Amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2023 Pazartesi

Merryweather / Merryweather (1969)

1960'ların sonunda kurulan Kanadalı Blues Rock ve biraz da Psychedelic Rock grubu Merryweather, önceleri New King Boiler adıyla biliniyor. Neil Lillie öncülüğünde kurulan grup daha sonra kaydettikleri ama hiç yayınlanmayan Heather Merryweather parçasını isim olarak benimsiyorlar. 1968 yılında bir şeyler yapabilecekleri ortaya çıkınca Kanada'dan kalkıp Los Angeles'a yerleşiyorlar ve grubun adını da Merryweather olarak kısaltıyorlar. Neil Lillie de anlaşılan o ki fazlasıyla gaza geliyor ve o da soyadını Merryweather olarak değiştiriyor.

Albüm genel olarak Psychedelic Rock unsurları içeren bir Blues Rock albümü olarak tanımlanabilir. Herhangi bir yenilik kattıkları ya da mükemmel bir albüm olduğu da söylenemez. Ama kötü olduğunu söylemek için de hiç bir bahane yok. Popülerlik kaygısı güttükleri bazı parçalar üzerinden birkaç laf edilebilir belki ama o kadarına da gerek yok diye düşünüyorum.

İlk albümleri Los Angeles çıkışlı olması vesilesi ile West Coast grubu olarak düşünülebilir başlangıçta ama değiller. Az önce de bahsettiğimiz gibi bazı Psychedelic unsurlar içeriyor albüm elbette ama Psychedelic Rock janrına dahil edilebilecek kadar da çok değil. Ara ara sound sertleşip Hard Rock'a doğru evrilse de tam anlamıyla bir Hard Rock albümü olduğunu da söyleyemeyiz.

Kategorilendirildikleri türe çok büyük katkıları olmasa da Blues Rock'ın öne çıkan yönlerini iyi kullanarak daha bir popüler havada ama çok fazla da aşağı düşmeden kaydetmişler albümü. Herkesin yenilik katmasını da bekleyemeyiz tabi. En azından kötü bir albüm değil. Aksine bazı noktalarda fena halde çekici ve fena halde coşkulu hale de geliyor.

Kapsamı geniş olan arşivciler için mutlaka olması gereken albümlerden biri. Ama sadece Blues Rock dinleyicisi olanlar için sıradan olarak bile adlandırabiliriz albümü. Bu da elimizdeki kaynakların ya da sonuçların çok iyi örneklerinin olmasından ileri geliyor.

Keyif almak için dinlenebilecek, daha sonraları da kafa dağıtma, coşkuya kapılma gibi durumlarda tekrar tekrar dinlenebilecek albümlerden biri.

MERRYWEATHER

Neil Merryweather / Bass, Vokal
Coffi Hall / Davul
David Burt / Gitar, Çello, Vokal
Ed Roth / Piyano, Org, Klavsen, Flüt, Vokal

MERRYWEATHER

01 - Mr. Rich Man (3:37)
02 - Feeling of Freedom (3:19)
03 - Little Man (Nobody's Home) (4:49)
04 - Anny Don't Let Me Down (2:25)
05 - We Try Softer (4:30)
06 - Curiosity (3:24)
07 - Something (3:27)
08 - Listen to Me (4:54)
09 - What It's All About (2:42)
10 - No Passenger Allowed (4:35)

29 Ekim 2023 Pazar

Graffiti / Graffiti (1968)

Graffiti
, Psychedelic Rock'a ülkenin ters tarafından giren gruplardan biri ve belki de en iyilerinden. Amerika'nın 60'ların ilk yarısının sonlarında Psychedelic Rock egemenliğine girmesi ile birlikte ortaya çıkan pek çok grubun aksine West Coast'tan (Batı Yakası) değil East Coast'tan (Doğu Yakası) çıkma bir grup. Kökeni 1967 yılında tek bir albüm çıkarıp dağılmış olan, Washington D.C. çıkışlı The Hangmen'e dayanıyor. Albümü yayınladıktan sonra müzikal fikir ayrılıkları gerekçesiyle dağılan The Hangmen'den ayrılan Tony Taylor ve George Strunz'un çabalarıyla ortaya çıkıyor Graffiti.

The Hangmen ile aradıklarını bulamayan ikili grubun adını değiştirip, tarzının da değiştiğini duyuruyorlar millete. Garage Rock ve Proto-Punk etkiler içeren tarzı bir kenara bırakıp daha Psychedelic bir tarza doğru yürüdüklerini anlatıyorlar. Hal böyle olunca plak şirketlerinin ilgisini çekmeleri çok uzun sürmüyor. Zaten bir önceki gruptan albüm çıkarma konusunda deneyimli olan elemanlar 1968 yılında ABC Records ile anlaşma imzalayıp ilk single'larını yayınlıyorlar. Ardından da yılın sonlarına doğru ilk ve tek albümleri Graffiti yayınlanıyor.

Grubu diğer Psychedelic Rock ya da Acid Rock gruplarından ayıran en belirgin özelliği Pop'a yatkın olmalarından geliyor. Hani şu pozitif olacağız kafasıyla yapılan Psychedelic Pop tarzı vardır ya, ondan bahsediyoruz. The Association veya The Mamas And The Papas tarzı gibi ama onlar kadar da açık etmediklerini belirtelim. Sadece yatkınlar o fikre. Az daha zorlasalarmış Pop'a doğru kayacaklarmış ki iyi ki zorlamamışlar.

Bir diğer ayırt edici özellik olarak pürüzsüz diye nitelendirebileceğimiz vokal ve vokal armonileri. Değişik bir hava veren bu armonik yapının karmakarışık bir şarkı yazımı düzeniyle birleştiğini düşünün üstüne. O noktada karşınıza çıkan şey Graffiti oluyor işte. Kaotik bir yapıya sahip, uzun pasajlardan oluşan ve garip akor dizilerine sahip parçaların aralarında enfes gitar soloları ve coşkulu, heyecanlı, enerjik davul soloları ayrı bir etki bırakıyor.

Genel olarak grubu ve albümü Psychedelic Rock ve Acid Rock janrları içerisine dahil ediyoruz ama albümün hemen her yerinde karşımıza Jazz, Blues Rock ve Fuzz gitarlar da çıkıyor. Etkileyici bir albüm.

GRAFFITI

Tony Taylor / Lead Vokal
George Strunz / Lead Gitar, Klasik Gitar
Jon St. John / Ritim Gitar
Steve Benderoth / Org, Piyano, Bass
Richie Blakin / Davul, Vurmalılar

GRAFFITI

01 - Father Protector (4:11)
02 -  a. The Capture of Me (9:34)
        b. Lifeblood
03 -  a. Interlude #1 (4:06)
        b. Jingle Jangle Woman
04 -  a. New Life (2:48)
        b. Girl on Fire (2:24)
        c. Interlude #2 (1:16)
        d. Coldwater (4:35)
        e. Interlude #3 (0:28)
        f. Love in Spite (3:17)
05 - Ugly Mascara (5:10)

14 Ekim 2023 Cumartesi

Earthrise / Earthrise (1978)

1975 yılında New Jersey'de kurulan Earthrise, Amerika'nın nadir Symphonic Prog gruplarından birisi. Genelde Psychedelic Rock ve Hard Rock gibi türlerin etkisinde kalan Amerikan gruplarından farklı olarak İngiliz tipi bir Progressive Rock'a yakınlar. Hatta isimlerinden de anlaşılacağı üzere Camel örnek aldıkları gruplardan biri yüksek ihtimalle.

3 kişilik küçük ama rafine bir kadroya sahip olan Earthrise başlangıçta, uzunca bir süre canlı çalan bir grup olarak ön plana çıkmış. 2 yıl boyunca pek çok konser ve dinletide boy göstermişler. Tabi bunların hepsi yerel ve küçük boyutlarda konserler. Ama bu durumda bile kendilerine belirgin bir kitle edinmeyi başarmışlar. 1977 yılında yeni kurulan bir stüdyonun teklifiyle ilk ve o dönem için tek albümlerini kaydetme fırsatı yakalamışlar. Lakin, Earthrise albümünün stüdyonun ilk büyük projesi olmasına rağmen kayıtlardan kaynaklı olarak sesin düşük çıkması grubun hevesini kaçırmış. 400 kopya olarak çoğaltılan albümün bir kısmı grup elemanlarının tanıdıklarına dağıtılırken bir kısmı da piyasaya verilmiş.

Bu heves kırılmasının ardından grup yeni bir albüm için fırsat bile kollamamış. Aralarındaki ciddi problemler de konuya dahil olunca 1979 yılında dağılmışlar. İşin tuhaf ve bir miktar da gıcık tarafı bundan sonra başlamış. Albüm, koleksiyonerler tarafından o kadar ilgi görmüş ki bazı müzayedelerde plak 800 ile 1000 dolar arasında rakamlara satılmaya başlamış. Grup da buradan aldıkları motivasyonla kayıtlarını beğenmedikleri albümü yeniden kaydetmek istiyor ama farklı bazı sorunlardan dolayı bunu da yapamıyorlar. Bulabildikleri en iyi durumdaki plaktan yaptıkları temizleme çalışmaları ile hazırlanan CD'nin yayınlanmasının ardından daha da bir hevese kapılıyorlar ve 2017 yılında Day 2 adında yeni bir albüm çıkarıyorlar. Albüm, ilki kadar iyi olmasa da gayet iyi bir albüm. Fakat ses kalitesindeki kötülüğe rağmen ilk albümdeki ruhu yakalayamıyor.

Temelde Earthrise müziği, 3 kişi olmalarından kaynaklı olsa gerek, Emerson, Lake & Palmer ile karşılaştırılıyor ya da onunla eş değer görülüyor. Benzerlikler içeriyor gibi olsa da asıl benzeştikleri ya da örnek aldıkları grup ise, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Camel. Müzikal anlayış ve bakış açısı olarak incelendiğinde Camel müziği ile çok fazla yakınlıkları bulunuyor Earthrise'ın. Bu yakınlık esinlenme ya da etkilenmenin ötesine de geçmiyor ve kendileri has bir yapı oluşturmayı başarıyorlar.

EARTHRISE

Kenn Pierog / Elelktirikli Gitar, Akustik Gitar, Mandolin, Bass, Lead Vokal
Bill Drobile / Klavye, Gitar, Lead Vokal
Greg DiDonato / Davul, Vurmalılar, Moog Drum

EARTHRISE

01. Eden's Child (6:45)
02. Arcturus (9:41)
03. Earthrise (5:48)
04. New Clear Dawn (11:06)

27 Eylül 2023 Çarşamba

American Blues / American Blues Is Here (1968)

American Blues
Dallas, Teksas'tan çıkma bir Blues Rock grubu. 2 kardeş, Rocky ve Dusty Hill tarafından kurulmuş, yanlarına da Frank Beard eklenmiş. Son iki ismin daha sonra ZZ Top'ta yer aldığı düşünülürse American Blues'un ne kadar dikkate değer bir grup olduğu ortaya çıkıyor. Grup, 1968 yılında kurulmuş. Önlerindeki en iyi örnek ya da daha doğru bir cümleyle etkilendikleri örnek 13th Floor Elevators. Onların müziğine olan hayranlıklarından kuruyorlar grubu ve en az onlar kadar da sağlam çıkıyorlar.

Kurulduktan hemen sonra bölgenin en iyi 3 mekanında konserler verdikleri ve kendilerine iyi bir kitle edindikleri biliniyor. Buradan aldıkları motivasyonla albüm kayıtlarına girişiyorlar. American Blues Is Here aynı yıl içerisinde piyasaya çıkıyor. Ulusal arenada olmasa da yerelde epeyce iyi iş yapıyorlar. Hatta yapımcı firma ilk albümden kalan parçalara yeni parçalar eklenerek ikinci bir albüm yapmalarına da olanak tanıyor. Aynı yıl içerisinde ikinci albümü de çıkarıyorlar.

2 albümün ardından Dallas'tan ayrılıp Houston'a yerleşiyorlar. Bu arada Rocky Hill daha saf bir Blues yapmak isterken, Dusty Hill ve Frank Beard ise içine Rock kattıkları bir Blues istiyorlar. Ayrılıyorlar. Bu ayrılış ZZ Top'ın ortaya çıkmasını sağlıyor. Billy Gibbons ile tanışan Hill ve Beard birlikte çalabileceklerine karar veriyorlar.

Yayınladıkları ve konumuz olan ilk albüm American Blues Is Here, Psychedelic Rock ve Blues Rock'ın ciddi ve güçlü bir bileşimi. Fena halde iyi, temiz Blues gitar sesleri ile örülü. Kendilerine örnek olarak 13th Floor Elevators'ı seçmişler ama bu albüm bana genellikle Grateful Dead'in Aoxomoxoa albümünü hatırlatıyor.  O albümdeki ruh ve yansımaları burada da görmek mümkün.

American Blues'un bu albümdeki yelpazesi oldukça geniş bir yandan. Sadece Blues Rock üzerine kurulu değil yani. Psychedelic Rock da albümün sosu gibi düşünülebilir. Onun dışında Folk Rock etkileri, Country Rock'a göndermeler, Hard Rock çıkışları albümün pek çok yerinde hissedilirken Ragtime ve Vodvil gibi alakasız türlere de yakınlaşmalar seziliyor. Böyle anlatınca pek tutarlı bir albüm olmadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir grubun albümünden çok bir toplama albüm ya da radyoda çalınan bir playlist izlenimi verdiği de su götürmez bir gerçek.

AMERICAN BLUES

Dusty Hill / Bass
Rocky Hill / Gitar
Frank Beard / Davul
Doug Davis / Piyano

AMERICAN BLUES IS HERE

01 - If I Were a Carpenter – 5:26
02 - All I Saw Was You – 3:46
03 - She'll Be Mine – 1:51
04 - Fugue for Lady Cheriff – 2:14
05 - It's Gone – 2:00
06 - Keep My Heart in a Rage – 2:40
07 - Mercury Blues – 4:15
08 - Melted Like Snow – 3:15
09 - Mellow – 2:08

26 Eylül 2023 Salı

Majic Ship / Majic Ship (1970)

New York çıkışlı Majic Ship, 1966 yılında Primitives adıyla kuruldu. Kısa bir süre böyle devam ettikten sonra kadroya yapılan eklemelerle birlikte New Primitives adını aldı. Grup üyelerinin hepsi aynı liseden arkadaştılar. Birbirlerini iyi tanırken ortak zevklere de sahiptiler. Yerelde başarılı bir çıkış yakalamışlardı ve bunu en doğru şekilde kullanmak için uğraşıyorlardı.

2 yıl kadar New Primitives adı ile okudukları liseden kalan zamanlarda konserler verdiler. 1968'e gelene dek yoğun bir şekilde performans sergilediler. 68'de gitarist Ray Rifice üniversiteye gitmek için gruptan ayrıldı. Yerine Phil Polimeni kadroya dahil oldu. Grubun adını Majic Ship'e çevirdiler. Tam da o sıralarda önlerine büyük fırsat geldi. Grubu dinleyen Johnny Mann (50'lilerde şarkıcı, 60'larda menajerlik yapmıştır kendisi) bir single anlaşması yapmalarını sağladı. Kaydedilen 45'lik yayınlandığında oldukça iyi bir satış rakamı yakaladı. Bu büyük paralar kazandıkları anlamına gelmiyor tabi ama en azından ikinci bir 45'liğin yolunu açmıştı gruba. İkinci 45'liğin ardından ise oldukça büyük bir başarı elde ettiler ve artık ulusal arenada tanınıyorlardı.

Pek çok turne ve birkaç single'ın ardından grup 1969 yılı sonlarına doğru ilk albümlerini kaydetmek için stüdyoya girdi. Kayıtlar kısa sürmüştü ama ortaya çıkan sonuç Vanilla Fudge'da olduğu gibi Hard Rock, Psychedelic Rock ve bir miktar da pop içeriyordu. Zaten bu nedenle de Vanilla Fudge ile sık sık karşılaştırılıyorlar.

Grupla aynı adı taşıyan albüm yayınlandıktan sonra ticari anlamda iyi bir gelir elde etmelerini sağladı. Muhteşem bir yaratıcılıkla üretilmiş albümlerden değildi ama en azından grubun kendi bakış açısını içeriyordu. Zaten biraz daha ileriye doğru gitmişler ve Heavy Psychedelic Rock semalarına kadar varmışlardı. Ara ara etkisini hisseden Acid Rock'ı da unutmamak gerekir. Üzerine bir miktar da Blues Rock eklediniz mi Majic Ship'in müzikal alt yapısındaki kaynaklar ortaya çıkmış olur.

Yayınladıkları ilk ve tek albümle çok büyük başarı elde edememiş olsalar da en azından ikinci bir şansı hak etmişler. Fakat orada da şanssızlık yakalarını bırakmamış. İkinci albüme koymayı planladıkları bazı kayıtların, tüm enstrümanların ve hemen hemen her şeylerinin olduğu, ortak kullandıkları ev yanmış. Majic Ship de tarihin tozlu sayfaları arasına sıkışmaktan başka bir şey yapamamış.

MAJIC SHIP

Mike Garrigan / Lead Vokal
Tommy Nikosey / Lead Vokal, Ritim Gitar, Akustik Gitar
Rob Buckman / Davul
Phil Polimeni / Lead Gitar, Akustik Gitar
Cosmo Riozzi / Vokal, Bass, Klavye

MAJIC SHIP

01 - Sioux City Blues 2:56
02 - Wednesday Morning Dew 3:02
03 - Life's Lonely Road 2:47
04 - We Gotta Live On 3:15
05 - Where Are We Going 2:32
06 - Free 4:16
07 - Down by the River—What It's Worth 10:46
08 - Nightmare 2:36
09 - Too Much 3:33
10 - Cosmo's Theme 3:44

25 Eylül 2023 Pazartesi

The Maze / Armageddon (1968)

San Fransisco çıkışlı The Maze başlangıçta Psychedelic Rock ile alakası olmayan bir gruptu. 1967 yılında kurulduklarında isimleri Stonehenge'di ve Folk Rock yapıyorlardı. Çok bir özelliği olmayan, sıradan bir Folk Rock anlayışından 1 yıl içerisinde sıyrılıp nasıl böylesine muhteşem bir albüm kaydetmişler diye merak etmeden duramıyor insan.

Tek albümle kalan grup hakkında doğal olarak çok fazla bilgimiz yok. 4 kişilik ekiple gelmiş geçmiş en iyi Acid Rock albümlerinden birine imza atmış olmaları haklarındaki merakımızı kabartsa da tek albümlü efsaneler listemize alıp keyfini çıkarmak dışında elimizden gelen bir şey de yok.

Grubun Folk kökeninden geliyor olduğunu düşünmeyin. Bir ara hatta hemen öncesinde Folk Rock çizgisinde olsalar da The Maze adını aldıktan sonra kaydettikleri albümde bambaşka bir mecraya akıyorlar. Albüm baştan sona Psychedelic öğelerle, Acid kafasıyla dolu. Karanlık ve fazlasıyla daha da karanlık bir albüm. Albümün adı bile içerisindekinden daha umutlu bir isim olarak düşünülebilir.

Bu noktada biraz ileri giderek, Iron Butterfly ile hafif bir çarpıştırma yapmak gerekiyor. Temelde bakıldığında Iron Butterfly'ın mesela In-A-Gadda-Da-Vida albümü aynı adlı parça ve belki My Mirage hariç daha popüler bir sounda sahiptir. Yani evet grup Psychedelic Rock yaparken sağlam da bir Psychedelic sese sahiptir ama parçalardaki işlemelerden dolayı bir miktar popülere kaydığı da su götürmezdir. The Maze'de ise hiç böyle bir kaygıya düşülmemiş. Dibine kadar yapalım da alem albüm görsün kabilinden bir düşünceyle kaydedilmiş sanki albüm. İnsanların aklını başından alalım, üstüne parayı da kırarız filan yok yani müzikal anlayışlarında. En sağlam, en sert, en acımasız haliyle Psychedelic Rock yapmışlar.

Armageddon'da baştan sona sizi sarmalayan bir melankoli, üzücü bir durum hissiyatı var. Buradan yola çıkarak karanlık yerlerde gezinmişler. İnanılmaz açılış parçasında bunu çok iyi anlıyorsunuz. Ayrıca aynı parça döneminde beklenilmedik bir şeye imza atarak birbirinden farklı org sesleri ile belirgin ve sağlam bir bass ritmi içeriyor. Sonradan eklenen karamsar vokaller ile de bambaşka bir yerde duruyor albüm.

THE MAZE

William Gardner / Org
Jeff Jensen / Gitar
Kit Boyd / Bass
Rick Eittreim / Davul

ARMAGEDDON

01 - Armageddon 7:12
02 - I'm So Sad 6:58
03 - Happiness 2:05
04 - Whispering Shadows 4:35
05 - Kissy Face 2:58
06 - Dejected Soul 2:37
07 - As for Now 2:36

24 Eylül 2023 Pazar

Iron Butterfly / Fillmore East (1968 - 2011)

Iron Butterfly
'ı daha önce blogda konuk etmiş, grubun malum kulüp için öneminden biraz bahsetmiştik. O nedenle haklarında bilgi vermek gibi bir derdimiz, tasamız yok bugün. Çok fazla albümü olmasa da efsaneleşmiş gruplardan biri olan Iron Butterfly'ın daha sonradan piyasaya çıkan kayıtları da oldu zaman içerisinde. Kim bilir belki daha fazla kayıt da çıkacaktır. Konumuz olan bu kayıt 26 - 27 Nisan 1968 tarihinde ünlü Fillmore East salonunda kaydedilmiş. Ama ancak 2011 yılında yayınlanabildi.

Albüm kayıtları nefis olsa da kendini daha çok konserlerde gösteren gruplardan biri olan Iron Butterfly hayranları için de enfes bir kayıt tabi bu. Grup kayıtların yapıldığı o 2 gün içerisinde fena halde coşmuş. Dinleyip dinleyeceğiniz en iyi konser albümlerinden biri olabilir bu. Tarza, türe alışık olmasanız bile ilk 10'a rahatlıkla girer.

Albüm 2 gün içerisinde verilmiş 4 dinletiden parçaların neredeyse tamamını bünyesinde barındırıyor. Neredeyse tamamı diyoruz zira 26 Nisan tarihli ikinci gösteride kayıt ile ilgili bir sorun olmuş ve bazı parçalar kaydedilememiş diye bir söylenti var. Doğru olması pek muhtemel. İkili CD olarak yayınlanan kaydın ilk CD'sindeki 1 - 6 arası parçalar 26 Nisan tarihindeki ilk gösteri, 7 - 10 ikinci gösteri olarak belirtiliyor. İkinci CD'de ise 1 - 6 arası 27 Nisan'ın ilk konseri, 7 no'lu parça 26 Nisan'ın ikinci gösterisinden, 8 - 12 arası parçalar ise 27 Nisan'daki ikinci gösteride yapılan kayıtlar olarak listeleniyor.

Konser, ilk iki albüm arasında verilmiş bir dinleti. İlk albüm Heavy'deki parçaların yanında konserden 3 ay sonra piyasaya çıkacak olan In-A-Gadda-Da-Vida albümünden My Mirage, Are You Happy ve In-A-Gadda-Da-Vida bulunuyor. Ayrıca 1 yıl sonra yayınlanacak olan Ball albümünde yer alacak olan Her Favorite Style'ın da henüz oturmamış, erken dönem bir versiyonu bulunuyor.

Arka arkaya verilen konserlerde parçaları her seferinde farklı bir şekilde çalmayı başarmışlar. Aynı parçaları iki kez ama değişik şekilde dinliyorsunuz. Iron Butterfly hayranlarının mutlaka dinlemesi ve arşivlemesi gereken albümlerden biri. İlk kez dinleyecekler içinse inanılmaz bir hazine.

IRON BUTTERFLY

Doug Ingle / Klavye, Lead Vokal
Erik Brann / Gitar, Vokal
Lee Dorman / Bass, Vokal
Ron Bushy / Davul, Vurmalılar

FILLMORE EAST 1968

İlk Gösteri - 26 Nisan 1968
01. Fields of Sun (4:00)
02. You Can't Wind (3:17)
03. Unconscious Power (3:10)
04. Are You Happy (4:22)
05. SO-LO (4:05)
06. Iron Butterfly Theme (4:54)

İkinci Gösteri (Tamamlanmamış)
7. Stamped Ideas (3:17)
8. In-A-Gadda-Da-Vida (17:18)
9. SO-LO (4:10)
10. Iron Butterfly Theme (5:40)

İlk Gösteri - 27 Nisan 1968
01. Are You Happy (4:45)
02. Unconscious Power (2:48)
03. My Mirage (4:49)
04. SO-LO (4:00)
05. Iron Butterfly Theme (5:03)

İkinci Gösteri
06. Possession (5:48)
07. My Mirage (5:00)
08. Are You Happy (4:23)
09. Her Favorite Style (2:52)
10. In-A-Gadda-Da-Vida (15:33)
11. SO-LO (4:43)
12. Iron Butterfly Theme (5:34)

23 Eylül 2023 Cumartesi

Ford Theatre / Trilogy for the Masses (1968)

1966 yılında Boston, Amerika'da kurulan Ford Theatre 2 albüm kaydedip ortadan kaybolmuş, başarılı bir grup. The Continentals üyelerinin (Jimmy Altieri, John Mazzarelli, Robert Tamagni ve Butch Webster) yanlarına Harry Palmer ve Joe Scott'ı katarak oluşturdukları grup kendilerine has bir Psychedelic Rock tarzına sahipler.

Tarihçeleri hakkında çok fazla bilgimiz yok Ford Theatre'ın. Başlangıçta Byrds, Kingsmen ve Beatles gibi gruplardan etkilenerek müziğe başlamışlar. İlk dönem çalışmalarında bunların izleri görülmekle birlikte daha sonraki dönemde daha farklı bir yere yönelmişler. Ayrıca Boston çıkışlı olmalarından kaynaklı o dönemin popüler tarzı Bosstown Sound ile ilişkili oldukları sanılsa da alakaları yok. Hatta özellikle kendilerini Bosstown Sound'un dışında olarak tanımlamışlar ve gerçekten de uzak durmuşlar.

Bu tavrın müzikal bakış açılarındaki yansıması da bir o kadar etkili olmuş. Albümü dinlediğinizde bunu hemen anlıyorsunuz. Dönemin pek çok Amerika çıkışlı Psychedelic Rock grubunun aksine daha farklı, daha cüretkar bir yapıya sahipler. Psychedelic'te alışkın olmadığımız denli uzun parçalar konumuz olan ilk albüm Trilogy For The Masses'da bulunuyor. Alt yapıya kattıkları yaylı çalgılar ile de kendilerini değişik bir yerde konumlandırmayı başarabilmişler. Bu iki durumdan ötürü, grubun türü her ne kadar Psychedelic Rock ya da Acid Rock olsa da Progressive özelliklere sahip olduğu için Proto-Prog janrı içine de dahil edilirler. 

Kişisel olarak Proto-Prog'un ötesinde bir anlayışları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Alışkın olduğumuz o Grateful Dead, Jefferson Airplane ya da Quicksilver Messenger Service gibi grupların tarzından çok farklı bir yerdeler. Daha iyiler diyemeyiz elbette ama yaptıkları müziğe beklentileriniz üzerinde yeni şeyler, yenilikler katmışlar.

Adı sanı çok duyulmamış, günümüzde neredeyse bilinmeyen gruplardan biri olan Ford Theatre aslında muhteşem olarak adlandırılabilecek grupların başında geliyor. Ne yazık ki 70'lerin başındaki müzikal değişimleri yakalamakta geç kalmış olmalarından kaynaklı olsa gerek, yarısı kaydedilmiş bir üçüncü albümleri olmasına rağmen albümü bitirme ve yayınlama şansına sahip olamamışlar.

FORD THEATRE

Joey Scott / Lead Vokal
Arthur Webster / Lead Gitar
Harry Palmer / Gitar
John Mazzarelli / Org, Vokal
James Altieri / Bass, Vokal
Robert Tamagni / Davul

Konuk Müzisyenler:
Wally McGee / Yaylı Çalgılar Düzenlemeleri
Aaron Rosand / Keman
Bernard Eichen / Keman
George Ricci / Çello
Charles McCracken / Çello

TRILOGY FOR THE MASSES

01 - Theme for the Masses 2:52
02 - a. 101 Harrison Street 9:22
        b. Excerpt (From the Theme) 1:09
03 - a. Back to Philadelphia 4:11
        b. The Race 0:26
04 - a. The Race 0:04
        b. From a Back Door Window (The Search) 14:02
        c. Theme for the Masses 2:59
05 - Postlude: Looking Back 2:09

15 Eylül 2023 Cuma

The Amboy Dukes / The Amboy Dukes (1967)

The Amboy Dukes
, Rock müziğin popüler figürlerinden biri. Aslında çok fazla etkili bir müzikleri olduğunu düşünmemekle birlikte, ufak bir tarihçe çalışmasına dönüşen blogda yer alması da gereken gruplardan elbette.

The Amboy Dukes'un önde gelen figürü Ted Nugent, genç yaşlardan itibaren müziğe olan ilgisiyle tanınan bir gitarist olarak öne çıkıyor. Nugent, 1950'lerin sonlarında gitar çalmaya başlayarak Detriot'te kendisini gösteriyor. 1960'ların ortalarına doğru Detroit müzik sahnesinde dolaşırken, diğer yerel müzisyenlerle tanışıyor. Bu dönemde, Nugent müziğini daha geniş bir dinleyici kitlesiyle paylaşma arzusuyla birlikte bir grup kurma fikri doğuyor. Yani temelde bütün olay Nugent'ın gitar çalışının beğenilmesi ve bunu herkesin duymasını sağlayarak işten biraz da para kazanmak diye düşünebiliriz. (Çok gömdüm adamı, kabul)

The Amboy Dukes adını alan grup, yerel kulüplerde ve etkinliklerde sahne almaya başlıyor. Özellikle sahne performansları sırasında Ted Nugent'ın vahşi gitar çalma tarzı ve enerjik sahne şovları, insanların dikkatini çekiyor ve bu durum grubun yerel bir takipçi kitlesi kazanmalarına yardımcı oluyor. Kazandıkları bu küçük başarı 1967 yılında The Amboy Dukes adlı ilk albümlerini çıkarmalarını sağlıyor. Albüm, grubun tanınmışlığını daha da artırıyor ve onları ulusal çapta bir izleyici kitlesiyle buluşturuyor.

Grupla aynı adı taşıyan albüm, Hard Rock, Blues Rock ve Psychedelic Rock öğelerini içeriyor. Nugent'ten kaynaklı olarak sertlik derecesini tarif etmek zor. Hatta mmuhtemelen grubun diğer elemanları adama uyum sağlamakta da epeyce zorlanmışlardır diye düşünmeden edemiyor insan.

The Amboy Dukes, zamanla, müzikal yetenekleri ve Ted Nugent'ın özellikli gitar performanslarıyla tanınan bir grup haline geldi. 1975 yılında grubun dağılmasının ardından Ted Nugent, solo kariyerine devam etti ve rock müziğin önemli gitar virtüözlerinden biri haline geldi. The Amboy Dukes'un kuruluşu, Detroit müzik camiasının önemli bir hikayesini temsil ediyor ve grup, 1960'ların sonlarında Rock müziğin gelişimine katkıda bulunan önemli bir grup aslında. (Benim kolayca harcamama bakmayın, popülerliği sağlayan gruplar olmasaydı bu kadar çok Rock müzikten bahsediyor olmazdık)

The Amboy Dukes albümü, grup için bir başlangıç ​​noktası. Ama daha önemlisi Ted Nugent'ın müzikal kariyerinin yükselişini başlatan albüm. Genel olarak, o dönemin ruhunu ve enerjisini yakalayan bir kayıt olarak kabul edilir ve The Amboy Dukes'un rock müzik sahnesine katkılarının bir göstergesidir.

THE AMBOY DUKES

T. T. (Tattle Tale) Palmer / Davul
Bill (Mom) White / Bass
Steve (Farmer) Farmer / Gitar
Rick (Nervous Ned) Lober / Piyano, Org
Ted (The Duck) Nugent / Gitar
John (J. B.) Drake / Vokal

THE AMBOY DUKES

01 - Baby Please Don't Go 5:35
02 - I Feel Free 3:42
03 - Young Love 2:45
04 - Psalms of Aftermath 3:19
05 - Colors 3:20
06 - Let's Go Get Stoned 4:24
07 - Down on Philips Escalator 3:00
08 - The Lovely Lady 2:58
09 - Night Time 3:11
10 - It's Not True 2:42
11 - Gimme Love 2:45

14 Eylül 2023 Perşembe

Ant Trip Ceremony / 24 Hours (1968)

Tuhaf Amerikan gruplarından biri de Ant Trip Ceremony. 1967 - 1968 yılları arasında varlık gösterip dağılan bir üniversite grubu. Utah'da Oberlin College'da kuruluyorlar. Grubun adını, bu terimi okuduğu modern insan toplumunu anlatan bir kitaptan alıntılayan profesörlerden biri veriyor. Kolejde öğrenci olan Steve DeTray etrafında dönen bu hikayede grubun 2 enkarnasyonu bulunuyor. İlk grubu kurup yaptıklarını beğenmeyen DeTray, yaz okulu için kolejde kaldığı sırada ikinci versiyonu oluşturuyor ve içine siniyor.

Kolejde ve çevresinde verdikleri konserler (ya da dinleti demek daha doğru sanırım) ile tanınıyorlar. West Coast stilini ve bu tarzı icra edenleri sevdikleri için müzikal tarzları Psychedelic Rock ve Acid Rock çevresinde şekilleniyor. Genellikle verdikleri konserlerde West Coast'tan çıkma parçaları alıp yeniden yorumluyorlar. Ama bu yorumlar oldukça uzun ve çoğunlukla da doğaçlamalarla bezeli enstrümantal parçalara dönüşüyor. Parçalardaki vokaller yerini koruyor ama o kadar uzun ve enstrüman ağırlıklılar ki enstrümantal parça olarak adlandırmak bile doğru olabilir.

Yaz ve Sonbaharı verimli geçiren grup 1968'in Şubat'ında stüdyo kaydına giriyorlar. Teknik eksiklikler, imkansızlıklar ve alet edevatla boğuşurken albümün yarısını kaydediyorlar. Ama kalan yarısını kaydetmek için İlkbaharın sonlarına kadar beklemek zorunda kalıyorlar. Aynı stüdyoda aynı aletlerle girdikleri albümün kalan yarısının kayıtları da teknik açıdan zorluklarla boğuşularak kaydediliyor.

Mastering işi yerel ama iyi bir stüdyoda halledildikten sonra albüm 300 kopya ile sadece Oberlin College'in kitabevinde satışa sunuluyor. 1968 yılı Yazında grup elemanları kolejden mezun olduklarında da grup dağılıyor.

24 Hours, kendi halinde ama kendi özelliklerine sahip bir albüm. Acid Rock ve Psychedelic Rock albümün her yerinden süzülüyor. Folklorik köklere dayanan ve tuhaf şekilde atmosfer yaratan bir yapısı var. Kendinizi albümün içinde kaybolmuş şekilde buluyorsunuz çoğunlukla. Kayıt kalitesini bir kenara bıraktığınızda özellikle Acid Rock sevenler için nadide bir parça denilebilir. Hatta dönemin Amerika'sının en iyi Acid albümlerinden biri demek de yanlış olmaz.

Konserlerdeki uzun doğaçlamalar albümde ne yazık ki bulunmuyor. Genel olarak kısa diyebileceğimiz parçalardan oluşuyor 24 Hours.

ANT TRIP CEREMONY

Steve DeTray / Gitar
Roger Goodman / Vokal
Mark Stein / Gitar, Flüt, Bass
George Galt Bass, Armonika, Vokal
Gary Rosen / Bass, Vokal
Jeff Williams / Davul

24 HOURS

01 - Locomotive Lamp 3:50
02 - What's the Matter Now 2:45
03 - Violets of Dawn 4:34
04 - Riverdawn 3:38
05 - Hey Joe 4:20
06 - Outskirts 1:39
07 - Little Baby 3:03
08 - Get Out of My Life 3:05
09 - Four in the Morning 4:30
10 - Sometimes I Wonder 3:53
11 - Pale Shades of Gray 4:30
12 - Elaborations 7:20

13 Eylül 2023 Çarşamba

Smack / Smack (1968)

Smack
, bu aralar içine düştüğümüz Acid Rock, Psychedelic Rock kuşağının neredeyse hiç bilinmeyen isimlerinden biri. Zaten doğru düzgün var oldukları da söylenemez. Geride kalmalarının ya da unutulmuş olmalarının bir sebebi de sadece cover yaptıkları tek bir albümün oluşu olabilir. Bilemiyoruz ama eğer ikinci sebep geçerliyse gruba büyük haksızlık edilmiş demektir.

Lawrance, Kansas'ta, kurulmuş Smack. Haklarında bilgi sahibi olan kimse de yok. Young Prophecies adlı bir grubun albüm kaydının hemen ardından stüdyoya girdikleri, 9 parçayı tek seferde kaydedip çıktıkları söyleniyor. O sıralarda orada bulunan birinin, grup elemanlarından biri ile konuşmasından dolayı Smack'in henüz 6 haftalık bir grup olduğunu iddia ettiği bir yazıya da rastlamıştım daha önce. 6 haftalık geçmişi olan ve bu kadar hızlı şekilde kayıt yapıp bu kadar da acayip iyi bir kayda imza atan grup elemanlarının ortalıkta olmaması, Smack'e devam etmemiş olsalar da başka gruplarda da yer almamış olmaları üzücü. Zira, gerçekten de grubun (daha özelde müzisyenlerin) potansiyeli bir hayli yüksek. Az önceki iddianın sahibinin aktardığına göre University of Kansas'ta okuyan bu elemanlar sırf keyif için yapmışlar kaydı.

Audio House adlı bir stüdyonun o dönemde plağı basmış olması da ayrı enteresanlık. Gerçi plak 125 adet satmış ama stüdyonun imkanları için de bu büyük bir sayı demekmiş. 1992'de albüm yeniden yayınlanana kadar ortalıkta neredeyse hiç yokmuş plakları.

Tamamıyla cover parçalardan oluşan albümdeki parçalar da öyle yabana atılır parçalar değil. Ağırlıklı olarak Jimi Hendrix ve Cream parçalarının yer aldığı albümde Skip James'in I'm So Glad'i, The Kinks'in Set Me Free'si ve Buffalo Springfield'ın For What It's Worth'ü de bulunuyor. Parçaları kendilerine göre yorumlamışlar. Bazı noktalarda fazlasıyla yakınlaşan benzerlikler olsa da kendilerine has bir tarz yaratmaya yönelik potansiyele sahip olduklarını söyleyebiliriz. 

Fuzz gitarlar parçaların içinden geçerken, vokalin tuhaf şekilde yaşlı imgesi yaratan sesiyle birleştiği noktada bir hayli agresif yapı oluşuyor. Davullar çok iyi. Keşke orijinal parçalarını da görebilseymiş fikrinden kurtulamıyoruz.

Son olarak, albümden çok büyük bir şey beklememek gerekiyor. Sonuçta cover bir albüm. doğal olarak orijinallerine yaklaşamıyorlar bile. Diğer yandan ise başka coverlar ile karşılaştırıldığında fazlasıyla üste çıktıklarını söyleyebiliriz. Parçaların tek seferde arka arkaya kaydedildiği düşünülürse albümün yarısından sonra neden biraz yumuşadıklarını daha iyi anlayıp kabullenebiliriz.

SMACK

Jim Uhl / Gitar, Vokal
Alvin Heywood / Bass, Vokal
Phil Brown / Bass, Vokal
Lee Overstreet / Davul

SMACK

01 - Purple Haze 3:49
02 - Fire 2:48
03 - Sunshine of Your Love 4:22
04 - I'm So Glad 4:05
05 - Swlabr 2:32
06 - Manic Depression 3:00
07 - Set Me Free 2:05
08 - For What It's Worth 2:36
09 - Foxy Lady 3:17

12 Eylül 2023 Salı

The Seeds / The Seeds (1966)

Çok eskilerden, bugünlerde adı unutulmuş gruplardan biri The Seeds. 1965 yılında Ameoba grubunun dağılmasından sonra Sky Saxon ve Jan Savage tarafından Hollywood, California'da kuruluyor. Başlarda Los Angeles'taki kulüplerde çalarak tanınıyorlar. 1 yıl sonra da konumuz olan ilk albümü kaydediyorlar.

Genel olarak çok büyük işler başarmışlıkları yok. Ama bu işin kökenlerinde yer alan başarılı ve önemli gruplardan biri The Seeds. 1966 - 1968 arasında kaydedip yayınladıkları 5 albüm ile Psychedelic Rock, Acid Rock zincirinde önemli bir halkayı oluşturuyorlar. 

İlk çıkardıkları 45'lik Can't Seem to Make You Mine ile California'da bilinir hale gelirlerken albümden çıkan ikinci single Pushin' Too Hard ile Amerika Top 40 listesini sallıyorlar. British Invasion'ın etkili olduğu yıllarda öne çıkmak için epeyce çabalıyorlar. Çabalarının sonuçlarını alamıyorlar tabi. Çünkü popüler anlayıştan sıyrılmaya çalışarak yaptıkları müzik olması gerektiği kadar bir kitle elde etmelerini sağlamıyor. Sonraki süreçte de birbiri ardına ortaya çıkan gruplardan dolayı kendilerine yer açamıyorlar.

Grubun önünde yer alan Sky Saxon diğer elemanların bazılarının gruptan ayrılmasına sebep oluyor bir süre sonra. İsimlerini de Sky Saxon and The Seeds olarak güncelliyorlar. Çok fazla ileri gidemiyorlar ve 1972 yılında dağılıyorlar. Grup yetenekli müzisyenlerden oluşmakla birlikte başarısız bir performans çiziyor. Özellikle de Sky Saxon'un alışılmadık ve etkileyici sesi çok fazla potansiyele sahipken The Seeds'te hiç işe yaramıyor. Belirtmeden geçmeyelim, Saxon aynı zamanda bass çalıyor gibi görünür ama aslında çalamıyor. Stüdyo kayıtlarında stüdyo müzisyeni Harvey Sharpe bass çalarken, konserlerde ise klavyeci Daryl Hooper, daha sonra The Doors'ta Ray Manzarek'in de yapacağı gibi bass bölümlerini farklı bir bass klavye ile çalıyor.

The Seeds'in bu albümü çok büyük yenilikler, enteresan hareketler ve sesler içermiyor olabilir. Am bu iyi olmadıkları anlamına gelmez. Özellikle de 1966 yılı düşünüldüğünde epeyce farklı ve değiş olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Az önce bahsettiğimiz gibi Saxon'ın sesi ve vokal tekniği bile başlı başına gruba büyük bir katkı sağlıyor. Blues Rock, Psychedelic Rock, Garage Rock, Acid Rock gibi türlerden gelen bütün etkileri The Seeds'te görebileceğiniz gibi Proto-Punk olarak adlandırabileceğimiz bir türü de icra ediyorlar.

THE SEEDS

Rick Andridge / Davul
Jan Savage / Lead Gitar, Ritim Gitar, 12 Telli Gitar
Sky Saxon / Lead Vokal, Bass, Armonika
Daryl Hooper / Piyano, Org

THE SEEDS

01 - Can't Seem to Make You Mine 2:56
02 - No Escape 2:08
03 - Lose Your Mind 2:11
04 - Evil Hoodoo 5:00
05 - Girl I Want You 2:15
06 - Pushin' Too Hard 3:03
07 - Try to Understand 2:45
08 - Nobody Spoil My Fun 3:50
09 - It's a Hard Life 2:38
10 - You Can't Be Trusted 2:05
11 - Excuse, Excuse 2:20
12 - Fallin' in Love 2:47

11 Eylül 2023 Pazartesi

Moby Grape / Moby Grape (1967)

Psychedelic Rock
'ın köklerini saldığı San Fransisco çıkışlı olan Moby Grape, adı çok fazla anılmasa da aslında türün hem en iyi örneklerinden hem de en önemlilerinden biridir. Psychedelic Rock'ın emekleme aşamalarında ortalıkta olan grup sağlam bir müzikal alt yapıya ve hepsi kendi enstrümanlarında ustalaşmış müzisyenlere sahiptir. Diğer Psychedelic gruplarından farklı olarak Moby Grape müziğinde daha fazla Folk, ekstradan Country ve bolca Rock'n Roll bulunur.

Moby Grape'in bir başka ayırt edici özelliği ise tüm üyelerinin Lead Vokal oluşudur. Çok az sayıda grupta görülen bu özellik, grubun vokal seslerinin farklı olmasından kaynaklı olarak gruba büyük bir avantaj sağlar. Aynı zamanda tüm elemanlar, parçaların yazım sürecine de dahil oldukları için iş daha fazla içselleştirilmiş olarak ortaya çıkar.

Gruptaki başkaca önemli bir özellik de Skip Spence'in yer almasıdır. Profesyonel kariyerine Quicksilver Messenger Service'de gitar çalarak başlayan, Jefferson Airplane'e transfer olup grubun ilk albümünde davul çalarak yer alan Spence, Moby Grape'te de efsanevi bir duruş içerisindedir. Tabi kısa sürmüştür, akıl sağlığının yerinde olmadığını söyleyerek ilk albümden sonra gruptan ayrılmıştır. Tam da bu noktadan sonra Moby Grape için saçma sapan bir dönem başlar. Normalde en üstte yer alabilecek bir grupken en altlara kadar düşerler. Müzikal açıdan bir sorun yoktur, gayet iyi ve diğerlerine oranla daha değişiktirler. Ama performans sergileme konusunda geride kalırlar.

Bunun en büyük sebeplerinden biri eski menajerleri ile olan anlaşmadan kaynaklanır. Onlarca yıl süren mahkeme süreci Moby Grape'in moralini fena halde etkiler. O aralarda verdikleri yanlış kararlar da üzerine tuz biber olur. Bu haldeyken yaptıkları müzik, potansiyellerinin çok çok aşağısındadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen çıkış albümleri yaptıkları en iyi iştir. Gerçi tüm bu olan bitenin başında olduğu için çok fazla etkilendikleri bir dönem de değildir. Psychedelic Rock'un Acid Rock ile birbirine tutunarak gittiği bir yolda, Country ve Folk ezgileri ile yapılarını kullanarak, içine hafif (göze batmayacak kadar) popülizm ekleyip Blues köklerine bağlı kalarak yaptıkları ilk albüm grubun en iyi işidir.

MOBY GRAPE

Peter Lewis / Gitar, Vokal
Jerry Miller / Gitar, Vokal
Don Stevenson / Davul, Vokal
Bob Mosley Bass, Vokal
Alexander "Skip" Spence / Gitar, Vokal

MOBY GRAPE

01 - Hey Grandma (2:43)
02 - Mr. Blues (1:58)
03 - Fall on You (1:53)
04 - 8:05 (2:17)
05 - Come in the Morning (2:20)
06 - Omaha (2:19)
07 - Naked, If I Want To (0:55)
08 - Someday (2:41)
09 - Ain't No Use (1:37)
10 - Sitting by the Window (2:44)
11 - Changes (3:21)
12 - Lazy Me (1:45) 
13 - Indifference (4:14)

10 Eylül 2023 Pazar

Steppenwolf / Steppenwolf (1968)

Dünkü The Sparrow girişinden sonra efsanevi Steppenwolf'tan bahsetmemek olmazdı. Zaten gruba da ayıp etmişiz, uzun zamandır hiçbir şekilde blogda konuk etmemişiz. Hem kendi döneminin en üsttekilerinden biri hem de günümüzde bile parçaları hala bilinen, dinlenen, filmlerde dizilerde filan kullanılan grubu hakkında birkaç kelime etmemek hiç hoş olmamış. Kaldı ki "Led Zeppelin ve Black Sabbath'tan önce Steppenwolf vardı" diye de bir laf varken daha büyük bir ayıp olarak kayda geçirebiliriz.

The Sparrow'un 1967 yılı ortalarında farklı yönlere gitmesinin ardından akıllı bir yapımcı John Kay ve arkadaşlarına gidip grubun en azından bir kısmını toplayıp farklı bir isimle müzik yapmaya devam etmelerini ısrarla öğütlüyor. Kay ve diğerlerinin de kafasına yatıyor bu fikir. Grubu kuruyorlar. Adını da Hermann Hesse'nin aynı adlı kitabından (bizde Bozkırkurdu adıyla bilinir) alıyorlar. The Sparrow'dan koparak sahne adını Mars Bonfire yapan Dennis Edmonton da grupla ilgileniyor ama dışarıdan destek vermeyi daha doğru buluyor. Bu noktada belirtmek gerekiyor ki iyi ki de bunu yapmış. Zira gruba dahil olsaydı belki de Born To Be Wild hiç ortaya çıkmayacaktı.

Neyse, grubu kurup çalışmalara başlıyorlar ve aldıkları karar doğrultusunda Psychedelic Rock'tan beslenen, Blues Rock'ın sert bir türevi üzerine gidiyorlar. Heavy Metal'in çıkışındaki önemli ayrıntılardan da biridir bu durum. Albümden ince 3 adet 45'lik yayınlanıyor. A Girl I Know ve Sookie Sookie'nin yer aldığı ilk 2 single tanınmaya başlamalarını sağlarken, üçüncü single Born To Be Wild neredeyse dünya çapında üne kavuşturuyor grubu. Bu motivasyonla girdikleri albüm kaydından çok kısa sürede çıkıyorlar. 68'in Ocak ayının sonlarında yayınlanan ve grupla aynı adı taşıyan albüm Steppenwolf, bir anda hem grubu en üste taşırken hem de ticari başarı kazanmalarını sağlıyor.

Hemen her yere Born To Be Wild, The Pusher, Sookie Sookie çalmaya başlıyor. Hatta Peter Fonda, yönetmenliğini de yaptığı ve karşıt kültürün kült filmi haline gelen Easy Rider'ın açılış sahnesinde Born To Be Wild'ı kullanırken, alışkın olmadığımız türde bir alışveriş sahnesinde de The Pusher'a yer veriyor. Yani grup da albüm de her yönden yukarı doğru tırmanmanın yolunu buluyor.

Bazı parçaları dolayısıyla günümüzde çok fazla eleştiri alsalar da o dönem içerisindeki en iyi gruplardan biri olduklarını söylemek yanlış olmaz. Progressive etkileri olmayan, saf ve sadece Blues ile Psychedelic birleşiminden oluşan, net ve açık albümlerden biri bu albüm. Sadece "Rock" dinlemek istediğinizde de ilk tercihiniz olması muhtemel albümlerdendir aynı zamanda.

STEPPENWOLF

John Kay / Lead Vokal, Gitar, Armonika
Michael Monarch / Gitar, Vokal
Goldy McJohn / Hammond, Piano, Wurlitzer
Rushton Moreve / Bass, Vokal
Jerry Edmonton / Davul, Vurmalılar, Vokal

STEPPENWOLF

01 - Sookie Sookie 3:09
02 - Everybody's Next One 2:53
03 - Berry Rides Again 2:45
04 - Hootchie Kootchie Man 5:07
05 - Born to Be Wild 3:28
06 - Your Wall's Too High 5:40
07 - Desperation 5:35
08 - The Pusher 5:43
09 - A Girl I Knew 2:38
10 - Take What You Need 3:28
11 - The Ostrich 5:43

9 Eylül 2023 Cumartesi

John Kay And The Sparrow / John Kay And The Sparrow (1969)

John Kay And The Sparrow
, çok muhteşem özelliklere sahip bir grup değil. Ama dönemin Amerika'sında genel olarak Rock, daha dar bir alanda ise Blues Rock ve Psychedelic Rock'a bir şeyler katmayı başarabilmiş The Steppenwolf'un öncülü. Bu tanımlamanın üzerine önemsiz bir grup gibi de algılanmasın tabi. Kendi alanlarında ve o dönemin başka gruplarıyla karşılaştırıldıklarında da gayet iyiler.

Esasen hikayeleri biraz tuhaf. John Kay grubu daha sonradan ele geçirmiş, kurulu düzenin üstüne oturmuş gibi bir durum var. Grup, 1964 yılında bir İngiliz göçmen olan Dave Marden (bilinen adıyla Jack London) tarafından kuruluyor. Eklemelerle ilk halini alıyor ve Jack London & The Sparrows adıyla müzik yapmaya başlıyorlar. Bu ilk dönemde yaptıkları, tam da o dönemin etkilerini içeren Beat Music. Dave Marden'dan kaynaklı olarak fazlasıyla British Invasion tarzı müzik yapıyorlar. Hatta Marden işi biraz daha ileri götürmüş ve grubun elde ettiği gelirin de çoğunu kendine alıyordu. Bolca 45'lik ve 1965 yılında kaydedilen albümün ardından, müzikal çevredeki değişimler ile birlikte farklı bir yöne doğru gitme isteği baş gösterdiğinde Jack London'ın artık gruptan ayrılma zamanı gelmişti.

1965'in sonlarına doğru, grupta kalan elemanlar yeni birini buldular: John Kay. Adam hem söz yazıp besteliyor, hem de vokal yapıp gitar ve mızıka çalıyordu. Tarzı da grubun tercih ettiği Blues üzerine şekillenmişti. Kay'in katılımından sonra grup için işler daha iyiye gitmeye başladı. Önce New York'a gidip gelmeye başladılar ve burada kendilerine bir kitle oluşturmayı başardılar. Ardından daha radikal bir karar verip sıcak bir bölgeye, Los Angeles, California'ya taşındılar. Ama Psychedelic Rock'ın sesleri biraz öteden, San Fransisco'dan geliyordu kulaklarına. Onlar da bir kez daha harekete geçip Frisco'ya yerleştiler. Büyük çıkışlarını da burada yakalamışlardı. Youngbloods, Moby Grape, Steve Miller Band ve The Doors ile sahneyi paylaşır duruma geldiler. Grubun adı bu sıralarda The Sparrow idi. 1966 ve 1967'de pey çok single kaydı yaptılar.

Grup kısa süreli bir dağılma, hatta dağılma değil de farklı yönlere gitme döneminin ardından yine bir araya gelerek Steppenwolf adıyla tekrar piyasaya çıktılar. Daha ilk albümle birlikte patlama yaptıkları için hatırı sayılır şekilde öne çıkmışlardı. Bu noktada, "eee bu albüm nereden çıktı peki" diye sorulması da muhtemeldir. Steppenwolf'un kazandığı başarı, yapım şirketini harekete geçirdi tabi. Bunların başka kayıtları vardı, onları da yayınlayalım biz kafasıyla hareket edip, yayınlanmış ve yayınlanmamış parçaları bir araya getirip, biraz da John Kay'in adından faydalanıp 1969 yılında yani Steppenwolf'un ilk albümünü yayınlamasından 1 yıl sonra John Kay And The Sparrow adıyla bu albümü yayınladılar.

Albüm, tek parçalar halinde kaydedildiği için belirgin bir bütünlüğe sahip değil. Ama The Sparrow için de nefis bir toplama çalışması denilebilir. Beat kökenlerine dayalı, Blues ve Psychedelic'in fena halde öne çıktığı değişik bir albüm.

JOHN KAY AND THE SPARROW

John Kay / Vokal, Gitar, Armonika
Dennis Edmonton / Gitar, Vokal
Nick St. Nicholas / Bass, Trompet
Jerry Edmonton / Davul
Goldy McJohn / Org, Klavye

JOHN KAY AND THE SPARROW

01 - Twisted (3:15)
02 - Goin' to California (2:26)
03 - Baby, Please Don't Go (3:12)
04 - Down Goes Your Love Life (2:01)
05 - Bright Lights, Big City (3:07)
06 - Can't Make Love by Yourself (2:25)
07 - Good Morning Little Schoolgirl (3:54)
08 - King Pin (2:57)
09 - Square Headed People (2:29
10 - Chasin' Shadows (3:19)
11 - Green Bottle Lover (2:39)
12 - Isn't It Strange (2:30)

7 Eylül 2023 Perşembe

Steeplechase / Lady Bright (1970)

70'lerin başından tek albümlü nefis bir grup Steeplechase. Dönemin pek çok grubu gibi kurulduktan hemen sonra tek albüm kaydetme fırsatı yakalamış, aslında bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş ama ticari başarıyı elde edemedikleri için de dağılmak zorunda kalmışlar. Haklarında çok fazla bilgimiz de yok doğal olarak. Brooklyn, New York çıkışlı olduklarını biliyoruz, hepsi o.

Bunun yanında Lady Bright albümü erken dönem saf Hard Rock'ın en iyi örneklerinden biri. 1970'i erken dönem sayıyoruz zira öncesi, özelikle Amerika için konuşursak Psychedelic Rock'tan geçilmiyor. Her ne kadar bazı gruplar ve müzisyenler Psychedelic etkileşimli ama daha sert albümlere ve parçalara imza atarak çıtayı yükseltmiş, işi Hard Rock kıvamına kadar getirmiş olsalar da 1970 yılına kadar olan dönemi erken dönem diye tanımlamak yanlış değil.

Steeplechase'in ilk ve tek albümü olan Lady Bright coşkulu, tempolu ve oldukça da sert bir albüm olarak tanımlanabilir. Özellikle gitar seslerinin ve klavyenin öne çıktığı albümde beklentilerinizden fazlasıyla karşılaşıyorsunuz. Blues ve Psychedelic kökenlerden beslenen, tempoyu yükselterek net bir zemine oturtan albümlerin başında geliyor.

Yoğun bir şekilde kulağınızın içini dolduran gitarlar ile Hammond'ın güzel bir birleşimi olan Lady Bright'da, grubun klavyecisi  Tony Radicello ve davulcu Joe Forgione sayesinde olsa gerek bir miktar Soul izlerine de rastlamak mümkün. Zira bu iki isim daha önceleri Philadelphia'lı Soul Rock ve Psychedelic Rock grubu Soul Survivors'ta birlikte çalmışlar.

Albümde tekrara düşmek ya da monoton bir şekilde ilerlemek gibi bir anlayış kesinlikle yok. Sürekli farklılaşan, sürekli bir ivme ile yükselen bir tarza sahip. Steppenwolf ve Iron Butterfly'ın ilk dönemini andırmakla birlikte kendinden sonraki Uriah Heep'in tarzı ile de benzerlikler içeriyor.

Diğer yandan, albüm iyi bir albüm olmakla birlikte eksiklikleri de mevcut. Parçalar biraz ham gibi duruyor. Fazlasıyla potansiyelleri var, ama o potansiyeli kullanmak yerine belirli bir yerde ve özellikle durmayı tercih etmişler gibi görünüyor. Vokallerin kaba saba ama etkili bir Blues tarzıyla yapıldığı yerlerde sorun olmamakla birlikte bazı yerlerde öne çıkan Gospel havayı bozuyor gibi duruyor.

STEEPLECHASE

Dean Parrish / Lead Vokal, Elektrikli Gitar, Akustik Gitarr
Bobby Spinella / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Harpsichord, Vokal
Tony Radicello / Bass, 12 Telli Gitar, Lead Vokal
Joseph Forgione / Davul, Vurmalılar, Vokal
Eddie Kramer / Piyano, Vokal

LADY BRIGHT

01 - Wrought Iron Man 3:20
02 - Shorty Stokes 3:47
03 - Down on the Town 3:27
04 - Talking Bout You 3:07
05 - Lady Bright 4:20
06 - In the Valley 2:22
07 - Mary Clarke 4:20
08 - Sea Shore 4:30
09 - Never Coming Back 3:25
10 - Cherry Blossom 2:55

6 Eylül 2023 Çarşamba

Redwing / Redwing (1971)

60'ların başında kurulan Redwing, Amerika'nın uluslararası arenada pek bir varlık gösterememiş ama yerelde en iyi gruplarından biri. Bunun en büyük sebebi bağlı oldukları Southern Rock'ın daha çok Country Rock kısmında gezmelerinden kaynaklı. Daha popüler bir yandan yaklaşmışlar yani yaptıkları işe.

1962 - 1965 arasında The Contenders adıyla biliniyorlar. Albüm kayıtları olmamakla birlikte Country alanında bilinir hale geliyorlar bu dönemde. Bilinirliğin verdiği motivasyonla isimlerini The New Breed'e çevirip 1966 yılında da grupla aynı adı taşıyan bir albüm yayınlıyorlar. Fakat gruba yapılan eklemeler ve değişen müzik anlayışı nedeniyle 1968 yılında bir kez daha isim değiştiriyorlar. Glad adını kullandıkları 68 - 69 yılları arasında da yine bir albüme imza atıyorlar. 1969'dan sonra da daha büyük bir sahneye hitap edebilmek için isimlerini Redwing'e çeviriyorlar. 1971 - 1975 yılları arasında 5 albüm piyasaya sürülüyor Redwing adıyla. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi uluslararası alanda çok fazla bilinmeseler de Amerika'da hem listelerde yer bulup hem de fazlaca bir dinleyici kitlesi elde ediyorlar.

Kitlenin Country kökenli müzik dinleyen bir kitle olduğunu hatırlatalım. Müzikte çıtanın yükselmesinden dolayı da sadece Country ile kalmayıp, daha farklı bileşenler de ekleyip Southern Rock'a da bir kapı açıyorlar. Bu alanda da elbette The Allman Brothers Band, Lynyrd Skynyrd (bu grubun adını yazmayı her zaman çok sevmişimdir) gibi olamıyorlar ama yeteri kadar tanınmışlıkları da var.

Country Rock sevenlerdenseniz bu ilk albüm size doyurucu geliyor. Çıtır çıtır diye tabir edilebilecek Fender gitar sesleri, eğlenceli ve bir o kadar sade ama Boogie'ye uzanacak kadar da tutkulu bir albüm. Gitar soloları özellikle çok iyi. Bu alandaki (Southern Rock'tan bahsetmiyoruz) doyurucu solo gruplarından biri bulunuyor albümde. Vokaller de enstrümanların altında kalmayacak kadar güçlü, çevik ve hareketli.

Blog'da genelde az yer verdiğimiz bir tür bu Country Rock. Bazen bu tarz yaklaşımlarımızla karşı karşıya kaldığımızda haksızlık ettiğimizi de düşünmüyor değilim. Arada da bu haksızlık zincirini kırmak için böyle grupları da öne çıkarmaya çalışıyoruz işte.

REDWING

George Hullin / Davul, Vokal
Tom Phillips / Gitar, Slide Gitar, Piyano
Andrew Samuels / Lead Gitar, Bass, Vokal
Ron Floegel / Ritim Gitar, Vokal

REDWING

01 - The Underground Railway 2:59
02 - Please Doctor Please 2:59
03 - Bonnie Bones 2:48
04 - Dark Thursday 2:42
05 - Sweetwalkin' Lady 3:16
06 - I'm Your Lover Man 5:15
07 - Shorty Go Home 4:29
08 - Hogtied 3:13
09 - I'm Countin' on You (To Come Through) 5:01
10 - Oh Maggie (Don't Lift The Weight) 3:15
11 - (Tell Me Baby) Why You Been Gone so Long 2:59
12 - California Blues 3:53

5 Eylül 2023 Salı

Taj Mahal / Taj Mahal (1968)

Blues
ve Blues Rock'ın nevi şahsına münhasır kişiliklerinden biri Taj Mahal. İsim tabi ki mahlas, adamın adı aslında Henry Saint Clair Fredericks. İsmine bakıp Louisianalı filan olduğu düşünülmesin, kendisi New Yorklu. İsimdeki Fransız etkileri bizi Louisianalı bir kreol olduğuna ikna eder gibi olsa da maalesed değilmiş işte.

Neyse, bu adam hakkında bolca bilgi bulunabilir internette. Önemli olan bu albüm ve albümün bu blogda oluşturmaya çalıştığımız tarihçe çalışmasına katkısının ne olduğu. Blues'un geleneksel yapısını ve motiflerini alıp çağdaş müzikal anlayışlarla harmanlayarak Blues Rock'ın farklı bir yönünü ortaya koymasından ileri geliyor önemi. Bayağı bildiğiniz klasik Blues'u alıp değişik şekillere sokuyor adam. Hatta o kadar ki, sanki bunu kanıtlamak istiyormuş ya da ben bir şey yaptım da bu Blues'un yönünü değiştirecek dermişçesine de örneklemiş.

Plak olarak düşünüldüğünde albümün ilk yüzünde bulunan parçalar Sleepy John Estes, Blind Willie McTell ve Sonny Boy Williamson II gibi devlerin parçalarının Taj Mahal yorumlarını içerirken, arka yüzünde ise Sleepy John Estes ve Robert Johnson parçaları bulunuyor . Geleneksel Blues'dan başlayıp müzikal anlayışı farklı tür ve tarzlarla birleştirip değişik bir forma sokuyor. Parçalar da öyle böyle parçalar değil tabi. Sırasıyla aşağıdaki şarkı listesinde bulabilirsiniz. Arada Taj Mahal kendi parçası E Z Rider'ı da eklemeyi ihmal etmemiş ikinci yüze. O parçanın da ustaların parçalarından aşağı kalır yanı olmadığını belirtelim.

Blogda genelde grup müziğine ağırlık veriyormuşuz görünümü oluşmuş olabilir fikrinden yola çıkarak dahil ettiğimiz bu albüm hem müzikal hem de tarihsel anlamda önemli. Her ne kadar albümde Taj Mahal'e ait tek parça bulunsa da yukarıda açıklamaya çalıştığımız değişimi anlatabilmesi / anlatması açısından son derece başarılı bir çalışma. Ayrıca, (aslında paragrafa bunu söylemek için girişmiştim ama dağılmışım) albümde Ry CooderJessie Edwin Davis gibi adamlar da çalıyorlar. Grup müziği değil belki ama grupmuş gibi hareket edebilen, kaliteli müzisyenlerin olduğu bir albüm.

TAJ MAHAL

Taj Mahal / Vokal, Blues Harp, Slide Gitar
Jessie Edwin Davis / Lead Gitar, Piyano
Ry Cooder / Ritim Gitar, Mandolin
James Thomas / Bass
Sandy Konikoff / Davul
Bill Boatman / Ritim Gitar
Gary Gilmore / Bass
Charles Blackwell / Davul

TAJ MAHAL

01 - Leaving Trunk 4:51
02 - Statesboro Blues 2:59
03 - Checkin' Up on My Baby 4:55
04 - Everybody's Got to Change Sometime 2:57
05 - E Z Rider 3:04
06 - Dust My Broom 2:39
07 - Diving Duck Blues 2:42
08 - The Celebrated Walkin' Blues 8:52

3 Eylül 2023 Pazar

The Gentle Soul / Gentle Soul (1968)

2 kişilik, kendi halinde bir vokal grubu The Gentle Soul. Arka plana bakıldığındaysa çok fazlası görünüyor. Ön planda olmayı başaramasalar da hafif tonlara sahip Prog Folk sevenler için iyi albümlerden biridir bu yayınladıkları albüm. 1968 yılında California'da Psychedelic Rock'a göz kırpmadan yapılmış ender albümlerdendir aynı zamanda.

Her ikisi de şarkı söyleyen, folk besteler yapan Rick Stanley ve Pamela Polland tarafından kurulan The Gentle Soul, kaliteli bir albüm kaydına imza atmış olsa da popülerliği yakalayamamış. Gerçi bugünlerde tek albümleri olan Gentle Soul'un orijinal plakları binlerce dolarlık fiyatlarla satılıyor, o da ayrı konu tabi.

Dönemin Folk çevrelerinde bilinseler de kendi adlarını çok öne çıkaramamış olan Rick ve Pamela'nın arkadaşları destek verince işin rengi değişmiş. Albümün müzikal alt yapısında Ry Cooder, Van Dyke Parks gibi isimler var. Bu isimlere bir de (albümde yer almamış olsa da) Taj Mahal'i ekleyin. Zira onunla da çok iyi dostlukları varmış. Böyle bir çevreden çıkıp kaydetmişler Gentle Soul'u. Başarılı olmaması tuhaf geliyor insana.

Albüm, günümüzde alışkın olduğumuz sert yapılardan fazlasıyla uzakta bir yerde duruyor. Çok yumuşak, çok hafif (Soft Rock diye tabir edilen ucube şey değil ama) ve çok naif. Kendi halinde, sade ve özgüvenli. Grubu oluşturan vokallere diyecek bir şey yokken, enstrümanların başındakilere ağzımızı açıp tek kelime dahi edemiyoruz. Adamlar fena halde iyiler. Ry Cooder çok öne çıkmama çabasıyla çalıyor görünse de yetenekli olduğu için öne çıkması mecburi hal alıyor. Albüme uygun bir şekilde basit ve sade çalsa da enfes gitar ve mandolin performanslarına imza atıyor.

Hippie tarzının hissedildiği albüm, gruptan çok gruba destek olan enstrümantalistler sayesinde Prog Folk janrına dahil oluyor.

THE GENTLE SOUL

Pamela Polland / Vokal
Rick Stanley / Vokal

Konuk Müzisyenler:
Tony Cohan / Tabla
Ry Cooder / Gitar, Mandolin
Mike Deasy / Gitar
Van Dyke Parks / Harpsichord
Paul Horn / Flüt
Larry Knechtel / Org
Gayle Levant / Arp
Ted Michel / Çello
Bill Plummer / Bass

GENTLE SOUL

01. Overture (4:35)
02. Marcus (2:55)
03. Song for Eolia (2:16)
04. Young Man Blue (2:33)
05. Renaissance (3:13)
06. See My Love (3:58)
07. Love Is Always Real (2:57)
08. Empty Wine (2:38)
09. Through a Dream (3:57)
10. Reelin' (3:21)
11. Dance (3:29)

2 Eylül 2023 Cumartesi

Ambergris / Ambergris? (1970)

Ambergris
, Funk ve Jazz Rock karışımı müzik yapan bir grup. Tek albümleri var, çok fazla da etkili değiller aslında. Gerçi bu kişiye göre değişen bir durum tabi. Grubun kurucularından biri olan Jerry Weiss, Blood, Sweat & Tears'ın ilk dönem elemanlarından biri. Ambergris'in varlığı da ortaya çıkışı da müzikal anlayışı da bahsi geçen gruptan fazlasıyla etkileniyor haliyle. Amerikalı olup da bu tarz Jazz ve Funk işine girenlerin iyi örneklerinden biri olarak özetleyebiliriz grubu.

60'ların ikinci yarısında öne çıkan ve ticari anlamda da başarı yakalayan Horn Rock (pirinç müzik aletleri) diye tabir edilen müzikal anlayışın (B,S&T ve Chicago en önemli örneklerdir) etkisi dolayısıyla ortaya çıkmıştır Ambergris. Ticari olarak başarının kesin olduğu düşünüldüğü için pek çok yapım firması bu konuda para harcamaktan kaçınmamış o dönemlerde. Ambergris de bu furyadan nasibini almış ya da bundan faydalanarak ortaya çıkmış gruplardan. 

Yalnız grubun farklı bir tarafı var elbette. Zaten buraya aşma sebebimiz de o. Jazz ve Funk etkilerinin aralarında melodileri Latin müziği ile de birleştiriyorlar. Özellikle Küba tarzı Latin müzikal anlayışı albümün hemen her yerinde hissediliyor. Doğal olarak albüm fazlasıyla coşkulu, tutkulu ve cesur olarak nitelendirilebilir. 

Enstrümantal açıdan müzisyenlerle ilgili en ufak bir sorun görünmezken, parçaların zayıflığı albümü fena halde aşağı çekiyor. Daha farklı parçalarla giriş yapsalarmış devamını getirmemeleri işten bile değilmiş yani. Belirgin bir sesi olan vokalin ham diyebileceğimiz sesi Kornoların arasında kendini gösteriyor belki ama dinlenilmesi de acayip keyif veren bir ses değil.

Bu arada belirtmeden geçmeyelim. Başta Jazz dedik ama aslında bu tam anlamıyla bir Horn Rock albümü. Elbette Jazz parçaların temelinde yer alıyor ama Jazz Rock demek de haksızlık olabilir. Tabi ki kategorilendirme mecburiyeti açısından Jazz Rock diyoruz albüme ve gruba fakat esasen Horn Rock demek daha doğru olur diye düşünüyorum.

İkonik, efsanevi, nefis gibi kelimelerle tanımlayabileceğimiz bir grup olmasa da Ambergris tek albümüyle başarılı bir Korno portresi çizebilmiş nadir gruplardan. Kaliteli parçalar üretebilselermiş önleri de açıkmış aslında.

AMBERGRIS

Jerry Weiss / Bass, Klavye
Larry Harlow Klavye
Charlie Camillari / Trompet
Harry Max / Trompet, Bass
Jimmy Maelen / Vokal
Billy Shay / Gitar, Armonika
Lewis Kahn / Trombon
Glenn Jon Miller / Trombon
Gil Fields / Davul

AMBERGRIS?

01 - Something Happened to Me 2:51
02 - Play on Player 3:23
03 - Gotta Find Her 3:50
04 - Chocolate Pudding 4:25
05 - Forget It, I Got It 4:20
06 - Walking on the Water 5:45
07 - Sunday Lady 3:20
08 - Home Groan 3:12
09 - Soul Food 3:15
10 - Endless Night 5:27