29 Aralık 2022 Perşembe

Wind / Seasons (1971)

Dünkü Corporal Gander's Fire Dog Brigade girişinden sonra Wind'den bahsetmemek de olmazdı. On The Rocks albümünün hemen ardından isim değiştirip yeni bir elemanı kadroya alıp 2 albüm daha kaydediyor grup. İlk albüm Seasons bu iki kayıt içerisine en başarılı olanı. Gerçi ikinci albüm Morning'in de ilkinden aşağı kalır yanı yok ama biraz daha sade olması altta kalmasına sebep oluyor.

Corporal Gander's Fire Dog Brigade'de Heavy Psychedelic bir havaya bürünen müzik tarzları Wind'de biraz daha genişliyor ve Alman Progressive Rock'ının, daha doğru tanımıyla da Krautrock'ın ilk dönemlerine özgü bir gelişkinliğe erişiyor. Kendilerine ait bir tarzları olsa da albümündeki pek çok parçada ilk dönem Uriah Heep etkileri fena halde göze çarpıyor. Bunun en büyük sebebi benzer şekilde kullanılan ve sürekli olarak öne çıkan klavyeler. Ken Hensley kadar başarılı olmasa da ona yaklaşan bir klavye düzeni bulunuyor albümde.

Vokaller bir önceki gruba oranla daha hafif kalıyor. On The Rocks albümünde etkileyici ses oyunlarıyla karşımıza çıkan vokal burada aynı etkiyi yaratamıyor. Daha yavan bir Psychedelic vokaline dönüşmesi pek hoş olmamış ama geri vokallerle desteklendiğinde de müziğin içerisindeki yerini rahatlıkla buluyor. Belki de albümün kayıt kalitesinin çok iyi olmamasından kaynaklıdır bu vokal sorunu, bilemiyorum. Fakat albümdeki tek aksaklık bundan kaynaklı gibi de görünüyor.

West Coast'tan ilham alarak gelişen albümde uzun parçaların olması büyük avantaj sağlıyor gruba. Hem enstrüman konusunda yetkinliklerini gösterebiliyorlar hem de ne kadar dağılırlarsa dağılsınlar, toparlamak için yeteri kadar vakitleri oluyor. Klasik Psychedelic Rock parçaları düşünüldüğünde Seasons albümündeki parçalar oldukça uzunlar. Zaten grubun da salt Psychedelic yapmak gibi bir kaygıları yok. West Coast'tan aldıklarını fazlasıyla ileri götürüyorlar.

Klavyelerden söz ettik ama gitarı da unutmamak gerekir. Bir hayli uzun, kaliteli, bir anda yön değiştiren gitar sololarına da sahip albüm. Grubun ritim bölümü neredeyse yetişmekte zorlanıyor. Bentox'ta Beat müziği ile başlayıp Chromosom'da West Coast'a giriş yapan, her iki grupta edindikleri müzikal anlayışı Corporal Gander's Fire Dog Brigade'de enfes bir albüme dönüştüren grup elemanları, Wind formasyonu ve Seasons albümüyle de son noktayı koyuyorlar demek yanlış olmaz. İkinci albüm Morning'den sonra bir daha bir araya gelmemek üzere dağılıyorlar. Grubun davulcusu Lucky Schmidt, Aera'ya katılarak yoluna devam ediyor.

WIND

Steve Leistner / Lead Vokal, Armonika, Vurmalılar
Thomas Leidenberger / Gitar, Vokal
Andreas Büeler / Bass, Vokal, Vurmalılar
Lucian Büeler / Org, Piyano, Vokal, Vurmalılar
Lucky Schmidt / Davul, Vurmalılar, Vibrafon, Klavinet, Piyano

SEASONS

01. What Do We Do Now (8:28)
02. Now It's Over (4:25)
03. Romance (1:35)
04. Springwind (7:10)
05. Dear Little Friend (4:17)
06. Red Morningbird (15:54)

28 Aralık 2022 Çarşamba

Corporal Gander's Fire Dog Brigade / On The Rocks (1970)

1964
yılında Bentox adıyla kurulan grup 1969 yılında bir isim değişikliği yaşıyor ve adını Chromosom'a çeviriyor. 1970 yılında ise Corporal Gander's Fire Dog Brigade adını alarak, tek albüm kaydediyor ve dağılmayıp, grubun adını bu kez de Wind'e çevirerek yol alıyorlar. Bentox ve Chromosom'un pek bir başarısı, bilinirliği olmamakla birlikte Corporal Gander's Fire Dog Brigade ve Wind dönemin Alman Rock müziği içerisinde oldukça önemli bir yere sahipler.

Hard Rock ve Heavy Psychedelic Rock etkili albümü Heavy Rock olarak tanımlamak da yanlış olmaz. Blues ve Psychedelic'in fazlasıyla hissedildiği parçalarda, çıtayı biraz daha öteye taşırken tekrara, yanlışa düşmediklerini, sevimsiz bir şeye dönüşmediklerini de belirtmek gerekiyor. Daha açılış parçasında sizi neyin beklediğini az çok tahmin etmeye başlıyorsunuz. Black Sabbath'ın Paranoid'inin en az onlarınki kadar iyi bir versiyonu ile açılıyor albüm. Müziği idare etmeyi kolay bir şey gibi görsek de vokal, Paranoid için bıçak sırtı bir durumda. Fakat gitarları da çalan Thomas Leidenberger'in bu işin altından çok iyi kalktığı da ortada. Adamda Budgie'nin vokali Burke Shelley'i andıran bir ton ve hava var. Ne kadar kötü hale sokabilir ki Paranoid'i?

4 kişilik bir grup olmalarına rağmen bundan çok fazlasını yaptıkları albümün her yerinden belli oluyor. Zaten, daha sonraki formasyonun Wind olduğu da düşünülürse On The Rocks albümünün ne kadar kaliteli, Corporal Gander's Fire Dog Brigade'in ne kadar iyi bir grup olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. The Bentox'tan beri birlikte çalıyor olmaları, grup elemanlarına büyük bir hareket alanı sağlıyor. Kimin nereden gireceğinin belli olmadığı noktalarda işi çok iyi kotarıyorlar. Albüm boyunca aksayan herhangi bir yana rastlamıyorsunuz. Uzun zamandır birlikte takılıyor olmanın en büyük avantajı da bu olsa gerek.

Etkili ve güçlü bir Heavy Psychedelic Rock, Krautrock, Heavy Rock albümü olan On The Rocks, döneminde çok büyük bir ticari başarı elde edemese de yıllar içerisinde hak ettiği yeri bulmuş gibi görünüyor. Özellikle koleksiyoncular tarafından ciddiyetle aranan bir albüm. Arşivin olmazsa olmazlarından.

CORPORAL GANDER'S FIRE DOG BRIGADE

Thomas Leidenberger / Gitar, Vokal
Lucian Büeler / Klavye
Andreas Büeler / Bass
Lucky Schmidt / Davul

ON THE ROCKS

01 - Paranoid 2:40
02 - I Hear You Knocking 2:54
03 - Come Back Here 3:48
04 - On the Rocks 3:28
05 - Hey You 3:57
06 - Stealer 2:45
07 - Run for Life 5:48
08 - Do You Think It's Right 2:08
09 - Love Song 3:17
10 - Don't Tell Me 3:36

27 Aralık 2022 Salı

Lagger Blues Machine / Lagger Blues Machine (1972)

Lagger Blues Machine
de hakkında çok fazla bilgimizin olmadığı enteresan gruplardan biri. Progressive Rock ile Zeuhl arasında bir yerlerde, oldukça da karamsar bir atmosfer içerisinde konumlanmışlar. Tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz girebilecek niteliklere de sahip kendileri.

1969 yılında Belçika'da kurulduklarını biliyoruz. Dönemin benzer grupları gibi underground arenada boy göstererek yetkinlik kazanmaya başlamışlar. Oldukça iyi bir konser grubu oldukları da söyleniyor. Hatta stüdyo albümünden önce kaydettikleri bir canlı kayıt da mevcut. Ama kişisel olarak bu iki albümdekiler gerçekten de aynı grup mu diye sorduracak kadar farklı geliyor bana. Konser kaydının çok iyi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten yıllar sonra 1988 yılında yayınlanabilmiş. Kendi adıma, yayınlamasalarmış da olurmuş diyebilirim.

Adındaki Blues kelimesine de aldanmamak gerekiyor. Elbette içinde Blues'a dair bazı şeyler bulunuyor ama tam anlamıyla bir Blues, Blues Rock ya da Blues kökenli bir albüm demek de doğru değil. Soft Machine'den aldıkları bazı şeyleri Magma ve Zappa ile birleştirip, atmosferi de daha karanlık, daha gergin bir hale sokarak ilgi çekici bir işe imza atmışlar.

Albümdeki parçalarda herhangi bir soruna rastlamak da olası değil. Oldukça fazla şekilde üzerinde çalışılmış, jam session yaparken bile coşkuyu kaybetmeyim, kendilerine ait yapıyı bozmadan ilerlemişler. Klavye ve gitarların uyumu inanılmaz derecede iyi. Hangisinin nerede girip çıktığını anlamanız bile mümkün olmayabiliyor bazen. Çok nadir giren vokallerin de ses varyasyonları gibi görünüyor olması albümü daha da çekici hale getiriyor. Vokalin albümdeki enstrümanlardan bir farkı yok yani. 

Tek albümle kalmış olmaları diğer benzer gruplarda olduğu gibi gerçekten de üzücü. Oysa ki yaptıkları müzik, kendilerine has müzikal anlayış, tarz ve türleri birleştirebilme becerileri ile birkaç albüm daha kaydedebilirlermiş gibi geliyor. O kadar iyiler ki karamsarmış gibi anlaşılabilecek ve az önce de bahsetmiş olduğumuz atmosfer becerileri aslında müziğe karanlık bir noktadan, daha kaygılı bir halde baktıklarının göstergesi. Notalar ve enstrümanlar adeta içinize işliyor dinlerken. Yarattığı duygulardan sıyrılmanız da pek mümkün olmuyor. Kendinizi bir kere kaptırdınız mı Lagger Blues Machine'den vazgeçme şansınız kalmıyor.

LAGGER BLUES MACHINE

Jose Cuisset / Gitar
Christian Duponcheel / Org
Michel Maes / Bass
Jean-Luc Duponcheel / Davul

Konuk Müzisyenler:
Vincent Mottouille / Org
Carmelo Pilotta / Flüt, Saksafon

LAGGER BLUES MACHINE

01. Symphonie - Part 1 (13:57)
02. Darknessly (6:58)
03. Tanit (1:03)
04. Symphonie - Part 2 (13:23)
05. Born to be alone on a white desert island (8:59)

26 Aralık 2022 Pazartesi

Egg / The Polite Force (1971)

1967 yılında içlerinde Steve Hillage'ın da bulunduğu bir grup müzisyen Uriel adında bir grup kurarak başlıyorlar işe. 2 yıl sonra hem kadro hem de isim değişikliği ile ilk albümü kaydediyorlar. Grubun 1969 yılındaki adı Arzachel olarak geçiyor kayıtlara. Ardından da aynı yıl içerisinde, Arzachel albümünü yayınladıktan hemen sonra, isimlerini yeniden değiştiriyorlar ve bu kez Egg ortaya çıkıyor.

Canterbury Scene'in Soft Machine ve Hatfield and the North ile birlikte ilk gruplarından da biri oluyor Egg. 3 kişilik kadrosuyla koskoca bir orkestraymış gibi hareket edebiliyor. İlk albüm grupla aynı adı taşıyor. Ertesi yıl çıkardıkları ve konumuz olan The Polite Force, çıkardıkları 3 albüm içerisinde açık ara en iyisi.

Klasik müzikten beslenen ve Jazz ile genişleyen yapısıyla oldukça farklı bir albüm The Polite Force. Stravinsky'den etkilendiği çok belli olan gelişkin besteler ve kusursuz performanslar albümde ilk dikkati çeken öğeler. Tek tek parçalar olarak da düşünseniz, parçaları bütünleştirip albüm olarak da alsanız çok sağlam bir konsepte sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Aktif oldukları dönemde diğer İngiliz grupları hatta Soft Machine gibi Canterbury Scene'i birlikte oluşturdukları gruplar kadar ilgi görememiş olsalar da zaman içerisinde ne kadar başarılı bir iş çıkardıklarını kanıtlamış oldular. Erken dönem Progressive Rock'ın en iyilerinden biri oldukları gibi Canterbury tarzını da en iyi yansıtan gruplardan biri olarak biliniyorlar artık.

Yaratıcı ve estetik düzenlemeler içerisinde org'un yeri bir hayli fazla. O kadar etkili kullanılıyor ki albümde, melodik yapı oluşturulduğunda bile üstüne çıkabilecek denli pervasız şekilde dolanıyor ortalıkta. Albümde eksik ya da yetersiz gibi gelen tek şey vokal olabilir. Onun da bir kesinliği yok. Kendi adıma böyle bir şeyden şüphe duymuyorum, vokalin müziğe eşliği gerçekten çok iyi durumda. Ama zaman içerisinde herkesin aynı tadı alamadığı gerçeğini kavradığınızda, vokal ile ilgili yetersizlik olabileceğini kabul edebiliyorsunuz. Bu yetersizliğin yerlerde sürünen bir şey olmadığını da belirtmek gerek. Eleştiri, sadece daha güçlü ya da daha özellikli bir ses de olabilirdi fikri üzerinden geliştiğini söyleyelim.

EGG

Dave Stewart / Org, Piyano, Ton Üreteci (4.c)
Mont Campbell / Bass, Vokal, Org, Piyano (4.a), Fransız Kornosu (4.b)
Clive Brooks / Davul

THE POLITE FORCE

01. A Visit to Newport Hospital (8:26)
02. Contrasong (4:25)
03. Boilk (9:21)
04. Long Piece No. 3 (20:40)
    - a. Part 1 (5:08)
    - b. Part 2 (7:38)
    - c. Part 3 (5:02)
    - d. Part 4 (2:52)

25 Aralık 2022 Pazar

Galadriel / Galadriel (1971)

Adını, çok rahat anlaşılacağı üzere, J.R.R. Tolkien'ın The Lord Of The Rings'indeki bir karakterden alan Galadriel, 1969 yılında Avustralya'da kurulmuş. 1971 yılında ise konumuz olan albümü kaydetmişler. Tek albümlü efsaneler listesine sorgusuz sualsiz girebilecek nitelikteki bu albümün ardında başka bir albüm kaydı daha yapmışlar aslında. Ama onun da başına gelmeyen kalmamış. Parçaların kaydedildiği kasetlerin tamamı kasıtlı bir şekilde yok edilmiş. Grup da ne olduğunu anlayamamış ve çıkan gerginliklerin sonucunda dağılmışlar.

6 kişiden oluşan Galadriel'in tek albümü Blues ve Folk etkilerinin hissedildiği bir Psychedelic Rock albümü. Elbette dönem dolayısıyla Progressive etkiler de içeriyor. Genel olarak grubu ve albümü Progressive Folk Rock olarak kataloglamak doğru bir tercih olur. Farklı kaynaklarda sadece Psychedelic Rock olarak nitelendirilse de albümü inlediğiniz anda bunun doğru olmadığı, eksik bir tanımlama olduğu hemen anlaşılıyor.

Daha önceleri bahsettiğimiz West Coast tarzı bir Psychedelic Rock egemen albümdeki parçalara. Tam anlamıyla bir Hippi tarzı da diyebiliriz. Kendine has özellikler ve Avustralya folklorundan izler taşıyan keyifli bir albüm. Fazlasıyla melodik, coşkulu ve hatta eğlenceli. Gitarların ağır bastığı bir yapıya sahip. Arada sırada giren Flüt, parçalarda çok etkili olmamakla birlikte bazı noktalarda erken dönem Progressive Rock etkilerinin olduğu gruplarla benzeşmelerini sağlıyor.

Aktif oldukları dönem içerisinde çok büyük ticari başarı ya da bilinirlik elde edememelerine rağmen zaman içerisinde hem albümün hem de grubun hakkı teslim edilmiş gibi görünüyor. Günümüzde albüm arşivlerin önemli parçalarından biri olarak görülüyor. West Coast tarzı bir Psychedelic Rock sevmiyorsanız albüm size hiç çekici gelmeyebilir. Ama biraz Quicksilver Messenger Service, biraz Grateful Dead, biraz da Clover'a hayır demem diyenlerdenseniz albümü beğenmemeniz mümkün değil. Adını saydığımız gruplarla benzerlikler ya da etkilenmişlikler gösterseler de aslında Galadriel'in kendine özgü bir tarzı olduğunu da kabullenmek gerekiyor. Doğal olarak bu da onların en büyük başarılarından biri oluyor.

Dönemin Avustralya Rock müziğinin çok fazla dışına çıkmadan ama Progressive Rock'ın kıvrımlı yollarında kaybolmalarına neden olacak şekilde de ileri gitmeden sade ama enfes bir albüm kaydetmeleri de en büyük artıları olarak düşünülebilir.

GALADRIEL

 John Scholtens / Vokal
Garry Adams / Gitar, Vokal
Gary Lothian / Gitar
Mike Parker / Bass, Flüt
Bruce Belbin / Bass
Doug Bligh / Davul

GALADRIEL

01. Amble On (3:43)
02. Such A Fool (3:13)
03. Girl Of Seventeen (4:44)
04. She Left Her Love (3:51)
05. Working (3:40)
06. Standing In The Rain (3:31)
07. Mind Games (5:38)
08. Lady Was A Thief (3:18)
09. One Day To Paradise (5:25)
10. Things To Come (1:26)

24 Aralık 2022 Cumartesi

Space Opera / Space Opera (1973)

Sinto
'da bahsettiğimiz biraz daha hafif bir şeyler mantığını malum pek tutturamamıştık. Ama bu kez tamamdır. Space Opera tam da öyle bir grup ve albüm. İçerisinde Progressive öğeler içerse de bir Country Rock grubu ve albümü ile karşı karşıyayız. Son derece hafif, son derece melodik ama cılkını çıkarmadan kaydetmişler albümü. Eagles'in ilk dönem parçalarını andıran bir yapısı da var.

60'ların sonlarında tek atımlık bir stüdyo albümü / grubu olan  Whistler, Chaucer, Detroit & Greenhill'in dağılmasının ardından grup elemanları aralarına Brett Wilson'ı da alarak Space Opera'yı kuruyorlar. Uzunca bir süre konserlerde boy gösteren grup konserlerdeki coşkulu performanslarıyla tanınıyorlar. Amerika ve Kanada'nın pek çok yerinde konserlere çıkıyorlar. Ama tarzları, dönemin kaliteli grupları arasında biraz hafif kaçtığı için uzunca bir süre albüm kaydına giremiyorlar.

1972 yılında yapım şirketi anlaşmasını kapınca kayıtlara başlıyorlar ve albüm 1973 yılında piyasaya çıkıyor. Müzikal anlamda başarılı bulunsa da ticari anlamda tam bir fiyasko ile sonuçlanıyor Space Opera albümü. Zaten ondan sonra da 2001 yılına kadar bir daha albüm kaydı da yapmıyorlar. Fakat ilk albümün başarısızlığı da onları pek etkilemiyor. Canlı performanslara devam ediyorlar. Amerika'nın pek çok yerinde boy gösterdikleri gibi Kanada'da da çok bilinen bir konser grubu haline geliyorlar.

Tek albümlü efsaneler listemize girebilecek niteliklere sahip olmasa da bu listeye ek bir liste oluşturulsa kontenjandan dahil olması mümkün. Konser grubu olmalarından gelen alışkanlıkla albümün pek çok yerinde sağlam jam session'lar bulunuyor. Country temelli olan tarzları içerisinde Folk, Psychedelic, Pop ve hatta Jazz'ın izlerine de rastlayabiliyorsunuz. Bazı eleştirmenler Space Opera albümünü ilk dönem Flying Burrito Brothers, The Byrds ve The Grateful Dead albümleri ile aynı yaratıcılıkta buluyor. O kadar ileri gider miyim bilemiyorum ama onlara yakın bir tada sahip olmadıklarını da söyleyemem.

Özellikle klavye ve gitarın baş başa kaldığı anlarda coşkulu bir hal alan parçalar vokal ve akustik gitarın girdiği yerlerde fazlasıyla tempoyu düşürüyor. Bu da bize iniş çıkışları çok iyi ayarlanmış bir albüm olarak geri dönüyor. Country sevmezlerin bile bir şans vermesi gereken albümlerden hem de.

SPACE OPERA

David Bullock / Gitar, Flüt, Armonika, Vokal
Scott Fraser / Gitar, Klavye, Vokal
Philip White / Bass, Klavye, Vokal
Brett Wilson / Davul, Vurmalılar

SPACE OPERA

01 - Country Max 3:20
02 - Holy River 5:26
03 - Outlines 4:10
04 - Guitar Suite 7:36
05 - My Telephone Artist (Has Come and Gone) 3:46
06 - Riddle 3:05
07 - Prelude No. 4 3:52
08 - Lookout 2:46
09 - Blue Ridge Mountains 2:11
10 - Over and Over 5:56

23 Aralık 2022 Cuma

Tamam Shud / Goolutionites and the Real People (1970)

Dünkü Ariel yazısında bahsettiğimiz 2 gruptan Spectrum blogda mevcut ama Tamam Shud eksikler listesinde kalmış. 1964 yılında The Four Strangers adıyla kurulan grup, The Strangers'a evrildikten sonra 1967 yılında adını Tamam Shud'a çevirmiş. Gitarist Lindsay Bjerre'nin anlattıklarına göre de ismi Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının sonundan almışlar. Farsça bir tamlama olan Tamam Shud, en son ya da sonunda gibi anlamlara geliyormuş. Grubun Psychedelic Rock'tan yola çıkan bir müzikal anlayışa sahip olması, isimleriyle de pekiştirilmiş oluyor böylelikle.

İsmi değiştirdikten sonra Sydney merkezli olarak kendilerine büyük bir kitle ve beraberinde de başarı kazanıyorlar. Bu motivasyonla stüdyoya girip sadece 2.5 saatte ilk albümü kaydediyorlar. Albümdeki parçaların bazıları Evolution isimli sörf konulu bir filmde kullanılacağı için olsa gerek albüm bütçesi de filmin bütçesinden karşılanıyor. Ama albümü soundtrack olarak düşünmek de doğru değil zira sadece 4 parça filmde kullanılmış. Biraz kaba, biraz tam olmamış, biraz da yavan olan bu albümün ardından grupta ufak bir değişiklik oluyor ve Tim Gaze ekibe dahil ediliyor.

Gaze'in gelişiyle birlikte farklı bir müzikal anlayış peşine düşüyorlar ve konumuz olan ikinci albüm Goolutionites and the Real People ortaya çıkıyor. Avustralya'nın ilk, en önemli ve en iyi Progressive Rock albümlerinden biri oluyor bu albüm. Kazandıkları ticari başarı ve bilinirlik ile bir konser grubuna dönüşüyorlar. Birbiri ardına çıktıkları konserlerin hemen hepsinde çok iyi performanslar sergiliyorlar. Hatta canlı performansları o kadar ilgi görüyor ki 2 Temmuz 1972 yılında bir de konser albümü kaydediyorlar ama albüm ancak 2003 yılında yayınlanabiliyor. Zira konser kaydının ardından yine bir sörf filmi olan Morning of the Earth'ün müziklerini yapmaları isteniyor. Önce tüm müzikler için anlaşılmışken sonra bazı aksaklıklardan dolayı 3 parçaya düşülüyor. Bu gibi aksaklıkların ardı arkası kesilmeyince de grup içinde sorunlar yaşanmaya başlanıyor ve grup dağılıyor.

Çok uzun ömürlü bir grup olamasalar da hem kaydettikleri albümleri, hem canlı performansları hem de grup dağıldıktan sonra elemanların girdiği / kurduğu grupları etkilemesi açısından büyük bir öneme sahip Tamam Shud. Psychedelic Rock çıkışlı Progressive Rock anlayışlarında, özellikle de 2. albümde gerçekten de büyük bir iş başarıyorlar. Pek çok eleştirmen Spectrum'un Milesago'su ile Tamam Shud'un Goolutionites and the Real People'ı arasında hangisinin daha iyi olduğu konusunda karasız kalıyor. Etkileyici ve tam da olması gerektiği gibi bir albüm.

TAMAM SHUD

Dannie Davidson / Davul
Tim Gaze / Gitar
Lindsay Bjerre / Gitar, Vokal
Peter Barron / Bass

GOOLUTIONITES AND THE REAL PEOPLE

01. The Goolutionites and the Real People / They'll Take You Down on the Lot (4:53)
02. I Love You All (3:44)
03. Heaven in Closed (9:07)
04. A Plague (5:11)
05. Stand in the Sunlight (2:41)
06. Take a Walk on a Foggy Morn (2:19)
07. Goolutionites Theme (Part 1 & 2) (7:12)

22 Aralık 2022 Perşembe

Ariel / A Strange Fantastic Dream (1974)

70'lerin başında Avustralya'da epeyce ses getiren Spectrum'dan Mike Rudd ve Bill Putt ile Tamam Shud'dan Tim Gaze ve Nigel Macara, grupları dağıttıktan sonra yeni bir oluşma gitmek için birlikte yola çıkıyorlar. Ortaya çıkan sonuç da Ariel oluyor. 1973 yılı başlarında kurulan grup hızlı bir şekilde kayıtlara başlıyor ve yılın sonlarına doğru ilk albüm olan A Strange Fantastic Dream ortaya çıkıyor. Albümün içeriğinden önce kapağı büyük yankı uyandırıyor. Zira kapakta Psychedelic bir tarzda betimlenmiş ağır uyuşturucular görünüyor. O dönem için bu tip konularda fazlasıyla tutucu olan Avustralyalılar yine de grubun hakkını yemeyerek en çok satan LP (Long PLay) listesinde 12. sıraya kadar yükselmelerini sağlıyorlar.

Grup bu albümün hemen ardından Jellabad Mutant adında bir albüm daha kaydediyorlar. Albüm bilim kurgusal bir konsept ile Progressive Rock Operası olarak tasarlanıyor ama maalesef o yıllarda yayınlanma şansı bulamıyor. Zira albüm kayıtları sırasında masraflar arttıkça artıyor. Yapımcı firma masraf - çıkan sonuç ilişkisini de beğenmeyince albüm rafa kalkıyor. Merak etmeyin, 2002 yılında geç de olsa albüm yayınlanıyor.

Grubun 3. ama yayınlanan ikinci albümü Rock'n Roll Scars 1975 yılında piyasaya çıkıyor. Her açıdan yetersiz bulunan albüm çok fazla ticari başarı da kazanamıyor. 3. Albüm Goodnight Fiona'da ise grup ilk albüm tadında bir albüm ortaya çıkarmayı başarıyor. Ticari olarak da başarılı oluyorlar ama bir arada durmaları için yeterli olmuyor. 1977 yılı Ağustos ayında verdikleri son konserin ardından Ariel dağılıyor.

Konumuz olan A Strange Fantastic Dream grubun çıkış albümü olması yanında en iyi albümü olma özelliğini de taşıyor. Karmaşık yapıdaki parçaların yanında insanı yere serebilecek nitelikteki ağır parçalar ve hepsine birden kattıkları ince mizah duygusuyla öne çıkartıyorlar albümü. Tim Gaze ile Rudd'un gitar ve müziğe çok iyi oturan vokalleri, Putt'un ritimleri kontrol eden bass gitarı ve albüme kattıkları Blues Rock etkileriyle gerçekten de nefis bir iş çıkardıklarını söylemek yanlış olmaz. Ufak ufak pek çok türden kattıkları lezzetleri de unutmamak gerekir. Sadece Blues Rock ya da Psychedelic Rock yok yani albümde. Keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi.

ARIEL

Mike Rudd / Lead Vokal, Gitar, Back Vokal, Armonika
Bill Putt / Bass
Tim Gaze / Lead Gitar, Vokal
John Mills / Klavye
Nigel Macara / Davul

A STRANGE FANTASTIC DREAM

01. Jamaican Farewell (2:50)
02. No Encores (3:47)
03. Confessions of a Psychotic Cowpoke (4:43)
04. And I'm Blue (2:52)
05. Garden of the Frenzied Cortinas (7:46)
06. Miracle Man (5:29)
07. Chicken Shit (4:23)
08. Worm Turning Blues (2:56)
09. Wheezer Grunter Module Threadaboy/Harry v. Dirchy (God the Man) (4:20)
10. Hard Way to Go (3:49)
11. And if it Wasn't for You (2:32)

21 Aralık 2022 Çarşamba

Carmen / Fandangos in Space (1973)

Amerikalı iki kardeş David ve Angela Allen tarafından Los Angeles'da kurulan grup 1973 yılında İngiltere'ye taşınıp ilk albümü burada çıkarınca doğal olarak İngiliz grubu olarak anılmaya başlıyorlar. Gerçi grubun geri kalan elemanlarının İngiliz olmasının da bu tanımlamada etkisi büyük. Bahsettiğimiz iki kardeş pek tanınmasalar da grubun kilit elemanı John Glascock The Gods, Toe Fat, Head Machine ve Chicken Shack'te yer aldıktan sonra gruba dahil olmuş, gruptan ayrılınca da Jethro Tull'a katılmış efsane isimlerden biridir.

73 - 75 arası 3 albüm çıkaran Carmen dağılmaktan kurtulamamış ama geride en azından 2 tane enfes albüm bırakmıştır. İlk iki albümün hangisinin diğerinden daha iyi olduğuna dair karar vermek gerçekten de imkansıza yakın bir süreçtir. O noktada ortaya ayrım olarak dinleyicinin hangisini daha fazla sevdiği belirleyici olur. Kişisel olarak ben ilk albümü daha etkili bulanlardanım.

Glascock'un etkisiyle olsa gerek, Carmen İngiliz Progressive Rock müziğinden gelen anlayışı kullanıyor ama ona İspanyol Folk müziğini ekliyor. Doğal olarak ortaya çıkan sonuç enerjik, coşkulu ve neşeli bir tarz olarak karşımızda duruyor. Bu özelliğiyle de Carmen başka bildiğiniz herhangi bir gruba benzemediği gibi izlerini bulabileceğiniz herhangi bir grup da yok. Yani kendi tarzlarını oluşturabilmiş, tarzı oluştururken de etkilendiklerini geride bırakarak yapabilmiş gruplardan biridir. Bazı eleştiri / tanıtım metinlerinde Los Jaivas ve Triana ile karşılaştırılsalar da bu hem adı geçen iki gruba hem de Carmen'e büyük haksızlıktır.

Melodik yapı parçaların çoğunda ön plandadır. Ama işi ucuzlatarak popülerleştirilebilecek bir havaya büründürmezler hiç. Oldukça etkili ve zor denilebilecek bölümlerle basitlikten çok uzakta bir yerde dururlar. Albümü defalarca dinlediğinizde bir önceki dinlemenizde farkına varmadığınız şeyleri keşfetmeniz olasılık dahilindedir.

Albümdeki önemli noktalardan biri parçaların kalbinde yer alan Flamenko gitarladır diyebiliriz. David Allen'ın (ve Angela'nın da) ailesinin Los Angeles'da flamenko müzik çalınan bir restorana sahip olmalarının bunda etkisinin yadsınamaz olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama diğer yandan albümde öne çıkan ve etkileyiciliğini hiç kaybetmeyen şey ise Angela'nın Mellotron ile yaptıklarıdır.

CARMEN

David Allen / Vokal, Elektrik Gitar, Flamenko Gitar
Roberto Amaral / Vokal, Vibraphone, Flamenko ayak sesleri, Kastanyet
Angela Allen / Vokal, Mellotron, Synthesizer, Flamenko ayak sesleri
John Glascock / Vokal, Bass, Bass Pedals
Paul Fenton / Davul, Vurmalılar

FANDANGOS IN SPACE

01. Bulerias (4:56) :
        - a) Cante (Song)
        - b) Baile (Dance)
        - c) Reprise
02. Bullfight (4:09)
03. Stepping Stone (2:56)
04. Sailor Song (5:14)
05. Lonely House (4:07)
06. Por Tarantos (1:46)
07. Looking Outside (My Window) (7:23) :
        - a) Theme
        - b) Zorongo
        - c) Finale
08. Tales of Spain (5:21)
09. Retirando (2:13)
10. Fandangos in Space (4:34)
11. Reprise Finale (3:01)

20 Aralık 2022 Salı

Sinto / Right On Brother (1972)

Onca ağır grubun ardından hafiften yavaşlayıp, bünyeyi dinlendirmek şart oluyor. Hakkını yemek de doğru değil belki ama Sinto biraz daha hafif kaçanlardan biri benim için. Jazz, Blues ve Funk ile birleşen Psychedelic Rock, bütüne bakıldığında ise Progressive Rock diyebileceğimiz ya da Krautrock deyip işin içinde çıkabileceğimiz bir grup ve albüm. Grup hakkında bilgimiz neredeyse hiç yok. Elbette bir yerlerde hakkında bir dolu bilginin olduğu yazılar vardır ama benim görüş alanıma girmedi. Alman grubu olduklarını, kalabalık bir kadroyla coşkulu ve eğlenceli bir albüm yaptıklarını biliyoruz. Hatta ikinci albüm Sonho Negro'yu da dikkate alıyoruz ama o pek de ilk albüm havasında değil, o nedenle de dışarıda tutuyoruz.

1971 yılı sonlarında Jazz kemancısı Hannes Beckmann tarafından kuruluyor Sinto. Fazlaca kadro değişikliği yaşıyor. Krautrock içine dahil edilen, içinde İngiliz ve Amerikalı müzisyenleri barındıran nadir gruplardan ayrıca. Bazı kaynaklarda Fusion grubu olarak kategorize edilseler de o kadar uzağa gittiklerini söylemek pek de doğru olmaz. Jazz albümün temelini oluşturuyor ama Psychedelic Rock, Blues, Folk gibi türler albümün her yerinde kendini belli ediyor.

Beckmann'ın Jazz geçmişi dolayısıyla Jazz'a odaklandığını düşündüğümüz grup kendi tarzını yaratabilmiş gruplardan biri bir yandan da. Keman albümün her yerinde gezinirken, Konga gibi ritim aletleri onu hiç yalnız bırakmıyor. Ritim bölümünün diğer kısmı olan Bass ve davul ise gerçekten e enfes bir iş çıkarıyor albümün genelinde. Gitarın Funk ile başlayıp Psychedelic'e doğru uzanışları, oradan dönüp bir anda kendi halinde bir Jazz gitarına evrilişini dinlemek keyif veriyor insana.

Geneli, başta da belirttiğimiz gibi coşkulu olan bir albüm Right On Brother. Keyfi kaçanın keyfini yerine getirecek cinsten hem de. Dinlerken her yer turuncu, sarı, kırmızı gibi geliyor insana. Bazı noktalarda Santana'nın evrim geçirmiş hali gibi gelirken kulağa, bazı noktalarda ise ilk dönem İngiliz Jazz Rock gruplarını andırıyor. Yazdıkça albümü düşündüğümden fazla seviyor olduğum gerçeği de çıktı ortaya. Tamam başta hafif mafif dedim ama değilmiş o kadar da. Abartıyorum ben de bazen...

SINTO

Hannes Beckmann / Keman, Akustik Bass, Vurmalılar, Vokal
Peter Holzwig / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Marimba, Vurmalılar, Vokal
Alfred Jones / Gitar, Vurmalılar, Vokal
Abu Dram / Davul, Vurmalılar, Vokal
Cotch Black / Konga, Vurmalılar, Vokal, Sesler
Ralph P. Fischer / Bass, Vurmalılar, Vokal

RIGHT ON BROTHER

01 - Right On Brother 7:34
02 - Rome 6:00
03 - Things I See 3:27
04 - In My Times 3:28
05 - Don't Wait 5:16
06 - Everytime 5:18
07 - Another Voice 3:19