1977 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1977 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2023 Perşembe

Lady Lake / No Pictures (1977)

1973 yılında lise arkadaşlarınca Hollanda'nın küçük bir şehrinde kurulan Lady Lake, diğer pek çok Hollanda kökenli grup gibi Symphonic Prog etkileri ön plana çıkan bir müzikal anlayışa sahip. Kuruldukları dönemin, Progressive Rock'ın en gözde olduğu zamanlardan biri olduğu düşünülürse kaydettikleri albümün başarısı ve niteliği anlaşılabilir.

Aynı kasabada yaşayan ve birbirini uzun süredir tanıyan arkadaşlar oldukları için, dinledikleri, beğendikleri müziklerin, grupların, müzisyenlerin çoğu ortak. Bu avantajı kullanarak bir grup kuruyorlar ve grubun adını da 1 yıl önce ikinci albümünü yayınlayan Galler grubu Gnidrolog'un albümünden alıyorlar. Başlangıçta Blues kökenlerine yaslanan bir Progressive Rock yapsalar da daha sonra kendilerine ait bir müzikal anlayış yaratma çabasıyla daha farklı bir yöne evriliyorlar.

Kurulmalarından 4 yıl sonra da hazırladıkları parçalar ile komşu kasabaya gidip albüm kaydını yapıyorlar. Kısa sürede kaydedilen albüm 1500 adet olarak piyasaya sürülüyor. Onların çoğu da İsveç, Norveç ve İtalya'ya dağıtılıyor. Albüm onlara iyi bir çıkış fırsatı sunsa da grup elemanlarının bunu çok önemsemediklerini anlıyoruz. Çünkü pek çok Hollandalı gruplar konserlere çıkmalarına rağmen ne ikinci bir albüm kaydı yapıyorlar ne de müziğe devam ediyorlar. 2000'li yıllarda başkaca albümler yayınlasalar da 70'lerde tek kayıtları No Pictures albümü diyebiliriz. Albümün daha sonraları piyasaya sürülen CD versiyonunda bazı başka parçalar da Bonus başlığı altında verildi. Ki onlar da fena parçalar değil. İkinci bir albüm kaydedebilirlermiş o materyaller ile.

Temelde No Pictures albümünü Symphonic Prog olarak tanımlasak da içerisinde farklılıklar taşıyor ve bu farklılıklardan ötürü de Symphonic Prog janrı grubu tanımlamak için eksik kalıyor. Çoğunlukla enstrümantal olan albümün Jazz klavyeleri, akustik gitarları, zengin akorları ve melodik yapısıyla öne çıkarken bazı bölümlerde kendini hissettiren Blues etkileri, Psychedelic Rock'ı çağrıştıran bölümler ve Hard Rock anları da bulunuyor. Albümün Hard Rock kısmını Kansas'ın yaptığı tarza benzetebiliriz. Gitarların öne çıktığı bölümlerde de Camel tarzına yaklaştıklarını söyleyelim.

No Pictures bir baş yapıt ya da muhteşem bir albüm olarak tanımlayabileceğimiz bir çalışma olmasa da ortalamanın çok üzerinde olan müzikal anlayışıyla gerçekten de iyi ve arşivlenmeyi hak eden albümlerden.

LADY LAKE

Fred Rosenkamp / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar
Leendert Korstanje / Klavye
Eddy Bakker / Bass
Joop Van Leeuwen / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyenler:
Stanley Dijkhuis / Vokal (1-8)
Jan Dubbe / Davul (9-14)

NO PICTURES

01. Cornwall (5:40)
02. Magic Twanger (8:10)
03. Fading Trees (7:17)
04. You Make Me Feel So Fine (5:21)
05. No More Gentle Treatment (2:41)
06. Between Bremen and Hamburg (Part One) (3:17)
07. Between Bremen and Hamburg (Part Two) (4:16)
08. Between Bremen and Hamburg (Part Three) (4:56)

17 Eylül 2023 Pazar

England / Garden Shed (1977)

Bazı gruplar ellerine geçen fırsatı iyi değerlendirse de başarılı olamıyor. England da bunların başında gelir. Normal şartlarda ön plana fazlasıyla çıkabilecek bir grupken geç kalmış çıkışları Punk ile kesilince tek albümle kalmışlar. Aslında fena halde büyük bir potansiyelleri var. Garden Shed albümü de bunun kanıtı. Fakat maalesef ki daha fazla ileri gidememişler.

1975 yılında İngiltere'de kurulan 4 kişilik grup çeşitli kadro değişiklikleri yaşayarak albüme kadar gelmiş. Başta multi enstrümantalist Jode Leigh olmak üzere, müzisyenler kayıtta oldukça başarılılar. İkinci albümü çıkarabilselermiş kesinlikle günümüze kadar gelebilirlermiş gibi duruyor. İlk dönem Yes ve Genesis'in özellikleri ile Gentle Giant ve Supertramp'in kendine has öğelerinin bir bileşimi olan Garden Shed albümünde England, bahsettiğimiz gruplardan aldıklarını daha ileri taşıyarak kendilerine ait bir yapı oluşturmayı başarabilmişler.

Supertamp'in neşeli tonları, Gentle Giant'in vokal teknikleri ve kaotik melodileri, Yes ile Genesis'in ayrıksı özellikleri tek bir albümde. Geç dönem Symphonic Prog'un en iyi örneklerinden biri Garden Shed. Birkaç yıl daha erken kaydedip yayınlayabilselermiş albümü, muhtemeldir ki bahsi geçen gruplarla hemen hemen aynı yerlerde adları geçermiş.

Punk'ın revaçta olduğu bir dönemde, kaydettikleri albüm ne kadar iyi olursa olsun, yapımcı firmanın gazabına uğramışlar belli ki. Firmanın, Punk para ederken böylesi özellikli bir albümün reklamını yapmaması bizim için anlaşılır olmamakla birlikte dönemin kapital düşkünleri için çok da normal bir hareket.

Albümün içerisinde Synthesizerlar ve Mellotron sesleri, kendini zorlamadan bir şeyler kanıtlamak için uğraşmadan ama incelikle çalan gitarlar, her anında sizi şaşırtan, tuhaf ve sevimli vokalleri ile arşivde bulunması gereken albümlerden biri. 6 parçadan oluşan listesinde 2 tane 10 dakikanın üzerinde parça bulunuyor England'ın. Her iki parça da uzun ve etkili enstrümantal bölümler içeriyor. Özellikle son parça Poisoned Youth, kendi içinde çok iyi bir parça olmakla birlikte grubun da başyapıtı sayılabilir.

Şaşırtıcı ve beklenmedik şekilde iyiler. İlk dinlediğinizde pek orijinal değil izlenimi (yukarıda bahsettiğimiz gruplara olan öykünmelerden kaynaklı elbette bu) edinseniz de daha sonraları albümün de grubun da ne kadar iyi ve kendine has bir yapıya sahip olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

ENGLAND

Frank Holland / Gitar, Vokal, Mellotron, Leslie Gitar
Robert Webb / Minimoog, Hammond, Harpsichord, Mellotron, Fender Rhodes, Piyano, Hohner Clavinet, 12 Telli Gitar, Vokal
Martin Henderson / Bass, Akustik Gitar, Vokal
Jode Leigh / Davul, Vibes, Vurmalılar, Bass, Vokal

GARDEN SHED

01. Midnight Madness (6:58)
02. All Alone (Introducing) (1:53)
03. Three Piece Suite (12:58)
04. Paraffinalea (4:12)
05. Yellow (5:24)
06. Poisoned Youth (16:17)

29 Ağustos 2023 Salı

Epidaurus / Earthly Paradise (1977)

1975 yılında Almanya'da kurulan Epidaurus çok bilinen bir grup değil. Bunun sebebi de muhtemelen albüm için bir araya gelmiş bir stüdyo grubu olmalarından kaynaklanıyor. Ki haklarında çok az bilgiye sahip olduğumuz grubun stüdyo grubu olduğundan da emin değiliz. Karışık ve değişik bir durum yine. 1999 yılında gaza gelip tekrar birleşseler ve ...Endangered adında bir albüm kaydetseler de ilk albümün yanına dahi yaklaşamıyorlar.

Alman müzik sahnesine özellikle de Krautrock'a hakim olanların rahatlıkla bileceği üzere Almanya'dan çıkmış Symphonic Prog gruplarının sayısı azdır. Bu tarza dahil olan Epidaurus da Krautrock'ın gölgesinde kalarak öne çıkamayan bir proje olarak raflarda kalıyor. İşin iyi tarafı bugün bile 1977 yılında çıkardıkları albümün orijinal plakları (bulunduğu ya da birileri satmak istediği takdirde) 1000 Euro gibi bir fiyata alıcı buluyor.

Earthly Paradise albümü 5 parçadan oluşuyor. Az adetli ama ortalamanın üzerinde süreleri ile yeterince doyurucu olduğunu söyleyebiliriz. Mooglar, orglar, piyanolar, mellotronlar havada uçuşuyor albümün her yerinde. Günther Henne ve Gerd Linke'nin virtüözite ayarındaki klavye hakimiyeti ve sürekli olarak ikili klavye kullanımından dolayı nefis bir hal alıyor Earthly Paradise. Bir miktar, Genesis'in 70'lerin ortalarına denk düşen dönemdeki enstrümantal bölümlerini andırsa da kırılgan, dramatik ve melankolik yapıyı kendilerine has bir şekilde kullandıkları da ortada.

70'lerin ikinci yarısından çıkmış en iyi albümlerden biri olarak nitelendirebileceğimiz Earhtly Paradise, aynı zamanda çok iyi bir stüdyo işçiliğine sahip. Normalde, pek bilinmeyen bir yapımcı ile çalışılmış albümlerde çok fazla aksaklık hissedilir. İmkanlar (maliyetten dolayı) kısıtlıdır ve doğal olarak özensiz performanslar ile özensiz bir stüdyo sonucu beklenir (ya da karşılaşılır). Ama bu fikir veya sonuç bu albüm için hiç de geçerli değil. Başta belirttiğimiz üzere proje grubu bile olsalar gerçekten de hakkını vererek albümü yaptıklarına ikna olmamak elde değil. Kaydı da, kullanılan enstrümanlar ve efektler de, Epidaurus'un kendisi de gerçekten iyiler.

Karmaşık ve melankolik bir yapıya sahip olan albümün en önemli özelliklerinden bir tanesi de ortalığı tozu dumana katan ikili klavye kullanımına destek veren ritim bölümünün muhteşemliği. Davul ve bass o kadar iyi eşlik ediyorlar ki albümdeki bütün gidişatı onlar belirliyor diyebiliriz.

EPIDAURUS

Christiane Wand / Vokal
Günther Henne / Hammond Org, Mellotron, Minimoog, Polymoog, Clavinet, Elektrikli Piyano
Gerd Linke / Hammond Org, Mellotron, Minimoog, Clavinet, Grand Piyano, Elektrikli Piyano, 12 Telli Gitar
Heinz Kunert / Bass, Taurus Pedals, Vurmalılar
Manfred Struck / Davul, Vurmalılar
Volker Oehmig / Davul, Vurmalılar

EARTHLY PARADISE

01 - Actions and Reactions 7:01
02 - Silas Marner 7:50
03 - Wings of the Dove 5:05
04 - Andas 6:15
05 - Mitternachtstraum 6:05

28 Temmuz 2023 Cuma

Nepočin / Svijet Po Kojem Gazim (1977)

Balkan kültüründen gelen Progressive Rock'ın da tadı bir başka olur her zaman. Nepočin bu gruplar içerisinde en muhteşemi, en süperi, en hiperi değil elbette. Ama o haliyle bile gerçekten de nefisler diyebiliriz. Hard Rock'tan yola çıkarak kendi folklorik öğeleri ile birleştirdikleri bir Heavy Progressive Rock yapıyorlar.

1972 yılında kurulan Drugi Način grubu, Nepočin'in öncülü. 1973 yılında yayınladıkları single'ın ardından 1975 yılında da nefis bir albüm yayınlıyorlar ki bu albüme de yakında yer vereceğiz blogda. Oldukça popülerleşen bu grup albümden kısa bir süre sonra dağılıyor. Ardından da grubun 2 elemanı İsmet Kurtovic (vokal, flüt, gitar) ve Halil Mekiç (gitar, vokal) 1977 yılında Nepočin'i kuruyorlar. Grup çok kısa ömürlü oluyor. Aynı yıl içerisinde kurulup, albüm yayınlayıp dağılıyorlar. Ama elde kalan albüm de etnik kültürel kökenlere dayalı Rock müzik konusunda kolayca listelere girebilecek niteliklere sahip oluyor. Tabi aynı şekilde bizim tek albümlü efsaneler listemize de rahatlıkla giriyorlar.

Grup adını şair Vasko Popa'nın Nepočin Polje şiirinden alıyor. Albümün kapak resmi de dönemin ünlü karikatüristlerinden biri olan Igor Kordej tarafından yapılıyor. Sağlam bir albüm, enfes bir grup, iyi bir kapak derken albüm kendi ülkesinde bir miktar ticari başarı kazansa da grubun ayakta kalmasına yetecek kadar başarılı olamıyor. Özellikle eleştirmenler tarafından ciddiye alınmayan albüm ile ilgili herhangi bir sorun yok aslında. Sadece eleştirmenler İsmet Kurtoviç'in egosuna, iddialı ve hırslı yapısına prim vermiyorlar. Doğal olarak da albümü fazla önemsemiyorlar.

Albüm temel olarak Yugoslav folklorundan etkilenirken modern Rock müziğin de imkanlarından faydalanıyor. İçerisinde yer alan flüt bölümleri ve sert gitar riffleri ile birlikte düşünüldüğünde en yakın Jethro Tull ve Focus gibi bir havaları olduğunu söyleyebiliriz. Lakin buna kendilerinden kattıkları çok fazla bileşenle aynı olmak ya da benzemek kavramlarının ötesine geçmeyi başarabilmişler.

Uzun süredir tarih sahnesinden çekilmiş olan Yugoslavya'nın rock müziğe armağanlarından biri olarak düşünebilirsiniz Nepočin'i. Her arşivde yer alması gereken, her dönem nefasetinden en ufak bir şey kaybetmeyen albümlerdendir.

NEPOČIN

Ismet Kurtovic / Gitar, Flüt, Vokal
Halil Mekic / Gitar, Vokal
Damir Sebetic / Klavye
Bozo Llic / Bass
Branko Knezevic / Davul

SVIJET PO KOJEM GAZIM

01 - Rock Pajaci (3:15)
02 - Svijet Po Kojem Gazim (4:58)
03 - Stopa Za Stopom (6:28)
04 - Novi Dan (5:17)
05 - Čekati Moj Hit (7:03)
06 - Beskrajna Tama Noći (4:59)
07 - Žena Neumorna Hoda (2:59)
08 - O Tome Ču Ti Pjevati u Nekoj Novoj Pjesmi (Idem Ja u Disco) (3:38)

7 Haziran 2023 Çarşamba

Aleph / Surface Tension (1977)

Avustralya kıtasında Art Rock ve Progressive Rock'ın başlangıcı sayılabilecek iki gruptan biri de Aleph. Diğerini daha önce bloga konuk etmiştik zaten: Sebastian Hardie. Bu iki grup gerçekten de Avustralya'da Progressive Rock'ın önemli bir yere gelmesini sağlayan gruplar. Her ikisinin de ömrü çok uzun süreli değil ama yapabilecekleri en iyi şeyi de yapmışlar diyebiliyoruz rahatlıkla.

1974 yılında Sidney'de başlayan Aleph macerası 6 kişilik bir gruptu. İlk dönemlerinde de Genesis ve Yes benzeri bir Symphonic Prog yapıya sahiptiler. Ama bu iki grupla benzeşen tarzlarının içerisinde eklektik bir yapı da bulunuyordu ve buradan hareketle de King Crimson ile olan benzerliklerinden sıkça bahsediliyor. Başlangıcından itibaren orijinal parçalar üreten bir grup olma kaygısıyla hareket etmişler ama benzerliklerden bir türlü kurtulamamışlar. 1975 yılında grupta baskın karakter olarak öne çıkan ve 1973 - 1974 yılı başlarında AC/DC'nin ilk dönemlerinde onlarla birlikte çalmış olan Ron Carpenter, grubun müzikal anlayışını bir miktar değiştirmiş. Değişikliklerin ardından da Aleph'in kendine has yapısı ve tarzı oturmuş.

1974 yılı sonlarında başladıkları Sidney konserleri ile tanınır hale gelmişler ve arada yaptıkları tarz geliştirmesi sonrasında da kendilerine kitle oluşturmayı başarmışlar. Bu noktada, grubun başarılı ve ciddi bir hayran kitlesine sahip olduğunu gören Warner Bros. grupla albüm anlaşmasına imza atıyor. Fakat buradan sonra bir dizi şanssızlık grubun yakasını bırakmıyor. Sahne aldıkları bütün konserlerde nefis performanslar sergileseler de 1976 / 1977 Avustralya Turnesi onlar için büyük bir ticari kayıp oluyor. Konser dizisinden umduklarını bulamayan grup stüdyoya giriyor ve albümü kaydediyor ama ortaya çıkan sonuç onları hiç memnun etmiyor. Zira stüdyoda yapılan bazı yanlışlıklardan dolayı albümün kayıtları çok iyi olmuyor.

Warner Brothers'ın Avustralya ayağına itiraz edip kaydı tekrar yapmak isteseler de WB bunu onaylamıyor ve albümü kayıt kalitesi düşük bir şekilde piyasaya sürüyor. Aleph elemanları da bunu kabullenmeyerek Warner Bros ile anlaşmayı feshederek kendi yoluna bakıyor. Fakat işler umdukları ya da bekledikleri gibi gitmiyor. İte kaka grubu 1979 yılına kadar ayakta tutuyorlar. Sonrasında grup elemanlarının sayısı azalarak 3'e kadar düşüyor. 1983 yılına kadar bu kadro ile sahne alsalar da çok başarılı olamıyorlar.

Symphonic Prog örtüsü altına gizlenen biraz Crossover Prog biraz da Eclectic Prog bir albüm olarak tanımlayabiliriz Surface Tension'ı. Şimdilerde yenilenmiş ve temizlenmiş versiyonu dinlediğimiz için LP versiyonundaki ses sorunlarına rastlamıyoruz. Supertramp gibi coşkulu ama naif, Genesis gibi sade ve etkileyiciler.

ALEPH

Joe Walmsley / Vokal
Dave Froggatt / Gitar, Vokal
Mary Jane Carpenter / Klavye, Vokal
Mary Hansen / Klavye, Synthesizer
David Highet / Bass
Ron Carpenter / Davul, Vurmalılar

SURFACE TENSION

01. Banshee (5:43)
02. Man Who Fell (5:44)
03. Morning (4:14)
04. (You Never Were A) Dreamer (4:17)
05. Mountaineer (14:35)
06. Heaven's Archaepelago (6:32)



5 Haziran 2023 Pazartesi

Abraxis / Abraxis (1977)

1976 yılında Brüksel, Belçika'da kurulan Abraxis, tek albümlü efsaneler listemize Jazz Rock ve Fusion kanadından giriş yapıyor. Çok kısa ömürlü olan bu grup aslında bir anlamda da proje grubu gibi bir şey. Dönemin Belçikalı gruplarından elemanlar bir araya gelerek çalışıyorlar, albümü kaydedip dağılıyorlar. Tabi bu gruplar içerisinde Pazop ve Cos olunca olayın rengi de biraz değişiyor.

Grup ve albüm genel olarak adını Cos'da duyuran Charles Loos'un kontrolünde. Albümün neredeyse tamamı Loos'ın bestelerinden oluşuyor. Fusion açısından oldukça büyük bir yetenek olan Loos'un besteleri grubun müzikal kalitesini fazlasıyla arttırmış. Tabi burada grup elemanlarının da hakkını yememek gerekiyor. Adamlar sonuna kadar, ellerinden ne geliyorsa yapmışlar. Zorluk derecesi her bir parçada yükselirken onların da buna ayak uydurma zorunluluğu büyük bir sorun yaratmamış.

Albüm inişleri çıkışları, nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan düzeneği ile bir çok şeyi daha en başından vaat ediyor. Parçalar arasında gezindikçe de bu vaatlerin boş vaatler olmadığını anlıyorsunuz. Kimi zaman coşkulu bir şekilde koştururcasına ilerlerken, kimi zaman ise yerin dibinde yol almaya çalışan bir solucanın hızında hareket ediyor albüm. Bu farklılıklar da doğal olarak Abraxis'e çok şey katıyor ve değişik bir hava kazandırıyor.

Temelde Jazz'dan yola çıkarak Fusion yapan grubun anlayışında farklı tür ve tarzlardan öğeler de bulunmuyor değil. Ayırt edici bir şekilde dinlediğinizde farklı bir müzikal yolculuğa çıkmış olduğunuzun farkına varmakta gecikmiyorsunuz. Bu noktada Canterbury Scene farklılığının albümde bazı yansımaları da bulunuyor. Diğer taraftan Canterbury ile alakasız bir şekilde Camel etkilerini de hissediyorsunuz. Placebo ve Waterloo (Bogaert ve Musette'in 1970 yılındaki grubu) ile benzeşen yönleri de var Abraxis'in. Yine de kendilerine has ya da ait bir tarza sahip olduklarını söylemek yanlış olmaz. Adını saydığımız tür ya da gruplar ile benzeyen yönleri olsa da aynı kulvarda ya da aynı olduklarına dair en ufak bir söz söylemek de haksızlık olur. Kendileri has bir tuhaflıkları var yani.

Tek albümle kalmış olmaları bir miktar can sıkıcı olsa da elimizde olanlarla yetinmeyi bilenler olarak keyfini sonuna kadar çıkarıyoruz Abraxis'in.

ABRAXIS

Charles Loos / Klavye
Dirk Bogaert / Flüt, Vokal
Paul Elias / Gitar
Jean-Paul Musette / Bass
Jack Mauer / Davul
Tony Malisan / Davul

ABRAXIS

01. Clear Hours (2:32)
02. Valse De La Mort (16:14)
03. Sweetank (4:26)
04. Billy The Keith (3:54)
05. Jeronimo (1:58)
06. Bolle Winkel (6:46)
07. Arhumba (1:42)


3 Haziran 2023 Cumartesi

Rumple Stiltzken Comune / Wrong From The Beginning (1977)

Luciano Storari
, Claudio Zaniolo ve Claudio Adorni tarafından 1973 yılında kurulan Rumple Stiltzken Comune, İsviçre'den çıkma bir Symphonic Prog grubu. Kurucuların adına bakıp İtalyan grubu olduğu düşünülse de değil aslında. Ama İsviçre - İtalya sınırında ve İtalyanca konuşulan Chiasso adında bir kasabadan çıkmışlar.

Kurulduktan sonra pek çok konsere, dinletiye çıkıp barlarda, sanat atölyelerinde filan epeyce mesai harcamışlar. Bu arada edindikleri kitle de gruba fazlasıyla sahip çıkmış ve neredeyse hemen her mekanda aynı dinleyicileri görür hale gelmiş grup üyeleri. İsim koyma konusu gündeme gelince de bunlardan faydalanmışlar. Ormanın içinde bir evde çalıştıkları için kendilerini yaşlı bir orman cücesi olan Rumplestiltskin'e benzetmişler. Dinleyicilerle hep bir arada olmalarından kaynaklı da durumu komünal bir yaklaşım olarak düşünmüşler ve ortaya Rumple Stiltzken Comune çıkmış.

4 yıllık çabadan sonra da 4 parçalık ilk ve tek albümlerini kaydetmişler. Albümün ardından da bir süre daha müzik hayatına devam etmişler ama zamanla grupta çözülmeler başlamış ve dağılmışlar.

İtalya sınırına yakın ve İtalyanca konuşuyor olmalarından dolayı Rumple Stiltzken Comune'un müzikal anlayışı bir miktar Rock Progressivo Italiano'ya benziyor. Ama hepsi o, sadece bir miktar. Temelde RPI olarak nitelendirmek doğru olmaz yani. King Crimson ve Yes benzeri bir kültürden beslendikleri ve açıkça bu yolun farklı bir versiyonunu takip ettikleri de ortada. Değişik ve hoş bir vokale sahip grubun ritim bölümü de albümün başından sonuna kadar elinden geleni ardına koymuyor. Ani yön değiştirmelerden durumu toparlamaya, üst seviye çıkışlardan diplerde gezinmeye kadar her yerde onları görmek mümkün.

Bu iniş çıkışlı, gidiş gelişli durum bir yandan da albümdeki tür çeşitliliğini arttırıyor. Psychedelic bir damarı da bulunan grubun yükselişleri ve sert bir anlayışa bürünmesiyle iş Space Rock'a kadar evriliyor. Araya attıkları melodik soslarla da dinleyicinin ilgisini kaybetmemek için oldukça etkili adımlar atmış oluyorlar. Wrong From The Beginning'in (albümün adı da nefis bu arada) başından sonuna coşku ve içten bir hava hakim. Rumple Stiltzken Comune sizi ikna etmeye uğraşmıyor, verdiklerini zaten beğeniyorsunuz.

RUMPLE STILTZKEN COMUNE

Claudio Zaniolo / Klavye, Vokal
Luciano Storari / Gitar, Bass Sesler
Umbro Barbarossa / Bass, Akustik Gitar
Ezio Costantini / Davul, Vurmalılar
Mauro Marangoni / Lead Vokal, Synthesizer, 12 Telli Akustik Gitar

WRONG FROM THE BEGINNING

01. Flipping (7:19)
02. Wrong from the Beginning (8:17)
03. To Be Or Not To Be (8:21)
04. The Closed Boy (9:57)

23 Mart 2023 Perşembe

Shylock / Gialorgues (1977)

Fransa'nın önde gelen Symphonic Prog gruplarından biri de Shylock. Hatta o dönemden bu yana, sürekli yapılan King Crimson karşılaştırmalarını, benzerlik bulma çabalarını, bambaşka olduğunu kanıtlama hareketlerini düşünürsek de Shylock için Fransa'nın King Crimson'ı demek yanlış olmaz. 

Grup, 1974 yılında Nice'de kuruluyor ve adını da William Shakespeare'ın Venedik Taciri isimli yapıtındaki kahramandan alıyor. Kahramanla çok büyük özdeşlik içerisinde olmasını beklemeyin tabi. 3 kişilik kadro ile uzun süreli bir çalışma temposunun ardından ilk albümleri Gialorgues'i kaydediyorlar. Albümün bütün masraflarını kendileri karşılıyor. Doğal olarak da albüme dışarıdan müdahale çok fazla olmuyor. Bu avantajı kullanarak kaydettikleri albüm CBS Records etiketiyle ve ilk etapta 1000 kopya ile piyasaya sürülüyor. Albümün çıktığı ilk günden itibaren de yukarıda da belirttiğimiz King Crimson karşılaştırmaları başlıyor.

İkinci albümün kayıtlarına başlamaya niyetlendiklerindeyse gruptaki tüm elemanların askerlik dönemi gelip çatıyor. 3'ü de askerlik yapmak için grubu bir süreliğine askıya almış oluyorlar. Döndüklerinde ise hızlı bir şekilde ikinci albüm Île de Fièvre'i kaydederler. Albüm ilkine oranla biraz farklıdır. Gruba yeni dahil olan bass gitarist Serge Summa ile birlikte ritim bölümü biraz daha Jazz Rock'a doğru kaymaya başlıyor ama albüm kaydı sırasında bunu minimal seviyede tutuyorlar.

Başarılı 2 albümün ardından grup bir arada kalamıyor ve dağılıyorlar. Bu işler normalde başarısız olunduğunda ortaya çıkar ama konumuz olan bu Fransızlar biraz değişikler işte. Gerçi müzikal anlaşmazlıklar ile açıklıyorlar bu durumu ki Shylock için de bu durum geçerli. 

Yıllar sonra ise gelen ısrarlara dayanamayıp ilk iki albümden seçtikleri en iyi parçaları yeniden kaydederek farklı bir Best Of çıkarıyorlar 2012 yılında. Bu albümü modernleştirilmiş yeni bir albüm olarak bile düşünebiliriz aslında. O kadar da iyi yani.

Çok uzun süredir King Crimson ile karşılaştırılıyor olmalarına rağmen, Shylock aslında kendi tarzına sahip bir grup. Benzer bir tarzda Symphonic Prog yapıyorlar elbette. Hatta ileri gidip King Crimson ekolünden bile olduklarını söyleyebiliriz. Ama King Crimson kopyası gibi bir yaklaşım da Shylock için kabul edilemez bir hakaret sayılır.

SHYLOCK

André Fisichella / Davul, Vurmalılar
Frédéric l'Épée / Gitar, Bass
Didier Lustig / Klavye

GIALORGUES

01. Le quatrième (13:05)
02. Le sixième (3:50)
03. Le cinquième (18:54)

3 Mart 2023 Cuma

Illusion / Out Of The Mist (1977)

Efsanevi Yardbirds macerasının ardından bir süre de Renaissance ile ilgilenen Keith Relf'in, post Renaissance grubu olarak kurduğu / kurmaya çalıştığı bir grup Illusion. Lakin Renaissance'ın ardından önce Medicine Head'e dahil olup arkasından da Armageddon'u kuran Relf'in ömrü bu projeye yetmedi. Tekrar Renaissance olarak birleşip yeni kayıtlara başlayacakları sırada, bir provada gitar amfisinden kaynaklı bir elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti. Grubun elemanları devam etme isteğiyle yola çıktılar. Bir yandan Renaissance albümleri devam ederken Relf'in uzun zamandır düşündüğü Illusion'ı da hayata geçirdiler.

Grup elemanları bir iki ufak farklılıkla hem eski hem de yeni Renaissance üyelerinden oluşuyordu. Hatta o kadar ileri gitmişler ki albümün daha ilk parçasından itibaren Illusion'da Renaissance havası hissetmeye başlıyorsunuz. Diğer taraftan bakıldığında da benzerlikleri olmasına rağmen yeni parçalarla yola devam eden bir grup olarak da alabilirsiniz UIllusion'ı.

İlk albüm Out Of The Mist'in ardından Illusion adında ikinci bir albüm daha yayınlıyorlar. Albüm başarılı olmasına rağmen ticari anlamda yeteri kadar etkili olamıyor. 1989 yılında ilk iki albüm sırasında kaydettikleri ve yayınlanmamış parçalar toplanıyor ve 3. bir Illusion albümü olarak raflardaki yerini alıyor. 2001 yılına gelindiğinde ise grup elemanları bir nevi reunion mantığıyla bir araya gelip Renaissance Illusion adıyla Through The Fire albümünü yayınlıyorlar. 1989 yılında yayınlanan Enchanted Carees'i bir kenara bırakırsak 2001 albümü de dahil olmak üzere albümler gerçekten de çok iyiler. 89 yılı albümündeki parçaların neden ilk 2 albüme alınmadığını da dinleyince rahatlıkla anlıyorsunuz. Albüm ortalamaya yakın bir albüm olsa da Illusion albümleri arasında açık ara en kötüsü.

Renaissance geleneğinden gelen grup Annie Haslam olmadan çok büyük işler başarabilirmiş gibi durmuyor başta. Her ne kadar Haslam kadar iyi bir vokal olmasa da Jane Relf de Illusion için yeteri kadar iyi denilebilir. Hem zaten Renaissance da dinlemiyoruz. Aynı kökenden gelen ve neredeyse aynı elemanlardan oluşuyor olsa da Illusion, Renaissance'ın bir replikası ya da uyduruk bir takipçisi değil. Aynı tarzda farklı bir grup.

ILLUSION

Jane Relf / Vokal
Jim McCarty / Vokal, Akustik Gitar, Vurmalılar
John Knightsbridge / Gitar
John Hawken / Piyano, Fender Rhodes, Mini Moog, Mellotron, Hammond Org, Harpsichord
Louis Cennamo / Bass
Eddie McNeil / Davul, Vurmalılar

OUT OF THE MIST

01. Isadora (6:58)
02. Roads To Freedom (3:55)
03. Beautiful Country (4:15)
04. Solo Flight (4:20)
05. Everywhere You Go (3:18)
06. Face Of Yesterday (5:45)
07. Candles Are Burning (7:10)

15 Aralık 2022 Perşembe

Univers Zero - Univers Zero (1977)

Daniel Denis
(davul) ve Claude Deron (trompet) tarafından 1973 senesinde Brüksel - Belçika’da kurulan Necronomicon kısa süre sonra adını Univers Zero olarak değiştirir. Başlarda Electric Jazz’a öykünen tarzları Michel Berckmans’ın (nefesliler) katılmasıyla değişmeye başlar. 1977 yılında da (1313 olarak da anılan) ilk albümlerini limitli adetlerde de olsa yayınlama şansı yakalarlar.

Limitlenmiş / kısıtlanmış olmaları bir sene sonra vuku bulacak ilk RIO festivalinin katılımcıları arasında yer almalarının sebebi midir bilemem ama günümüzde bile bu hareketin orijinal üyelerinden biri olarak hala isimlerinden söz ettirmeye ve saygı görmeye devam ediyorlar. (Hareket zamanla fasarya olsa da)

Tarzlarını tarif etmek için de müzik bilgisinin ve zevklerinin çok ötesine, müzikten alınacak tatlara dair söz etmek gerek. Bir bakıma müzik gurmesi ya da gastronomi uzmanı gibi bir şey olmak şart. Folk, klasik müzik, caz ve rock harmanı olan karanlık ve gizemli kompozisyonları birden tahmin edemeyeceğiniz bir enstrüman tarafından üstüne üstlük tempo dışında bölündüğünü hayal edin, işte size Univers Zero.

Deli / dahi bir orkestranın ürünü besteleri ile hala boşta kalan nöronlarınızı birbirine bağlama misyonuna sahip de denebilir. Alışılmışın dışına çıkılacak diye saçmalamıyorlar. Saçma gelmesinin sebebi, alışılmışın dışına, bugün aşina olduğunuz beste formüllerinin de ilerisinde bir yaklaşımla parçalarını yapmaları. Doğal olarak benzedikleri ya da onlara benzetilebilecek pek bir şey yok ortada.

GentleOctopus'un Notu: Yukarıda bahsedilen RIO (Rock in Opposition) o dönemlerde daha çok bir eylem biçimi ya da eylemin kendisi olarak ortaya çıkıyor. Festivalin gündeme gelmesi ise bu konuda bir duyuru yapma ihtiyacından kaynaklanıyor. RIO'nun, Univers Zero ile birlikte Birleşik Krallık'tan Henry Cow, İsveç'ten Samla Mammas Manna, İtalya'dan Stormy Six ve Fransa'dan Etron Fou Leloublan'ın katılımıyla başladığını da belirtmeden geçmeyelim. Hepsi de hem kendi ülkelerinde hem de uluslararası arenada sesini duyurmuş, başarılı işler çıkarmış hatta ticari başarı yakalamış gruplar. Tabi plak şirketleri yüzünden kendilerini kendileri gibi ifade etme konusunda zorluk da yaşamışlar bolca. Bu nedenle de bahsi geçen festivalin mottosunu "The music the record companies don't want you to hear" yani "Plak şirketlerinin duymanızı istemediği müzikler" olarak belirlemişler.

UNIVERS ZERO

Roger Trigaux / Gitar, Harmonium (6)
Emmanuel Nicaise / Harmonium, Spinet
Christian Genet / Bass
Guy Segers / Bass, Sesler (6)
Patrick Hanappier / Keman, Viola, Pocket Çello
Marcel Dufrane / Keman
Michel Berckmans / Bassoon, Obua (6)
Daniel Denis / Vurmalılar

UNIVERS ZERO

01. Ronde (15:08)
02. Carabosse (3:40)
03. Docteur Petiot (7:32)
04. Malaise (7:32)
05. Complainte (3:18)

13 Eylül 2022 Salı

21. Peron / 21. Peron (1977)

Milliyet
gazetesinin 1967 yılında düzenlemeye başladığı liselerarası müzik yarışmalarında boy gösteren genç gruplar sayesinde müziğimizin batı müziği ve özellikle rock ile etkileşimi artmış, dolaylı da olsa Unkapanı’nın müziğimizin gelişimine vurduğu ket de bir nebze yıkılmış. İşte 21. Peron da 1970 yılından itibaren katıldıkları bu yarışmalardan birbirlerini tanıyan Andreas Wildermann (klavye) ve Haluk Öztekin (gitar)’in yanlarına kattıkları Seyhan Eriş (gitar), Aron Serez (bass), Halil Yıldırım (davul) ve Alp Gültekin (keman) ile 1973 yılında kurularak, İzmir - Bornova’da çalışmalarına başlamış.

Yine Unkapanı sağ olsun (!) Anadolu Rock / Pop tıpkı günümüzde olduğu gibi saf rock dinleyicileri tarafından 70’lerde de hakir görülür oluşundan kaynaklı, müziklerinde bizden ezgileri bestelerini domine edecek şekilde değil bütünlüğü sağlayan motifler olarak kullanmayı tercih eden grup, Yes, Genesis, Gentle Giant etkileşimlerini cesurca sergilemekten geri durmamış. Hem enstrüman hakimiyeti hem de beste kabiliyetleri ile psychedelic’ten senfoniye uzanan tarzlarını; dönemin gruplarının yoğunluklu gitar, bass, davul ile sınırlı kalan unison  bestelerindeki kolaycılığa kaçmadan üzerine ciddi zaman harcadıkları, senkopların ve kontrapuanların havada uçuştuğu klasik batı esintileri ile harmanlamışlar.

Grup 1975’de isimlerini duyurmalarına ön ayak olacak dönemin müzik program yapımcıları Ümit Tunçağ ve İzzet Öz’ün desteklerini alarak aynı sene bu albümün ilk bölümü oluşturan parçaları canlı olarak 2 kanallı teybe kaydettiler. Ne miksleme, ne de hata yapma imkanları olmamalarına rağmen ortaya çıkan sonuçlar muazzam. (remaster işlemlerini kaset kayıtlarından yapmış olmaları da cabası) Tüm enstrümanların ve partisyonlarının bütünde yarattığı hissiyatın tarifinin zorluğunu geçtim, üzerinden geçen bunca yıla rağmen aynı havayı yakalayan grup sayısının bir elin parmaklarını geçmediği gerçeği hala baki.

İkinci bölüm, 1977 yılında ŞAT yapım stüdyolarında kayda aldıkları hem prodüksiyon kalitesi hem de ilk bölümü aratmayacak besteler ile bütünlüğünü hiç bozmadan devam ediyor. Tüm ekibi (neredeyse) net olarak duyabileceğiniz bestelerde solo enstrüman olarak sıra dışı biçimde Keman / Viola seçimi (ilk bölümde de böyle bu arada), bizden esintileri neden bu kadar iyi yansıtabilmiş olduklarının sonucu sanırım. Bu arada tamamı enstrümental olan yapıyı tek bozan parçanın da bu bölümde bulunması ve bunun nedenini hala “anlayamıyor” oluşum benim kaz kafalılığımdandır herhalde.

Memleketimizin müzik sohbetlerindeki kaçınılmaz “Ah başka ülkede olsalar, dünyaca ünlü olurlardı” eşiğine mutlaka meze edilmiş bir grup 21. Peron fakat saf Progressive Rock anlamında maalesef bu albümleri dışında adından bahsedebileceğimiz bir albümleri yok. Yaşadıkları türlü talihsizlikler (Eurovision ve darbe gibi) ve dönemin müzikseverleri tarafından anlaşılmamalarının sonucunda da “daha dinlenebilir şeyler lazım” diyerek uzaklaştıkları köklerine (tam anlamıyla) dönememelerini yadırgıyor olsam da yeniden toparlanıp yaptıkları besteleri ile günümüz gruplarına göre (hala) epeyce orijinal duruyorlar.

21. PERON

Andreas Wildermann / Org, Piyano
Haluk Öztekin / Gitar
Seyhan Eriş / Gitar
Aron Şerez / Bass
Halil Yıldırım / Davul
Alp Gültekin / Keman
Erden Erdem / Davul
Gökhan Akçay Bass, Vokal

21. PERON

01 - Anne 7:27
02 - 18400 TL 6:59
03 - F.M.O. ( Film Müziği Olabilir ) 2:49
04 - Petruşka 5:20
05 - Çocukluk Anılarım 4:13
06 - İnilti 2:44
07 - Beş 3:27
08 - Şarap Mahzeninde Gece2:39
09 - F.M.O. ( Film Müziği Olamadı ) 3:21
10 - Arap Bebeğin Dansı 5:04
11 - Anlatamıyorum 3:17
12 - Köy Düğünü 2:57


5 Eylül 2016 Pazartesi

Captain Beyond / Dawn Explosion (1977)

Bobby Caldwell
kadroda olmasaydı sanırım bu albüm böyle güzel olmayacaktı. Davul gerçekten öne çıkacak kadar başarılı. Evet bence en belirgin özelliği buru. Üstelik bana göre Willy Daffern bu grubun daimi vokali değilse de Captain Beyond müziğine en yakışan ses. Yani tam isteyeceğim karışım Dawn Explosion, albüm kapağından itibaren müthiş enerjik.

Albümün ilk yüzünden özellikle Icarus oldukça nefis, ben hep ardına Fantasy eklerim. Bence gerçek sıralama da böyle olmalıydı.

Elbette tüm şarkılarda baslar coşmuş durumda.

Lee Dorman hem Iron Butterfly hem de Captain Beyond için büyük bir zenginlikti bence. Dinlerken ben de basları öne çıkaracak şekilde sesi değiştiririm hatta her seferinde.

Tabi dönem müziklerinin bir ayağı hep uzayda:) En az bir iki şarkıya yıldız tozları serpilmiş. Şu zaman bana biraz komik geliyor, absürd desen o hoşuma gidecek aslında. Ama bu şekli çiğ kalmış, sadece komik.

Toparlarsak 8 parçalık Dawn Explosion sözleri büyük yaratıcılık ya da derinlik eseri değil ama müziklerini severim. Vokalini davulunu, bas gitarını, Rhino sololarını.
Tadına bakılmalı.
Afiyetle.

CAPTAIN BEYOND

Bobby Caldwell / Davul, Vurmalılar, Back Vokal
Willie Daffern / Lead Vokal
Lee Dorman / Bass, Telliler, Back Vokal
Larry Reinhardt / Akustik, Elektrik & Slide Gitar

DAWN EXPLOSION

01- Do or Die (3:38)
02- Icarus (4:17)
03- Sweet Dreams (5:29)
04- Fantasy (6:02)
05- Breath of Fire, Part 1 &; Part 2 (6:19)
06- If You Please (4:13)
07- Midnight Memories (3:59)
08- Oblivion (4:00)

6 Temmuz 2014 Pazar

Grobschnitt - Rockpommel's Land (1977)

Yolculuğa çıkacaklar, hazır mısınız?
Yanınıza bu albümden başkasını almayın. Neresinden başlasam övgüye bilemiyorum. Grobschnitt'in sıvazlanacak sırtı kalmamış yetmişten bu yana ya, neyse. Ben hem övgü adına hem de tanıtmak adına yarım saattir dinlediğim bu albümü görücüye çıkarayım, bilmeyen bilmez sonuçta. Ama ben iyi bir progressive rock dinleyicisiyim diyenin de bilmemesi ayıbolur bu albümü.

Adamlarımız çok güzel evrenlerde yaşıyor. Ben en çok ''pseudonyms''leri olan ''Eroc", "Mist", "Wildschwein", "Lupo" ve "Popo"  adlarıyla anıyorum grubun üyelerini. O evrenlerde bu adlarla anılmaları kaçınılmaz.

Rockpommel's Land, aha işte! Yarattıkları onca evrenden sadece birisi. Albüm tek düze ilerlemiyor. Bize anlattıkları Ernie'nin yolculuğu gibi. Konsept albümlerini çok seviyorum. Bir kitap gibi oluyor. Kurgulu. Kitaptan daha da etkili üstelik bir de melodisi var! Bu albüm için müzikli kitap diyebilirim. Ya size şimdi grobschnitt'i mi anlatacağım ben, garip geliyor. Genelde anlatmayıp bir ayin gibi oturup son ses bu albümleri dinlediğimiz için...

Sözlerini yazmak istiyorum ama. Ernie'nin yolculuğunda siz hangi mağaralara girdiniz paylaşın isterim. Albümde bonus track ile birlikte beş parça var. wildschwein'ın dilinden dökülenler şunlar oluyor bu albümde:

Ernie’s Reise
You live the story
of the innocent life’s defeat of solitude’s dice
captivated by a moonbeam, chained to dispisers of your love
captivated by dispisers, lost in the canyons of your mind
Take just another lad
call him Ernie and see him returning home from school
left alone at some old window, leaving paper dreams to fly
hear the wind whispering gently calling you to dream away
So fly away in a staggering paper plane
don’t be afraid when somebody takes your game
High above the town soars a little boy in his paper plane
astonished he peers down, the houses look like toys from his paper plane
the wind takes his hand
Sparkling rivers below, watch the green meadows flow
feel your face caressed by a golden rainbow
Ernie never felt so strong
as he was gliding along, forgetting all fences he sailed till dawn
Look the sun is sinking low, little boy where do you go
time leads you to darkness of the night, shocks you with fright
don’t fear the shadow over you, it’s a bird called Maraboo
he will light his light, Ernie, he will be your guide
Confidence is a strong assistance to you
Hey little Ernie, I’d like to take you home to my nest
The sun will keep you warm and cozy all nite long
and you’ll have a pleasent rest – skip on my chest
The tree with the nest of the bird where the sun goes to bed is so high
it touches the sky
Far away a Blackshirt cleans a chain
Hey little lads, get on dreaming
fear the warming far away from home
find your hope in some desert stone
smell some dope in an ice-cream cone
announcement:
This evening a huge bird was seen carrying a little boy on his back in a height of about 3.000 feet right above sector 0/16. The bird was carrying some beer-bottles, a bag with vegetables, was lit contrary to regulations and was smoking a pipe. We instruct all planes cruising this sector to observe this incident. Over.

Severity Town

Look at the morning’s golden sun
her warmth had melt away your fantasy dreams
of Mr. GLEE prisoned in ROCKPOMMEL’s LAND
because he’d laughed and danced holding children’s hand
Look Ernie where you are, forget about Mr. GLEE
you’re just awoken on Maraboo’s tree.
Look at the morning’s golden sun
boiling the water kettle right on her head
old Maraboo is warming morning due for you
ain’t it enough at least for this dream to be true
But Ernie said goodbye, to find Mr. GLEE
and Maraboo gave him a feather on his way downtree
on his way, his long long way downtree
You, have you got any aim you could hang on a name
when you’re chasing around, climbing trees up and down
See this sinister confusion around, little boy watch out
you’re in ROCKPOMMEL’s SEVERITY TOWN
this cursed place works so graceless and so loud
The Blackshirts have imprisoned Mr. GLEE ‘cos he wants to be the children’s friend
run little Ernie, you’re so young and so free
let your faith and your feather lead you to ROCKPOMMEL‘s LAND
Ernie chased around and found the town gate
where two Blackshirts were on guard
their stoney heads looked so amazing and he laughed
that’s why they tried to seize him
he skipped and struggled hard to get off
t’was a real mess around
and undisigned the Blackshirts touched his feather
wich froze in their frozen town
announcements:
Little Ernie didn’t believe his eyes when suddenly he was alone. Maraboo gave him a magic feather, wich turned each Blackshirt into a stone.
Totally exhausted Ernie went off this severe place and followed a way leading to the mountains. Half an hour later he rested in the shade of a HOWARD JOHNSON’s where he began to consider whether he should turn around the record or have another hot dog ...

Anywhere

Anywhere on a desert stone, anywhere so far from home
where’s no friend to hold your hand
to dry your tears changed into sand
Anywhere there’s a lonely friend waiting for tears formed to sand
call him bird or tree or flower
he never won’t prevent you
from living all your dreams
from giving all your streams
from changing your ways of dealing into human feeling
Anywhere behind a desert stone, anywhere so far from home
you’ll find a grown blind flower
she never is alone, far from home
she feels wind around her
she feels a warming sun
she feels some raindrops wet her leaves
since that time she lost her griefs
Anywhere, my friend, you’ll find a human land
behind all mountain’s sand
be born or died – it’s not your end
announcement:
Here we come, here we are all around
taking forth our stoney sound
stoney arms, stoney legs, stoney brain
one – two – three and again

Rockpommel’s Land

Ernie found a hiding place, the only way to stay
a gang of stoney men was scuffing down the way
stoney noses, stoney heads armed with poisonious eyes
orches in their bushlike hands, smoking their stoney size
run away from this dangerous smoke wich wraps those cursed guys
it turns the air to dusty slime an little boys into flies
Ernie, the stoney men have left this place
that is your chance to win the race
Ernie walked for hours with the midday sun
was it the right or something-gone-wrong-way, that carried him on
right thru stoney desert and sand, all around no one was near
was it the way to ROCKPOMMEL’s LAND – little Ernie began to fear
Ernie thought of old Maraboo
he just was so fair
sadly he touched his magic feather
suddenly a rush moved the air
Don’t fear the shadow over you
it’s your old friend Maraboo
when you touched your feather he preceived your pain
and came to help you again
Full moon was shining at their journey’s end
Maraboo and Ernie reached ROCKPOMMEL’s LAND
The Valley Of The Caves, The Peak Of Liberty
The Great Gritty Grotto
wherein they saw Mr. GLEE
Suddenly little Ernie heard a thousand children singing
and whe he looked up, he saw their shadows filing
towards the Gritty Grotto shade, where a lattice bared the gate to Mr. GLEE
the good man touched the children’s hands
thru a space in the iron fence, and felt so free
The lattice burst down like the ice on the water
Ernie had touched it with his feather
and from drawers at the walls of the cave
hundreds of goblins tumbled down and danced and sang
Now we’re free in ROCKPOMMEL’s LAND, one – two – three
We love thee and ROCKPOMMEL’s LAND, Mr. GLEE
Now we’re free in ROCKPOMMEL’s LAND, one – two – three
We love thee and ROCKPOMMEL’s LAND, Mr. GLEE
The mornig awoke, blurning sun warmed the children
they walked hand in hand with each other
together with Ernie they escorted Mr. GLEE
home to their town wich now was free
Free from hate is ROCKPOMMEL’s LAND, it ain’t too late
to open your gate to ROCKPOMMEL’s LAND, don’t be afraid

ROCKPOMMEL'S LAND

1. Ernie's Reise (10:56)
2. Severity town (10:05)
3. Anywhere (4:13)
4. Rockpommel's Land (20:55)
Bonus track on cd release:
5. Tontillon (6:15)


Anywhere bir başka. Melodik kısmı fazlaca ruhumu okşuyor. Sizin yolculuğunuzun sonunda da dolunay yeterince parlak olacak mı?

12 Aralık 2011 Pazartesi

Goblin - Suspiria (1977)

Korku filmleriyle arası iyi olan biri değilim, ancak işin içine çok acayip yönetmenler girince bazı filmler dikkatimi celbediyor. Bir film yönetmeniyle, müzikleriyle, oyuncularıyla, senaryosuyla bir bütün olarak değerlendirildiği zaman izlemek veya hakkında bilgi toplamak için pekçok neden ortaya çıkıyor. Progressive Rock'tan pek hazzetmeyen, fakat korku filmleriyle arası iyi olan bir arkadaşımın Suspiria'dan bahsetmesi üzerine macera başladı. 

Filmin yönetmeni Dario Argento'yu, pek müthiş kızı Asia Argento'dan ötürü takdir ve takip ederdim. Baba-kız müthiş projelerin insanları bunlar. İtalyanlar. Daha ne olsun. Neyse efenim, gelelim Suspiria'nın müziklerini yapan dehşetengiz grup Goblin'e... 
Italian Progressive Rock icra eden Goblin elemanları bir dizi korku filmi müzikleri yapmışlar. Hatta şöyle diyim film müziği olmayan sadece üç albümü var. Onların müzikleri sayesinde izlenmeye değer görülen korku filmlerinin olduğundan bahsedilir. Korku filmi izleyen arkadaşlar daha iyi varır bunun ayrımına tabii. 

Albümü dinlediğimde hissettiğim ilk şey, her şarkının farklı korku, gizem unsuruyla bezenmiş olmasıydı. Ciddi ciddi içine çeken dinledikçe zihinde iz bırakan bir albüm Suspiria. Albümün şahsi fikrimce en dikkat çeken parçaları; Suspiria, Black Forest, Witch, Markos. Hepsini saydım neredeyse. İçlerinde bir parça daha var ki grubun kara mizahını temsil ediyor adeta: Death Valzer. Dinleyin bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız. 
Diğer parçalara bakınca bu şarkı acayip psikopat geliyor bana. Diğerleriyle insanın içine ürperti salmaktan aldıkları keyfi bu şarkıyla ifade ediyorlar sanki. Çocukların birisine kötülük yapıp sonra da bundan aldıkları psikopatça zevki anlatıyorlar adeta. Tüm parçaları dinlediğinizde kafanızda oluşacaktır bir şeyler işte. Böyle ya da değil. Dinleyin ama.

Teknik bilgiler verelim biraz. Suspiria, Goblin'in 1977 yılında çıkardıkları stüdyo albümü. Albüm parçaları, grup elemanları, çaldıkları enstrümanlar falan hepsini bilelim, bilgilenelim. Hadi bakalım:

GOBLIN

Claudio Simonetti / Mellotron, organ, string machine, celesta, electric & acoustic piano, Minimoog, Moog system 55
Massimo Morante / electric & acoustic guitar, bouzouki, voices
Fabio Pignatelli / bass, tabla, acoustic guitar, voices
Agostino Marangolo / drums, percussion, voices

SUSPIRIA

01. Suspiria (5:57) 
02. Witch (3:10) 
03. Opening To The Sighs (0:32) 
04. Sighs (5:15) 
05. Markos (4:03) 
06. Black Forest (6:06) 
07. Blind Concert (6:11) 
08. Death Valzer (1:51) 

Bonus tracks on re-release
09. Suspiria (celesta and bells)
10. Suspiria (narration)
11. Suspiria (intro)
12. Markos (alternate version) 

8 Ocak 2009 Perşembe

Eik - Hrislan Og Straumurinn (1977)

Biraz İzlanda havası alalım...

%83’ü hali hazırda internet kullanıcısı olan İzlanda'nın biraz boşladığını düşündüğüm bir grup Eik. Zira hakkında İzlandaca'yı geçtim İngilizce olarak bile doğru dürüst yazılmış bir şey bulamadım.

Her neyse… Bahsi geçen memleketten çıkmış en iyi gruplardandır. 1971 yılında müzik kariyerine başlamış olan grup ikinci albümleri "Hrislan Og Straumurinn" ardından 1978 yılında dağılmışlardır.

Eik, senfonik tabanlı jazz, blues ve biraz da funk öğelerle oluşturmuştur parçalarını. Albümün sürprizleri boldur. Yine de rahat dinlenebilir olmasıyla dikkat çeker. Yes’ten fazlasıyla etkilenmiş olmalarına karşın daha fazla türlerde dolanmaları ilk başta tutarsızlık abidesi olarak insanın bilinç altına işlese bile oturaklı bir grup olduğu dinlenince anlaşılıyor. Sanki önceden hazırlanılmamış da direkt stüdyoya dalıp içlerinden geleni çalmış herifler. O derece rahatlar benim gözümde.

Şüphesiz albümün en ağır topu yaklaşık 15 dakikalık albüme de adını veren "Hrislan og Straumurinn"dir. Fakat parçalar iyi-kötü, ağır-hafif demeden kesintisiz dinlenilirse bütünlük bozulmayacak ve dinleyici daha büyük bir keyif alacaktır.

İskandinav bağımlıları bir adım öne...

EIK

Magnus Finnur Johannsson / Vokal, Yan Flüt
Thorsteinn Magnusson / Gitar, Mini Moog, Vokal
Petur Hjaltested / Klavye
Asgeir Oskarsson / Davul
Haraldur Thorsteinsson / Bass, Perküsyon, Vokal
Tryggvi Julius Hubner / Gitar, Perküsyon, Vokal

HRISLAN OG STAUMURINN

01 - Hrislan og Straumurinn (14:23)
02 - Eitthvad Almennilegt (4:05)
03 - Diskosnudurinn (2:01)
04 - Í Dvala (2:23)
05 - Átthagar (3:17)
06 - Fúnk (4:16)
07 - Fjöll (4:27)
08 - Í Stuttu Máli (0:48)

20 Aralık 2008 Cumartesi

Gate - Live (1977)

Bu sefer Alman müzik devi Brain Records'un iki albümde topladığı "Festival Essen" kaydını eklemeyi düşünüyordum ama Gate'in konser performansını kayıtlardaki birkaç şarkıyla sınırlandırmak istemedim. 1974 yılında Haan, Almanya'da kurulan, pek fazla göze batmadan sessiz sedasız müziklerini yapıp ortadan kaybolan bir gruptur Gate. Türü hard rock ve krautrock arasında gidip gelen İki adet stüdyo ve bir canlı performanstan oluşan bir albüm diskografisine sahiptirler. Müzikal olarak çok yaratıcı oldukları söylenemese de grup üyelerindeki yüksek enstrüman hakimiyetinin getirisi sonucu ortaya çıkan kaliteli parçalar hemen göze çarpar. Parçalar ağırlıklı olarak jam havası içerisinde olmakla birlikte derinlerden Jane ve Gentle Giant tınıları da duyulabilmektedir. Biraz albüm hakkında yorum yapmak gerekirse adamlar kesinlikle kendilerinden bir gömlek üstün çalmışlar. Konseri "Nicht Peter" ile başlayan bol atraksiyon ve jam fırtınası ile akıcı ve coşkulu devam eden bir kırk dakika olarak özetleyebiliriz aslında. Ayrıca bu konserde çalınan parçaların albümlerde bulunmaması da "vay anasını" dedirtecek bir ayrıntı. Albüm, tek başınayken de dinlenilebilirliği olduğu halde; "Birader, şu playliste sansasyonel birşeyler atıver de alsın kulaklarımızın pasını.." tarzı abuk diyaloglara sıkça maruz kalanlara ithafen eklenmiştir... (gönderme de yaparım, evet). GATE Horst Kamp / Vokal Martin Köhmstedt / Gitar Manfred Schröpfer / Gitar, Vokal Angelos Tsangaris / Bas Gitar Manos Tsangaris / Davul LIVE 1 - Nicht Peter (1:47) 2 - Late Night Movies (5:27) 3 - Lieber Wilhelm (5:27) 4 - Step In Love (5:24) 5 - Friedrichstrasse 18 (7:23) 6 - Hans Kurmel Boogie Woogie (6:44) 7 - Die Platzanweiserin (5:44) 8 - Rock On (2:21)

19 Aralık 2008 Cuma

Barclay James Harvest - Gone to Earth (1977)

Hmm.. bu blogda sıklıkla kişisel yorumlar yapıyoruz ya arada da şaane hatta akademik sayılabilecek denli kaliteli yorumlar da yapılıyor. Ben o kadar dirayetli olamıyorum bu konuda. Kişisel beğeniler yorumlara etki ediyor ve fark ediliyor bu açıkça benim metinlerde. İşte gene öyle bi albüme geldik; Gone To Earth... Bu Barclay James Harvest'ın en iyi, en muhteşem ya da en şaane albümü değil şüphesiz ama bıraktığı derin izlerle, tabi ki benim açımdan, burada diğer albümlerinden en önce yer almayı hak ediyor. Ha bi ek yapmak da lazım. Her ne kadar hiç dinletememiş olsam da sevgili eşim ki ona IceWitch demeyi tercih ediyorum (kocaman yüreğine karşın uyuzluk konusunda sınır tanımaz) bu albümü çok sevecektir. :) Bi dolu anlamlı anlamsız hayat oyunlarının arasında yanımda olduğu için çok mutluyum. İyi ki varsın.

Symphonic Progressive Rock'tır albümün ve BJH'in geneli, lakin ne hikmetse Crossover Prog olarak geçer. Benim için fark etmez, öyle de böyle de şaaneler. Les Holroyd ve John Lees ön plana çıksa da grubun asıl ağır topu Woolly'dir. Efsanedir bu adamlar da. Albümün açılış parçası Hymn kişisel açıdan yeni bi başlangıcın habercisidir. Hayatımın dönüm noktalarından birinde "vadilerin derin ve dağların çok yüksek" olduğu bi dönemde "orada durup kafamı kaldırdığımda bulutlara değdiğimi" görmüş ve yeni başlangıçların aslında yine ama taptaze olduğunu anlamıştım. Hayat buymuş yani; sürekli yinelenen ama her seferinde taptaze kalan. Gerçi parçanın sözlerine baktığınızda benim kişisel durumumla hiç de alakası olmuyor ama hayat işte..(Freud'a sevgiler...)

Peşi sıra gelen Love is Like a Violin ise bi anda beni durgunluğa atan hani o hayatın anlamını bulduğunu zanneden kazma düşünceden kurtaran ve depresif hale sokan bi parçadır. 3.parçaya ısınamamışımdır hiç. Poor Man's Moody Blues ise... hmm... tanımlayacak kelimeleri bulmak zor aslında.. zavallı adamın hüzünlü blues'u işte...Ve melodisiyle albümün en kendine bağlayıcı parçası; Hard Hearted Woman. Enteresandır, basittir diğer parçalara oranla (ama bkz. Lady in Black, Uriah Heep, 2 akorla çalınır ama sevmeyen yoktur.), kısacık bi aşk öyküsü gibi gelir insana.. yine de bazı anlarda insanın beyninde o parça çalmaya başlar. Ardından gelen parça Sea of Tranquality hem bu parçaya bağlıdır hem de Woolly'nin ne şaane bi klavyeci, bi müzisyen olduğunun göstergesidir. İlk 6 parçadan sonra afallayan kişinin beyni bundan sonraki 3 parça ile toparlanır ve modern dünyaya adapte edilir. Ben bunlara da pek ısınamamışımdır ama yeri geldiğinde kilise çanları misali beynimin içinde dan dan vururlar. Bunca zamandır blog'a BJH'i eklememiş olmamamızın ayıbını kapatır, dünyanın bütün palyaçoları, ağlamadan dinleyin! (Oblomov'a selamlar, Marx'la dalga geçme düttürüsü No: 37852) temenimizle hoşçakalın deriz.

BARCLAY JAMES HARVEST

Les Holroyd / Vokal, Bass, Gitar
John Lees / Vokal, Gitar
Mel Pritchard / Davul, Vurmalılar
Stuart 'Woolly' Wolstenholme / Klavye, Mellotron, Vokal

GONE TO EARTH 

01 - Hymn (5:06)
02 - Love is Like a Violin (4:03)
03 - Friend of Mine (3:30)
04 - Poor Man's Moody Blues (6:55)
05 - Hard Hearted Woman (4:27)
06 - Sea of Tranquility (4:03)
07 - Spirit on The Water (4:49)
08 - Leper's Song (3:34)
09 - Taking Me Higher (3:07)

8 Aralık 2008 Pazartesi

Eloy - Ocean (1977)

Çok sevdiğim gruplardan biri olan Eloy hakkında kısacık da olsa bilgi vermek isterim. 1970'lerin ünlü Alman gruplarından biri olan Eloy zaman içinde değişmeyen tek elemanı Frank Bornemann ile farklı aşamalar kaydetmiştir. İsimlerini H.G. Wells'in Time Machine kitabında bahsedilen, gelecekteki bir insan ırkı olan ''Eloi''den alan grup, vokalist Erich Schriever'ın gruptan ayrılmasıyla politik çizgilerinden uzaklaşarak progressive özellikleriyle ön plana çıkmıştır.1973'te piyasaya sürülen ''Inside'' albümü ile Frank Bornemann grubun yeni vokalistidir.Bana sorarsanız Frank bu işi oldukça iyi yapmaktadır. Her neyse zaman içinde grupta birçok kez eleman değişikliği yaşandı diyelim olsun bitsin... Grubun konsept albümlerinden biri olan ''Ocean'' 1977 yılında piyasaya sürülmüş ve 200.000 kopya satarak Alman marketlerinde Queen ve Genesis'i geride bırakmıştır. Albümün konusu Atlantis'tir. Dinlemekte yarar olduğunu düşünüyorum. ''Atlantis kaybolmadı benim içimde yaşıyor kardeşim'' nidaları attırabilecek kıvamda Yani bana böyle oluyor, sizi bilemem yorumlarınızı bekliyorum. OCEAN Frank Bornemann / Vokal, Bütün Elektrik, Akustik ve Efekt Gitarlar Klaus-Peter Matziol / Vokal, Bass Gitarlar Detlev Schmidtchen / Org, Klavye Jürgen Rosenthal / Vurmalılar, Flüt OCEAN 1 - Poseidon's Creation (11:38) 2 - Incarnation of the Logos (8:25) 3 - Decay of the Logos (8:15) 4 - Atlantis' Agony at June 5th 8498, 13 P.M. Gregorian Earthtime (15:35)