8 Kasım 2022 Salı

Lutha / Lutha (1972)

60'lı yılların sonunda Flower Power'dan etkilenen Yeni Zelandalı gruplardan biri de Lutha. 1969 yılında Kaleidoscope, Pussyfoot ve Throb gruplarının elemanlarınca kurulan bir supergroup aynı zamanda. Parça yapma konusunda da oldukça hızlılar. Grup elemanlarından Garry McAlpine, bir öğleden sonra içerisinde 4 parça yazdıklarını hatırlıyor mesela. Albüm için yapımcı firmaya gönderilen bu 4 parça beğenilince apar topar Wellington'a albüm kaydına gidiyorlar. Stüdyoda geçirdikleri 30 saatin ardından da kayıtlar bitiyor. 

Albüm Yeni Zelanda içerisinde oldukça başarılı bir albüm olarak biliniyor. O dönemde dışarı açılma fırsatı bulamadıkları için pek fazla popülerleşememişler ama Avustralya kıtasında da oldukça bilinen bir grup haline gelmişler. Bununla yetinmek zorunda kalırken 2. bir albüm daha kaydetmişler ve o da ilk albüm gibi olmasa da başarılı bir albüm olarak kayıtlara geçmiş.

Temelde Folk'tan beslenen bir Progressive Rock anlayışına sahip Lutha. Albümün neredeyse tamamına yakını akustik olarak kaydedilmiş. Bu durum da albüme daha hafif ve yumuşak bir hava katmış. Çok güçlü gitarlara, seslere, vokallere alıştıktan sonra Lutha biraz hafif gelse de hepsinden bağımsız düşündüğünüzde de oldukça keyif veren bir albüm olduğu anlaşılıyor.

Vokalin enstrümanların üstüne çıkan tonu parçaları popülerleştirme çabası gibi görünse de vokalin kendine has ve melodik yapısı bu fikri alaşağı ediyor. Albüm öncesinde sadece Yamaha klavye ile çalışmış olan Kevin Foster, kayıt stüdyosunda Hammond B3'ü görünce dayanamamış ve vokale nefis şekilde eşlik eden klavyelerin kaydedilmesini sağlamış. Albümdeki klavye başarısını da o dönem sıklıkla dinlediği Oscar Peterson'dan Rick Wakeman'a uzanan geniş yelpazeye bağlıyor.

Albüm zaman zaman Amerikalı Surf gruplarını hatırlatır gibi olsa da Yeni Zelanda folklorundan beslenen tarzı ile bunun çok ötesinde olduğunu gösteriyor. Özellikle de gitarlar Folk etkileşiminin ya da temelinin somut göstergesi olarak görünüyor albümde. Genelde yumuşak tonlarda giden, vokali geçmek için kendini zorlamayan, yanında sadece eşlikçi olarak kalan bir anlayışı var. Dinlediğimiz pek çok grubun aksine böyle bir anlayışla hareket etmeleri Lutha'ya ayrı bir hava katıyor. Ara ara Psychedelic Rock'a öykünür şekilde hareketlenseler de işin özünün başka olduğunu hatırlayarak kendi tarzlarına geri dönüyorlar.

LUTHA

Garry McAlpine / Lead Vokal, Vurmalılar
Kevin Foster / Hammond Org, Piyano, Vokal
Graham Wardrop / Gitar, Vokal
Peter Fraser / Bass, Vokal
Peter Edmonds / Davul, Vokal

LUTHA

01 - Then I Saw a Face (3:31)
02 - Sun Song (Anaximander Ramblings) (3:32)
03 - I Really Only Want to Be With You (2:31)
04 - Andrianna (2:13)
05 - Mountain Side (4:31)
06 - Stop; The Music Is Over (2:54)
07 - Why Is Gone (4:51)
08 - My Turn to Cry (3:20)
09 - So Many Years (1:24)
10 - I Am But All Alone (4:02)

7 Kasım 2022 Pazartesi

Geronimo Black / Geronimo Black (1972)

Supergroup
olmasa da en az o kadar iyi anılabilecek gruplardan biri de Geronimo Black'tir. Mothers Of Invention'dan Jimmy Carl Black ve Bunk Gardner, Love'dan Tjay Cantrelli, Dr. John'dan Andy Cahan ile The Detours'dan Denny Walley ve Tom Leavey tarafından kurulan grup Blues Rock ile bildiğimiz Oda Müziği'ni düzensiz, özensiz ve uyumsuz bir şekilde karıştırarak baştan sona farklı bir albüm yapmayı başarmış.

Temelde Jimmy Carl Black'in grubu diyebiliriz Geronimo Black için. Çünkü kadroyu o toparlıyor ve gruba da en küçük oğlunun adını veriyor. Mothers of Invention'dan gelen deneyimlerini de ekleyince tuhaf olarak addedilebilecek bir albümün ve grubun ortaya çıkmasını sağlıyor. Ama albümün kaliteli olması grubun dağılmasını engellemeye yetmiyor. Belirtmeden geçmeyelim, tek albümlü gruplar listesine alınması konusunda ciddi endişelerimiz var. Zira ilk albümün ardından yeni albüm için kayıtlara başlıyorlar ama albümü bitirmek ve yayınlamak konusunda çok geride kalıyorlar. Kayıtlar 1980 yılına bir araya getirilip Welcome Back adıyla, albüm olarak yayınlanıyor ama ikinci albüm olarak tanımlamak da biraz zor. Zira outtake versiyonlardan oluşuyor. Diğer taraftan başka kayıtlarla birlikte 2019 yılında yayınlanan Freak Out Phantasia'yı da albüm olarak sayabilir miyiz bilmiyorum ama arşiv niteliği taşıyan bir albüm olduğu da ortada.

Blog'da incelediğimiz pek çok grupta olduğu gibi Geronimo Black'te de kendine özgü bir müzikal anlayış var. Bazıları Mothers of Invention ile bağlar kurmaya çalışsa da bu zorlama bir çaba olmaktan öteye geçemiyor. Progressive Rock içerisinde rahatlıkla inceleyebileceğimiz bir etkiye sahip Geronimo Black. Sert bir tonda başlayan Blues Rock bir anda Oda Müziği'ne dönüğünde bunu çok net olarak anlıyorsunuz. Sanki sonsuza değin devam edecekmiş gibi gelen oda müziği kesilip, Hard Rock'a yakın bir havaya büründüğünde de kafanız iyice karışıyor. Adlandırmak, sınıflandırmak oldukça zor. 

Grup elemanlarının deneyimleri, albümün enstrümantal alt yapısının gerçekten de üst düzeyde olmasını sağlıyor. Az önce yukarıda adını saydığımızda gruplardan gelen elemanlardan da başka bir şey beklenmemeli zaten. Gitarlar albümde çok fazla öne çıkarken, grubun ritim bölümü bütün gidişatı belirliyor. Öyle bir noktaya geliyorsunuz ki ritimlerin ardından gitar ancak bunu çalabilirdi gibi bir hisse kapılıyorsunuz.

GERONIMO BLACK

Jimmy Carl Black Davul, Vokal
Andy Cahan / Klavye, Gitar, Davul, Vokal
Tjay Cantrelli / Nefesli Çalgılar, Vokal
Bunk Gardner / Nefesli Çalgılar, Piyano, Trompet
Tom Leavey / Bass, Armonika, Vokal
Denny Walley / Gitar, Vokal

GERONIMO BLACK

01 - Low Ridin' Man 4:16
02 - Siesta 4:13
03 - Other Man 3:01
04 - L.A. County Jail '59 C/S 4:16
05 - Let Us Live 4:33
06 - Bullwhip 4:01
07 - Quaker's Earthquake 2:55
08 - Gone 3:06
09 - An American National Anthem 7:07

6 Kasım 2022 Pazar

Second Hand / Death May Be Your Santa Claus (1971)

Temel yanılgı, Pychedelic Rock ile Progressive Rock arasında keskin bir çizgi olduğunu düşünmekten kaynaklıdır. Pek çok noktada ikisi birbirinden fena halde ayrı gibi görünse de Second Hand dinlediğinizde arada ne sınır, ne de çizgi kalır. İki tür arasındaki keskin hatları alaşağı ederek sanki tek bir türmüş gibi algılamanızı sağlayacak kadar hem de.

1965 yılında The Next Collection adıyla kuruluyor grup. 1968 yılına kadar bu isimle devam ediyorlar ama albüm anlaşması imzaladıklarında, yapımcı firma ismin herhangi bir toplama albümle karıştırılmalarına olanak tanıyacağı için ismi değiştirmelerini istiyor. Grup, adını Moving Fingers'a çeviriyor ama sonradan fark ediyorlar ki bu isimde zaten bir grup mevcut. Tekrar isim değişikliğine gidiyorlar ve Second Hand doğuyor. Hemen ardından da ilk albüm Reality'i kaydediyorlar. Bu albüm fazlasıyla Psychedelic öğeler içeriyor. Progressive Rock ile en ufak bir bağlantısı yok bile denilebilir rahatlıkla. Reality fazlasıyla kaliteli bir albüm olmasına rağmen ticari anlamda popülerliği yakalamayı başaramamıştı. Doğal olarak da uzun süre gözden kaçan bir değere dönüştü. Second Hand ise ikinci albümü kaydedebilmek için 3 yıl beklemek zorunda kaldı, Reality yüzünden. 

Albümün hemen öncesinde yapımcı firmayı değiştirip Mushroom Records'a geçtiler. Kadroda da bazı değişiklikler yaşandı. Death May Be Your Santa Claus, çok kısa bir süre içerisinde kaydedildi. İlkinden daha iyi bir albüm ortaya çıkmıştı. Ama albümde kısa süre sonra, nedendir bilinmez, isimlerini Chillum olarak değiştirip son bir albüm daha kaydettiler ve dağıldılar.

Death May Be Your Santa Claus, türler arası geçişin ve birleşim en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilebilir. Albümü nasıl dinlemek istiyorsanız tamamen öyle duyuyorsunuz. Psychedelic Rock olarak koşullanarak dinlerseniz farklı bir şey duymazsınız. Progressive Rock derseniz, sonuna kadar öyledir. Kendilerine has bir yapıları olmakla birlikte bazı kaynaklarda Arthur Brown'dan çok etkilendikleri ve onun karanlık, belirsiz ama muhteşem düzenlemelerine yakışır tarzda parçalar kaydettikleri söylenir. Gerçekten de tarif edildiği şekilde görebilirsiniz albümü. Ama kendilerine ait bir müzikal anlayış geliştirdikleri de belirgin noktalarla öne çıkar. Her anında kararsızlık yaşatan, nereden başlayıp nerede bittiğini anlayamadığınız, bittiğinde tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz türde albümlerden biridir Death May Be Your Santa Claus.

SECOND HAND

Ken Elliott / Org, Mellotron, Vokal, Piyano
Kieran O'Connor / Davul, Vurmalılar, Vokal, Vibraphone
George Hart / Bass, Keman, Vokal
Moggy Mead / Gitar
Rob Elliot / Vokal

DEATH MAY BE YOUR SANTA CLAUS

01. Death May Be Your Santa Claus (2:38)
02. Hangin' on an Eyelid (4:19)
03. Lucifer and the Egg (7:48)
04. Somethin' You Got (2:54)
05. Dip It Out of the Bog Fred (*) (1:37)
06. Baby R U Anudda Monster (*) (3:20)
07. Cyclops (6:29)
08. Sic Transit Gloria Mundi (1:00)
09. Revelations Ch. 16, Vs. 9-12 (3:35)
10. Take to the Skies (2:03)
11. Death May Be Your Santa Claus (Reprise) (5:20)
12. Funeral (3:00)

5 Kasım 2022 Cumartesi

Steel Mill / Green Eyed God (1972)

Tarihin belki de en gizemli gruplarından biri. Haklarında bilgi kırıntısı bulmayı bir kenara bırakın, adamları hatırlayan yok. Albümün yapımcısı sadece hangi stüdyoda kaydedildiğini hatırlıyor mesela. Ama albümün adı da dahil olmak üzere başka hiçbir şeyi bilmiyor. Prodüksiyon şirketinin o dönem başında duran sorumlu da kim olduklarını, albümü nasıl kaydettiklerini, grup elemanlarını kim ve nerede olduklarına dair en ufak fikri yok. Hatta İngiliz Müzisyenler Birliği'nde grubun veya grup elemanlarının kaydı da yok. Ama albüm var ve dinliyoruz. Hepsi bu.

1969 yılı civarında kurulduğu sanılıyor, 1972 yılında, albümden hemen sonra dağıldıklarını da biliyoruz. Nefis bir albüme imza atmış olmaları da kesin bilgiler arasında. Sonradan yayınlanan CD versiyonunda da grup üyelerinin isimleri ve çaldıkları enstrümanlar mevcut ama yine haklarında bir bilgiye rastlanmıyor. Baştan sona tuhaf ve gizemliler yani.

Sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesinde de (şu listeyi ciddi ciddi yapsak mı diye düşünmeye de başladım bu aralar) ilk sıraları zorlar durumdalar. Heavy Progressive Rock'ın en belirgin, en özellikli, en nitelikli albümlerinden biri ile karşı karşıyayız. Bu işin kompedanlarını falan bir kenara bırakın, bu albüm fazlasıyla değişik ve öncü niteliklere sahip. Flüt ve gitar ağırlıklı olmasından kaynaklı Jethro Tull, Focus gibi isimlerle adı anılsa da ikisiyle de alakası yok Steel Mill'in. Kendine özgü bir müzikal anlayışı var yani. O kadar da iyiler ki keşke başka albümler de kaydedebilselermiş kıvamında oluyorsunuz dinlerken. Bu arada kaydettikleri yayınlanan / yayınlanmayan bazı parçalar bahsettiğimiz CD versiyonuna bonus parça olarak eklenmiş. En azından bunlarla da idare edebiliriz diye düşünüyorum.

Kökenlerinde Psychedelic Rock olduğunu daha ilk parçada anlayabiliyorsunuz. Ama sonraları iş daha karmaşık ve yaratıcı bir hale bürünüyor. Pek çok türün sert bileşenlerini alarak ilerlemeyi tercih etmişler. Enstrümanlarla ilgili en ufak bir sorun yokken bazen vokale takılabiliyorsunuz. Zira genelde yetersiz kalıyor gibi bir görünümü var. Fakat çok fazla rahatsız edici, olmasaymış daha iyi olurmuş diyebileceğiniz bir vokal de değil. Psychedelic Rock bir albümde duysanız hiç rahatsız olmazsınız ama burada az da olsa aşağıya çekiyor parçaları.

STEEL MILL

David Morris / Vokal, Klavye
Terry Williams / Gitar
John Challenger / Saksafon, Woodwind
Jeff Watts / Bass
Chris Martin / Davul, Vurmalılar

GREEN EYED GOD

01. Blood Runs Deep (5:19)
02. Summers Child (4:24)
03. Majo and the Laying of the Witch (7:52)
04. Treadmil (4:00)
05. Green Eyed God (9:51)
06. Turn the Page Over (3:56)
07. Black Jewel of the Forest (6:13)
08. Har Fleur (0:45)

4 Kasım 2022 Cuma

Flied Egg / Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (1972)

Dünkü Strawberry Path girişinden sonra projenin ikinci ayağı olan Flied Egg'e girmeseydik olmazdı. Bunun en önemli sebeplerinden biri Shigeru Narumo'nun yanında pek güzel duran Masayoshi Takanaka elbette. Diğer sebepleri de albümü dinleyince çok net anlıyor insan.

Strawberry Path'in yakaladığı başarılı grafik onları Pink Floyd'un Japonya turnesinde ön grup yapınca Narumo grubun Bass kısmını Masayoshi Takanaka'ya yıkmak zorunda kalır. 1 aylık turnenin sonunda 17 yaşındaki enfes bass gitaristin çok iyi şeyler yapabileceğini anlayan Narumo, Takanaka'nın gruba tamamen dahil olmasını ister. Takanaka teklifi geri çevirmez ve katılır. Grubun adını da Flied Egg olarak değiştirirler. Flied Egg ikisi de birbirinden başarılı albümün ardından dağılmak zorunda kalsa da yeterli miktarda eser bırakmanın haklı gururunu yaşıyorlardır eminim.

Narumo'nun yetenekleri ve Tsunoda'nın Jazz etkileşimli eksantrik ritim anlayışı, Takanaka'nın ağır ama istikrarlı basslarıyla birleşince ortaya gerçekten de keyifli bir albüm çıkmış. Grubun tarzı bu albümde daha bir İngiliz Progressive Rock'ına öykünür durumda. Strawberry Path'teki Jimi Hendrix etkileri bu albümde yok denecek kadar az. Narumo'nun klavyeleri de daha bir Ken Hensley, Keith Emerson kıvamına gelmiş. Akılda kalan, çarpıcı gitar riffleri, fantastik şekilde gelişen armonik vokaller, parçaları sürekli farklı yönlere taşıyan Hammond org, beklenmedik anda karşınıza çıkan Gregoryen koro tarzı şarkılar ve daha niceleri Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine'de mevcut. Kafa karıştıran bir karmaşası ama bir o kadar da ters yönden vuran sadeliği ile göz dolduran bir albüm.

Strawberry Path nasıl Japon Rock müziğine girişte dinlenilmesi önerilmeyen bir grupsa, Flied Egg de Japon Progressive Rock janrının ilk dinlenilmesi gereken grupları listesinde 1 ile 5 arasında bir yerde durur. Bakmayın, İngiliz Progressive Rock'ına öykündüklerine ya da İngilizce söylediklerine. Tamamen kendi kültürlerinden, yaşam biçimlerinin kattığı deneyimden yola çıkılarak hazırlanmış nefis bir albüm Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine. Benzersiz demek elbette doğru değil ama yaklaşımlarının bambaşka olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Dinlerken arada kaldığınız ama hep sevdiğiniz, o neydi neye benziyordu fikrine kapılıp yok canım hiç de alakası yok dediğiniz tarzda albümlerden biri.

FLIED EGG

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Moog Synthesizer, Harpsicord, Distorted Org, Chelesta, Vokal, Equalized Vokal, Oyuncak Enstrümanlar, Ses Efektleri
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, High Boosted Vokal , Oyuncak Enstrümanlar
Masayoshi Takanaka / Bass, Bowing Gitar, Akustik Gitar, Vokal, Oyuncak Enstrümanlar

DR. SIEGEL'S FRIED EGG SHOOTING MACHINE

01. Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (6:05)
02. Rolling Down The Broadway (4:34)
03. I Love You (3:33)
04. Burning Fever (3:14)
05. Plastic Fantasy (6:08)
06. 15 Seconds Of Schizophrenic Sabbath (0:18)
07. I'm Gonna See My Babby Tonight (5:34)
08. Oke-Kas (4:37)
09. Someday (4:01)
10. Guide Me To The Quietness (8:08)

3 Kasım 2022 Perşembe

Strawberry Path / When the Raven Has Come to the Earth (1971)

Uzun süredir üzerine yazmadığımız Japon Rock müziğine hızlı bir giriş yaparak Strawberry Path ile devam ediyoruz. Shigeru Narumo ve Hiro Tsunoda'dan oluşan grup aslında bir dizi Progressive Rock albümü projesinin ilk ayağı. Bunun hemen ardından, ertesi yıl isim değiştirip yeni elemanlarla Flied Egg adını alarak 2 farklı albüm daha kaydediyorlar. Bahsi geçen 3 albüm de birbirinden iyi albümler olarak özetlenebilir.

Narumo, 60'ların sonunda Japon underground kültüründe epeyce bilinen, etkili ve karizmatik bir tip. Gitar, klavye çalıp vokal yapmasının buna büyük katkısı olduğu ortada. Woodstock Konseri'nden ve etkilerinden haberdar olunca Narumo, benzer bir şeyin Japonya'da da yapılabileceğini düşünüp Hibiya Açık Hava Tiyatrosu'nda konserler düzenliyor. Dönemin ünlü grupları katılıyor konserlere. Uygun fiyatlı olmasından kaynaklı konserlerin adı "10 Yen'e Konser" olarak belirleniyor ve Japon Rock müziği için etkili bir mihenk taşı oluyor. Buradan feyz alarak Narumo, Tsunoda ile birlikte albüm kaydetmeye karar veriyor.

Strawberry Path adını verdikleri grup tek albümlük olsa da büyük etkiler bırakıyor. Özellikle Narumo'nun sağ elinde gitar, sol elinde klavye ve ayaklarında Bass pedalları ile çıktığı sahnelerde Tsunoda'nın Jazz'dan etkilenmiş tuhaf davullarıyla Psychedelic ve Progressive işler ortaya koyuyorlar. Zaten albümün genelinde de bu yapıyı takip edebiliyorsunuz. Ama temelde albümün Hard Rock ve Blues etkisi altında olduğunu söylemek gerekir. Hatta o kadar fazla ve etkili bir Blues ki dinlerken sizde Jimi Hendrix vari bir etki bırakıyor. Zaten Narumo, Hendrix, Deep Purple, Procol Harum, The Moody Blues gibi gruplardan etkilendiğini de saklamıyor. 

Albümde vokal dili olarak İngilizce seçilmesi de doğru bir tercih gibi gelmiştir bana hep. Bu tip parçalarda Japoncayı duymak pek etkili olmayacaktır yüksek ihtimalle. Genel olarak albümdeki tüm parçalar gayet iyi. Uzun ve enfes bir davul solosuna sahip olan Spherical Illusion ise bunun dışında kalıyor. Solonun güzelliği yanında parça gerçekten de "kötü" olarak bile nitelendirilebilir. Japon Rock müziğine giriş için en doğru albümlerden biri olmasa bile girişin hemen ardından dinlenmesi, özümsenmesi, içe çekilmesi gerekenlerden biri olduğu kesin.

STRAWBERRY PATH

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Bass, Geri Vokal
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, Geri Vokal

WHEN THE RAVEN HAS COME TO THE EARTH

01. I Gotta See My Gypsy Woman (4:57)
02. Woman Called Yellow 'Z' (5:32)
03. The Second Fate (4:29)
04. Five More Pennies (6:26)
05. Maximum Speed Of Muji Bird (45 Seconds Of Schizophrenic Sabbath) (0:48)
06. Leave Me Woman (4:22)
07. Mary Jane On My Mind (4:51)
08. Spherical Illusion (5:34)
09. When The Raven Has Come To The Earth (6:19)

2 Kasım 2022 Çarşamba

Warhorse / Warhorse (1970)

Ritchie Blackmore
'un pek çok yanılgısından biri, bu grubun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Deep Purple'ın ilk dönem kadrosundan Blackmore tarafından çıkarılan Nick Simper tarafından kurulmuş ve Blackmore'un düşüncesinin aksine daha sert bir rock yapmayı başarmışlardır. Tabi bu popülerliği beraberinde getirmemiş ve Warhorse sadece 2 albüm kaydedebilmiş olsalar da yaptıkları müzik ile öne çıkmayı başarabilmişlerdir.

Heavy Progressive Rock janrının en iyileri içerisinde yer alabilecek olan ilk albüm kısa sürede kaydedilmiş. Grubun bazı çalışmalarına Rick Wakeman katılmış ama grupla devam etmemiş. Etseydi belki farklı bir Warhorse dinliyor olabilirdik. Yine de bu hali bizim için fazlasıyla yeterli. Sert gitar riffleri ile bezeli albümde yırtıcı bir şekilde öne çıkan vokalin albüme katkısı bir hayli fazla. Wakeman'dan bahsettik ama Frank Wilson'ın da ondan aşağı kalır yanı olmadığını gösteren klavyeler ise bambaşka keyifler yaşatıyor albümü dinlerken.

Warhorse'a uzun süreli parçalar ağırlıkta. Bu da müziğin keyfine varmanızı sağlıyor. Derinlemesine gidip gelen gitarlar parçaların her yerinde gezinirken, ritim bölümü işini eksiksiz yapıyor. Pek çok yerde melodik havaya bürünen parçalarda Nick Simper'ın izlerini hemen görüp takip edebiliyorsunuz. Davulların doğru zamanda yaptığı çıkışlar klavyelerin estetiğini bozmadan ilerliyor. Bazı kaynaklarda vokalin Ian Gillan vokalinin izinden gittiği ya da çok benzediği söylense de bunun doğru olmadığı bariz şekilde ortada. Gillan'ın enfes vokaline söyleyecek sözümüz elbette yok fakat Ashley Holt da kendi kulvarında koşan en iyilerden biri olarak görünüyor bu albümde. Gillanvari çığlıklar ya da tonları Holt'ta görmek pek mümkün değil. Arada bir o tarz eslere doğru yol alsa da çok vakit kaybetmeden geri dönüyor. Doğal olarak Holt'un tarzı daha ağır bir hava katıyor albüme.

Parçalarda çok karmaşık düzenlemelere rastlamıyoruz. Enstrümanların hareketleri ile çıkıyor karmaşa önümüze. Hammond'un nefis tonları, gitarla sık sık kapışma düzeyine geliyor. Ritimlerle birlikte kaotik bir ortam baş gösterdiğinde ise bir anda toparlanıp ana melodiye geri dönüyorlar. Uriah Heep'in Demons and Wizards ile başlayan dönemindeki gibi parçalara Warhorse'ta da rastlayacaksınız. Ama parçaların Uriah Heep parçaları ile uzaktan yakından alakası yok. Kendilerine ait bir tarzları olduğu ortada.

WARHORSE
Ashley Holt / Vokal
Ged Peck / Gitar
Frank Wilson / Hammond Org, Piyano
Nick Simper / Bass
Mac Poole / Davul

WARHORSE
01. Vulture Blood (6:13)
02. No Chance (6:22)
03. Burning (6:17)
04. St. Louis (3:50)
05. Ritual (4:54)
06. Solitude (8:48)
07. Woman of the Devil (7:16)

1 Kasım 2022 Salı

Lucifer's Friend - Lucifer's Friend (1970)

Her şey John Lawton’ın Batı Almanya turnesindeyken dağılma kararı alan Stonewall adlı gruptan ayrıldıktan sonra Almanya’ da kalmaya karar vermesiyle başlıyor. The German Bonds adlı grubun elemanları olan Peter Hesslein (gitar), Dieter Horns (bass gitar), Peter Hecht (tuşlular) ve Joachim Reitenbach (davul) ile karşılaşması üzerine daha önce incelediğimiz Asterix adı altında 1970 tarihli aynı adlı albümlerini yayınlıyorlar. Yine aynı sene isimlerini Lucifer’s Friende çevirerek bahsedeceğim albümü kaydediyorlar.

Lucifer’s Friend ilk albümü ile Asterix’in Hard Rock / Krautrock soundunu katlayarak neredeyse günümüz doom metaline yakın ağırlıkta ağır gitar riffleri ve bass partisyonları ile bezeli, tuşluların ikinci bir gitar kıvamında ama nadiren öne çıktığı süper yırtıcı bir tarza bürünmüş. Metal demişken de Sabbath’ ın Alman şubesi denemeyecek özgünlükte blues etkisinden uzak pasajlar (malum Sabbath’ın ilk dönemi) ve hatta kimi zaman krautrocka çalan uzun ve evrilen doğaçlama araları ile bambaşka bir kulvarda sesini duyurabilmişler. Benzerliklere rastlasanız bile pek dikkatinizi çekmeden bambaşka noktalara giden parçaların trafikleri, kendinizi kaybetmenize neden oluyor. (headbang için biçilmiş kaftan)

Müziğin sürükleyiciliği ve enstrumanların fevkalade uyumlarının üzerinde geçtiğimiz sene kaybettiğimiz John Lawton’un sesini beşinci ensturman gibi kullanmasının da grubun ismini duyurmasında büyük bir etkisi var. Vokal aralığının parçalara yarattığı güçlü etki ile neredeyse Ronnie James Dio’ lu Rainbow dönemlerini hatırlattığını eklemeden geçemeyeceğim. (ki aralarında 6 sene gibi bir fark var) 

Açılışından sonuna dek hiç soluk vermeyen bir albüm Lucifer’s Friend ve günümüze olan etkilerinin yoğunluğunu fark etmemeniz mümkün değil. Daha sonraki albümlerinde psychedelic’ten jazz rock’a kadar geniş yelpazede denemeler yapsalar ve elbette zamanla bu albümün bir kaç gömlek üstüne çıksalar da ilk albümlerindeki çiğ, yırtıcı ve karanlık soundu her zaman tercih ederim.

LUCIFER’S FRIEND

John Lawton / Lead Vokal
Peter Hesslein / Lead Gitar, Vokal, Vurmalılar
Peter Hecht / Org, Piyano, French Horn ("Ride the Sky")
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar

LUCIFER’S FRIEND

01. "Ride the Sky"  2:55
02. "Everybody's Clown"  6:12
03. "Keep Goin'"  5:26
04. "Toxic Shadows"  7:00
05. "Free Baby"  5:28
06. "Baby You're a Liar"  3:55
07. "In the Time of Job When Mammon Was a Yippie"  4:04
08. "Lucifer's Friend"  6:12

31 Ekim 2022 Pazartesi

Yggdrasil / Yggdrasil (1972)

1970
ortalarında Münih'te kurulan underground gruplardan biri Yggdrasil. 2 yıla yakın süren kısa ömürlerinde tek albüm ve fazladan bazı parçalar kaydedebilmişler, hepsi o. Tek albümlüler listemizin orta sıralarının hemen üstünde yer alabilecek niteliklere sahip bir müzikal anlayışları var. Bu arada albümü kaydetmişler ama yayınlanması için epeyce beklenmesi gerekmiş. Pek çok kaynakta albüm 1972 yılına tarihlense de bu aslında kayıt tarihi. O dönemde sadece 10 kadar kopyası basılmış, o da dinleyip eleştirmeleri için bazı insanlara dağıtılmış.

Akıbeti çok bilinmemekle birlikte ancak 2009 yılında Garden of Delights etiketiyle CD formatında basılana kadar albümle ilgili bir gelişme yaşanmadığını söyleyebiliriz. Garden of Delights da bulabildikleri bütün materyalleri bonus olarak albüme eklemiş ve ortaya 70'lerden enfes bir arşivlik çıkmış.

Underground bir grup olmalarının albümün yayınlanması konusunda etkileri büyük olsa gerek. Yine de yıllar sonra olsa da dinleyebileceğimiz bir işe imza atmayı başarmışlar. Krautrock'ın ayrıksı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkan albüm Progressive Folk temeli üzerine şekillendirilmiş. Çoklu vokaller, uzun flüt eşlikleri ve melodik yapısıyla güzel bir geliştirilmiş Folk örneği Yggdrasil.

Belirtmek gerekir ki Krautrock janrı içine girseler de rafine edilmiş düzenlemeler, sade bir şekilde yerini alan vokal ve enstrüman kullanımları ile daha çok İngiliz Folk Rock gruplarına benziyorlar. Psychedelic ve Progressive etkileri doğal olarak bir hayli fazla. Ama Psychedelic'in önemli açmazlarından birini ekarte ederek parçaları daha melodik bir yapıya büründürebilmişler. Flüt bölümlerinin uzunluğu ve atmosfer yaratma becerisi de buna eklenince albüm başka bir yerde duruyor. Solo mantığıyla kaydedilmiş orkestrasyonlara da parçalarda çok fazla yer verilmiş. Bu da doğal olarak albümdeki müzikal çeşitliliği arttırmış. Vokalin sadeliği, çeşitliliğin üzerinde farklı bir etki yaratıyor. Bir anda ortaya çıkıp bütün yapıyı sadeleştirip parçaların önünü açıyor. Enstrümanlar da bu durumdan faydalanıp kendilerini kaybedebilecekleri kadar fazla kaybediyorlar.

Dönemin müzikal ruhunu ve anlayışını çok iyi yansıtan arşivlik albümlerden biri özetle Yggdrasil. Sona gelmişken ismin anlamına da değinelim. Yggdrasil, İskandinav mitolojisinde evrenin merkezinde yer alan, 9 diyarı birbirine bağladığına inanılan devasa bir ağaçtır ve grup da adını buradan alıyor.

YGGDRASIL

Walter Waldosch / Vokal, Bass, Recorder
Peter Jakob / Flüt
Werner Vill / Vokal
Fred Beck / Gitar, Flüt
Uli Kellner / Gitar, Bass
Reinhold Fries / Davul

YGGDRASIL

01. Something On My Mind (5:13)
02. Birds Still Flyin' in the Rain (7:51)
03. Mothers and Seeds (7:17)
04. I'm Setting Old (4:42)
05. Lizzy's Song (4:43)

30 Ekim 2022 Pazar

Cargo / Cargo (1972)

1970
 yılı ortalarında September adıyla kurulan Hollandalı grup birkaç 45'lik kaydettikten sonra isimlerini Cargo olarak değiştirip devam ediyorlar. 1972 yılında tek albüm kaydettikten sonra da aynı yıl içerisinde dağılıyorlar. Haklarında çok fazla bilgi sahibi değiliz yine. Ama 2 kardeşin başı çektiğini ve Argus dönemi Wishbone Ash tarzı bir Heavy Progressive Rock yaptıklarını biliyoruz.

September adıyla kaydettikleri parçaların tutmaması sonrasında isim değiştiren dörtlü, dönemin yükselen değeri Progressive Rock'ı kullanarak kendilerine bir yer edinmeyi amaçlamışlar gibi duruyor. Ortaya çıkan albümün bu konudaki yeterliliği karşıladığı düşünülürse de amaçlarına ulaşmışlar diyebiliriz rahatlıkla.

Gruptaki iki gitaristin kardeş olması albüm için büyük avantaj sağlamış. Zira birbirlerini çok iyi tanımalarından dolayı olsa gerek 2 gitarla enfes yorumlar ve hareketler yapmışlar. Gitarlar sürekli olarak birbirlerini tamamlıyor, birbirlerinin hareketlerine cevap veriyorlar. 2 gitar kullanmak zorken bunu başarabilmiş olmaları ayrıca takdire şayan bir durum. Grubun ritim bölümünün de gitarlardan geri kalır yanı yok. Pürüzsüz ve akıcı bir şekilde ilerliyor hem bass hem de davullar. 

Albüm, Psychedelic Rock ve Hard Rock üzerine temellendirilmiş ve Progressive Rock'a doğru evrilmiş. Orijinal hali 4 uzun ve birbirinden iyi parçadan oluşuyor. Daha sonraları çıkan CD versiyonunda ise September zamanlarında kaydettikleri parçalar eklenmiş durumda. Her ne kadar sonradan eklenenler grubun tadını, albümün kimliğini bozuyor olsa da Cargo için iyi bir arşivlik iş de olmuş. Orijinal parçaların sıklıkla Jam'e kayan yapısı albümün tamamının sanki bir seferde stüdyoya girilip çalınmış izlenimi yaratıyor. Dinlerken çoğunlukla doğaçlama olduğunu bile düşünüyor insan. Az sayıdaki vokal mümkün olduğunca geride bırakılmış. İşi yapan sadece müzik. Zaten albümü dinleyip bitirdiğinizde vokali hatırlamıyorsunuz bile, albüm enstrümantalmiş izlenimi yaratıyor size. Dolu dolu gitarlarıyla o kadar sağlamlar ki dinledikçe defalarca dinleme isteği uyandırıyor.

Ne yazık ki hiç iş yapamadıkları September dönemi bile Cargo'dan uzun olmuş. Bu da bizim tek albümle idare etmemiz zorunluluğunu yaratıyor. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasak da "hiç olmamasından iyidir" mantığıyla hareket etmek en doğrusu. Keyif alacağınız, coşkulanacağınız, yok artık daha neler diyeceğiniz tarzda bir albüm.

CARGO

Jan De Hont / Gitar
Adrie De Hont / Gitar
Willem de Vries / Vokal, Bass
Dennis Whitbraad / Davul

CARGO

01. Sail Inside (10:54)
02. Cross Talking (8:33)
03. Finding Out (5:14)
04. Summerfair (15:35)