının başlangıcında kurulan Fransız Symphonic Prog grubu Mémoriance, 2 albüm kaydedip dağılsa da bu janr içerisinde kendine sağlam bir yer edinmiş gruplardandır. Farklı türleri karıştırarak kendilerine has bir anlayış geliştirmişlerdir. 2 albümle kalmış olmaları bir miktar üzücü olsa da bununla da idare ederiz diye düşünüyorum.

Fransa'nın ilk dalga Symphonic Prog döneminin ardından ortaya çıkan Mémoriance'ın Atoll, Ange, Carpe Diem gibi grupların tarzlarından etkilenmiş olduğu aşikar. Fakat tam anlamıyla onların kopyaları da sayılamazlar. Hatta bahsi geçen gruplara oranla Rock öğesi biraz daha alttan ve sert vuruyor Mémoriance'da. Psychedelic etkilerinin göründüğü anlarda da fazlasıyla kopuyorlar o gruplardan.

Bazı kaynaklarda Steve Hackett tarzı gitar kullanımı ve Pink Floyd'un Wish You Were Here dönemini hatırlattığı söylense de pek aldırış etmeyin. Doğruluk payı olmakla birlikte üzerinde çok fazla durulacak bir durum da değil bu. 

Et Aprés'te Jazz Rock'un varlığından da söz edebiliyoruz. Psychedelic Rock ile birleşen ve az önceki fikirdeki Pink Floyd'a benzeme durumunu ortaya çıkaran bir şekilde ilerliyor Jazz Rock Mémoriance'da. Tabi belirsizliklerle örülü bir yaklaşım bu çoğunlukla. Tam olarak Jazz Rock olmadığı gibi Psychedelic Rock'ın da öne çıktığını pek fazla söyleyemiyoruz.

Albümde biraz rahatsız eden tek şey vokal dilinin Fransızca olması. Bu ili Rock içerisinde sevenler vardır tabi ama kişisel olarak benim kulağımı tırmalıyor çoğunlukla. Vokale takılıp albümü dinleyememe durumuna kadar giebiliyorum. Gerçi Et Aprés... 'de bu durum çok fazla ortaya çıkmıyor. Zira vokalin parçalara katkısı minimal düzeyde tutulmuş. İyi bir tercih yapılmış diyebiliriz.

Enstrüman kullanımları da oldukça iyi albümde. 70'lerin başındaki ezici üstünlükteki enstrümanlardan ve müzisyenlerden sonra böyle olması da çok normal diye düşünüyorum. Gerçi buradan sonra iş Punk'a ve 80'lerde ne idüğü belirsiz bir duruma kadar da gitti, o da ayrı konu. 

Havaların güzelleşmeye başladığı bu günlerde dinledikçe dinleyeceğiniz, kendinizi kaptırdıkça içinden çıkamayacağınız nitelikte albümlerden biri Et Aprés... Dinledikçe de Mémoriance'ın ne kadar iyi bir grup olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Hakkını telim etmemiz, arkalarından saygılı davranmamız gereken gruplardan yani.

MÉMORIANCE

Jean-Pierre Boulais / Lead Gitar, Ritim Gitar, Vokal
Claude Letaillenter / (?)
Jean-François Périer / Klavye, Vokal
Didier Guillaumat / Vokal, Lead Gitar
Didier Busson / Davul, Vurmalılar
Michel Aze / Bass, Vokal

ET APRÉS...

01. Je Ne Sais Plus (8:47)
02. La Grange Mémoriance (10:59)
03. Et Après (10:23)
04. Tracsir (4:48)

1 Mart 2023 Çarşamba

Octopus / The Boat of Thoughts (1976)

70'li yılların başındaki ilk dönemi kaçırıp ikinci dönemde ortaya çıkan grupların arasında en iyi olanlardan biri de Octopus. Bu isimle bilinen fazlaca grup bulunuyor ama konumuz olan Octopus, 1973 yılında Almanya'da kurulan bir beşli. Gitarist Pit Hensel ve basçı Claus Kniemeyer tarafından kuruluyor. Temelde salt Rock müziğe aşırı bir eğilim olmakla birlikte Psychedelic Rock ve Space Rock etkileşimli bir Progressive Rock tarzı içerisinde yer alıyorlar. Octopus'u Krautrock'ın biraz ötesine yer alan Heavy Krautrock'a rahatlıkla dahil edebiliriz.

Grubun müziğini öncülleri ile tanımlamaya çalışırsak; erken dönem Eloy, Curved Air, Analogy, Ruphus, Earth & Fire ve Frumpy'nin adını verebiliriz. İsmini saydığımız gruplarla aynı kökenden geldikleri ortada. Fakat dönemden kaynaklı olarak büyük farklılıklara da sahipler.

Kuruldukları 1973 yılı ile 1976 arasında verdikleri sınırlı sayıdaki konserler ve stüdyoda geçirdikleri saatlerin ardından 1976 yılında ilk albüm olan The Boat Of Thoughts'u yayınlıyorlar. Albümün ticari getirisi çok olmamakla birlikte grubun müzikal kalitesi açısından bakıldığında en iyisi diyebiliriz. 2 yıllık aranın ardından çıkardıkları ikinci albüm An Ocean Of Rocks da en az ilki kadar iyi. Ancak 1979 yılında çıkardıkları Rubber Angel ve 1981 yılında yayınladıkları Hart Am Rand için aynısını söylemek mümkün değil. Hatta orijinal kadronun kadın vokalini değiştirip erkek vokalle devam ettikleri Hart Am Rand tam anlamıyla bir hayal kırıklığı. Zaten bu albümden sonra da bir daha ortalıkta görünmüyorlar.

Octopus'un hatları keskin bir müzikal anlayışı var. Bu anlayışa çok uyan da bir vokalleri. Jennifer Hensel'in alto sesi fazlasıyla cüretkar ve Babe Ruth vokali Jennie Hahn ile Janis Joplin arasında bir yerlerde duruyor. Hatta bazı noktalarda Joplin'e bazılarında ise Hahn'a doğru yaklaşıyor diyebiliriz. 

Grubun tarzı Progressive'in belli başlı temel özelliklerini içerirken farklı kaynaklardan da beslenerek ilerliyor. Bolca duyduğunuz yırtıcı gitarlar, enfes ritimler, Psychedelic'in içerisinde çıkıp gelen vokaller, Synthesizer ile doruğa çıkan doğaçlamalar ile gerçekten de değişik bir etki bırakıyor. Yarattıkları atmosfer ile Psychedelic öğelerle Heavy Krautrock'a doğru yaptıkları geçiş oldukça iyi.

OCTOPUS

Pit Hensel / Gitar
Werner Littau / Klavye
Jennifer Hensel / Vokal
Frank Eule / Davul
Claus D. Kniemeyer / Bass

THE BOAT OF THOUGHTS

01 - The First Flight of the Owl (5:09)
02 - Kill Your Murderer (6:09)
03 - If You Ask Me (6:06)
04 - The Deleyable Rise of Glib (3:18)
05 - We Are Loosing Touch (5:49)
06 - The Boat of Thoughts (8:58)

21 Ocak 2023 Cumartesi

Zao / Kawana (1976)

Magma
'nın ilk dönem elemanlarından olan Yochk'o "Jeff" Seffer ve  François "Faton" Cahen tarafından kurulan Zao Fransa'nın ikinci kuşak Zeuhl gruplarından biridir. 1972 yılında Paris'te kurulan grup zaman içerisinde Zeuhl'den uzaklaşarak Jazz Rock ve Fusion tarzına dönmeyi tercih etmiş.

Özellikle ilk iki albümde karmaşık melodik yapılar ve vokal üzerine kurulu yapı daha sonraki albümlerde yerini daha sade ama bir o kadar etkili bir tarza bıraktı. Üçüncü albüm Shekina ile Fusion dönemine giriş yapıp Kawana ile belki de en iyi albümlerini ortaya çıkarmış oldular. Aradan geçen onca yıla rağmen Shekina ve Kawana Fransız Jazz Rock'ının hala en saygın ve bilinen albümleri olarak kabul ediliyor.

Kawana hafiften Zeuhl etkileri içerse de tam anlamıyla bir Fusion albümü olarak görülüyor. İçinde yer alan yönü belirsiz ama etkili Jazz temeli, çağdaş müzik anlayışı ile birleşen ve Yochk'o Seffer sayesinde Macar folkloru etkileri içeren değişik ve tuhaf olarak nitelendirebiliriz albümü. Bazı noktalarda elektronik müzik çağrışımları yapmakla birlikte aslında onunla hiç alakası da yok. 

Albüm kaydının hemen öncesinde yine Magma elemanı olan Didier Lockwood'un gruba dahil olduğunu ve kemanıyla albümde büyük bir yaratıcı etki oluşturduğunu belirtelim. Özellikle saksafonların bolca kullanıldığı parçalarda aradaki bağlantıların kopmasını engellemek istermişçesine uğraşan keman gerçekten de enfes bir müzikal anlayışın önünü açıyor. Bu noktada albümdeki enstrüman kullanımlarının had safhada iyi olduğunu da söyleyelim. Parçaların kimi yerlerinde Weather Report, Gong, Soft Machine gibi gruplardan etkiler görüldüğünü söylersek grup elemanlarının ne kadar iyi çalabiliyor olduklarına dair bir fikir vermiş oluruz.

Düzensiz bir yapıda ilerleyen albüm melodik olmaktan çok öte ama dinleyiciyi ele geçirme konusunda da bir o kadar ileri düzeyde. Dinlerken kendinizi kaptırmamanız mümkün değil. Albümün bitmemesi için bir uğraşıya giriyor olduğunuz farkına hemen varıyorsunuz. Tekrar tekrar dinlemekten farklı bir şey olarak albümün daha uzun sürmesi gibi bir isteğe kapılıyorsunuz. Her parçada daha ne kadar ileri gidebilirler ki diye düşünürken hep bir adım ötesinin de olduğunu size kanıtlıyorlar.

ZAO

François Cahen / Yamaha Akustik Piyano, Fender Elektrikli Piyano, Korg Synthesizer
Didier Lockwood / Akustik Keman, Elektrikli Keman, Geleneksel Bass Keman
Gérard Prévost / Fender Bass, Hors Phase Bass, Akustik Bass
Yochk'o Seffer / Soprano Saksafon, Sopranino Saksafon, Vokal, Piyano (3)
Jean-My Truong / Davul

KAWANA

01. Natura (7:06)
02. Tserouf (8:53)
03. F.F.F (Fleurs For Faton) (2:29)
04. Kabal (4:08)
05. Sadie (3:37)
06. Free Folk (10:39)

1 Ocak 2023 Pazar

Moose Loose / Transition (1976)

Yılın ilk gününde İskandinavlar ile giriş yaparak büyük bir risk aldığımın farkındayım. Ama o riskler olmasa hayatın da bir güzelliği kalmıyor işte. Aynı güzellikte başka eklemeleri Kvartetten'den de bekliyoruz. Moose Loose (kabul edelim Geyik Gevşek komik bir isim), Norveç'in en iyi Jazz Rock ve Fusion gruplarından biri. Başlarında Jon Eberson'un olmasından kaynaklı olan bu durum gibi görünse de grubun diğer elemanlarının yetkinlikleri de yabana atılır cinsten değil.

Eberson'ın ilk albüm deneyiminin  Ketil Bjørnstad'ın Åpning albümünde olduğu düşünülürse Moose Loose'dan beklentiler bir hayli fazla yükselecektir. Çok da yanlış bir fikir değil. Yükseltin yükseltebildiğiniz kadar. Bazılarınca pek etkili bulunmasa da Moose Loose da kaydettikleri her iki albüm de takdire şayan işler. Boş verin eleştirmenleri, ahkam kesenleri. Dinleyip kararınızı verin.

1973 yılında kurulan grubun 3 yıllık bir ömrü olabilmiş sadece. Bu kısa süreye de 2 albüm sığdırmışlar. Gerçi bir de Blow Out isimli bir albüm bulunmakta ama o albüm de resmi olarak Moose Loose adıyla kataloglanmadığı için onu diskografiye katmak doğru olmaz. (bkz. Free gibi algılanan ama Free olmayan Kossoff, Kirke, Tetsu & Rabbit albümü gibi) Kaydettikleri iki albüm de Fusion olarak düşünüldüğünde üst seviyede albümler. Doğal olarak 2 albümle kalmış olmaları üzücü bir durum.

Beklentinin aksine albüm Norveç'in o soğuk Jazz hissinden çok ötede bir yerde. Fazlasıyla sıcak ve coşkulu. Bu bakımdan pek çok Norveçli grup ve müzisyenden ayrı bir yerde durduklarını söyleyebiliriz. İnce tonlarda giriş yapan kemanın kulaklarda bıraktığı enfes izler albümü daha da ileriye taşıyor. Ağırlıklı olarak, parçaların temeli kemana dayansa da bazı yerlerde kemanın keman olup olmadığından bile emin olamıyorsunuz. Temponun düştüğü parçalarda yoğun ve boğucu bir hava beklentiniz varsa onu da silin aklınızdan. Olduğu yerde durmayan, durmadan da akıp giden bir albüm Transition. Benzerine az rastlanır cinsten demek de hiç yanlış olmaz.

Klavyelerin ara ara ama nefis şekilde girdiği bölümlerde kendinizi kaybetmeniz olası. Bir anda dikkatinizi farklı bir yere yönlendirebilme yeteneğine sahip. Aldığınız keyfi daha da fazlasına katlıyor.

MOOSE LOOSE

Jon Arild Eberson / Gitar
Håkon Graf / Klavye
Pål Thorstensen / Bass
Espen Rud / Davul
Trond Villa / Keman

TRANSITION

01. Funky Way (8:19)
02. Trees (10:25)
03. Ballad for My LIttle Girl (1:56)
04. Filet (1:23)
05. White (11:38)
06. Graf (5:01)

30 Aralık 2022 Cuma

Dah / Povratak (1976)

O zamanlar adı Yugoslavya olan ülkeden çıkma Dah, 1972 yılında Belgrad'da kurulmuş. Başlangıçta dört kişiden oluşan kadro ile başarılı canlı performanslar sergilemişler. Bunların içinde en önemlisi, bir anda büyük ün kazanmalarını da sağlayan performans 1973 yılında Ljubljana Boom Pop Festival'de gerçekleşmiş. Heavy Progressive Rock'ın Yugoslavya'dan çıkan önemli temsilcilerinden biri olan grubun adı "Nefes" manasına geliyor.

Temelde gitarist Zlatko Manojlovic'in grubu sayılan Dah, kaydettiği ilk single'ı plakçının vitrininde canlı olarak çalarak tanıtmalarıyla da biliniyorlar. O zamanlar için oldukça da tuhaf bir durummuş bu. Ama single belirli bir başarıyı beraberinde getirmiş. Ardından albüm kayıtlarına başlamışlar ve 1974 yılında ortaya Veliki Circus çıkmış. Ortalama bir albüm olan bu ilk albüm grubun tanınmasına olanak sağlarken başka kapıları da açmış. Dah, 1975 yılında Belçika ve Lüksemburg'da çalışmalar yapmaya başlamış. Orada kaldıkları süre boyunca kaydedip yayınladıkları Shoshana single'ı ile de uluslararası bir liste başarısı elde etmişler. Ama bu başarı grubun hanesine yazılmamış zira grubun adını değiştirip Land adını alarak yayınlamışlar single'ı.

1976 yılında da Yugoslavya'ya dönerek ikinci albüm Povratak'ın kayıtlarına başlamışlar. Uzun bir çalışmanın ardından yayınlanan Povratak grubun son albümü olmakla birlikte en iyi albümüdür de aynı zamanda. Melodik yapıdaki, uluslararası başarı kazandıkları Shoshana da bu albümde mevcuttur.

Heavy Progressive'in etnik kökeni fazla olan bir kolunda ilerliyor Povratak albümü. İngiliz ya da Alman tarzı sertlikler yok burada. Daha hafif, daha fazla Folk öğeleri içeren ve tam anlamıyla da kendine has bir yapıda. Vurmalılarla ilerleyen melodik işleri sevmeyenler albümden genellikle uzak dururlar. Tercihe göre değişen bir beğeni durumu içerir yani Povratak. Balkanların ritmik havasını sevenlerdenseniz, 9/8 ritim duyduğunuzda kıçınız başınız oynamaya başlıyorsa albüme fazlasıyla yakınlık duyarsınız.

Grubun ritim bölümünün etkili tavrı, gitarın da öne çıkarak onlara katılmasıyla nefis bir etnik coşkuya dönüşür. Ara ara kulağınıza çalınan ve sertleşen sesler müziğin içerisinde eriyip giderek özgün bir yapı oluşturur. Sonuçta, yukarıda da bahsettiğim sebeplerden ötürü albümü sevmeyebilirsiniz ama hakkını yememek ayrı bir şey.

DAH

Zlatko Manojlovic / Gitar, Vokal
Branko Gluscevic / Bass
Velibor Bogdanovic / Davul
Goran Manojlovic / Klavye

POVRATAK

01. Ko te sada ljubi (3:05)
02. Idem prema suncu (3:04)
03. Sta je ljubav (2:52)
04. Oh draga (2:32)
05. Shoshana (3:11)
06. Na nebu mojih misli (3:42)
07. Sahara (3:40)
08. Svet (3:24)
09. Osecaj (8:16)

18 Aralık 2022 Pazar

Theatre du Chene Noir / Chant Pour le Delta, la Lune et le Soleil (1976)

RIO
ve Avant Prog'a giriş yapmışken Theatre du Chene Noir'dan bahsetmeden olmaz. Elbette onlara gelene dek bahsedilecek çok grup da bulunuyor ama değişik ve tuhaf olmaları, müziği neredeyse bir bireysel yıkım aracı gibi kullanmaları ve estetik yapısı ile hızlı bir girişi hak ettiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Grup aslında bir tiyatro grubu. Gerçekten de bildiğiniz sahnede oyun oynayan tiyatroculardan kurulu. 1966 yılında Fransa, Öğrenci hareketlerinin hemen öncesine hareketlenmeye başladığında, üniversiteye yeni başlayan liseden arkadaşlar Gérard Gelas, Daniel Dublet, Gilbert Gay ve Bernadette Marini, Avignon'da bir tiyatro grubu kuruyorlar. Kendi oyunlarını yazıp müziklerini besteleyip sözleri de kendileri yazıyorlar. Bestelerin büyük kısmı Gelas'a ait. Diğer yandan John Coltrane, Charles Mingus, Ravi Shankar, Pierre Henry gibi müzisyenlerden ödünç aldıkları bestelere de söz yazmayı ihmal etmemişler.

Gelas'ın yazdığı ikinci oyun La Paillasse Aux Seins Nus kamu düzenini bozma ihtimali yaratır diye daha ilk gösterimi bile yapamadan yasaklanıyor. Bu durum Gelas'ın belirli bir ün kazanmasına fırsat tanıyor. O motivasyonla Roma'ya gidi Federico Fellini, Elsa Morante gibi isimlerle tanışıyor. Fransa'ya döndüğünde ise oyun yazmaya devam ediyor. 1971 yılında Aurora oyununun 22 ve 23 Temmuz 1971 tarihli gösterileri kaydedilip plak olarak yayınlanıyor. Oldukça ilgi çekici bir albüm ortaya çıkıyor. Değişik, tuhaf ve avangard.

1973 yılında Miss Madonna oyunu, 1976 yılında ise konumuz olan Chant Pour le Delta, la Lune et le Soleil kaydedildi. Albüm kaydedilenlerin içerisinde en etkileyici ve sarsıcı olanıydı. Belirgin bir Jazz ve Rock bileşimi üzerine düz vokallerden oluşuyordu. Müzikler vokalin altında kendi başına, bağımsız ve güçlü bir şekilde serilirken, üstte yer alan vokal başkaldıran metinleri etkili bir ses tonuyla hayata geçiriyordu.

Albüm fazlasıyla etkileyici ve cüretkar. Diğer yanda ise tam anlamıyla deneysel ve avangard. Dinleyiciyi farklı bir evrene sürükleyip orada hikayeler anlatıyor. Fransızca Rock müziğe tam olarak oturan bir dil olmasa da bu albümde kullanılan vokal, ezgili bir şekilde hikayeler anlatan bir tonda ilerlediği için beklentilerin ötesinde bir oturmuşluk hissi yaratıyor.

THEATRE DU CHENE NOIR

Nicole Aubiat / Vokal
Thierry Bergerot / Synthesizers
Jean-Loius Cannaud / Flüt, Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Vokal, Vurmalılar
Jean-Pierre Chalon / Davul, Vurmalılar
Daniel Dublet / Piyano, Keman, Çello, Konga
Monik Lamy / Vokal, Vurmalılar
Philippe Puech / Vibraphone, Vokal
Christine Schaffter / Soprano Saksafon, Vokal, Vurmalılar
Pierre Surtel / Soprano Saksafon, Vibraphone, Vokal
Abel Valls / Bass, Kontrbas

CHANT POUR LE DELTA, LA LUNE ET LE SOLEIL

01. Le Train (4:35)
02. Les Oiseaux
03. Hey...! (11:32)
04. La 7 (5:30)
05. Le Nil (11:05)

1 Aralık 2022 Perşembe

Spin / Spin (1976)

Amerikan dizi ve çizgi romanlarından aşina olduğumuz Spin-Off mantığıyla kurulmuş olması muhtemel bir grup Spin. 1974 yılı ortalarında Hollanda'da, Ekseption grubundan ayrılan Rein Van Den Broek ve Dik Vennik tarafından hayata geçirilmiş olan bu proje de diğer pek çok Rock grubunun yaşadığı sorunu yaşayarak, 2 albüm kaydettikten sonra dağılmış. Ekseption'daki müzikal tarz ile ilgili fikir ayrılıkları yaşayan Broek ve Vennik, ayrılıp Jazz Rock ve Fusion yapan bir grup kurma fikriyle yola çıktıklarında 2 iyi albüm kaydedeceklerini biliyorlar mıydı bilmiyoruz ama iyi ki de bu yolu denemişler diyoruz. Diğer yandan, albümler başarılı olsa da ticari olarak aynı başarıyı yakalayamamışlar. Zaten grubun dağılmasındaki en büyük sebebin de bu olduğu söyleniyor. 

Ekseption'dan ayrılmalarının hemen ardından ekip arkadaşlarını toplayarak 6 kişilik bir grup haline geliyorlar ve albüm için düşündükleri parçaları yazma işine girişiyorlar. Ekseption'daki klasik müzik etkileşimini bir kenara bırakıp, daha sade ve dolaysız bir yapıyı tercih ediyorlar. Jazz temelli parçaların bazı yerlerinde Funk unsurlarını görmek de mümkün. Elektrikli gitar'ın Spin'de daha çok öne çıktığını, bunun yanında trompet ve flugelhorn'un etkili bir şekilde kullanıldığını da söyleyebiliriz.

Albümün Jazz Rock olarak biraz hafif kaldığı pek çok kaynakta belirtiliyor. Ama kategorilendirme yapıldığında da kendilerine yer bulabildikleri en yaklaşık tür de orası oluyor. Funk etkilerinden kaynaklı acaba Funk Rock mı diye düşünenlerin sayısı da az değil, fakat bu da tam olarak Spin'in yerini karşılamıyor. Biraz oradan biraz buradan mantığıyla daha eklektik bir yapıya sahip olduklarını söylemek yanlış olmaz. Özellikle nefesli çalgıların girdiği bölümlerde işler fazlasıyla karışıyor ve parçalar değişik yönlere doğru evrilebiliyor. Bu da hem albümü hem de Spin'i konumlandırmak için epeyce zorlayıcı bir durum oluşturuyor.

Enstrümantal albümlerdeki en büyük sorunun devamlılığı sağlamak olduğuna inanmak için yeterince sebebimiz var. Bu tamamen vokalin olmamasından, belirleyici unsur olarak sözlerin yer almamasından kaynaklı. Doğal olarak da bir hayli zorlayıcı ve diğer yandan kışkırtıcı oluyor. Tabi bu durum müziği yapanlar için bir sorun değil, dinleyenleri bağlayan bir şey. Spin yaptığı müzikle bu işin üstesinden gelebilmeyi başarmış. Söz ve vokal olmadığı halde, albümden hem keyif alıyor hem de daha nereye gidebileceğini merak ediyorsunuz.

SPIN

Hans Hollestelle / Gitar, Synthesizer
Hans Jansen / Klavye
Rein van den Broek / Trompet, Flugelhorn
Jan Vennik / Flüt, Nefesliler
Jan Hollestelle / Bass, Synth, Piyano, Çello
Kees Kranenburg / Davul, Vurmalılar

SPIN

01. Grasshopper (4:25)
02. Spinning (3:59)
03. Excenter (5:11)
04. Sea And Seasons (4:42)
05. Little Bitch (5:42)
06. Sunday Afternoon's Dream (4:52)
07. Flat Tyre (3:32)
08. Beautiful Queenie (4:29)

28 Ağustos 2022 Pazar

Alas / Alas (1976)

Etkileşimin bol olduğu 70'lerde şimdilerde kulağa tuhaf gelse de değişik bir çok yeni tür ortaya çıkmış. Tuhaf diyorum çünkü Arjantin'de o dönemlerde Tango Rock akımı başlamış. Bildiğimiz Tango'nun Rock ile birleşimi. Bu konuda gerçekten de çok iyi işler ortaya çıkarmışlar. Alas da bu iyi işlere ek yapabilmiş gruplardan biri.

70'lerin başında epeyce ünlü olan Alma y Vida grubundan ayrılan Gustavo Moretto değişik işler yapma peşindeymiş. Kafasındakini ortaya çıkarabilmek için eski Materia Gris elemanı Carlos Riganti ve gitarist Alex Zuker ile bir grup kurdu. Alas adıyla sahne aldıkları Teatro IFT'de (Buenos Aires'deki Opera binası) fazlasıyla iyi bir performans gerçekleştirmişler. Performanstaki başarı bir anda pek çok insan tarafından bilinir hale gelmiş ve albüm kaydetmeye karar vermişler. Grubun ilk stüdyo albümü olan Alas da böyle ortaya çıkmış. Belirtmeden geçmeyelim, albüm için gruba davulcu lazım olunca Daniel Binelli'yi de aralarına almışlar.

Tango'nun Progressive arenadaki fena yükselişi olarak tanımlayabileceğimiz albümde 2 parça bulunuyor sadece. Buenos Aires Solo Es Piedra, Emerson, Lake & Palmer tarzı bir girişle başlayıp farklı bir düzleme oturuyor. Klavye üzerine kurulu giriş, en iyi 10 şarkı açılışı listesine (böyle bir liste yapılırsa tabi) mutlaka girer. Tango adıyla anılan bu bölümün ardından Suéno ile ortam bir anda sakinliğe bürünüyor. Vokallerin sahneye çıktığı anda tempo oldukça düşüyor çünkü bu bölüm uyumak üzerine. Ardından Psychedelic Rock ile bezenen bölüm bir anda baştaki havasına geri dönüyor. Anlatılabilirliği pek mümkün olmayan bir parça aslında. Dinlerken anlayabiliyorsunuz kalitesini.

İkinci parça La Muerte Conto El Dinero ise müzikal açıdan çok yönlü bir parça. Gerçi ilki de öyle ama buradaki geçişler ve tür farklılıkları dikkate değer bir özellik kazandırıyor parçaya. 

Grubun albümle birlikte gelen başarısı 1977 yılında 2. albümü kaydetmelerini sağlasa da albüm 1983 yılına kadar yayınlanamamış. O arada da grup 1978 yılında dağılmış. Bir arada durabilselermiş daha fazla kaliteli işe imza atabilecekleri her hallerinden belli olan Alas bugün hala Tango Rock kökeninin temel taşlarından biri olarak görülüyor.

ALAS

Alex Zuker / Gitar, Bass
Gustavo Moretto/ Piyano, Elektrikli Piyano, Synthesizer, Moog, Hammond Org, Recorder, Trompet, Keman, Vokal
Carlos Riganti / Davul, Gong, Leguero Bass Davul, Çanlar, Marakas, Kastanyet, Triangle, Düdük, Vurmalılar
Daniel Binelli / Davul

ALAS

01 - Buenos Aires solo es piedra 15:48
        a) Tango
        b) Sueño
        c) Recuerdo
        d) Trompetango
        e) Tanguito
        d) Soldó
02 - La muerte contó el dinero 17:36
        a) Vidala
        b) Smog
        c) Galope
        d) Mal-ambo
        e) Vidala Again
        f) Amanecer / Tormenta
        g) Final

14 Ağustos 2016 Pazar

Jane at Home Live


Öncelikle bir saygı duruşu alayım. 
http://gentleoctopus.blogspot.com.tr/2009/10/jane-together-1972.html


Albümler, yıl dönümlerinde garip bir şekilde kendilerini bir yerlerden çıkarıp dinletiyorlar. Jane'in bu albümü de kendisini çıkardığı tozlu rafımdan ve neredeyse taş plak çalacak olan cd sürücümde tur atmaya başladı. Ben açıkçası fazla spiritüel bağlarla bağlıyım dinlediğim, gönül verdiğim melodilere. Onlar da sağ olsunlar küçük sürprizlerle karşıma çıkıyorlar.
13 Ağustos 1976 tarihli bu canlı kayıt albümü Niedersachsenhalle Hannover'da kaydedilmiş. Bu yeri Pink Floyd'dan bilen bilir. Hatırlatalım: 


Bir postla iki albüm vurmak diye buna derim. Zaten bir ruh birlikteliği var bunlarda. Birini dinlerken gözlerinizi kapatın bakalım nasıl titreşimler yakalayacak sizleri. Farklı deneyimler yaşatıyor bana bu iki grubun enstrümanları ile olan ilişkileri. Jane'e gelince atanamayan enstrümantel Pink Floyd'dur.
Albümde kesinlikle canlı izleme isteği uyandırıyorlar. All My Friends ile başlayıp Windows ile kapanışı yapıyorlar. 2008'de bonus track'lerin eklenmesiyle 2 cd'lik yayınlanıyor albüm.
Jane'in liriklerini merak edenler için de bir parçasının şarkı sözlerini yazmadan şunu eklemek istiyorum ki bir hep bir arayış, hep bir çözüm bulma, analiz etme halinde bu abiler de. Dağdan taştan medet umuyoruz daha güzel daha iyisi için. 
Onlar da bu dört platonik cisimden medet ummuşlar Fire, Water, Earth+Air'da ki albümün 41. dakikasında başlar. Enfestir.

Fire shine on me
show me the way to better days.
Water cool me down
so that I can see the way.
Fire, Water, Earth and Air,
come together in my soul
And when you hear me wait for my sign
And I leave for a better time.
Can you hear me, can hear me
Can you hear me, can hear me

Can you hear me, can hear me
Can you hear me, can hear me

You're the light that fills me up.
You burning me like fire
Fills my senses, fills my mind.
Your worlds can take me higher

Higher and higher
bring me to mystery love.
You are the sun
that fills the room with light
You give me the flame
that turns me insane
Burns my hand like fire
let me be a piece of you.
And I will give you my desire
And you give me some,
some sweet loving, every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.
You give me some sweet loving every day.

I see them.
I hear them
They coming.
They slowing
Keep on… Keep on Rolling

Çok  beklemeyin dinlemek için, kesintisiz dinleyeceğiniz albüm listesi ahan da burada. 
1. All My Friends (4:58) / lead voice: MARTIN
2. Lady (3:38) / lead voice: PETER
3. Rest Of My Life (4:42) 
4. Expectation (5:32) /lead voice: KLAUS
5. River (3:51) 
6. Out In The Rain (6:22) /lead voice:PETER
7. Hangman (11:55) /lead voice:KLAUS
8. Fire, Water, Earth & Air (4:00) / lead voice: KLAUS
9. Another Way (5:41) lead voice: MARTIN
10. Hightime For Crusaders (5:07) 
11. Windows (19:20)/ lead voice: MARTIN

Fark edileceği üzere, grubun çekirdek kadrosundan kişlerin ayrılışıyla isimler şu şekilde olmuştur:

-Klaus Hess / lead guitar, vocals, Taurus bass pedals
- Manfred Wieczorke / keyboards, vocals
- Martin Hesse / bass, vocals 
- Peter Panka / drums, vocals 

Gidenlerin yolu açık olsundu da, Jane 1972'den 1976'ya olması gerekeni yaşamıştır. Her haliyle progressive rock/space rock/krautrock 'tur. Afiyet olsun. 

12 Nisan 2013 Cuma

Lightshine - Feeling (1976)


          
                LIGHTSHINE ( KRAUTROCK ) :

                 Joe                           Lead Guitar, Vocal
                 Ulli             Ryhthm Guitar, Flute, Vocal
                 Olli                                      Synthesizer
                 Wolfgang                 Bass Guitar, Vocal
                 Egon                                           Drums



Lightshine, 1974 yılında, Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaletinin, Hollanda sınırına yakın bölgesinde bulunan, Emmerich am Rhein şehrinde yaşayan beş Alman genci tarafından kuruldu. Soyadlarını bilemediğimiz bu beş delikanlı, Krautrock’ ın önemli olduğu kadar, az duyulmuş bu topluluğunu kurduklarında, yirmili yaşlarındaydılar.
Lightshine, Krautrock, Psyhdelic Rock ve Space Rock dinleyicilerini keyiflendirecek birçok ögeye müziğinde yer veren, özellikle Krautrock türüne, özgün bir yaklaşım, yeni bir soluk getirerek, keşfedilmeyi fazlasıyla hak eden bir topluluk …
1977 yılında dağılan, sonraki dönemde tüm çabalarıma rağmen herhangi bir  izine rastlayamadığım, Krautrock’ın bu kısa ömürlü underground topluluğunu, sadece ilk ve tek albümleri olan ‘Feeeling’ ile sizlere tanıtabiliyorum ne yazık ki…
1976 Yılında Trefiton ( Trepitia Film Ton Studio ) plak şirketinden yayımlanan, daha sonraları ‘Garden of Delights’ etiketiyle daha fazla dinleyiciye ve günümüze ulaşabilmiş, Krautrock’ ın bu bilinmeyen klasiğinin çıkış yılı bazı kaynaklarda 1973 olsa da, genelde kabul gören yıl 1976. Albümün yaklaşık bir sene kadar plak şirketlerinin ilgisizliğinden yayımlanamadığını, daha sonra topluluğun ısrarcı çabalarıyla sınırlı sayıda, 500 kopya kadar, basılarak yayımlanabildiğini de eklemeliyim.
         Albüm beş adet melodik parçadan oluşuyor. Tüm parçalar, epik ve teatral vokaller, sürükleyici gitar ritim ve efektleri, çarpıcı ve melodik elektro gitar soloları, oldukça doyurucu ritmik ve melodik bas gitar partisyonları, renkli ve bol zilli davul altyapısı, deneysel ve spacey synthesizer sesleri içeriyor. Açılış parçasındaki flütün de albüme olan katkısını es geçmek istemem doğrusu…
Vokal ve gitar Lighthshine’ ın ruhunun temel ögeleri. Vokal dili İngilizce ve şarkı sözleri zaman zaman enteresan, şiirsel ve felsefi. Kulaklarımızı tırmalayan, irkilmemize neden olan çığlıklar, delice haykırışlarla birlikte, ruhumuza hitap eden, kadife tonlu hoş vokaller bir arada kullanılmış ve çok etkileyici olmuş. Uzun soluklu gitar soloları oldukça melodik, gitar tonları fazlasıyla doyurucu, başarılı ve tabi ki eski kafa…
Parçalar arasında bir tercih yapmak istemesem de açılış parçası ‘Sword in the Sky’ etkileyici bir giriş, dördüncü parça ‘King and Queen’, albümün en uzun parçası, farklı pasajlarıyla çok doyurucu. Albüme ismini veren son parça ‘Feeling’  akılda kalıcı bir veda…
Tüm parçalardaki ani ruh değişimleri temel ve albümü bir solukta dinlememizi sağlayan özellik.
Bu albümü tanıtırken sadece bir fikir vermesi amacıyla, oldukça özgün olduğundan dolayı gönlüm el vermese de, Eloy ve Grobschnitt’ te rastlayabileceğimiz türden bazı yapılar içerdiğinden de söz edebilirim.

Lightshine’ ın ‘Feeling’ albümünü ‘hissedebilmeniz’ dileğiyle…


FEELING ( 1976 ) :

1. Sword in the Sky    4:50
2. Lory                         5:31
3. Nightmare             10:33
4. King and Queen    13:44
5. Feeling                    7:37

Toplam süre              42:15