1970 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1970 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2022 Cumartesi

Cruciferius / A Nice Way Of Life (1970)

Fransız Jazz Rock grubu Cruciferius 1968 yılında kuruldu. Daha sonraları pek çok grupta yer alacak, çoğunda da öne çıkacak olan François Bréant'ın ilk grubu olarak bilinirler. Ama bilinirlikleri sadece bundan ibaret değildir. Fazlasıyla gelişkin, Progressive Rock içerisinde süzülen bir tarza sahip olmalarından da kaynaklıdır. Günümüzde çok bilinmeyen gruplardan biridir ama bu tamamen grubu unutanların ya da bilmeyenlerin eksiğidir.

Blogda bahsettiğimiz pek çok grup gibi Cruciferius hakkında da çok fazla tarihsel bilgi bulunmuyor. Paris'te kuruldukları, kısa bir süre sonra albüm kayıtlarına başladıkları ve albümün yayınlanmasından sonra da dağıldıklarını biliyoruz. Dağılmalarındaki en büyük etken tabi ki ticari başarı kazanamamış olmaları. Albüm, enfes kompozisyonlar içerse de dönemin popüler ya da ticari başarı getiren müzik anlayışı içerisinde kendisine yer bulması oldukça zor. Bulamamışlar da zaten. Dağılmış olmaları elbette üzücü ama arkalarında bıraktıkları A Nice Way Of Life da bir o kadar etkileyici bir albüm. Belirtmeden geçmeyelim; Belçika'daki Amougies festivalinde Pink Floyd , Yes , Frank Zappa ve Ten Years After ile birlikte sahne almışlar.

Jazz kökeninden beslenen albümde pek çok farklı türün etkilerine rastlanıyor fakat genel itibariyle ve tam anlamıyla bir Jazz Rock albümü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Pek çok açıdan Rhythm & Blues ile Vanilla Fudge tarzı bir Psychedelic ile karşı karşıya kalsak da Jazz Rock burada daha etkili. Kimi zaman kaotik bir hal alan kimi zaman melodik ve yüksek tempolu yapısıyla sizi ele geçiren albümlerden biri olarak tanımlayabiliriz A Nice Way Of Life'ı. Daha yolun başında olan müzisyenlerce kaydedildiğine inanasınız gelmiyor. Enstrüman kullanımları had safhada iyi, kompozisyonlar kendine has bir yapıya sahip ve grup "işte bu benim" diye hissettiriyor kendini.

Bazı noktalarda grup vokalleri çok sinir bozucu bir hal almakla birlikte, tok sesiyle hepsinin üstüne yükselen lead vokal işi bir anda dengeye getiriyor. Grubun ritim bölümünün albümün tempolu yapısında etkisi büyük. Zaman zaman Pierre Moerlen's Gong'u hatırlatan ritimleri ortaya çıkarmakta son derece başarılılar. Diğer pek çok Jazz Rock grubunun aksine Cruciferius'da gitar çok fazla öne çıkmıyor. Yırtıcı gitar soloları aralara serpiştirilmiş olmakla birlikte albümün geneline hakim değil. Bu da grubun işini bir noktada zorlaştırıyor. Ama altından çok iyi kalkmayı beceriyorlar ve enfes bir albümle karşımızda duruyorlar.

CRUCIFERIUS

François Bréant / Klavye, Vibraphone, Vokal
Marc Perru / Gitar
Bernard Paganotti / Vokal, Bass
Patrick Jean / Davul

A NICE WAY OF LIFE

01 - Big Bird 7:18
02 - What Did You Do? 5:18
03 - Let's Try 3:32
04 - A Nice Way of Life 2:10
05 - Gimme Some Lovin' 3:30
06 - It's Got to Be a Rule 4:21
07 - Jungle Child 4:49
08 - Annabel Lee 5:35

25 Kasım 2022 Cuma

Laurelie / Laurelie (1970)

Müzikal alt yapılarının büyük kısmı Psychedelic Rock'tan gelse de Belçika'nın ilk dönem Progressive Rock grupları içerisinde, adı Waterloo ve Mad Curry gibi gruplarla anılır Laurelie'nin. Tek albümlü efsaneler listesinin önemli ve nadide parçalarından da biridir aynı zamanda. Başarılı albüme rağmen çok fazla birlikte kalamamış olmaları gerçekten de üzücü.

Haklarında çok fazla bilgiye sahip olmadığımız grup 1960'ların sonlarında kurulmuş. Kısa sürede kaydettikleri albüm bekledikleri kadar büyük bir ticari başarı elde edemese de grup elemanlarını tatmin etmiş. Ama kişisel sorunlar yüzünden dağılmak zorunda kalmışlar. Yüksek ihtimalle bu kişisel sorunlar, farklı tarzlarda çalma üzerine kuruludur diye düşünmemek elde değil. Çünkü böyle gruplarda çeşitlilik ön plana çıktığı anda, arka planda elemanların farklı tarzları sevdiğini ve herkesin kendini ait hissettiği tarz üzerinden gitmek istediğini anlıyorsunuz.

Progressive Folk olarak anılan Laurelie albümü, Folk öğeler içermekle birlikte sadece o janrın içine sokulması da pek doğru değil. Albüm bazı noktalarında Wishbone Ash, senfonik bölümlerinde Barclay James Harvest ve daha ileri aşamalarında da Traffic ile benzeşen pek çok yer var. Ama Wishbone Ash'in ilk albümü Laurelie'den sonra çıkardığını atlamayarak, gerçekten de iki grubun benzerlikler gösterdiğini söylemeden geçmeyelim.

Enstrümanlar albümde gerçekten de iyi. Progressive öğeler içeren bir albümden bekleyebileceğiniz bir hayli fazla özelliği içerisinde barındırıyor. Özellikle flüt bölümlerinde iş İngiliz tarzı Progressive Rock'a doğru evriliyor. Aralarda kullanılan sesler bazen anlamsız gibi gelse de enstrümanların sesleri takip eden ve tamamlayan yapısı ile birlikte değişik kompozisyonlar çıkıyor ortaya. Başta belirttiğimiz Psychedelic Rock etkileri bu durumlarda fazlasıyla anlaşılır oluyor. Ama albümün kalan kısmında sadece bileşenlerden biri olarak görünmekle kalıyor.

Birden fazla türün bir arada sorunsuz şekilde durabildiği albümlerden biri Laurelie. Özellikle albümün son parçası olan Deborah Jane and Laurelie, Progressive Rock'ın en nadide parçalarından biri olmakla birlikte, pek çok türün ve tarzın bileşiminden oluşuyor. 

Enfes bir albüm olarak özetleyebileceğimiz bu albümün arşivde yerini alması kaçınılmaz. Dinledikçe değerini daha fazla anladığınız albümlerden de biri. Son olarak grubun bass gitaristi Pierre Raepsaet'in grup dağıldıktan hemen sonra Jenghiz Khan'a geçtiğini belirtelim.

LAURELIE

Pierre Raepsaet / Bass, Gitar, Vokal
Christian Boissart / Gitar, Vokal
Yvon Hubert / Piyano, Org, Vokal
Francis Dozin / Flüt, Vokal
Andre Marquet / Davul

LAURELIE

01 - Sad Stone 8:43
02 - Remember Ronny 2:15
03 - Dracula's Way of Makin' Love 0:55
04 - Have a Coke 2:30
05 - Ugly Dirty Man 3:12
06 - Tower of Illusion 1:44
07 - Spiders in Your Hair 2:56
08 - Deborah Jane and Laurelie
        - Chapter 1: Deborah 5:03
        - Chapter 2: Fish 2:50
        - Chapter 3: Days, Dreams, Hopes 3:14
        - Chapter 4: Pink Clouds 3:15
        - Chapter 5: Laurelie, Laurelie 3:34

24 Kasım 2022 Perşembe

Mud / Mud On Mudd (1970)

İsim benzerliğine aldanmayın, bu Mud'ın İngiliz Glam Rock grubu Mud ile hiç alakası yok. 1969 yılı sonlarında Albuquerque'de kurulan grup Psychedelic Rock'tan ilham alan bir Progressive Rock yapıyor. Kurulduktan hemen sonraki 2 yılda 2 albüm kaydedip dağılmışlar ama her iki albüm de arşivlik albümler olarak kalmış. Daha önce sıkça bahsettiğimiz gibi, Amerika'da müzik yapıp Psychedelic Rock'tan uzak durmak, en azından o dönem için pek mümkün değilmiş gibi görünüyor. Mud da tercihini bu yönde yapan gruplardan.

Konumuz olan bu ilk albümde, grubun ilham kaynağı olan veya örnek aldığı grubun Traffic olduğu açıkça görülüyor. Zira albümde Traffic'e ait 2 parça bulunuyor. Albümün açılış parçası Traffic'in Last Exit albümünden Medicated Goo ve (plak olarak düşünürseniz) diğer yüzün ilk parçası da Mr. Fantasy albümünden Coloured Rain. Her iki parçanın da Traffic versiyonundan farklı ve kendine has bir yapıya sahip olduğunu belirtelim. Yani basit bir cover mantığıyla yaklaşmak yerine, parçalara kendilerinden katabildikleri kadarını katmışlar. Bazı noktalarda sanki Traffic'ten daha iyi çalmışlar gibi bile hissettiriyor bu iki parça.

Albümün genelinde Psychedelic Rock etkileri fazlasıyla görülse de işi burada bırakmayı tercih etmemişler ve farklı bir şeyler yapabilmek adına epeyce çabalamışlar. Doğal olarak albümün Heavy Rock ya da Heavy Progressive Rock olarak adlandırılması çok yanlış bir tanım olmaz. Zaman zaman Iron Butterfly'dan geliyormuş gibi hissettiren riffler bunun en büyük kanıtlarından biri. Tabi Iron Butterfly'ın aksine, Blues kökenine çok fazla bulanmadıkları da görünmekte, en azından onlar kadar derinden etkilendiklerini söyleyemeyiz. Albümde Blues var ama birleştirici bir alt eleman olarak kullanılmış diyebiliriz.

Bunun yanında albümdeki Soul etkileri kendini fazlasıyla hissettiriyor. Parçaların yükseldiği bölümlerde kaçınılmaz bir şekilde Soul'a doğru evrilse de özellikle klavye ve gitarın çabalarıyla geriye dönüp, asıl tarzının olduğu yere oturuyor. Vokalin tarzı ise Soul ile Psychedelic Rock arasında gidip geliyor sürekli. Bu da albümdeki temponun düşmemesine katkı sağlıyor. Ara ara parçalara girip çıkan fagot ve flüt etkili birer yön değiştirme aracı olarak kullanılmış albümde. Grubun ritim bölümünden bağımsız bir şekilde parçalara eşlik ederken bir anda tarzı farklı yöne çekebilme yeteneğine sahipler.

MUD

Arnold Bodmer / Klavye
Tommy Gonzales / Vokal, Korno
Chuck Klingbeil / Klavye, Saksafon, Fagot, Flüt
Randy Castillo / Davul
Steve D'Coda Miller / Gitar
Vic Gabrielle / Bass

MUD ON MUDD

01 - Medicated Goo / The Lights Gonna Shine 10:15
02 - The Bells 5:02
03 - Let's Hurt Together 4:16
04 - I Thank You 7:01
05 - Coloured Rain 3:40
06 - Satisfied Mind 2:28
07 - Why Don't We Do It in the Road 3:26
08 - I'll Sell My Heart to a Clown 3:04
09 - Let's Think Awhile 5:05
10 - If We Try 4:25

23 Kasım 2022 Çarşamba

Hungry Wolf / Hungry Wolf (1970)

Haklarında en ufak bilgiye sahip olmadığımız gruplardan biri daha. 1969 yılı ortalarında kurulduğu tahmin edilmekle birlikte bu tarihlemenin de doğruluğunu kanıtlayan herhangi bir bilgi maalesef yok. Net olarak bildiklerimiz; 1970 yılında Hungry Wolf adıyla Hungry Wolf adında bir albüm çıkardıkları ve albümün müzikal kalitesinin oldukça iyi olduğu.

Zoo'da bahsettiğimiz Jazz Rock albümlerinin tehlikeli bir çizgide olup yayınlanma ihtimalinin düşük olduğu dönemlerin hemen sonrasında, Chicago Transit Authority ve Blood, Sweat & Tears'ın açtığı yolda yürüyen ve günümüzde neredeyse hiç bilinmeyen gruplardan biri Hungry Wolf. Bunun en önemli nedenlerinden biri hiç kuşkusuz tek albümle kalmaları diye düşünüyoruz. Albümün ticari başarı kazanmamış olma ihtimali çok yüksek olmakla birlikte, grubun kişisel sebeplerden dolayı dağılmış olma ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor. O dönemin birçok grubu aynı sorun / sebepten dolayı darmadağınık olmuş. Hungry Wolf da onlardan biri olabilir.

Müzikal anlayışlarının farklı kaynaklardan besleniyor oluğunu en başında söylemek gerekiyor. Zira albümün hemen her yerinde, özellikle de bazı kilit noktalarda parçalar darmadağınık olmuş gibi gelebiliyor dinleyiciye. Böyle olmasının en büyük sebebi de tür çeşitlililiğinin fazla olması. Temelde Jazz Rock üzerine kurulu bir albüm ama içerisinde Psychedelic Rock, Funk, Soul, Folk gibi farklı türlerden esintiler de bir hayli fazla. Doğal olarak bir noktada karmakarışık bir hal almış gibi görünüyor parçalar. Ama devamında o kadar güzel bir şekilde bağlıyorlar ki, her şey Jazz Rock içerisinde bir varyasyon gibi durmaya başlıyor.

Albümde enstrümanların kullanımı fazlasıyla iyi. Grup elemanlarının birbirleriyle iyi anlaştıkları ve yaptıkları işe profesyonel yaklaştıkları anlaşılıyor. Herhangi bir yanlışlığa sebebiyet vermeden, tüm enstrümanlar uyumlu bir şekilde durumu idare ediyorlar.

İngiltere'den çıkmış bir hayli fazla Jazz Rock grubu arasında (Progressive anlayışa sahip olanları da içine katarak) Hungry Wolf, listenin üst sıralarını zorlayabilecek denli iyi. Genellikle Rumplestlitskin ile çok benzer oldukları düşünülse de bu tarz bir fikre kapılmak her iki grubun da hakkının yenmesi sonucunu doğuruyor. Arşivde bulunması gereken, teke albümlü efsaneler listesinde kendine yer edinen albümlerden biri.

HUNGRY WOLF

Herbie Flowers / Bass
Clem Cattini / Davul
Alan Parker / Gitar
Alan Hawkshaw / Piyano, Org
Peter Lee Stirling / Vokal
Cliff Hardie / Trombon
Johnnie Edwards / Trombone
Ken Goldie / Trombone
Bobby Haughey / Trompet
Derek Watkins / Trompet
Tony Fisher / Trompet

HUNGRY WOLF

01 - Melanie
02 - Watching and Waiting
03 - Custards Last Stand
04 - Country Wild
05 - Waiting for the Morning Sun
06 - Like Now
07 - Hole in My Shoe
08 - Sleepy
09 - The Drifter
10 - Revolution???

21 Kasım 2022 Pazartesi

Triangle / Triangle (1970)

1967
yılı ortalarında Paris'te kurulan grup 3 kişiden oluşuyordu. Papillon (Kelebek) lakaplı Gérard Fournier'in başı çektiği grup uzun bir süre başarı elde edemedi. Grup elemanları sürekli değiştiği halde bir türlü doğru frekansı yakalayamamışlardı. 1969 yılında yayınlanan ilk 45'likleri ne ticari anlamda ne de kalite açısından iyi değildi. 1970 yılında ise başarıyı yakalamanın yolunu Elegié A Gabrielle 45'liğinde buldular. Parçanın hikayesi başarı yolunun açılmasında büyük katkı sağlamıştı. Öğrencisine aşık olup intihar eden Gabrielle Russier'in gerçek hikayesinden yola çıkan sözler oldukça etkileyiciydi ve gruba albüm anlaşmasını sağlamıştı.

İlk albüm müzikal olarak oldukça kaliteliydi ve büyük başarı sağlamıştı. O kadar öne çıkarmıştı ki grubu, rock müzik yazarları ve eleştirmenleri tarafından yılın en iyi rock gruplarının başında isimleri Ange ile birlikte anılmaya başlamıştı. 1972 ve 1973 yılında çıkardıkları albümlerin ardından grup, elemanların birer birer ayrılmasıyla dağıldı. Geride kalanlar devam etmek için çabalasa da eski ruhu kaybetmişlerdi ve Triangle için yapacak çok bir şey kalmamıştı.

Konumuz olan ilk albüm o kadar çok yönü bir albümdür ki pek çok farklı kaynakta grubun dahil edildiği tarz ya da tür değişiktir. Prog Related, Heavy Psychedelic Rock, Jazz Fusion gibi janrlara dahil edilmekle birlikte en genel ve belki de en doğru tanım Progressive Rock yaptıkları yönünde olanlarıdır. Albümde Jazz ve Rock bileşimleri, Psychedelic Rock'ın ileri derecede ağır varyasyonları ve hatta Folk ezgilerine mutlaka rastlarsınız. Deneysel yönü de bir hayli fazladır Triangle albümünün. Farklı tarzlar ve türler tek potada eriyip Fransız süzgecinden geçerek gelir kulağınıza. Erken dönem Fransız Progressive Rock'ının en iyi örneklerinden biridir.

Bir noktada her şey çok karmakarışık hale gelir gibi olsa da aslında kendi dinamiklerini kullanan, kendine ait bir yapıya sahiptir grubun müzikal anlayışı. Fournier'in katkısının tartışılmaz olduğu bu anlayışa grubun diğer elemanları da kendilerinden çok şey katarak eşlik ederler. Fırtınalı bir denizde karayı görememenin verdiği endişe ile sabah uyandığınızda yüzünüze vuran güneşin sıcaklığı arasında gidip gelen, değişik ve etkileyici bir tarza sahiptir Triangle.

TRIANGLE

Paul Farges / Gitar
François Jeanneau / Klavye, Üflemeliler
Gérard "Papillon" Fournier / Bass, Vokal
Jean-Pierre Prévotat / Davul

Konuk Müzisyen:
Alain Renaud / Gitar (6,7)

TRIANGLE

01. Peut-Être Demain (4:55)
02. Left With My Sorrow (6:05)
03. Blow Your Cool (7:20)
04. Guerre Et Paix (9:25)
05. M.L. - G.G. (1:38)
06. Cameron's Complaint (9:25)

20 Kasım 2022 Pazar

Warpig / Warpig (1970)

60'ların ortalarında Kanada'da rock müzik ortamı epeyce ilerlemiş, kendine yeni bir yol çizmeye çalışıyordu. Bu dönemde, gitar çalıp şarkı söyleyen Rick Donmoyer, The Turbines, The Kingbees, The Wot, Mass Destruction gibi gruplarla çalıştıktan sonra kendine yeni bir yol, yeni bir tarz belirleme çabasına girip Mass Destruction'dan eski arkadaşlarıyla birlikte takılmaya başladılar. Bu arada grup elemanlarının hepsi doğma büyüme Woodstock'lıydı. Davulcu Terry Hook'un evinin bodrumunda aylar süren çalışmaların ardından 1966 yılı sonlarına doğru Warpig ortaya çıktı.

Hard Rock'un biraz ilerisinde bir tarza evrilmişlerdi ve bu popüler olmalarını sağlamıştı, hem de çok kısa sürede. Toronto'da pek çok konserde ve kulüpte sahne aldılar. Konserler sırasında kendi parçalarını da yazmaya başlamışlardı. Albüm kayıtları çok uzun sürdü ama nihayetinde, 1970 yılında piyasa çıktı. Parçalar Black Sabbath'tan Rock'n Roll'a, The Beatles'dan The Beach Boys'a kadar pek çok tarzı birleştiren bir yapıya sahipti. O kıtada dönemin en popüleri olan Psychedelic Rock'dan uzaklaşmışlar, Hard Rock'ı daha eklektik bir sosla kaplamışlardı. Albüm iyi satınca çıktıkları konserlerin de sayısı arttı. O kadar ilerlemişlerdi ki albüm 1 yıl sonra İngiltere'de ilk defa ve farklı düzenlemelerle yeniden piyasaya sürüldü. Ama bu grubun dağılmasını sadece biraz daha geciktirebilmişti. 1973 yılında konserler sırasında büyük sorunlar yaşayıp dağıldılar. Donmoyer birkaç yıl daha başka elemanlarla grubu devam ettirmeye çalışsa da başarısız bir döneme imza atmak dışında bir şeye yapamamıştı.

Kanada'nın en iyilerinden biri olan Warpig, Deep Purple, Black Sabbath, Atomic Rooster gibi Hard Rock gruplarının tarzlarına benzeyen ama farklılaşarak daha sert bir hale gelen Heavy Progressive Rock albümüyle tek albümlü efsaneler listemize kısa yoldan girebilme hakkını kazanıyor. Albümde belirgin bir vokalin olmadığını en başından belirtelim. Bu da gruba daha değişik bir hava katıyor. Pek çok grubun, vokalin arkasında kalma talihsizliğini yaşamamışlar yani. Sert ve tempolu Blues melodileri albümün her yerinde hissediliyor. Tarzlar ve türler arasında gidiş gelişler bir hayli fazla. Bazen Wishbone Ash ile karşılaşacakmışsınız gibi hissederken, bir anda Uriah Heep mi bu diyebiliyorsunuz ya da bir anda başka bir yerlerden East Of Eden'ın fırlayıp geldiğini düşünüyorsunuz.

Kendilerine has bir yapı geliştirdikleri ve bu yapıyı da bir hayli fazla gruptan etkilenerek yaptıkları ortada. Dinledikçe daha fazla dinleyesiniz geliyor Warpig'i.

WARPIG

Rick Donmoyer / Vokal, Gitar
Terry Hook / Vurmalılar
Dana Snith / Klavye, Vokal
Terry Brett / Bass

WARPIG

01. Flaggit (3:09)
02. Tough Nuts (2:18)
03. Melody with Balls (6:02)
04. Advance Am (7:30)
05. Rock Star (4:11)
06. Sunflight (4:30)
07. U.X.I.B. (7:39)
08. The Moth (5:08)

2 Kasım 2022 Çarşamba

Warhorse / Warhorse (1970)

Ritchie Blackmore
'un pek çok yanılgısından biri, bu grubun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Deep Purple'ın ilk dönem kadrosundan Blackmore tarafından çıkarılan Nick Simper tarafından kurulmuş ve Blackmore'un düşüncesinin aksine daha sert bir rock yapmayı başarmışlardır. Tabi bu popülerliği beraberinde getirmemiş ve Warhorse sadece 2 albüm kaydedebilmiş olsalar da yaptıkları müzik ile öne çıkmayı başarabilmişlerdir.

Heavy Progressive Rock janrının en iyileri içerisinde yer alabilecek olan ilk albüm kısa sürede kaydedilmiş. Grubun bazı çalışmalarına Rick Wakeman katılmış ama grupla devam etmemiş. Etseydi belki farklı bir Warhorse dinliyor olabilirdik. Yine de bu hali bizim için fazlasıyla yeterli. Sert gitar riffleri ile bezeli albümde yırtıcı bir şekilde öne çıkan vokalin albüme katkısı bir hayli fazla. Wakeman'dan bahsettik ama Frank Wilson'ın da ondan aşağı kalır yanı olmadığını gösteren klavyeler ise bambaşka keyifler yaşatıyor albümü dinlerken.

Warhorse'a uzun süreli parçalar ağırlıkta. Bu da müziğin keyfine varmanızı sağlıyor. Derinlemesine gidip gelen gitarlar parçaların her yerinde gezinirken, ritim bölümü işini eksiksiz yapıyor. Pek çok yerde melodik havaya bürünen parçalarda Nick Simper'ın izlerini hemen görüp takip edebiliyorsunuz. Davulların doğru zamanda yaptığı çıkışlar klavyelerin estetiğini bozmadan ilerliyor. Bazı kaynaklarda vokalin Ian Gillan vokalinin izinden gittiği ya da çok benzediği söylense de bunun doğru olmadığı bariz şekilde ortada. Gillan'ın enfes vokaline söyleyecek sözümüz elbette yok fakat Ashley Holt da kendi kulvarında koşan en iyilerden biri olarak görünüyor bu albümde. Gillanvari çığlıklar ya da tonları Holt'ta görmek pek mümkün değil. Arada bir o tarz eslere doğru yol alsa da çok vakit kaybetmeden geri dönüyor. Doğal olarak Holt'un tarzı daha ağır bir hava katıyor albüme.

Parçalarda çok karmaşık düzenlemelere rastlamıyoruz. Enstrümanların hareketleri ile çıkıyor karmaşa önümüze. Hammond'un nefis tonları, gitarla sık sık kapışma düzeyine geliyor. Ritimlerle birlikte kaotik bir ortam baş gösterdiğinde ise bir anda toparlanıp ana melodiye geri dönüyorlar. Uriah Heep'in Demons and Wizards ile başlayan dönemindeki gibi parçalara Warhorse'ta da rastlayacaksınız. Ama parçaların Uriah Heep parçaları ile uzaktan yakından alakası yok. Kendilerine ait bir tarzları olduğu ortada.

WARHORSE
Ashley Holt / Vokal
Ged Peck / Gitar
Frank Wilson / Hammond Org, Piyano
Nick Simper / Bass
Mac Poole / Davul

WARHORSE
01. Vulture Blood (6:13)
02. No Chance (6:22)
03. Burning (6:17)
04. St. Louis (3:50)
05. Ritual (4:54)
06. Solitude (8:48)
07. Woman of the Devil (7:16)

1 Kasım 2022 Salı

Lucifer's Friend - Lucifer's Friend (1970)

Her şey John Lawton’ın Batı Almanya turnesindeyken dağılma kararı alan Stonewall adlı gruptan ayrıldıktan sonra Almanya’ da kalmaya karar vermesiyle başlıyor. The German Bonds adlı grubun elemanları olan Peter Hesslein (gitar), Dieter Horns (bass gitar), Peter Hecht (tuşlular) ve Joachim Reitenbach (davul) ile karşılaşması üzerine daha önce incelediğimiz Asterix adı altında 1970 tarihli aynı adlı albümlerini yayınlıyorlar. Yine aynı sene isimlerini Lucifer’s Friende çevirerek bahsedeceğim albümü kaydediyorlar.

Lucifer’s Friend ilk albümü ile Asterix’in Hard Rock / Krautrock soundunu katlayarak neredeyse günümüz doom metaline yakın ağırlıkta ağır gitar riffleri ve bass partisyonları ile bezeli, tuşluların ikinci bir gitar kıvamında ama nadiren öne çıktığı süper yırtıcı bir tarza bürünmüş. Metal demişken de Sabbath’ ın Alman şubesi denemeyecek özgünlükte blues etkisinden uzak pasajlar (malum Sabbath’ın ilk dönemi) ve hatta kimi zaman krautrocka çalan uzun ve evrilen doğaçlama araları ile bambaşka bir kulvarda sesini duyurabilmişler. Benzerliklere rastlasanız bile pek dikkatinizi çekmeden bambaşka noktalara giden parçaların trafikleri, kendinizi kaybetmenize neden oluyor. (headbang için biçilmiş kaftan)

Müziğin sürükleyiciliği ve enstrumanların fevkalade uyumlarının üzerinde geçtiğimiz sene kaybettiğimiz John Lawton’un sesini beşinci ensturman gibi kullanmasının da grubun ismini duyurmasında büyük bir etkisi var. Vokal aralığının parçalara yarattığı güçlü etki ile neredeyse Ronnie James Dio’ lu Rainbow dönemlerini hatırlattığını eklemeden geçemeyeceğim. (ki aralarında 6 sene gibi bir fark var) 

Açılışından sonuna dek hiç soluk vermeyen bir albüm Lucifer’s Friend ve günümüze olan etkilerinin yoğunluğunu fark etmemeniz mümkün değil. Daha sonraki albümlerinde psychedelic’ten jazz rock’a kadar geniş yelpazede denemeler yapsalar ve elbette zamanla bu albümün bir kaç gömlek üstüne çıksalar da ilk albümlerindeki çiğ, yırtıcı ve karanlık soundu her zaman tercih ederim.

LUCIFER’S FRIEND

John Lawton / Lead Vokal
Peter Hesslein / Lead Gitar, Vokal, Vurmalılar
Peter Hecht / Org, Piyano, French Horn ("Ride the Sky")
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar

LUCIFER’S FRIEND

01. "Ride the Sky"  2:55
02. "Everybody's Clown"  6:12
03. "Keep Goin'"  5:26
04. "Toxic Shadows"  7:00
05. "Free Baby"  5:28
06. "Baby You're a Liar"  3:55
07. "In the Time of Job When Mammon Was a Yippie"  4:04
08. "Lucifer's Friend"  6:12

20 Ekim 2022 Perşembe

November / En ny tid är här... (1970)

"Alacağın olsun Kvartetten" naralarıyla İsveç'ten devam ediyoruz. 1969 yılında Stockholm, İsveç'te The Imps adıyla kurulan grubun elemanları Christer Stålbrandt ve Björn Inge'den oluşuyordu. Bir süre birlikte müzik yaptıktan sonra Stålbrandt, farklı bir grup kurmak için ayrıldı ama Inge de kısa süre sonra ona katıldı. Grubun adını Train olarak koymuşlardı. Gitar bölümleri için de adı sanı çok duyulmamış ama efsanevi gitaristlerden biri olan Snowy White ile anlaşmışlardı. Fakat bir süre sonra Snowy White gruptan ayrıldı ve yerine Richard Rolf geldi. Grup başarılı ama küçük çaplı konserler veriyordu. 1 Kasım 1969 yılında ise her şeyi değiştirecek bir konsere çıktılar. Peter Green's Fleetwood Mac'in ön grubu olarak sahne aldılar ve Green başta olmak üzere herkes tarafından çok beğenildiler.

Bu motivasyonla grubun adını November'a çevirdiler. Kısa sürede albüm çalışmalarına başlamışlardı. Bütün parçalar Stålbrandt tarafından yazıldı ve tamamı İsveççe'ydi. Bu noktada belirtmek gerekir ki İsveççe'yi kullanan ilk Rock gruplarından da biridirler. Stålbrandt, Flower Power'dan çok fazla etkilenmişti ve sözlerde bu fazlasıyla açık şekilde görülebiliyordu. Albümün çıkışıyla birlikte muhtemelen kendilerinin de beklemedikleri bir popülariteye sahip oldular. İngiltere'de albüm sıklıkla çalınıyordu. Hatta o kadar beğenilmişti ki şarkıların sözleri İngilizce'ye çevrilmiş, ortalıkta dolaşıyordu. Üstüne bir de İngiltere turnesi düzenlendiğinde November epeyce bilinen bir grup haline geldi.

Fonetik açıdan kulağa acayip hoş gelen En ny tid är här...'ın anlamı Yeni Bir Zaman Geldi... Gerçekten de dönemin İsveç Rock müziği düşünüldüğünde yeniliğe pek çok kapı aralayan bir albüm bu. Blues kökeninden beslenen saf bir Hard Rock ile örülü her yanı. Gelişmeye açık, sürekli olarak farklılaşan yapısıyla Heavy Progressive Rock bile diyebiliriz. Pek çoklarında Uriah Heep'in ilk dönemleri ile benzeştiği söylenir. Birebir olarak öyle olmamakla birlikte bu çok doğru bir saptamadır. O dönemin havasını gerçekten iyi bir şekilde verir En ny tid är här...

Yumuşak vokali, yırtıcı gitarları, melodik ama ilerleyen tarzıyla farklılığını ortaya koyar. 3 kişiden bu kadar iyi müzik nasıl çıkar sorusunu da sordurtur. Psychedelic Rock'ın ayak izlerini takip ederek Cream tarzı bir sertliğe, Led Zeppelin tarzı bir coşkuya dönüştürür. Arşivinizde yoksa o arşive arşiv denmez, o kadar diyeyim.

NOVEMBER

Christer Stålbrandt / Bass , Vokal
Richard Rolf / Gitar
Björn Inge / Davul

EN NY TID ÄR HÄR...

01 - Mount Everest 3:38
02 - En annan värld 3:45
03 - Lek att du är barn igen 5:55
04 - Sekunder (förvandlas till år) 4:50
05 - En enkel sång om dej 2:41
06 - Varje gång jag ser dig känns det lika skönt 4:05
07 - Gröna blad 3:00
08 - Åttonde 3:10
09 - Ta ett steg i sagans land 4:05
10 - Balett blues 1:17

17 Ekim 2022 Pazartesi

Jeronimo / Jeronimo (1971)

1969
yılında Rainer Marz (gitar, vokal), Gunnar Schäfer (bass, vokal) ve Ringo Funk (davul, ana vokaller) tarafından Frankfurt’da kurulan power trio, 69-70 yılları arasında kaydettikleri single çalışmaları “Heya” ve "Na Na Hey Hey” (Steam yorumu) ile kimi Avrupa ülkelerinde hit olmayı başarabilmiş.

Steppenwolf’un açılış grubu oldukları Almanya turnesi ardına 1970 senesinde Creedence Clearwater Revival ile piyasaya sürdükleri ilk stüdyo albümleri olan ortak uzunçalar Spirit Orgaszmus’un başarısı ile ilk albüm tekliflerini kapmışlar. Bu albüm için kaydettikleri altı parça ve single çalışmalarını aynen aktardıkları ilk albümleri Cosmic Blues adından da anlışılacağı üzeri yoğunluklu Blues eserlerden oluşan bir yapıda ve bir iki parça (News ve Hijack özellikle) haricinde dişe dokunur bir yanı yok. İkinci ve asıl konumuz olan albüme geçmeden önce Marz gruptan ayrılıyor ve yerine Michael Koch geliyor.

Cosmic Bluesdaki Blues etkileşiminin neredeyse koklatıldığı, Hard Rock ağırlıklı yer yer de Proto-Metal* denecek derecede yırtıcı düzenlemeler içeren kendi adlarını taşıyan ikinci albümleri gerçekten döneminin çok ötesinde. Daha kafadan parçalanan gırtlak vokaller (elbette detone), kemik basslar ve twin pedallarla karşılaşabileceğiniz gibi yine durulabildiğininiz bir kaç hisli parça da yok değil. Ha yine dönemin kanayan yarası “gider” miksaj tekniği (!) sayesinde mis gibi gitar pasajları cayır cayır distortion gitarlarla kesilebiliyor, söylemedi olmasın.

Albüm boyunca gitarlar (kanal kayıt sağolsun) ve bass unison yürüdüğü gibi kimi zaman da birbirlerinden ayrılarak bambaşka armonilere yelken açarken, davullara akıl sır erdirmek mümkün olamıyor. Sırf Ringo Funk altı dakika solo (nasıl bir kondisyon varsa) atsın diye yazılmış “Hagudila” ile ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Bu arada Ringo grubun tüm kayıtlarını 2000 yılında üzerine alması ile albümlerin 2002 yılında CD olarak tekrar piyasaya sürülmesini sağlamış. (danke schön)

*”Silence Of The Night” herhangi bir Iron Maiden albümünde Steve Harris bestesi olarak yer alsa, kimsenin itiraz edeceğiniz sanmam. O derece.

JERONIMO

Michael Koch / Gitar, Vokal
Gunnar Schäfer / Bass, Vokal
Ringo Funk / Davul, Vokal

JERONIMO

01. Sunday's Child (4:25)
02. Shades (3:27)
03. Reminiscenses (1:01)
04. How I'd Love to Be Home (4:30)
05. End of Our Time (4:08)
06. Understanding (4:06)
07. Silence of the Night (3:36)
08. Hugudila (7:49)
09. You Know I Do (5:29)

16 Ekim 2022 Pazar

Farmyard / Farmyard (1970)

1970
'lerin Yeni Zelanda'sından 2 albümlük hafif, Progressive Rock grubu. Wellington'da 1970 ortalarında kurulan grup hakkında tarihsel, biyografik bilgiye ulaşmak pek mümkün değil. Ülke dışına pek çıkmadıkları biliniyor. Doğal olarak grubun bilinirliği de o çevrede gelişmiş. Avustralya kıtasında tanınan ama dünyaya açılma fırsatı bulamamışlar. Bu nedenle de pek çok insan Farmyard'dan yoksun kalmış. Zamanla keşfedilse de önemli olanın albümlerin ticari başarısı olduğu düşünülürse, geç gelen başarının çok da bir önemi kalmıyor.

Yeni Zelanda'ya ait Folk özelliklerinden beslenen, yumuşak, yaratıcı ve bulunduğu yerde duramayıp daha ileriye gitmeyi hedeflemiş ve başarmış parçalardan oluşuyor albüm. Saksafon ve flüt partları albümün her yerine yayılmış ve öne çıkarak değişik bir hava yaratıyor. Gitarlar alttan alta gelip, olması gereken yerde gerçekten de etkili zirve noktalarına ulaşıyor. Ritim gitarların fazlasıyla başarılı olduğunu da söylemek gerek. Lead Gitar'ın da ondan aşağı kalır yanı yok elbette. Enstrüman kullanımlarının albümde iyi bir etki yarattığı ortada.

Yumuşak bir şekilde başlayan parçaların, yırtıcı hallere dönüştüğünü sık sık görebiliyorsunuz albümde. O yırtıcılığın belli bir noktasında girerek, "bi sakin olun" edasıyla ortamı değiştiren Saksafon havayı başka bir yöne doğru çeviriyor. Yine de gitarlar yerinde duramıyor ve yırtıcılık hissini vermeye devam ediyorlar. Avrupa Progressive Rock'ından farklı olarak ritim ve melodilerin üstüne daha fazla düşülmüş. Belki de popülerlik kaygısı güdülmüştür bilemiyorum ama kaliteyi bozmadan bu işi başarabildiklerini de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Vokalin de etkili olduğunu söyleyebiliriz ama bir yanıyla da eksik kalıyor gibi hissettiriyor insana. Sesini farklı şekillerde kullanabilen diğer vokallerin yanında (ne bileyim.. David Byron, Robert Plant filan mesela) Farmyard'ın vokali çok gerilerde kalıyor. Diğer taraftan bakıldığında da albümdeki parçalara uyumlu olarak gidiyor. Yine de farklı ses oyunlarıyla albüm biraz daha ileriye taşınabilirmiş diye düşünüyorum. Tabi bu fikir için geç kalındığı ortada.

Progressive Rock'ın Yeni Zelanda ayağını merak ederseniz / ediyorsanız, Farmyard bu kuşağı anlayabilme açısından yeterli albümlere sahip. Özellikle de konumuz olan ilk albüm merakı giderecek kadar yerel öğeler içeriyor ve Progressive'e kattıkları bakış açısını özetliyor.

FARMYARD

Rick White Ritim Gitar, Vokal
Tom Swainson / Davul
Milton Parker / Lead Gitar
Andy Stevens / Saksafon, Flüt
Paul Curtis / Bass

FARMYARD

01 - Those Days Are Gone 4:25
02 - Through My Window 7:48
03 - Which Way Confusion (Part 1) 3:50
04 - Which Way Confusion (Part 2) 3:39
05 - Learning 'Bout Living 3:10
06 - Da Woirks 2:50
07 - I Sit Alone 9:37

10 Ekim 2022 Pazartesi

If / If (1970)

Tarihin en iyi Jazz Rock grupları listesine ilk 5'ten rahatlıkla girebilecek olan If, 1969 yılında Londra, İngiltere'de kuruldu. Diğer Jazz kökenli gruplarla karşılaştırıldığında Blues'a yakın, Rock olarak düşünüldüğünde ise daha fazla Jazz olarak görülen grup temelde, İngiltere'nin Amerika'ya cevabı olarak sayılır. Zamanında The Beatles'a karşılık ortaya çıkan The Beach Boys hikayesinde olduğu gibi, Amerika'nın Chicago ve Blood, Sweat & Tears'ına İngiltere'nin cevabı niteliğindeydi If. Arada büyük farklar vardı elbette. Grupta, Amerikalı türdeşlerinden farklı olarak Trompet ve Trombon kullanılmıyordu. Ama Saksafon ve Flüt ile bambaşka bir yerde duruyorlardı.

Daha da önemlisi günümüzde bile yapılmayan bir şeyi yaparak, sadece ana enstrümanlarla değil gruptaki bütün müzik aletleri ile solo çıkışlar yapmayı başarabilmişlerdi. Tarzlarından dolayı farkı gruplarla çıktıkları konserlerde nerede durduklarını kestirmek mümkün değildi. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ya fazla Jazz ya da Blues olarak kalıyorlardı. Buna rağmen pek çok turneye çıktılar. Cream, Traffic, Yes, Black Sabbath, Grand Funk Railroad, Ten Years After, Lynyrd Skynyrd, Muddy Waters, Miles Davis, Willie Dixon gibi isimler birlikte konser verdikleri isimlerden bazıları.

Birbiri ardına kaydettikleri başarılı albümlerle isimlerini dünya müzik tarihine yazdırmayı da başardılar. Yine de bu 1975 yılında dağılmalarını engelleyemedi. Ama yeterince dinleyebileceğimiz albüm bırakmaları da bu işin artısı olarak görülebilir.

Uzun ve yaratıcı Jazz partisyonlarını, Rock müziğin agresif ve heyecanlı kısmıyla oldukça iyi bir şekilde birleştirdiler. Yaptıkları müzik haddinden fazla kaliteliydi, fakat bu ticari başarıyı bekledikleri seviyede getirmiyordu. Dağılmalarının en büyük sebeplerinden biri de muhtemelen buydu. Ama Jazz Rock arenasında dünyayı bir müddet salladıklarını da hiç kimse yadsıyamaz.

Hodgkinson'ın güçlü sesi ve teknik vokalinin en az enstrümanlar kadar iyi olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Enfes Jazz akorlarının bir anda birleştiği Psychedelic gitar tınıları ile yükselen bir tarza sahip olmaları vokalin öne çıkabilmesini de sağlıyordu. Doğaçlamalarla daha da ileriye götürdükleri tarzlarıyla pek çok grubun ve belki de türün öncülü olduklarını söylemek de yanlış olmaz. Zaman zaman tempolu ve melodik bir yapıyla ilerlerken zaman zaman da kontrolü kaybedip kaotik bir doğaçlamanın ortasında kalmaları gerçekten de keyifli bir müzik zevki yaşatıyor.

IF

JW Hodgkinson / Lead Vokal, Vurmalılar
Terry Smith / Gitar
John Mealing / Org, Piyano, Vokal
Dick Morrissey / Tenor ve Soprano Saksafon, Flüt
David Quincy / Alto ve Tenor Saksafon, Flüt
Jim Richardson / Bass
Dennis Elliott / Davul

IF

01 - I'm Reaching Out on All Sides 5:14
02 - What Did I Say About the Box, Jack? 8:20
03 - What Can a Friend Say? 6:28
04 - Woman, Can You See (What This Big Thing Is All About)? 4:11
05 - Raise the Level of Your Conscious Mind 3:11
06 - Dockland 5:21
07 - The Promised Land 4:31

7 Ekim 2022 Cuma

Gypsy / Gypsy (1970)

Gypsy
'i bilenler genelde ilk 2 albümle değil de sonraki 2 albümle bilirler. Bunun en büyük sebepleri son 2 albümün RCA etiketiyle çıkması ve dönemin Pop içerikli radyolarında sürekli olarak çalınmasıdır. Yani son iki albüm bizi hiç ilgilendirmiyor. Zira kalite açısından da müzikal bakış açısından da son derece kötü bir yerde duruyorlar. Ama ilk iki, özellikle de ilk albüm gerçekten de yeni ve yaratıcı fikirler barındırıyor.

1964 yılında Minneapolis'de, The Underbeats adıyla kurulan grup başlangıçta sade ve basit bir Pop yapıyor. Bir çok yerel konserin ardından Los Angeles'a taşındıklarında müziğin farklı yönleriyle de tanışıp kendilerine bir yol çiziyorlar. Tarzları bir anda Psychedelic, Folk, Jazz, Blues gibi türlerden beslenen ilerici bir yapıya bürünüyor. Tam olarak Progressive Rock diyemesek de Eclectic Progressive Gypsy'nin müzikal anlayışını tam olarak karşılayabilir. 

Başta, yani ilk dinlenildiğinde The Beatles'ı andırsa hatta benzese de aslında onlardan daha ileride olduklarını söylemek yanlış olmaz. Zira Gypsy'nin yaptıklarında ses ve yapı daha fazla ve doğru olarak şekillenmiş görünüyor. Melodik hiçbir benzerlik olmasa da en azından yapısal benzerlikler bize bunu gösteriyor. İşin daha ötesi, Kansas, Styx gibi grupların yaklaşık 5-10 yıl sonra yapabildiği müziği Gypsy 60'ların sonlarında yapmaya başlıyor. Az önce bahsettiğimiz pek çok türü tam da olması gerektiği gibi birleştirmeyi başarmış olmalarından kaynaklı bir durum bu. Diğerleri belirli bir türe odaklanırken Gypsy farklı türleri tek potada eritip daha ileri götürmeyi hedef olarak belirlemiş izlenimi yaratıyor.

İlk albümün ikili (double) plaktan oluşması da ancak böyle anlatılabilir sanırım. Çünkü zaten pek bilinmeyen bir gruba herhangi bir yapımcının 2 plak bağlayacak kadar lüksü yok. O riski ancak devasa yapımcılar alabiliyor. Gypsy için alınan bu risk yatırımı boşa çıkarmayan cinsten. Tabi bu noktada belirtmek gerekir ki karşımızdaki albüm, dönemin Avrupa Rock müziğinden çok farklı. Psychedelic etkileri ağır basan, dönemin West Coast ruhunu yansıtıp onu daha ileriye taşıyan albümlerden. İngiliz tipi Progressive Rock ya da Almanların Krautrock'ından farklı bir yerde.

GYPSY

James C. Johnson / Lead Gitar, Vokal
Enrico Rosenbaum / Gitar, Vokal, Vurmalılar
Jim "Owl" Walsh / Klavye, Vokal, Vurmalılar
Doni Larson / Bass
Jay Epstein / Davul

GYPSY

01 - Gypsy Queen - Part One 4:21
02 - Gypsy Queen - Part Two 2:33
03 - Man of Reason 2:59
04 - Dream if You Can 2:48
05 - Late December 4:12
06 - The Third Eye 4:55
07 - Decisions 8:16
08 - I Was So Young 4:00
09 - Here in My Loneliness 3:10
10 - More Time 5:35
11 - The Vision 7:30
12 - Dead and Gone 11:07
13 - Tomorrow is the Last to Be Heard 5:48

5 Ekim 2022 Çarşamba

Máquina! / Why? (1970)

60'lı ve 70'li yılların teknik yetersizlikleri, zorlayıcı koşulları altında müzik yapmak zor gibi gelebilir. 68 Öğrenci Hareketleri ile başlayan süreçte bazı konularda değişiklikler ve kazanımlar olsa da kaydedilen pek çok albüm, pek çok şeye rağmen kaydedilmiş sayılır. Amerika'daki rahatlığı bunun dışında tutuyoruz elbette. Konu Avrupa'yı kapsıyor esasen. Yukarıdaki koşullara bir de Franco Diktatörlüğü'nü ekleyin. İspanya'da 70'lerin ortalarına kadar müzik yapmanın ne kadar zor olduğu anlaşılabilir. Franco'nun 1975 yılındaki ölümü ile birlikte daha rahat bir ortama kavuşan İspanyolların içinden hem de 1969 yılında çıkmış bir grup Máquina!.

Diktatörlüğün olduğu bir ortamda Underground olmadıklarını da kimse iddia edemez. Tarihsel sürece bakıldığında yüksek ihtimalle de İspanya'nın ilk underground rock grubu olarak tanımlayabiliriz Máquina!'yı. Özetle çok zor zamanlarda, zor koşullar altında kurulup, üstüne bir de albüm kaydetmeyi başarabilmişler. Albümün adının Why? olması da olan bitenlere bir tepki. İşin daha hoş tarafı, Barcelona çıkışlı grubun Why parçasına karşılık, Madrid'de kurulan dost / kardeş grup Tapiman'dan geliyor; Don't Ask Why.

5 kişiden oluşan grup kendine özgü bir Psychedelic Rock / Progressive Rock bileşimine imza atmayı başardı. 2 Lead Gitarın sık sık öne çıktığı parçalarda dengeyi Hammond org ile sağladılar. Parçalar beklentinin çok üzerinde bir şekilde gelişip değişirken, farklı kültür ve kökenlerden besleniyor olmaları başka bir ayrıcalık yaratıyordu. Sadece bu özellikleri ile bile Progressive Rock içerisinde isimleri rahatlıkla anılabilir. Her ne kadar pek çok çevre tarafından Proto-Prog olarak adlandırılsalar da İspanya'nın ilk Progressive gruplarından biridir demek de yanlış olmaz.

Belirtmek gerekir ki grubun daha sonra canlı olarak kaydettikleri ama Live olarak anılamayacak bir albümü daha var. Bu albüm ilki ile hiç benzeşmiyor. Bundaki en büyük etkinin grubun 2 gitaristinin de ayrılmış olmasından kaynaklı olduğu aşikar. Daha Blues'a yakın ama Chicago Transit Authority tarzını da fena halde andıran bir albüm olduğu için kişisel olarak pek beğenmediğimi de belirteyim.

Tek albümle kalmış olmalarına gerçekten üzüldüğümüz gruplardan da biridir. Yine de bu tek albüm bile kendini defalarca dinleten, dinledikçe bambaşka keşifler yapmanızı sağlayan türden. Keyfini çıkarın!

MÁQUINA!

Enric Herrera / Hammond Org, Piyano
Jordi Batiste / Bass, Vokal
Lluís Cabanach / Bass, Wah-Wah, Gitar
Josep María Vilaseca / Davul
Josep Maria París / Gitar, Fuzz Gitar

WHY?

01 - I Believe 4:11
02 - Why? 11:52
03 - Why (Continuació) 12:58
04 - Let Me Be Born 3:03

3 Ekim 2022 Pazartesi

Crying Wood / Back To The Mountains (1970)

60'ların ortalarında 3 kardeş, Henk Groote, Andre Groote ve Ben Groote, Goldstar Brothers adında bir grup kurarak başlıyorlar müziğe. Daha sonra isimlerini önce G-Brothers ve ardından da Geebros'a çeviriyorlar ama kabul edelim ki isimlerin hepsi de kulak tırmalayan, çok da hoş olmayan isimler. Gruba katılan diğer elemanlarla birlikte en azından öncekilere oranla daha iyi bir isim bulup yola devam etme kararı alıyorlar; Crying Wood.

Başlangıçta yaptıkları müzik bir tür Psychedelic etkileşimi. Grubun adının değişmesiyle birlikte müzikal anlayışlarına da farklı bir yön verip Heavy Progressive Rock'a çeviriyorlar. Psychedelic etkileşimleri de tam anlamıyla geride bırakmıyorlar ki bu konuda gerçekten doğru bir karar almış oldukları da ortada.

1970 yılında ilk ve tek albümlerini kaydediyorlar. Albümün ardından da birçok eleman değişikliği yaşayıp 1976 yılına kadar zorluyorlar ama hep olduğu gibi tek albümlü gruplar listesinin ötesine geçemiyorlar. Kaydettikleri albüm ise underground Heavy Progressive Rock'ın en iyilerinden biri olarak kabul edilebilir durumda. Gönül isterdi ki daha fazla albümleri olsun, yine de bununla idare etmek de fena değil tabi.

Düz ama yırtıcı bir vokal tarzı kullanılan albümde bahsettiğimiz Psychedelic etkiler bir hayli fazla. Vokalin buna etkisi de göz ardı edilemez derecede fazla. İngiltere'nin ağır Psychedelic'inden gelen de çok fazla şey var albümde. Bu arada belirtmeliyim ki albümün varlığı uzun süre tartışılır bir durumdaydı. Tarzın 70'lere ait olduğu aşikar ama albüme herhangi bir listede ya da plak versiyonuna rastlanamamıştı. Zaten kapağa baktığınızda da sanki 2000'lerin başında yapılmış izlenimi veriyor. Hollanda'da bazı arkadaşların hemen hemen bütün plak dükkanlarını gezdiğini, arşivcilerin listelerine ulaşmak için aylarca uğraştıklarını ama albüme dair en ufak bir iz bulamadıklarını hatırlıyorum. Albümün varlığından hala da emin değiliz :)

Bütün bu hikayenin yanında elektro gitarla yapılan güzellemeleri, vokalin sizi alıp götürdüğü başka dünyalar, klavyenin atmosfere olan katkılarıyla hemen her arşivde olması gereken albümlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dönemin ruhunu epeyce iyi yansıtan, kendine has bir yaklaşıma sahip, baştan çıkarıcı ve sarsıcı olarak niteleyebiliriz Back To The Mountains'i.

CRYING WOOD

Henny Backers / Org, Piyano
Ben Groote / Davul, Vokal
Cor Mestenbeld / Bass
Andre Groote / Vokal
Henk Groote / Gitar, Vokal

BACK TO THE MOUNTAINS

01 - Back To The Mountains 3:05
02 - Son Of The Meadow 4:04
03 - Someone Who Needs You 3:39
04 - Stone Desert 4:51
05 -  Blue Eyed Witch 3:25
06 -  Trip 2:48
07 - Never Is 6:36
08 - The Sun Is Filled With Love 5:48
09 - Today Away 6:06
10 - Back To The Mountains (Reprise) 2:15

1 Ekim 2022 Cumartesi

Pete Brown & Piblokto! / Things May Come and Things May Go, But the Art School Dance Goes on for Ever (1970)

Konuya belki de Pete Brown & His Battered Ornaments'tan girmek daha doğru olabilirdi. Ama Piblokto'yu biraz daha fazla seviyor olmamın verdiği yetkiyle buradan başlamayı tercih ediyorum. Pete Brown özünde bir performans sanatçısı, şair. Söz yazıyor ve sonra onları seslendirme hevesine kapılıyor. Ama öncesinde Cream ile birlikte bir süre çalışıyor. Ginger Baker ile başladığı ortak şarkı sözü serüveni sonra Jack Bruce ile devam ediyor. Yazılmasına ortak olduğu parçalar da yabana atılır parçalar değil. Sunshine of Your Love, SWALBR, I Feel Free ve White Room bunlardan sadece birkaçı.

Cream ile bağları kopardıktan sonra solo kariyerine yöneliyor Brown. 1968 yılında His Battered Ornaments'ı kuruyor ve 2 albüm kaydediyorlar. Grupta Dick Heckstall-Smith ve Chris Spedding gibi isimler var tabi. Sonra grup dağılıyor ve Pete Brown Piblokto adında yeni bir oluşuma gidiyor. Konumuz olan ilk albüm 1970 yılında çıkıyor piyasaya. Kendine özgü tuhaf yapısıyla, şairane vokal tekniğiyle gerçekten de arşivlik bir albüm oluyor. Atmosfer yaratma, ortamı bir anda farklı bir yere evirme konusunda bir hayli başarılı.

Psychedelic Rock etkilerinden beslenen bir Progressive Rock'a imza atıyor Piblokto. Dinlerken Brown'ın vokalinde çok büyük ses oyunları, iniş çıkışlar beklemeyin. Son derece sade ama fena halde vurgulu bir şekilde seslendiriyor parçaları. Şair olmanın verdiği avantajı sonuna kadar kullanmayı iyi bir şekilde beceriyor.

Enstrümanların yarattığı atmosferde yanınızdaki bir anlatıcı olarak düşünün Brown'ı. Size ortama uygun hikayeler anlatıyor sürekli. Sesi inceltip yumuşatıyor, ardından daha agresif konularda sertleştirerek katı bir tondan söylüyor. Enstrümanların da ona büyük bir şevkle, istekle eşlik ettiğine inanmamanız için hiçbir sebep yok! Her yanıyla oturmuş, daha farklı bir yere gitmesi gerekmeyen albümlerden biri bu upuzun isimli albüm.

Keyif almak, büyüsüne kapılmak, içinde kendinizi kaybetmek için defalarca, ardı ardına dinlemeyi düşünebileceğiniz türde, sıkıcı olmaktan çok uzak, kendi kendini oluşturan bir yapıya sahip albüm, belki de Pete Brown'ın en iyi işlerinden biri. Her dinlediğinizde yeni ve farklı bir şeyler buluyorsunuz.

PETE BROWN & PIBLOKTO!

Pete Brown / Vokal
Rob Tait / Davul
Jim Mullen / Gitar
Roger Bunn / Bass
Dave Thompson / Org

THINGS MAY COME AND THINGS MAY GO, BUT THE ART SCHOOL DANCE GOES ON FOR EVER

01 - Things May Come and Things May Go, But the Art School Dance Goes On Forever
02 - High Flying Electric Bird
03 - Someone Like You
04 - Walk for Charity, Run for Money
05 - Then I Must Go and Can I Keep
06 - My Love's Gone Far Away
07 - Golden Country Kingdom
08 - Firesong
09 - Country Morning

30 Eylül 2022 Cuma

Room / Pre-Flight (1970)

1968
yılında İngiltere'de kurulan Room'a daha ince Darkness, Lightness & Twilight toplamasında yer vermiştik. Ama o günden bugüne de blog'a eklemek aklımıza gelmemiş. Eksikliği giderirken grubun sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesine dahil olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Kurulduktan 1 yıl sonra Melody Maker'ın düzenlediği yetenek yarışmasında ikinci olan Room, Decca ile albüm anlaşmasını kapıyor. Canla başla çalışıp albümü tamamlamak için uğraşıyorlar ve Pre-Flight 1970 yılında yayınlanıyor ama bu durum grup için çok da iyi bir sonuç doğurmuyor. Albümün tüm başarısına rağmen grup içindeki anlaşmazlıklardan ötürü Room dağılıyor.

Blues'u en başa alıp, Jazz Rock ve Folk Rock'ın izlerini takip ederek kaydettikleri albümde, kendilerinden kattıkları pek çok şey  ile birlikte Heavy Progressive Rock parçalara ağırlık veriyorlar. Atmosfer yaratma konusunda oldukça başarılılar. Tempolu parçalarda bir düşüp bir kalkıyorsunuz izlenimi yaratabiliyorlar. Benzetme alışkanlığımız çok olmamakla birlikte daha anlaşılır olabilmesi açısından grubun Affinity ile benzeşen bir müziği ve Babe Ruth ile benzeşen bir vokali var. Şüphesiz Juanita Hahn'ın (Babe Ruth) vokali fazlasıyla etkileyici ve kendine has bir yapıya sahip. Ama Jane Kevern'ün de ondan aşağı kalır hiçbir yanı yok. Alto sesiyle o kadar iyi yerlerde geziniyor ki inanmakta zorlanıyorsunuz.

Affinity ile benzeşiyorlar dedik ama bu aynı onlar gibiler anlamına da gelmiyor. Temel ayrımlardan biri Room'da klavye yok hiç. Bunun yanında Flugelhorn, Keman, Trombon, Trompet, Viyola, Çello gibi klasik müzik aletleri bir hayli fazla. Üstüne bir de twin gitar ekleyin, enfese yakın bir albümün ortaya çıkmış olması çok da şaşırtıcı değil. Gitarların fena halde iyi olduğunu da söylemek lazım. Özellikle Where Did I Go Wrong'dakiler dikkat çekici.

Bu albümü Progressive Rock janrı içine koyma konusunda iki farklı görüş olduğunu da belirtelim. Bir kısım albümü tamamen Progressive olarak nitelerken diğer taraf Progressive öğeler içerdiğini ama temelde Blues tabanlı bir Rock albümü olduğu konusunda ısrarcı. Albümün ikinci yüzündeki 3 destansı Progressive Rock parçası bence ikinci fikri boşa çıkarıyor. Karar sizin.

ROOM

Jane Kevern / Vokal, Tamburin
Steve Edge / Lead & Ritim Gitar
Chris Williams / Lead Gitar
Roy Putt / Bass
Bob Jenkins / Davul, Konga, Vurmalılar

Orkestra:
Moe Miller / Flugelhorn
John McLevy / Trompet
Nigel Carter / Trompet
Ray Hudson / Trompet
Peter Hodge / Trombon
Brian Smith / Keman
Denis East / Keman
Eric Eden / Keman
Raymond Moseley / Keman
Max Burwood / Viyola
Tom Lister / Viyola
Dennis Nesbitt / Çello
Norman Jones / Çello
Michael J. Hart / Bass

PRE-FLIGHT

01 - Preflight (8:56)
02 - Where Did I Go Wrong (5:27)
03 - No Warmth In My Life (4:34)
04 - Big John Blues (2:33)
05 - Andromeda (5:07)
06 - War (4:33)
07 - Cemetery Junction (8:32)

28 Eylül 2022 Çarşamba

Day Of Phoenix / Wide Open N-Way (1970)

Burnin Red Ivanhoe
'nun ardından bir Danimarka grubunu daha eklemek farz oldu. Day Of Phoenix, 1968 yılında Cy Nicklin tarafından kuruldu. Grubun diğer elemanları The Maniacs adıyla bilinen gruptan geldiler. İlk grup formuyla sadece 2 parçadan oluşan bir single kaydettiler ve Nicklin, Culpeper's Orchard'a katılmak için gruptan ayrıldı.

Sıkı çalışmaların ardından 1970 yılında ilk albümleri hazır hale gelmişti. Kopenhag'da kaydettikleri albümün yapımcısı Colosseum'un erken dönem bass gitaristi Tony Reeves idi. Oldukça başarılı bir albüme imza atmışlardı. Psychedelic Rock tabanına oturttukları albümün tarzı çoğunlukla içerisinde Jefferson Airplane, Quicksilver Messenger Service gibi grupların dahil olduğu West Cost Psychedelic içerisinde yer alıyordu. Ama büyük fark yaratarak işi daha ileri taşımışlar ve Space Rock'a kadar uzanmayı başarmışlardı. 

İlk albümün başarısına rağmen ikinci albüm beklenenin çok çok altındaydı ve Bass gitarist Eric Stedt'in ani ölümü de buna eklenince grup dağılmak zorunda kaldı. Ama ilk albümleriyle Rock tarihinde bir yer edinmeyi başarmışlardı. 

Basit, sade ve özelliksiz görünen bir vokal anlayışıyla açılan parçalarda klavye ve gitarların araya girmesiyle birlikte iş bambaşka bir hal alıyor ve ciddi İskandinav kültürü dokunuşlarının olduğu melodik bir Krautrock ortaya çıkıyor. Albümü açılış parçası yukarıda da bahsettiğimiz West Coast ekolünü devam ettirirken ikinci parça Cellephane No. 1&2 ise kendine has bir yapıya sahip. Arada bazı benzerlikler yakalasanız da tamamıyla farklı ve özgün bir parçaya dönüşüyor.

If You Ask Me ile ilgili söylenecek çok fazla şey var aslında ama parçanın introsu zaten her şeyi özetliyor. Daha girişinden anlıyorsunuz ne tarz bir şeyle karşı karşıya olduğunuzu. Psychedelic Rock'ın eğlenceli tarafından girip, melodik ve sevimli olarak nitelendirilebilecek bir parçaya dönüştürüyorlar.

Mind Funeral ise başlangıçta size Quicksilver Messenger Service'i hatırlatsa da devamında klasik müzikten İspanyol tarzına, oradan da başka yerlere uzanıyor. Son parça Tick-Tack, üzerinize yapışan her şeyi çıkarıp atan, albümü sakin şekilde kapatan bir parça.

Danimarka'nın belki de en iyi Psychedelic Rock temsilcisi diyebileceğimiz Day Of Phoenix, tek albüme sığdırdıkları bir sürü etkileşimle bu unvanı fazlasıyla hak ediyor.

DAY OF PHOENIX

Hans Lauridsen / Vokal
Ole Prehn / Elektrik Gitar, 12-Telli Gitar, Vokal
Karsten Lyng / Lead Gitar
Erik Stedt / Bass, Piyano, Saw
Henrik Friis / Davul, Vurmalılar

WIDE OPEN N-WAY

01 - Wide Open N-Way 11:33 
02 - Cellophane #1 & 2 13:44
03 - If You Ask Me 4:49
04 - Mind Funeral 12:29
05 - Tick-Tack 1:10

27 Eylül 2022 Salı

Burnin Red Ivanhoe / Burnin Red Ivanhoe (1970)

Kvartetten
'in dünkü enfes Nya Ljudbolaget dönüşünden sonra İskandinav müziğine bir ek daha yapalım istedim. Diğerlerine oranla daha popüler olabilmiş, daha çok albüme sahip ve ticari başarıyı yakalamış gruplardan olan Burnin Red Ivanhoe, 1967 yılı ortalarında Danimarka'da kuruluyor. Doğal olarak da İskandivya'dan çıkan ilk Progressive Rock gruplarından biri olarak anmak yanlış olmaz. Hatta biraz kurcalarsak ilki bile diyebiliriz.

2 yıllık uzun çalışmaların ve sahnede edindikleri deneyimin ardından 1969 yılında ilk albüm olan M144'ü yayınlıyorlar. Double olarak nitelendirilen albüm 2 plaktan oluşuyor. Henüz ilk albümünü kaydeden bir grup için ciddi bir yaklaşım bu. Yapımcı firmanın da büyük bir risk aldığını söylemek gerek. Neyse ki albüm o kadar başarılı oluyor ki durumdan herkes memnun. İlk albümün kazandığı ciddi başarı sayesinde 2. albümün kayıtlarına başlayan grup tarzlarında çok fazla değişikliğe gitmeden devam ediyor.

Zaten en başa dönersek, Burnin Red Ivanhoe'nun tamamen kendine has bir müzikal anlayışı bulunuyor. Onların müziğini herhangi bir grubun müziği ile benzeştiremiyorsunuz. Eğer bir parça ya da albüm Burnin Red Ivanhoe tarzına benziyorsa muhtemelen onlardan sonra kaydedilmiştir diye düşünebilirsiniz. Pek çoklarınca Caravan ile fazla benzerliğe sahip oldukları söylense de aradaki belirgin farklılıklar bu tezi çürütüyor. Blues, Jazz, R&B, Psychedelic, Folk gibi pek çok tarz ve türden etkilenerek yaptıkları müzikte İskandinav dokunuşları kaçınılmaz şekilde yerini alıyor.

Albümün Londra'da kaydedilen ve yayınlanan ilk Danimarka çıkışlı albüm olduğunu da belirtelim. Progressive Rock'ın anavatanında böylesine görkemli bir albüm kaydetmeyi başarıp, üstüne bir de başarı sağlamak herkesin harcı olmasa gerek. Blues ve Jazz Rock'ın enfes şekilde birleştiği albümde nefeslilerin ön planda olduğu parçalarda hava bir anda değişiyor. Canterbury Scene'deki aşırı rahatlığa yakın bir yapıyla girdikleri parçalardan başarılı şekilde çıkmayı becerebiliyorlar. Herhangi bir aksaklık ya da kulağınızı tırmalayan tuhaf bir şeye rastlamıyorsunuz hiç. Bunu Jazz ile yapmak kolayken bir de yanına Blues'u ekleyin. Ne kadar zor olduğu ortada. Ama albüm de en az o kadar iyi durumda.

BURNIN RED IVANHOE

Kim Menzer / Armonika, Trombon, Tenor Saksafon, Flüt, Vurmalılar
Ole Fick / Vokal, Gitar, 12-Telli Gitar
Karsten Vogel / Soprano Saksafon, Alto Saksafon, Org, Piyano
Jess Stæhr / Bass, Akustik Gitar
Bo Thrige Andersen / Davul, Vurmalılar

BURNIN RED IVANHOE

01 - Across the Windowsill 7:45
02 - Canaltrip 5:20
03 - Rotating Irons 8:25
04 - Gong-Gong, the Elephant Song 5:50
05 - Near the Sea 3:55
06 - Secret Oyster Service 9:45

25 Eylül 2022 Pazar

Aquila / Aquila (1970)

60'ların ikinci yarısında kurulan Psychedelic Rock, Folk Rock grubu Blonde on Blonde'un ilk albümü kadrosunda yer alan Ralph Deyer, albüm kayıtları sonrasında grupta kendi yerini bulamadığını düşünüp ayrılıyor. Kendi grubunu kurma peşine düşüyor ve kısa sürede toparladığı diğer elemanlarla birlikte Aquila'yı kuruyor.

Blonde On Blonde gibi Galler'den çıkan kaliteli gruplardan biri olmayı başarıyor Aquila. Ama maalesef pek çoğunda olduğu gibi de tek albümle kalıyorlar. Doğal olarak grup hakkında da çok fazla edinebileceğimiz kaynak oluşmuyor. Bilinen en önemli nokta, albümün neredeyse Denyer'ın kişisel albümü olması. Bütün parçaları yazıp düzenlemelerinde en önde yer alıyor. Belirtmek gerekir ki istediğiniz kadar iyi parçalar yazıp, düzenleyin elinizdeki grup elemanları çok iyi değilse berbat bir işe dönüştürmeniz çok kolay olur. Ama Aquila'nın diğer elemanları da en az Denyer kadar iyi oldukları için bu sorunla karşılaşmıyorlar.

Tuhaf olan, böylesine başarılı bir albümü hem de RCA etiketiyle yayınlayıp sonra da hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmak. Öyle bir ortamda tükenmiş olmalarını, başka parça üretemediklerini düşünmek saflık olur. Ama işte, Aquila haklarında ufak bilgi kırıntıları da dahil hiçbir şey bırakmadan tozlu rafların arasındaki yerini alıyor.

Eklektik bir yapıya sahip olan Aquila müziğinde Jazz unsurları ağır basıyor. Diğer yandan Psychedelic Rock, Heavy Rock, Space Rock gibi türlerin belirgin özelliklerinden etkiler içeriyor. Bu nedenle de Aquila müziğini Crossover Prog olarak tanımlamak belki de en doğrusu.

Her bir parçada beklentinizi gerçekten yükselten bir etkiye sahip olmakla kalmayıp daha ne kadar ileriye gidebilirler sorusunu da sorduruyor. Albümdeki tek eksik ya da aksayan taraf vokalin yetersizliği olarak görülebilir. Bütün o karmaşık yapıdaki parçaların içerisinde daha özellikli bir vokal ve vokal tekniği aramaktan kendinizi alamıyorsunuz. Yine de bu haliyle bile sizi pek çok evrende aynı anda bulundurabiliyor.

Klavyeden gelen Psychedelic Rock etkilerini saksafonun Jazz'a doğru sürükleme çabaları, vurmalıların kontrollü ritimleri ile bir durağanlaşıp bir at koştururcasına hızlanan parça yapıları Aquila'nın ne kadar da iyi bir grup ve albüm olduğunun göstergesi.

AQUILA

Phil Childs / Bass, Piyano
James Smith / Davul, Vurmalılar
George Lee / Flüt, Alto Saksafon, Tenor Saksofon, Bariton Saksafon
Martin Woodward / Org
Ralph Denyer / Vokal, Elektrik Gitar, Akustik Gitar

AQUILA

01 - Change Your Ways 5:18
02 - How Many More Times 6:22
03 - While You Were Sleeping 5:25
04 - We Can Make It If We Try 4:35
05 - (The Aquila Suite) First Movement 8:29
        a. Aquila (Introduction)
        b. Flight of the Golden Bird
06 - (The Aquila Suite) Second Movement 8:52
        a. Cloud Circle
        b. The Hunter
        c. The Kill
07 - (The Aquila Suite) Third Movement 8:57
        a. Where Do I Belong
        b. Aquila (Conclusion)