Psychedelic Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Psychedelic Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2023 Cuma

Asoka / Asoka (1971)

Dünkü Taste of Blues yazısında adı geçen Asoka'yı da eklemeden geçmeyelim. Zira daha sonra unutuyoruz. Unutulunca da çok gerilere kalıyor. Asoka gibi değişik, ilginç, tuhaf ve şaşırtıcı gibi kelimelerle tanımlanabilecek bir grubu da unutmak pek hoş olmaz.

1967 yılında kuruluyor Asoka. Taste of Blues'da bahsettiğimiz gibi aynı yıl kurulan iki grubun ikincisi ve geri planda bırakılanı. 1969 yılında yayınlanan Taste of Blues'un albümde yaşadığı şanssızlık ya da verdikleri yanlış kararın (yazıyı buradan okuyarak meseleyi anlayabilir / hatırlayabilirsiniz) ardından Claes Ericsson ve Patrick Erixson, Asoka ile yola devam kararı alıyorlar. 1 yıl kadar süren hazırlıkların ardından da albüm kayıtlarına girişip kısa bir sürede albümü bitiriyorlar.

1971 yılında yayınlanan albüm herhangi bir şanssızlık ya da yanlış karar sorunu yaşamasa da ticari olarak devasa boyutlarda bir getirisi de olmuyor. Doğal olarak kısa bir süre sonra Asoka da dağılıyor. Ta ki 36 yıl sonra tekrar bir araya gelene dek. Arada bir Take Off adında Archival albüm yayınlansa da ikinci albüm olarak nitelendirilebilecek albüm 2007 yılında 36 Years Later adıyla piyasaya sunuluyor. Genel olarak 2000'ler sonrasına kişisel olarak pek bulaşmayı tercih etmesem de Asoka'nın bu ikinci albümü oldukça da iyi bir albüm. Take Off ile birlikte arşive alınması gerekir diye de düşünüyorum.

Hard Rock ve Psychedelic Rock'tan gelen büyük etkiler farklı türler ve tarzlarla birleşerek Asoka'nın müzikal anlayışını oluşturuyor. Blues, Jazz ve Boogie parçalarda kendine yer bulurken fazlasıyla ön plana çıkan emprovizasyonları duydukça da dibiniz düşüyor. Toplamda albümü Heavy Progressive Rock içerisine ya da biraz arsızlık edip Heavy Psychedelic Rock içerisine dahil de edebiliriz. Fakat yeterli ya da doğru da gelmeyebilir. O noktada çok uğraşmayın, dinleyin sadece.

Albümün geneli coşkulu, karmaşık ve tuhaf etki bırakıyor insanda. Birbirine benzeyen hiçbir şey olmadığı gibi, şu gruptan esinlenmişler, bu albümü çok dinlemişler diye atıp tutabileceğiniz bir şey de bulamıyorsunuz Asoka'da. Kolay kolay vazgeçebileceğiniz bir albüm olmaktan çok öte, dinledikçe daha fazla dinlemeniz gerektiğine sizi inandırabilecek kadar da güçlü.

ASOKA

Tjobbe Bengtson / Bass
Daffy Bengtson / Davul
Robban Larsson / Gitar
Claes Ericsson / Piyano, Org, Keman
Bosse Winberg / Steel Gitar
Patrik Erixson / Vokal, Davul, Vurmalılar

ASOKA

01 - Psykofoni för ekogitarr och poporkester 2:11
02 - Ataraxia 3:28
03 - Leave Me 3:34
04 - Svensson Blues 3:27
05 - 1975 3:48
06 - If You Feel 4:25
07 - Tvivlaren 4:37
08 - I'm Trying (To Find a Way to Paradise) 6:15
09 - Psykofoni för ekogitarr och poporkester (reprise) 2:51

15 Haziran 2023 Perşembe

Taste Of Blues / Schizofrenia (1969)

Taste of Blues
, İsveç'ten erken dönem bir tuhaflık olarak özetlenebilir. 1967 yılında Malmö'de kurulan grup Psychedelic Rock ve Blues'dan beslenen ve kendi doğaçlamaları ile geliştiren bir yapıya sahip. Bu arada ilginç olan bir durum da var grupla ilgili. Grubun 2 elemanı Claes Ericsson ve Patrick Erixson aynı anda 2 gruba dahil olmuşlar 1967'de. Biri Taste of Blues iken diğeri de Asoka. Fakat öncelikli çalışma alanını Taste of Blues'a ayırılıyorlar ve diğer grup biraz geride kalıyor. Fakat Asoka da 1971 yılında çıkardıkları tek albümle biliniyorlar. 1971 yılından sonra da grup Lotus'a evriliyor. Ki o da başarılı İsveç gruplarından biridir.

Taste of Blues kendine has bir yapıya sahip gruplardan. Beslendikleri kaynaklar fazla olsa da kendi dillerini yaratmayı başarabilmişler. Hatta o kadar etkili bir şey yapmışlar ki Can'in öncülü olduklarını söylemek yanlış da olmaz. Muhtemeldir ki Can'deki elemanlar Taste of Blues'u biliyorlar. Ama onlardan feyz alıp almadıklarını bilemiyoruz elbette. Can'in müzikal anlayışındaki monoton, yinelenen ve süregiden ritim tabanlı yaklaşım Taste of Blues'da da mevcut.

Paul Butterfield, John Mayall ve Cream gibi isimleri takip eden grup elemanlarının kendilerine isim olarak Taste of Blues'u vermeleri çok normal. Bu ismin verdiği havadan kaynaklı olsa gerek, menajerleri de bir hayli fazla mesai yapmış ve grubun albümü çıkmadan hemen önce, 1969 yazında Frank Zappa and the Mothers ve Jefferson Airplane'in İskandinavya turnelerinin açılış konserlerinde ön grup olarak sahne almalarını sağlamış. Buradan yola çıkarak da albümün yayınlanması şart olmuş.

Lakin grup elemanları ve yapımcılar verdikleri yanlış kararın cezasını hemen çekmişler ve albüm ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahip olsa da satmamış. Kapakta kullandıkları çizimde, Şeytanın asasını tutan İsa ile İsa'nın çarmıhını tutan Şeytan üzerine bir de You shall have no other gods before us (Bizden başka tanrın olmayacak) yazınca pek de tercih edilmemişler. Albümün adıyla birlikte düşünüldüğünde ortadaki ikiyüzlü ya da birbiriyle faydacı ilişkiden kaynaklı olarak iyi ve kötünün konumunu sorguluyor diye de düşünülebilirmiş oysa ki.

TASTE OF BLUES

Don Washington / Vokal
Rolf Fredenberg / Gitar
Claes Ericsson / Org, Keman
Robert Moller / Baas
Patrik Erixson / Davul

SCHIZOFRENIA

01. Schizofrenia (17:02)
02. A Touch Of Sunshine (3:17)
03. On The Road To Niaros (1:33)
04. Another Kind Of Love (4:08)
05. Another Mans Mind (4:52)
06. What Kind Of Love Is That (2:14)

12 Haziran 2023 Pazartesi

Jackal / Awake (1973)

1969 yılında Toronto, Kanada'da kurulan Jackal, tek albümlü efsaneler listemize yaptığımız eklerden. 4 yıl boyunca aralıksız yaptıkları çalışmaların ardından ortaya çıkan albüm oldukça başarılı bir Heavy Progressive Rock kaydı. Kanada'dan Heavy Prog türünde çıkan en iyi albümlerden biri demek de yanlış olmaz.

5 kişilik kadroya sahip olan grubun tarihçesi hakkında çok fazla bilgi yok. James ve Chris Kellesis tarafından kurulmuş. Parçalar bu ikili tarafından yazılmış ama James yüksek ihtimalle gruptan ayrılmış. Çünkü albüm kapağında kadronun içerisinde James'in adı geçmiyor. 1973 yılında neredeyse hiç bilinmeyen bir plak şirketi ile anlaşma imzalayıp albümü yayınlıyorlar. Albümden 1 yıl sonra da dağılıyorlar.

Jackal, Hard Rock, Blues ve Psychedelic köklerinden beslenen, kendine özgü bir Heavy Prog yapıyor. Karşılaştırıldıkları pek çok grup olmakla birlikte, kendilerine has bir yapıya sahip olduklarını söylemek gerek. Bazı anlarda Rush'ı andırdığı, Tempest ve Warhorse gibi coşkulu bir yaklaşıma sahip oldukları doğrudur. Alakasız bir şekilde Lord & Blackmore'la benzeştirilir / karşılaştırılırlar. Pek çok yönden benzerlikle görünse de Jackal'ın tarzını da ayırt edebiliyorsunuz. Bu da demektir ki kendi yollarını çizmeyi başarabilmişler.

Psychedelic Rock'un belirgin özelliklerini fazla eğip bükmeden farklı bir yapıya dönüştürmeyi başarabildiklerini de söylemek lazım. Temel olarak Psychedelic etkileri hissediyorsunuz ama farklılaştığını ve bambaşka bir şeye dönüştüğünü de duyuyorsunuz. Space Rock'a doğru gittiklerini söylemek doğru olmaz ama yakınında gezindikleri anlar da yok değil. Yine de kontrolü elden bırakmayıp temkinli davranıyorlar ve çeşitliliği arttırıp kendilerine ait bir yapı oluşturuyorlar.

Bu noktada belirtmek gerekir ki Jackal, İngiliz tipi Heavy Prog ile Güneyli tipi Hard Rock / Heavy Prog arasında bir köprü gibi duruyor. Bloodrock gibi Teksaslı bir gruptan bulabileceğiniz çok şey Jackal'da da varken, Uriah Heep gibi İngiliz tarzından da çok fazla şey bulmak mümkün. Kanada'nın bu konuda avantajı da bu olsa gerek. Amerika kıtasında olmasına rağmen Avrupa köklerinden de kopmuyor. Her iki kıtanın da oluşturdukları üzerinden kendine bir yol çiziyor. Çeşitliliği arttıran da bu olsa gerek.

JACKAL

Charlie Shannon / Lead Vokal
Dave Bernard / Gitar
Chris Kellesis / Klavye
Steve Hayward / Bass
Cameron Lauder / Davul

AWAKE

01. At The Station (5:37)
02. For You (3:00)
03. Sunny Side Of The Day (2:39)
04. A New Day Has Arisen (8:34)
05. How Time Has Flown (5:47)
06. Lost In The World (2:20)
07. In The Heavens (4:05)
08. Awake (7:46)

10 Haziran 2023 Cumartesi

Svanfridur / What's Hidden There? (1972)

Bu aralar tek albümlü gruplardan gidiyoruz. Svanfridur da (aslında tam yazılışı Svanfríður ama zor tabi) aramıza İzlanda'dan katılan gruplardan. En çok hakkı yenmişlerden biri de diyebiliriz. Zira enfes bir albüm kaydetmiş olmalarına rağmen o albümü de çok fazla sayıda insana ulaştıramamışlar. Yapımcı firmanın gruba çok fazla inanmadığı bu nedenle de albümün sadece 100-200 adet arasında basılıp dağıtıma verildiği söyleniyor. Buradan bakıldığında albüm de grup da bundan fazlasını hak etmiş gibi görünüyorken, dönemi içerisinde de aslında bir yerlere gelebilecek, hatta belki başka albümler kaydetmelerine olanak tanıyacak bir albüme bu kadar kötü davranılması da oldukça üzücü.

Grup aslen İzlandalı. Haklarında çok fazla bilgimiz yok ama 1970 yılında bir araya gelip müzik yapmaya başladıkları söyleniyor. Daha sonraları da İngiltere'ye giderek Londra'da konuşlanmışlar. Albümü de burada kaydedip yayınlamışlar. Kullandıkları dilin zorluğunu düşünerek (adamların Eyjafjallajökull adında bir yanardağı mevcut biliyorsunuz) albümü İngilizce olarak kaydetmişler.

Temel olarak albüm fazlasıyla iyi ve yenilikçi. Az önce bahsettiğimiz hakkının yenmesi durumu bu nedenle de insanın içini acıtıyor. İzlanda folklorundan beslenen ama modern müziklerin bir toplamı olan albüm genel olarak Heavy Progressive Rock olarak kategorilendiriliyor. 

Farklı türlerin ve tarzların bileşkesi olan albümlere sıkça rastlıyoruz 70'li yıllardan. Ama bu albüm gerçekten de bir başka. Benzersiz tanımlamasını en çok hak eden grup / albüm listesi yapacak olsak Svanfridur, What's Hidden There ile bu listenin ilk 10'u içerisinde kesinlikle yer alır.

Coşku dolu parçalar arasında tuhaf sesler duyduğunuz albümde Flüt ve Moog çok fazla öne çıkıyor. Parçalardaki gidişatı belirlemeseler de, belirgin anlarında ortaya çıkarak havayı değiştiren, farklılaştıran bir yapıya sahipler. Albümdeki gitar bölümleri fena halde iyi. Psychedelic Rock'tan beslenen yapısıyla işi daha da sertleştirerek ilerlemeyi tercih ediyor gitarlar. Aralara serpiştirilen kemanlar da işin cabası. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Grup elemanları dışında albüme konuk müzisyen olarak katılan Sigurdur Johnsson, grubun keman, Moog ve flüt bölümlerini tamamlıyor. Yani albümün sert ve folklorik kısmı Svanfridur'dan gelirken, müziğe sürekli gelişen havasını katan da Sigurdur Johnsson diyebiliriz.

Dinlediğinizde tuhaf bulacağınız ama dinlemekten vaz geçmeyeceğiniz, dinledikçe de dinlemek için yanıp tutulacağınız albümlerin de başında geliyor What's Hidden There.

SVANFRIDUR

Birgit Hrafnsson / Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Arka Vokal (2 & 4)
Gunnar Hermannsson / Bass, Arka Vokal (2)
Sigurdur Karlsson / Davul, Vurmalılar
Petur Kristjansson / Lead Vokal

Konuk Müzisyen:
Sigurdur Johnsson / Piyano, Moog, Keman, Flüt, Vokal (2 & 6)

WHAT'S HIDDEN THERE?

01. The Woman of Our Day (3:12)
02. The Mug (4:50)
03. Please Bend (4:47)
04. What's Hidden There? (4:06)
05. Did You Find It? (2:08)
06. What Now You People Standing By (7:58)
07. Give Me Some Gas (5:12)
08. My Dummy (4:15)
09. Finido (3:44)

6 Haziran 2023 Salı

Justine / Justine (1970)

Kadrosu farklı ülkelerden gelen isimlerden oluşan ama İngiltere'de kurulan Justine, Progressive Folk janrı içerisinde kaliteli ve iyi bir albüm kaydedip dağılan gruplardan. 1968 yılında bir araya gelip 2 yıllık sahne performans gösterilerinin ardından grup ile aynı adı taşıyan albümün kaydını bitirip yayınlıyorlar. Hemen ardından da dağılıyorlar.

Haklarında biyografik çok fazla bilgi bulunmuyor. Sadece grup elemanlarından vokalist Laurie Styvers ve John McBurnie hakkında bilgimiz var. Styvers gruptan ayrıldıktan hemen sonra arka arkaya kaydettiği 2 solo albümle tanınıyor. Özellikle 70'li yılların müzik ortamında bilinen, tanınan isimlerden biri haline geliyor. McBurnie ise yine Justine'den ayrıldıktan sonra katıldığı Jackson Heights ile biliniyor. 

Grubun ilginç yanlarından biri 6 kişilik kadroda 3 kadın vokalin bulunması. Diğer iki eleman gitar ve sonuncusu da davul çalıyor. Grup 3 vokalli olunca müzikal bakış açıları da ona göre şekillenmiş. Yine de albüm boyunca sadece vokal duyacağınızı da düşünmeyin. Doğru yerlerde ve birbirinin neredeyse içinden geçen şekillerde kullanmışlar vokalleri.

Justine'de Prog Folk'un farklı kökenlerden beslenen bir yapısı var doğal olarak. Farklı ülkelerden gelme grup elemanlarının gruba en büyük katkılarından biri de bu kültürel çeşitlilik. Diğer yandan albümün her yerinde dönemin en gözde türlerinden biri olan Psychedelic Rock fazlasıyla hissediliyor. Gelişmeye açık ve ilerici yapısıyla da Progressive Rock genel başlığı altına koymakta sakınca görünmüyor.

Genel yapının Amerikan menşeli West Coast Psychedelic'ten geldiğini albümü dinlediğiniz ilk andan itibaren anlayabiliyorsunuz. Biraz popüler bir yaklaşım sergiledikleri için de Mamas & Papas ile karşılaştırılabilir durumuna gelmişler. Tabi ki Mamas & Papas bu konuda karşılaştırma ya da kıyas kabul etmeyecek gruplardan. Fakat Justine albümünde gerçekten de grubun izlerini bulmak çok kolay. Kadın vokallerin Mama Cass'e öykündüklerini rahatlıkla anlayabiliyorsunuz.

Farklı açıdan bakıldığında ise multi national bir grup olarak farklı kültürlerden gelenleri Psychedelic sosuyla Progressive Folk içerisinde erittiklerini ve bunu yaparken de kendilerine ait bir dil ya da tavır geliştirdiklerini söylemek yanlış olmaz. Benzersiz ya da tek olduklarını söyleyemesek de kaydedip yayınladıkları tek albümle değişik bir bakış açısına sahip olduklarını da açıkça görebiliyoruz.

JUSTINE

John McBurnie / Gitar, Vokal
Keith Trowsdale / Gitar, Vokal
Dougie Wright / Davul
Laurie Styvers / Vokal
Bethlyn Bates / Vokal
Valerie Cope / Vokal

JUSTINE

01. Flying/Love You More Than Is Good for Me To/Nostrils (7:25)
02. She Brings the Morning with Her (3:18)
03. Back to Boulder (5:07)
04. Traveller (2:46)
05. See Saw (2:31)
06. Mini Splurge/Mr. Jones/Is That Good. That's Nice (10:54)
07. Clocks/Hey I Used to Know You (5:02)
08. Unknown Journey (7:07)

24 Mayıs 2023 Çarşamba

Peloma Bokiou / Peloma Bokiou (1972)

Adını telaffuz etmek oldukça zorsa da Peloma Bokiou, Yunanistan coğrafyasından çıkmış en iyi Psychedelic Rock, Progressive Rock ve az zorlayarak da olsa Acid Rock gruplarının en iyilerinden biridir. Kaydettikleri tek albümle ticari olmasa da büyük bir başarı kazanmışlar ve günümüzde bile hala dinlenmektedirler. Doğal olarak da tek albümlü efsaneler listemize teklifsiz bir şekilde girebilirler.

Grubun orijinal adı Πελόμα Μποκιού. Okuyun okuyabilirseniz.. O nedenle de genelde kullanılan adı Peloma Bokiou'yu kullanmayı tercih ettik. İsmin çok büyük, çok değişik bir anlamı olduğunu da düşünmeyin! Grup elemanlarının isimlerindeki hecelerden oluşuyor. Nikos DaPEris, Nikos LOgothetis, Takis MArinakis, Vlassis BOnatsos ve Yannis KIOUrktsoglou'dan kurulu grubun adı da isimlerde bold ile belirtilen hecelerin birleşiminden geliyor.

1970 yılında kurulan grup uzun süreli çalışmaların ardından albümü ancak 1972 yılında çıkarabilmiş. Bundaki en büyük neden tabi ki kaydettikleri parçaların dinleyicilere ağır geleceğini düşünen yapımcılar. Fakat yılmadan yaptıkları işin arkasında durmuşlar ve belki de Avrupa'dan çıkmış en iyi ilk 10 Psychedelic Rock albümünden birine imza atmayı başarabilmişler.

Başarının ardında enstrümantalistler olduğu kadar vokal Bonatsos'un değiş ve Psychedelic'e fazlasıyla uyan sesi bulunuyor. Zaten grubun dağılmasının ardından Bonatsos kendine başarılı bir kariyer de yapabilmiş sesi sayesinde. Tabi grubun dağılması, tek albümle kalması herkes için büyük kayıp. Yine de elden gelecek başka bir şey olmayınca buna da şükür diyor insan.

Albümün kendine bir has havası var. Bir yandan Yunan folklorundan beslenirken diğer yandan tamamiyle farklı bir müzikal yapıyı kullanıyorlar. Amerika'dan yayılan Psychedelic'in farklı kültürel alt yapılarla birleştiğinde ortaya çıkan örneklerin en iyilerinden biri albüm. Birbirini tekrar eden gibi görünen ama hiç o deliğe düşmeyen, ara ara sertleşip Hard Rock çevrimlerine doğru ilerleyen ama hemen ardından kıvrılıp Space Rock'a selam veren ve en başında geldikleri yer olan Yunan Folklorik etkileri ve Psychedelic Rock'a dönen nefis albümlerden de aynı zamanda.

Yunanca'nın da en iyi kullanıldığı Rock albümlerinden biri olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Yunan dilinin algılanması ve dinlenmesi zor bir dil olduğu ortada. Ama bunun altından o kadar iyi kalkıyorlar ki farkına varmıyorsunuz.

PELOMA BOKIOU

Nikos Daperis / Gitar
Nikos Logothetis / Klavye
Takis Marinakis / Davul
Vlassis Bonatsos / Lead Vokal
Yannis Kiourktsoglou / Gitar, Vokal

PELOMA BOKIOU

01 - Το φυλαχτό 2:30
02 - Μαρί Μαρία 2:56
03 - Πυρετός 42 4:22
04 - Ανατριχίλα 4:15
05 - Ανανέωση (Πάνω σ' ενα θέμα του G. Beker) 3:55
06 - Αν ήξερα 3:18
07 - Ύμνος στη ζωή 4:00
08 - Μετρική δέσμευση και ελευθερία 4:52
09 - Ψεύτικη ζωή 3:51
10 - Κάποιος πεθαίνει 4:04

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Eric Burdon & The Animals / The Twain Shall Meet (1968)

The Animals
, Blues temelli sesleri ve Eric Burdon'ın karizmatik vokalleriyle tanınan, 1960'ların en başarılı İngiliz rock gruplarından biriydi. 1968'de, Eric Burdon & The Animals adını kullanarak, önceki çalışmalarından önemli bir sapma gösteren ikinci albümleri The Twain Shall Meet'i çıkardılar. Albüm, Psychedelic Rock, Folk ve Jazz unsurlarını içeren daha iddialı ve deneysel bir çabaydı. Albüm, Burdon'ın yükselen vokallerini ve grubun sıkı müzisyenliğini içeriyor. 

Twain Shall Meet, kritik ve ticari bir başarıydı ve Billboard 200 tablosunda 78 numaraya ulaştı. Albüm, iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokaliyle övgü topladı. 1960'ların en iyi albümlerinden biri olarak kabul edilen albüm, Psychedelic Rock'ın klasik bir örneğidir.

The Twain Shall Meet, müzikal değerlerinin yanı sıra sosyal ve politik yorumlarıyla da dikkat çekiyor. Albümün savaş karşıtı marşı "Sky Pilot", o sırada şiddetle devam eden Vietnam Savaşı'na doğrudan bir yanıttı. Şarkı, savaşa karşı güçlü bir ifadeydi ve konuyla ilgili farkındalığın artmasına yardımcı oldu.

Ayrıca Albüm, Blues, Psychedelic Rock, Folk ve Jazz unsurlarını başarıyla harmanlayan ilk albümlerden biriydi. Albümün iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokali, albümün kritik ve ticari bir başarıya ulaşmasına yardımcı oldu. Albüm, dönemin önemli meseleleri hakkında farkındalık yaratmaya yardımcı olan sosyal ve politik yorumlarıyla da dikkat çekiyor.

Açılış parçası Monterey, 1967 Monterey Pop Festivali'ne bir övgüdür. Şarkı, müziğin ve zamanın kültürünün bir kutlamasıdır. Sözler, müziğin insanları bir araya getirme gücü hakkındadır.

Az önce de bahsettiğimiz, savaş karşıtı Sky Pilot, Alan Price'ın yükselen bir org solosunu içeren bir marş kıvamında. Şarkı, Vietnam Savaşı'na karşı güçlü bir ifade ve albümün öne çıkan özelliklerinden biri. Sözler, savaşın gereksizliği / anlamsızlığı ve barışa olan ihtiyaç hakkındadır.

Albümdeki ilginç parçalardan biri olan No Self Pity, insanlık durumu hakkında karanlık ve içe dönük bir hikaye anlatıyor. Kendine acımanın üstesinden gelme ve hayatın zorluklarıyla kafa kafaya yüzleşme ihtiyacı üzerinde şekillenirken güçlü ve düşündürücü sözleri ile öne çıkıyor.

Albüm, gayda, sitar ve obua dahil olmak üzere çeşitli enstrümanların yer aldığı Psychedelic bir yolculuk olan destansı "All Is One" ile sona eriyor. Şarkı, her şeyin birbirine bağlılığı ve birlik ihtiyacı hakkındadır. Sözler şiirsel ve vizyoner.

The Twain Shall Meet, bugün yayınlansa, hala ön plana çıkabilecek tarzda, klasik bir albüm. Albümün iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokali, onu zamansız bir klasik haline getirmeye yardımcı oluyor. 1960'larda var olan aynı zorlukların çoğuyla yüzleşmeye devam ettiğimiz için, albümün sosyal ve politik yorumları bugün de geçerli. Twain Shall Meet, herhangi bir rock müzik hayranı için sahip olunması gereken önemli bir yapıt.

ERIC BURDON & THE ANIMALS

Eric Burdon / Vokal
John Weider / Gitar, Keman
Vic Briggs / Gitar
Danny McCulloch / Bass, Vokal
Barry Jenkins / Davul, Vokal

THE TWAIN SHALL MEET

01 - Monterey 4:18
02 - Just the Thought 3:47
03 - Closer to the Truth 4:31
04 - No Self Pity 4:50
05 - Orange and Red Beams 3:45
06 - Sky Pilot 7:27
07 - We Love You Lil 6:48
08 - All Is One 7:45

16 Mayıs 2023 Salı

The Beatles / Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band (1967)

Daha önce blogda The Beatles'ın adı defalarca geçti. Ama bloga eklememişiz hiç. Ekleyelim.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, İngiliz rock grubu The Beatles'ın 26 Mayıs 1967'de yayınlanan 11. stüdyo albümüdür. Albümün yapımcılığını George Martin üstlendi ve Londra'daki Abbey Road Studios'ta kaydedildi. Tüm zamanların en etkili ve önemli albümlerinden biri olarak kabul edilir ve 2003 yılında Rolling Stone dergisinin Tüm Zamanların En İyi 500 Albümü listesinde bir numara olmuştur.

Albüm, Beatles'ın önceki çalışmasından büyük bir sapma oldu. Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band adlı kurgusal bir grup tarafından birbirine bağlanan şarkılarla bir bütün olarak kavramsallaştırılan ilk albümdü. Albümde ayrıca elektronik enstrümanların kullanımı ve farklı müzik tarzlarının birleştirilmesi gibi bir dizi yenilik de yer aldı.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, kritik ve ticari bir başarıydı. Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'nde liste başı oldu ve dünya çapında 30 milyonun üzerinde kopya sattı. Albüm, Yılın Albümü de dahil olmak üzere dört Grammy Ödülü kazandı.

Albüm, yenilikçi sesi, karmaşık sözleri ve genel konseptiyle övgü topladı. Bir dizi başka sanatçıyı etkilemekle tanınır ve 20. yüzyılın en önemli albümlerinden biri olarak kabul edilir.

Albüm, "Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band" adlı başlık parçasıyla açılıyor. Şarkı kurgusal grubu tanıtır ve albümün geri kalanının tonunu belirler. Şarkı, müzik ve yaratıcılığın bir kutlamasıdır ve bir dizi farklı müzik tarzına sahiptir.

İkinci parça, "With a Little Help from My Friends", klasik bir Beatles pop şarkısıdır. Şarkı, bir arkadaşın yardım çağrısıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve unutulmaz bir koroya sahiptir.

Üçüncü parça, "Lucy in the Sky with Diamonds", saykodelik bir başyapıt. Şarkı, genç bir kızın zihninde bir yolculuktur ve gerçeküstü ve rüya gibi bir atmosfere sahiptir.

Dördüncü parça olan "Getting Better", kişisel gelişim hakkında olumlu ve moral verici bir şarkıdır. Şarkı, hepimizin kendimizi daha iyi hale getirebileceğimizi hatırlatıyor ve akılda kalıcı bir melodi ve olumlu bir mesaj içeriyor.

Beşinci parça "Fixing a Hole", yalnızlık ve izolasyon hakkında daha içe dönük bir şarkı. Şarkı, hepimizin birbirine bağlı olduğunu hatırlatıyor ve güzel bir melodi ile Beatles'ın en dokunaklı sözlerinden bazılarını içeriyor.

Altıncı parça "She's Leaving Home", evden kaçan genç bir kız hakkında yürek burkan bir türkü. Şarkı, kaybetmenin acısının güçlü ve dokunaklı bir keşfi ve Beatles'ın en duygusal vokallerinden bazılarını içeriyor.

Yedinci parça "Being for the Benefit of Mr. Kite!" Sirk temalı, enerji ve heyecan dolu bir şarkı. Şarkı, hayatın ve yaşama sevincinin bir kutlamasıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve Beatles'ın en unutulmaz sözlerinden bazılarına sahiptir.

Sekizinci parça, "Within You, Without You", aşkın gücü hakkında güzel ve ruhani bir şarkı. Şarkı, hepimizin birbirine bağlı olduğunu hatırlatıyor ve unutulmaz bir melodi ile Beatles'ın en ruhani sözlerinden bazılarını içeriyor.

Dokuzuncu parça "When I'm Sixty-Four", yaşlanmayla ilgili büyüleyici ve nostaljik bir şarkı. Şarkı, hayatın bir yolculuk olduğunu hatırlatıyor ve akılda kalıcı bir melodi ve Beatles'ın en komik sözlerinden bazılarını içeriyor.

Onuncu parça "Lovely Rita", bir metrelik hizmetçi hakkında neşeli ve eğlenceli bir şarkı. Şarkı, her günün bir kutlamasıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve Beatles'ın en akılda kalan sözlerinden bazılarına sahiptir.

On birinci ve son parça olan "A Day in the Life", Beatles'ın en büyük başarılarından biri olarak kabul edilen, genişleyen ve destansı bir şarkıdır. Şarkı, genç bir adamın hayatındaki tek bir günlük bir yolculuktur ve karmaşık bir yapıya, çeşitli müzik tarzlarına ve Beatles'ın en güçlü sözlerinden bazılarına sahiptir.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, popüler müzik üzerinde derin bir etkisi olan, çığır açan ve yenilikçi bir albüm. Albüm, müzik ve yaratıcılığın bir kutlaması ve Beatles'ın dehasının bir kanıtı. Albüm, herhangi bir müzik hayranı için sahip olunması gereken bir şey ve Beatles'ın mirasının önemli bir parçası.

THE BEATLES

John Lennon / Lead Vokal, Cowbell, Akustik Gitar, Ritim Gitar, Piyano, Lead Gitar, Hammond Org, Armonika, Kazoo
Paul McCartney / Lead Vokal, Bass, Lead Gitar, Piyano, Lowrey Org, Elektrikli Piyano, Comb, Kazoo, Hammond Org, Clavichord
George Harrison / Lead Vokal, Ritim Gitar, Lead Gitar, Sitar, Tambura, Armonika, Hammond Org, Akustik Gitar, Slide Gitar, Comb, Kazoo
Ringo Starr / Lead Vokal, Davul, Tamburin, Maracas, Conga, Armonika, Shaker, Chimes, Piyano

SGT. PEPPER'S LONELY HEARTS CLUB BAND

01 - Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band
02 - With a Little Help From My Friends
03 - Lucy in the Sky With Diamonds
04 - Getting Better
05 - Fixing a Hole
06 - She's Leaving Home
07 - Being for the Benefit of Mr. Kite!
08 - Within You Without You
09 - When I'm Sixty-Four
10 - Lovely Rita
11 - Good Morning Good Morning
12 - Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band (Reprise)
13 - A Day in the Life

14 Mayıs 2023 Pazar

Aphrodite's Child / It's Five o'Clock (1969)

Söz verilen baharın gelmek üzere olduğu güzel bir güne Aphrodite's Child ile devam edip grubun diskografisini de tamamlamış olalım. Dün de biraz bahsettiğimiz gibi blog ile ilgili en büyük düşüncelerden bir tanesi tam arşiv çalışması olması yönünde. Yani burada paylaşılan / anlatılan tüm grupların albümlerini (tabi 1979 yılına kadar olanları, zira blog 60-70 dönemindeki Rock müzik ve türevlerini hedefe koyuyor) öyle ya da böyle zamanı geldiğinde ekleyip tamamlamaya çalışıyoruz. 

Aphrodite's Child'ın müzikal olarak en altta kalan albümü It's Five o'Clock. İlk albümdeki Psychedelic Pop / Rock yaklaşımı burada da devam etmekle birlikte bazı yeni denemeler de bulunuyor. Muhtemeldir ki Vangelis'in grubun yönünü değiştirmeye çalıştığı dönemin başına denk gelmiş. Bir şeylerden sıyrılmaya çalışıp farklı bir şeye dönüşme çabası içerisinde sürüklenip gidiyor albüm. Sanırım bu nedenle de arada kalmış bir albüm görünümünde. Müzikal olarak başarısızlığının da tek sebebi bu olabilir.

Burada başarısızlıktan söz ediyoruz ama bu berbat olduğu anlamına gelmiyor elbette. Diğer albümlerle karşılaştırdığımızda çıkan sonuç bu diyebiliriz. Albümde popülerleşmiş hatta bu konuda klasikleşmiş bazı parçalar da bulunuyor. Annabella ve Marie Jolie çok uzun zamandır dinlenen parçalardan mesela. Demis Roussos'un değişik sesi ile ön plana çıkan her iki parça da Pop müziğin önemli parçalarından sayılabilir.

Ama dediğimiz gibi, 666 öncesi fazlasıyla arada kalmış bir görünümü de var It's Five o'Clock'un. Olmamış diye tanımlamak doğru değil, tamamlanmamış gibi bir havası var sadece. Progressive Rock'a doğru ilerleyen bir havası olmakla birlikte Psychedelic Pop'tan çok fazla kopmama isteği de var sanki albümün. Az önce bahsettiğimiz Vangelis'in grubun yönünü değiştirme çabası ile Demis Roussos'un popüler alanda kalma isteği arasına sıkışmış izlenimi yaratması da çok doğal. 

Sonuç olarak bakıldığında ortalama bir albüm. Bunu belirtirken de karşılaştırma yapmadan düşünmek gerekiyor. Yunan folklorundan beslenen, dönemin müzikal anlayışının değişmesine destek veren ama belli bir alan sıkışıp kalmaktan da kendini kurtaramamış, ilgi çekici ve arşivde bulunması gereken albümlerden biri It's Five o'Clock.

APHRODITE'S CHILD

Demis Roussos / Vokal, Bass, Gitar
Vangelis Papathanassiou /Klavye, Flüt, Vibes, Vurmalılar, Vokal
Lucas Sideras / Davul, Vurmalılar, Gitar, Vokal

IT'S FIVE O'CLOCK

01. It's Five O'Clock (3:31)
02. Wake Up (4:05)
03. Take Your Time (2:39)
04. Annabella (3:45)
05. Let Me Love, Let Me Live (4:43)
06. Funky Mary (4:11)
07. Good Time So Fine (2:46)
08. Marie Jolie (4:42)
09. Such A Funny Night (4:34)

28 Nisan 2023 Cuma

Materia Gris / Ohperra vida de Beto (1972)

Arjantin
'in ilk konsept albümlerinden birini kaydeden Materia Gris çok kısa ömürlü bir grup olarak kalmış. Aslında potansiyelleri bir hayli fazla gibi görünüyor ama muhtemelen ticari başarı elde edemedikleri ya da bu tip Rock gruplarından alışık olduğumuz grup içi müzikal farklılıklar yüzünden çıkan anlaşmazlıklar sayesinde dağılmışlar. 1970 yılında 4 kişilik bir kadro ile kurulmuş, 2 yılın ardından çıkardıkları konsept albümünün ardından da dağılmışlar.

Bazı kaynaklarda Crossover Prog olarak kategorilendirilseler de Materia Gris'in durum biraz karışık. Heavy Rock ve Psychedelic Rock'tan yola çıkan, Progressive etkiler içeren, Rock Opera'ya varan müzikal bir anlayışa sahipler. Belki de bu nedenle Crossover Prog olarak adlandırılıyorlar, bilemiyorum ama Progressive yanlarının fazlaca öne çıkmadığı albümden anlaşılıyor. Dedik ya potansiyelleri varmış, fakat onu bu albümde tam gösterememişler, sadece yapabileceklerinin haberini vermişler diyebiliriz.

Ohperra vida de Beto albümünde büyük bir yanlışlık da yapmışlar bence. 2-3 uzun parçada çözebilecekleri albümü, bir sürü parçaya ayırıp 16 şarkılık bir albüm haline getirmişler. Albümde, birbirine yapışan, birbirine bağlanan şarkıların sayısı bir hayli fazla. Bu şekilde dağıtacaklarına tek parça halinde çıkarabilirlermiş diye düşünmeden edemiyor insan. Tabi albümü konsept albüm olarak düşündükleri için böyle bir yolu tercih etmiş olmaları da çok olası. :)

Psychedelic Rock severlerin dinleyip de beğeneceği albümlerden biri. Albümün çok fazla sarkan, rahatsız eden yönü yok. Sadece, diğer bazı Arjantinli enfes rock gruplarında hiç rahatız etmeyen dil, bu albümde Fransızca kadar olmasa da bir miktar rahatsız ediyor. Sert ama kaba bir tavırla söyleniyor bazı bölümlerde ve kulağı tırmalayan bir hal alıyor.

Enstrümanlarda hiç sorun yok. Herkes yapması gerekeni hakkını vererek yapmış. Ara ara Blues'a kayan sert gitarların ardından gelen akustik bölümlerle bağlanan klavyeler oldukça iyi. Dinamik ve oldukça güçlü çaldıkları yerlerde insanın aklına İtalyan grup Capitolo 6 geliyor.

Albümü ve grubu biraz yermiş gibi görünsek de aslında zorluklar arasında geliştirilen ve büyük çabalar harcanmış işlerden biri bu da. Dönemin özellikle Güney Amerika için zorlu geçtiği, Arjantin'in bu dönemde yaşadıklarının epeyce kötü olduğu düşünülürse albüm saygı duyulacak albümlerden biri olarak görünüyor.

MATERIA GRIS

Julio Presas / Gitar, Bass, Vurmalılar, Vokal
Eduardo Rapetti / Gitar, Vokal
Omar Constanzo / Bass, Vokal
Carlos Riganti / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyen:
Litto Nebbia / Piyano

OHPERRA VIDA DE BETO

01. Precimiento (2:47)
02. Nacimiento (3:02)
03. Canción de Cuna (0:48)
04. Crecimiento (2:51)
05. ¡Es Alumno! (1:04)
06. Compañero de Banco (2:51)
07. Un Largo Tiempo (4:08)
08. ¡Alguien Llega! (0:44)
09. La Angustia (3:49)
10. El Te Ayudará (1:15)
11. ¿Forma o Esencia? (3:29)
12. La Teoría Positiva (3:50)
13. ¡Soy Tu Vida! (2:51)
14. Reflexión (4:51)
15. Luz en la Vida (0:18)
16. Conclusión (3:08)

20 Nisan 2023 Perşembe

Aphrodite's Child / End Of The World (1968)

Arada daha önce tanıtımını yaptığımız grupların diğer albümlerini de eklemek gerek diye düşünüyorum. Aphrodite's Child ile ilgili daha önce bilgi vermiştik. İsteyenler buradan yazıya ulaşabilir. Kvartetten ile hemfikir olduğumuz konulardan biri de Yunan Rock müziğinin çekici ve albenisi olduğu yönünde malum. Aphrodite's Child, 666 albümünü saymazsak bunun içine pek giremeyebilir belki. Ama kişisel zevkler üzerinden düşünüldüğünde ben bu albümü de seviyorum.

Albümün çok büyük özellikleri, Progressive Rock ya da Psychedelic Rock'a pek bir şey katmışlığı yok gibi görünebilir. Ama sadece Yunan kültüründen gelen o tuhaf ve eğlenceli ritimli müziği entegre etmeyi başarmış olmaları bile büyük bir iş bence.

End Of The World temelde (bana göre elbette), para kazanma amacı güdülmüş ama çok iyi işlenmiş pop albümlerinden biri. Diğer yandan kattıkları pek çok şeyi düşünürsek oldukça da başarılı bir albüm. Psychedelic Rock kökeninden beslenerek, işin içine Yunan ezgilerini ve anlayışını kayıyorlar bu da oldukça keyif veren bir albüme dönüştürüyor.

Vangelis'in müzikal kalitesi tartışalacak gibi olmasa da tarz ya da türler arasında keskin gidiş gelişleri olması tartışmaya açık diyebiliriz. Aphrodite's Child ile yaptıklarından sonra geçtiği, en çok film müzikleri ile hissettiğimiz New Age hissiyatı ile arada dağlar kadar fark var. Ama adam her iki kulvarda da hakkını vererek yapıyor işini.

Diğer tarafta, grubun vokali Demis Roussos'un daha sonraki solo albümlerde de anlaşılacağı üzere hırıltılı ve buğulu bir sesi olması dışında çok önemli bir yeri yok. Lakin adam sesini nasıl kullanacağını iyi biliyor ve böylesi oturmuş bir Psychedelic Pop albümünde olabilecek en iyi performansı sergiliyor.

Albümdeki parçaların bir kısmı daha sonra Roussos tarafından solo kariyeri boyunca da defalarca seslendirilmiş. Bunların başında da Rain & Tears geliyor hiç kuşkusuz. Popüler bir yarı ballad olan Rain & Tears bu albümde de öne çıkan parça. Objektif bakıldığında End of the World, The Grass is No Green, Day of the Fool bahsi geçen popüler parçadan daha iyi bir düzenleme ve akışa sahip. Ama her albümde öne çıkıp para kazandırması gereken bir parça olmalı işte.

Yaz havasına alışmaya çalışırken bu albüm fazlasıyla hizaya sokuyor insanı. Benim bu albümde en sevdiğim parça ise The Shepherd And The Moon. Ritimleri ile alıp götürüyor insanı.

APHRODITE'S CHILD

Demis Roussos / Vokal, Elektrikli Gitar, Bass
Vangelis / Org, Klavye
Lucas Sideras / Davul, Vurmalılar, Ziller

Konuk Müzisyen:
Claude Chauvet / Vokal

END OF THE WORLD

01 - End of the World 3:13
02 - Don't Try to Catch a River 3:38
03 - Mister Thomas 2:45
04 - Rain & Tears 3:10
05 - The Grass Is No Green 6:05
06 - Valley of Sadness 3:13
07 - You Always Stand in My Way 3:55
08 - The Shepherd and the Moon 3:02
09 - Day of the Fool 5:26

15 Nisan 2023 Cumartesi

Lost Nation / Paradise Lost (1970)

Detroit, Michigan çıkışlı Lost Nation'ın kökeni, 60'ların ikinci yarısında kurulan Unrelated Segments grubuna dayanıyor. Psychedelic Rock yapan bu grubun, daha ağır bir Rock anlayışına evrilmesi sonucu isimlerini Lost Nation'a çeviriyorlar ve tek albüm kaydedip dağılıyorlar. Psychedelic'ten beselenen ve gittikçe ağır tonlara sahip bir hale gelen grup ve albümü tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz giriyor. Beklentilerinizi karşılamayabilir belki, eğer Psychedelic'ten çok fazla haz etmiyorsanız. Ama yoğun şekilde klavye kullanılan (Deep Purple, Uriah Heep gibi hatta) albümleri seviyorsanız, Paradise Lost'u da es geçemezsiniz.

Albümün adı muhtemelen John Milton'ın Yitik Cennet (Paradise Lost) şiirinden geliyor. Ama albüm hiç de yitik bir albüm değil. Hakkını vererek dinlediğinizde karşılığını fazlasıyla alıyorsunuz. Sağlam gitarları ile sürekli ilerleyen bir yapıya sahip. Klavyeler ise enfes durumda. Bir an olsun yerlerinde durmuyorlar izlenimine kapılıyorsunuz sürekli olarak.

Kendi döneminde hem dinleyici kitlesi hem de ticari başarı açısından çok büyük bir başarı elde edememiş olsalar da bugünden bakıldığında türün, Amerika'dan çıkmış en iyi albümlerinden biri demek de yanlış olmaz. Albümü tam olarak Psychedelic Rock türevi gibi düşünmeyin. Bundan çok daha ötesinde, Heavy Prog semalarında geziniyor çünkü.

Tabi yine Amerikalı olmalarından kaynaklı olarak da Psychedelic etkileri bir hayli fazla. Frijid Pink ile benzeşen bazı yerleri mevcut. Zaten Lost Nation'ın gitaristi Craig Webb, grubun dağılmasının ardından Frijid Pink'e geçmiş ve orada çalmaya devam etmiş.

Daha önce bahsettiğimiz coşkulu albümlerden Paradise Lost. Ara ara duraklamalara girişse de sürekli olarak yükselmeyi sevdiklerini söylemek yanlış olmaz. Vokalin özelliksiz ama içten sesi albümün her yerinde hissediliyor. Craig Webb'in enfes gitarları da albüme bambaşka tatlar katıyor. Larry Zelanka'nın başında durduğu klavyeler ise hepsinden farklı bir yerde duruyor. Adam oldukça yetenekli ve hem grubun hem de albümün yönünü belirleme konusunda oldukça başarılı. Kimi zaman parçalara girerken kimi zaman parçaların orta yerinde yapacağını yapıyor ve dur durak bilmeyen bir ivmeyle yükseltiyor her ikisini de. Grubun ritim bölümü de işini sonuna kadar iyi yaparken davullar albümde yaratılan coşkuya daha fazlasını vermekten geri kalmıyor.

LOST NATION

Art Wolfe / Bass
Ron Fuller / Davul
Craig Webb / Gitar
Larry Zelanka / Klavye, Org
Ron Stults / Vokal

PARADISE LOST

01. Tall Ivory Castle (4:48)
02. Rome (4:05)
03. Little Boy (4:27)
04. Images (6:50)
05. Seven Minute Woman (5:05)
06. Shadows Within You (4:36)
07. She'll take You (7:14)
08. Falling Inside My Mind (7:17)

10 Nisan 2023 Pazartesi

Food Brain / Bansan - Social Gathering (1970)

70'lerin başından, Japonya'da Psychedelic Rock kültürünü başlatan gruptur diyebiliriz Food Brain için. Aslında tamamen toplama bir proje grubu ama o kadar iyi iş çıkarmışlar ki anlatması zor. Polydor firmasının Japonya'daki üst düzeylerinden biri Psychedelic Rock albümü eksikliğini fark edip 4 elemanı bir araya getiriyor bu proje grubu için. Normal ve sıradan bir şey gibi gelebilir. Zira gezegenin pek çok yerinde, sırf para için yapılan işlerden biri de bu. Ama bir araya gelen elemanların değeri fazla olunca olayın rengi de değişiyor.

Bu yapımcı arkadaş, gruba iyi bir gitarist bulayım fikriyle yola çıkıp Shinki Chen ile anlaşıyor. Ardından da davulcu sağlam olsun deyip Hiro Tsunada'yı katıyor projeye. Hiro Yanagida ve Masayoshi Kabe de eklenince kadro tamamlanıyor. Grubun kadrosunda ismi geçen bu elemanlar öncesinde veya sonrasında Japonya'nın uluslararası arenada tanına isimleri haline geliyorlar. 

Grubun adıyla ilgili anlatılan bir miktar komik bir hikaye de bulunuyor. Shinki Chen elemanlarla konuşup grubun adını Brain Food (Beyin Gıdası) koymaya karar veriyor. Lakin yapımcıya ismi söylerken, kafasının bi dünya olmasından dolayı, Food Brain (Gıda Beyni) diyor ve grubun adı da böyle kalıyor. Hatayı fark ettiğinde Chen bu da böyle olsun mantığıyla üzerine bile gitmemiş anlaşılan.

Yapımcı albüm kayıtları sırasında grubun iyi bir çıkış yapacağına, kaliteli işler çıkaracaklarına ikna oluyor. Hatta kafasında projenin uzun süreli olmasını planlıyor. Ama albümün piyasaya çıkmasından sonra yerinde duramayan grup elemanları dağılmayı tercih ediyorlar. Hepsi farklı gruplara dağılıyorlar. Yapımcının yarım kalan hayali bizim için tek albümlü efsaneler listesine bir grup daha yazmak anlamına geliyor.

Psychedelic Rock'ı daha ileriye taşıyarak üst seviyede bir Space Rock'a doğru yola çıkmışlar Bansan ya da diğer adıyla Social Gathering albümünde. Enstrüman kullanımlarına diyebilecek en ufak bir şey yok. Albümdeki her şey tam yerinde ve olması gerektiği gibi yapılmış. Zaten içinde Shinki Chen ve Hiro Tsunada'nın olduğu bir albümden de farklı bir şey beklemek yanlış olurdu sanırım. Arşive alıp defalarca dinlenebilinecek albümlerden biri.

FOOD BRAIN

Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar
Hiro Yanagida / Klavye, Org
Masayoshi Kabe / Bass
Shinki Che / Gitar

Konuk Müzisyen:
Michihiro Kimura / Klarinet

BANSAN / SOCIAL GATHERING

01. That Will Do (9:12)
02. Naked Mountain (0:32)
03. Waltz For M.P.B. (3:45)
04. Live Juice Vending Machine (3:21)
05. The Conflict Of The Hippo And The Pig (0:31)
06. Clock (5:27)
07. One-Sided Love (0:48)
08. The Hole In A Sausage (15:03)
09. Dedicated To Bach (0:51)

9 Nisan 2023 Pazar

Chain / Toward The Blues (1971)

60'ların sonunda kurulduğu dönemden şimdiye dek Avustralya'nın çıkardığı en iyi Blues Rock grubu tartışmasız şekilde Chain'dir. Bunu herhangi bir Avustralyalı müzik otoritesi ya da dinleyicisine sorun, farklı bir isim vermeyecektir. Bu türe dahil pek çok grup çıkarmış olsalar da hala en iyileri, en bilinenleri, en önde olanları daima Chain oluyor. 

Grubun tarihi oldukça karışık ama onu da söyleyelim. Özellikle en popüler oldukları 70'li yılların başlarındaki 6-7 yıllık dönemde grup elemanı olarak 40'tan fazla müzisyenin ismi sayılabiliyor. Sürekli kadro değişiklikleri yaşanmış ama gelen gideni hiç bir zaman aratmamış. Neredeyse hep aynı kalitede, bazen daha iyi bir şekilde Chain sahnedeymiş.

Özellikle sahne performansları o kadar iyiymiş ki Mushroom isimli plak şirketinin sahibi Michael Gudinski, yıllar sonra, Mushroom'un kurulduğu dönemde Chain ile tanıştığını ve plak şirketinin geleceğini Chain'in itibarı üzerine oluşturduğunu bir röportajda itiraf etmiş. Zaten bu nedenle de ciddi çalışmalar yapıp, grubun menajerliğini de üstlenmiş. Adam canla başla çalışıp, Chain'in daha fazla insanla tanışması için elinden geleni yapmış.

1971 yılı Ocak ayında Odyssey Festivali'nde verdikleri enfes konserin ardından (History of Chain isimli arşivlik albüm setinin içinde mevcut) albüm aşamasında geçmişler. Uzun uğraşılar sonucunda çıkmış albüm ortaya. İşin temelinde Blues fazlasıyla var olsa da Toward The Blues'un müzikal çeşitliliği bir hayli fazla. Alttan gelen her şeyde bambaşka bir türün etkilerini hissediyorsunuz. 

Bu arada belirtelim, Blues çıkışlılar, Blues Rock yapıyorlar ama bunu tamamen Amerikan tarzı ile de yapmıyorlar. Elbette benzer yanları bulunuyor fakat kendilerine has bir yapı geliştirmeyi de başarabilmişler. Dinlediğinizde Amerika ile alakası olmadığını, İngilizlere benzemediklerini anlıyorsunuz hemen. Koyacak yer bulamıyorsunuz ve en son albümün kapağına bakıp tamam işte Chain bu diyorsunuz. O kadar iyi ve kendilerine haslık konusunda da belirginler.

Albüm kaydının grup halinde çalmaya başlamalarından (elemanlar değişiklik gösterse de) çok sonra olduğu düşünüldüğünde enstrüman yetkinliği konusunda en ufak bir sorun göze çarpmıyor. Vokalin gıcırtılı sesi de albüme tam oturmuş. Arşivde olmazsa olmaz albümlerden biri.

CHAIN

Barry Sullivan / Bass
Barry Harvey / Davul
Phil Manning / Gitar
Matt Taylor / Armonika, Vokal

TOWARD THE BLUES

01 - 32/20 Blues 4:11
02 - Snatch It Back and Hold It 5:01
03 - Boogie 10:38
04 - Booze Is Bad News Blues 7:44
05 - Albert Gooses Gonna Turn the Blues Looses 7:02
06 - Black and Blue 4:50

8 Nisan 2023 Cumartesi

Writing On The Wall / The Power of the Picts (1969)

Edinburgh, İskoçya'da The Jury adıyla kurulan Writing On The Wall, yayınladıkları tek albümle Heavy Prog'un en iyi işlerinden birine imza atmışlar. Tek albümle kalmışlar gibi görünse de 1967'den dağıldıkları 1973 yılına kadar pek çok kayda imza atmışlar ve bu kayıtlar daha sonraları tek tek yayınlandı. Albüm olarak değil belki ama arşivlik malzemenin toplanmış hali olarak düşünüldüğünde, bu sonradan piyasaya sürülen albümler de en az ilk albüm kadar iyiler. Hatta albümleri diskografiye dahil etmekte hiç zorlanmazsınız.

1968 yılına geldiklerinde The Jury isminin tutar bir yanı olmadığını anlayıp Writing On The Wall'da karar kılmışlar. Lakin bu ismin de pek öyle ahım şahım bir tarafı olmadığını görememişler diye düşünmeden edemiyor insan. 67 - 68 yıllarında yaptıkları çalışmalar ile birlikte, Rock'ta yaşanan müzikal evrimin tam ortasında kendilerine yer bulmuşlar. Duruma uyum sağlama konusunda hiç yabancılık da çekmemişler anlaşıldığı üzere. Rekabetin büyük olduğu bir ortamda kendilerini geliştirme mecburiyeti ile hareket etmişler yani. İlk albümün ardından çok fazla konsere ve turneye çıkmışlar. Albüm büyük ticari bir başarı elde edemediği için yol kat etmekte zorlanmışlar ama yılmamışlar. 1972 yılında ardı ardına 2 albümlük materyal kaydetmişler. Lakin bunun için çok geç kaldıklarından ve 1973 yılında bütün ekipmanlarının çalınmasından kaynaklı da bir arada duramamışlar ve dağılmışlar.

Psychedelic Rock kökeninden gelen grup Blues Rock ile birleştirip sert ve ağır tonlara sahip bir müzikal yapı geliştirmişler. Şuna benziyor, bunu andırıyor diyemeyiz Writing On The Wall için ama illa bir gruplandırma yapacaksak da Cactus, Babe Ruth gibi isimlerle aynı kefede oldukların söylemek yanlış olmaz.

The Power Of The Picts albümünde sağlam gitarlar var. Yüksek tonda ve yırtıcı şekilde ortaya çıkıyorlar genellikle. Dönemin olmazsa olmazı klavyeler ise bambaşka bir hava veriyor albüme. Özelliksiz ama tam da grubun müziğine uyan vokal ile birleşince de ortaya nefis bir albüm çıkmış. Grubun ritim bölümü de oldukça iyi. Albümün tüm gidişatını bass ve davul ile belirlerken, diğer aletleri bu ikisinin üzerinde hareketli bir şekilde oynatmak üzerine kurgulayabilmişler.

WRITING ON THE WALL

Willy Finlayson / Gitar, Lead Vokal
Robert "Smiggy" Smith / Gitar
Bill Scott / Klavye
Jake Scott / Bass
Jimmy Hush / Davul, Vokal

THE POWER OF THE PICTS

01. It Came on a Sunday (4:18)
02. Mrs. Cooper's Pie (3:21)
03. Ladybird (3:47)
04. Aries (8:09)
05. Bogeyman (3:44)
06. Shadow of a Man (3:52)
07. Tasker's Successor (3:43)
08. Hill of Dreams (3:06)
09. Virginia Waters (5:57)

7 Nisan 2023 Cuma

The Battered Ornaments / Mantle-Piece (1969)

The Battered Ornaments
da tuhaf işler yapan, sağı solu belli olmayan gruplardan. Daha önce Pete Brown & Piblokto ile ilgili yazıda Pete Brown'dan ve His Battered Ornaments'tan biraz bahsetmiştik. Ama üstü kapalı, biraz daha az bilgi ile geçiştirmiştik. Oysa hikaye biraz tuhaf. Sanırım biraz da karmaşık. Kan, ter ve gözyaşı dolu da diyebiliriz. Hikayeye geçmeden işin başlangıcı yerine önce Piblokto macerasını sonra The Battered Ornaments'ı anlatmak da tarihsel sürece aykırılık oluyor aslında, fakat doğaçlamayı seviyoruz işte ne yapalım. Sıralama yerine kafamıza göre gelen kısımdan vuruyoruz.

Şimdi normalde bu işin en başı Pete Brown & His Battered Ornaments grubudur. Ardından The Battered Ornaments gelir ve Piblokto ile devam eder. Sıralamaya tersten başladık, tamamen keyfi sebeplerden. Başarılı bir albüm kaydı yapan Pete Brown & His Battered Ornaments epeyce popüler olup konserlere filan çıkmaya başlıyor bolca. Ardından da ikinci albümün sırası geliyor. Albüm kaydedip bitiriliyor. O sıralarda da Rolling Stones'un ön grubu olarak Hyde Park'ta yapılacak konsere çıkmak için anlaşıyorlar. Elbette, büyük bir adım bu. Rolling Stones gibi bir devden önce sahneyi ısıtacaksınız. Lakin grubun kurucusu, fikir babası ve genel anlamda her şeyi olan Pete Brown, konserden 1 gün önce grubun diğer elemanları tarafından gruptan atılıyor. Sanırız, Brown bu şoku uzunca bir süre travma olarak taşımıştır içinde.

Neyse, sahneye The Battered Ornaments olarak çıkıyorlar ve başarılı bir performans sergiliyorlar, Pete Brown olmadan hem de. Ardından bitmiş olan albümdeki Brown vokallerini kaldırıyorlar ve Chris Spedding vokali ile tekrar kaydediyorlar ve albüm bu şekilde yayınlanıyor.

Her ne kadar Spedding, Brown'dan çok da ha iyi bir müzisyen ve sesini kullanabilen bir yetenek olsa da Brown'ın insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi yaratamamıştı. Albüm ilkine oranla daha iyi bir müzikal alt yapıya sahipti, vokal de oldukça iyiydi ama Pete Brown'ın karizması için içinde yoktu. Bu nedenle de albüm o dönem göz ardı edildi bile diyebiliriz. 

Mantle-Piece'in müzikal yapısı oldukça iyi. Blues Rock, Jazz Rock, Psychedelic Rock gibi etkileri içeriinde barındıran bir Progressive Rock anlayışına sahip. Parçalarda Pete Brown'ın parmağı olmasından dolayı sözler değişik ve ilgi çekici. Enstrüman kullanımları ise had safhada iyi. Kendi döneminde ticari başarı yakalayamamış ve grubun tamamen dağılmasına sebep olmuş olsa da Mantle-Piece gerçekten de iyi albümlerden biri.

THE BATTERED ORNAMENTS

Roger Potter / Bass, Vokal
Pete Bailey / Conga, Vurmalılar, Vokal
Rob Tait / Davul, Güira, Tambourine, Vokal
Nisar Ahmed Khan / Gitar, Reeds, Flüt, Vokal
Chris Spedding / Gitar, Steel Gitar, Portekiz Gitarı, Piyano, Org, Vokal

MANTLE-PIECE

01 - Sunshades 3:30
02 - Late Into the Night 5:16
03 - Then I Must Go 4:11
04 - The Crosswords and the Safety Pins 5:34
05 - Staggered 4:08
06 - Twisted Track 4:29
07 - Smoke Rings 5:12
08 - Take Me Now 3:03
09 - My Love's Gone Far Away 3:38

6 Nisan 2023 Perşembe

Tarantula / Tarantula (1969)

1968 yılında California'da, Spanky & Our Gang grubunun bass gitaristi ve vokalisti Oz Bach tarafından kurulan Tarantula, başarılı bir tek albümle ayakta kalamamış gruplardan. 1 yıllık birlikteliğin ardından (hatta birkaç ay daha az olduğu söylenir) hemen dağılmışlar. Dağılmanın en büyük sebebi doğal olarak para kazanamama meselesi. Enfes bir Psychedelic Rock albümü kaydetmiş olmalarına rağmen ticari başarıyı elde edememişler. İşin ilginç yanı, albüm yayınlandıktan 20 küsur yıl sonra, 90'lı yıllarda albüm özellikle Psychedelic Rock dinleyenler arasında fazlasıyla büyük bir popülariteye de sahip olmuş. Durum tuhaf gibi gelse de böyle gruplar için çok normal olduğunu zaman içerisinde anlamış bulunmaktayız. Zamanında olmayan şeylere hakkı sonradan ödeniyor, ne yapalım...

Frank Zappa'nın ilk dönem işlerinden esinlendikleri açık şekilde görünmekle birlikte bir hayli de ileri götürmüşler işi. Başka albümler kaydedebilselerdi durum böyle devam eder miydi bilemiyoruz ama sadece bu albümle, tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz giriyorlar. Zappaesk yapının yanında Folk Rock ile de iç içe ilerliyor albüm. Bazı noktalarda sertliği arttırıp Hard Rock imajı çizmeye başlayıp ardından Space Rock'ın gölgesinde dinlenip Psychedelic Rock'a geri dönüyorlar.

Tarantula albümünün en keyif veren yanlarından biri, Mike Edelman tarafından çalınan flüt ve saksafon bölümleri Bu tarz albümlerde pek fazla rastlamadığımız türden, alışılmışın dışında ve fazlasıyla yaratıcı. Her iki müzik aletinin de bu kadar iyi kullanıldığı Psychedelic Rock albümlerinin sayısı bir elin parmakları kadar bile etmez diye tahmin ediyorum. Fazlası varsa bile bu albüm ilk 5'te diyebiliriz.

Thad Maxwell'in nefes kesen fuzz gitarları ile Tom Grasso'nun Heavy tonlardaki klavyeleri albüme çok fazla şey katıyor. Maxwell'in ayrıca grubun Lead vokali olduğunu da belirtelim. Yumuşak bir tona sahip sesi bazı yerlerde yırtıcı hale gelse de genelde sakin kalmayı tercih ediyor. Grubun dağılmasının ardından da ayakta kalan tek elemanın Maxwell olduğunu söylemeden geçmeyelim. Hakkı fazlasıyla yenmiş, gözden kaçırılmış Country Rock grubu Swampwater'a katılmış önce. Ardından da Arlo Guthrie'nin 2 albümünde çalışmış. 

Çokça bilinmeyen, hakkında bilginin az olduğu ama gerçekten de iyi bir grup ve albüm Tarantula. Arşivin en azından Psychedelic Rock kanadını fazlasıyla güçlendirebilecek niteliklere sahip.

TARANTULA

Tom Grasso / Klavye, Vokal
Mike Edelman / Flüt, Saksafon, Vokal
Steve Swirn / Davul
Oz Bach / Bass, Vokal
Thad Maxwell / Gitar, Lead Vokal

TARANTULA

01 - You 3:24
02 - Electric Guru 5:38
03 - T.V. Repairman 2:43
04 - Love Is for Peace 6:37
05 - Poison Dance 6:16
06 - Thoughts for Anne 2:44
07 - Peach Fuzz and Peppermints 3:53
08 - Red Herring 7:40
09 - Billy the Birdman 3:29

5 Nisan 2023 Çarşamba

Traffic Sound / Traffic Sound (1970)

Traffic Sound
, sayısı bir hayli fazla olan Peru gruplarından ama en iyilerinden biri. 1967 yılında Lima'da kurulmuşlar. 1972 yılındaki dördüncü ve son albümün ardından da dağılmışlar. Bu beş yıllık süre içerisinde de ellerinden gelenin en iyisini hem de inanılmaz zor şartlar altında yaptıklarını belirtmekte fayda var.

Bilen bilir, Peru'nun 80'li yıllara kadar olan süreci oldukça sancılıdır. 1968 yılında sağa yakın duran diktatör ordu tarafından kansız bir darbe ile görevinden alınır, yerine gelen askeri cunta ise (bu da tuhaf bir şey yahu) toprak ve ekonomi reformları ile daha sosyal bir sisteme dönüştürmeye çalışır. Fakat 1975 yılında bu hükümet de başka bir general tarafından düşürülür ve anlayış yine kapitalizmden yana döner. 80'lerden sonrası da Aydınlık Yol adıyla bilinen sol yanlısı gerillalarla geçer filan. Yani adamların müzik yapmaya çalıştıkları ortam bizim şimdi oturduğumuz yerden bakıp da aman canım ne var ki bunda diyebileceğimiz tarzda bir ortam değil. Zorluk diyorsak, basit, ufak tefek şeylerden bahsetmiyoruz yani. 

Böylesi çalkantılı bir ülkede müzik yapmaya çalışan grup, kuruldukları 1967 yılı ile ilk albümü kaydettikleri 1968 arasında zaten büyük sorunlar yaşıyorlardı. Politik ve insani sorunları bir kenara bırakarak düşünseniz bile (o nasıl olacaksa artık) yaptıkları müziği yayınlayabilecekleri yer bulamıyorlardı. Zira radyo istasyonlarının çoğu hükümet kontrolündeydi ve hükümet Rock müziği, Yankilerin Peru kültürünü ve atalardan miras kalan her şeyi bozma çabasının bileşenlerinden biri olarak görüyorlardı. Doğal olarak da ilk iş Radyo istasyonlarında Rock müzik yayınını kesmekle işe başladılar.

O sırada Los Hang Tens grubundan ayrılmış bir grup müzisyen kendi müziklerini yaparak uluslararası başarı elde edebilmek için kapağı dışarıya atmaya çalışıyorlardı ama mevcut halleriyle bunu yapamayacaklarının farkındaydılar. Los Mads grubu elemanları ile birleşmeyi buna bir çözüm olarak gördüler ve Traffic Sound ortaya çıktı.

İlk yayınladıkları albüm kimilerince albüm sayılmamakla birlikte diskografiye mutlaka eklenmesi gereken, 21 dakikalık bir EP. Albümde Cream ve Jimi Hendrix gibilerinden coverlar yer alıyor. Yetenekli müziyenlerden oluşan grup için bu cover EP'si vile yetmiş zaten. Bir anda tanınır bilinir hale gelmişler. Ardı ardına kaydettikleri 3 albümle de yeterince büyük bir uluslararası başarıya imza atmışlar. Dönemin etkisiyle Psychedelic Rock ve Space Rock semalarında geziyorlar. Aralarda ufak tefek de olsa yerel ezgiler var gibi gelse de bundan o kadar emin olamıyorsunuz. Folk yönü olan bir albüm demek doğru olmaz. Tam olarak uluslararası arenaya hitap eden bir tarzları var. Arşivde olmazsa olmazlardan.

TRAFFIC SOUND

Manuel Sanguinetti / Lead & Back Vokal, Vurmalılar (3,5,6)
Willy Barclay / Lead Gitar (1,3,5,6)
Freddy Rizo Patrón / Ritim Gitar (1,3,6), Akustik Gitar (2,5), Vurmalılar (3), Vokal (3,6)
Jean Pierre Magnet / Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Bariton Saksafon, Flüt, Trompet & Quena (6), Vibes (5), Vurmalılar & Vokal (3,5,6)
Willy Thorne / Bass, Org (2,4), Piyano (2,5), Elektrikli Gitar (2), 12-Telli Akustik Gitar (4), Vokal
Luis Nevares / Davul, Vurmalılar (5)

Konuk Müzisyen:
Otto De Rojas / Piyano (3,4)

TRAFFIC SOUND

01. Tibet's Suzettes (4:45)
02. Those Days Have Gone (3:26)
03. Yesterday's Game (5:49)
04. America (3:00)
05. What You Need And What You Want (4:14)
06. Chicama Way (7:46)

4 Nisan 2023 Salı

Masters of Deceit / Hensley's Electric Jazz Band and Synthetic Symphonette (1969)

Indiana, Amerika çıkışlı bir grup olan Masters of Deceit, tek albüm kaydetmiş ve efsaneleşmiş gruplardan biri sayılabilir. Doğal olarak da tek albümlü efsaneler listemize hızlı giriş yapabiliyorlar. 1969 gibi Rock müzik açısından değerli bir yılda çıkardıkları albümde tam anlamıyla bir geçişin kimliğini ortaya koyuyorlar diyebiliriz. Elbette bu geçiş Psychedelic'ten Progressive'e doğru olan dönem. Her iki türün de temel özelliklerine sadık kalarak, her ikisini de kullanarak kaydetmişler albümü.

Amerikalı bir grup olmalarından kaynaklı alt yapılarında Psychedelic Rock olması son derece doğal. Ama bununla yetinmek yerine dönemin hareketliliğine ayak uydurup işi ileri taşımayı amaç edinmişler. En azından bizim şimdi bu albümden anladığımız şey bu yönde. Tek albüm kaydedip dağılmış olmaları sıkıntı verici bir durum olsa da kabullenmekten başka çare de yok, hep olduğu gibi.

Albümün adından da anlaşılacağı üzere grubun lideri diyebileceğimiz tip Tom Hensley. Kendisi piyano, org, klavinet gibi tuşlu çalgılarda oldukça iyi bir tarza ve yeteneğe sahip. Bunu kullanarak hem albüme adını verirken hem de albümdeki genel yapıyı belirlemiş olduğunu görüyoruz. 

Hensley's Electric Jazz Band and Synthetic Symphonette'te sadece Psychedelic, sadece Progressive ya da sadece bu iki tür arasındaki geçiş yok. Daha geniş kapsamlı bir alana yayılıyor albüm. Dikkatli kulakların kaçırmayacağı üzere Country'den Jazz'a, Blues vari çıkışlardan Symphonic yaklaşımlara, farklı türlerden izler görmek mümkün. Şu durumda albümün türü de Eclectic Prog olarak tanımlanabiliyor. Böylesi karmaşık bir yapıya sahip albümde ritim bölümünün işini gerçekten de doğru yapması beklenir. Master of Deceit'in bass ve davulları ise bunun daha da ötesine geçmiş. Onlar olmasaydı bu albüm fazlasıyla eksik kalırdı gibi düşünebilirsiniz.

Diğer yandan Hensley'nin klavyeleri (bu Hensley soyadlı olanların genel alışkanlığı mıdır bu klavya acaba, diye düşünmeden edemiyor insan - bkz. Ken Hensley), bir anda ortaya çıkıp etrafı darmadağın eden sert gitarları, yükselip Space Rock'a doğru evrilen tarza bir anda ket vurarak geriye dönmesini sağlayan tenor saksafona hayran kalmamak mümkün değil. Bütün bunları bir araya getirdiğinizde hem dönemi en iyi yansıtan albümlerden / gruplardan olduğuna hem de zamanının çok ötesinde bir müzikal anlayışa sahip olduklarını anlıyorsunuz. Arşive mutlaka eklenmesi gereken albümlerden.

MASTERS OF DECEIT

Stan Gage / Davul
Gary Campbell / Bass, Tenor Saksafon, Vokal
Tom Hensley / Piyano, Klavinet, Org
Steve Blum / Gitar, Bass

HENSLEY'S ELECTRIC JAZZ BAND AND SYNTHETIC SYMPHONETTE

01. Shining (4:31)
02. Boxes (4:52)
03. The Grand Illusion (3:34)
04. Long Hard Journey (7:22)
05. Mirror (4:32)
06. Pieces: Together: Pieces (15:09)

31 Mart 2023 Cuma

Group 1850 / Paradise Now (1969)

İngiltere'yi işin içine katmadan düşünürsek, Avrupa kıtasının ilk Progressive Rock gruplarından biridir Group 1850. Hollanda çıkışlı olan grubun öncesi 1964 yılına, The Klits grubuna dayanır. Ortaya karışık bir şeyler yapmaya çalışan The Klits zamanla evrilip 1966 yılında Group 1850'ye dönüştü. Sağlam çalıyorlardı ve hemen kendilerine bir kitle edinmeye başladılar. Çıktıkları konserlerde sahne performansları çok iyiydi. 

1967 yılında en büyük çıkışlarını ve en iyi sahne performanslarından birini sergilediler. Amsterdam'a konsere gelen Mothers of Invention'ın ön grubu olarak sahneye çıktılar. Sergiledikleri performans Mothers of Invention elemanları tarafından da acayip beğenilmişti. Bu motivasyonla ilk albümleri Agemo's Trip To Mother Earth'ü kaydedip yayınladılar. 1968 yılında yayınlanan albüm Hollanda'nın ilk konsept albümüdür.

Pink Floyd'un Saucerful of Secrets albümü ile açtığı yolda ilerleyen grup, müzikal anlayışına pek çok tür ve tarzdan etkiler yerleştirirken Progressive yapıyı fazlasıyla güçlenirmişti. 1969 yılında, konumuz olan ikinci albüm Paradise Now yayınlandı. Albüm hem grubun hem de o dönemde Hollanda'nın en iyi albümü niteliğindeydi. Konserler ve sahne şovları birbiri ardına gelmeye başlamıştı grup için. Avrupa'nın pek çok yerinde bilinir hale gelmişler, albümleri de ortalamanın üzerinde satar bir durumdaydı. Fakat normal insanlar olmayan grup elemanları 1974 yılında Orange Upstairs adıyla sahne aldılar. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Group 1850 dağılmış mıydı? Adamlar neden sahnede başka bir isimle duruyorlardı? Bu karışıklık hali yaşanırken üzerine bir de aynı grup ismiyle albüm yayınladılar. Sonra ne olduysa bir anda başa dönüp tekrar Group 1850 adını aldılar ve 1975 yılında üçüncü ve son albüm olan Polyandri'yi yayınladılar.

Fakat üçüncü albümün ardından çok uzun bir süre bir arada kalamadılar ve grup yılın sonlarına doğru dağıldı. Elemanların hepsi başka gruplara katılarak yollarına devam ettiler.

Paradise Now, Psychedelic yönü fazlasıyla ağır basan bir albüm. Bazı noktalarda o kadar yükseliyor ki Space Rock'a dönüşmeye bile başlıyor. Gitar bölümleri ile kimi yerlerde Jimi Hendrix Experience'i hatırlatırken kimi yerlerde ise kapının arkasında Pink Floyd duruyormuş gibi hissettiriyor. İnsanı fazlasıyla yakalayan, derinden etkileyen, coşkuyla alıp sürükleyen bir albüm Paradise Now.

GROUP 1850

Peter Sjardin / Vokal, Flüt, Org
Daniel van Bergen / Gitar, Piyano
Ruud van Buuren / Bass
Beer Klaasse / Davul
Dave Duba / Gitar

PARADISE NOW

01. Paradise Now (5:22)
02. Friday I'm Free (2:54)
03. Hunger (4:54)
04. Circle (1:08)
05. Lonelyness (2:22)
06. Martin en Peter (1:55)
07. ?! (7:05)
08. Purple Sky (10:53)