15 Eylül 2008 Pazartesi

Axis - Sewers Down Inside (a.k.a. Axis) (1973)

Çok sevdiğim ekol ülkelerden biridir Yunanlılar. Belki çok sayıda albümleri yok 70’lere ait ama yapılanlar da pek başarılı. P.L.J. Band, Akritas, Aphrodite’s Child, Socrates, Nemesis… Hakikaten az ama öz. İşte bu ülkeden çıkan en iyi gruplardan biri de Axis’dir. Bende yeri biraz ayrıdır bu grubun. Küçükken evdeki plakları karıştırıp aralarında kapağı ilginç olanları dinler, ezberlerdim. Bunlardan biride bizde bir 45’liği olan Axis’ti. Ela Ela / Living In adlı 2 şarkı vardı. Kapakta büyük puntolarla “Ela Ela” yazardı ama ben “Living In” i çok severdim. Halen arada bir dinlerim bu plağı. Bildiğin Hard Rock'a yakın hafif Psychedelic ruhu olan bir 45’lik. Nerden bilirdim ki bu heriflerin “Sewers Down Inside” adlı bir başyapıt albümleri olduğunu. Uzun bir süre bu ikisinin aynı grup olduğuna inanmadım. Neyse ki internet denen bir şey var. Öğreniyor insan.

Deseler ki bu albüm Yunanistan’ın çıkardığı en iyi albüm, altına imzamı atarım. Eh 3-5 albüm sayarım bi de bunlar var diye:)… Ayıp olmasın diğerlerine. Albüme gelince: tarifi gerçekten çok zor. Birçok alt kültürün izlerini taşıyan harika bir albüm. Genel bir fusion havası olsa da, senfonik öğeleri de içinde barındıran bir albüm. Mellotron’un olduğu, bazen kilise klavyesi ve korosunun eşlik ettiği, Canterbury’den de az biraz ilham alan bir albüm.

Grubun esas adamı klavyeci Visvikis. Sakınmadan mellotron kullanmış, iyi de etmiş. Açılış şarkısı, “Waiting a Long Time”, albümle hiç alakası olmayan bir heavy prog şarkısı. “Sewers Down Inside” tek kelime ile albümün başyapıtı. King Crimson Moonchild’ı andıran başlangıcından sonra kısa bir senfonik patlama ve ardından sonlanan bir şarkı. Her şey var bu şarkıda. Visvikis’in vokalinin de şarkıya çok uyduğunu söylemek lazım. Bundan sonrası Mellotron’un havalarda uçtuğu fusion geçişlerin ağır bastığı şarkılardan oluşuyor. Ancak “Pa Vu Ga Di” yi bu tanımdan baya bi ayrı tutmak gerekir. Bitiş şarkısı “The Planet Vavoura” nefis bir solo ile bitiriyor albümü.

Gerçekten farklı ve çok güzel bir albüm. Komşu bu işi biliyor burası kesin. İçinde “bir dünya” barındırıyor desem doğru olacak. Fusion’dan senfoniğe, canterbury’den deneyselliğe birçok şey var. Kanımca herkesin elinde olması gereken bir albüm. Yunanlıların başyapıtı… Not: Hemen belirteyim, bu 1973 yılı albümü ayrıca “Axis” olarak da bilinir. 1971 yılında çıkan ilk albümlerinin adı da Axis. Bu ikisi tarz olarak tamamen birbirinden farklı 2 albümdür. İlkini dinlemeseniz de olur. :)

AXIS

Demis Visvikis / Klavye, Mellotron, Vokal
Alezandros Fantis / Bass
Christos Stassinopoulos / Davul, Vurmalılar
George Hadjiathanassiou / Dvul, Vurmalılar

SEWERS DOWN INSIDE

01 - Waiting a long time (4:27)
02 - Sewers down inside (6:19)
03 - Materializing the unlimited (5:03)
04 - Asymphonia I (5:06)
05 - Suspendet Precipice (1:49)
06 - Roads (5:06)
07 - Asymphonia II (2:50)
08 - Dancing Percussion (2:38)
09 - PaVuGaDi (3:45)
10 - The Planet Vavoura (3:56)

Ikarus - Ikarus (1971)

Uzun zamandır bloga yazacak cesareti bulamıyordum kendimde. Zira bloga yazan diğer arkadaşlar öyle şaane metinler oluşturmaya başladılar ki benim bile dibim düştü (ne demekse). Eskiden dar alanda oynuyorduk ama şimdi görüldüğü üzere (bkz: Sağdan Say ve Ne kadar Globaliz) epeyce bi genişledik. İyi bişey mi bu? Air'a yorum yazan İsimsiz'in söylediklerine rağmen iyi bişey. Bi dolu insanla bi dolu şey paylaşmışız işte, her ne kadar tanımasak da. Amaç da buydu zaten. Daha doğrusu amaçların ilki buydu. Yapabilecek miyiz'i deniyorduk. Gördük ki yapabiliyoruz. Demek ki diğer amaçlara (projelere) gönül rahatlığı ile geçebiliriz artık. Gentleoctopus blogu kendi yolunu tutturdu ve aramızdan eksilenler, gelenler, gidenler olsa da yoluna devam ediyor ve umarız daha uzun süre de eder. 40-50 yaş üstü eski rocker'lardan tut da 17 yaş ÖSS hazırlığına girişmiş çılgın bir elmas gibi parıldayan genç arkadaşlara uzanan bi kuşağı yakalamışız. Sevindirici. Büyük bir arsızlıkla (ve Morrison'a en içten sevgi ve saygımızla..) "Bütün dünyayı istiyoruz! Hemen şimdi istiyoruz...!" Kelebekler Vadisi'nden başlayan ve Ayvacık zeytinliklerine uzanmasını hayal ettiğimiz hikayenin bi yerlerindeyiz. Bunca laftan sonra gelelim Ikarus'a. Bu arkadaşlar da Alman. Lakin haftalardır üzerinde durduğumuz ve Krautrock diye tabir edilen janra mensup değiller. Eclectic Prog ya da Heavy Progressive diye adlandırabileceğimiz bi tarzda yürüyorlar. Tek albümlük gruplardandır kendileri ama Electric Sandwich'deki şaane'liği beklememek de lazım. Biraz daha naifler. Melodik yapı üzerinde geziniyorlar sıklıkla arada da atonal gibi gelen bazı oynamalar yapıyorlar. Flüt, saksofon, klarnet gibi aletleri de müziğe dahil etmişler ama Jethro Tull ya da Focus gibi de değiller. Kuş sesleri, dağ başı gürültüleri (hahahaha sessizlik olsa gerek bu) filan da geliyor arada. Çok enteresan iniş çıkışlar, bir anda değişen melodiler de mevcut. Bazen "la la la yoksa Ken Hensley ve David Byron da mı var burda?" sorusuna bile yöneltiyorlar insanı. Bi an Agitation Free çalıyo bile zannedilebilir. Amaaan takılmış işte adamlar. Şaane değiller dedik ama arşivlenmeyecek de değiller. Hatta arşivde olmazlarsa eksik kalır o arşiv görüşündeyim ben. Zaten bu arşiv olayının da boku çıktı. Sayısını unuttuğumuz kadar çok albüm var arşivde. İçinden eleme yapamadığımız gibi her geçen gün yeni yeni şeyler ekliyoruz. Ayvacık Zeytinliklerine uzanan projenin gerçekleşmesi ivedi şekilde olmalı gibi bi hiz uyandı şimdi bende. Dinleyin işte… Ikarus...

IKARUS
Lorenz Köhler / Lead Vokal
Wolfgang Kracht / Bass, Back Vokal
Jochen Petersen / Akustik & Elektrik Gitar, Alto & Tenor Saksofon, Flüt, Klarnet, Back Vokal
Bernd Schroder / Davul, Vurmalılar
Manfred Schulz / Gitar, Lead Vokal (4), Back Vokal
Wulf-Dieter Struntz / Org, Piyano

IKARUS
01. Eclipse: (15:24)
        a) Skyscrapers
        b) Sooner or later
02. Mesentery (6:11)
03. The raven (including "Theme for James Marshall") (11:43)
04. Early bell's voice (7:43)

10 Eylül 2008 Çarşamba

Air - Teilwiese Kacke…Aber Stereo (1973)

Yine gölgede kalmış bir Alman daha AIR… Grubun 1973 çıkışlı tek albümü “Teilwiese Kacke…Aber Stereo” tam bir underground albüm. Müthiş yaratıcı fikirler olmasa da sizi rahatsız etmeden dinleyebileceğiniz bir albüm.

Müziğe gelince; şarkıları ilk defa dinlediğimde kendi kendime sordum: “bu sound bir şeye benziyor ama neye?” Murat Ses’in “Home Recordings” inin üzerine bateri koy işte buna yakın bir sound olur. Başka bir tabir kullanmam gerekirse gitarsız “Coupla Prog”un ilkel hali gibiler. Belli ki grubun has elemanı Michael Brod. Müzik tamamen onun üzerine inşa edilmiş. Böyle olmuş olsa da bence basist Gerhard Fünfsinn gerçekten çok başarılı çalmış. Kesinlikle bu grubun üstünde bir ritm anlayışı var. Bir gitaristleri var gibi görünse de aslında yok. Var da yok. Arada bir girip 10-15 saniye bir şeyler yapıp geri kaçıyor. Genelde klavye-bas’ın beraber takıldığı bir albüm. Birde arkada uzaktan gelen bir bateri var tabi…

Şarkılara gelince; tamamı enstrümantal olan albümde, ilk 4 şarkıda biraz monoton giden müzik “Allright, Ernie” ile biraz kabuğundan sıyrılır gibi oluyor. Grup 10 dk. nın üzerindeki iki şarkıları “Blues 2” ve “Zopf” da biraz daha kendilerini zorlamışlar. “Zopf” bu ikilinin iyisi diyebilirim. Flüt sadece “Kantate 140,4” şarkısında var. Albüm kayıtları sanırsam Brod’un yeni yeni flüt dersleri almaya başladığı vakitlere denk gelmiş. :)

Belli ki grup elemanlarının bayağı genç olduğu “Air”, müziğe bir yenilik getirmemiş. Yinede Almandır… Bi şekilde dinlettirir kendini. Başta da söylediğim gibi rahatsız etmez, en fazla sıkabilir. Ama benim gibi dipte kenarda kalmış, sanki evin bir odasında kaydedilmiş izlenimi veren albümleri sevenlerin edinmesinde fayda var…

AIR

Michael Brod - Klavye, Flüt
Peter Dettlaff - Gitar
Gerhard Fünfsinn - Bass
Georg Weber - Davul

TEILWIESE KACKE... ABER STEREO

1. D-Zug
2. Kantate 140,4
3. Herzinfarkt
4. Blues 2
5. Alright, Ernie
6. A-G-E
7. Zopf


2 Eylül 2008 Salı

Radiomöbel - Gudang Garam (1978)

Hep düşünürüm neden bu İskandinavlara da bir başlık verilmemiş ki? Almanlarda, İtalyanlarda olan bu heriflerde yok mu? Fazlasıyla var. Belki de tek başına yeni bir tür keşfetmedikleri içindir. Magma çıkmış Zeuhl doğmuş. Bir grup bir başlık hakkı doğuruyorsa rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kuzeyliler bu başlığı çoktan hak etmişler. Progressive’in neredeyse her türüne bulaşıp, inanılmaz albümler yapmışlar. Flasket Brinner’dan (İsveç) tutun Alrune Rod’a (Danimarka), Host’dan (Norveç) tutun Piirpauke’ye (Finlandiya)… Bugün bahsedeceğim albüm Radiomöbel’in “Gudang Garam” albümü. Niye bunu seçtim? Çok bilinen kuzeyli grupları bulmak çok zor değil. Biraz daha gölgede kalmış albümleri tanıtmak daha faydalı. Ayrıca çok baba albüm yapmalarına karşın zamanında pek de ilgi görmemiş o kadar çok grup ve albüm var ki. Biraz da bunları öne çıkarmak lazım. Bu albüm İsveçli grubun 2. ve bilinen son albümü. İlki Tramseböx’e nazaran daha başarılı bulduğum bu albüm yarı space yarı psychedelic tarzda diyebilirim. Albüm baştan sona 70’lerin albümü. Klavye ve Gitarın ön planda olduğu melodik ama etkili, insanın içine işleyen bir anlayışları var. Andrus Kangro gitarda gerçekten çok güzel iş çıkarmış. Underground hissiyatı albüm boyu had safhada. Carin Bohlin’in vokal tarzı Renata Knaup’un (Amon Düül 2) All the Years Around’daki vokal tarzını fazlasıyla andırıyor. Şarkılara gelince: daha önce tanıttığım albümler gibi bu da baştan aşağı kalitesini bozmayan güzel bir albüm. Buna rağmen son iki şarkı “Flugomas Morgan” ve “The Finalen” albümde biraz öne çıkmakta, güzel bir son… Farklı ruh hallerini yansıtmakta. Sürekli gelgitler yaşanmakta. Albümün en uzun şarkısı olan “E-matt” orta bölümlerinde güzel bir soloyu barındırıyor. Hani Jane’in “Between Heaven and Hell” şarkısında Klaus Hess’in muhteşem solosu vardır ya onun gibi. Bu Kangro hisli ve yetenekli bir adam burası kesin. Gerçekten harika bir albüm tabi bu spacy, psych ve karanlık tarzı sevene… Dinleyeceğiniz albüm bir LP riptir belirteyim. İskandinavların ,çok sevdiğim Almanlardan gerçekten aşağı kalır yanları yok. Ne yazık ki bu albüm Radiomöbel’in son albümü. İlk albümleri ile ikinci arasında bariz bir biçimde müziklerini geliştirdikleri ortada. Devam etselerdi daha neler çıkarırlardı kim bilir… Neyse keyifle dinleyin…

RADIOMÖBEL
Carin Bohlin / Vokal
Göran Andersson / Bass
Andrus Kangro / Gitar
Richard Moberg / Klavye
Mikael Skoog / Bateri

GUDANG GARAM
01 - Gudang Garam – Höstsång (3.43)
02 - Fasa (0.41)
03 - E-Matt (15.51)
04 - Vaggvisa(1.22)
05 - Kylle (6.57)
06 - Flugornas Morgon (7.10)
07 - Finalen (8.24)

29 Ağustos 2008 Cuma

Frob - Frob (1976)

Geldik Almanlara… Neden Frob ile başlıyorum bilmiyorum. İlk onu gördüm listemde herhalde. Adamlar öyle bir okyanus ki… Zamanında sadece 1000 kopya basılan bu albümü her zamanki gibi “Garden of Delights” tozlu raflardan çıkarmış ve bizlere sunmuştur. İyi de etmiş… Su gördüğünüz albüm Progressive in her türüne el atmış ve üst düzey albümler yapmış olan Almanların yaptığı başarılı Fusion/Jazz Rock albümlerinden sayılabilir. Hem de zamanında hiç ilgi görmese de… 1975 ve 76’da güney Fransa’da kaydedilen albüm başlangıçtan sonuna kadar aynı kalitede ilerliyor. Kaliteli müzisyenlerden kurulu bir grup Frob. Kimdir bilmediğim Phillipe Caillat diye bir gitariste sahip ki onu bu işin erbaplarından ayıran pek de bir farkını göremedim. Özellikle “Sphares” ve “La Siesta”daki performansı oldukça etkileyici ama genel olarak albümün genelindeki performansı çok başarılı. “Calypso” ve “Spaces” belki de albümdeki en ilgi çekici şarkılar. Bunda Schmits’in klavyesi önemli bir role sahip. Değinmedik ama bu baterist ve basist arkadaşlar da sağlam müzisyenler. Her ne kadar albüm vaktiyle 1000 adet basılmış olsa da son vakitlerde baya bilinir olmaya başladı. Bunda en büyük pay Garden of Delights’ın gibi dursa da yapılan kaliteli ve üst düzey müziğin de önemli etkisi olduğunu söylemek lazım. Aynı kalitede giden, kolay dinlenebilen ve ne olduğunu anlamadan bitiveren bu albüm, başarılı bir alman grubun ilk ve tek albümü… Keyfini çıkarın…

FROB
Philippe Caillat / Gitar
Peter Schmits / Klavye
Klaus-Dieter Richter / Bass
Peter Meuffels / Bateri

FROB
01 - Wassertropfen (4:56)
02 - Spaces (6:03)
03 - Calypso (5:22)
04 - Spheres (3:50)
05 - Flash (4:16)
06 - Locomotive (4:47)
07 - Hektik (4:20)
08 - La Sieste (6:30)

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Billy T.K.'s Powerhouse - Life Beyond the Material Sky (1975)

Eh ilk post olarak bildik tanıdık kraut bişiler koyacaktım ama, bir teşekkür yazısı yazılması gerektiğini gördüm, ki bu yazıda bana düştü sanırım. Ekşi Sözlük’te blog ile ilgili olumlu yazı yazan bir arkadaş varmış… Sağ olsun var olsun Allah uzun ömürler versin… Tuttuğunu altın etsin… Bu yazıya istinaden o bildik tanıdık post’un yerine pek bulunmayan, hani “obscure” derler ya, bişi koymak istedim. Her ne kadar ismi komik olsa da dinleyince hastalanacağınızı umuyorum. Yeni Zelandalı grup The Human Instinct ile 3 albüm çıkaran Yeni Zelandalı gitarist Billy T.K, 1971 yılında grubu bırakır. Bir süre sonra Billy, Powerhouse adlı grubu kurar. Canlı performanstan oluşan bu albüm 1975 yılında Wellington St. James Theatre’da kaydedilir ancak o vakitlerde yayınlanamaz. Zaten bu grubun yayınlanan herhangi bir albümü de olmamıştır. Bu durum bu grubun varlığını dahi ülkede efsane mertebesine koymuştur. Billy bu grubu bir rock grubundan çok ailesi gibi görmüştür. Albüm Psychedelic öğeler taşımasının yanında efsane Billy T.K.’nın muazzam soloları ve melodik gitar tekniği ile donatılmıştır. Ancak şunu belirtmem gerekir ki bu grup bir “jam-band “ değildir. Birçok yerde görüleceği üzere emprovizasyon Powerhouse’da da yeterince mevcuttur. Albüm daldan dala konarak baştan sona sizi değişik duygulara sokar. Zaten grubun kaç kişiden oluştuğu müziğin yoğunluğu ile ilgili bazı bilgiler verecektir. Aşağıda da görüleceği üzere 2 albüm büyüklüğünde olan “Life Beyond The Material Sky”da şarkıların hepsi aynı kalitededir. Ayırt etmek, birini diğerinden ayırmak zordur. Ama “Love Love”da ki soloyu diğerlerinden biraz ayırmak lazım. Roman Bunka soloları gibi insanın içine işler. Heaven’s Melody’nin “rahatsız” halinden de bahsetmemek olmaz. Son şarkı “Funky Trucking”in hafif fusion hali, Billy’nin gitarı ile muhteşem bir bitiriş yapar. Sakin giderken patlar… Dediğim gibi bu albüm ekşi sözlükteki arkadaşa ithaf olunur. Blog’a bir jest yapmış, blog’un da ona jesti ancak böyle albümle olur...:) Kolay kolay bulunmaz harika bir albüm… Tadını çıkarın…

BILLY T.K.’s POWERHOUSE
Billy T.K. / Gitar, Vokal
Piahana Tahapeti / Gitar
Ara Mete / Bateri
Peter Mataparae / Bass
Mana Rauhina / Congos
Jamie Tait Jamison / Klavye
Pauline Pool / Çello, Vokal
Eva Keuti / Vokal
Maria Keuti / Vokal

LIFE BEYOND THE MATERIAL SKY 
01 - Heaven's Melody (12:54)
02 - Beyond The Material Sky (5:49)
03 - Guru Deva (9:03)
04 - Race Into The Infinite (10:37)
05 - Secret Of Life (11:49)
06 - City Of Things (3:57)
07 - Love Love (13:17)
08 - Funky Trucking (5:26)

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Eiliff - Eiliff (1971)

Şu yaz bitse de üzerimizdeki ölü toprağı kalksa diye düşünürken aklıma aslında bunu bi bahane olarak sunduğumuz geldi. Sanki dünyanın en zor işi de bi türlü vakit bulamıyormuşuz gibi bi anlam çıkıyor. Yok aslında öyle bişey, külliyen yalan. Kıçımızı kaldırma konusunda zorlanmanın dışında kişisel iç sıkıntıları da etkili oluyor şüphesiz. Yine de Gereksiz İşler Kulübüne yakışmayan bi tavır sergiliyoruz. Bunca gerekli işin yanında kalkıp da gereksiz işleri unutuyor ya da önemsemiyoruz. Ayıp ediyoruz. Bu arada sadece Cyphre'dan haberim var, buralarda bi yerlerde olduğunu biliyorum. Emptytrashcan, Clapton is God, Surreal Kavun, Lysterfjord, ve diğerleri nerede ve ne yapmaktalar haberdar değilim. Gören, bilen varsa bana da haber etsinler. Geçelim Eiliff'e... 60'ların sonunda Almanya'da kurulan bi gruptur. Her ne kadar Progressive Jazz Rock icra etmektelerse de o salak müzik eleştirmeninin kendini bilmez bi şekilde tek bi cümleyle aşağılamaya kalktığı ama ters tepen ve muhteşem bir müziğe dönen Krautrock içinde yer alırlar. Bu kadar uzun cümle kurdum çünkü son bikaç günde Krautrock üzerine bir iki arkadaşla konuştuk. Ben de araya sıkıştırayım istedim, nedir, ismini nereden almıştır diye. Yanılmıyorsak bi İngiliz müzik eleştirmeni II.Dünya savaşında Amerikalıların ve Rusların Almanları aşağılamak için söyledikleri Krautlar (lahanalar ya da lahana turşuları) sözünü yaptıkları müziği beğenmediği bi Alman grubu için sarfeder. Fakat bu aşağılama ters teper ve Alman müzisyenler Lahana öyle olmaz böyle olur diyerek hem kendini bilmezliği, hem insanların birbirini aşağılamasını hem de geoid bi cisim üzerinde gidecek başka bi yerimiz olmadığı için yaşamı hepimiz için kolaylaştırmamız gerektiği gerçeğini insanların yüzlerine vurur. Eiliff de bu kuşaktan bi gruptur. Geneline baktığımızda tam da o dönemin klasik yapısına sahiptirler; değişik enstrümanların birlikteliği, yaratıcılığın had safhası, uzun sanki sonu hiç gelmeyecekmiş gibi devam eden parçalar... Bu Eiliff'in ilk albümüdür. Zaten bi de ikinci ve son albümleri vardır. Yanlış hatırlamıyorsam biri 1999'da diğeri 2002'de yayınlanmış 70'li yıllara ait iki tane de konser kayıtları bulunmakta. Albümü dinleyince "yahu öteki albümleri de koysana" diyeceğinize eminim. Yaptıkları müzikle ilgili söyleyebilecek çok şey bulamıyorum, yani teknik alt yapısından bahsedecek değilim ama adamların ruhu konusunda bi iki kelime de etmeden geçmeyeceğim. Belli ki çalarken kendilerini kaptırıp, dünyayı unutuyorlar ve yaptıkları tek şey çalmak oluyor. Sanki parçaları bitirmemek için gayret ediyorlar ama sonra birinin aklına bitirmeleri gerektiği geliyor ve aniden karar değiştirip hadi bitsin bari gibi mantığa kayıyorlar. Oblomov'un bu albüme hasta olacağına eminim. Saku buralarda olsaydı o da severdi ama o şimdi yanılmıyorsam 5.5 aylığına aramızda değil. Hard Disk'e format atıp gelecekmiş kendi deyimiyle. Eee ne beklyosunuz daha, "dünyanın bütün lahanaları, Dinleyin!"

EILIFF
Bill Brown / Bass
Rainer Brüninghaus / Klavye
Herbert J. Kalveram / Saksofon
Detlev Landmann / Vurmalılar
Houschäng Nejadepour / Gitar, Sitar

EILIFF
01 - Byrd-Night of the Seventh Day (5:05)
02 - Gammeloni (6:43)
03 - Uzzek of Rigel IV (10:53)
04 - Suite (20:38)

22 Temmuz 2008 Salı

Darkness, Lightness & Twilight

Uzun zaman oldu. Her açıdan. Anlatılabilecek o kadar çok şey varken bi yerden başlayamamak çok kötü. Kafamı da toparlayamıyorum artık ama elde kalanları kullanarak hareket etmenin ne olduğunu iyi biliyorum. Belki de hepimiz biliyoruz, bu satırları okuyan herkes.. Yine de zamanı geldiğinde hiçbirimiz umursamıyoruz. Alışkanlıklarımız bizi yok ediyor sanırım. Neyse... karamsarlık başka bi yazının konusu olsa gerek. Bu ay hem blog için hem Demir Kelebek Gereksiz İşler Kulübü için hem benim için hem Skoer için önemli. Doğal olarak uzun uğraşılar sonucu ortaya çıkan bu seçki albüm de öyle.

Blogun 1.Yılını tamamlamış bulunuyoruz. Demir Kelebek'in ise 12.yılını. Ben 31'i, Skoer de yanlış bilmiyorsam 32'yi devirdi. Bi de Kapı aralıktı... ve artık kıpkırmızıydı hayat... meseline konu olan efsanevi kişilikle de bağlantısı var ama bunu sadece belirtmekle geçelim. Bi dolu gruptan seçtiğimiz bu albüm de blog'un 100.Albümü olma özelliğini taşıyor aynı zamanda. Keyfini çıkarırken bu sıraladıklarımı düşünmenize gerek yok, haberiniz olsun.

Birkaç isteğimiz var tabi.. bi arada durun mesela. Sıkı sıkı yapışın yanınızdakine. Olmayabilir çünkü o birazdan. Kimse sizden balıkçıları ya da geceyi çizmenizi istemese de bi renk verin etrafa. Gerekirse bukalemun taklidi yapın. Bunaltı anlarında kapıyı kendi üzerinize kilitleyin ki tehlike dışarıda kalsın. Hani delileri içeri atıyoruz mantığı var ya öyle bişey güdün işte. Deli gömleği giyen siz olmayın. Bi araya gelelim mesela bi ara. Biralar benden... Müzik de yaparız... Eskiden olduğu gibi eğlenmeye çalışın bi de. Hatırlayanlar vardır mutlaka.. eskiden daha güzel eğlenirdik niyeyse.. Şimdi her eğlence bi zulüm. Tamam kabul bende de bi garabetlik var ama yok eskiden daha kötüydü diyen çıkmaz herhalde. Aman neyse yahu.. takılın gene kafanıza göre. Nasıl olsa ne bi araya gelebiliyoruz ne de bi arada durabiliyoruz. Solcuların amip misali çoğalması gibi bölünüp gidiyoruz. Hoş kimse bizden tarih yazmamızı beklemiyor, öyle bişey olsa da hiçbirimiz önemsemeyiz de zaten ama en azından bi iki adım ataydık diye geçiyor bazen aklımdan.

Hemen kovuyorum bu tarz düşünceleri. Zaten hava sıcak bi de kıçımızı kaldırıp bişeyler mi yapıcaz? Pehh, zaten yıllardır da herkes diyor "başka bi dünya mümkün". Yalan! yok öyle bişey, başka bi dünya mümkün değil, öyle başka bi dünya mümkün demeyle bitmiyor çünkü iş. Biz o mümkün kısmını hayal etmekten aciziz, onu gerçekleştirmek kalsın orda. Kısacası gene bi bok yaptığımız yok, anca konuşuyoruz. En başta da ben varım haberiniz ola. iş lafa gelince çene düşüyor ama lafla peynir gemisi yürümezmiş. Elde biriken projelere bakıp bakıp iç çekmekten, "başka bi dünya mümken değil uleyynn" diye kendi zihninin içinde bağırmaktan, her sabah kötü bi hayata uyanıp günü daha da kötü hale getirmek için uğraşmaktan başka çaremiz, seçeneğimiz, derdimiz yok bundan sonra.

Unutmadan, her üç albüm kapağı için de poz veren sevgili Jenna Jameson'a teşekkürlerimizi sunarız. Albümü sevdiğimiz bi arkadaşımıza da ithaf ettiğimizi belirtiriz. O kendini bilir. Çok yardımları dokunmuştur son zamanlarda. Rengarenk biri değildir belki ama tek de olsa bi rengi vardır.

DARKNESS

01. AHORA MAZDA - Fallen Tree
02. ANDROMEDA - Rockets
03. ASTRAL NAVIGATIONS - Someday
04. PINNACLE - Assasin
05. ROOM - Pre-Flights Part I & II
06. BRAINSTORM - Smile A While
07. ARMAGEDDON (UK) - Buzzard
08. ATOMIC ROOSTER - Streets

LIGHTNESS

01. MORNING DEW - Crusader's Smile
02. WOLF - McDonald's Lament
03. CURVED AIR - Seasons
04. AFFINITY - All Along The Watchtower
05. BAKERLOO - Son Of Moonshine
06. DIES IRAE - Witche' s Meeting
07. QUELLA VECCHIA LOCANDA - Un Giorno, Un Amico

TWILIGHT

01. ALUSA FALLAX - Soliloquio
02. YEZDA URFA - To-Ta In The Moya
03. WALLENSTEIN - Manhattan Project
04. CRESSIDA - Munich
05. ARMAGGEDON (GER) - Rice Pudding
06. FOCUS - Anonymus Two
07. DAEVID ALLEN - The Switch Doctor

10 Temmuz 2008 Perşembe

Finch - Beyond Expression (1976)

“Paramızla rezil oluyoruz resmen” geyiğini yapıp da Anti Klişe Timi’nden sopa yemek istemiyorum ama maalesef türk telekom insanları ayakta halletmeye var gücüyle devam ediyor. Bu kadar sorumsuz hizmet anlayışı 32 Mbit’i nasıl entegre edecek…!? Neyse.

Arslanlar gibi açıp grup hakkında copy paste ler yapacakken tehh… kınasan da bi şey değişmiyor… haydi kullanmayalım, topluca feshedelim sözleşmeleri, kapatalım internetleri kalsınlar dımdızlak desem de… neyse sonra tamamlayacağım öyleyse.

Albüm üç şarkıdan oluşsa da döneminin ortalama Lp sürelerine ve kaydedildiği seneye nazaran gayet uzuncana ve doyurucu. (kime göre tabi…) Aklımda kalan tek isim bu albümü kaydettiğinde henüz 20’li yaşlarına yeni girmiş olan Joop adlı gitaristleri. Yaşına rağmen üstün bir performans çıkartmış. Mutant soloları atarak parçalara düzeyli agrasyonlar katmış, alnından öpülesi. Davul çalar şahsiyeti de ayrıca tebrik etmeli zira böylesine hızlı ve aksak partisyonları çalmak… bilek ister.

Albümün son parçası, fatality yaparmışcasına crash darbeleriyle sizi uykunuzdan uyandırıp, 2-3 dakika içinde “neooluyoyaa” nidalarıyla, keyboard’un enfes solosunu duyar duymaz dirilmenize yol açıyor. Çok eğlenceli ve karanlık bir parça. (mega tezat ki bizim fantezi müzikte bolcana görürsünüz bunu, çok ender bir durum değil)

Focus, Earth & Fire ve Kayak gibi Hollandalı gruplar arasında isimleri yeteri kadar duyuramamış bir grup Finch fakat dünyanın ne kaybettiği umurumda değil, yeter ki biz farklarına varalım (seneler sonra da olsa) iyi eğlenceler.

FINCH

Cleem Determeijer / Klavye
Beer Klaasse / Davul
Joop Van Nimwegen / Gitar
Peter Vink / Bass

BEYOND EXPRESSION

1 - A Passion Condensed (20:05)
2 - Scars On The Ego (8:51)
3 - Beyond The Bizarre (14:24)

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Satin Whale - Desert Places (1974)

Karşımızda bir jazz/krautrock klasiği… Tipik bir Alman yapımı olarak yer yer blues geçişleriyle gaza getirip yer yer atmosferik zamanlarıyla uçurucu nitelikte bir albümle karşı karşıyayız. Müzikalite ve enstrüman kullanımı üst seviyede ve her şarkı içimizde adeta bir enerji patlaması yaşatabilecek güçte. Ne denir; The Doors ‘u alın, Cream, Iron Butterfly ve Grobschnitt ile harmanlayın, üzerine bir tutam daha atmosfer ve melodi serpin. Albüm, ayık kafayla dinlenilmediği takdirde maksimum etki bırakacaktır. Beklenmedik ritm geçişleri de ayrı bir sizi ayrı bir moda sokacak olması cabası..

Albümde yer alan parçaların hepsi ayrı birer şaheser. Baştan sona gerilmeden, sıkılmadan dinlenebilecek parçalar ki bu da biz müzikseverler için önemli bir ayrıntı, beklentidir.

“ Desert Places” başarılı bir yan flüt introsuna sahip, “n’oluyo lan Jethro Tull bu!” demenize sebebiyet verebilecek, başarılı melodilerle süslendirilmiş bir parçadır kendileri..

“Seasons of Life” ablümdeki en enerjik parçalardan biri kesinlikle. Akıcı klavye ve gitar soloları ile muhteşem bir uyum içerisindeki bas ve davulun birlikte oluşturduğu ses topluluğuna kısaca Seasons of Life diyeceğiz bundan sonra..

“Remember” uysal ve melodik yapısıyla dikkat çeker, ritm geçişleriyle sevindirir. Albümdeki en önemli parçalardan biridir ve muhtemelen en çok tercih edilenlerden biri olacaktır..

“I Often Wondered” diğerlerinden farklı olarak jazz sounduna en yakın parçadır. Lord-Blackmore hesabı atışmalar mevcut bulunmakla beraber uzun gitar sololarıyla göze çarpar..

“Perception” iddialı bir girişten sonra başarılı vokal arayüzüyle kısa süre devam eder ve eşsiz bir jazz/blues jam ile sonlanır.

SATIN WHALE

Thomas Brück / Bas, Vokal
Gerald Dellmann / Klavye
Dieter Roesberg / Gitar, Saksafon, Yan flüt, Vokal
Horst Schöffgen / Davul

DESERT PLACES

1 - Desert Places (6:48)
2 - Seasons of Life (6:41)
3 - Remember (9:38)
4 - I Often Wondered (7:15)
5 - Perception (12:56)