12 Kasım 2022 Cumartesi

Goodthunder / Goodthunder (1972)

Tek albümlü gruplar listesinin nadide parçalarından biri de Goodthunder. Haklarında çok fazla tarihi bilgiye sahip değiliz. Ama 70'li yılların başında Los Angeles, California'da kurulduklarını ve tek albüm kaydedip dağıldıklarını biliyoruz. Dönemin Amerika'daki müzikal anlayışına ters şekilde Heavy Progressive Rock tarzında parçalar üretmeleri büyük bir cesaret örneği. Kansas gibi gruplardan bile önce yapmış olmaları da ayrıca takdire şayan bir durum.

Psychedelic Rock egemenliğinin hüküm sürdüğü Amerika'da bu kültürden bağımsız bir şeyler üretmek oldukça zor gibi görünüyor buradan bakıldığında. Goodthunder da Psychedelic öğeleri bünyesinde barındırıyor ama müziği geliştirmeyi de ihmal etmemişler. Avrupa Progressive Rock anlayışından farklı olarak kendilerine has bir yapı oluşturmayı başarabilmişler. 

Uriah Heep, Deep Purple, Mountain gibi grupların müzikal anlayışının The Allman Brothers Band tarzıyla yakınlaşmasını açıkça gördüğümüz albümde çığır açıcı yenilikler bulunmamakla birlikte değişik bir tarzın varlığı da baskın şekilde hissediliyor. Sert gitar rifflerinin sıklıkla kullanıldığı albümde Bass ve Vurmalılaran oluşan ritim bölümünün katkısı da oldukça fazla. Doğal olarak parçalar melodik yapıda üretilmişler. Albümün değerini arttıran en önemli bileşenlerden biri de grup elemanlarının çaldıkları müzik aletleri üzerindeki yetkinlikleri. Eksiği olmayan, fazlasını da estetik bir biçimde karşımıza çıkaran bir müzisyenlik görünüyor albümün her yerinde.

Yüksek ihtimalle Goodthunder'ın kaliteli oluşu, Psychedelic Rock'tan beyni yanan Amerikalılar tarafından pek önemsenmemiş ya da gözden kaçırılmış. Sebebi ne olursa olsun, ciddi bir ticari başarı elde edemeden, başka albümler kaydetme şansı yakalayamadan dağılmak zorunda kalmışlar. Oysa albümü dinledikten sonra aklınıza ilk gelen şey "başka albümleri de olsaymış keşke" oluyor. Ama tek albümlü efsaneler listesi girmek dışında yapabildikleri bir şey de yok maalesef.

Yayınlandıktan kısa süre sonra unutulan albüm yıllar sonra yeniden keşfedildiğinde hakkı bir miktar da olsa geri verilmiş. Albümün CD versiyonu orijinal Plak versiyonundan daha çok satmış. Zaman içerisinde gruba karşı oluşan merak ve albümün ortalıkta olmayışından kaynaklı bir sonuç olduğu ortada. Böylesine iyi ve başarılı pek çok albüm ve grup gibi Goodthunder da popüler olana yenilme şanssızlığını yaşamış. Neyse ki uzun zaman sonra olsa da tarih iyi şeylerin kaybolmasına izin vermiyor.

GOODTHUNDER

James Cahoon Lindsay / Lead Vokal, Vurmalılar
John Desautels / Davul
David Hanson / Gitar, Vokal
Bill Rhodes / Bass
Wayne Cook / Klavye

GOODTHUNDER

01. I Can't Get Through To You (3:18)
02. For A Breath (5.35)
03. Moonship (2.46)
04. Home Again (6.48)
05. Sentries (2.36)
06. P.O.W (6.50)
07. Rollin' Up My Mind (4.11)
08. Barking At The Ants (6.39)

11 Kasım 2022 Cuma

Alquin / The Mountain Queen (1973)

1969
yılında Threshold Fear adıyla Hollanda'da kurulan grup başlangıçta Rhythm & Blues ile başlıyor müziğe. 2 yıllık boşa giden çabanın ardından, edindikleri deneyim ile başka ve daha güçlü seslere sahip bir grup olabilmek adına isimlerini Alquin'e çevirerek devam etme kararı alıyorlar. Kısa sürede yakaladıkları başarı, gruba albüm anlaşmasını kazandırıyor. Kaydettikleri ilk albüm Marks, çok yönlü bazen karmaşık, fazlasıyla Jazz odaklı oluyor. Enstrümantal olan albümün sirk müziğinden Calypso'ya, Jazz'dan Country'e uzanan değişik bir yapısı var.

Albümün kazandığı başarı sayesinde kendileri için daha doyurucu olan ikinci albüm The Mountain Queen'i kaydediyorlar. 1975 ve 76'da da birer albüm kaydettikten sonra grup ilk dağılma sürecini yaşıyor. 1977 yılında elemanların bir kısmı Punk yapmak için The Meteors adında bir grup kurarken diğerleri solo çalışmalara yöneldiler. Kolaylıkla anlaşılacağı üzere Alquin'in ayrılma süreci tamamen müzikal anlayış farkından kaynaklanıyor. Yıllar sonra, 1995'te grup tekrar bir araya gelip konserlere çıkmaya başlıyorlar. 2005 yılında ise son bir albüm aha kaydedip 2012 yılında da tamamen dağılıyorlar.

İlk albümleri Marks fazlasıyla çekici ve estetik olmakla birlikte, The Mountain Queen'in daha Progressive özellikler göstermesinden kaynaklı olacak, ikinci albüm daha çok beğenilir. Çok büyük yanlışlık da yoktur bu durumda. Zira ilk albümün her yerinde bir oturmamışlık hissiyle karşılaşırsınız. Ama bu ikinci albüm için hiç de öyle değildir. The Mountain Queen'de her şey yerli yerine, olması gerektiği gibi ve olması gerektiği zamanda olur.

Belirgin şekilde öne çıkan gitarlar ile sürekli gitarın etrafında dönen Hammond org fazlasıyla etkileyicidir. Bunun yanında Canterbury Scene tarzına yakın koro sesleri ile hemen her parçada birbirinin karşısına çıkan iki saksafon albümü fena halde çekici hale getirir. İlk albümün aksine ikinci albümde daha uzun pasajlarla bezeli, melodik çeşitliliğe sahip, uzun parçalar tercih etmeleri, enstrümanların büyüsünü daha fazla öne çıkarıyor.

Alquin'i, Progressive Rock janrında Hollanda'nın en önemli gruplarından biri olarak anmak yanlış olmaz. Eclectic Prog ile Jazz Rock arasında gidip gelen parçalarla bu unvanı fazlasıyla hak ediyorlar.

ALQUIN

Job Tarenskeen / Vokal, Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Vurmalılar
Ferdinand Bakker / Gitar, Piyano, Elektrikli Keman, Vokal
Dick Franssen / Org, Piyano, Elektrikli Piyano
Ronald Ottenhoff / Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Flüt
Hein Mars / Bass
Paul Weststrate / Davul

THE MOUNTAIN QUEEN

01. The Dance (13:04)
02. Soft-Eyed Woman (2:39)
03. Convicts of the Air (3:53)
04. Mountain Queen (14:49)
05. Don and Dewey (1:28)
06. Mr. Barnum Junior's Magnificent and Fabulous City (Part One) (8:16)

10 Kasım 2022 Perşembe

Arco Iris / Sudamérica - O El Regreso A La Aurora (1972)

Arjantin
'in en iyi gruplarından biri olan Arco Iris, Los Jaivas ile birlikte Güney Amerika Progressive Rock'ının gelişiminde öncü olup büyük katkı sağlayan grupların başında gelir. Müzikleri Etnik Folk'tan beslenen Jazz Rock ve Symphonic Rock'ın enfes birleşimidir. 1975 yılında dağılsalar da 1977 yılında tekrar bir araya gelip 2000'li yıllarda bile albüm kaydetmeye devam etmiş, Rock emektarlarıdır kendileri.

60'ların sonlarına doğru bir araya gelen Ara TokatlianGuillermo Bordarampé ve Gustavo Santaolalla cover parçalarla ilgilenen, sahne alan The Rovers, The Blackbyrds, The Crows adıyla 3 grup kurduktan sonra daha iyi işler yapmak adına son kez bir grup kuruyorlar ve adını da Arco Iris yani Gökkuşağı koyuyorlar. Uzun çabalar sonucunda kaydettikleri ilk albüm epeyce bir başarı elde ediyor. Hem ticari hem de popülarite açısından kazanılan başarı onlara daha geniş bir hareket alanı sağlıyor. Bir biri ardına albümler kaydetmeye girişiyorlar. Konumuz olan üçüncü albüm Sudamérica - O El Regreso A La Aurora da 1972 yılında çok fazla materyalin birleştirilmesiyle oluşturuluyor ve belki de grubun en iyi albümlerinden biri oluyor. 

Kaydedilen albüm 99 dakikalık süresiyle bütün sınırları zorlayan halde ortaya çıkıyor. İkili (double) olarak piyasaya sürüldüğünde ticari getirisi beklenilenin de üstünde olurken müzikal kalitesi tartışmasız şekilde üst seviyede görülüyor.

Konsept albüm olarak hazırlanan albümde Güney Amerika'da mistik bir yolculuğa çıkan 6 adamın hikayesi anlatılıyor. Temelde Tanrı tarafından görevlendirilen Nahuel adlı bir gencin ve yoldaşlarının hikayesine odaklanan albüm tam anlamıyla bir Rock Opera tadında devam ediyor. Enstrümanların kullanımı had safhada iyi. Dinleyen pek çok insana göre açılış parçası Obertura bir takım gürültülerden ibaret gibi gelse de Nahuel'in hikayesinin önemli bir bölümü olarak hikayeyi başlatıyor.

Gitarların sıklıkla öne çıktığı ama hiçbir zaman liderliği eline almadığı, diğer enstrümanların ise parçaların her yerinde cesurca dolaştığı bir albüm Sudamérica - O El Regreso A La Aurora. Grubun ritim bölümünün işini iyi yaptığı parçalardaki melodik bölümlerden rahatlıkla anlaşılıyor. Nefesli çalgıların albüme sağladığı katkının büyük olduğunu söylemeden geçmeyelim.

ARCO IRIS

Gustavo Santaolalla / Akustik Gitar, 12 Telli Gitar, Elektro Gitar, Charango, Armonika, Vurmalılar
Ara Tokatlian / Flüt, Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Klavye, Erke, Erkencho, Sicuri, Quena, Pincuyos, Vurmalılar, Sesler
Guillermo Bordarampé / Bass, Kontrbas, Vurmalılar, Sesler
Horacio Gianello / Davul, Vurmalılar

Konuk:
Danais Wynnycka "Dana" / Amancay'ın sesi
José Ferrari / Maestro'nun sesi

SUDAMÉRICA - O EL REGRESO A LA AURORA

01. Obertura (12:52)
02. La canción de Nahuel (5:53)
03. Canto del pájaro dorado (3:30)
04. Viaje astral (2:25)
05. Tema del Maestro (2:52)
06. Iluminación (1:59)
07. Gira (3:29)
08. Sígueme (1:48)
09. El negro (1:54)
10. Los campesinos y el viajero (2:18)
11. El estudioso (2:28)
12. Oración de la partida (2:53)
13. Epílogo: Salvense ya (3:02)
14. Recuerdo (3:43)
15. Canción de los peregrinos (2:34)
16. Amancay (2:09)
17. Hombre (17:10)
18. Deserción del viajero (3:00)
19. La duda de los campesinos (3:14)
20. El aliento de Dios (2:17)
21. El viajero delata a los peregrinos (6:52)
22. Persecución de los peregrinos (2:43)
23. Viaje por las galerías subterraneas (1:29)
24. Salida al inmenso lago - Iluminación (2:35)
25. Reencuentro con Amancay - Oremos (0:23)
26. Las colinas y el Maestro / Epílogo: Sudamérica (3:28)

9 Kasım 2022 Çarşamba

McLuhan / Anomaly (1972)

Chicago
'dan sadece Chicago'nun (Chicago Transit Authority) çıktığını düşünüyorsanız yanılırsınız. Özellikle Jazz Rock janrında pek çok gruba ev sahipliği yapar bu şehir. Çoğu da bilinmez ama. McLuhan da bu bilinmeyen Chicago'lu Jazz Rock gruplarından biridir. 1969 yılında çok yönlü müzisyen David Wright tarafından kurulur. Besteleyen, sözleri yazan, vokal yapıp trompet çalan Wright grubun frontman'i olmanın ötesinde, tek kişilik grup gibi de görülebilir.

Başlangıçta hafta sonları balolarda, partilerde çalan bir gruptular. Eleman değişiklikleri ve Wright'ın kontrolü ele almasıyla birlikte daha değişik bir tarza doğru yola çıktılar. Yerel bir barda her hafta çıkmaya başladıklarında kendilerine küçük çaplı bir hayran kitlesi edinmişlerdi. Jazz üzerine yoğunlaşmış bir tarzda çalıyorlardı ama grubun diğer elemanlarının aksine Wright'ın değişik fikirleri vardı. O parçaların içine farklı şeyler eklemeyi seviyordu. Bebek ağlama sesleri, çalışan makine sesleri, tuhaf enstrümanlardan çıkan sesler, eski filmlerden tırtıkladıkları sesler o dönemde sahnede sürekli kullandıkları şeylerdi.

McLuhan'ın 1,5 yıl kadar süren ömründe yapabildikleri en son şey ise albüm kaydı idi. Albümden sonra o kadar hızlı dağılmışlardı ki tanıtım, promosyon işleri için tek bir konser ya da dinleti bile verememişlerdi. Bu nedenle de uzun süre gözden kaçan kaliteli gruplardan biri olarak anıldılar.

Albümdeki tarzları Jazz Rock / Fusion ya da kısaca Fusion olarak anılmakla birlikte İngiliz Psychedelic Rock'ından gelen yansımaları, sürekli gelişip değişen eklektik yapısına eklediğinizde canlı, baştan çıkaran ve fena halde keyif veren bir Jazz Rock elde ediyorsunuz. Zaten 4 parçadan oluşan albümün genelinde çok karmaşık kompozisyonlar, yorucu düzenlemeler ya da kulak tırmalayan herhangi bir şeye rastlamıyorsunuz. Başladığı temponun kontrolünü elden bırakmadan 40 dakikaya yakın bir süre boyunca sizi pek çok yere götüren bir albüm Anomaly.

Kişisel olarak da Jazz Rock'ın çok ötesinde bir yerde durduğunu belirtmeliyim. Düzenli bir yapıda giderken bir anda ortaya çıkan Jam anlayışı, elektrik çarpmışçasına sizi etkileyen gitarları, kimi zaman iç acıtan kimi zaman coşkuyla dolan vokalleri ile Blues'dan etkilendikleri de açık şekilde görülüyor. Klavyelerin girip ortalığı darma duman ettiği, ritim bölümünün ise durumu toparlamak için en ufak çaba sarf etmediği, kimi zaman melodik kimi zaman deli saçması şeylere dönüşen fazlasıyla yaratıcı bir arşivlik.

McLUHAN

Dennis Stoney Philips / Gitar, Vokal
Tom Laney / Org, Piyano
David Wright / Trompet, Vokal
Paul Cohn / Flüt, Klarnet, Tenor Saksafon
Neal Rosner / Bass, Vokal
John Mahoney / Davul, Vokal

Konuk Müzisyenler:
Bobby Christian / Timpani (1), Ksilofon (1,3), Çanlar (3)
Michael Linn / Davul (3)

ANOMALY

01. The Monster Bride (10:36)
02. Spiders (In Neals Basement) (5:57)
03. Witches Theme And Dance (9:47)
04. A Brief Message From Your Local Media (9:59) :
        a)The Garden
        b) The Assembly Line
        c) Electric Man
        d) Question

8 Kasım 2022 Salı

Lutha / Lutha (1972)

60'lı yılların sonunda Flower Power'dan etkilenen Yeni Zelandalı gruplardan biri de Lutha. 1969 yılında Kaleidoscope, Pussyfoot ve Throb gruplarının elemanlarınca kurulan bir supergroup aynı zamanda. Parça yapma konusunda da oldukça hızlılar. Grup elemanlarından Garry McAlpine, bir öğleden sonra içerisinde 4 parça yazdıklarını hatırlıyor mesela. Albüm için yapımcı firmaya gönderilen bu 4 parça beğenilince apar topar Wellington'a albüm kaydına gidiyorlar. Stüdyoda geçirdikleri 30 saatin ardından da kayıtlar bitiyor. 

Albüm Yeni Zelanda içerisinde oldukça başarılı bir albüm olarak biliniyor. O dönemde dışarı açılma fırsatı bulamadıkları için pek fazla popülerleşememişler ama Avustralya kıtasında da oldukça bilinen bir grup haline gelmişler. Bununla yetinmek zorunda kalırken 2. bir albüm daha kaydetmişler ve o da ilk albüm gibi olmasa da başarılı bir albüm olarak kayıtlara geçmiş.

Temelde Folk'tan beslenen bir Progressive Rock anlayışına sahip Lutha. Albümün neredeyse tamamına yakını akustik olarak kaydedilmiş. Bu durum da albüme daha hafif ve yumuşak bir hava katmış. Çok güçlü gitarlara, seslere, vokallere alıştıktan sonra Lutha biraz hafif gelse de hepsinden bağımsız düşündüğünüzde de oldukça keyif veren bir albüm olduğu anlaşılıyor.

Vokalin enstrümanların üstüne çıkan tonu parçaları popülerleştirme çabası gibi görünse de vokalin kendine has ve melodik yapısı bu fikri alaşağı ediyor. Albüm öncesinde sadece Yamaha klavye ile çalışmış olan Kevin Foster, kayıt stüdyosunda Hammond B3'ü görünce dayanamamış ve vokale nefis şekilde eşlik eden klavyelerin kaydedilmesini sağlamış. Albümdeki klavye başarısını da o dönem sıklıkla dinlediği Oscar Peterson'dan Rick Wakeman'a uzanan geniş yelpazeye bağlıyor.

Albüm zaman zaman Amerikalı Surf gruplarını hatırlatır gibi olsa da Yeni Zelanda folklorundan beslenen tarzı ile bunun çok ötesinde olduğunu gösteriyor. Özellikle de gitarlar Folk etkileşiminin ya da temelinin somut göstergesi olarak görünüyor albümde. Genelde yumuşak tonlarda giden, vokali geçmek için kendini zorlamayan, yanında sadece eşlikçi olarak kalan bir anlayışı var. Dinlediğimiz pek çok grubun aksine böyle bir anlayışla hareket etmeleri Lutha'ya ayrı bir hava katıyor. Ara ara Psychedelic Rock'a öykünür şekilde hareketlenseler de işin özünün başka olduğunu hatırlayarak kendi tarzlarına geri dönüyorlar.

LUTHA

Garry McAlpine / Lead Vokal, Vurmalılar
Kevin Foster / Hammond Org, Piyano, Vokal
Graham Wardrop / Gitar, Vokal
Peter Fraser / Bass, Vokal
Peter Edmonds / Davul, Vokal

LUTHA

01 - Then I Saw a Face (3:31)
02 - Sun Song (Anaximander Ramblings) (3:32)
03 - I Really Only Want to Be With You (2:31)
04 - Andrianna (2:13)
05 - Mountain Side (4:31)
06 - Stop; The Music Is Over (2:54)
07 - Why Is Gone (4:51)
08 - My Turn to Cry (3:20)
09 - So Many Years (1:24)
10 - I Am But All Alone (4:02)

7 Kasım 2022 Pazartesi

Geronimo Black / Geronimo Black (1972)

Supergroup
olmasa da en az o kadar iyi anılabilecek gruplardan biri de Geronimo Black'tir. Mothers Of Invention'dan Jimmy Carl Black ve Bunk Gardner, Love'dan Tjay Cantrelli, Dr. John'dan Andy Cahan ile The Detours'dan Denny Walley ve Tom Leavey tarafından kurulan grup Blues Rock ile bildiğimiz Oda Müziği'ni düzensiz, özensiz ve uyumsuz bir şekilde karıştırarak baştan sona farklı bir albüm yapmayı başarmış.

Temelde Jimmy Carl Black'in grubu diyebiliriz Geronimo Black için. Çünkü kadroyu o toparlıyor ve gruba da en küçük oğlunun adını veriyor. Mothers of Invention'dan gelen deneyimlerini de ekleyince tuhaf olarak addedilebilecek bir albümün ve grubun ortaya çıkmasını sağlıyor. Ama albümün kaliteli olması grubun dağılmasını engellemeye yetmiyor. Belirtmeden geçmeyelim, tek albümlü gruplar listesine alınması konusunda ciddi endişelerimiz var. Zira ilk albümün ardından yeni albüm için kayıtlara başlıyorlar ama albümü bitirmek ve yayınlamak konusunda çok geride kalıyorlar. Kayıtlar 1980 yılına bir araya getirilip Welcome Back adıyla, albüm olarak yayınlanıyor ama ikinci albüm olarak tanımlamak da biraz zor. Zira outtake versiyonlardan oluşuyor. Diğer taraftan başka kayıtlarla birlikte 2019 yılında yayınlanan Freak Out Phantasia'yı da albüm olarak sayabilir miyiz bilmiyorum ama arşiv niteliği taşıyan bir albüm olduğu da ortada.

Blog'da incelediğimiz pek çok grupta olduğu gibi Geronimo Black'te de kendine özgü bir müzikal anlayış var. Bazıları Mothers of Invention ile bağlar kurmaya çalışsa da bu zorlama bir çaba olmaktan öteye geçemiyor. Progressive Rock içerisinde rahatlıkla inceleyebileceğimiz bir etkiye sahip Geronimo Black. Sert bir tonda başlayan Blues Rock bir anda Oda Müziği'ne dönüğünde bunu çok net olarak anlıyorsunuz. Sanki sonsuza değin devam edecekmiş gibi gelen oda müziği kesilip, Hard Rock'a yakın bir havaya büründüğünde de kafanız iyice karışıyor. Adlandırmak, sınıflandırmak oldukça zor. 

Grup elemanlarının deneyimleri, albümün enstrümantal alt yapısının gerçekten de üst düzeyde olmasını sağlıyor. Az önce yukarıda adını saydığımızda gruplardan gelen elemanlardan da başka bir şey beklenmemeli zaten. Gitarlar albümde çok fazla öne çıkarken, grubun ritim bölümü bütün gidişatı belirliyor. Öyle bir noktaya geliyorsunuz ki ritimlerin ardından gitar ancak bunu çalabilirdi gibi bir hisse kapılıyorsunuz.

GERONIMO BLACK

Jimmy Carl Black Davul, Vokal
Andy Cahan / Klavye, Gitar, Davul, Vokal
Tjay Cantrelli / Nefesli Çalgılar, Vokal
Bunk Gardner / Nefesli Çalgılar, Piyano, Trompet
Tom Leavey / Bass, Armonika, Vokal
Denny Walley / Gitar, Vokal

GERONIMO BLACK

01 - Low Ridin' Man 4:16
02 - Siesta 4:13
03 - Other Man 3:01
04 - L.A. County Jail '59 C/S 4:16
05 - Let Us Live 4:33
06 - Bullwhip 4:01
07 - Quaker's Earthquake 2:55
08 - Gone 3:06
09 - An American National Anthem 7:07

6 Kasım 2022 Pazar

Second Hand / Death May Be Your Santa Claus (1971)

Temel yanılgı, Pychedelic Rock ile Progressive Rock arasında keskin bir çizgi olduğunu düşünmekten kaynaklıdır. Pek çok noktada ikisi birbirinden fena halde ayrı gibi görünse de Second Hand dinlediğinizde arada ne sınır, ne de çizgi kalır. İki tür arasındaki keskin hatları alaşağı ederek sanki tek bir türmüş gibi algılamanızı sağlayacak kadar hem de.

1965 yılında The Next Collection adıyla kuruluyor grup. 1968 yılına kadar bu isimle devam ediyorlar ama albüm anlaşması imzaladıklarında, yapımcı firma ismin herhangi bir toplama albümle karıştırılmalarına olanak tanıyacağı için ismi değiştirmelerini istiyor. Grup, adını Moving Fingers'a çeviriyor ama sonradan fark ediyorlar ki bu isimde zaten bir grup mevcut. Tekrar isim değişikliğine gidiyorlar ve Second Hand doğuyor. Hemen ardından da ilk albüm Reality'i kaydediyorlar. Bu albüm fazlasıyla Psychedelic öğeler içeriyor. Progressive Rock ile en ufak bir bağlantısı yok bile denilebilir rahatlıkla. Reality fazlasıyla kaliteli bir albüm olmasına rağmen ticari anlamda popülerliği yakalamayı başaramamıştı. Doğal olarak da uzun süre gözden kaçan bir değere dönüştü. Second Hand ise ikinci albümü kaydedebilmek için 3 yıl beklemek zorunda kaldı, Reality yüzünden. 

Albümün hemen öncesinde yapımcı firmayı değiştirip Mushroom Records'a geçtiler. Kadroda da bazı değişiklikler yaşandı. Death May Be Your Santa Claus, çok kısa bir süre içerisinde kaydedildi. İlkinden daha iyi bir albüm ortaya çıkmıştı. Ama albümde kısa süre sonra, nedendir bilinmez, isimlerini Chillum olarak değiştirip son bir albüm daha kaydettiler ve dağıldılar.

Death May Be Your Santa Claus, türler arası geçişin ve birleşim en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilebilir. Albümü nasıl dinlemek istiyorsanız tamamen öyle duyuyorsunuz. Psychedelic Rock olarak koşullanarak dinlerseniz farklı bir şey duymazsınız. Progressive Rock derseniz, sonuna kadar öyledir. Kendilerine has bir yapıları olmakla birlikte bazı kaynaklarda Arthur Brown'dan çok etkilendikleri ve onun karanlık, belirsiz ama muhteşem düzenlemelerine yakışır tarzda parçalar kaydettikleri söylenir. Gerçekten de tarif edildiği şekilde görebilirsiniz albümü. Ama kendilerine ait bir müzikal anlayış geliştirdikleri de belirgin noktalarla öne çıkar. Her anında kararsızlık yaşatan, nereden başlayıp nerede bittiğini anlayamadığınız, bittiğinde tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz türde albümlerden biridir Death May Be Your Santa Claus.

SECOND HAND

Ken Elliott / Org, Mellotron, Vokal, Piyano
Kieran O'Connor / Davul, Vurmalılar, Vokal, Vibraphone
George Hart / Bass, Keman, Vokal
Moggy Mead / Gitar
Rob Elliot / Vokal

DEATH MAY BE YOUR SANTA CLAUS

01. Death May Be Your Santa Claus (2:38)
02. Hangin' on an Eyelid (4:19)
03. Lucifer and the Egg (7:48)
04. Somethin' You Got (2:54)
05. Dip It Out of the Bog Fred (*) (1:37)
06. Baby R U Anudda Monster (*) (3:20)
07. Cyclops (6:29)
08. Sic Transit Gloria Mundi (1:00)
09. Revelations Ch. 16, Vs. 9-12 (3:35)
10. Take to the Skies (2:03)
11. Death May Be Your Santa Claus (Reprise) (5:20)
12. Funeral (3:00)

5 Kasım 2022 Cumartesi

Steel Mill / Green Eyed God (1972)

Tarihin belki de en gizemli gruplarından biri. Haklarında bilgi kırıntısı bulmayı bir kenara bırakın, adamları hatırlayan yok. Albümün yapımcısı sadece hangi stüdyoda kaydedildiğini hatırlıyor mesela. Ama albümün adı da dahil olmak üzere başka hiçbir şeyi bilmiyor. Prodüksiyon şirketinin o dönem başında duran sorumlu da kim olduklarını, albümü nasıl kaydettiklerini, grup elemanlarını kim ve nerede olduklarına dair en ufak fikri yok. Hatta İngiliz Müzisyenler Birliği'nde grubun veya grup elemanlarının kaydı da yok. Ama albüm var ve dinliyoruz. Hepsi bu.

1969 yılı civarında kurulduğu sanılıyor, 1972 yılında, albümden hemen sonra dağıldıklarını da biliyoruz. Nefis bir albüme imza atmış olmaları da kesin bilgiler arasında. Sonradan yayınlanan CD versiyonunda da grup üyelerinin isimleri ve çaldıkları enstrümanlar mevcut ama yine haklarında bir bilgiye rastlanmıyor. Baştan sona tuhaf ve gizemliler yani.

Sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesinde de (şu listeyi ciddi ciddi yapsak mı diye düşünmeye de başladım bu aralar) ilk sıraları zorlar durumdalar. Heavy Progressive Rock'ın en belirgin, en özellikli, en nitelikli albümlerinden biri ile karşı karşıyayız. Bu işin kompedanlarını falan bir kenara bırakın, bu albüm fazlasıyla değişik ve öncü niteliklere sahip. Flüt ve gitar ağırlıklı olmasından kaynaklı Jethro Tull, Focus gibi isimlerle adı anılsa da ikisiyle de alakası yok Steel Mill'in. Kendine özgü bir müzikal anlayışı var yani. O kadar da iyiler ki keşke başka albümler de kaydedebilselermiş kıvamında oluyorsunuz dinlerken. Bu arada kaydettikleri yayınlanan / yayınlanmayan bazı parçalar bahsettiğimiz CD versiyonuna bonus parça olarak eklenmiş. En azından bunlarla da idare edebiliriz diye düşünüyorum.

Kökenlerinde Psychedelic Rock olduğunu daha ilk parçada anlayabiliyorsunuz. Ama sonraları iş daha karmaşık ve yaratıcı bir hale bürünüyor. Pek çok türün sert bileşenlerini alarak ilerlemeyi tercih etmişler. Enstrümanlarla ilgili en ufak bir sorun yokken bazen vokale takılabiliyorsunuz. Zira genelde yetersiz kalıyor gibi bir görünümü var. Fakat çok fazla rahatsız edici, olmasaymış daha iyi olurmuş diyebileceğiniz bir vokal de değil. Psychedelic Rock bir albümde duysanız hiç rahatsız olmazsınız ama burada az da olsa aşağıya çekiyor parçaları.

STEEL MILL

David Morris / Vokal, Klavye
Terry Williams / Gitar
John Challenger / Saksafon, Woodwind
Jeff Watts / Bass
Chris Martin / Davul, Vurmalılar

GREEN EYED GOD

01. Blood Runs Deep (5:19)
02. Summers Child (4:24)
03. Majo and the Laying of the Witch (7:52)
04. Treadmil (4:00)
05. Green Eyed God (9:51)
06. Turn the Page Over (3:56)
07. Black Jewel of the Forest (6:13)
08. Har Fleur (0:45)

4 Kasım 2022 Cuma

Flied Egg / Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (1972)

Dünkü Strawberry Path girişinden sonra projenin ikinci ayağı olan Flied Egg'e girmeseydik olmazdı. Bunun en önemli sebeplerinden biri Shigeru Narumo'nun yanında pek güzel duran Masayoshi Takanaka elbette. Diğer sebepleri de albümü dinleyince çok net anlıyor insan.

Strawberry Path'in yakaladığı başarılı grafik onları Pink Floyd'un Japonya turnesinde ön grup yapınca Narumo grubun Bass kısmını Masayoshi Takanaka'ya yıkmak zorunda kalır. 1 aylık turnenin sonunda 17 yaşındaki enfes bass gitaristin çok iyi şeyler yapabileceğini anlayan Narumo, Takanaka'nın gruba tamamen dahil olmasını ister. Takanaka teklifi geri çevirmez ve katılır. Grubun adını da Flied Egg olarak değiştirirler. Flied Egg ikisi de birbirinden başarılı albümün ardından dağılmak zorunda kalsa da yeterli miktarda eser bırakmanın haklı gururunu yaşıyorlardır eminim.

Narumo'nun yetenekleri ve Tsunoda'nın Jazz etkileşimli eksantrik ritim anlayışı, Takanaka'nın ağır ama istikrarlı basslarıyla birleşince ortaya gerçekten de keyifli bir albüm çıkmış. Grubun tarzı bu albümde daha bir İngiliz Progressive Rock'ına öykünür durumda. Strawberry Path'teki Jimi Hendrix etkileri bu albümde yok denecek kadar az. Narumo'nun klavyeleri de daha bir Ken Hensley, Keith Emerson kıvamına gelmiş. Akılda kalan, çarpıcı gitar riffleri, fantastik şekilde gelişen armonik vokaller, parçaları sürekli farklı yönlere taşıyan Hammond org, beklenmedik anda karşınıza çıkan Gregoryen koro tarzı şarkılar ve daha niceleri Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine'de mevcut. Kafa karıştıran bir karmaşası ama bir o kadar da ters yönden vuran sadeliği ile göz dolduran bir albüm.

Strawberry Path nasıl Japon Rock müziğine girişte dinlenilmesi önerilmeyen bir grupsa, Flied Egg de Japon Progressive Rock janrının ilk dinlenilmesi gereken grupları listesinde 1 ile 5 arasında bir yerde durur. Bakmayın, İngiliz Progressive Rock'ına öykündüklerine ya da İngilizce söylediklerine. Tamamen kendi kültürlerinden, yaşam biçimlerinin kattığı deneyimden yola çıkılarak hazırlanmış nefis bir albüm Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine. Benzersiz demek elbette doğru değil ama yaklaşımlarının bambaşka olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Dinlerken arada kaldığınız ama hep sevdiğiniz, o neydi neye benziyordu fikrine kapılıp yok canım hiç de alakası yok dediğiniz tarzda albümlerden biri.

FLIED EGG

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Moog Synthesizer, Harpsicord, Distorted Org, Chelesta, Vokal, Equalized Vokal, Oyuncak Enstrümanlar, Ses Efektleri
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, High Boosted Vokal , Oyuncak Enstrümanlar
Masayoshi Takanaka / Bass, Bowing Gitar, Akustik Gitar, Vokal, Oyuncak Enstrümanlar

DR. SIEGEL'S FRIED EGG SHOOTING MACHINE

01. Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (6:05)
02. Rolling Down The Broadway (4:34)
03. I Love You (3:33)
04. Burning Fever (3:14)
05. Plastic Fantasy (6:08)
06. 15 Seconds Of Schizophrenic Sabbath (0:18)
07. I'm Gonna See My Babby Tonight (5:34)
08. Oke-Kas (4:37)
09. Someday (4:01)
10. Guide Me To The Quietness (8:08)

3 Kasım 2022 Perşembe

Strawberry Path / When the Raven Has Come to the Earth (1971)

Uzun süredir üzerine yazmadığımız Japon Rock müziğine hızlı bir giriş yaparak Strawberry Path ile devam ediyoruz. Shigeru Narumo ve Hiro Tsunoda'dan oluşan grup aslında bir dizi Progressive Rock albümü projesinin ilk ayağı. Bunun hemen ardından, ertesi yıl isim değiştirip yeni elemanlarla Flied Egg adını alarak 2 farklı albüm daha kaydediyorlar. Bahsi geçen 3 albüm de birbirinden iyi albümler olarak özetlenebilir.

Narumo, 60'ların sonunda Japon underground kültüründe epeyce bilinen, etkili ve karizmatik bir tip. Gitar, klavye çalıp vokal yapmasının buna büyük katkısı olduğu ortada. Woodstock Konseri'nden ve etkilerinden haberdar olunca Narumo, benzer bir şeyin Japonya'da da yapılabileceğini düşünüp Hibiya Açık Hava Tiyatrosu'nda konserler düzenliyor. Dönemin ünlü grupları katılıyor konserlere. Uygun fiyatlı olmasından kaynaklı konserlerin adı "10 Yen'e Konser" olarak belirleniyor ve Japon Rock müziği için etkili bir mihenk taşı oluyor. Buradan feyz alarak Narumo, Tsunoda ile birlikte albüm kaydetmeye karar veriyor.

Strawberry Path adını verdikleri grup tek albümlük olsa da büyük etkiler bırakıyor. Özellikle Narumo'nun sağ elinde gitar, sol elinde klavye ve ayaklarında Bass pedalları ile çıktığı sahnelerde Tsunoda'nın Jazz'dan etkilenmiş tuhaf davullarıyla Psychedelic ve Progressive işler ortaya koyuyorlar. Zaten albümün genelinde de bu yapıyı takip edebiliyorsunuz. Ama temelde albümün Hard Rock ve Blues etkisi altında olduğunu söylemek gerekir. Hatta o kadar fazla ve etkili bir Blues ki dinlerken sizde Jimi Hendrix vari bir etki bırakıyor. Zaten Narumo, Hendrix, Deep Purple, Procol Harum, The Moody Blues gibi gruplardan etkilendiğini de saklamıyor. 

Albümde vokal dili olarak İngilizce seçilmesi de doğru bir tercih gibi gelmiştir bana hep. Bu tip parçalarda Japoncayı duymak pek etkili olmayacaktır yüksek ihtimalle. Genel olarak albümdeki tüm parçalar gayet iyi. Uzun ve enfes bir davul solosuna sahip olan Spherical Illusion ise bunun dışında kalıyor. Solonun güzelliği yanında parça gerçekten de "kötü" olarak bile nitelendirilebilir. Japon Rock müziğine giriş için en doğru albümlerden biri olmasa bile girişin hemen ardından dinlenmesi, özümsenmesi, içe çekilmesi gerekenlerden biri olduğu kesin.

STRAWBERRY PATH

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Bass, Geri Vokal
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, Geri Vokal

WHEN THE RAVEN HAS COME TO THE EARTH

01. I Gotta See My Gypsy Woman (4:57)
02. Woman Called Yellow 'Z' (5:32)
03. The Second Fate (4:29)
04. Five More Pennies (6:26)
05. Maximum Speed Of Muji Bird (45 Seconds Of Schizophrenic Sabbath) (0:48)
06. Leave Me Woman (4:22)
07. Mary Jane On My Mind (4:51)
08. Spherical Illusion (5:34)
09. When The Raven Has Come To The Earth (6:19)