20 Eylül 2008 Cumartesi

Bunalımlar - Bunalımlar (1970)

Dedim ki bizden de bir şeyler olması gerekir burada. 70’lerin havasını soluyan, hatta kendinden çok şey katan, “Anadolu Rock” başlığını hayata geçiren önemli sayıda rock grubu vardı. Bu ülkeden çok değerli müzisyenler çıktı. Maalesef birçoğu en iyi ihtimalle bir 45’lik ile müzik kariyerlerini noktaladılar. Bazılarının bu şansı dahi olmadı.

İşte Bunalımlar. Cem Karaca’nın menajerliğini yaptığı grup, Türk Rock müzik tarihinin en önemli Underground Psychedelic grubudur. Daha da önemlisi Türk müziğinin “Yardbirds” üdür. Bilindiği üzere Yardbirds’de Eric Clapton, Jeff Beck ve Jimmy Page çalmış, grup dağıldıktan sonra her biri efsane mertebesine ulaşmıştır. İşte bizim efsanelerimiz de bu gruptan.

Grup 1969 yılında gitarda Aydın Çakus, basta Ahmet Güvenç, davulda Hüseyin Sultanoğlu kadrosuyla kuruldu. Grubun 3 senelik kariyerinde Aydın Çakus dışında kalan kadro, maddi kaygılardan dolayı, sürekli değişmiş, ancak kalitesinden ve çizgisinden asla ödün vermemiştir. Her ne kadar konserlerinde hiç Türkçe şarkı çalmasalar da yaptıkları 45’likler, o dönemin modası “Anadolu Rock” tarzına yakın, Türkçe sözlü şarkılardan oluşur. Yardbirds olayına gelirsek: Ahmet Güvenç gruptan ayrıldıktan sonra “Kurtalan Express” da halen müzik kariyerine devam etmektedir. Nihat Örerel uzun yıllar Erkin Koray ile çalıştı, hatta Şaşkın ve Krallar şarkıları ona aittir. Hüseyin Sultanoğlu,1970’de “Kardaşlar”da, daha sonra “Dervişan” da davul çaldı. Cengiz Teoman “Kardaşlar”da, Mehmet Gözüpek “Dadaşlar”da baget salladı. Grubun kurucusu ve değişmez elemanı Aydın Çakus, Nur Yenal ve Özkan Uğur ile birlikte “Ter” grubunu kurdular. Bilindiği gibi “Ter” bir süre Erkin Koray ile birlikte çalıştı. Ayrıca Aydın Çakuş’un “Haramiler”de de çaldığını belirtmek lazım.

Şarkılara gelince: yazımda daha önce bahsettiğim gibi tam bir psychedelic albüm. Tabi Türk motiflerini de içinde barındırdığını belirtmek lazım. Albümün genelinde sert sound’un, yani Aydın Çakus’un ön planda olduğunu görüyoruz. “Taş Var Köpek Yok”un olduğu 45’lik, o dönem Amerika’sında bile baya popüler olmuş. Bestesini Ahmet Çakus’un yaptığı şarkının (sözleri 500’lü yıllarda yazılmış) sonunda konuşan ses, grubun prodüktörü Cem Karaca’dan başkası değil. Arka yüzdeki “Yeter Artık Kadın” grubun tarzını yansıtan güzel bir şarkıdır. 1972 yılı şarkısı “Kınalı Gelin” de Aydın Çakus ile basist Melik Yirmibir çok sağlam çalmışlar. “Aşk Senin Bildiğin Gibi Değil”de Aydın Çakus yine döktürmüş. Aydın Çakus, Berç Yenal, Nur Yenal ve Melik Yirmibir’li kadro ile yapılan enstrümantal çalışma olan “Bunalım” grubun yaptığı en kaliteli çalışmalarından biridir. Diğer enstrümantal çalışmaları “Başak Saçlım” grubun en çok ilgi gören şarkılarındandır. Son yılında yaptıkları şarkılar rock motifinden çok “Anadolu Pop” çizgisine yakındır.

Gerçekten Türk Rock müzik tarihinin mihenk taşıdır bu grup. Onlar için kullanılan “Müzik okulu” tabirine kesinlikle katılıyorum. Hak ettiği yerde mi? Kesinlikle hayır. Yurtdışında bile halen birçok yerde büyük saygı ve ilgi ile dinlenirler. Yabancı birçok müzikseverin dinledikten sonra hayretle bana grup ile ilgili sordukları sorulara maruz kaldım. Hatta işi abartanlar oldu. “Dinlediğim en iyi etnik psychedelic grup” diyen heyecanlı insanlarla tanıştım. Ne kadar haklılar? Bence çok haklılar.

Küçük bir ses dahi olsa bu grubu ve değerli müzisyenleri bilmeyenler için tanıtmak, 3-5 cümle de olsa onlardan bahsetmek gurur veriyor insana. Böyle gruplar da var işte bizde… Keyifle, saygıyla ve gururla dinleyin…

BUNALIMLAR

Aydın Çakus / Gitar, Vokal
Ahmet Güvenç / Bas Gitar
Hüseyin Sultanoğlu / Bateri
Nihat Örerel / Bateri
Berç Yenal / Gitar
Nur Yenal / Bateri
Melik Yirmibir / Bas Gitar, Vokal
Cengiz Teoman / Bateri
Mehmet Gözüpek / Bateri

BUNALIMLAR

01 - Bir Dunya Da Bana Ver Tanrim (3:49)
02 - Ask Senin Bildigin Gibi Degil (3:43)
03 - Kinali Gelin (3:52)
04 - Guzel (3:01)
05 - Tas Var Kopek Yok (3:59)
06 - Yeter Artik Kadin (3:27)
07 - Basak Saclim (3:00)
08 - Bunalim (3:36)
09 - Bir Yar Icin (2:47)
10 - Ayrilik Olmasaydi (3:37)
11 - Zeynebim (4:15)
12 - Dosta Bizden Selam (2:50)
13 - Hele Hele Vay (3:28)
14 - Iste Geldim Gidiyorum (3:40)


19 Eylül 2008 Cuma

Jacula - Tardo Pede in Magiam Versus (1972)


Ya, ben bu albümü ne zaman dinlesem aklıma Christopher Lee & Peter Cushing ikilisinin oynadığı Horror Express geliyo. Hiç alakası yoktur oysa filmle. Hatta film albümden sonra vizyona girmiştir. Lakin verdiği atmosfer öylesine uygundur ki o filme insan "keşke.." der, "...keşke filmde kullansalardı bu albümü!"

İtalyan senfonik rock grubudur Jacula. Kilise müziği bu albümün temelini oluşturur. Baştan sona hemen her parçada kilise orgu kullanılmıştır. En zor albümlere alışık rock dinleyenleri bile kendine bağlaması uzun süre alabilir ama bu kötü olmasından değil üzerine çalışılması gerektiğindendir. Vokal ilk iki parçada sıklıkla duyulur, geri kalanında söz genel olarak müziğindir. Doris Norton'un hakkını bu noktada vermek gerekir. Zira öyle bir sesi ve vokal tekniği vardır ki dinlerken acı çeken bi ruhun yakarışlarını duyarsınız; canınız sıkılır, moraliniz bozulur, bi kasvet çöker üzerinize. İkinci parçada Bartocetti'nin geri vokalleri de Norton'un tamamlayıcısı niteliktedir ve gözleriniz önce tavana takılır sonra da ortalıkta ip ararsınız. Vokalin söyleyeceği sözleri doruk noktasına getirmesinin hemen ardından giren kilise orgu sizi canınızdan bezdirir. Albümün dinlenmesi bittiğinde bi 45 dk. kadar dinlenmek ve boşluğa doğru sabitçe bakmak gerekebilir. İlk dinleyişin ardından ikinci dinleme uzun bi süre sonraya kalabilir belki ama mutlaka yinelenecektir ve sıklıkla dinleme arzusu duyulacaktır.

Bu elemanların ilk albümü değildir Tardo Pede Im Magiam Versus. In Cauda Semper Stat Venenum'dur ilk albüm ve bunun kadar iyi olmasa da şaane'dir o da. Yalnız o albümde vokal Bartocetti'dedir ve Norton sadece davul ve synthisizer ile ilgilenmektedir. En başta söylenmesi gerekeni en sona bıraktık belki ama unutmadık da neticede. Grubu bir araya getiren Antonio Bartocetti'dir ve 1968 yılına denk düşer kuruluşu. İlk albüm 1969'da yayınlanır. Tanıtımını yaptığımız bu albümün ardından da grup adını Antonius Rex olarak değiştirerek yoluna devam eder. İlginç olan Jacula'nın Antonius Rex'den daha kaliteli albümler kaydetmiş olmasına rağmen Antonius Rex'in daha çok tanınmış olmasıdır.

JACULA

Antonio Bartoccetti / Vokal, Gitar, Bass
Doris Norton / Vokal, Synths
Albert Goodman / Davul
Charles Tiring / Kilise Orgu, Piyano

TARDO PEDE IN MAGIAM VERSUS

1 - U.F.D.E.M. (9:02)
2 - Praesentia Domini (10:58)
3 - Jacula Valzer (6:21)
4 - Long Black Magic Night (6:21)
5 - In Old Castle (9:36)

15 Eylül 2008 Pazartesi

Axis - Sewers Down Inside (a.k.a. Axis) (1973)

Çok sevdiğim ekol ülkelerden biridir Yunanlılar. Belki çok sayıda albümleri yok 70’lere ait ama yapılanlar da pek başarılı. P.L.J. Band, Akritas, Aphrodite’s Child, Socrates, Nemesis… Hakikaten az ama öz. İşte bu ülkeden çıkan en iyi gruplardan biri de Axis’dir. Bende yeri biraz ayrıdır bu grubun. Küçükken evdeki plakları karıştırıp aralarında kapağı ilginç olanları dinler, ezberlerdim. Bunlardan biride bizde bir 45’liği olan Axis’ti. Ela Ela / Living In adlı 2 şarkı vardı. Kapakta büyük puntolarla “Ela Ela” yazardı ama ben “Living In” i çok severdim. Halen arada bir dinlerim bu plağı. Bildiğin Hard Rock'a yakın hafif Psychedelic ruhu olan bir 45’lik. Nerden bilirdim ki bu heriflerin “Sewers Down Inside” adlı bir başyapıt albümleri olduğunu. Uzun bir süre bu ikisinin aynı grup olduğuna inanmadım. Neyse ki internet denen bir şey var. Öğreniyor insan.

Deseler ki bu albüm Yunanistan’ın çıkardığı en iyi albüm, altına imzamı atarım. Eh 3-5 albüm sayarım bi de bunlar var diye:)… Ayıp olmasın diğerlerine. Albüme gelince: tarifi gerçekten çok zor. Birçok alt kültürün izlerini taşıyan harika bir albüm. Genel bir fusion havası olsa da, senfonik öğeleri de içinde barındıran bir albüm. Mellotron’un olduğu, bazen kilise klavyesi ve korosunun eşlik ettiği, Canterbury’den de az biraz ilham alan bir albüm.

Grubun esas adamı klavyeci Visvikis. Sakınmadan mellotron kullanmış, iyi de etmiş. Açılış şarkısı, “Waiting a Long Time”, albümle hiç alakası olmayan bir heavy prog şarkısı. “Sewers Down Inside” tek kelime ile albümün başyapıtı. King Crimson Moonchild’ı andıran başlangıcından sonra kısa bir senfonik patlama ve ardından sonlanan bir şarkı. Her şey var bu şarkıda. Visvikis’in vokalinin de şarkıya çok uyduğunu söylemek lazım. Bundan sonrası Mellotron’un havalarda uçtuğu fusion geçişlerin ağır bastığı şarkılardan oluşuyor. Ancak “Pa Vu Ga Di” yi bu tanımdan baya bi ayrı tutmak gerekir. Bitiş şarkısı “The Planet Vavoura” nefis bir solo ile bitiriyor albümü.

Gerçekten farklı ve çok güzel bir albüm. Komşu bu işi biliyor burası kesin. İçinde “bir dünya” barındırıyor desem doğru olacak. Fusion’dan senfoniğe, canterbury’den deneyselliğe birçok şey var. Kanımca herkesin elinde olması gereken bir albüm. Yunanlıların başyapıtı… Not: Hemen belirteyim, bu 1973 yılı albümü ayrıca “Axis” olarak da bilinir. 1971 yılında çıkan ilk albümlerinin adı da Axis. Bu ikisi tarz olarak tamamen birbirinden farklı 2 albümdür. İlkini dinlemeseniz de olur. :)

AXIS

Demis Visvikis / Klavye, Mellotron, Vokal
Alezandros Fantis / Bass
Christos Stassinopoulos / Davul, Vurmalılar
George Hadjiathanassiou / Dvul, Vurmalılar

SEWERS DOWN INSIDE

01 - Waiting a long time (4:27)
02 - Sewers down inside (6:19)
03 - Materializing the unlimited (5:03)
04 - Asymphonia I (5:06)
05 - Suspendet Precipice (1:49)
06 - Roads (5:06)
07 - Asymphonia II (2:50)
08 - Dancing Percussion (2:38)
09 - PaVuGaDi (3:45)
10 - The Planet Vavoura (3:56)

Ikarus - Ikarus (1971)

Uzun zamandır bloga yazacak cesareti bulamıyordum kendimde. Zira bloga yazan diğer arkadaşlar öyle şaane metinler oluşturmaya başladılar ki benim bile dibim düştü (ne demekse). Eskiden dar alanda oynuyorduk ama şimdi görüldüğü üzere (bkz: Sağdan Say ve Ne kadar Globaliz) epeyce bi genişledik. İyi bişey mi bu? Air'a yorum yazan İsimsiz'in söylediklerine rağmen iyi bişey. Bi dolu insanla bi dolu şey paylaşmışız işte, her ne kadar tanımasak da. Amaç da buydu zaten. Daha doğrusu amaçların ilki buydu. Yapabilecek miyiz'i deniyorduk. Gördük ki yapabiliyoruz. Demek ki diğer amaçlara (projelere) gönül rahatlığı ile geçebiliriz artık. Gentleoctopus blogu kendi yolunu tutturdu ve aramızdan eksilenler, gelenler, gidenler olsa da yoluna devam ediyor ve umarız daha uzun süre de eder. 40-50 yaş üstü eski rocker'lardan tut da 17 yaş ÖSS hazırlığına girişmiş çılgın bir elmas gibi parıldayan genç arkadaşlara uzanan bi kuşağı yakalamışız. Sevindirici. Büyük bir arsızlıkla (ve Morrison'a en içten sevgi ve saygımızla..) "Bütün dünyayı istiyoruz! Hemen şimdi istiyoruz...!" Kelebekler Vadisi'nden başlayan ve Ayvacık zeytinliklerine uzanmasını hayal ettiğimiz hikayenin bi yerlerindeyiz. Bunca laftan sonra gelelim Ikarus'a. Bu arkadaşlar da Alman. Lakin haftalardır üzerinde durduğumuz ve Krautrock diye tabir edilen janra mensup değiller. Eclectic Prog ya da Heavy Progressive diye adlandırabileceğimiz bi tarzda yürüyorlar. Tek albümlük gruplardandır kendileri ama Electric Sandwich'deki şaane'liği beklememek de lazım. Biraz daha naifler. Melodik yapı üzerinde geziniyorlar sıklıkla arada da atonal gibi gelen bazı oynamalar yapıyorlar. Flüt, saksofon, klarnet gibi aletleri de müziğe dahil etmişler ama Jethro Tull ya da Focus gibi de değiller. Kuş sesleri, dağ başı gürültüleri (hahahaha sessizlik olsa gerek bu) filan da geliyor arada. Çok enteresan iniş çıkışlar, bir anda değişen melodiler de mevcut. Bazen "la la la yoksa Ken Hensley ve David Byron da mı var burda?" sorusuna bile yöneltiyorlar insanı. Bi an Agitation Free çalıyo bile zannedilebilir. Amaaan takılmış işte adamlar. Şaane değiller dedik ama arşivlenmeyecek de değiller. Hatta arşivde olmazlarsa eksik kalır o arşiv görüşündeyim ben. Zaten bu arşiv olayının da boku çıktı. Sayısını unuttuğumuz kadar çok albüm var arşivde. İçinden eleme yapamadığımız gibi her geçen gün yeni yeni şeyler ekliyoruz. Ayvacık Zeytinliklerine uzanan projenin gerçekleşmesi ivedi şekilde olmalı gibi bi hiz uyandı şimdi bende. Dinleyin işte… Ikarus...

IKARUS
Lorenz Köhler / Lead Vokal
Wolfgang Kracht / Bass, Back Vokal
Jochen Petersen / Akustik & Elektrik Gitar, Alto & Tenor Saksofon, Flüt, Klarnet, Back Vokal
Bernd Schroder / Davul, Vurmalılar
Manfred Schulz / Gitar, Lead Vokal (4), Back Vokal
Wulf-Dieter Struntz / Org, Piyano

IKARUS
01. Eclipse: (15:24)
        a) Skyscrapers
        b) Sooner or later
02. Mesentery (6:11)
03. The raven (including "Theme for James Marshall") (11:43)
04. Early bell's voice (7:43)

10 Eylül 2008 Çarşamba

Air - Teilwiese Kacke…Aber Stereo (1973)

Yine gölgede kalmış bir Alman daha AIR… Grubun 1973 çıkışlı tek albümü “Teilwiese Kacke…Aber Stereo” tam bir underground albüm. Müthiş yaratıcı fikirler olmasa da sizi rahatsız etmeden dinleyebileceğiniz bir albüm.

Müziğe gelince; şarkıları ilk defa dinlediğimde kendi kendime sordum: “bu sound bir şeye benziyor ama neye?” Murat Ses’in “Home Recordings” inin üzerine bateri koy işte buna yakın bir sound olur. Başka bir tabir kullanmam gerekirse gitarsız “Coupla Prog”un ilkel hali gibiler. Belli ki grubun has elemanı Michael Brod. Müzik tamamen onun üzerine inşa edilmiş. Böyle olmuş olsa da bence basist Gerhard Fünfsinn gerçekten çok başarılı çalmış. Kesinlikle bu grubun üstünde bir ritm anlayışı var. Bir gitaristleri var gibi görünse de aslında yok. Var da yok. Arada bir girip 10-15 saniye bir şeyler yapıp geri kaçıyor. Genelde klavye-bas’ın beraber takıldığı bir albüm. Birde arkada uzaktan gelen bir bateri var tabi…

Şarkılara gelince; tamamı enstrümantal olan albümde, ilk 4 şarkıda biraz monoton giden müzik “Allright, Ernie” ile biraz kabuğundan sıyrılır gibi oluyor. Grup 10 dk. nın üzerindeki iki şarkıları “Blues 2” ve “Zopf” da biraz daha kendilerini zorlamışlar. “Zopf” bu ikilinin iyisi diyebilirim. Flüt sadece “Kantate 140,4” şarkısında var. Albüm kayıtları sanırsam Brod’un yeni yeni flüt dersleri almaya başladığı vakitlere denk gelmiş. :)

Belli ki grup elemanlarının bayağı genç olduğu “Air”, müziğe bir yenilik getirmemiş. Yinede Almandır… Bi şekilde dinlettirir kendini. Başta da söylediğim gibi rahatsız etmez, en fazla sıkabilir. Ama benim gibi dipte kenarda kalmış, sanki evin bir odasında kaydedilmiş izlenimi veren albümleri sevenlerin edinmesinde fayda var…

AIR

Michael Brod - Klavye, Flüt
Peter Dettlaff - Gitar
Gerhard Fünfsinn - Bass
Georg Weber - Davul

TEILWIESE KACKE... ABER STEREO

1. D-Zug
2. Kantate 140,4
3. Herzinfarkt
4. Blues 2
5. Alright, Ernie
6. A-G-E
7. Zopf


2 Eylül 2008 Salı

Radiomöbel - Gudang Garam (1978)

Hep düşünürüm neden bu İskandinavlara da bir başlık verilmemiş ki? Almanlarda, İtalyanlarda olan bu heriflerde yok mu? Fazlasıyla var. Belki de tek başına yeni bir tür keşfetmedikleri içindir. Magma çıkmış Zeuhl doğmuş. Bir grup bir başlık hakkı doğuruyorsa rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kuzeyliler bu başlığı çoktan hak etmişler. Progressive’in neredeyse her türüne bulaşıp, inanılmaz albümler yapmışlar. Flasket Brinner’dan (İsveç) tutun Alrune Rod’a (Danimarka), Host’dan (Norveç) tutun Piirpauke’ye (Finlandiya)… Bugün bahsedeceğim albüm Radiomöbel’in “Gudang Garam” albümü. Niye bunu seçtim? Çok bilinen kuzeyli grupları bulmak çok zor değil. Biraz daha gölgede kalmış albümleri tanıtmak daha faydalı. Ayrıca çok baba albüm yapmalarına karşın zamanında pek de ilgi görmemiş o kadar çok grup ve albüm var ki. Biraz da bunları öne çıkarmak lazım. Bu albüm İsveçli grubun 2. ve bilinen son albümü. İlki Tramseböx’e nazaran daha başarılı bulduğum bu albüm yarı space yarı psychedelic tarzda diyebilirim. Albüm baştan sona 70’lerin albümü. Klavye ve Gitarın ön planda olduğu melodik ama etkili, insanın içine işleyen bir anlayışları var. Andrus Kangro gitarda gerçekten çok güzel iş çıkarmış. Underground hissiyatı albüm boyu had safhada. Carin Bohlin’in vokal tarzı Renata Knaup’un (Amon Düül 2) All the Years Around’daki vokal tarzını fazlasıyla andırıyor. Şarkılara gelince: daha önce tanıttığım albümler gibi bu da baştan aşağı kalitesini bozmayan güzel bir albüm. Buna rağmen son iki şarkı “Flugomas Morgan” ve “The Finalen” albümde biraz öne çıkmakta, güzel bir son… Farklı ruh hallerini yansıtmakta. Sürekli gelgitler yaşanmakta. Albümün en uzun şarkısı olan “E-matt” orta bölümlerinde güzel bir soloyu barındırıyor. Hani Jane’in “Between Heaven and Hell” şarkısında Klaus Hess’in muhteşem solosu vardır ya onun gibi. Bu Kangro hisli ve yetenekli bir adam burası kesin. Gerçekten harika bir albüm tabi bu spacy, psych ve karanlık tarzı sevene… Dinleyeceğiniz albüm bir LP riptir belirteyim. İskandinavların ,çok sevdiğim Almanlardan gerçekten aşağı kalır yanları yok. Ne yazık ki bu albüm Radiomöbel’in son albümü. İlk albümleri ile ikinci arasında bariz bir biçimde müziklerini geliştirdikleri ortada. Devam etselerdi daha neler çıkarırlardı kim bilir… Neyse keyifle dinleyin…

RADIOMÖBEL
Carin Bohlin / Vokal
Göran Andersson / Bass
Andrus Kangro / Gitar
Richard Moberg / Klavye
Mikael Skoog / Bateri

GUDANG GARAM
01 - Gudang Garam – Höstsång (3.43)
02 - Fasa (0.41)
03 - E-Matt (15.51)
04 - Vaggvisa(1.22)
05 - Kylle (6.57)
06 - Flugornas Morgon (7.10)
07 - Finalen (8.24)

29 Ağustos 2008 Cuma

Frob - Frob (1976)

Geldik Almanlara… Neden Frob ile başlıyorum bilmiyorum. İlk onu gördüm listemde herhalde. Adamlar öyle bir okyanus ki… Zamanında sadece 1000 kopya basılan bu albümü her zamanki gibi “Garden of Delights” tozlu raflardan çıkarmış ve bizlere sunmuştur. İyi de etmiş… Su gördüğünüz albüm Progressive in her türüne el atmış ve üst düzey albümler yapmış olan Almanların yaptığı başarılı Fusion/Jazz Rock albümlerinden sayılabilir. Hem de zamanında hiç ilgi görmese de… 1975 ve 76’da güney Fransa’da kaydedilen albüm başlangıçtan sonuna kadar aynı kalitede ilerliyor. Kaliteli müzisyenlerden kurulu bir grup Frob. Kimdir bilmediğim Phillipe Caillat diye bir gitariste sahip ki onu bu işin erbaplarından ayıran pek de bir farkını göremedim. Özellikle “Sphares” ve “La Siesta”daki performansı oldukça etkileyici ama genel olarak albümün genelindeki performansı çok başarılı. “Calypso” ve “Spaces” belki de albümdeki en ilgi çekici şarkılar. Bunda Schmits’in klavyesi önemli bir role sahip. Değinmedik ama bu baterist ve basist arkadaşlar da sağlam müzisyenler. Her ne kadar albüm vaktiyle 1000 adet basılmış olsa da son vakitlerde baya bilinir olmaya başladı. Bunda en büyük pay Garden of Delights’ın gibi dursa da yapılan kaliteli ve üst düzey müziğin de önemli etkisi olduğunu söylemek lazım. Aynı kalitede giden, kolay dinlenebilen ve ne olduğunu anlamadan bitiveren bu albüm, başarılı bir alman grubun ilk ve tek albümü… Keyfini çıkarın…

FROB
Philippe Caillat / Gitar
Peter Schmits / Klavye
Klaus-Dieter Richter / Bass
Peter Meuffels / Bateri

FROB
01 - Wassertropfen (4:56)
02 - Spaces (6:03)
03 - Calypso (5:22)
04 - Spheres (3:50)
05 - Flash (4:16)
06 - Locomotive (4:47)
07 - Hektik (4:20)
08 - La Sieste (6:30)

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Billy T.K.'s Powerhouse - Life Beyond the Material Sky (1975)

Eh ilk post olarak bildik tanıdık kraut bişiler koyacaktım ama, bir teşekkür yazısı yazılması gerektiğini gördüm, ki bu yazıda bana düştü sanırım. Ekşi Sözlük’te blog ile ilgili olumlu yazı yazan bir arkadaş varmış… Sağ olsun var olsun Allah uzun ömürler versin… Tuttuğunu altın etsin… Bu yazıya istinaden o bildik tanıdık post’un yerine pek bulunmayan, hani “obscure” derler ya, bişi koymak istedim. Her ne kadar ismi komik olsa da dinleyince hastalanacağınızı umuyorum. Yeni Zelandalı grup The Human Instinct ile 3 albüm çıkaran Yeni Zelandalı gitarist Billy T.K, 1971 yılında grubu bırakır. Bir süre sonra Billy, Powerhouse adlı grubu kurar. Canlı performanstan oluşan bu albüm 1975 yılında Wellington St. James Theatre’da kaydedilir ancak o vakitlerde yayınlanamaz. Zaten bu grubun yayınlanan herhangi bir albümü de olmamıştır. Bu durum bu grubun varlığını dahi ülkede efsane mertebesine koymuştur. Billy bu grubu bir rock grubundan çok ailesi gibi görmüştür. Albüm Psychedelic öğeler taşımasının yanında efsane Billy T.K.’nın muazzam soloları ve melodik gitar tekniği ile donatılmıştır. Ancak şunu belirtmem gerekir ki bu grup bir “jam-band “ değildir. Birçok yerde görüleceği üzere emprovizasyon Powerhouse’da da yeterince mevcuttur. Albüm daldan dala konarak baştan sona sizi değişik duygulara sokar. Zaten grubun kaç kişiden oluştuğu müziğin yoğunluğu ile ilgili bazı bilgiler verecektir. Aşağıda da görüleceği üzere 2 albüm büyüklüğünde olan “Life Beyond The Material Sky”da şarkıların hepsi aynı kalitededir. Ayırt etmek, birini diğerinden ayırmak zordur. Ama “Love Love”da ki soloyu diğerlerinden biraz ayırmak lazım. Roman Bunka soloları gibi insanın içine işler. Heaven’s Melody’nin “rahatsız” halinden de bahsetmemek olmaz. Son şarkı “Funky Trucking”in hafif fusion hali, Billy’nin gitarı ile muhteşem bir bitiriş yapar. Sakin giderken patlar… Dediğim gibi bu albüm ekşi sözlükteki arkadaşa ithaf olunur. Blog’a bir jest yapmış, blog’un da ona jesti ancak böyle albümle olur...:) Kolay kolay bulunmaz harika bir albüm… Tadını çıkarın…

BILLY T.K.’s POWERHOUSE
Billy T.K. / Gitar, Vokal
Piahana Tahapeti / Gitar
Ara Mete / Bateri
Peter Mataparae / Bass
Mana Rauhina / Congos
Jamie Tait Jamison / Klavye
Pauline Pool / Çello, Vokal
Eva Keuti / Vokal
Maria Keuti / Vokal

LIFE BEYOND THE MATERIAL SKY 
01 - Heaven's Melody (12:54)
02 - Beyond The Material Sky (5:49)
03 - Guru Deva (9:03)
04 - Race Into The Infinite (10:37)
05 - Secret Of Life (11:49)
06 - City Of Things (3:57)
07 - Love Love (13:17)
08 - Funky Trucking (5:26)

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Eiliff - Eiliff (1971)

Şu yaz bitse de üzerimizdeki ölü toprağı kalksa diye düşünürken aklıma aslında bunu bi bahane olarak sunduğumuz geldi. Sanki dünyanın en zor işi de bi türlü vakit bulamıyormuşuz gibi bi anlam çıkıyor. Yok aslında öyle bişey, külliyen yalan. Kıçımızı kaldırma konusunda zorlanmanın dışında kişisel iç sıkıntıları da etkili oluyor şüphesiz. Yine de Gereksiz İşler Kulübüne yakışmayan bi tavır sergiliyoruz. Bunca gerekli işin yanında kalkıp da gereksiz işleri unutuyor ya da önemsemiyoruz. Ayıp ediyoruz. Bu arada sadece Cyphre'dan haberim var, buralarda bi yerlerde olduğunu biliyorum. Emptytrashcan, Clapton is God, Surreal Kavun, Lysterfjord, ve diğerleri nerede ve ne yapmaktalar haberdar değilim. Gören, bilen varsa bana da haber etsinler. Geçelim Eiliff'e... 60'ların sonunda Almanya'da kurulan bi gruptur. Her ne kadar Progressive Jazz Rock icra etmektelerse de o salak müzik eleştirmeninin kendini bilmez bi şekilde tek bi cümleyle aşağılamaya kalktığı ama ters tepen ve muhteşem bir müziğe dönen Krautrock içinde yer alırlar. Bu kadar uzun cümle kurdum çünkü son bikaç günde Krautrock üzerine bir iki arkadaşla konuştuk. Ben de araya sıkıştırayım istedim, nedir, ismini nereden almıştır diye. Yanılmıyorsak bi İngiliz müzik eleştirmeni II.Dünya savaşında Amerikalıların ve Rusların Almanları aşağılamak için söyledikleri Krautlar (lahanalar ya da lahana turşuları) sözünü yaptıkları müziği beğenmediği bi Alman grubu için sarfeder. Fakat bu aşağılama ters teper ve Alman müzisyenler Lahana öyle olmaz böyle olur diyerek hem kendini bilmezliği, hem insanların birbirini aşağılamasını hem de geoid bi cisim üzerinde gidecek başka bi yerimiz olmadığı için yaşamı hepimiz için kolaylaştırmamız gerektiği gerçeğini insanların yüzlerine vurur. Eiliff de bu kuşaktan bi gruptur. Geneline baktığımızda tam da o dönemin klasik yapısına sahiptirler; değişik enstrümanların birlikteliği, yaratıcılığın had safhası, uzun sanki sonu hiç gelmeyecekmiş gibi devam eden parçalar... Bu Eiliff'in ilk albümüdür. Zaten bi de ikinci ve son albümleri vardır. Yanlış hatırlamıyorsam biri 1999'da diğeri 2002'de yayınlanmış 70'li yıllara ait iki tane de konser kayıtları bulunmakta. Albümü dinleyince "yahu öteki albümleri de koysana" diyeceğinize eminim. Yaptıkları müzikle ilgili söyleyebilecek çok şey bulamıyorum, yani teknik alt yapısından bahsedecek değilim ama adamların ruhu konusunda bi iki kelime de etmeden geçmeyeceğim. Belli ki çalarken kendilerini kaptırıp, dünyayı unutuyorlar ve yaptıkları tek şey çalmak oluyor. Sanki parçaları bitirmemek için gayret ediyorlar ama sonra birinin aklına bitirmeleri gerektiği geliyor ve aniden karar değiştirip hadi bitsin bari gibi mantığa kayıyorlar. Oblomov'un bu albüme hasta olacağına eminim. Saku buralarda olsaydı o da severdi ama o şimdi yanılmıyorsam 5.5 aylığına aramızda değil. Hard Disk'e format atıp gelecekmiş kendi deyimiyle. Eee ne beklyosunuz daha, "dünyanın bütün lahanaları, Dinleyin!"

EILIFF
Bill Brown / Bass
Rainer Brüninghaus / Klavye
Herbert J. Kalveram / Saksofon
Detlev Landmann / Vurmalılar
Houschäng Nejadepour / Gitar, Sitar

EILIFF
01 - Byrd-Night of the Seventh Day (5:05)
02 - Gammeloni (6:43)
03 - Uzzek of Rigel IV (10:53)
04 - Suite (20:38)

22 Temmuz 2008 Salı

Darkness, Lightness & Twilight

Uzun zaman oldu. Her açıdan. Anlatılabilecek o kadar çok şey varken bi yerden başlayamamak çok kötü. Kafamı da toparlayamıyorum artık ama elde kalanları kullanarak hareket etmenin ne olduğunu iyi biliyorum. Belki de hepimiz biliyoruz, bu satırları okuyan herkes.. Yine de zamanı geldiğinde hiçbirimiz umursamıyoruz. Alışkanlıklarımız bizi yok ediyor sanırım. Neyse... karamsarlık başka bi yazının konusu olsa gerek. Bu ay hem blog için hem Demir Kelebek Gereksiz İşler Kulübü için hem benim için hem Skoer için önemli. Doğal olarak uzun uğraşılar sonucu ortaya çıkan bu seçki albüm de öyle.

Blogun 1.Yılını tamamlamış bulunuyoruz. Demir Kelebek'in ise 12.yılını. Ben 31'i, Skoer de yanlış bilmiyorsam 32'yi devirdi. Bi de Kapı aralıktı... ve artık kıpkırmızıydı hayat... meseline konu olan efsanevi kişilikle de bağlantısı var ama bunu sadece belirtmekle geçelim. Bi dolu gruptan seçtiğimiz bu albüm de blog'un 100.Albümü olma özelliğini taşıyor aynı zamanda. Keyfini çıkarırken bu sıraladıklarımı düşünmenize gerek yok, haberiniz olsun.

Birkaç isteğimiz var tabi.. bi arada durun mesela. Sıkı sıkı yapışın yanınızdakine. Olmayabilir çünkü o birazdan. Kimse sizden balıkçıları ya da geceyi çizmenizi istemese de bi renk verin etrafa. Gerekirse bukalemun taklidi yapın. Bunaltı anlarında kapıyı kendi üzerinize kilitleyin ki tehlike dışarıda kalsın. Hani delileri içeri atıyoruz mantığı var ya öyle bişey güdün işte. Deli gömleği giyen siz olmayın. Bi araya gelelim mesela bi ara. Biralar benden... Müzik de yaparız... Eskiden olduğu gibi eğlenmeye çalışın bi de. Hatırlayanlar vardır mutlaka.. eskiden daha güzel eğlenirdik niyeyse.. Şimdi her eğlence bi zulüm. Tamam kabul bende de bi garabetlik var ama yok eskiden daha kötüydü diyen çıkmaz herhalde. Aman neyse yahu.. takılın gene kafanıza göre. Nasıl olsa ne bi araya gelebiliyoruz ne de bi arada durabiliyoruz. Solcuların amip misali çoğalması gibi bölünüp gidiyoruz. Hoş kimse bizden tarih yazmamızı beklemiyor, öyle bişey olsa da hiçbirimiz önemsemeyiz de zaten ama en azından bi iki adım ataydık diye geçiyor bazen aklımdan.

Hemen kovuyorum bu tarz düşünceleri. Zaten hava sıcak bi de kıçımızı kaldırıp bişeyler mi yapıcaz? Pehh, zaten yıllardır da herkes diyor "başka bi dünya mümkün". Yalan! yok öyle bişey, başka bi dünya mümkün değil, öyle başka bi dünya mümkün demeyle bitmiyor çünkü iş. Biz o mümkün kısmını hayal etmekten aciziz, onu gerçekleştirmek kalsın orda. Kısacası gene bi bok yaptığımız yok, anca konuşuyoruz. En başta da ben varım haberiniz ola. iş lafa gelince çene düşüyor ama lafla peynir gemisi yürümezmiş. Elde biriken projelere bakıp bakıp iç çekmekten, "başka bi dünya mümken değil uleyynn" diye kendi zihninin içinde bağırmaktan, her sabah kötü bi hayata uyanıp günü daha da kötü hale getirmek için uğraşmaktan başka çaremiz, seçeneğimiz, derdimiz yok bundan sonra.

Unutmadan, her üç albüm kapağı için de poz veren sevgili Jenna Jameson'a teşekkürlerimizi sunarız. Albümü sevdiğimiz bi arkadaşımıza da ithaf ettiğimizi belirtiriz. O kendini bilir. Çok yardımları dokunmuştur son zamanlarda. Rengarenk biri değildir belki ama tek de olsa bi rengi vardır.

DARKNESS

01. AHORA MAZDA - Fallen Tree
02. ANDROMEDA - Rockets
03. ASTRAL NAVIGATIONS - Someday
04. PINNACLE - Assasin
05. ROOM - Pre-Flights Part I & II
06. BRAINSTORM - Smile A While
07. ARMAGEDDON (UK) - Buzzard
08. ATOMIC ROOSTER - Streets

LIGHTNESS

01. MORNING DEW - Crusader's Smile
02. WOLF - McDonald's Lament
03. CURVED AIR - Seasons
04. AFFINITY - All Along The Watchtower
05. BAKERLOO - Son Of Moonshine
06. DIES IRAE - Witche' s Meeting
07. QUELLA VECCHIA LOCANDA - Un Giorno, Un Amico

TWILIGHT

01. ALUSA FALLAX - Soliloquio
02. YEZDA URFA - To-Ta In The Moya
03. WALLENSTEIN - Manhattan Project
04. CRESSIDA - Munich
05. ARMAGGEDON (GER) - Rice Pudding
06. FOCUS - Anonymus Two
07. DAEVID ALLEN - The Switch Doctor

10 Temmuz 2008 Perşembe

Finch - Beyond Expression (1976)

“Paramızla rezil oluyoruz resmen” geyiğini yapıp da Anti Klişe Timi’nden sopa yemek istemiyorum ama maalesef türk telekom insanları ayakta halletmeye var gücüyle devam ediyor. Bu kadar sorumsuz hizmet anlayışı 32 Mbit’i nasıl entegre edecek…!? Neyse.

Arslanlar gibi açıp grup hakkında copy paste ler yapacakken tehh… kınasan da bi şey değişmiyor… haydi kullanmayalım, topluca feshedelim sözleşmeleri, kapatalım internetleri kalsınlar dımdızlak desem de… neyse sonra tamamlayacağım öyleyse.

Albüm üç şarkıdan oluşsa da döneminin ortalama Lp sürelerine ve kaydedildiği seneye nazaran gayet uzuncana ve doyurucu. (kime göre tabi…) Aklımda kalan tek isim bu albümü kaydettiğinde henüz 20’li yaşlarına yeni girmiş olan Joop adlı gitaristleri. Yaşına rağmen üstün bir performans çıkartmış. Mutant soloları atarak parçalara düzeyli agrasyonlar katmış, alnından öpülesi. Davul çalar şahsiyeti de ayrıca tebrik etmeli zira böylesine hızlı ve aksak partisyonları çalmak… bilek ister.

Albümün son parçası, fatality yaparmışcasına crash darbeleriyle sizi uykunuzdan uyandırıp, 2-3 dakika içinde “neooluyoyaa” nidalarıyla, keyboard’un enfes solosunu duyar duymaz dirilmenize yol açıyor. Çok eğlenceli ve karanlık bir parça. (mega tezat ki bizim fantezi müzikte bolcana görürsünüz bunu, çok ender bir durum değil)

Focus, Earth & Fire ve Kayak gibi Hollandalı gruplar arasında isimleri yeteri kadar duyuramamış bir grup Finch fakat dünyanın ne kaybettiği umurumda değil, yeter ki biz farklarına varalım (seneler sonra da olsa) iyi eğlenceler.

FINCH

Cleem Determeijer / Klavye
Beer Klaasse / Davul
Joop Van Nimwegen / Gitar
Peter Vink / Bass

BEYOND EXPRESSION

1 - A Passion Condensed (20:05)
2 - Scars On The Ego (8:51)
3 - Beyond The Bizarre (14:24)

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Satin Whale - Desert Places (1974)

Karşımızda bir jazz/krautrock klasiği… Tipik bir Alman yapımı olarak yer yer blues geçişleriyle gaza getirip yer yer atmosferik zamanlarıyla uçurucu nitelikte bir albümle karşı karşıyayız. Müzikalite ve enstrüman kullanımı üst seviyede ve her şarkı içimizde adeta bir enerji patlaması yaşatabilecek güçte. Ne denir; The Doors ‘u alın, Cream, Iron Butterfly ve Grobschnitt ile harmanlayın, üzerine bir tutam daha atmosfer ve melodi serpin. Albüm, ayık kafayla dinlenilmediği takdirde maksimum etki bırakacaktır. Beklenmedik ritm geçişleri de ayrı bir sizi ayrı bir moda sokacak olması cabası..

Albümde yer alan parçaların hepsi ayrı birer şaheser. Baştan sona gerilmeden, sıkılmadan dinlenebilecek parçalar ki bu da biz müzikseverler için önemli bir ayrıntı, beklentidir.

“ Desert Places” başarılı bir yan flüt introsuna sahip, “n’oluyo lan Jethro Tull bu!” demenize sebebiyet verebilecek, başarılı melodilerle süslendirilmiş bir parçadır kendileri..

“Seasons of Life” ablümdeki en enerjik parçalardan biri kesinlikle. Akıcı klavye ve gitar soloları ile muhteşem bir uyum içerisindeki bas ve davulun birlikte oluşturduğu ses topluluğuna kısaca Seasons of Life diyeceğiz bundan sonra..

“Remember” uysal ve melodik yapısıyla dikkat çeker, ritm geçişleriyle sevindirir. Albümdeki en önemli parçalardan biridir ve muhtemelen en çok tercih edilenlerden biri olacaktır..

“I Often Wondered” diğerlerinden farklı olarak jazz sounduna en yakın parçadır. Lord-Blackmore hesabı atışmalar mevcut bulunmakla beraber uzun gitar sololarıyla göze çarpar..

“Perception” iddialı bir girişten sonra başarılı vokal arayüzüyle kısa süre devam eder ve eşsiz bir jazz/blues jam ile sonlanır.

SATIN WHALE

Thomas Brück / Bas, Vokal
Gerald Dellmann / Klavye
Dieter Roesberg / Gitar, Saksafon, Yan flüt, Vokal
Horst Schöffgen / Davul

DESERT PLACES

1 - Desert Places (6:48)
2 - Seasons of Life (6:41)
3 - Remember (9:38)
4 - I Often Wondered (7:15)
5 - Perception (12:56)

19 Haziran 2008 Perşembe

Shaggy - Lessons For Beginners (1975)

Bu elamanlar İsveç'den teşrif ediyorlar. Haklarında bilgi edinmek pek zor, cami önüne bebek atar gibi bu albümü çıkarıp yeraltına sünmüşler, belli. Ancak İsveç'ten çıkma Blueset'ile birlikte şu ana kadar dinlediğim en canavar heavy prog culardır bu abiler. Yani line-up larını bile bulmaktan acizim ancak elimde müziklerinin öznesi, şarkıları var, ki bu da yeter be Erdener abi... Ha bir de albüm kapakları var ki sormayın gitsin (sormanıza gerek yok yanda zaten). Şimdi bu harikulade sanat eserini incelemeniz için bir dakika saygı arası veriyorum. Hıh, tamam. Dikkatinizi geri topladıysanız önermemi yolluyorum: Müzikleri en az albüm kapakları kadar güzel. diyorum yani ben. Dinleyin hak verirsiniz...

Bi kere albümde inanılmaz bir melodik cevher var. Bunu benden önce bazı gizli güçler de keşfetmiş olmalı zaten. Albümün 5. şarkısını dinlerken ne demek istediğimi anlayacaksınız. Tahminime göre, seneler önce bir çizgi film yapımcısı abi İsveç seyahatinde kelepir plakçıları dolaşırken kapağı beğenir inceler filan, fiyatı duyunca da hemen edinir ve evde dinlemeye başlar. Lessons for Beginners adlı şarkının melodisi de aklına takılır böyle bilinç altına filan kazınır herhalde. Yıllar sonra bir çizgi filmin yapım aşamasında da soundtrack için bu şarkıyı önerir ve pis pis sırıtarak ekler; "telif hakkını almamız da gerekmez Rahmi, kimenin dinlediği yoktur bu mereti, grup da zaten dağılmış işin peşine gidecek halde değildir". Ve böylece televizyon tarihinin en büyük komplolarından biri sessizce yürürlüğe konulur. İnspector Gadget'dan bahsediyorum. O mehşur gadget melodisi işte bu adamların icra ettiği Lessons for Beginners adlı şarkının ana teması. Tabii bu yapımcıların iğrenç bir elektronik sesle çalması Shaggy'nin çok sesli klavye ve gitarla çeşitli varyasyonlara sokup çalması gibi değil. O melodini altında sağlam bir cevher yatıyormuş meğersem.

Albümün bu şarkıyla sınırlı olduğunu söylemek cinayet gibim bişey olur. Değil öyle. Daha ne antemik, kusursuzca akıp giden sağlam altyapılı şarkılar var bu albümde bir bilseniz.. Zaten birileri bilse bu grubun plakları da zamanında en az Leaf Hound, Tea kadar filan kapış kapış gidermiş. Müzikleri gitar ve klavyenin eşit oranda ön plana çıktığı esaslı bir vokale sahip bangır bangır heavy prog. Kesinlikle edinilip dinlenilesi. Biraz da şans yokmuş artık adamlarda diyelim ve olayı burada kapatalım...

SHAGGY

Jan Gustavsson / Bass, Vokal
Jan Rognås Gitarr / Gitar
Kurt Kästner / Davul
Thomas Engström / Vokal
Thomas J. Ryan / Org, Vokal

LESSONS FOR BEGINNERS

1 - Destination Nowhere (4:42)
2 - Vengence (3:06)
3 - Bitch (4:14)
4 - No Strings (3:45)
5 - Lessons for Beginners (2:53)
6 - On the Road (4:32)
7 - Nobody Cares (3:51)
8 - I Can Feel (3:08)
9 - Brink of Nowhere (7:52)

18 Haziran 2008 Çarşamba

Toad - Toad (1971)

Eski Breyintickıt'çılar yanlarına bir de güzel blues vokali yapabilen eleman bulup Toad'ı kurarlar. Kraut, funk yahut jazz ile zerre etkileşimi olmayan (Brainticket'la alakası yok) bir sound'a da karar kılmışlar; bu sayede Vic Vergeat denen elemanın nasıl canavar gitar bangırdattığını sergileme fırsatı olmuş. Şarkıların hemen hemen hepsinde Ver'great'in stoner a kayan heavy rock gitarına odaklanmış sağlam bas ve vokal işleri göze çarpıyor. Blues tabanlı Blue Cheer'in ilk zamanlarıyla karşılaştırılacak bir çaba İsviçreli babalardan. Saf yeğinlik gerçekten.

Bu ilk albümleri çıkardıkları üç EP'nin en esaslısı. Albümün çizeceği yol ilk parça "Cottonwood Hill"den anlaşılıyor zaten: ağır'sı, blues'cıl ve deneysel'imsi progresif rock. Bu olaylar ikinci albümde biraz daha Status Quo'ymuş, Sperrmüll'müş, o tip saf hard rock gruplarının sounduna kaymış, o da güzel olmuş tabii ancak bu albümde daha bir diyar diyar gezermiş, serbest takılırmış da eğlencenin dibine vururmuş havası var. Neresinden tutsan elinde kalmıyor, Life Goes On misal.. 10 dakika çalmış adamlar jam'i, hiç sırıtmamış, dinlendirmiş hatta Pig's Walk'dan önce. Albüm boyunca bas'la lead gitar öyle güzel iş bölümü yapmışlar ki "stüdyolarda görmeyi özlediğimiz hareketler bunlar" demeden geçemiyor insan. Yorulduklarında birbirlerini dinlendirircesine bir o, bir diğeri ön plana çıkıyor, tabii lead gitar çok daha vurucu olmak kaydıyla. İkisi de sustu mu dingin bir vokal geliyor Beni Joeger'den. The One I Mean'de ise bir ballad havası yakalanmış, dibine kadar akustik gitar filan... Kapanışı ise çok sağlam ve ritimden düşmeyen lead'iyle yine Vic Vergeat yapmış, ben açarım, ben kapatırım demiş, Stay'i çalıp bayram ettirmiş kulaklarımıza. Bu albümün enerjisi kolay kolay erişilemeycek düzeyde yüksek olsa da ikinci albümleri Tomorrow Blue'da gayet başarılı aslında, onu da belirtmek/koymak lazım bir ara. Karakurbağası bunlar, evet...

TOAD

Vic Vergeat / Gitar
Cosimo Lampis / Davul
Werner Fröhlich / Bass
Beni "Benny" Jager / Vokal

TOAD

1 - Cottonwood Hill (8.36)
2 - A Life That Ain't Worth Living (3.29)
3 – Tank (3.28)
4 - They Say I'm Mad (6.47)
5 - Life Goes On (11.58)
6 - Pig's Walk (7.27)
7 - The One I Mean (2.35)
8 - Stay (3.30)

17 Haziran 2008 Salı

Arzachel - Arzachel (1969)

Mahlasların (balkanların değil) esrarengiz grubu Arzachel bu ilk ve tek efsane albümlerini bir takma ad bulutunun ardından altı şarkı içerecek şekilde kaydedip ortaya komuşlar. Otoriteler bu albümü sıklıkla saucerful of secrets'la karşılaştırmaktalarmış, iyi şanslar onlara. Bu progrock şaheseri bence de en az saucerful kadar iyi bir kayıt. Klavye merkezli, harikulade gitar işi ve gudik efektlerle bezenmiş bir İngiliz progressive rock kayıdı...

Mahlasların ardına baktığınızda grubun neyin nesi olduğu ve yaptıkları müzik kafanızda daha iyi oturuyor. Lakin albümün iç kapağında Simeon Sasparella diye bahsedilen kişi Steve Hillage, diğerleri ise sırasıyla Dave Stewart, Clive Brooks ve Mont Campbell'imiş. Steve Hillage, space rock'u yemiş bitirmiş kitabını yazmış bir kişi olarak bu albümden sonra Gong'u kurarken diğer yetenekli abiler de yine Gong'su müzik icra eden Egg'i kuruyorlar. Kadro ve müzik gerçekten sağlam.

Albümü bir tam gün içerisinde kaydetmişler. Hillage ilerleyen yıllardaki röportajlarında albümü eğlence için kaydettiklerini belirtmiş, ki albümün iç kapağını okuduğunuzda bunu anlamak güç değil. Takma adları ve onların yaşam hikayelerini yazarken harbiden eğlenmişler, ortaya da burning and turning bir albüm çıkarmayı ihmal etmemişler. Orta Asya'da Caravan'mış, Gong'muş, Egg'miş, bu tip şeylerin hastasıyım diyenler bu albümü hemen ediniyorlarmış...

ARZACHEL

Basil Dowling (Clive Brooks) / Davul-mavul
Njerogi Gategaka (Mont Campbell) / Bass, Vokal
Sam Lee-Uff (Dave Stewart) / Org
Simeon Sasparella (Steve Hillage) / Gitar, Vokal

ARZACHEL

01 - Garden of Earthly Delights (2.45)
02 - Azathoth (4.21)
03 - Queen St. Gang (4.25)
04 - Leg (5.40)
05 - Clean Innocent Fun (10.23)
06 - Metempsychosis (16.38)

Arthur Lee - Vindicator (1972)

"Forever Changes'ı bu adam yaptı" deyip geçmek yeterli aslında... 2003'de İngiliz NME dergisi gelmiş geçmiş en iyi 6., Rolling Stones da 40. albüm olarak bellemişti Love'ın Forever Changes'ını. Mojo dergisi de tarihin en iyi ikinci psychedelic rock albümü seçmişti yine Forever Changes'ı (bu kadar methiyesini düzdükten sonra o albümü de koymak gerekecek tabi). Arthur Lee de tabii bu efsane abilerin hem şarkılarını yazıp, ham söyleyip hem de lead gitarını öttürdüğü için, psikadeli çevrelerinde önemli bir otorite olarak grubun beyni ilan etmem tepki çekmemelidir. Bu abi aynı zamanda klavye, davul, mızıka gibi temel enstrümanlarda da söz sahibi olduğunu Love öncesi takıldığı bazı session larda göstermiş. Yani bir solo albüm için daha donanımlı olunamaz, göstere göstere geliyormuş Vindicator o zamanlarda...

Arthur Lee'nin Love'dan ayrılması şaibeli bir hadise. Çıkar meselesi deniyor çoğu yerde. Bazıları da Love'ın diğer elemanlarının "adam sabah akşam zom, bir günü bir gününü tutmuyordu diye postaladık" dediğini iddia ediyorlarmış. Velhasıl, Love sonrası çıkardığı ilk albümün bu olduğu kesin. Göbeğini kaşıyan adamın dahi bir Forever Changes beklemeye hakkı olmadığını düşünecek olursak, beklentileri hemen yüksek tutmamak gerekiyor. Zaten bu iki albümün türleri de uymuyor. Love daha saf psikadeli yaparken, Vindicator'da cömert blues etkileşimli bir psikadeli icra edilmiş. Tam bu noktada Hendrix'in ruhunun albümün üzerinde vozul vozul dolaştığını farkediyor insan. Öyle ki, Arthur Lee'yle birlikte bu albümü kaydeden Band-Aid grubunun adını bile Hendrix koymuş.

Looking Glass Looking At Me şarkısının daha ilk saniyelerinden itibaren "aha bu Hendrix" demeyenleri bazı Afrika ülkelerinde akşamdan suya yatırılmış meşe odunlarıyla kovaladıkları söylenir. Looking Glass'le de bitmiyor, albümün tamamı fellik fellik Hendrix etkileşimi kaynıyor. Dinlerken de bu ikisi bi session kaydetseymiş n'olurmuş acaba dedirtmeden de geçirtmiyor. (Arthur Lee ve Jimi Hendrix'in bir sessionları var ama çok zibidilermiş o zaman, olgunluk dönemlerinde kaydetmelerini yeğlermişiz).

Vindicator'a Arthur Lee'nin çöküşünün semboludür diyenlerin albümü dinlerken akıllarından ne geçiyor anlamak mümkün değil. Harikulade keyifli, baştan sona kötü şarkı nedir bilmeyen dumanlı bir albüm bu. Geviş getire getire ilerleyip buram buram Hendrix kokan riffleri ve sağlam altyapısıyla Vindicator mideye indirilesi bir albüm. Bir de Arthur Lee'nin gudiklik olsun diye "You Can Save Up To 50%, But You're Still A Long Ways From Home" adını koyduğu bir 10 saniye var ki adıyla gönülleri fethediyor. Love VE Hendrix seviyorsanız yazıyı okumadan bodos girişmişsinizdir zaten, Love VEYA Hendrix seviyorsanız da albüme bodos girişmeniz elzemdir...

VINDICATOR

First Side:
01 - Sad Song (2:19)
02 - You Can Save up to 50% But You're Still a Long Ways from Home (0:17)
03 - Love Jumped Through My Window (2:55)
04 - Find Somebody (3:44)
05 - He Said She Said (2:15)
06 - Every Time I Look up I'm Down or White Dog (I Don't Know What That Mean) (3:54)

Second Side:
07 - Everybody's Gotta Live (3:29)
08 - You Want Change for Your Re-Run (4:14)
09 - He Knows a Lot of Good Women (Scotty's Song) (3:13)
10 - Hamburger Breath Stinkfinger (2:44)
11 - Ol' Morgue Mouth (0:56)
12 - Busted Feet (Arthur Lee-Charles Karp) (5:01)

Bonus:
13 - Everybody's Gotta Live (Version II) (3:30)
14 - He Knows A Lot Of Good Women (Version II) (3:11)
15 - Pencil In Hand ("He Said She Said"in eski hali) (2:10)
16 - E-Z Rider (Jimi Hendrix) (2:58)
17 - Looking Glass Looking At Me ("You Want Change For Your Re-Run"ın eski hali) (4:06)

16 Haziran 2008 Pazartesi

Flower Travellin' Band - Satori (1971)

Sattori Hanzo adlı Japon kumarhaneler kralının ölümü ardından çıkarılan "Sattori'nin En Sevdiği Müzikler Vol1" isimli plağın kaydı için apar topar Tokyo meyhanelerinden toplatılan çalgıcıların kurmuş oldukları güzide bir gruptur Flower Travellin' Band. Yani birkaç küçük nüans dışında genel hikayeleri böyle kalmış aklımda. Şimdi bir göz atınca farkettim ki o küçük nüans da şu ki, grubu kuran Hanzo değil, Yuya Uchida diye bir prog-rock gurusu. Tabi dönemin meyhanelerine müziğine karşılık gelen müzik de yetmişlerin hemen başında Japonya'ya da bulaşıp fenomenleşmiş olan erken heavy metal görünümlü psikadelik rock olunca benim hikayem de gayet eksiksiz ve doğru oluyor.

Bu capon gençler ilk başta The Flowers kisvesiyle deniz aşırı türküleri(Hendrix-Jefferson Airplane filan) coverlayan bir grup olarak Big Brother & the Holding Company'ye çok yakın bir dizilişle (BB&HC'ye benzettim çünkü bayan vokallerine Capon Joplin -aha uydu bak- deniliyormuş) ortalıklara çıkmışlar. Müziklerinde kullandıkları enstrumanlar tanıdık, soundları tanıdık, vokalleri desen, aksanı gözardı edersen tanıdık; kısaca yakından tanıdığımız 70(+-5 sene)lerin 'heavy pschedelia'sını icra ediyorlar. Ancak bazen bol distorşınlı ama temiz riffleri öyle sert..sert değil de Sabbath'sı bir hal alıyor ki günümüz stonercıları da toplandıkları kıraathanelerde yer yer bu albümü stoner/doom rock/metal'in miladı alian ediyorlar.

Bu albümden özel olarak bahsetmek gerekirse, ki gerekir; FTB'nin en kodumu oturtan, tütün tüttürenler için keyif sigarası yaktıran ve tabii en karakteristik albümüdü olduğu söylenebilir. Hani olur da sokakta biri FTB nedir diye sorar diye cepte bu albümün bi fotografı taşınılmalıdır ki "ahan budur!" diye cevab verilebilsin. 5 tane Satori diye şarkı var içinde (parts I-V). Birincisi yer yer vokaldeki abinin çılgın attığı, sağlam altyapılı, hipnotize edici, albümün geri kalanı hakkında aba altından sopa gösterici bir şarkı olarak kulağa çarpıyor. İkinci Satori, daha oynak daha kıvrak, daha mükemmel. Buralarda adamları takdir etmeye içten içe başlıyorsunuz. Beyin uçurucu gerçekten... Ancak tam şu anda çok pişman oldum. İkinci şarkıya beyin uçurucu diyerek sıfatlarımı nahoşça tükettim ve üçüncü Satori gibi orgazmik ve ilahi bir komed.. yok şarkıya söyleyecek sıfat bırakmadım. Enfes yahu... O parmak yakan taş gibi sololar, uzun bir jam dinlermiş hissi veren geçişler ve acelesi olmayan perküsyonlar...

Dördüncü Satori'ye gelindiğinde yavaş yavaş durgunlaşıyor işler. Durgunlaşmasa da, daha bir Jam yapısına kavuşuyor ve AoxomoxoA'msı bir hal alıyor. Zaten part III'ün güzelliği dördü bir dinlenme safhasına dönüştürüyor. Part IV ise çok olgun ve babalık bir son ihtiva ediyor albüme. İnsan kulağının bir yanından çılgın ata ata girip beyne tesir ederek diğer yanından kendine hayran bıraktırarak çıkan bir albümle karşı karşıyayz. Evet.

Gentleoctopus'un Notu: Bu Satori aynı zamanda "ansızın ve farkında olmadan gelen aydınlanma" manasına geliyo. Albümü dinlerken de zırt pırt ahan da buldum durumuna düşüyorsun. Milletin 1000 yılda yaptığını bu elemanlar tek albüme toplamış. 4. Satori benim en sevdiğim Satori. İnsan kendini asfaltın üzerinde kayarken hayal ediyor.

FLOWER TRAVELLIN' BAND

Akira "Joe" Yamanaka / Vokal, Mızıka
Hideki Ishima / Gitar-Sitarla (kendi icat etmiş arkadaş; modifiyeli sitar gibim)
Jun Kozuki / Bass
Joji "George" Wada / Perküsyon
Nobuhiko Shinohara / Klavye

SATORI

1 - Satori, Part 1 (5:26)
2 - Satori, Part 2 (7:07)
3 - Satori, Part 3 (10:45)
4 - Satori, Part 4 (11:01)
5 - Satori, Part 5 (7:59)

2 Haziran 2008 Pazartesi

Gong - Radio Gnome Invisible Vol. 3 - You (1974)

70’lerin ortalarına kadar tek bir tarza bağlı kalmadan, insanoğlu’nun elinden çıkamayacak kadar nitelikli müzik icra etmiş olan Gong, Radio Gnome Invisible (ki bu albüm serinin son parçası) serisinin ardından fusion olayına ağırlık vermiş fakat etkileyiciğilinden zerre ödün vermemiştir.

Tıpkı diğerleri gibi (bundan evvel yazdığım yazılarda bahsetmiş olduğum gruplar) yeni yeni tanımama rağmen parçalardaki karmaşaya göre sağladıkları sadelik hissi, müziklerini çok rahat sindirmenize olanak tanıyor. Bu albümü bir-iki defa dinleyebilme fırsatım olmasına karşın ilk fark ettiğim şey, RGI serisi öncesi Cantenbury Scene olayından çok “space rock” etkileşimleri oldu. Zaten albümün kapağından da ziyadesiyle belli oluyor fakat bu hissiyata kapılmamı sağlayan parça Hawkwind benzeri synth ve saksafon kullanımıyla Master Builder ve introsu olan Magick Mother Invocation ki albümün ağır toplarından biri. The Isle of Everywhere ise kuşkusuz fusion etkisinin hissedildiği yegane parça.

Asıl kompozisyonların yanında introvari duran üç dakikanın altındaki parçalar albümün genel temposunu dizginlemede gayet başarılılar. A.P.H.P. ve ksilofon solosu (ki şu ana kadar dinlediğim en iyi ksilofon düzenlemelerine sahiptir Gong), Perfect Mystery ve psychedelic ağabeylerle seksi bayan vokallerin düeti albümün en dikkat çekici enstantaneleri.

Yer yer psychedelic, bazen fena halde electronica fakat her daim Gong olan, fusion etkilerini hafif de olsa hissettirmeye başladıkları bir albüm RGI-You. Gentle Giant gibi eğlenceli müzikleri olmasa (fazla psyche ve karanlık) da en az onlar kadar (kimine göre onlardan daha) yetenekli ve bir o kadar multi-enstrumantalist ağabeylerimize saygılar ve sevgiler, ha bu arada ağabeylerimize yazıyorum çünkü “abilerimiz”e yazmama izin vermiyor ms word, neyse iyi eğlenceler.

GONG

Daevid Allen / Vokal, Glissando Gitar
Mireille Bauer / Perküsyon
Tim Blake / Moog & EMS Synths, Melotron
Steve Hillage / Lead Gitar
Mike Howlett / Bass Gitar
Didier Malherbe / Saksafonlar, Flüt, Vokal
Benoît Moerlen / Perküsyon
Pierre Moerlen / Davul, Perküsyon
Gilli Smyth / Vii sesleri, Koro
Shakti Yoni / Şiir & Uzay Fısıltıları

RADIO GNOME INVISIBLE - Vol.3 – YOU

1 - Thoughts for Naught (1:30)
2 - A P.H.P.'s Advice (1:37)
3 - Magick Mother Invocation (2:11)
4 - Master Builder (6:09)
5 - A Sprinkling of Clouds (8:42)
6 - Perfect Mystery (2:25)
7 - The Isle of Everywhere (10:21)
8 - You Never Blow Yr Trip Forever (11:24)

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Samla Mammas Manna - Måltid (1973)

Evet gerçekten ilginç bir grup ile karşı karşıyayız. İsveçli RIO (Rock in Opposition) grubu fakat. RIO kısır bir tanım olacak grup için zira müziklerinde caz, fusion, İsveç folk müziği ve avant-garde’dı çok güzel karıştıran bir yapıları var. Resmen abuk diye tabir edebileceğimiz bir vokalleri de cabası. Grup daha sonra 1977’de Zamla Mammas Manna ismi ile yeni bir başlangıç yapacaklardır kariyerlerine. Daha sonraları ise klavyeci Hollmer ve gitarist Haapala Vom Zamla ile 1981 yılında kısa süreli bir proje gerçekleştirecektir. 20. yüzyılın sonunda ise SMM ilk kadrosu ile tekrar sahnenin tozunu alacaktır. Biz grubun bu uzun yolculuklarını 1973 yılı Maltid albümü ile anıyoruz.

İkinci stüdyo albümleri Maltid. Dundrets Frojder ile mükemmel ötesi bir giriş yapıyoruz albüme fakat sonradan ipler kopuyor. Şarkının tam ortasında vokalin “bili bili” nidalarıyla tavuk mu kovalaması dersiniz, durup dururken vokale arkadan yaklaşıp, onu avazı çıktığı kadar bağırıp korkutan tipler mi dersiniz, siz düşünün artık ne kadar arıza bir albüm bu. Vokaller Amon Düül II’nin Phallus Dei albümündeki bir kısım egzantirik vokalleri hatırlatsa da ondan çok daha başka, çok daha deli vokal kullanımı var. Zaten O Förutsedd Förlossning parçasına giriş yaptığı zaman anlayacaksınız ne demek istediğimi.

Grubun en güzel yanı da grubun ciddi bir şeyler yaratmak gibi bir kaygıları olmamasıdır sanırım. Mümkün olduğunda eğlenceli müzikler yaratmışlar, yarı sarhoş bir sesle vokal yapmışlar. Progresif müzikte sürekli ciddi bir şeyler arayan ya da duygusallığı sadece melankoli sanan insanların uzak durması gereken, mümkünse hiç bilmemesi gereken bir grup, bir albüm. Zaten asla bu grubun değerini anlayamazlar. Måltid, progresif müziği sevenleri saran sarmalayan, yerinizden kalkıp odanın ortasında tepinmenizi sağlayan bir albüm. Mutlaka edinin. bu arada link hazırda bulunuyordu rapidshare account'ımda biraz kurnazlık ettim.

Gentleoctopus'un Notu: Bu adamların müzik yapmak için yola çıktıklarından bile şüpheliyim ben. Muhtemelen zil zurna sarhoş ya da bi dünya beton oldukları bi anda ellerinin altında buldukları müzik aleti olarak kullanılabilecek ne varsa çalmaya başlayıp sonra da bunları kaydetmişler. Tahminen sabah ayıldıklarında hiçbiri bunları nasıl yaptıklarını hatırlamıyordur. Şaka bi yana pek fazla bilinmeyen ama rock müzik tarihinin enteresan taşlarından biridir SMM. Dinleyince anlarsınız neden olduğunu. Clapton is God benzetmiş ama belirtmeden de geçmemiş bambaşka olduklarını. Hakikaten öyle.. hiçbir şeye benzemiyor SMM müziği. Ha belki onlardan feyz alarak yola çıkanlara benziyordur ama bu onları bağlamaz. Adamlar kaos'un anlamını bulmuşlar sanki. Herşey varken hiçbir şeye dönüşüyor müzik. Ara ara kendinizi yumuşamış hissettiğinizde parça içinde birilerini boğazlıyorlar ve kendinize geliyorsunuz. Eksik, eksik diyoduk.. Al işte birini daha tamamladık.

Samla Mannas Manna

Coste Apetrea / Gitar, Vokal (11 hariç)
Hasse Bruniusson / Davul, Perküsyon, Arka Vokal, Cam
Lasse Hollmer / Piyano, Klavye, Vokal
Lasse Krants / Bass, Vokal
Henrik Öberg / Tumba (11)

Måltid

1 - Dundrets fröjder (10:43)
2 - Oförutsedd f¢rlossning (3:10)
3 - Den återupplivade låten (5:53)
4 - Folkvisa i morse (2:07)
5 - Syster system (2:27)
6 - Tärningen (3:33)
7 - Svackorpoängen (3:11)
8 - Minareten (8:21)
9 - Værelseds tilbud (2:26)

Bonus Parçalar
10 - Minareten II
11 - Circus apparatha
12 - Probably the probably

25 Mayıs 2008 Pazar

Eric Clapton - Backless (1978)

Çok vahim çünkü bu upload edilen ilk Clapton albümüymüş. Neyse efendim. Bu albüm kafadan en beğendiğim EC albümü, tamam en iyisi değil, ki EC albümleri arasında sıralama yapmaya pek kıyamam ama en güzel albümü kesinlikle. Ve çok seksi bir albüm. Baştan sonra Clapton gitarı ile sevişiyor. Ayrıca çok dingin, sade, kendi halinde takılan bir albüm. Clapton albümde hiç ciyaklamıyor, gitarı da hiç ciyaklamıyor. Adam albümde çıldırdığı zaman bile bir dinginlik yaratıyor.

Hatta yatak odası müziği niyetine de kullanabiliriz albümü. O kadar seksi bir albüm. Gitar seksi, davul seksi. Durgun, içinizi okşayan tınılar vs. fakat ortalara doğru hızını yavaşlatan albüm, yerinde duramayan zıpır dinleyicileri sıkabilir biraz. David Gilmour'un On An Island albümü kadar olmasa da bir o kadar yavaş ilerleyen bir albüm.

"I will Make Love to You Anytime", "Walk Out in the Rain" gibi hemen alışacağınız parçaların yanında, bir çok toplama EC albümünde bulunan "Promises" ve bir çok kez canlı konser kayıtlarında rastladığımız "Tulsa Time" parçaları albümün ağır topları. Fakat EC amcam bu iki parça arasında bir "Golden Ring" giriyor, ki dayanılmaz bir haz alıyorsunuz adamın sesinin tonundan, gitarının gıydısından.

Neyse efendim sözü fazla uzatmayalım;

ERIC CLAPTON

Eric Clapton / Gitar, Vokal
Dick Sims / Klavye
Marcy Levy / Vokal
George Terry / Gitar
Carl Radle / Bass, Vokal
Jamie Oldaker / Davul, Perküsyon, Vokal
Benny Gallagher, Graham Lyle: "Golden Ring" parçasına arka vokal

BACKLESS

1 - Walk Out in the Rain (4:16)
2 - Watch Out for Lucy (3:26)
3 - I'll Make Love to You Anytime (3:23)
4 - Roll It (3:42)
5 - Tell Me That You Love Me (3:31)
6 - If I Don't Be There by Morning (4:38)
7 - Early in the Morning (7:58)
8 - Promises (3:04)
9 - Golden Ring (3:32)
10 - Tulsa Time (3:28)

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Quicksilver Messenger Service - Shady Grove (1969)

Psychedelic Rock
’ın yaratıcılarından biri olarak kabul görmüş grup, her ne kadar Jefferson Airplane ve Grateful Dead kadar bilinmese de 1971 senesine kadar piyasaya sürdüğü albümlerle rock müziği etkileyen gruplar arasına girmiştir. Dünyanın en iyi 100 gitaristi arasında olan John Cipollina ve ’70 sonrası albümlerin vokal ve ritim gitaristliğini üstlenen Dino Valente tarafından kurulduğu iddia edilen grubun ilk kadrosu; daha sonraları Jefferson Airplane mutasyonu Jefferson Starship’te göreceğimiz David Freiberg ile grubun dağılışına dek ayrılmayıp sonrasında grubun ismini Quicksilver olarak devam ettiren ikili Greg Elmore ve Gary Duncan’dan oluşmaktaydı. Grubun orijinal kadrosunun son elemanı ise; üçüncü gitarist ve vokalleri de üstlenmiş olan Jim Murray idi fakat ilk albümün kayıtlarına başlanmadan gruptan ayrılarak grubun (1971’e kadar) müzik hayatına quartet olarak devam etmesine neden oldu. 

Psychedelic etkileşimleri ilk albümlerinde sonrakilere nazaran az olarak hissedilen grup, fena halde Jazz etkileşimli bir tarza sahip fakat öyle Fusion denebilecek kadar bariz değil, yumuşak bir dokunuş sadece. Cipollina’nın gitar tekniği yer yer keyboardla birlikte tam Blues moduna sokabiliyor insanı. The Beatles, The Rolling Stones ve Steve Miller Band gibi gruplarla çalışmış olan Nicky Hopkins, sert QMS tarzına organ, çello ve barok müziğin vazgeçilmezi harpsichord gibi enstrumanları ekleyerek, grubun müzikal anlamda ciddi ilerleme kaydetmesine ön ayak olmuştur. Albümün açılış parçası introsuyla Mike Oldfield’ın keyboard düzenlemelerini andırıyor.

Anlayacağınız Hopkins daha ilk dakikadan farkını hissettiriyor. Parça fevkalade derecede klasik bir ritm üzerinde gidiyor fakat Elmore’un davulda inek çanı kullanması parçaya ayrı bir hava katıyor. Flute Song bence albümün en etkileyici şarkısı, Freiberg kompozisyonun yapısı gereği kendini ziyadesiyle göstermeyi başarıyor ve slidelarla karanlık atmosferi daha da karartıyor. Cipollina ve Duncan’ın harmoni yetenekleri ve kullandıkları efektler (tremolo, pitchshifter ve dahası) hiç de küçümsenecek derecede değil. Joseph’s Coat, Edward, The Mad Shirt Grinder ve Flashing Lonesome (özellikle outro kısmı) kesinlikle dinlenilmeli. Bu arada grubun ismi Cipollina’nın anlattığına göre (biraz uzun hikaye gibi, özetliyeceğim) Jim Murray ve David Freiberg’in fikriymiş ve bir gün gelip gruba anlatmışlar. İsmin mantığı grup elemanlarının burçlarından çıkmış çünkü Murray hariç (ikizler) hepsi başak (virgo the servant) burcuymuş fakat iki burcun da yıldızı Merkür ve Merkür’ün diğer bir ismi de Quicksilver (mitolojide tanrıların habercisi olarak geçen) olduğundan yola çıkıp, Freiberg grubun ismini ilk anan şahıs oluvermiş; “Oh Quicksilver Messenger Service”.

QUICKSILVER MESSENGER SERVICE

John Cipollina / Gitar, Vokal
Nicky Hopkins / Org, Piyano, Celeste, Çello, Harpsichord,Klavye
Gary Duncan / Gitar, Vokal, Bass
Greg Elmore / Davul, Perküsyon
David Freiberg / Viyola, Bass, Gitar, Vokal

SHADY GROVE

01 - Shady Grove (3:02) 
02 - Flute Song (5:25) 
03 - Three Or Four Feet From Home (2:59) 
04 - Too Far (4:31) 
05 - Holy Moly (4:25) 
06 - Joseph’s Coat (4:41) 
07 - Flashing Lonesome (5:29)
08 - Words Can't Say (3:23) 
09 - Edward, The Mad Shirt Grinder (9:22)


20 Mayıs 2008 Salı

Procol Harum - Procol Harum (1967)

1967'li yıllardan kalma olan bu elemanların ilk albümü kendi isimlerini taşıyor. İlginç bir kapağı var doğrusu. Neyse efendim bu grubun kökleri taa 50'li yıllardaki Paramounts isimli müzik topluluğuna dayanırmış, daha sonraları bu grubun bir kısım elemanları birleşerek Procol Harum'u oluşturmuşlar.

Müzikleri daha çok The Doors gibi klavye'nin dominasyonu içinde zaman zaman elektro gitarın sololar ile ön plana çıktığı bir yapıda. Fakat The Doors gibi lay lay lom şarkılarının yanında kendi içlerinde belli bir ağırlığı olan parçalara da sahipler. Zaten en tanınmış parçaları olan Bach esintili A Whiter Shade of Pale'de bunu görmekteyiz. Mabel ya da Good Captain Clack gibi parçalar daha lay lay lom parçalarına örnek teşkil etmekte. Fakat bu lay lay lomluk The Doors'daki gibi "uu bebeğim süpersin nesin sen. Beni on beş kere sev" gibi değil daha çok, çocuksu bir hava sezdiren şarkılar. Belki lirikleri biraz Pink Floyd'un ilk albümüne benzetilebilir.

Klavye kullanımı da ağır parçalarında mellotron gibi derin ve kasvetli gelmekte. Bu bakımdan diğer proto-prog gruplarından çok daha farklı bir noktaya oturuyor. Zira 90'larda Anglagard gibi grupların mellotron kullanımını taa buralara referans edebiliriz belki de.

Neyse efendim. Rapidlediğimiz albüm ilk albümü ama albümdeki parça sayısından daha fazla bonus parçalar var. Fakat tam olarak çözemedim albümün kaynağını, hangi plak şirketinin remaster yaptığını.

Progresif müziğin köklerini merak eden progkafalar için altın değerinde bir albüm kanımca. Biraz da underrated. Zira özellikle progresif müzikler ilgilenen kişiler hariç pek fazla da tanınmayan bir grup olsa gerek Procol Harum.

Gentleoctopus'un Notu: Pek fazla tanınmayan demek yanlış olabilir. Bir Gary Brooker & Keith Reid parçası olan A Whiter Shade Of Pale rock müzik tarihinde yer edinmiş bir parçadır ve ismi bilinmese de bi yerlerde çaldığında mutlaka hatırlanan parçalardandır.

PROCOL HARUM

Gary Brooker / Lead vokal, Piyano
Matthew Fisher / Org
Dave Knights / Bass
Keith Reid / Sözler
Robin Trower / Gitar
Barrie James Wilson / Davul

PROCOL HARUM

1 - A Whiter Shade Of Pale (4:10)
2 - Conquistador (2:42)
3 - She Wandered Through the Garden Fence (3:27)
4 - Something Following Me (3:40)
5 - Mabel (1:57)
6 - Cerdes (Outside the Gate of) (5:04)
7 - A Christmas Camel (4:49)
8 - Kaleidoscope (2:54)
9 - Salad Days (Are Here Again) (3:39)
10 - Good Captain Clack (1:32)
11 - Repent Walpurgis (4:59)

Bonus Tracks:
12 - Lime Street Blues (2:53)
13 - Homburg (4:02)
14 - Monsieur Armand (2:23)
15 - Seem to Have the Blues Most All Time (2:46)
16 - Good Captain Clack (1:32)
17 - Magdalene (My Regal Zonophone) (2:23)
18 - Shine on Brightly (3:23)
19 - Something Following Me (3:38)
20 - Cerdes (Outside the Gates of) (4:45)
21 - Mabel (1:56)
22 - Salad Days (Are Here Again) (4:26)
23 - Quite Rightly So (3:53)

13 Mayıs 2008 Salı

Harmonium - Si On Avait Besoin d'Une Cinquème Saison (1975)

'70'li yıllardan kalma Quebec'li grup kısaca. Maneige gibi zamanının Quebec progresif müziğini sırtlamışlar ve Kanada'lı Fransızlara progresif müzik bağlamında altın çağını yaşatmışlar. Folk öğeler, jazzy soundu, senfonik ve yer yer saykodeli yapısı ile çok farklı ve kendilerine göre bir tarz oluşturmuşlar. Zaten Fransızların jazz rock/fusion türüne olan bağımlılıklarının bu grubu da yansıması beklenebilecek bir şey. Normandeau kardeşlerin başı çektiği grubun beyni ağabey Fiori. yazdığı lirikler ve yarattığı müzik pastoral, sessiz ve sakin bir göl kenarı özlemi gibi imgesel bir anlatıma sahip.

Albüm; "Eğer beşinci bir mevsime daha ihtiyacımız olsaydı" anlamına gelip son parça olan "Histoire sans parole" bu beşinci mevsimi anlatır. Zaten albüm kapağından da göreceğimiz gibi "Voyage dans la Lune" filminden fırlama bir atmosfere sahip albüm.

Neyse efendim bana dediler ki, sen bir iki Clapton albümü eklesene. Ben de ekleyecektim ama bunu ekledim sonra. Neden bilmiyorum. Çok şahane bir albümdür, daha çok akustik bir havası vardır albümün, davul neyin kullanılmaz. Dingin, sakindir yani kısaca. Neyse efendim. siftah yaptım. Milli oldum.

Ehu. Saygılar.

HARMONIUM

Pierre Daigneault / Flüt, Piccolo, Soprano Saksafon, Klarnet
Serge Fiori / Gitar, Flüt, Zither harp, Bass davul, Vokaller
Serge Locat / Piyano, Mellotron, Synthesizer
Michel Normandeau / Gitar, Akordion, Vokaller
Louis Valois / Bass gitar, Elektrik piyano, Vokaller
Judy Richard / Vokal (5)

SI ON AVAIT BESOIN D'UNE CINQUEME SAISON

1 - Vert (5:34)
2 - Dixie (3:26)
3 - Depuis L'Automne (10:25)
4 - En Pleine Face (4:51)
5 - Histoires Sans Paroles (17:12)

Toplam Zaman: 41:28