17 Ekim 2022 Pazartesi

Jeronimo / Jeronimo (1971)

1969
yılında Rainer Marz (gitar, vokal), Gunnar Schäfer (bass, vokal) ve Ringo Funk (davul, ana vokaller) tarafından Frankfurt’da kurulan power trio, 69-70 yılları arasında kaydettikleri single çalışmaları “Heya” ve "Na Na Hey Hey” (Steam yorumu) ile kimi Avrupa ülkelerinde hit olmayı başarabilmiş.

Steppenwolf’un açılış grubu oldukları Almanya turnesi ardına 1970 senesinde Creedence Clearwater Revival ile piyasaya sürdükleri ilk stüdyo albümleri olan ortak uzunçalar Spirit Orgaszmus’un başarısı ile ilk albüm tekliflerini kapmışlar. Bu albüm için kaydettikleri altı parça ve single çalışmalarını aynen aktardıkları ilk albümleri Cosmic Blues adından da anlışılacağı üzeri yoğunluklu Blues eserlerden oluşan bir yapıda ve bir iki parça (News ve Hijack özellikle) haricinde dişe dokunur bir yanı yok. İkinci ve asıl konumuz olan albüme geçmeden önce Marz gruptan ayrılıyor ve yerine Michael Koch geliyor.

Cosmic Bluesdaki Blues etkileşiminin neredeyse koklatıldığı, Hard Rock ağırlıklı yer yer de Proto-Metal* denecek derecede yırtıcı düzenlemeler içeren kendi adlarını taşıyan ikinci albümleri gerçekten döneminin çok ötesinde. Daha kafadan parçalanan gırtlak vokaller (elbette detone), kemik basslar ve twin pedallarla karşılaşabileceğiniz gibi yine durulabildiğininiz bir kaç hisli parça da yok değil. Ha yine dönemin kanayan yarası “gider” miksaj tekniği (!) sayesinde mis gibi gitar pasajları cayır cayır distortion gitarlarla kesilebiliyor, söylemedi olmasın.

Albüm boyunca gitarlar (kanal kayıt sağolsun) ve bass unison yürüdüğü gibi kimi zaman da birbirlerinden ayrılarak bambaşka armonilere yelken açarken, davullara akıl sır erdirmek mümkün olamıyor. Sırf Ringo Funk altı dakika solo (nasıl bir kondisyon varsa) atsın diye yazılmış “Hagudila” ile ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Bu arada Ringo grubun tüm kayıtlarını 2000 yılında üzerine alması ile albümlerin 2002 yılında CD olarak tekrar piyasaya sürülmesini sağlamış. (danke schön)

*”Silence Of The Night” herhangi bir Iron Maiden albümünde Steve Harris bestesi olarak yer alsa, kimsenin itiraz edeceğiniz sanmam. O derece.

JERONIMO

Michael Koch / Gitar, Vokal
Gunnar Schäfer / Bass, Vokal
Ringo Funk / Davul, Vokal

JERONIMO

01. Sunday's Child (4:25)
02. Shades (3:27)
03. Reminiscenses (1:01)
04. How I'd Love to Be Home (4:30)
05. End of Our Time (4:08)
06. Understanding (4:06)
07. Silence of the Night (3:36)
08. Hugudila (7:49)
09. You Know I Do (5:29)

16 Ekim 2022 Pazar

Farmyard / Farmyard (1970)

1970
'lerin Yeni Zelanda'sından 2 albümlük hafif, Progressive Rock grubu. Wellington'da 1970 ortalarında kurulan grup hakkında tarihsel, biyografik bilgiye ulaşmak pek mümkün değil. Ülke dışına pek çıkmadıkları biliniyor. Doğal olarak grubun bilinirliği de o çevrede gelişmiş. Avustralya kıtasında tanınan ama dünyaya açılma fırsatı bulamamışlar. Bu nedenle de pek çok insan Farmyard'dan yoksun kalmış. Zamanla keşfedilse de önemli olanın albümlerin ticari başarısı olduğu düşünülürse, geç gelen başarının çok da bir önemi kalmıyor.

Yeni Zelanda'ya ait Folk özelliklerinden beslenen, yumuşak, yaratıcı ve bulunduğu yerde duramayıp daha ileriye gitmeyi hedeflemiş ve başarmış parçalardan oluşuyor albüm. Saksafon ve flüt partları albümün her yerine yayılmış ve öne çıkarak değişik bir hava yaratıyor. Gitarlar alttan alta gelip, olması gereken yerde gerçekten de etkili zirve noktalarına ulaşıyor. Ritim gitarların fazlasıyla başarılı olduğunu da söylemek gerek. Lead Gitar'ın da ondan aşağı kalır yanı yok elbette. Enstrüman kullanımlarının albümde iyi bir etki yarattığı ortada.

Yumuşak bir şekilde başlayan parçaların, yırtıcı hallere dönüştüğünü sık sık görebiliyorsunuz albümde. O yırtıcılığın belli bir noktasında girerek, "bi sakin olun" edasıyla ortamı değiştiren Saksafon havayı başka bir yöne doğru çeviriyor. Yine de gitarlar yerinde duramıyor ve yırtıcılık hissini vermeye devam ediyorlar. Avrupa Progressive Rock'ından farklı olarak ritim ve melodilerin üstüne daha fazla düşülmüş. Belki de popülerlik kaygısı güdülmüştür bilemiyorum ama kaliteyi bozmadan bu işi başarabildiklerini de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Vokalin de etkili olduğunu söyleyebiliriz ama bir yanıyla da eksik kalıyor gibi hissettiriyor insana. Sesini farklı şekillerde kullanabilen diğer vokallerin yanında (ne bileyim.. David Byron, Robert Plant filan mesela) Farmyard'ın vokali çok gerilerde kalıyor. Diğer taraftan bakıldığında da albümdeki parçalara uyumlu olarak gidiyor. Yine de farklı ses oyunlarıyla albüm biraz daha ileriye taşınabilirmiş diye düşünüyorum. Tabi bu fikir için geç kalındığı ortada.

Progressive Rock'ın Yeni Zelanda ayağını merak ederseniz / ediyorsanız, Farmyard bu kuşağı anlayabilme açısından yeterli albümlere sahip. Özellikle de konumuz olan ilk albüm merakı giderecek kadar yerel öğeler içeriyor ve Progressive'e kattıkları bakış açısını özetliyor.

FARMYARD

Rick White Ritim Gitar, Vokal
Tom Swainson / Davul
Milton Parker / Lead Gitar
Andy Stevens / Saksafon, Flüt
Paul Curtis / Bass

FARMYARD

01 - Those Days Are Gone 4:25
02 - Through My Window 7:48
03 - Which Way Confusion (Part 1) 3:50
04 - Which Way Confusion (Part 2) 3:39
05 - Learning 'Bout Living 3:10
06 - Da Woirks 2:50
07 - I Sit Alone 9:37

15 Ekim 2022 Cumartesi

Ray Owen's Moon / Moon (1971)

1969
yılında kısa bir süreliğine The Misunderstood'da ritim gitar çalan ve ardından Juicy Lucy'ye geçen Ray Owen, bu enfes Blues grubunda da pek fazla kalmaz. 1970 yılında kendi grubunu kurmak için ayrılır ve ortaya Ray Owen's Moon çıkar. Sid Gardner, Les Nicol ve Andromeda'dan ayrılan Ian McLane ile birlikte kadro tamamlanır. Juicy Lucy'den ayrılıp albüm yapmak fazlasıyla yürek isteyen bir şey. En azından ona yakın bir şey yapmak gerekir ki dişe dokunur bir şeyler ortaya çıksın.

Ray Owen'ın solo albümü gibi algılansa da aslında albüm tam anlamıyla bir grup işi. Fazlasıyla sert ritimlerle bezeli, fena halde iyi gitar çalışmaları görülüyor albümde. Ray Owen ve Les Nicol'ün kendilerinden çok şey katarak çaldıkları gitarlara bir destek de konuk müzisyen olarak katılan Dick Stubbs'tan gelmiş. Bazı parçalarda değişik hallerde bulunan 3 gitarla gerçekten de alkışlanacak bir iş çıkarmışlar. Blues'dan yola çıkan albümde Psychedelic Rock etkileri bir hayli fazla. Ama orada bırakmayıp biraz daha ileri taşımışlar ve iş iyice Heavy Psychedelic Rock'a dönüşmüş.

Owen'ın parçalara çok iyi şekilde uyum sağlayan vokali zaman zaman Free'den Paul Rodgers'ı andırsa da büyük farklılıklar da ortaya koyuyor. Özellikle tempolu parçalarda Rodgers'ın hüzünlü tonundan daha sert ve eğlenceli bir hal alıyor. 

Bir çok dinleyici ya da eleştirmen tarafından Blue Cheer ve Captain Beyond gibi gruplarla benzeştiği söylense de benzeşmeye en yakın grup olarak Toad'un adını vermek daha doğru olur gibi geliyor. Zira Ray Owen's Moon'da da Toad'a benzer bir enerjiyi bulmak mümkün. Tarzları elbette farklı ama Heavy Metal'e doğru yönelen sağlam bir Hard Rock dinlemek istiyorsanız bu iki grubu da gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz. 

Üzücü kısmı sona sakladık bu kez. Grup, tek albümlü gruplar listesinin nadide parçalarındandır. Diğer pek çoğunda olduğu gibi bunda da birkaç sıkımlık iş daha çıkarmış izlenimi ediniyorsunuz. Maalesef o kadar uzun ömürlü olamamışlar. Grup dağıldıktan sonra Owen Killing Floor'a, Nicol ve Gardner da Kala'ya katılarak iyi işlerin devamını getirmişler. Unutmadan belirtelim, Jimi Hendrix'in Voodoo Chile'ının farklı bir yorumu bulunuyor albümde.

RAY OWEN'S MOON

Ian McLean / Davul, Vurmalılar
Sid Gardner / Elektrik Bass, 12 Telli Gitar, Piyano, Moog
Les Nicol / Gitar
Dick Stubbs / Gitar
Ray Owen / Vokal, Lead Gitar, Piyano

MOON

01 - Talk to Me 5:03
02 - Try My Love 4:56
03 - Hey Sweety 2:33
04 - Free Man 3:05
05 - Don't Matter 6:12
06 - Voodoo Chile 4:45
07 - Ouiji 4:53
08 - Mississippi Woman 4:23
09 - 50 Years Older 5:08

14 Ekim 2022 Cuma

Karthago / Karthago (1971)

Daha önce neden aklımıza gelip de eklememişiz bilemiyorum ama blog'daki büyük eksikliklerden biri de hiç şüphesiz Karthago. 1968 yılında Berlin'de bir araya gelen Joey Albrecht ve Gerald Luciano Hartwig, Blues Machine adıyla ikili olarak sahne almaya başlamışlardı. Pek çok kulüpte birlikte çaldıktan sonra 1970 yılında Bolivyalı Thomas Goldschmidt'i de kadroya dahil ettiler. Aynı yıl BASF ile albüm anlaşması yaptılar ama grubun eksiklikleri vardı. Kayıtlara başlamadan hemen önce Ingo Bischof ve Wolfgang Brock ile anlaşınca Karthago tamamlanmış oldu.

Kısa sürede kaydedilen albüm hem yapımcıları hem de grubu oldukça tatmin etmişti. Hatta yapımcılar albümün değişik, çok renkli, 6 parçalı kesimiyle çok da güzel görünen bir kapakla yayınlanmasını sağladılar. Albüm alışık olanın dışında etkiler ve ezgiler barındırıyordu. Funk, hafif Blues geçişler, sertleşen ritimler, ürkek ama etkili vokallerle nefis bir albüm ortaya çıkmıştı. Jimi Hendrix Experience'ı andırsa da değildi. Funkadelic tarzıyla benzeşiyordu ama o da değildi. Santana'ya çok yakındı ama bambaşkaydı.

Müzikal olarak yukarıda saydıklarımızın hepsini barındırmakla birlikte Albrecht'in vokali albümü farklı bir seviyeye taşıyordu. Dipten ve derinden gelip en üste çıkmayı başarıyor, sessiz sakin bir yerden gelip insanın tüm duygularını yırtarak dağıtan bir hale bürünüyordu sıklıkla.

Parçalar Progressive Rock ya da Krautrock'tan alışkın olduğumuz üzere acayip uzunluklara sahip değil, onu belirtelim. Ama kısacık parçalarla bile o kadar büyük etki bırakıyorlar ki grubun başka albümler kaydetmesi de boşuna değil. Melodik yapısı nedeniyle daha kolay ve popülerleşmiş olarak algılanabilir ama enstrümanların birbirleriyle uyumu, yırtıcı ve farklı bir seviyede duran yapısal katkılar albümü de Karthago'yu da arşivlik bir hale getiriyor. Basit gibi görünen parçaların nasıl karmaşıklaşabileceğine, başladığı yerden çok uzaklara nasıl gidebileceğine, ses özelliği çok olmayan bir vokalin koskoca bir albümü nasıl etkileyeceğine dair en iyi örneklerden biri bu ilk albüm.

Aslında daha gelişkin ve oturmuş olan ikinci albüm Second Step ile başlamak daha doğru olabilirdi. Fakat Karthago'yu öne çıkaran ilk şeyin bu albüm olduğu düşünülürse yanlış yerden giriş yapmadığımız da anlaşılır.

KARTHAGO

Joey Albrecht / Gitar, Vokal
Gerald Hartwig / Bass, Vokal, Vurmalılar
Ingo Bischof / Org, Vokal
Tommy Goldschmidt / Vurmalılar, Vokal
Wolfgang Brock / Davul, Vurmalılar, Vokal

KARTHAGO

01 - String Rambler 5:22
02 - I Don't Live Tomorrow 2:45
03 - But I Know 5:35
04 - Morning Surprise 2:29
05 - I Give You Everything You Want 3:19
06 - I Know What You Can Do My Babe 4:12
07 - Why Don't Stop Buggin' Me 5:01
08 - Black Fire 4:45
09 - Nos Vamos 1:40

13 Ekim 2022 Perşembe

Abacus / Abacus (1971)

Bir süredir hep tek albümlü gruplar deyip duruyoruz. Üstüne bir de hayıflanıyoruz, keşke başka albümleri de olsaydı diye. Abacus de bunun tam tersi gruplardan. 4 albüm kaydetmişler ama konumuz olan ilk albüm dışındakileri keşke kaydetmeselermiş dedirtiyor insana. Yok, abarttım. O kadar da değil elbette. Ama yine de ilk albümün nefaseti yanında diğerlerinin esamesi okunmaz. Zira sonraki albümlerde garip bir şekilde davranıp Pop müziğe doğru kaymaya başlıyorlar. Gerçi daha en başında, ilk albümde bile o etkiler hissediliyor. Yine de iyi yedirilmiş bir halde ki farkına varmakta bile güçlük çekiyorsunuz.

Grup, ilk olarak 60'ların ikinci yarısında bir araya geliyor. Fashion adıyla Dortmund, Almanya'da müzik yapmaya başlıyorlar. Vokalin yetersizliğinden dolayı bir değişikliğe gidip İngiliz vokalist Chris Williams'ı aralarına alıyorlar ve grubun adını da Abacus olarak değiştiriyorlar. Grubun adı Babilliler tarafından icat edilen, Çinliler tarafından geliştirilen ve Romalılar tarafından el tipi hesap makinesi olarak kullanılan, bizim de sayı boncuğu olarak bildiğimiz Abaküs'ten geliyor.

Albümün yazılmasında vokalist Williams'ın katkısı çok fazla. Doğal olarak da albüm Krautrock albümü değil. Kendi tarzını yaratabilmiş bir Progressive Rock albümü. Nine Days Wonder'ın ilk albümü ile büyük bir paralellik taşısa da daha çok Van Der Graaf Generator, Aardvark gibi bir havası var. Hatta daha ileri gidip Emerson, Lake & Palmer'ın da adını verebiliriz burada. Zira klavyelerin çok fazla öne çıktığı, gitarın belli belirsiz şekilde geride kaldığı parçaların olduğu bir albümden bahsediyoruz. Pastoral atmosfer yaratmayı başaran destansı parçaların yanında Symphonic Rock'ın içinden geçen, olduğu yerde duramayıp Psychedelic etkileri hissettiren albümü "tam anlamıyla dengesiz" olarak tanımlayabiliriz. Bazı noktalarda işe karışan Pop'un etkisinin bu dengesizliğin yaratılmasında büyük pay sahip olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Muhtemeldir ki dönemin öne çıkan Pop tarzından epeyce etkilenmişler. Fakat bunun albümdeki yansıması Pop yapma kaygısından çok öte, türleri kendi özelliklerini yitirmelerine izin vermeden birleştirme çabası olarak görülüyor.

Çabanın boşa çıkmadığını da belirtelim. Hatta albüm için Crossover Prog'un en iyilerinden biri olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Karmaşık bir şekilde pek çok türü bir potada eriterek albüm yapmak çok kolay bir iş olmasa da Abacus bunu başarabilmiş ender gruplardan.

ABACUS

Klaus Kohlhase / Bass
Chris Barutzky / Klavyeler
Chris Williams / Vokal, Gitar, Vurmalılar
Hans Rolf Schade / Gitar, Sitar
Felix Hans / Davul, Vurmalılar

ABACUS

01 - Pipedream Revisited Part I & Part II 9:35
02 - Cappucino 4:05
03 - Don't Beat So on the Horses 4:32
04 - Song for Brunhilde 4:36
05 - Song for John and Yoko 5:00
06 - Radbod Blues 5:48
07 - Chestholder 5:42

12 Ekim 2022 Çarşamba

Samson / Are You Samson (1969)

60'ların sonlarından tek albümlük İngiliz Psychedelic Rock örneği. Kökeni 1966 yılında kurulan ve kısa süre sonra dağılan Big City Soul Band'e dayanır. Bu grupla beklediklerini bulamayan elemanlar isim ve tarz değişikliği yaparak yola devam kararı alırlar. Belirtelim, Samson da hakkında bilgiye hasret olduğumuz gruplardan biridir. 1968 yılında Manchester, İngiltere'de kurulan grubun adı 1949 yılı yapımı Samson And Delilah filmine dayanıyor. Cecil B. DeMille'in yönetip Victor Mature ve Hedy Lamarr'ın oynadığı filmden bazı Samson görüntüleri albüm kapağında da mevcut. Samson'ın yıktığı sütunlarla birlikte elbette.

Grubun olabildiğince tempolu, melodik bir yapısı var. Albümde pek çok türün izlerini görmek de mümkün. Bu bakımdan eklektik ve hatta crossover terimlerini grubun tarzıyla alakalı olarak kullanmak çok da yanlış olmaz. Gözle görülür Baroque etkilerinin olduğunu da söylemek gerekiyor. Albüm muhteşem, olağanüstü, efsanevi diye tabir edilebilecek albümlerden değil. Ama Pop anlayışından Psychedelic'e doğru kayan yapısıyla, farklı türleri birleştirip kendilerinden çok şey kattıkları düzenlemelerle, özelliksiz ama yerinde duramayan vokali ile arşivlenmesi gereken albümlerden biri.

Baskın şekilde ön plana çıkan org ve gitarın yanında pirinç üflemeliler de albümdeki yerlerini almışlar. Yapısal olarak sıklıkla Pop'a doğru kaysalar da Samson'un kendine has tarzında bu hiç göze batan bir hal almıyor. Daha çok tarzı yumuşatıp varyasyonları arttırma çabası olarak algılanabilir. Gerçi, vokalin ön planda olduğu yerlerde "Beach Boys mu yahu bu" bile dediğiniz oluyor ama hepsi o kadar. Diğer taraftan bakıldığında ise özellikle enstrüman kullanımları ve türe kattıklarıyla ilk dönem The Moody Blues'u da andırdıkları rahatlıkla söylenebilir.

Müzikal açıdan sıradan olmanın ötesinde olsalar da belli ki ticari açıdan herhangi bir başarıya imza atamadıkları için Samson da tarihin tozlu Rock Müzik rafları arasında bir yerlere sıkışmış durumda. Dediğim gibi, Progressive Rock, Symphonic Progressive Rock, Krautrock gibi etkili bir şeyler olmasa da grubun müziği başarılı bir Psychedelic Rock örneği olarak duruyor. Ağır ve kendini kaybeden Psychedelic albümlerin ve grupların yanında daha hafif, daha melodik ve kolay dinlenebilir oldukları da bir gerçek.

SAMSON

Les Jones / Gitar
Norman Findley / Org
Paul Ford / Trompet
Les Olbinson / Bass
Mike Delaney / Davul
Ian Kewley / Vokal, French Horn

ARE YOU SAMSON

01 - Traffic
02 - Sleep
03 - Journey
04 - Fair
05 - The End Song
06 - Mars
07 - Venus
08 - Saturn
09 - Poem for Sam

11 Ekim 2022 Salı

Andromeda / Andromeda (1969)

Fuzzy Duck
'ta bahsi geçmişken Andromeda ile devam edelim. 1968 yılında The Attack grubundan ayrılan John DuCann yeni bir grup kurma peşine düştüğünde Mick Hawksworth ve Jack Collins'i buluyor. Önce The Five Day Week Straw People adında nefis bir Psychedelic Rock albümü kaydediyorlar. Ama bu tek albümlük bir proje olarak kalıyor. Üst aşama olarak düşündükleri yeni bir grup olan Andromeda'yı kuruyorlar. Fakat Collins gruptan ayrılıyor. Yerine ise Ian McLane geliyor. Du Cann ile Hawksworth, bir önceki gruplarından gelen Psychedelic deneyimini daha ileriye taşıyıp Jazz, Hard Rock gibi türlerle birleştiriyor ve temelde Proto-Prog diyebileceğimiz bir albüm kaydediyorlar.

Albüm kaydı da yılan hikayesi misali bir hal alıyor bu arada. Efsane yapımcı John Peel ve RCA işin içine giriyor önce. Collins'in ayrılması ile birlikte Peel anlaşmayı feshediyor. Grup bu arada Black Sabbath ile turneye çıkıyor ve oldukça başarılı bulunuyor. The Who'nun gitaristi Pete Townshend de Andromeda'nın albümü için yapımcı olmaya niyetleniyor. Ama hepsi boşa çıkıyor ve 1969 yılında albümü kendi çabalarıyla kaydedip yayınlıyorlar. Albüm, döneminde eleştirmenler tarafından fazlasıyla başarılı bulunurken, ticari anlamda tam bir hayal kırıklığı yaratıyor. DuCann albümden sonra gruptan ayrılıp Atomic Rooster'ı kurmak için Vincent Crane ve Carl Palmer ile çalışmaya başlıyor.

Diğer elemanlar birkaç gitarist ile çalışıp grubu devam ettirmek isteseler de en sonunda pes ediyorlar. Hawksworth Fuzzy Duck'ı kurmak için yola çıkarken Ian McLane ise Ray Owen's Moon'a katılıyor. Doğal olarak da elimizde yine, tek albümlük olmasına üzüldüğümüz gruplardan biri kalıyor. 

Psychedelic'ten beslenen yapısıyla pek de farklı bir şey yapmıyormuş izlenimi yaratsa da aslında iş tam olarak öyle değil. Andromeda, uzun varyasyonlarla bezeli, ilerlemeye açık bir albüm. Az önce de belirttiğimiz gibi Jazz'ı da içine alarak çıtayı fazlasıyla yükseltiyor ve Hard Rock'la birleştirip daha sert bir tarza doğru yöneliyor. İngiliz tipi Progressive Rock'ın öncülü olması ve Proto-Prog olarak anılması tam da bu yüzden. Atomic Rooster'ın bilinirliğinin Carl Palmer sayesinde olduğunu düşünsek de DuCann gitarının o başarıdaki yeri yadsınamaz. Andromeda'da John DuCann'in neler yapabileceğini, nereye gidebileceğini rahatlıkla görebiliyorsunuz. Tabi Hawksworth ve McLane'i bunun dışında tutmak hiç doğru değil. 3 kişilik bir grup olarak hepsi yapabileceklerinin en iyisini yapmışlar gibi duruyor.

Oldukça güçlü bir sound'a, hızlı ve tempolu bir ilerleyişe, insanı müziğin içine hapseden bir dokuya sahipler. Arşivlerdeki yerini fazlasıyla hak eden gruplardan biri yani Andromeda

ANDROMEDA

John DuCann / Gitar, Vokal
Mick Hawksworth / Bass, Vokal
Ian McLane / Davul

ANDROMEDA

01 - Too Old 5:00
02 - Day of the Change 5:04
03 - And Now the Sun Shines 4:01
04 - Turn to Dust 6:52
05 - Return to Sanity 8:32
06 - The Reason 3:33
07 - I Can Stop the Sun 2:10
08 - When to Stop 8:43

10 Ekim 2022 Pazartesi

If / If (1970)

Tarihin en iyi Jazz Rock grupları listesine ilk 5'ten rahatlıkla girebilecek olan If, 1969 yılında Londra, İngiltere'de kuruldu. Diğer Jazz kökenli gruplarla karşılaştırıldığında Blues'a yakın, Rock olarak düşünüldüğünde ise daha fazla Jazz olarak görülen grup temelde, İngiltere'nin Amerika'ya cevabı olarak sayılır. Zamanında The Beatles'a karşılık ortaya çıkan The Beach Boys hikayesinde olduğu gibi, Amerika'nın Chicago ve Blood, Sweat & Tears'ına İngiltere'nin cevabı niteliğindeydi If. Arada büyük farklar vardı elbette. Grupta, Amerikalı türdeşlerinden farklı olarak Trompet ve Trombon kullanılmıyordu. Ama Saksafon ve Flüt ile bambaşka bir yerde duruyorlardı.

Daha da önemlisi günümüzde bile yapılmayan bir şeyi yaparak, sadece ana enstrümanlarla değil gruptaki bütün müzik aletleri ile solo çıkışlar yapmayı başarabilmişlerdi. Tarzlarından dolayı farkı gruplarla çıktıkları konserlerde nerede durduklarını kestirmek mümkün değildi. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ya fazla Jazz ya da Blues olarak kalıyorlardı. Buna rağmen pek çok turneye çıktılar. Cream, Traffic, Yes, Black Sabbath, Grand Funk Railroad, Ten Years After, Lynyrd Skynyrd, Muddy Waters, Miles Davis, Willie Dixon gibi isimler birlikte konser verdikleri isimlerden bazıları.

Birbiri ardına kaydettikleri başarılı albümlerle isimlerini dünya müzik tarihine yazdırmayı da başardılar. Yine de bu 1975 yılında dağılmalarını engelleyemedi. Ama yeterince dinleyebileceğimiz albüm bırakmaları da bu işin artısı olarak görülebilir.

Uzun ve yaratıcı Jazz partisyonlarını, Rock müziğin agresif ve heyecanlı kısmıyla oldukça iyi bir şekilde birleştirdiler. Yaptıkları müzik haddinden fazla kaliteliydi, fakat bu ticari başarıyı bekledikleri seviyede getirmiyordu. Dağılmalarının en büyük sebeplerinden biri de muhtemelen buydu. Ama Jazz Rock arenasında dünyayı bir müddet salladıklarını da hiç kimse yadsıyamaz.

Hodgkinson'ın güçlü sesi ve teknik vokalinin en az enstrümanlar kadar iyi olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Enfes Jazz akorlarının bir anda birleştiği Psychedelic gitar tınıları ile yükselen bir tarza sahip olmaları vokalin öne çıkabilmesini de sağlıyordu. Doğaçlamalarla daha da ileriye götürdükleri tarzlarıyla pek çok grubun ve belki de türün öncülü olduklarını söylemek de yanlış olmaz. Zaman zaman tempolu ve melodik bir yapıyla ilerlerken zaman zaman da kontrolü kaybedip kaotik bir doğaçlamanın ortasında kalmaları gerçekten de keyifli bir müzik zevki yaşatıyor.

IF

JW Hodgkinson / Lead Vokal, Vurmalılar
Terry Smith / Gitar
John Mealing / Org, Piyano, Vokal
Dick Morrissey / Tenor ve Soprano Saksafon, Flüt
David Quincy / Alto ve Tenor Saksafon, Flüt
Jim Richardson / Bass
Dennis Elliott / Davul

IF

01 - I'm Reaching Out on All Sides 5:14
02 - What Did I Say About the Box, Jack? 8:20
03 - What Can a Friend Say? 6:28
04 - Woman, Can You See (What This Big Thing Is All About)? 4:11
05 - Raise the Level of Your Conscious Mind 3:11
06 - Dockland 5:21
07 - The Promised Land 4:31

9 Ekim 2022 Pazar

Fuzzy Duck / Fuzzy Duck (1971)

Yine hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz gruplardan biri ile karşı karşıyayız. Tarihsel bilgi eksikliklerinin hiç de öneminin olmadığını anlatan çok iyi bir albüm bırakmış olmaları bizi yeterince mutlu ediyor, gerisi hikaye. 1970 yılının ortalarına doğru kurulduğu düşünülen grubun elemanlarından Mick HawksworthAndromeda ve Toe Fat gruplarından tanıyoruz. Roy Sharland ise Uriah Heep'in öncülü olan Spice'ta ve The Crazy World of Arthur Brown'da çalmış, ki muhtemelen Arthur Brown'dan sonra Fuzzy Duck'a geçmiş. Grahame White Fuzzy Duck'ın ardından Capability Brown'ın kurucularından biri oluyor. Paul Francis ise muhtemelen The End grubundan gelme.

Heavy Progressive Rock türünün en iyi örneklerinden biri olan Fuzzy Duck'ın albümünde Heavy Psychedelic Rock, Hard Rock gibi türlerin izlerine de rastlıyoruz. Albümün bazı bölümlerinde Uriah Heep, Vanilla Fudge, Quatermass, Atomic Roster gibi gruplarla benzeştikleri görülse de aslında bundan çok daha fazlasına sahip olan bir grup Fuzzy Duck. Tempolu ve sert şekilde ilerleyen parçalar insana nefes almayı unutturacak cinsten bir etki yaratıyor. Fazlasıyla hareketli ve melodik olan parçalar özensiz vokal tekniğiyle bozuluyor izlenimi yaratsa da çok büyük bir kayba yol açmıyor. Yine de sadece enstrümantal olsalarmış daha iyi olacaklarmış diyebilirsiniz.

Albümde gitarların çok iyi olduğunu ve sürekli öne çıktıklarını belirtmeliyim. Bunun yanında Hammond'ın enfes giriş çıkışları havayı fazlasıyla dağıtırken, diğer yandan da bütün yapıyı düzene oturtuyor. Blues gitarı tınıları, oldukça ağır ve sert Hammond riffleri, yaratıcı düzenlemeler albümü baştan sona sarmalamış. Grup elemanlarının geldikleri yerler düşünülünce albümdeki Psychedelic etkinin nedeni de tam olarak anlaşılıyor. Beklentileri yüksek tutmanızı gerektiren albümlerden bir yani. Beklentinin karşılığını fazlasıyla alacağınıza da emin olabilirsiniz.

Tabi yine tuhaf olanı, bu kadar iyi bir albümün ardından grubun devam etmemesi ve başka albümler üretmemesi. Halbuki hem o dönem hem de şimdi için düşünüldüğünde yeterliliğini kanıtlamış olarak görmek yanlış olmaz. Heavy Rock, Heavy Progressive Rock gibi türler içerisinde kendine kolaylıkla yer bulabilen, bu konuda ilerici adımlar atmayı başarmış albümlerden biri olması popülariteyi beraberinde getirmiyor şüphesiz. Ama bu tarz iyi gruplara da yazık oluyor.

FUZZY DUCK

Mick (Doc) Hawksworth / Bass, 12 Telli Akustik Gitar, Vokal
Grahame White / Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokalting
Roy (Daze) Sharland / Hammond Org, Sesler
Paul Francis / Davul, Vurmalılar

FUZZY DUCK

01 - Time Will Be Your Doctor 5:06
02 - Mrs Prout 6:45
03 - Just Look Around You 4:20
04 - Afternoon Out 5:20
05 - More Than I Am 5:30
06 - Country Boy 6:00
07 - In Our Time 6:49
08 - A Word From Big D 1:51

8 Ekim 2022 Cumartesi

Madura / Madura (1971)

Madura 1971
1968
yılında Shadows of Knight ve H.P.Lovecraft'tan ayrılan elemanlarca kurulan Bangor Flying Circus, Progressive öğeleri fazlasıyla içeren ve tek albüm kaydedip dağılan bir grup olmaktan öteye geçememişti. Grubun 1969 yılında dağılmasıyla birlikte Shadows of Knight'tan gelme 2 eleman, David "Hawk" Wolinski ve Alan "Addison Al" DeCarlo başka bir grup formasyonuna gittiler. Grubun adını da Hindistan'ın Tamil Nadu eyaletindeki Madurai şehrinin tapınağından (Meenakshi Tapınağı) etkilenerek Madura yaptılar.

Chicago, Illinois'de kurulan grup öncülü olan Chicago'nun (Chicago Transit Authority) açtığı yolda ilerlemeye başlar. Hatta 1971 ve 1972 yıllarında Chicago ile pek çok turneye katılırlar. Chicago'nun yapısal olarak yumuşak diye tanımlanabilecek tavrının çok ötesinde, daha agresif bir müzikal anlayışa sahiptirler. Madura'da onların popülariteye oynayan melodik düzenlemeleri ya da her yerden fırlayan enstrümanlar yoktur. Daha sade ama yapısal olarak daha güçlü bir müzikal anlayışa sahiptir.

Pek çok başarılı grupta olduğu gibi özelliksiz bir vokale ama özellikli yorumlamalara dayanır temeli. Amerikalı hemen grupta olduğu gibi Madura'da Psychedelic etkileri çok fazla görülmez. Jazz'dan beslenen ileriye dönük bir tarzı benimserler. Ama bu tarz az önce de dediğimiz gibi Chicago gibi ucuza kaçan bir tarz da değildir. Tempolu, karmaşaya açık kapı bırakan, geride bıraktıklarını toparlama endişe taşımadan ileriye doğru dağılarak giden ama yolundan hiç sapmayan bir yaklaşımları vardır. Enfes gitarları ile Rock'n Roll'a gülümseyen bir saygı duruşunda bulunurlar. 50'lerden gelip fazlasıyla gelişmiş bir Rock ile devam ederken Jazz'ın varyasyonlara yönelik bakış açısıyla birleştirirler. Sıkıcı olmanın çok ötesine geçerek merak uyandıran, daha ne olacak acaba dedirten bir yere doğru evrilirler.

Ara ara farklı şeyler deneyerek "bu da ne şimdi" diyeceğiniz bir kıvama da gelirler bu albümde. Özellikle Stimulation'da bu çok fazla anlaşılır bir hal alır. Öncesi ve sonrasını çok iyi bağlamakla birlikte, parçayı fena halde sorgulama ihtiyacı duyarsınız. 3 kişilik grubun, birkaç enstrümanla böyle nefis bir iş çıkarmasına hafifçe gülümser ve saygı duyarsınız en sonunda. Bu arada albümün iki (double) olarak çıktığını belirtelim. Riskli bir iş ama çıkan sonuç gerçekten de defalarca dinlemeye değer.

MADURA

David "Hawk" Wolinski / Bass, Klavye,Vokal
Alan De Carlo / Gitar, Vokal
Ross Salomone / Davul, Vurmalılar

MADURA

01 - Hawk Piano 1:23
02 - Drinking No Wine 4:18
03 - Dreams 4:24
04 - Plain as Day 5:35
05 - My Love Is Free 7:09
06 - Free From the Devil
        a. Free From the Devil2:10
        b. My My What a World 1:01
        c. Stimulation 3:56
        d. Don't Be Afraid 2:01
        e. Damnation 3:49
        f. See for Yourself 5:59
07 - I Think I'm Dreaming 4:23
08 - It's a Good Time for Loving 4:55
09 - Trapped 7:45
10 - Johnny B. Goode 6:02
11 - Reflections
        a. Realization 3:17
        b. Man's Rebirth Through Childbirth, Part 1 2:52
        c. Man's Rebirth Through Childbirth, Part 2 1:12
        d. Joy in Old Age by Way of Self Observation 4:03
        e. Talking to Myself 4:53