6 Kasım 2022 Pazar

Second Hand / Death May Be Your Santa Claus (1971)

Temel yanılgı, Pychedelic Rock ile Progressive Rock arasında keskin bir çizgi olduğunu düşünmekten kaynaklıdır. Pek çok noktada ikisi birbirinden fena halde ayrı gibi görünse de Second Hand dinlediğinizde arada ne sınır, ne de çizgi kalır. İki tür arasındaki keskin hatları alaşağı ederek sanki tek bir türmüş gibi algılamanızı sağlayacak kadar hem de.

1965 yılında The Next Collection adıyla kuruluyor grup. 1968 yılına kadar bu isimle devam ediyorlar ama albüm anlaşması imzaladıklarında, yapımcı firma ismin herhangi bir toplama albümle karıştırılmalarına olanak tanıyacağı için ismi değiştirmelerini istiyor. Grup, adını Moving Fingers'a çeviriyor ama sonradan fark ediyorlar ki bu isimde zaten bir grup mevcut. Tekrar isim değişikliğine gidiyorlar ve Second Hand doğuyor. Hemen ardından da ilk albüm Reality'i kaydediyorlar. Bu albüm fazlasıyla Psychedelic öğeler içeriyor. Progressive Rock ile en ufak bir bağlantısı yok bile denilebilir rahatlıkla. Reality fazlasıyla kaliteli bir albüm olmasına rağmen ticari anlamda popülerliği yakalamayı başaramamıştı. Doğal olarak da uzun süre gözden kaçan bir değere dönüştü. Second Hand ise ikinci albümü kaydedebilmek için 3 yıl beklemek zorunda kaldı, Reality yüzünden. 

Albümün hemen öncesinde yapımcı firmayı değiştirip Mushroom Records'a geçtiler. Kadroda da bazı değişiklikler yaşandı. Death May Be Your Santa Claus, çok kısa bir süre içerisinde kaydedildi. İlkinden daha iyi bir albüm ortaya çıkmıştı. Ama albümde kısa süre sonra, nedendir bilinmez, isimlerini Chillum olarak değiştirip son bir albüm daha kaydettiler ve dağıldılar.

Death May Be Your Santa Claus, türler arası geçişin ve birleşim en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilebilir. Albümü nasıl dinlemek istiyorsanız tamamen öyle duyuyorsunuz. Psychedelic Rock olarak koşullanarak dinlerseniz farklı bir şey duymazsınız. Progressive Rock derseniz, sonuna kadar öyledir. Kendilerine has bir yapıları olmakla birlikte bazı kaynaklarda Arthur Brown'dan çok etkilendikleri ve onun karanlık, belirsiz ama muhteşem düzenlemelerine yakışır tarzda parçalar kaydettikleri söylenir. Gerçekten de tarif edildiği şekilde görebilirsiniz albümü. Ama kendilerine ait bir müzikal anlayış geliştirdikleri de belirgin noktalarla öne çıkar. Her anında kararsızlık yaşatan, nereden başlayıp nerede bittiğini anlayamadığınız, bittiğinde tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz türde albümlerden biridir Death May Be Your Santa Claus.

SECOND HAND

Ken Elliott / Org, Mellotron, Vokal, Piyano
Kieran O'Connor / Davul, Vurmalılar, Vokal, Vibraphone
George Hart / Bass, Keman, Vokal
Moggy Mead / Gitar
Rob Elliot / Vokal

DEATH MAY BE YOUR SANTA CLAUS

01. Death May Be Your Santa Claus (2:38)
02. Hangin' on an Eyelid (4:19)
03. Lucifer and the Egg (7:48)
04. Somethin' You Got (2:54)
05. Dip It Out of the Bog Fred (*) (1:37)
06. Baby R U Anudda Monster (*) (3:20)
07. Cyclops (6:29)
08. Sic Transit Gloria Mundi (1:00)
09. Revelations Ch. 16, Vs. 9-12 (3:35)
10. Take to the Skies (2:03)
11. Death May Be Your Santa Claus (Reprise) (5:20)
12. Funeral (3:00)

5 Kasım 2022 Cumartesi

Steel Mill / Green Eyed God (1972)

Tarihin belki de en gizemli gruplarından biri. Haklarında bilgi kırıntısı bulmayı bir kenara bırakın, adamları hatırlayan yok. Albümün yapımcısı sadece hangi stüdyoda kaydedildiğini hatırlıyor mesela. Ama albümün adı da dahil olmak üzere başka hiçbir şeyi bilmiyor. Prodüksiyon şirketinin o dönem başında duran sorumlu da kim olduklarını, albümü nasıl kaydettiklerini, grup elemanlarını kim ve nerede olduklarına dair en ufak fikri yok. Hatta İngiliz Müzisyenler Birliği'nde grubun veya grup elemanlarının kaydı da yok. Ama albüm var ve dinliyoruz. Hepsi bu.

1969 yılı civarında kurulduğu sanılıyor, 1972 yılında, albümden hemen sonra dağıldıklarını da biliyoruz. Nefis bir albüme imza atmış olmaları da kesin bilgiler arasında. Sonradan yayınlanan CD versiyonunda da grup üyelerinin isimleri ve çaldıkları enstrümanlar mevcut ama yine haklarında bir bilgiye rastlanmıyor. Baştan sona tuhaf ve gizemliler yani.

Sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesinde de (şu listeyi ciddi ciddi yapsak mı diye düşünmeye de başladım bu aralar) ilk sıraları zorlar durumdalar. Heavy Progressive Rock'ın en belirgin, en özellikli, en nitelikli albümlerinden biri ile karşı karşıyayız. Bu işin kompedanlarını falan bir kenara bırakın, bu albüm fazlasıyla değişik ve öncü niteliklere sahip. Flüt ve gitar ağırlıklı olmasından kaynaklı Jethro Tull, Focus gibi isimlerle adı anılsa da ikisiyle de alakası yok Steel Mill'in. Kendine özgü bir müzikal anlayışı var yani. O kadar da iyiler ki keşke başka albümler de kaydedebilselermiş kıvamında oluyorsunuz dinlerken. Bu arada kaydettikleri yayınlanan / yayınlanmayan bazı parçalar bahsettiğimiz CD versiyonuna bonus parça olarak eklenmiş. En azından bunlarla da idare edebiliriz diye düşünüyorum.

Kökenlerinde Psychedelic Rock olduğunu daha ilk parçada anlayabiliyorsunuz. Ama sonraları iş daha karmaşık ve yaratıcı bir hale bürünüyor. Pek çok türün sert bileşenlerini alarak ilerlemeyi tercih etmişler. Enstrümanlarla ilgili en ufak bir sorun yokken bazen vokale takılabiliyorsunuz. Zira genelde yetersiz kalıyor gibi bir görünümü var. Fakat çok fazla rahatsız edici, olmasaymış daha iyi olurmuş diyebileceğiniz bir vokal de değil. Psychedelic Rock bir albümde duysanız hiç rahatsız olmazsınız ama burada az da olsa aşağıya çekiyor parçaları.

STEEL MILL

David Morris / Vokal, Klavye
Terry Williams / Gitar
John Challenger / Saksafon, Woodwind
Jeff Watts / Bass
Chris Martin / Davul, Vurmalılar

GREEN EYED GOD

01. Blood Runs Deep (5:19)
02. Summers Child (4:24)
03. Majo and the Laying of the Witch (7:52)
04. Treadmil (4:00)
05. Green Eyed God (9:51)
06. Turn the Page Over (3:56)
07. Black Jewel of the Forest (6:13)
08. Har Fleur (0:45)

4 Kasım 2022 Cuma

Flied Egg / Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (1972)

Dünkü Strawberry Path girişinden sonra projenin ikinci ayağı olan Flied Egg'e girmeseydik olmazdı. Bunun en önemli sebeplerinden biri Shigeru Narumo'nun yanında pek güzel duran Masayoshi Takanaka elbette. Diğer sebepleri de albümü dinleyince çok net anlıyor insan.

Strawberry Path'in yakaladığı başarılı grafik onları Pink Floyd'un Japonya turnesinde ön grup yapınca Narumo grubun Bass kısmını Masayoshi Takanaka'ya yıkmak zorunda kalır. 1 aylık turnenin sonunda 17 yaşındaki enfes bass gitaristin çok iyi şeyler yapabileceğini anlayan Narumo, Takanaka'nın gruba tamamen dahil olmasını ister. Takanaka teklifi geri çevirmez ve katılır. Grubun adını da Flied Egg olarak değiştirirler. Flied Egg ikisi de birbirinden başarılı albümün ardından dağılmak zorunda kalsa da yeterli miktarda eser bırakmanın haklı gururunu yaşıyorlardır eminim.

Narumo'nun yetenekleri ve Tsunoda'nın Jazz etkileşimli eksantrik ritim anlayışı, Takanaka'nın ağır ama istikrarlı basslarıyla birleşince ortaya gerçekten de keyifli bir albüm çıkmış. Grubun tarzı bu albümde daha bir İngiliz Progressive Rock'ına öykünür durumda. Strawberry Path'teki Jimi Hendrix etkileri bu albümde yok denecek kadar az. Narumo'nun klavyeleri de daha bir Ken Hensley, Keith Emerson kıvamına gelmiş. Akılda kalan, çarpıcı gitar riffleri, fantastik şekilde gelişen armonik vokaller, parçaları sürekli farklı yönlere taşıyan Hammond org, beklenmedik anda karşınıza çıkan Gregoryen koro tarzı şarkılar ve daha niceleri Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine'de mevcut. Kafa karıştıran bir karmaşası ama bir o kadar da ters yönden vuran sadeliği ile göz dolduran bir albüm.

Strawberry Path nasıl Japon Rock müziğine girişte dinlenilmesi önerilmeyen bir grupsa, Flied Egg de Japon Progressive Rock janrının ilk dinlenilmesi gereken grupları listesinde 1 ile 5 arasında bir yerde durur. Bakmayın, İngiliz Progressive Rock'ına öykündüklerine ya da İngilizce söylediklerine. Tamamen kendi kültürlerinden, yaşam biçimlerinin kattığı deneyimden yola çıkılarak hazırlanmış nefis bir albüm Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine. Benzersiz demek elbette doğru değil ama yaklaşımlarının bambaşka olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Dinlerken arada kaldığınız ama hep sevdiğiniz, o neydi neye benziyordu fikrine kapılıp yok canım hiç de alakası yok dediğiniz tarzda albümlerden biri.

FLIED EGG

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Moog Synthesizer, Harpsicord, Distorted Org, Chelesta, Vokal, Equalized Vokal, Oyuncak Enstrümanlar, Ses Efektleri
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, High Boosted Vokal , Oyuncak Enstrümanlar
Masayoshi Takanaka / Bass, Bowing Gitar, Akustik Gitar, Vokal, Oyuncak Enstrümanlar

DR. SIEGEL'S FRIED EGG SHOOTING MACHINE

01. Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (6:05)
02. Rolling Down The Broadway (4:34)
03. I Love You (3:33)
04. Burning Fever (3:14)
05. Plastic Fantasy (6:08)
06. 15 Seconds Of Schizophrenic Sabbath (0:18)
07. I'm Gonna See My Babby Tonight (5:34)
08. Oke-Kas (4:37)
09. Someday (4:01)
10. Guide Me To The Quietness (8:08)

3 Kasım 2022 Perşembe

Strawberry Path / When the Raven Has Come to the Earth (1971)

Uzun süredir üzerine yazmadığımız Japon Rock müziğine hızlı bir giriş yaparak Strawberry Path ile devam ediyoruz. Shigeru Narumo ve Hiro Tsunoda'dan oluşan grup aslında bir dizi Progressive Rock albümü projesinin ilk ayağı. Bunun hemen ardından, ertesi yıl isim değiştirip yeni elemanlarla Flied Egg adını alarak 2 farklı albüm daha kaydediyorlar. Bahsi geçen 3 albüm de birbirinden iyi albümler olarak özetlenebilir.

Narumo, 60'ların sonunda Japon underground kültüründe epeyce bilinen, etkili ve karizmatik bir tip. Gitar, klavye çalıp vokal yapmasının buna büyük katkısı olduğu ortada. Woodstock Konseri'nden ve etkilerinden haberdar olunca Narumo, benzer bir şeyin Japonya'da da yapılabileceğini düşünüp Hibiya Açık Hava Tiyatrosu'nda konserler düzenliyor. Dönemin ünlü grupları katılıyor konserlere. Uygun fiyatlı olmasından kaynaklı konserlerin adı "10 Yen'e Konser" olarak belirleniyor ve Japon Rock müziği için etkili bir mihenk taşı oluyor. Buradan feyz alarak Narumo, Tsunoda ile birlikte albüm kaydetmeye karar veriyor.

Strawberry Path adını verdikleri grup tek albümlük olsa da büyük etkiler bırakıyor. Özellikle Narumo'nun sağ elinde gitar, sol elinde klavye ve ayaklarında Bass pedalları ile çıktığı sahnelerde Tsunoda'nın Jazz'dan etkilenmiş tuhaf davullarıyla Psychedelic ve Progressive işler ortaya koyuyorlar. Zaten albümün genelinde de bu yapıyı takip edebiliyorsunuz. Ama temelde albümün Hard Rock ve Blues etkisi altında olduğunu söylemek gerekir. Hatta o kadar fazla ve etkili bir Blues ki dinlerken sizde Jimi Hendrix vari bir etki bırakıyor. Zaten Narumo, Hendrix, Deep Purple, Procol Harum, The Moody Blues gibi gruplardan etkilendiğini de saklamıyor. 

Albümde vokal dili olarak İngilizce seçilmesi de doğru bir tercih gibi gelmiştir bana hep. Bu tip parçalarda Japoncayı duymak pek etkili olmayacaktır yüksek ihtimalle. Genel olarak albümdeki tüm parçalar gayet iyi. Uzun ve enfes bir davul solosuna sahip olan Spherical Illusion ise bunun dışında kalıyor. Solonun güzelliği yanında parça gerçekten de "kötü" olarak bile nitelendirilebilir. Japon Rock müziğine giriş için en doğru albümlerden biri olmasa bile girişin hemen ardından dinlenmesi, özümsenmesi, içe çekilmesi gerekenlerden biri olduğu kesin.

STRAWBERRY PATH

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Bass, Geri Vokal
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, Geri Vokal

WHEN THE RAVEN HAS COME TO THE EARTH

01. I Gotta See My Gypsy Woman (4:57)
02. Woman Called Yellow 'Z' (5:32)
03. The Second Fate (4:29)
04. Five More Pennies (6:26)
05. Maximum Speed Of Muji Bird (45 Seconds Of Schizophrenic Sabbath) (0:48)
06. Leave Me Woman (4:22)
07. Mary Jane On My Mind (4:51)
08. Spherical Illusion (5:34)
09. When The Raven Has Come To The Earth (6:19)

2 Kasım 2022 Çarşamba

Warhorse / Warhorse (1970)

Ritchie Blackmore
'un pek çok yanılgısından biri, bu grubun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Deep Purple'ın ilk dönem kadrosundan Blackmore tarafından çıkarılan Nick Simper tarafından kurulmuş ve Blackmore'un düşüncesinin aksine daha sert bir rock yapmayı başarmışlardır. Tabi bu popülerliği beraberinde getirmemiş ve Warhorse sadece 2 albüm kaydedebilmiş olsalar da yaptıkları müzik ile öne çıkmayı başarabilmişlerdir.

Heavy Progressive Rock janrının en iyileri içerisinde yer alabilecek olan ilk albüm kısa sürede kaydedilmiş. Grubun bazı çalışmalarına Rick Wakeman katılmış ama grupla devam etmemiş. Etseydi belki farklı bir Warhorse dinliyor olabilirdik. Yine de bu hali bizim için fazlasıyla yeterli. Sert gitar riffleri ile bezeli albümde yırtıcı bir şekilde öne çıkan vokalin albüme katkısı bir hayli fazla. Wakeman'dan bahsettik ama Frank Wilson'ın da ondan aşağı kalır yanı olmadığını gösteren klavyeler ise bambaşka keyifler yaşatıyor albümü dinlerken.

Warhorse'a uzun süreli parçalar ağırlıkta. Bu da müziğin keyfine varmanızı sağlıyor. Derinlemesine gidip gelen gitarlar parçaların her yerinde gezinirken, ritim bölümü işini eksiksiz yapıyor. Pek çok yerde melodik havaya bürünen parçalarda Nick Simper'ın izlerini hemen görüp takip edebiliyorsunuz. Davulların doğru zamanda yaptığı çıkışlar klavyelerin estetiğini bozmadan ilerliyor. Bazı kaynaklarda vokalin Ian Gillan vokalinin izinden gittiği ya da çok benzediği söylense de bunun doğru olmadığı bariz şekilde ortada. Gillan'ın enfes vokaline söyleyecek sözümüz elbette yok fakat Ashley Holt da kendi kulvarında koşan en iyilerden biri olarak görünüyor bu albümde. Gillanvari çığlıklar ya da tonları Holt'ta görmek pek mümkün değil. Arada bir o tarz eslere doğru yol alsa da çok vakit kaybetmeden geri dönüyor. Doğal olarak Holt'un tarzı daha ağır bir hava katıyor albüme.

Parçalarda çok karmaşık düzenlemelere rastlamıyoruz. Enstrümanların hareketleri ile çıkıyor karmaşa önümüze. Hammond'un nefis tonları, gitarla sık sık kapışma düzeyine geliyor. Ritimlerle birlikte kaotik bir ortam baş gösterdiğinde ise bir anda toparlanıp ana melodiye geri dönüyorlar. Uriah Heep'in Demons and Wizards ile başlayan dönemindeki gibi parçalara Warhorse'ta da rastlayacaksınız. Ama parçaların Uriah Heep parçaları ile uzaktan yakından alakası yok. Kendilerine ait bir tarzları olduğu ortada.

WARHORSE
Ashley Holt / Vokal
Ged Peck / Gitar
Frank Wilson / Hammond Org, Piyano
Nick Simper / Bass
Mac Poole / Davul

WARHORSE
01. Vulture Blood (6:13)
02. No Chance (6:22)
03. Burning (6:17)
04. St. Louis (3:50)
05. Ritual (4:54)
06. Solitude (8:48)
07. Woman of the Devil (7:16)

1 Kasım 2022 Salı

Lucifer's Friend - Lucifer's Friend (1970)

Her şey John Lawton’ın Batı Almanya turnesindeyken dağılma kararı alan Stonewall adlı gruptan ayrıldıktan sonra Almanya’ da kalmaya karar vermesiyle başlıyor. The German Bonds adlı grubun elemanları olan Peter Hesslein (gitar), Dieter Horns (bass gitar), Peter Hecht (tuşlular) ve Joachim Reitenbach (davul) ile karşılaşması üzerine daha önce incelediğimiz Asterix adı altında 1970 tarihli aynı adlı albümlerini yayınlıyorlar. Yine aynı sene isimlerini Lucifer’s Friende çevirerek bahsedeceğim albümü kaydediyorlar.

Lucifer’s Friend ilk albümü ile Asterix’in Hard Rock / Krautrock soundunu katlayarak neredeyse günümüz doom metaline yakın ağırlıkta ağır gitar riffleri ve bass partisyonları ile bezeli, tuşluların ikinci bir gitar kıvamında ama nadiren öne çıktığı süper yırtıcı bir tarza bürünmüş. Metal demişken de Sabbath’ ın Alman şubesi denemeyecek özgünlükte blues etkisinden uzak pasajlar (malum Sabbath’ın ilk dönemi) ve hatta kimi zaman krautrocka çalan uzun ve evrilen doğaçlama araları ile bambaşka bir kulvarda sesini duyurabilmişler. Benzerliklere rastlasanız bile pek dikkatinizi çekmeden bambaşka noktalara giden parçaların trafikleri, kendinizi kaybetmenize neden oluyor. (headbang için biçilmiş kaftan)

Müziğin sürükleyiciliği ve enstrumanların fevkalade uyumlarının üzerinde geçtiğimiz sene kaybettiğimiz John Lawton’un sesini beşinci ensturman gibi kullanmasının da grubun ismini duyurmasında büyük bir etkisi var. Vokal aralığının parçalara yarattığı güçlü etki ile neredeyse Ronnie James Dio’ lu Rainbow dönemlerini hatırlattığını eklemeden geçemeyeceğim. (ki aralarında 6 sene gibi bir fark var) 

Açılışından sonuna dek hiç soluk vermeyen bir albüm Lucifer’s Friend ve günümüze olan etkilerinin yoğunluğunu fark etmemeniz mümkün değil. Daha sonraki albümlerinde psychedelic’ten jazz rock’a kadar geniş yelpazede denemeler yapsalar ve elbette zamanla bu albümün bir kaç gömlek üstüne çıksalar da ilk albümlerindeki çiğ, yırtıcı ve karanlık soundu her zaman tercih ederim.

LUCIFER’S FRIEND

John Lawton / Lead Vokal
Peter Hesslein / Lead Gitar, Vokal, Vurmalılar
Peter Hecht / Org, Piyano, French Horn ("Ride the Sky")
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar

LUCIFER’S FRIEND

01. "Ride the Sky"  2:55
02. "Everybody's Clown"  6:12
03. "Keep Goin'"  5:26
04. "Toxic Shadows"  7:00
05. "Free Baby"  5:28
06. "Baby You're a Liar"  3:55
07. "In the Time of Job When Mammon Was a Yippie"  4:04
08. "Lucifer's Friend"  6:12

31 Ekim 2022 Pazartesi

Yggdrasil / Yggdrasil (1972)

1970
ortalarında Münih'te kurulan underground gruplardan biri Yggdrasil. 2 yıla yakın süren kısa ömürlerinde tek albüm ve fazladan bazı parçalar kaydedebilmişler, hepsi o. Tek albümlüler listemizin orta sıralarının hemen üstünde yer alabilecek niteliklere sahip bir müzikal anlayışları var. Bu arada albümü kaydetmişler ama yayınlanması için epeyce beklenmesi gerekmiş. Pek çok kaynakta albüm 1972 yılına tarihlense de bu aslında kayıt tarihi. O dönemde sadece 10 kadar kopyası basılmış, o da dinleyip eleştirmeleri için bazı insanlara dağıtılmış.

Akıbeti çok bilinmemekle birlikte ancak 2009 yılında Garden of Delights etiketiyle CD formatında basılana kadar albümle ilgili bir gelişme yaşanmadığını söyleyebiliriz. Garden of Delights da bulabildikleri bütün materyalleri bonus olarak albüme eklemiş ve ortaya 70'lerden enfes bir arşivlik çıkmış.

Underground bir grup olmalarının albümün yayınlanması konusunda etkileri büyük olsa gerek. Yine de yıllar sonra olsa da dinleyebileceğimiz bir işe imza atmayı başarmışlar. Krautrock'ın ayrıksı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkan albüm Progressive Folk temeli üzerine şekillendirilmiş. Çoklu vokaller, uzun flüt eşlikleri ve melodik yapısıyla güzel bir geliştirilmiş Folk örneği Yggdrasil.

Belirtmek gerekir ki Krautrock janrı içine girseler de rafine edilmiş düzenlemeler, sade bir şekilde yerini alan vokal ve enstrüman kullanımları ile daha çok İngiliz Folk Rock gruplarına benziyorlar. Psychedelic ve Progressive etkileri doğal olarak bir hayli fazla. Ama Psychedelic'in önemli açmazlarından birini ekarte ederek parçaları daha melodik bir yapıya büründürebilmişler. Flüt bölümlerinin uzunluğu ve atmosfer yaratma becerisi de buna eklenince albüm başka bir yerde duruyor. Solo mantığıyla kaydedilmiş orkestrasyonlara da parçalarda çok fazla yer verilmiş. Bu da doğal olarak albümdeki müzikal çeşitliliği arttırmış. Vokalin sadeliği, çeşitliliğin üzerinde farklı bir etki yaratıyor. Bir anda ortaya çıkıp bütün yapıyı sadeleştirip parçaların önünü açıyor. Enstrümanlar da bu durumdan faydalanıp kendilerini kaybedebilecekleri kadar fazla kaybediyorlar.

Dönemin müzikal ruhunu ve anlayışını çok iyi yansıtan arşivlik albümlerden biri özetle Yggdrasil. Sona gelmişken ismin anlamına da değinelim. Yggdrasil, İskandinav mitolojisinde evrenin merkezinde yer alan, 9 diyarı birbirine bağladığına inanılan devasa bir ağaçtır ve grup da adını buradan alıyor.

YGGDRASIL

Walter Waldosch / Vokal, Bass, Recorder
Peter Jakob / Flüt
Werner Vill / Vokal
Fred Beck / Gitar, Flüt
Uli Kellner / Gitar, Bass
Reinhold Fries / Davul

YGGDRASIL

01. Something On My Mind (5:13)
02. Birds Still Flyin' in the Rain (7:51)
03. Mothers and Seeds (7:17)
04. I'm Setting Old (4:42)
05. Lizzy's Song (4:43)

30 Ekim 2022 Pazar

Cargo / Cargo (1972)

1970
 yılı ortalarında September adıyla kurulan Hollandalı grup birkaç 45'lik kaydettikten sonra isimlerini Cargo olarak değiştirip devam ediyorlar. 1972 yılında tek albüm kaydettikten sonra da aynı yıl içerisinde dağılıyorlar. Haklarında çok fazla bilgi sahibi değiliz yine. Ama 2 kardeşin başı çektiğini ve Argus dönemi Wishbone Ash tarzı bir Heavy Progressive Rock yaptıklarını biliyoruz.

September adıyla kaydettikleri parçaların tutmaması sonrasında isim değiştiren dörtlü, dönemin yükselen değeri Progressive Rock'ı kullanarak kendilerine bir yer edinmeyi amaçlamışlar gibi duruyor. Ortaya çıkan albümün bu konudaki yeterliliği karşıladığı düşünülürse de amaçlarına ulaşmışlar diyebiliriz rahatlıkla.

Gruptaki iki gitaristin kardeş olması albüm için büyük avantaj sağlamış. Zira birbirlerini çok iyi tanımalarından dolayı olsa gerek 2 gitarla enfes yorumlar ve hareketler yapmışlar. Gitarlar sürekli olarak birbirlerini tamamlıyor, birbirlerinin hareketlerine cevap veriyorlar. 2 gitar kullanmak zorken bunu başarabilmiş olmaları ayrıca takdire şayan bir durum. Grubun ritim bölümünün de gitarlardan geri kalır yanı yok. Pürüzsüz ve akıcı bir şekilde ilerliyor hem bass hem de davullar. 

Albüm, Psychedelic Rock ve Hard Rock üzerine temellendirilmiş ve Progressive Rock'a doğru evrilmiş. Orijinal hali 4 uzun ve birbirinden iyi parçadan oluşuyor. Daha sonraları çıkan CD versiyonunda ise September zamanlarında kaydettikleri parçalar eklenmiş durumda. Her ne kadar sonradan eklenenler grubun tadını, albümün kimliğini bozuyor olsa da Cargo için iyi bir arşivlik iş de olmuş. Orijinal parçaların sıklıkla Jam'e kayan yapısı albümün tamamının sanki bir seferde stüdyoya girilip çalınmış izlenimi yaratıyor. Dinlerken çoğunlukla doğaçlama olduğunu bile düşünüyor insan. Az sayıdaki vokal mümkün olduğunca geride bırakılmış. İşi yapan sadece müzik. Zaten albümü dinleyip bitirdiğinizde vokali hatırlamıyorsunuz bile, albüm enstrümantalmiş izlenimi yaratıyor size. Dolu dolu gitarlarıyla o kadar sağlamlar ki dinledikçe defalarca dinleme isteği uyandırıyor.

Ne yazık ki hiç iş yapamadıkları September dönemi bile Cargo'dan uzun olmuş. Bu da bizim tek albümle idare etmemiz zorunluluğunu yaratıyor. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasak da "hiç olmamasından iyidir" mantığıyla hareket etmek en doğrusu. Keyif alacağınız, coşkulanacağınız, yok artık daha neler diyeceğiniz tarzda bir albüm.

CARGO

Jan De Hont / Gitar
Adrie De Hont / Gitar
Willem de Vries / Vokal, Bass
Dennis Whitbraad / Davul

CARGO

01. Sail Inside (10:54)
02. Cross Talking (8:33)
03. Finding Out (5:14)
04. Summerfair (15:35)

29 Ekim 2022 Cumartesi

Space Farm / Space Farm (1972)

Yeni Zelanda
Rock müziğinde 1965 yılında kurulan The Underdogs'un etkileri bir hayli fazla. Blues Rock yapan gruptan çıkan elemanlar ülkedeki rock müziğin gelişimine katkı sağlayan grupları ya kurmuşlar ya da içlerine yer almışlar. Konumuz olan Space Farm da The Underdogs'tan çıkma gruplardan biri. The Underdogs'un kurucu elemanlarından Harvey Mann gruptan ayrıldıktan sonra birkaç yıl solo çalışmalar yapıyor, farklı gruplara eşlik ediyor. Ama grupla da bağını koparmamış. 1971 yılında The Underdogs dağıldığında Glen Absolum ve Billy Williams'la birlikte Space Farm'ı kuruyorlar.

Space Farm da sık bahsettiğimiz tek albümlü gruplardan. Ama aynı zamanda işi hakkıyla yapıp enfes bir albüm bırakanlardan. Grup kurulduktan hemen sonra kayıtlara başlamışlar ve albüm kaydı bittikten kısa süre sonra d dağılmışlar. Oysa ki daha çok iyi işler çıkabilirmiş gruptan. Bu o kadar bariz ki haklarında okuma yapabileceğiniz pek çok kaynakta isimleri Jimi Hendrix ile anılıyor. Yani tek albümle kalmış olmaları bizim için gerçekten üzücü.

Diğer yandan grubun tek albümle kalmasının olası en büyük sebebi -ki bu sebep albümün yapımcısı tarafından da daha o dönemde dile getirilmiş- vokalin yetersiz kalmasından kaynaklı Harvey Mann'in sesi ve vokal tekniği ile olacak bir iş değilmiş bu. O kadar net bir durummuş ki albümün yapımcısı aslında 1971 yılı sonlarında yayınlanan albümün ticari başarısızlığını Mann'ın vokaline bağlayıp, albümü The Underdogs'tan Murray Grindlay'in vokal desteğiyle tekrar kaydedip yayınlıyorlar. Ama ortaya çıkan sonuç Mann vokalinden daha kötü bir sonuç olduğu için Space Farm tarihin tozlu raflarındaki yerini alıyor.

Grubun müzikal anlayışı ilgili söylenebilecek çok fazla kötü söz yok gibi. Blues kökenli oldukları, Psychedelic Rock'tan beselenerek Progressive Rock yaptıkları ortada. 3 kişilik bir gruptan çıkabilecek en iyi sesler bu albümde toplanmış neredeyse. Bu noktada az önce fena halde yerin dibine batırdığımız Harvey Mann vokalinin de albümün içinde kaybolduğu, yetersizliklerinin ticari başarısızlık etkisi yaratsa da albüme dezavantaj sağlamadığı da açık bir şekilde görülüyor. Mann'ın vokalden kaybettiklerini geri kazanmak istercesine çaldığı gitarlar zaten sizi alıp götürüyor. Çoğunlukla vokali duymuyorsunuz bile. Tabi bazı noktalarda keşke başka bir vokal olsaymış dediğiniz de oluyor. 

SPACE FARM

Glen Absolum / Davul
Harvey Mann / Gitar
Billy Williams / Bass
Bob Gillette / Saksafon (Konuk Müzisyen)

SPACE FARM

01 - Space Farm 3:14
02 - Homeward Bound 3:56
03 - Infinity Way 3:24
04 - Waking Dream 3:40
05 - On the Loose 3:14
06 - Flying 4:23
07 - Gypsy Dream 6:23
08 - Wheel 4:14
09 - Lover Not a Dancer 3:36

28 Ekim 2022 Cuma

Percewood's Onagram / Ameurope (1974)

1968
Mayıs'ında Avrupa çalkantılı bir dönem geçirirken Almanya'da genç bir müzisyen One Plus None takma adıyla ve kendi imkanlarını kullanarak bir parça kaydetti. Parçanın adı Desert Walker'dı ve kısa sürede BBC'nin listesinde 2 numaraya kadar yükseldi. Şarkının nefasetini ve müzisyenin yeteneğini fark eden Alexis Korner, Wolfgang Michels'i Londra'ya davet edip onunla çalışmalara başladı. Bu dönemin sonunda ortada dişe dokunur bir şeyler yoktu ama Michels deneyim kazanmış ve kendi ayakları üstünde durabilecek hale gelmişti.

1969 yılında Michels Almanya'ya dönüp Bremen'de Percewood's Onagram'ı kurdu. Hızlı bir şekilde kaydedilen albüm çok iyi değildi ama devam etmeleri için yeterli sebebi de vermişti. 1971 ve 1972 yıllarında kaydettikleri albümler ilkinin aksine müzikal açıdan fazlasıyla doyurucu ve başarılıydı. Ama en büyük başarıyı da 1974 yılında kaydedip yayınladıkları Ameurope ile yakaladılar. Ne yazık ki bu, grubun devam etmesini sağlayamamıştı ve 1975 yılında Percewood's Onagram dağıldı.

Almanya'nın ilk bağımsız gruplarından biri olan Percewood's Onagram albümlerinde Folk kökeninden beslenen Psychedelic Rock, Progressive Rock ve nihayetinde Krautrock olarak anılacakları bir tarzı icra ettiler. Michels'in yaratıcılığı ve yetenekleri albümlerin her yerinde hissediliyor. 1973 yılında gruba dahil olan 2 Amerikalı Peter Conant-Schaffer ve Geary Priest'ın da etkileri bir hayli fazla. Muhtemelen albümün adı da Amerika - Avrupa birleşiminden geliyor.

Sakin tonlarda ama etkili şekilde oluşturulan parçalar birbirini takip eden bir yapıya da sahip. Konsept albüm değil elbette ama yakınlığı da şaşırtıcı. Albümde özellikle gitarların sık sık öne çıkarak kendini göstermesi keyif verici bir hal alıyor. Geri vokallerin koro mantığıyla ara ara yaptığı girişler de gitarların naif gösterisine eşlik ediyor.

Ameurope'da Jazz Rock'a da rastlayabiliyorsunuz bazı bölümlerde. Derin ve inceliklerine girmeden üstünden geçip gidiyorlar. Bu da albüme farklı bir hava katıyor. Özellikle melodik parçalarda etkilerin biraz daha fazla gözlemlenebildiğini söyleyelim.

Bu arada belirtmeden geçmememiz gereken bir konu daha var. Ameurope, birçok müzik eleştirmeninin en iyi Rock albümleri listesinde kendine yer edinmiş durumda. Her ne kadar bu tip listelerin tutarsızlığı ve popüler olana yönelmesi açık bir şekilde görülse de en azından Percewood's Onagram ve Ameurope'un bu listede yer alması sevindirici bir durum.

PERCEWOOD'S ONAGRAM

Wolfgang Michels / Vokal, Gitar
Klaus Kaufmann / Piyano, Org
Jojo Ludwig / Davul, Vurmalılar, Gitar, Bass, Vokal, Flüt
Eddy Muschketat Armonika, Vokal, Vurmalılar
Peter Conant-Schaffer / Lead Gitar
Geary Priest / Davul
Gerald Heinemann / Vokal, Vurmalılar
Uwe "Bass" Meyer / Bass

AMEUROPE

01 - Cause Me Pain 4:53
02 - Lonely Places 3:01
03 - Since I Met You My Darling 2:22
04 - I've Got My Woman 4:36
05 - You Don't Know What It Means 3:27
06 - Mind Is Political Pollution 3:16
07 - Jew Blues 2:01
08 - Leaders 5:42
09 - Lonely 4:23
10 - The Wilderness 4:36
11 - The Tamer and His Beasts 1:34
12 - Give Me All I Deserve 3:52
13 - Ameurope 2:48
14 - If You Did 0:46