Blues Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Blues Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2023 Cuma

Bush / Bush (1970)

Bush
, 1969 yılında Toronto, Kanada'da kurulmuş bir Hard Rock ve Blues Rock grubu. Robbie Lane & The Disciples ile Mandala gruplarından gelme Dominic Troiano'nun hedefleri doğrultusunda kurulup gelişiyor. Mandala'dan ayrılan Troiano, daha yüksek ve sert bir Rhythm&Blues arayışı içerisinde. Kısa süre içerisinde grup elemanları bir araya gelmeye başlıyor ve ardından da Arizona'ya taşınıyorlar. Arizona'da Bush'u dinleyen bir DJ sayesinde de albüm yapma fırsatı yakalıyorlar.

Albüm kayıtları hızlı bir şekilde yapılıyor ve grubun gerçekten de umut bağladığı, öne çıkacağına inandığı parçalar da bulunuyor. Lakin tuhaf sorunlar yaşıyorlar. İki yapımcı firma arasında kalıp pinpon topu gibi bir oraya bir buraya gidip geliyorlar. O sırada çıkardıkları ilk ve tek albümler Bush'un hemen ardından da dağılıyorlar. Troiano boşta kalınca James Gang'ten Joe Walsh kapısını çalıyor ve onu James Gang ile çalmaya ikna ediyor. Bir süre çetede takılan Troiano ayrılıp bu kez de The Guess Who'ya dahil oluyor filan. Adam yetenekli yani. Ama bir türlğ dikiş tutturamadığı da bir gerçek.

Albüm genel olarak Blues Rock ve Hard Rock üzerine odaklı. Ama arada belli belirsiz şekilde giren Psychedelic Rock etkileri de bulunuyor. Bazı bölümlerde de Soul ve Funk izlerine rastlamak mümkün. Diğer yandan bakıldığını geçişleri çok esnek olmayan hatta daha ileri bir tanımlamayla son derece sert kenarları olan bir Rock müzik yapıyorlar. Zaten albümün de grubun da Hard Rock grubu olarak adlandırılmalarının temel sebebi budur diyebiliriz.

Çok büyük yenilikler içermeyen, dahil edildiği türlere de büyük katkılar sağlamayan bir albüm olsa da dinlemesi keyifli albümlerden biri Bush. Gerçi her zaman yenilik olmasını, katkıların devasa ölçülerde olmasını beklemek de yanlış. Birileri de mutlaka ki olanları kullanarak değişik işler yapmak için uğraşacak. Bush onlardan biri. Var olan malzemeyi alarak, kendilerine has bir şekilde öne çıkarıyorlar. Sevimli, hoş, dinlencelik bir albüm.

BUSH

Roy Kenner / Conga, Vokal
Don Troiano / Gitar, Vokal
Prakash / Bass, Vokal
Pentti J. Glan / Davul

BUSH

01 - Backstage Girl (2:58)
02 - Yonge Street Patty (2:48)
03 - Got to Leave the City (3:37)
04 - I Miss You (2:50)
05 - The Grand Commander (4:20)
06 - Cross Country Man (3:58)
07 - I Can Hear You Calling (2:49)
08 - Messin' Around With Boxes (2:48)
09 - Living Life (3:17)
10 - Turn Down (4:00)
11 - Drink Your Wine (5:54)

30 Ekim 2023 Pazartesi

Merryweather / Merryweather (1969)

1960'ların sonunda kurulan Kanadalı Blues Rock ve biraz da Psychedelic Rock grubu Merryweather, önceleri New King Boiler adıyla biliniyor. Neil Lillie öncülüğünde kurulan grup daha sonra kaydettikleri ama hiç yayınlanmayan Heather Merryweather parçasını isim olarak benimsiyorlar. 1968 yılında bir şeyler yapabilecekleri ortaya çıkınca Kanada'dan kalkıp Los Angeles'a yerleşiyorlar ve grubun adını da Merryweather olarak kısaltıyorlar. Neil Lillie de anlaşılan o ki fazlasıyla gaza geliyor ve o da soyadını Merryweather olarak değiştiriyor.

Albüm genel olarak Psychedelic Rock unsurları içeren bir Blues Rock albümü olarak tanımlanabilir. Herhangi bir yenilik kattıkları ya da mükemmel bir albüm olduğu da söylenemez. Ama kötü olduğunu söylemek için de hiç bir bahane yok. Popülerlik kaygısı güttükleri bazı parçalar üzerinden birkaç laf edilebilir belki ama o kadarına da gerek yok diye düşünüyorum.

İlk albümleri Los Angeles çıkışlı olması vesilesi ile West Coast grubu olarak düşünülebilir başlangıçta ama değiller. Az önce de bahsettiğimiz gibi bazı Psychedelic unsurlar içeriyor albüm elbette ama Psychedelic Rock janrına dahil edilebilecek kadar da çok değil. Ara ara sound sertleşip Hard Rock'a doğru evrilse de tam anlamıyla bir Hard Rock albümü olduğunu da söyleyemeyiz.

Kategorilendirildikleri türe çok büyük katkıları olmasa da Blues Rock'ın öne çıkan yönlerini iyi kullanarak daha bir popüler havada ama çok fazla da aşağı düşmeden kaydetmişler albümü. Herkesin yenilik katmasını da bekleyemeyiz tabi. En azından kötü bir albüm değil. Aksine bazı noktalarda fena halde çekici ve fena halde coşkulu hale de geliyor.

Kapsamı geniş olan arşivciler için mutlaka olması gereken albümlerden biri. Ama sadece Blues Rock dinleyicisi olanlar için sıradan olarak bile adlandırabiliriz albümü. Bu da elimizdeki kaynakların ya da sonuçların çok iyi örneklerinin olmasından ileri geliyor.

Keyif almak için dinlenebilecek, daha sonraları da kafa dağıtma, coşkuya kapılma gibi durumlarda tekrar tekrar dinlenebilecek albümlerden biri.

MERRYWEATHER

Neil Merryweather / Bass, Vokal
Coffi Hall / Davul
David Burt / Gitar, Çello, Vokal
Ed Roth / Piyano, Org, Klavsen, Flüt, Vokal

MERRYWEATHER

01 - Mr. Rich Man (3:37)
02 - Feeling of Freedom (3:19)
03 - Little Man (Nobody's Home) (4:49)
04 - Anny Don't Let Me Down (2:25)
05 - We Try Softer (4:30)
06 - Curiosity (3:24)
07 - Something (3:27)
08 - Listen to Me (4:54)
09 - What It's All About (2:42)
10 - No Passenger Allowed (4:35)

29 Eylül 2023 Cuma

The John Dummer Blues Band / Cabal (1969)

The John Dummer Blues Band
'in kökleri 1963 yılında kurulan Lester Square and the G.T's grubuna dayanıyor. John Dummer tarafından kurulan grup Chris Trengove (alto saksofon ve vokal) ve Elton Dean (tenor saksafon) ile tamamlanıyor. Bu formasyonla 2 yıl kadar İngiltere ve Almanya'da konserler veriyorlar. Ardından Dummer grubu genişletmek istiyor ve 1965 yılında John Dummer Blues Band'i kuruyor. Başlangıçta vokal ve mızıkayı ele almış olan Dummer, grubun değişimi ile davula geçiyor.

Ellerine geçen en büyük fırsat da Londra'da Studio 51 Club'da çalmak oluyor. Pazar günü öğleden sonraları her hafta düzenli olarak konser vermeye başlıyorlar. Bu konserlere konuk sanatçı olarak John Mayall , Keef Hartley , Champion Jack Dupree , Long John Baldry , Duster Bennett ve Alexis Korner gibi isimler katılınca John Dummer Blues Band'in dinleyici kitlesi büyümeye başlıyor. 

Durumu fark eden Mercury Records, grupla albüm anlaşması imzalıyor ve ilk albüm Cabal hazırlanmaya başlıyor. Albüm piyasaya çıktıktan sonra grup olarak daha çok bilinir hale gelmelerinin yanı sıra ticari başarıyı da elde ediyorlar. Sonraki albümler neredeyse birbiri ardına denilebilecek şekilde kaydediliyor. Ama hiç bir zaman bu albümdeki üst seviyeyi yakalayamıyorlar. Hatta 70'lerde biraz cıvıyıp kemanı öne çıkararak yaptıkları müziği daha hafif hale getirecek kadar da aşağı doğru bir ivme yaratıyorlar. Diğer yandan ilk albümlerle (özellikle Cabal ile) yakaladıkları başarılı çıkış onları Howlin' Wolf ve John Lee Hooker gibi Amerikalı Bluescuların, İngiltere konserlerinde ön grubu olmalarını sağlıyor.

Albüm, geneli itibariyle Blues standartlarından oluşan bir albüm. Blues Rock olarak kategorilendirsek de itiraf etmek gerekir ki Blues'a daha yakınlar. Bu noktada gruptaki müzisyenlerin ne kadar iyi çaldıklarını anlamak için albümü defalarca dinlemek gerektiğini belirtelim. Zira Rock bir bakıma aslında işi kolaylaştırıyor Blues Rock'da. Temeli Blues'a yaslayıp üstünde oynuyorsunuz. Ama buradaki durum farklı. Burada saf Blues'a yakın çok fazla şey var ve bunu yapmak gerçekten de zor. Grupta şu iyi bu iyi diyemeyeceğimiz kadar iyi çalıyor tüm elemanlar. Ek olarak bazı parçalara eşlik eden, bazılarında öne çıkan Jo Anne Kelly'i de dikkate almak gerekiyor. Çok değişik ve özelliklere sahip bir sesi olmasa da bu albümde o kadar iyi kullanıyor ki insanın kafasında eskimiş ahşap bir tahtanın üzerinde yazan Woman of Blues cümlesi kazınıyor.

THE JOHN DUMMER BLUES BAND

Dave Kelly / Bottleneck Gitar, Gitar
Tony McPhee / Gitar, Vokal
John O'Leary / Armonika
Thumper Thompson / Bass
John Dummer / Davul
Jo Ann Kelly / Vokal

CABAL

01 - I Need Love (2:43)
02 - Just a Feeling (2:55)
03 - No Chance With You (3:15)
04 - Young Fashioned Ways (3:14)
05 - Sitting and Thinking (4:05)
06 - Low Down Santa Fe (5:43)
07 - When You Got a Good Friend (3:30)
08 - Welfare Blues (4:13)
09 - Hound Dog (3:05)
10 - Blue Guitar (5:50)
11 - After Hours (2:39)
12 - Daddy Please Don't Go (3:39)

28 Eylül 2023 Perşembe

Goliath / Goliath (1970)

Haklarında hiç bilgimiz olmayan gruplardan biri de Goliath. 1969 sonu gibi bir araya geldikleri, 1970 yılında bir albüm yayınladıkları ve hemen ardından da dağıldıkları dışında neredeyse hiç bilgi sahibi değiliz. Grubun vokali Linda Rothwell'in 1967 yılında The Lemon Line adlı bir grupla tek, Goliath'ın dağılmasının ardından 1972 ve 1973'te solo olarak birer single yayınladığını biliyoruz. Diğer elemanlarla ilgili bilgiye ulaşmak imkansız gibi.

Goliath, içerisinde hafiften Jazz etkileri bulunan bir Crossover Prog yapıyor. Yoğun ve canlı parçalara sahipler. Maajun (A Taste of Tangier) hariç tüm parçalar kendilerine ait. Maajun ise Folk ve Blues emektarı Davy Graham'in parçası ki onu da oldukça değişik bir versiyonla albüme koymuşlar.

Goliath hakkında çok bilgi olmamasına rağmen, haklarında çok fazla atıp tutma durumu vardır. Kimisi Affinity ile karşılaştırır. Kimisi Linda Rothwell'i Jefferson Airplane'den Grace Slick ya da Delivery'den Carol Grimes ile aynı yere koyar falan. Benzer yanlar, yakınlaştıkları yerler olmakla birlikte tam da öyledir diyemiyoruz. Hem bahsi geçen grup ve isimlerin kendi farklılıklarını ortaya koymuş olmaları hem de Goliath'ın onlardan farklı bir yerde durması bu konuyu iyice karıştırıyor.

Linda Rothwell'in ilgi çekici ve hoş bir sesi olduğunda hemfikiriz. Sesini çok iyi kullandığı da ortada. Ama kendine has şekilde geliştirdiği tarzını kalkıp Grace Slick ya da Carol Grimes ile karşılaştırmak da saçma. Diğer yandan Affinity ile aynı kefeye konuluyor bazıları tarafından da Goliath. Evet, her ikisinde de kadın vokal var ve evet benzeşen yanları da var ama karşılaştırılacak kadar da değiller. Her ikisinin de içerdiği Jazz, Blues, Folk öğeleri oldukça farklı. Zaten Goliath'taki Jazz, Affinity'e oranla daha belirgin bir yönde ilerliyor.

Albümdeki besteler çok muhteşem işler olmasa da işleme yönteminden dolayı öne çıktıklarını da yadsıyamıyoruz. Zaten grubun farklı tür ve tarzlardan beslenen bir yapısı olduğu düşünüldüğünde içerdiği bu parçaların işlenmesi mevzusu daha bir anlaşılır oluyor.

Flüt ve saksafonun hoyratça ama etkili kullanıldığı albümde gitarların azlığı ve klavyenin olmaması değişik bir hava katıyor. Folk değil ama Folk içeriyor, Blues değil ama içinde Blues da var, Jazz değil de Jazz'ı da içeriyor işte. Dinlemesi keyifli, hoş ve kendini tekrar dinlettiren albümlerden. Kesinlikle bir başyapıt değil ama ortalamanın da çok üzerinde bir albüm.

GOLIATH

Linda Rothwell / Vokal
Malcolm Grundy / Gitar
Joseph Rosbotham / Nefesli Çalgılar
John Williamson / Bass
Eric Eastman / Davul, Vurmalılar

GOLIATH

01. Port And Lemon Lady 4:05
02. Festival Of Light 4:58
03. No More Trash 3:43
04. Hunter's Song 9:54
05. Men 3:43
06. I Heard About A Friend 4:31
07. Prism 6:06
08. Emerge, Breath, Sunshine, Dandelion 3:32
09. Maajun (A Taste Of Tangier) 4:30

27 Eylül 2023 Çarşamba

American Blues / American Blues Is Here (1968)

American Blues
Dallas, Teksas'tan çıkma bir Blues Rock grubu. 2 kardeş, Rocky ve Dusty Hill tarafından kurulmuş, yanlarına da Frank Beard eklenmiş. Son iki ismin daha sonra ZZ Top'ta yer aldığı düşünülürse American Blues'un ne kadar dikkate değer bir grup olduğu ortaya çıkıyor. Grup, 1968 yılında kurulmuş. Önlerindeki en iyi örnek ya da daha doğru bir cümleyle etkilendikleri örnek 13th Floor Elevators. Onların müziğine olan hayranlıklarından kuruyorlar grubu ve en az onlar kadar da sağlam çıkıyorlar.

Kurulduktan hemen sonra bölgenin en iyi 3 mekanında konserler verdikleri ve kendilerine iyi bir kitle edindikleri biliniyor. Buradan aldıkları motivasyonla albüm kayıtlarına girişiyorlar. American Blues Is Here aynı yıl içerisinde piyasaya çıkıyor. Ulusal arenada olmasa da yerelde epeyce iyi iş yapıyorlar. Hatta yapımcı firma ilk albümden kalan parçalara yeni parçalar eklenerek ikinci bir albüm yapmalarına da olanak tanıyor. Aynı yıl içerisinde ikinci albümü de çıkarıyorlar.

2 albümün ardından Dallas'tan ayrılıp Houston'a yerleşiyorlar. Bu arada Rocky Hill daha saf bir Blues yapmak isterken, Dusty Hill ve Frank Beard ise içine Rock kattıkları bir Blues istiyorlar. Ayrılıyorlar. Bu ayrılış ZZ Top'ın ortaya çıkmasını sağlıyor. Billy Gibbons ile tanışan Hill ve Beard birlikte çalabileceklerine karar veriyorlar.

Yayınladıkları ve konumuz olan ilk albüm American Blues Is Here, Psychedelic Rock ve Blues Rock'ın ciddi ve güçlü bir bileşimi. Fena halde iyi, temiz Blues gitar sesleri ile örülü. Kendilerine örnek olarak 13th Floor Elevators'ı seçmişler ama bu albüm bana genellikle Grateful Dead'in Aoxomoxoa albümünü hatırlatıyor.  O albümdeki ruh ve yansımaları burada da görmek mümkün.

American Blues'un bu albümdeki yelpazesi oldukça geniş bir yandan. Sadece Blues Rock üzerine kurulu değil yani. Psychedelic Rock da albümün sosu gibi düşünülebilir. Onun dışında Folk Rock etkileri, Country Rock'a göndermeler, Hard Rock çıkışları albümün pek çok yerinde hissedilirken Ragtime ve Vodvil gibi alakasız türlere de yakınlaşmalar seziliyor. Böyle anlatınca pek tutarlı bir albüm olmadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir grubun albümünden çok bir toplama albüm ya da radyoda çalınan bir playlist izlenimi verdiği de su götürmez bir gerçek.

AMERICAN BLUES

Dusty Hill / Bass
Rocky Hill / Gitar
Frank Beard / Davul
Doug Davis / Piyano

AMERICAN BLUES IS HERE

01 - If I Were a Carpenter – 5:26
02 - All I Saw Was You – 3:46
03 - She'll Be Mine – 1:51
04 - Fugue for Lady Cheriff – 2:14
05 - It's Gone – 2:00
06 - Keep My Heart in a Rage – 2:40
07 - Mercury Blues – 4:15
08 - Melted Like Snow – 3:15
09 - Mellow – 2:08

22 Eylül 2023 Cuma

Supertramp / Supertramp (1970)

Supertramp
de blogda ağırlamayarak ayıp ettiğimiz gruplardan. Zamanında iyi bir ivme yakalamış, benzerlerinden farklı olarak ticari başarıyı da elde edebilmiş Supertramp 1969 yılında İngiltere'de kuruldu. Klavyeci Rick Davies, 1960'ların ortalarından sonra, Londra'da The Joint adında bir grupta çalıyordu. Davies, grubun albüm çıkaramayacağı kesinleştiğinde alelacele ayrıldı. O sırada Roger Hodgson ile tanışmışlardı. Hem frekansları hem de müzikal bakış açıları uyum sağlayınca Davies ve Hodgson, birlikte müzik yapmaya karar verdiler ve 1969 yılında Supertramp'ı kurdular.

1 yıl sonra albüm kaydına başlamışlardı bile. Kayıtlar 6 hafta sürdü. Ortaya çıkan iş hem Davies'i hem de Hodgson'ı memnun etmişti. Ama önemli olan önce yapımcı firmanın sonra da dinleyicilerin beğenmesiydi. Neyse ki çok büyük sorun yaşamadılar ve albüm ortalamanın üzerinde bir ticari başarı elde ederken, Supertramp'in Avrupa ve Amerika'da tanınmasını sağlamıştı. İşin tuhaf yanı, İngiltere listelerine hiçbir şekilde giremeyen albümün Amerika'da Billboard 200 listesinde 175. sıraya kadar yükselmesi. O dönem İngiltere'deki müzikal üretimin ve çeşitliliğin had safhada olduğu düşünüldüğünde normal karşılanabilecek bir durum gibi görünse de gerçekten de iyi bir albüm ile ortaya çıkan Supertramp'in ciddiye alınmaması anormal gibi geliyor insana.

Diğer yandan, Supertramp müziğindeki popüler kaygıların sıklıkla hissedildiği melodik bölümlerden kaynaklı olabilir bu durum. Gerçi bu fikir sonraki albümler için daha geçerli. İlk albüm diğerlerine oranla daha farklı.

Albüm temelde Progressive Rock janrına dahil edilirken içerisinde bolca Psychedelic Rock, Blues Rock ve Folk Rock öğeleri bulunur. Zaten grubun sonraki albümlerinden farklı kılan da budur bu albümü. Hiç öyle dinleyiciye oynayalım havaları yoktur. Kendi hallerinde ve kendileri için müzik yapmış gibidirler. Bu nedenle de etkileri bir hayli ileridir. Minimalist doğaçlamalarla doludur her yeri. Benzerlikler arandığında Yes ve Genesis'in ilk albümleri gösterilebilir. Ama daha Psychedelic bir hava ile kaplıdır Supertramp albümü.

Albümdeki enstrümantasyon pek çok albümde görülenden daha iyi. Arada alışkın olmadığımız bir vokal tarzını henüz geliştirememiş Roger Hodgson sesleri var. Sonraki albümlerde kullandığı tarzın gerçekten de ham bir hali bu. Ama bir yanıyla da böylesi daha iyi dedirtecek cinsten.

SUPERTRAMP

Roger Hodgson / Vokal, Bass, Flageolet, Akustik Gitar, Çello
Richard Palmer / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Balalaika, Vokal
Richard Davies / Org, Piyano, Elektrikli Piyano, Armonika, Vokal
Robert Millar / Vurmalılar, Armonika

SUPERTRAMP

01 - Surely 0:30
02 - It's a Long Road 5:26
03 - Aubade 0:48
04 - And I Am Not Like Other Birds of Prey 4:28
05 - Words Unspoken 3:58
06 - Maybe I'm a Beggar 6:48
07 - Home Again 1:14
08 - Nothing to Show 4:55
09 - Shadow Song 4:20
10 - Try Again 12:03
11 - Surely 3:08

21 Eylül 2023 Perşembe

Krokodil / Krokodil (1969)

Krautrock
'ın en iyi gruplarından birinin İsviçreli olması bana hep tuhaf gelmiştir. Krokodil, belki de bu konuda türünün tek örneği sayılabilir diye atacağım şimdi ama muhtemelen benzer örnekler birazdan aklıma da gelir. O topa girmeyip, bu nefis grup hakkında birkaç kelime edelim.

60'ların sonunda İsviçre'de kuruluyorlar. Aralarında Terry Stevens adında bir İngiliz olmakla birlikte İsviçreliler. Kökenleri Blues'a dayanıyor. Bu nedenle de konumuz olan ilk albüm daha fazla Blues öğeleri içeriyor. Tabi bunu tam olarak bu tarzı icra ediyorlar diye de düşünmemek lazım. Zira karmaşık bir yapıları var. Bir miktar Psychedelic Rock içermekle birlikte üzerine çok fazla düşmüyorlar bu albümde. Parçalarda folklorik etkiler bir hayli fazla. Oldukça sert bölgelerde gezinirken bir anda etnik bir yapıya bürünebiliyorlar. Sonra yine araya giren mızıka, flüt, sitar gibi aletlerle etnik anlayışa geri dönüp yapıyı modernleştirip yine Blues ile bağlıyorlar. 

Blues çıkışlı olmaları Krokodil'e albüm satışı, ticari başarı ve bilinirlik getirmesinin yanında devamlılıklarını da sağlamış. Bu nefis ilk albümün ardından daha da iyilerini yapabilmek için hem kaynak hem de fırsat yakalayabilmişler. Dönemin pek çok grubunun bu tarz fırsatları olamamış bile. Krokodil önlerine gelen bu fırsatı doğru kullanan gruplardan. Lakin, deneysel ve karmaşık yanları dolayısıyla Groundhogs ile aynı kefeye konmaları bir miktar canlarını sıkmış olacak ki ciddi şekilde risk alıp tarzlarını buradan çok öteye taşımak için uğraşmışlar.

Krokodil'in sonraki albümlerinde Blues daha gerilerde kalıyor. Hatta hemen hemen hiç yok demek de yanlış olmaz. Daha Psychedelic öğelerle bezenip Folk'tan bölümler alıp, Fusion'ın derinliklerine dalarak kendilerine has bir tarz yaratıyorlar sonraki albümlerde. Yani ilk albümdeki Blues ve Folk etkileri yerini Psychedelic Rock, Etnik / Folk ve Fusion'a bırakıyor. Ki bu noktada buna Krautrock diyoruz.

Amon Düül II, Third Ear Band ve Man bir arya gelip müzik yapmaya karar verselerdi yüksek ihtimalle ortaya Krokodil'e benzer bir müzikal anlayış çıkardı. Değişik ve farklı tarzların, türlerin keyif veren birlikteliği coşkulu, tempolu ve yaratıcı şekilde karşımıza çıkıyor.

KROKODIL

Walty Anselmo / Lead Gitar, Sitar, Vokal
Hardy Hepp / Keman, Piyano, Vokal
Mojo Weideli / Armonik, Flüt, Vurmalılar
Terry Stevens / Bass, Gitar, Vokal
Düde Dürst / Davul, Vurmalılar, Vokal

KROKODIL

01. Morning Dew (4:34)
02. You're Still a Part of Me (6:20)
03. All Alone (3:50)
04. Mis Blues (3:15)
05. Prayer (4:09)
06. Watchn' Chain (6:49)
07. Dabble in Om (9:24)

18 Eylül 2023 Pazartesi

The Aynsley Dunbar Retaliation / The Aynsley Dunbar Retaliation (1968)

Adından da kolaylıkla anlaşılabileceği üzere The Aynsley Dunbar Retaliation, efsanevi davulcu Aynsley Dunbar'ın grubudur. Profesyonel anlamda müziğe 1963 yılında Derry Wilkie And The Pressmen grubunda başlayan Dunbar, Mojos, John Mayall's Bluesbreakers ve Jeff Beck Group'ta kısa bir süre çaldıktan sonra kendi grubunu kurma kararı alır. Bu karardaki en büyük etken kendisini Bluesbreakers'tan kovan John Mayall'a olan öfkesidir. Zaten bu nedenle de grubun adını Retaliation (Misilleme) koyar. Arada kısa, küçük ama etkili ve belki biraz da şansız bir durumdan bahsetmeden geçmeyelim. Dunbar, Jimi Hendrix Experience'in de seçmelerine katılır ve Mitch Mitchell ile birlikte son ikiye kalır. İki iyi davulcu arasında kararsız kalan Hendrix, yazı tura atarak davulcusunu seçer. Dunbar kaybetmiştir.

Bu yaşanılanların ardından kurduğu The Aynsley Dunbar Retaliation ile iyi bir çıkış yakalamak isteyen Dunbar, takım arkadaşlarını da iyi seçer. İlk albüm hızlı bir şekilde kaydedilir. Temelde Blues Rock örneği olarak düşünüldüğünde biraz zayıf kalsa da albüm oldukça iyidir. Fena halde abartılı pasajlar dolu albüm, bu tavrını aksine minimalist bir yaklaşıma da sahiptir.

Aynsley Dunbar'ın davullarına edilecek laf bulunmaz albümde. Böylesine iyi bir müzisyenin yanında bass'ın biraz geride ve sönük kalmasını saymazsak, grubun ritim bölümünün üst düzeye yaklaştığını söyleyebiliriz. Diğer yandan, daha yeni bahsettiğimiz Sweet Pain oluşumunda da Dunbar ile birlikte çalan Victor Brox, muhteşem gitarlara ve Dunbar'a rağmen hem enstrümanları hem de vokaliyle neredeyse hepsinin önüne geçer.

Bir yanıyla fena halde coşkulu olan The Aynsley Dunbar Retaliation, diğer yanıyla biraz geride de kalır. Temel Blues kalıplarını Rock ile bütünleştiren bir tarza sahip olsalar da Hendrix, Mayall, Clapton gibi isimlerden farklı bir şekilde daha yumuşaktırlar. Geçişleri belirgin izler taşır. Belirsizliğe doğru gidiş hissini alamazsınız.

Yine de rahat, tempolu, kendinden emin ve havalı bir tarzı vardır grubun. Daha sonraları da birlikte sıklıkla çalacak olan müzisyenlerin ilk birliktelikleri olmasına rağmen, her birinin ne kadar iyi ve profesyonel oldukları daha ilk albümden kendini açıkça belli ediyor.

THE AYNSLEY DUNBAR RETALIATION

Aynsley Dunbar / Davul
Victor Brox / Vokal, Gitar, Trompet, Klavye
Alex Dmochowski / Bass
John Moorshead / Lead Gitar, Vokal

THE AYNSLEY DUNBAR RETALIATION

01 - Watch 'N' Chain 2:38
02 - My Whiskey Head Woman 04:26  
03 - Trouble No More 02:57 
04 - Double Lovin' 03:54 
05 - See See Baby 02:23
06 - Roamin' and Ramblin' 03:02
07 - Sage of Sidney Street 05:00
08 - Memory of Pain 06:08
09 - Mutiny 07:25

16 Eylül 2023 Cumartesi

Sweet Pain / Sweet Pain (1969)

Bir grup müzisyenin takılmasından ortaya çıkan sonuç Sweet Pain. Hepsi farklı gruplardan gelme, oldukça da tanıdık isimlerden oluşuyor grubun kadrosu. Gerçi albümde genel olarak kendi isimlerini kullanmamışlar ama isimlerinin hakkını vererek çalmışlar. Blues Rock'ın öne çıkmamış, unutulmuş, efsanevi kayıtlarından biri Sweet Pain. İngiliz kökenli müzisyenlerden oluşuyor.

The John Dummer Blues Band'den John O'Leary ve The Aynsley Dunbar Retalialiton ile John Mayall's Bluesbreakers'tan gelme Keith Tillman, bir session kaydetmek için bir araya geliyorlar. Araya başkalarını da alalım da biraz eğlenelim kafasıyla The Aynsley Dunbar Retalialiton'dan Aynsley Dunbar ve Victor BroxThe Warren Davis Monday Band'den Stuart Cowell, The Graham Bond Organization'dan Dick Heckstall-Smith ile birlikte stüdyoya giriyorlar. Bakıldığında ya da derinlemesine bir inceleme yapıldığında ismi geçen müzisyenlerin hepsi Alexis Korner's Blues Incorporated ve John Mayall's Bluesbreakers'da çalmışlar. Epeyce yetenekli ve bir o kadar da kaliteli olduklarını rahatlıkla söyleyebiliyoruz yani.

Albümün kaydedildiği dönemde Sweet Pain'in de bir geleceği olduğu dinleyiciler tarafından düşünülse de hiçbir zaman devam edememiş. Tek albümlü efsaneler listemize Blues Rock kontenjanından hızlı bir şekilde giren gruplardan Sweet Pain.

Albüm fena halde coşkulu, tempolu ve kontrolsüz. Sağlam bir şekilde ilerleyen Blues alt yapısı, Rock ile kesiştiği yerde acayip bir şeye dönüşüyor. Tam o dönüşümün başladığı yerde de Victor Brox'un karısı Annette Brox sahneye çıkıp, çok alakasız gelen bir ses tonuyla Blues'un içinden geçip gidiyor.

Diğer taraftan bakıldığında Dick Heckstall-Smith'in saksafonları ve Victor Brox'un trompet'ine rağmen çok genel bir Blues anlayışı hakim albümde. Ayrıntılara girip boğulma ihtimalini bir kenara atıp belki biraz da popülerleşebilecek rahat bir şeyler yapmak istemişler gibi duruyor. Fakat Annette Brox'un çoğunlukla uyumsuz gibi hissedilen vokali ile birleşince değişik bir havası oluyor albümün.

Blues Rock dinleyicileri için ortalama bir albüm olarak görülebilir. Genel olarak bakıldığında ise kendini öne çıkarmayı başarabilen, Blues'dan beslenen ama Rock ile daha farklı bir kulvara girme ihtiyacı hisseden bir albüm Sweet Pain. Kişisine göre değişmekle birlikte, oldukça da iyi bir albüm.

SWEET PAIN

John O’Leary / Armonika
Keith Tillman / Bass
Stuart Cowell / Gitar
Dick Heckstall-Smith Saksafon
Sam Crozier (Victor Brox) / Vokal, Klavye, Trompet
Annette Brox  / Vokal
Junior Dunn (Aynsley Dunbar) / Davul
Alan Greed / Vokal

SWEET PAIN

01 - The Steamer
02 - Changin' Your Mind
03 - Rubbin' and Scrapin'
04 - Sick and Tired
05 - The Rooster Crows at Midnight
06 - Troubles Trouble
07 - Don't Break Down
08 - It's a Woman
09 - General Smit
10 - Trouble in Mind
11 - Song of the Medusa

15 Eylül 2023 Cuma

The Amboy Dukes / The Amboy Dukes (1967)

The Amboy Dukes
, Rock müziğin popüler figürlerinden biri. Aslında çok fazla etkili bir müzikleri olduğunu düşünmemekle birlikte, ufak bir tarihçe çalışmasına dönüşen blogda yer alması da gereken gruplardan elbette.

The Amboy Dukes'un önde gelen figürü Ted Nugent, genç yaşlardan itibaren müziğe olan ilgisiyle tanınan bir gitarist olarak öne çıkıyor. Nugent, 1950'lerin sonlarında gitar çalmaya başlayarak Detriot'te kendisini gösteriyor. 1960'ların ortalarına doğru Detroit müzik sahnesinde dolaşırken, diğer yerel müzisyenlerle tanışıyor. Bu dönemde, Nugent müziğini daha geniş bir dinleyici kitlesiyle paylaşma arzusuyla birlikte bir grup kurma fikri doğuyor. Yani temelde bütün olay Nugent'ın gitar çalışının beğenilmesi ve bunu herkesin duymasını sağlayarak işten biraz da para kazanmak diye düşünebiliriz. (Çok gömdüm adamı, kabul)

The Amboy Dukes adını alan grup, yerel kulüplerde ve etkinliklerde sahne almaya başlıyor. Özellikle sahne performansları sırasında Ted Nugent'ın vahşi gitar çalma tarzı ve enerjik sahne şovları, insanların dikkatini çekiyor ve bu durum grubun yerel bir takipçi kitlesi kazanmalarına yardımcı oluyor. Kazandıkları bu küçük başarı 1967 yılında The Amboy Dukes adlı ilk albümlerini çıkarmalarını sağlıyor. Albüm, grubun tanınmışlığını daha da artırıyor ve onları ulusal çapta bir izleyici kitlesiyle buluşturuyor.

Grupla aynı adı taşıyan albüm, Hard Rock, Blues Rock ve Psychedelic Rock öğelerini içeriyor. Nugent'ten kaynaklı olarak sertlik derecesini tarif etmek zor. Hatta mmuhtemelen grubun diğer elemanları adama uyum sağlamakta da epeyce zorlanmışlardır diye düşünmeden edemiyor insan.

The Amboy Dukes, zamanla, müzikal yetenekleri ve Ted Nugent'ın özellikli gitar performanslarıyla tanınan bir grup haline geldi. 1975 yılında grubun dağılmasının ardından Ted Nugent, solo kariyerine devam etti ve rock müziğin önemli gitar virtüözlerinden biri haline geldi. The Amboy Dukes'un kuruluşu, Detroit müzik camiasının önemli bir hikayesini temsil ediyor ve grup, 1960'ların sonlarında Rock müziğin gelişimine katkıda bulunan önemli bir grup aslında. (Benim kolayca harcamama bakmayın, popülerliği sağlayan gruplar olmasaydı bu kadar çok Rock müzikten bahsediyor olmazdık)

The Amboy Dukes albümü, grup için bir başlangıç ​​noktası. Ama daha önemlisi Ted Nugent'ın müzikal kariyerinin yükselişini başlatan albüm. Genel olarak, o dönemin ruhunu ve enerjisini yakalayan bir kayıt olarak kabul edilir ve The Amboy Dukes'un rock müzik sahnesine katkılarının bir göstergesidir.

THE AMBOY DUKES

T. T. (Tattle Tale) Palmer / Davul
Bill (Mom) White / Bass
Steve (Farmer) Farmer / Gitar
Rick (Nervous Ned) Lober / Piyano, Org
Ted (The Duck) Nugent / Gitar
John (J. B.) Drake / Vokal

THE AMBOY DUKES

01 - Baby Please Don't Go 5:35
02 - I Feel Free 3:42
03 - Young Love 2:45
04 - Psalms of Aftermath 3:19
05 - Colors 3:20
06 - Let's Go Get Stoned 4:24
07 - Down on Philips Escalator 3:00
08 - The Lovely Lady 2:58
09 - Night Time 3:11
10 - It's Not True 2:42
11 - Gimme Love 2:45

13 Eylül 2023 Çarşamba

Smack / Smack (1968)

Smack
, bu aralar içine düştüğümüz Acid Rock, Psychedelic Rock kuşağının neredeyse hiç bilinmeyen isimlerinden biri. Zaten doğru düzgün var oldukları da söylenemez. Geride kalmalarının ya da unutulmuş olmalarının bir sebebi de sadece cover yaptıkları tek bir albümün oluşu olabilir. Bilemiyoruz ama eğer ikinci sebep geçerliyse gruba büyük haksızlık edilmiş demektir.

Lawrance, Kansas'ta, kurulmuş Smack. Haklarında bilgi sahibi olan kimse de yok. Young Prophecies adlı bir grubun albüm kaydının hemen ardından stüdyoya girdikleri, 9 parçayı tek seferde kaydedip çıktıkları söyleniyor. O sıralarda orada bulunan birinin, grup elemanlarından biri ile konuşmasından dolayı Smack'in henüz 6 haftalık bir grup olduğunu iddia ettiği bir yazıya da rastlamıştım daha önce. 6 haftalık geçmişi olan ve bu kadar hızlı şekilde kayıt yapıp bu kadar da acayip iyi bir kayda imza atan grup elemanlarının ortalıkta olmaması, Smack'e devam etmemiş olsalar da başka gruplarda da yer almamış olmaları üzücü. Zira, gerçekten de grubun (daha özelde müzisyenlerin) potansiyeli bir hayli yüksek. Az önceki iddianın sahibinin aktardığına göre University of Kansas'ta okuyan bu elemanlar sırf keyif için yapmışlar kaydı.

Audio House adlı bir stüdyonun o dönemde plağı basmış olması da ayrı enteresanlık. Gerçi plak 125 adet satmış ama stüdyonun imkanları için de bu büyük bir sayı demekmiş. 1992'de albüm yeniden yayınlanana kadar ortalıkta neredeyse hiç yokmuş plakları.

Tamamıyla cover parçalardan oluşan albümdeki parçalar da öyle yabana atılır parçalar değil. Ağırlıklı olarak Jimi Hendrix ve Cream parçalarının yer aldığı albümde Skip James'in I'm So Glad'i, The Kinks'in Set Me Free'si ve Buffalo Springfield'ın For What It's Worth'ü de bulunuyor. Parçaları kendilerine göre yorumlamışlar. Bazı noktalarda fazlasıyla yakınlaşan benzerlikler olsa da kendilerine has bir tarz yaratmaya yönelik potansiyele sahip olduklarını söyleyebiliriz. 

Fuzz gitarlar parçaların içinden geçerken, vokalin tuhaf şekilde yaşlı imgesi yaratan sesiyle birleştiği noktada bir hayli agresif yapı oluşuyor. Davullar çok iyi. Keşke orijinal parçalarını da görebilseymiş fikrinden kurtulamıyoruz.

Son olarak, albümden çok büyük bir şey beklememek gerekiyor. Sonuçta cover bir albüm. doğal olarak orijinallerine yaklaşamıyorlar bile. Diğer yandan ise başka coverlar ile karşılaştırıldığında fazlasıyla üste çıktıklarını söyleyebiliriz. Parçaların tek seferde arka arkaya kaydedildiği düşünülürse albümün yarısından sonra neden biraz yumuşadıklarını daha iyi anlayıp kabullenebiliriz.

SMACK

Jim Uhl / Gitar, Vokal
Alvin Heywood / Bass, Vokal
Phil Brown / Bass, Vokal
Lee Overstreet / Davul

SMACK

01 - Purple Haze 3:49
02 - Fire 2:48
03 - Sunshine of Your Love 4:22
04 - I'm So Glad 4:05
05 - Swlabr 2:32
06 - Manic Depression 3:00
07 - Set Me Free 2:05
08 - For What It's Worth 2:36
09 - Foxy Lady 3:17

12 Eylül 2023 Salı

The Seeds / The Seeds (1966)

Çok eskilerden, bugünlerde adı unutulmuş gruplardan biri The Seeds. 1965 yılında Ameoba grubunun dağılmasından sonra Sky Saxon ve Jan Savage tarafından Hollywood, California'da kuruluyor. Başlarda Los Angeles'taki kulüplerde çalarak tanınıyorlar. 1 yıl sonra da konumuz olan ilk albümü kaydediyorlar.

Genel olarak çok büyük işler başarmışlıkları yok. Ama bu işin kökenlerinde yer alan başarılı ve önemli gruplardan biri The Seeds. 1966 - 1968 arasında kaydedip yayınladıkları 5 albüm ile Psychedelic Rock, Acid Rock zincirinde önemli bir halkayı oluşturuyorlar. 

İlk çıkardıkları 45'lik Can't Seem to Make You Mine ile California'da bilinir hale gelirlerken albümden çıkan ikinci single Pushin' Too Hard ile Amerika Top 40 listesini sallıyorlar. British Invasion'ın etkili olduğu yıllarda öne çıkmak için epeyce çabalıyorlar. Çabalarının sonuçlarını alamıyorlar tabi. Çünkü popüler anlayıştan sıyrılmaya çalışarak yaptıkları müzik olması gerektiği kadar bir kitle elde etmelerini sağlamıyor. Sonraki süreçte de birbiri ardına ortaya çıkan gruplardan dolayı kendilerine yer açamıyorlar.

Grubun önünde yer alan Sky Saxon diğer elemanların bazılarının gruptan ayrılmasına sebep oluyor bir süre sonra. İsimlerini de Sky Saxon and The Seeds olarak güncelliyorlar. Çok fazla ileri gidemiyorlar ve 1972 yılında dağılıyorlar. Grup yetenekli müzisyenlerden oluşmakla birlikte başarısız bir performans çiziyor. Özellikle de Sky Saxon'un alışılmadık ve etkileyici sesi çok fazla potansiyele sahipken The Seeds'te hiç işe yaramıyor. Belirtmeden geçmeyelim, Saxon aynı zamanda bass çalıyor gibi görünür ama aslında çalamıyor. Stüdyo kayıtlarında stüdyo müzisyeni Harvey Sharpe bass çalarken, konserlerde ise klavyeci Daryl Hooper, daha sonra The Doors'ta Ray Manzarek'in de yapacağı gibi bass bölümlerini farklı bir bass klavye ile çalıyor.

The Seeds'in bu albümü çok büyük yenilikler, enteresan hareketler ve sesler içermiyor olabilir. Am bu iyi olmadıkları anlamına gelmez. Özellikle de 1966 yılı düşünüldüğünde epeyce farklı ve değiş olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Az önce bahsettiğimiz gibi Saxon'ın sesi ve vokal tekniği bile başlı başına gruba büyük bir katkı sağlıyor. Blues Rock, Psychedelic Rock, Garage Rock, Acid Rock gibi türlerden gelen bütün etkileri The Seeds'te görebileceğiniz gibi Proto-Punk olarak adlandırabileceğimiz bir türü de icra ediyorlar.

THE SEEDS

Rick Andridge / Davul
Jan Savage / Lead Gitar, Ritim Gitar, 12 Telli Gitar
Sky Saxon / Lead Vokal, Bass, Armonika
Daryl Hooper / Piyano, Org

THE SEEDS

01 - Can't Seem to Make You Mine 2:56
02 - No Escape 2:08
03 - Lose Your Mind 2:11
04 - Evil Hoodoo 5:00
05 - Girl I Want You 2:15
06 - Pushin' Too Hard 3:03
07 - Try to Understand 2:45
08 - Nobody Spoil My Fun 3:50
09 - It's a Hard Life 2:38
10 - You Can't Be Trusted 2:05
11 - Excuse, Excuse 2:20
12 - Fallin' in Love 2:47

11 Eylül 2023 Pazartesi

Moby Grape / Moby Grape (1967)

Psychedelic Rock
'ın köklerini saldığı San Fransisco çıkışlı olan Moby Grape, adı çok fazla anılmasa da aslında türün hem en iyi örneklerinden hem de en önemlilerinden biridir. Psychedelic Rock'ın emekleme aşamalarında ortalıkta olan grup sağlam bir müzikal alt yapıya ve hepsi kendi enstrümanlarında ustalaşmış müzisyenlere sahiptir. Diğer Psychedelic gruplarından farklı olarak Moby Grape müziğinde daha fazla Folk, ekstradan Country ve bolca Rock'n Roll bulunur.

Moby Grape'in bir başka ayırt edici özelliği ise tüm üyelerinin Lead Vokal oluşudur. Çok az sayıda grupta görülen bu özellik, grubun vokal seslerinin farklı olmasından kaynaklı olarak gruba büyük bir avantaj sağlar. Aynı zamanda tüm elemanlar, parçaların yazım sürecine de dahil oldukları için iş daha fazla içselleştirilmiş olarak ortaya çıkar.

Gruptaki başkaca önemli bir özellik de Skip Spence'in yer almasıdır. Profesyonel kariyerine Quicksilver Messenger Service'de gitar çalarak başlayan, Jefferson Airplane'e transfer olup grubun ilk albümünde davul çalarak yer alan Spence, Moby Grape'te de efsanevi bir duruş içerisindedir. Tabi kısa sürmüştür, akıl sağlığının yerinde olmadığını söyleyerek ilk albümden sonra gruptan ayrılmıştır. Tam da bu noktadan sonra Moby Grape için saçma sapan bir dönem başlar. Normalde en üstte yer alabilecek bir grupken en altlara kadar düşerler. Müzikal açıdan bir sorun yoktur, gayet iyi ve diğerlerine oranla daha değişiktirler. Ama performans sergileme konusunda geride kalırlar.

Bunun en büyük sebeplerinden biri eski menajerleri ile olan anlaşmadan kaynaklanır. Onlarca yıl süren mahkeme süreci Moby Grape'in moralini fena halde etkiler. O aralarda verdikleri yanlış kararlar da üzerine tuz biber olur. Bu haldeyken yaptıkları müzik, potansiyellerinin çok çok aşağısındadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen çıkış albümleri yaptıkları en iyi iştir. Gerçi tüm bu olan bitenin başında olduğu için çok fazla etkilendikleri bir dönem de değildir. Psychedelic Rock'un Acid Rock ile birbirine tutunarak gittiği bir yolda, Country ve Folk ezgileri ile yapılarını kullanarak, içine hafif (göze batmayacak kadar) popülizm ekleyip Blues köklerine bağlı kalarak yaptıkları ilk albüm grubun en iyi işidir.

MOBY GRAPE

Peter Lewis / Gitar, Vokal
Jerry Miller / Gitar, Vokal
Don Stevenson / Davul, Vokal
Bob Mosley Bass, Vokal
Alexander "Skip" Spence / Gitar, Vokal

MOBY GRAPE

01 - Hey Grandma (2:43)
02 - Mr. Blues (1:58)
03 - Fall on You (1:53)
04 - 8:05 (2:17)
05 - Come in the Morning (2:20)
06 - Omaha (2:19)
07 - Naked, If I Want To (0:55)
08 - Someday (2:41)
09 - Ain't No Use (1:37)
10 - Sitting by the Window (2:44)
11 - Changes (3:21)
12 - Lazy Me (1:45) 
13 - Indifference (4:14)

10 Eylül 2023 Pazar

Steppenwolf / Steppenwolf (1968)

Dünkü The Sparrow girişinden sonra efsanevi Steppenwolf'tan bahsetmemek olmazdı. Zaten gruba da ayıp etmişiz, uzun zamandır hiçbir şekilde blogda konuk etmemişiz. Hem kendi döneminin en üsttekilerinden biri hem de günümüzde bile parçaları hala bilinen, dinlenen, filmlerde dizilerde filan kullanılan grubu hakkında birkaç kelime etmemek hiç hoş olmamış. Kaldı ki "Led Zeppelin ve Black Sabbath'tan önce Steppenwolf vardı" diye de bir laf varken daha büyük bir ayıp olarak kayda geçirebiliriz.

The Sparrow'un 1967 yılı ortalarında farklı yönlere gitmesinin ardından akıllı bir yapımcı John Kay ve arkadaşlarına gidip grubun en azından bir kısmını toplayıp farklı bir isimle müzik yapmaya devam etmelerini ısrarla öğütlüyor. Kay ve diğerlerinin de kafasına yatıyor bu fikir. Grubu kuruyorlar. Adını da Hermann Hesse'nin aynı adlı kitabından (bizde Bozkırkurdu adıyla bilinir) alıyorlar. The Sparrow'dan koparak sahne adını Mars Bonfire yapan Dennis Edmonton da grupla ilgileniyor ama dışarıdan destek vermeyi daha doğru buluyor. Bu noktada belirtmek gerekiyor ki iyi ki de bunu yapmış. Zira gruba dahil olsaydı belki de Born To Be Wild hiç ortaya çıkmayacaktı.

Neyse, grubu kurup çalışmalara başlıyorlar ve aldıkları karar doğrultusunda Psychedelic Rock'tan beslenen, Blues Rock'ın sert bir türevi üzerine gidiyorlar. Heavy Metal'in çıkışındaki önemli ayrıntılardan da biridir bu durum. Albümden ince 3 adet 45'lik yayınlanıyor. A Girl I Know ve Sookie Sookie'nin yer aldığı ilk 2 single tanınmaya başlamalarını sağlarken, üçüncü single Born To Be Wild neredeyse dünya çapında üne kavuşturuyor grubu. Bu motivasyonla girdikleri albüm kaydından çok kısa sürede çıkıyorlar. 68'in Ocak ayının sonlarında yayınlanan ve grupla aynı adı taşıyan albüm Steppenwolf, bir anda hem grubu en üste taşırken hem de ticari başarı kazanmalarını sağlıyor.

Hemen her yere Born To Be Wild, The Pusher, Sookie Sookie çalmaya başlıyor. Hatta Peter Fonda, yönetmenliğini de yaptığı ve karşıt kültürün kült filmi haline gelen Easy Rider'ın açılış sahnesinde Born To Be Wild'ı kullanırken, alışkın olmadığımız türde bir alışveriş sahnesinde de The Pusher'a yer veriyor. Yani grup da albüm de her yönden yukarı doğru tırmanmanın yolunu buluyor.

Bazı parçaları dolayısıyla günümüzde çok fazla eleştiri alsalar da o dönem içerisindeki en iyi gruplardan biri olduklarını söylemek yanlış olmaz. Progressive etkileri olmayan, saf ve sadece Blues ile Psychedelic birleşiminden oluşan, net ve açık albümlerden biri bu albüm. Sadece "Rock" dinlemek istediğinizde de ilk tercihiniz olması muhtemel albümlerdendir aynı zamanda.

STEPPENWOLF

John Kay / Lead Vokal, Gitar, Armonika
Michael Monarch / Gitar, Vokal
Goldy McJohn / Hammond, Piano, Wurlitzer
Rushton Moreve / Bass, Vokal
Jerry Edmonton / Davul, Vurmalılar, Vokal

STEPPENWOLF

01 - Sookie Sookie 3:09
02 - Everybody's Next One 2:53
03 - Berry Rides Again 2:45
04 - Hootchie Kootchie Man 5:07
05 - Born to Be Wild 3:28
06 - Your Wall's Too High 5:40
07 - Desperation 5:35
08 - The Pusher 5:43
09 - A Girl I Knew 2:38
10 - Take What You Need 3:28
11 - The Ostrich 5:43

9 Eylül 2023 Cumartesi

John Kay And The Sparrow / John Kay And The Sparrow (1969)

John Kay And The Sparrow
, çok muhteşem özelliklere sahip bir grup değil. Ama dönemin Amerika'sında genel olarak Rock, daha dar bir alanda ise Blues Rock ve Psychedelic Rock'a bir şeyler katmayı başarabilmiş The Steppenwolf'un öncülü. Bu tanımlamanın üzerine önemsiz bir grup gibi de algılanmasın tabi. Kendi alanlarında ve o dönemin başka gruplarıyla karşılaştırıldıklarında da gayet iyiler.

Esasen hikayeleri biraz tuhaf. John Kay grubu daha sonradan ele geçirmiş, kurulu düzenin üstüne oturmuş gibi bir durum var. Grup, 1964 yılında bir İngiliz göçmen olan Dave Marden (bilinen adıyla Jack London) tarafından kuruluyor. Eklemelerle ilk halini alıyor ve Jack London & The Sparrows adıyla müzik yapmaya başlıyorlar. Bu ilk dönemde yaptıkları, tam da o dönemin etkilerini içeren Beat Music. Dave Marden'dan kaynaklı olarak fazlasıyla British Invasion tarzı müzik yapıyorlar. Hatta Marden işi biraz daha ileri götürmüş ve grubun elde ettiği gelirin de çoğunu kendine alıyordu. Bolca 45'lik ve 1965 yılında kaydedilen albümün ardından, müzikal çevredeki değişimler ile birlikte farklı bir yöne doğru gitme isteği baş gösterdiğinde Jack London'ın artık gruptan ayrılma zamanı gelmişti.

1965'in sonlarına doğru, grupta kalan elemanlar yeni birini buldular: John Kay. Adam hem söz yazıp besteliyor, hem de vokal yapıp gitar ve mızıka çalıyordu. Tarzı da grubun tercih ettiği Blues üzerine şekillenmişti. Kay'in katılımından sonra grup için işler daha iyiye gitmeye başladı. Önce New York'a gidip gelmeye başladılar ve burada kendilerine bir kitle oluşturmayı başardılar. Ardından daha radikal bir karar verip sıcak bir bölgeye, Los Angeles, California'ya taşındılar. Ama Psychedelic Rock'ın sesleri biraz öteden, San Fransisco'dan geliyordu kulaklarına. Onlar da bir kez daha harekete geçip Frisco'ya yerleştiler. Büyük çıkışlarını da burada yakalamışlardı. Youngbloods, Moby Grape, Steve Miller Band ve The Doors ile sahneyi paylaşır duruma geldiler. Grubun adı bu sıralarda The Sparrow idi. 1966 ve 1967'de pey çok single kaydı yaptılar.

Grup kısa süreli bir dağılma, hatta dağılma değil de farklı yönlere gitme döneminin ardından yine bir araya gelerek Steppenwolf adıyla tekrar piyasaya çıktılar. Daha ilk albümle birlikte patlama yaptıkları için hatırı sayılır şekilde öne çıkmışlardı. Bu noktada, "eee bu albüm nereden çıktı peki" diye sorulması da muhtemeldir. Steppenwolf'un kazandığı başarı, yapım şirketini harekete geçirdi tabi. Bunların başka kayıtları vardı, onları da yayınlayalım biz kafasıyla hareket edip, yayınlanmış ve yayınlanmamış parçaları bir araya getirip, biraz da John Kay'in adından faydalanıp 1969 yılında yani Steppenwolf'un ilk albümünü yayınlamasından 1 yıl sonra John Kay And The Sparrow adıyla bu albümü yayınladılar.

Albüm, tek parçalar halinde kaydedildiği için belirgin bir bütünlüğe sahip değil. Ama The Sparrow için de nefis bir toplama çalışması denilebilir. Beat kökenlerine dayalı, Blues ve Psychedelic'in fena halde öne çıktığı değişik bir albüm.

JOHN KAY AND THE SPARROW

John Kay / Vokal, Gitar, Armonika
Dennis Edmonton / Gitar, Vokal
Nick St. Nicholas / Bass, Trompet
Jerry Edmonton / Davul
Goldy McJohn / Org, Klavye

JOHN KAY AND THE SPARROW

01 - Twisted (3:15)
02 - Goin' to California (2:26)
03 - Baby, Please Don't Go (3:12)
04 - Down Goes Your Love Life (2:01)
05 - Bright Lights, Big City (3:07)
06 - Can't Make Love by Yourself (2:25)
07 - Good Morning Little Schoolgirl (3:54)
08 - King Pin (2:57)
09 - Square Headed People (2:29
10 - Chasin' Shadows (3:19)
11 - Green Bottle Lover (2:39)
12 - Isn't It Strange (2:30)

7 Eylül 2023 Perşembe

Steeplechase / Lady Bright (1970)

70'lerin başından tek albümlü nefis bir grup Steeplechase. Dönemin pek çok grubu gibi kurulduktan hemen sonra tek albüm kaydetme fırsatı yakalamış, aslında bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş ama ticari başarıyı elde edemedikleri için de dağılmak zorunda kalmışlar. Haklarında çok fazla bilgimiz de yok doğal olarak. Brooklyn, New York çıkışlı olduklarını biliyoruz, hepsi o.

Bunun yanında Lady Bright albümü erken dönem saf Hard Rock'ın en iyi örneklerinden biri. 1970'i erken dönem sayıyoruz zira öncesi, özelikle Amerika için konuşursak Psychedelic Rock'tan geçilmiyor. Her ne kadar bazı gruplar ve müzisyenler Psychedelic etkileşimli ama daha sert albümlere ve parçalara imza atarak çıtayı yükseltmiş, işi Hard Rock kıvamına kadar getirmiş olsalar da 1970 yılına kadar olan dönemi erken dönem diye tanımlamak yanlış değil.

Steeplechase'in ilk ve tek albümü olan Lady Bright coşkulu, tempolu ve oldukça da sert bir albüm olarak tanımlanabilir. Özellikle gitar seslerinin ve klavyenin öne çıktığı albümde beklentilerinizden fazlasıyla karşılaşıyorsunuz. Blues ve Psychedelic kökenlerden beslenen, tempoyu yükselterek net bir zemine oturtan albümlerin başında geliyor.

Yoğun bir şekilde kulağınızın içini dolduran gitarlar ile Hammond'ın güzel bir birleşimi olan Lady Bright'da, grubun klavyecisi  Tony Radicello ve davulcu Joe Forgione sayesinde olsa gerek bir miktar Soul izlerine de rastlamak mümkün. Zira bu iki isim daha önceleri Philadelphia'lı Soul Rock ve Psychedelic Rock grubu Soul Survivors'ta birlikte çalmışlar.

Albümde tekrara düşmek ya da monoton bir şekilde ilerlemek gibi bir anlayış kesinlikle yok. Sürekli farklılaşan, sürekli bir ivme ile yükselen bir tarza sahip. Steppenwolf ve Iron Butterfly'ın ilk dönemini andırmakla birlikte kendinden sonraki Uriah Heep'in tarzı ile de benzerlikler içeriyor.

Diğer yandan, albüm iyi bir albüm olmakla birlikte eksiklikleri de mevcut. Parçalar biraz ham gibi duruyor. Fazlasıyla potansiyelleri var, ama o potansiyeli kullanmak yerine belirli bir yerde ve özellikle durmayı tercih etmişler gibi görünüyor. Vokallerin kaba saba ama etkili bir Blues tarzıyla yapıldığı yerlerde sorun olmamakla birlikte bazı yerlerde öne çıkan Gospel havayı bozuyor gibi duruyor.

STEEPLECHASE

Dean Parrish / Lead Vokal, Elektrikli Gitar, Akustik Gitarr
Bobby Spinella / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Harpsichord, Vokal
Tony Radicello / Bass, 12 Telli Gitar, Lead Vokal
Joseph Forgione / Davul, Vurmalılar, Vokal
Eddie Kramer / Piyano, Vokal

LADY BRIGHT

01 - Wrought Iron Man 3:20
02 - Shorty Stokes 3:47
03 - Down on the Town 3:27
04 - Talking Bout You 3:07
05 - Lady Bright 4:20
06 - In the Valley 2:22
07 - Mary Clarke 4:20
08 - Sea Shore 4:30
09 - Never Coming Back 3:25
10 - Cherry Blossom 2:55

5 Eylül 2023 Salı

Taj Mahal / Taj Mahal (1968)

Blues
ve Blues Rock'ın nevi şahsına münhasır kişiliklerinden biri Taj Mahal. İsim tabi ki mahlas, adamın adı aslında Henry Saint Clair Fredericks. İsmine bakıp Louisianalı filan olduğu düşünülmesin, kendisi New Yorklu. İsimdeki Fransız etkileri bizi Louisianalı bir kreol olduğuna ikna eder gibi olsa da maalesed değilmiş işte.

Neyse, bu adam hakkında bolca bilgi bulunabilir internette. Önemli olan bu albüm ve albümün bu blogda oluşturmaya çalıştığımız tarihçe çalışmasına katkısının ne olduğu. Blues'un geleneksel yapısını ve motiflerini alıp çağdaş müzikal anlayışlarla harmanlayarak Blues Rock'ın farklı bir yönünü ortaya koymasından ileri geliyor önemi. Bayağı bildiğiniz klasik Blues'u alıp değişik şekillere sokuyor adam. Hatta o kadar ki, sanki bunu kanıtlamak istiyormuş ya da ben bir şey yaptım da bu Blues'un yönünü değiştirecek dermişçesine de örneklemiş.

Plak olarak düşünüldüğünde albümün ilk yüzünde bulunan parçalar Sleepy John Estes, Blind Willie McTell ve Sonny Boy Williamson II gibi devlerin parçalarının Taj Mahal yorumlarını içerirken, arka yüzünde ise Sleepy John Estes ve Robert Johnson parçaları bulunuyor . Geleneksel Blues'dan başlayıp müzikal anlayışı farklı tür ve tarzlarla birleştirip değişik bir forma sokuyor. Parçalar da öyle böyle parçalar değil tabi. Sırasıyla aşağıdaki şarkı listesinde bulabilirsiniz. Arada Taj Mahal kendi parçası E Z Rider'ı da eklemeyi ihmal etmemiş ikinci yüze. O parçanın da ustaların parçalarından aşağı kalır yanı olmadığını belirtelim.

Blogda genelde grup müziğine ağırlık veriyormuşuz görünümü oluşmuş olabilir fikrinden yola çıkarak dahil ettiğimiz bu albüm hem müzikal hem de tarihsel anlamda önemli. Her ne kadar albümde Taj Mahal'e ait tek parça bulunsa da yukarıda açıklamaya çalıştığımız değişimi anlatabilmesi / anlatması açısından son derece başarılı bir çalışma. Ayrıca, (aslında paragrafa bunu söylemek için girişmiştim ama dağılmışım) albümde Ry CooderJessie Edwin Davis gibi adamlar da çalıyorlar. Grup müziği değil belki ama grupmuş gibi hareket edebilen, kaliteli müzisyenlerin olduğu bir albüm.

TAJ MAHAL

Taj Mahal / Vokal, Blues Harp, Slide Gitar
Jessie Edwin Davis / Lead Gitar, Piyano
Ry Cooder / Ritim Gitar, Mandolin
James Thomas / Bass
Sandy Konikoff / Davul
Bill Boatman / Ritim Gitar
Gary Gilmore / Bass
Charles Blackwell / Davul

TAJ MAHAL

01 - Leaving Trunk 4:51
02 - Statesboro Blues 2:59
03 - Checkin' Up on My Baby 4:55
04 - Everybody's Got to Change Sometime 2:57
05 - E Z Rider 3:04
06 - Dust My Broom 2:39
07 - Diving Duck Blues 2:42
08 - The Celebrated Walkin' Blues 8:52

30 Ağustos 2023 Çarşamba

Midsommar / Belsebub Är Lös... (1971)

70'lerin başında Mölndal, Göteborg'da kurulan bir grup Midsommar. Haklarında çok fazla bilgiye sahip olmasak da yaptıkları müzikten ne oldukları açıkça anlaşılıyor. Karmaşık, heyecanlı ve coşkulu bir yapıları var. Donuk ya da yumuşak değiller. Yaptıkları müziğin hakkını sonuna kadar veriyorlar.

Konumuz olan bu ilk albüm dönemi grubun Blues Rock, Hard Rock ve Psychedelic Rock kökenlerine bağlı kalarak yaptığı bir Progressive Rock ürünü. İkinci ve son albümde ise işi biraz farklılaştırıp (belki de müzikal olarak biraz yumuşatıp) politik ve sert sözlerin olduğu bir Folk Rock'a çeviriyorlar. İki albüm arasında büyük farklar var doğal olarak. Tercihimiz her daim ilk albümden yana olmakla birlikte ikinci albüm de kendi janrı içerisinde oldukça iyi bir yere sahip, hakkını da yememek lazım.

Az önce müzikal köklerini saydık grubun ama tam anlamıyla orada durduklarını da söyleyemeyiz. Kendilerine ait bir yapı geliştirmişler. Blues var mesela ama nerede belirginleşiyor nerede kayboluyor anlayamıyorsunuz. Saksafon ve flüt dolayısıyla Jazz Rock olduğunu düşünür gibi olurken aslında Jazz ile hiç alakaları olmadığını anlıyorsunuz. Belirgin olarak söyleyebileceğimiz tek şey Hard Rock'ın ön planda olduğu. Bunun dışındaki tüm türler belirsiz bir havada ilerliyor.

Midsommar, İngilizce değil de İsveççe söyleyen ilk Progressive Rock gruplarından aynı zamanda. İngilizce'nin popüler olduğu (Rock müziğe çok yakıştığı söylenir) dönemde uluslararası arenaya girebilmek için ciddi bir risk almışlar. Ama parantezin içinde belirttiğimiz savı da fena halde sarsmışlar. Özellikle vokalin Blues'a daldığı anlarda İngilizcenin gerekli olmadığına bile karar verebiliyorsunuz.

Albüm boyunca peşimizi bırakmayan olağanüstü saksafon çalışmaları, yırtıcı ve vahşi denilebilecek bir şekilde araya giren gitarlarla fena halde uyumlu hale geliyor. Birbirlerini zorladıkça zorluyorlar ve gittikleri yer daha da belirsizleşiyor. Vokalin ikisi arasına girerek hem Psychedelic bir tonda hem de içten söyleyerek katıldığı anlar ise bambaşka bir keyif veriyor dinleyene. Nadiren belirgin bir şekilde olaya dahil olan flüt, Jethro Tull'ın Blues tonlarını içerirken Ian Anderson'ın da pervasız çalışmalarına benziyor.

Belsebub Är Lös... için İsveç'in en iyi, en değişik ve etkili albümlerinden biri demek pek yanlış olmayacağı gibi arşivde bulundurmadığınız takdirde kendinizle ciddi bir kimlik tartışmasına gireceğiniz de bir albüm.

MIDSOMMAR

Dan Pihl / Org, Piyano
Reg Ward / Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Flüt, Vurmalılar
Hans Olsson / Vokal, Bass
Lennart Andrén / Vokal, Gitar
Weyne Petersson / Vokal, Vurmalılar

BELSEBUB ÄR LÖS...

01 - Belsebub Är Lös (3:20)
02 - På En Strand (3:30)
03 - Drömmens Värld (5:50)
04 - Jag Vill... (4:20)
05 - Midsommar (3:50)
06 - Staden (4:00)
07 - Fantomen (6:25)
08 - Till Morsan (3:35)

19 Ağustos 2023 Cumartesi

Little Feat / Little Feat (1971)

Southern Rock
'ın ilk beşinde yer alan gruplardan biri Little Feat. 1969 yılında Lowell George ve Bill Payne tarafından kurulmuş. İkili, Lowell George hali hazırda Frank Zappa's Mothers of Invention'ın elemanıyken tanışmışlar. Frekansları tutunca da yeni bir grup kurma derdine düşmüşler. Mothers of Invention'ın eski bass gitaristi Roy Estrada ve Payne'in eski grubu The Factory'nin davulcusu Richie Hayward ile bir araya gelerek Little Feat'i hayata geçirmişler.

Grubun kurulması ile ilgili ilginç bir durum var. Hikayenin 3 versiyonu bulunuyor ama hangisinin doğru olduğuna dair onaylanmış herhangi bir bilgi yok. İlk versiyona göre Zappa, amfisi kapalı olduğu halde 15 dakikalık bir gitar solo atmayı başarınca George'a sinirleniyor ve gruptan atıyor. İkinci versiyon biraz daha makul kabul edilebilir. George, Zappa'ya Willin' parçasını gösterdiğinde Zappa sinirleniyor ve gruptan kovuyor, çünkü kendi grubunda yer almaması gereken şekilde yetenekli bir müzisyen olduğunu anlıyor. Üçüncü ve son versiyona göre ise Zappa, Willin'in içerdiği referanslar (uyuşturucu, şarap vs) dolayısıyla gruptan kovuyor. Neticede her şekilde Zappa tarafından kovuluyor ama gerekçesi belirsiz. Tabi Zappa'nın normal biri olmadığı düşünüldüğünde, Little Feat'in ilk albümünün Warner Bros tarafından yayınlanması için neden elinden geleni ardına koymadığını anlamak da pek mümkün değil. Bu modeller böyle diyerek geçiştiriyoruz konuyu.

Albüm kayıtları sırasında da enteresan bir durumla karşılaşılmış, onu da aktaralım. Efsanevi olarak nitelendirilen Willin' parçasının kayıtlarınun hemen öncesinde bir model uçakla oynarken Lowell George elini fena şekilde yaralıyor ve Slide Gitar bölümünü çalamayacak duruma geliyor. O sırada stüdyoda bulunan Ry Cooder gitarı eline alıp işi çözümlüyor. Yani o nefis Willin' kaydında George değil Cooder çalıyor.

Rock müzik tarihine ciddi şekilde etki eden Little Feat'in bu ilk albümünde Country'den Blues'a, Southern Rock'dan Swamp Rock'a pek çok tür ve tarz arasında bir gezinti var. Fazlasıyla coşkulu ve enerjik bir albüm. Müzisyenlerin yetenekleri tartışılır olmadığı gibi yaptıkları albümde kendilerini bile aştıklarını söyleyebiliriz. O kadar iyiler ki Jimmy Page,      hakkında "En sevdiğim Amerikalı grup" diye bir yorum yapmış.

LITTLE FEAT

Lowell George / Gitar, Armonika, Vokal
Bill Payne / Klavye, Vokal
Richard Hayward / Davul, Vokal
Roy Estrada / Bass, Vokal

LITTLE FEAT

01 - Snakes on Everything 3:04
02 - Strawberry Flats 2:20
03 - Truck Stop Girl 2:32
04 - Brides of Jesus 3:20
05 - Willin' 2:24
06 - Hamburger Midnight 2:30
07 - Forty Four Blues / How Many More Years 6:25
08 - Crack in Your Door 2:16
09 - I've Been the One 2:20
10 - Takin' My Time 2:45
11 - Crazy Captain Gunboat Willie 1:55

18 Ağustos 2023 Cuma

Humble Pie / As Safe As Yesterday Is (1969)

Dünkü Small Faces girişinin ardından, hem bu grupla bağlantılı hem de blogdaki eksiklerden biri olan Humble Pie ile devam edelim. Small Faces'ın iç çatışmaları sonucunda ayrılan Steve Marriot yine kendisi gibi vokalist / gitarist olan Peter Frampton ile bir araya gelip Humble Pie'ı kuruyorlar. Frampton grupta çok fazla durmuyor, 2 albümün ardından  ayrılıyor ama Humble Pie kendi efsanesini yaratmayı başarıyor. Bu grup da dün bahsetmeye çalıştığımız gibi Rock müziğine katkısı büyük olan gruplardan. Katkıları çok iyi müzik, değişik işler filan olarak düşünmemek gerekiyor ama. Humble Pie yaptığı Blues Rock ve Hard Rock ile biraz daha popüler bir hale gelip Rock'ın genişlemesine fırsat tanıyan gruplardan. Onların buna katkısı da böyle işte.

Aynı yıl içerisinde bir araya gelip ilk albüm olan As Safe As Yesterday Is'in kayıtlarını (ikinci albüm Town & Country'i de kaydediyorlar 1969 yılı içerisinde) tamamlayan grup beklentilerini karşılayacak denli iyi tepkiler almışlar. Rolling Stone dergisi albüme 4 üzerinden 4 yıldız verirken "1969'un en iyi Blues Rock albümü" olarak da tanımlamış. Albümün İngiltere listelerinde 1 numaraya kadar yükselmesi de işin bir başka yönü tabi. 

Albümün açılış parçası Steppenwolf'ün lideri John Kay'in Desperation parçası. Oldukça iyi bir yorumlama. Alabama '69 parçası ile Amerikan İç Savaşı'na politik yönden direkt dalarken, Stick Shift ile de Blues Rock kökenli Hard Rock ile sağlam bir yere tutundukları açıkça görünüyor.

Genel olarak Hard Rock, Blues Rock gibi türlerin üst sıralarında yer alan bir albüm olsa da kişisel olarak çok da beğeni listesine giren bir albüm olmadığını da belirteyim. Sadece Hard Rock ve Blues Rock yetmiyor işte bazen. Popülist bir yaklaşım sergilediğinizde bazı ufak tefek gibi görünün ama müziği müzik yapan ayrıntılardan vaz geçmek zorunda kalıyorsunuz. Ki bu ayrıntıların da olmaması ortamı bir anda dağıtıyor.

Humble Pie'ı eklememizin en büyük sebebi başta da söylediğimiz gibi popülerlikten faydalanarak Rock müziğe katkı sağlamalarından ileri geliyor. Yoksa çok büyük özelliklere sahip parçaları da yok bu albümde. Enstrümantasyona diyecek laf da kalmıyor doğal olarak. Bu dar alanda yapılabilecek en iyi işleri çıkardıklarını söylemekle yetinebiliriz.

HUMBLE PIE

Peter Frampton / Vokal, Gitar, Org, Slide Gitar, Tabla, Piyano
Steve Marriott / Vokal, Org, Gitar, Slide Gitar, Akustik Gitar, Armonika, Tabla, Piyano
Greg Ridley / Bass, Vokal, Vurmalılar, Bongo
Jerry Shirley / Davul, Vurmalılar, Tabla, Piyano, Harpsichord

AS SAFE AS YESTERDAY IS

01 - Desperation (6:28)
02 - Stick Shift (2:22)
03 - Butter Milk Boy (4:22)
04 - Growing Closer (3:13)
05 - As Safe as Yesterday (6:05)
06 - Bang! (3:24)
07 - Alabama '69 (4:37)
08 - I'll Go Alone (6:17)
09 - A Nifty Little Number Like You (6:11)
10 - What You Will (4:20)