1 Ekim 2022 Cumartesi

Pete Brown & Piblokto! / Things May Come and Things May Go, But the Art School Dance Goes on for Ever (1970)

Konuya belki de Pete Brown & His Battered Ornaments'tan girmek daha doğru olabilirdi. Ama Piblokto'yu biraz daha fazla seviyor olmamın verdiği yetkiyle buradan başlamayı tercih ediyorum. Pete Brown özünde bir performans sanatçısı, şair. Söz yazıyor ve sonra onları seslendirme hevesine kapılıyor. Ama öncesinde Cream ile birlikte bir süre çalışıyor. Ginger Baker ile başladığı ortak şarkı sözü serüveni sonra Jack Bruce ile devam ediyor. Yazılmasına ortak olduğu parçalar da yabana atılır parçalar değil. Sunshine of Your Love, SWALBR, I Feel Free ve White Room bunlardan sadece birkaçı.

Cream ile bağları kopardıktan sonra solo kariyerine yöneliyor Brown. 1968 yılında His Battered Ornaments'ı kuruyor ve 2 albüm kaydediyorlar. Grupta Dick Heckstall-Smith ve Chris Spedding gibi isimler var tabi. Sonra grup dağılıyor ve Pete Brown Piblokto adında yeni bir oluşuma gidiyor. Konumuz olan ilk albüm 1970 yılında çıkıyor piyasaya. Kendine özgü tuhaf yapısıyla, şairane vokal tekniğiyle gerçekten de arşivlik bir albüm oluyor. Atmosfer yaratma, ortamı bir anda farklı bir yere evirme konusunda bir hayli başarılı.

Psychedelic Rock etkilerinden beslenen bir Progressive Rock'a imza atıyor Piblokto. Dinlerken Brown'ın vokalinde çok büyük ses oyunları, iniş çıkışlar beklemeyin. Son derece sade ama fena halde vurgulu bir şekilde seslendiriyor parçaları. Şair olmanın verdiği avantajı sonuna kadar kullanmayı iyi bir şekilde beceriyor.

Enstrümanların yarattığı atmosferde yanınızdaki bir anlatıcı olarak düşünün Brown'ı. Size ortama uygun hikayeler anlatıyor sürekli. Sesi inceltip yumuşatıyor, ardından daha agresif konularda sertleştirerek katı bir tondan söylüyor. Enstrümanların da ona büyük bir şevkle, istekle eşlik ettiğine inanmamanız için hiçbir sebep yok! Her yanıyla oturmuş, daha farklı bir yere gitmesi gerekmeyen albümlerden biri bu upuzun isimli albüm.

Keyif almak, büyüsüne kapılmak, içinde kendinizi kaybetmek için defalarca, ardı ardına dinlemeyi düşünebileceğiniz türde, sıkıcı olmaktan çok uzak, kendi kendini oluşturan bir yapıya sahip albüm, belki de Pete Brown'ın en iyi işlerinden biri. Her dinlediğinizde yeni ve farklı bir şeyler buluyorsunuz.

PETE BROWN & PIBLOKTO!

Pete Brown / Vokal
Rob Tait / Davul
Jim Mullen / Gitar
Roger Bunn / Bass
Dave Thompson / Org

THINGS MAY COME AND THINGS MAY GO, BUT THE ART SCHOOL DANCE GOES ON FOR EVER

01 - Things May Come and Things May Go, But the Art School Dance Goes On Forever
02 - High Flying Electric Bird
03 - Someone Like You
04 - Walk for Charity, Run for Money
05 - Then I Must Go and Can I Keep
06 - My Love's Gone Far Away
07 - Golden Country Kingdom
08 - Firesong
09 - Country Morning

30 Eylül 2022 Cuma

Room / Pre-Flight (1970)

1968
yılında İngiltere'de kurulan Room'a daha ince Darkness, Lightness & Twilight toplamasında yer vermiştik. Ama o günden bugüne de blog'a eklemek aklımıza gelmemiş. Eksikliği giderirken grubun sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesine dahil olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Kurulduktan 1 yıl sonra Melody Maker'ın düzenlediği yetenek yarışmasında ikinci olan Room, Decca ile albüm anlaşmasını kapıyor. Canla başla çalışıp albümü tamamlamak için uğraşıyorlar ve Pre-Flight 1970 yılında yayınlanıyor ama bu durum grup için çok da iyi bir sonuç doğurmuyor. Albümün tüm başarısına rağmen grup içindeki anlaşmazlıklardan ötürü Room dağılıyor.

Blues'u en başa alıp, Jazz Rock ve Folk Rock'ın izlerini takip ederek kaydettikleri albümde, kendilerinden kattıkları pek çok şey  ile birlikte Heavy Progressive Rock parçalara ağırlık veriyorlar. Atmosfer yaratma konusunda oldukça başarılılar. Tempolu parçalarda bir düşüp bir kalkıyorsunuz izlenimi yaratabiliyorlar. Benzetme alışkanlığımız çok olmamakla birlikte daha anlaşılır olabilmesi açısından grubun Affinity ile benzeşen bir müziği ve Babe Ruth ile benzeşen bir vokali var. Şüphesiz Juanita Hahn'ın (Babe Ruth) vokali fazlasıyla etkileyici ve kendine has bir yapıya sahip. Ama Jane Kevern'ün de ondan aşağı kalır hiçbir yanı yok. Alto sesiyle o kadar iyi yerlerde geziniyor ki inanmakta zorlanıyorsunuz.

Affinity ile benzeşiyorlar dedik ama bu aynı onlar gibiler anlamına da gelmiyor. Temel ayrımlardan biri Room'da klavye yok hiç. Bunun yanında Flugelhorn, Keman, Trombon, Trompet, Viyola, Çello gibi klasik müzik aletleri bir hayli fazla. Üstüne bir de twin gitar ekleyin, enfese yakın bir albümün ortaya çıkmış olması çok da şaşırtıcı değil. Gitarların fena halde iyi olduğunu da söylemek lazım. Özellikle Where Did I Go Wrong'dakiler dikkat çekici.

Bu albümü Progressive Rock janrı içine koyma konusunda iki farklı görüş olduğunu da belirtelim. Bir kısım albümü tamamen Progressive olarak nitelerken diğer taraf Progressive öğeler içerdiğini ama temelde Blues tabanlı bir Rock albümü olduğu konusunda ısrarcı. Albümün ikinci yüzündeki 3 destansı Progressive Rock parçası bence ikinci fikri boşa çıkarıyor. Karar sizin.

ROOM

Jane Kevern / Vokal, Tamburin
Steve Edge / Lead & Ritim Gitar
Chris Williams / Lead Gitar
Roy Putt / Bass
Bob Jenkins / Davul, Konga, Vurmalılar

Orkestra:
Moe Miller / Flugelhorn
John McLevy / Trompet
Nigel Carter / Trompet
Ray Hudson / Trompet
Peter Hodge / Trombon
Brian Smith / Keman
Denis East / Keman
Eric Eden / Keman
Raymond Moseley / Keman
Max Burwood / Viyola
Tom Lister / Viyola
Dennis Nesbitt / Çello
Norman Jones / Çello
Michael J. Hart / Bass

PRE-FLIGHT

01 - Preflight (8:56)
02 - Where Did I Go Wrong (5:27)
03 - No Warmth In My Life (4:34)
04 - Big John Blues (2:33)
05 - Andromeda (5:07)
06 - War (4:33)
07 - Cemetery Junction (8:32)

29 Eylül 2022 Perşembe

Wigwam - Hard n' Horny (1969)

Blues Section
’ın dağılması ardına 1968 yılında kurulan Wigwam, ilk albümleri Hard n’ Horny’de yakaladıkları Jazz - Blues - Psychedelic harmanı ve aynı albümün ikinci yarısında anlattıkları konsept hikaye ile Finlandiya’nın ilk Progressive Rock gruplarından biri olarak kabul görülür olmuşlar.

1970’den itibaren Symphonic Prog’a kayan tarzlarının öncülü tınıları içeren albümün ikinci yarısından (arka yüz) önce saz taksimi kıvamında Jazz - Blues ve yer yer Psychedelia'nın tırmandığı ilk yarı (ön yüz) Jukka Gustavson’un bestelerinden oluşuyor. Fince sözlerin ağırlıkta olduğu parçalar aynı prodüktörün elinde çıkmasına rağmen, bambaşka mikslenerek -sözlerini anlamasanız da- birazdan geleceğimiz ikinci bölümden daha dikkat çekici hale gelmiş. Özellikle vokallerin Gustavson’ un Hammond’ı ile uyumlu ve unison korolar halinde ilerleyişi, bu yüzdeki bestelerin en can alıcı noktası.

İkinci bölüm, geçtiğimiz sene aramızdan ayrılan, grubun vokal ve bestelerinden sorumlu lideri Jim Pembroke’un konsept çalışması orta yaşlı Henry’ nin hikayesi ile devam ediyor. Psychedelic Rock’ın hakkını veren sözlerinin altyapısında, daha tek düze ve vokallerin enerjisini artırma görevi gören bass/davul partisyonları yer alıyor. Grup yine vokallerle paralel ilerleyen Hammond ve piyanoların yanı sıra bestelere bestelere ekledikleri yaylı düzenlemeleri ile başta bahsettiğim Symphonic Prog etiketini sonuna kadar hakediyor. Bestelerin çeşitliliği ile tam bir rock operaya dönen ikinci bölüm, çılgınca sözlerle başlayıp, zaman algınızı yitirmenize neden olarak “aklınızı başına almanızı” öğütleyerek bir anda bitiveriyor.

Hem Wigwam hem de Progresssive Rock tarihi açısından parlak olmasa da başlangıç için ortalamanın çok üstünde ve ardıllarına ışık tutması açısından önemli bir albüm. Müzikalitelerinin tavan yaptığı Fairyport öncesinde grubu tanımak isterseniz, tavsiyemdir. 

Bu arada Kvartteten’in dönüşünden midir bilemedim “İskandinavlar buluşuyor” (Yenikapı miting alanı) tadında ilerliyor gibiyiz. Hadi hayırlısı.

WIGWAM

Jim Pembroke / Lead Vokal, Piyano
Jukka Gustavson / Vokal, Org, Piyano
Nikke Nikamo / Gitar
Mats Huldén / Bass
Ronnie Österberg / Davul

HARD N' HORNY

01. 633 Jesu Fåglar (0:07)
02. Pidän Sinusta (5:38)
03. En Aio Paeta (3:01),
04. Neron Muistolle; Hyvää Yötä (3:08)
05. Guardian Angel
06. The Future (4:56)
07. No Pens, El Karsinoita (4:51)
08. Henry's...Mountain Range Or Thereabouts (3:11)
09. Geographical And Astronomical Mistakes (2:02),
10. Highway Code (2:53)
11. ...Ghastly And Diabolical Mistakes (1:17)
12. ...Cancelled Holiday Planes (1:39)
13. ...Concentration Camp Brochure (2:58)
14. ...Ears, Eyes, Girlfriends And Feet (1:34)
15. ...Hard And Horny All-Niter (1:12)
16. ...Milk Round In The Morning (2:29)


28 Eylül 2022 Çarşamba

Day Of Phoenix / Wide Open N-Way (1970)

Burnin Red Ivanhoe
'nun ardından bir Danimarka grubunu daha eklemek farz oldu. Day Of Phoenix, 1968 yılında Cy Nicklin tarafından kuruldu. Grubun diğer elemanları The Maniacs adıyla bilinen gruptan geldiler. İlk grup formuyla sadece 2 parçadan oluşan bir single kaydettiler ve Nicklin, Culpeper's Orchard'a katılmak için gruptan ayrıldı.

Sıkı çalışmaların ardından 1970 yılında ilk albümleri hazır hale gelmişti. Kopenhag'da kaydettikleri albümün yapımcısı Colosseum'un erken dönem bass gitaristi Tony Reeves idi. Oldukça başarılı bir albüme imza atmışlardı. Psychedelic Rock tabanına oturttukları albümün tarzı çoğunlukla içerisinde Jefferson Airplane, Quicksilver Messenger Service gibi grupların dahil olduğu West Cost Psychedelic içerisinde yer alıyordu. Ama büyük fark yaratarak işi daha ileri taşımışlar ve Space Rock'a kadar uzanmayı başarmışlardı. 

İlk albümün başarısına rağmen ikinci albüm beklenenin çok çok altındaydı ve Bass gitarist Eric Stedt'in ani ölümü de buna eklenince grup dağılmak zorunda kaldı. Ama ilk albümleriyle Rock tarihinde bir yer edinmeyi başarmışlardı. 

Basit, sade ve özelliksiz görünen bir vokal anlayışıyla açılan parçalarda klavye ve gitarların araya girmesiyle birlikte iş bambaşka bir hal alıyor ve ciddi İskandinav kültürü dokunuşlarının olduğu melodik bir Krautrock ortaya çıkıyor. Albümü açılış parçası yukarıda da bahsettiğimiz West Coast ekolünü devam ettirirken ikinci parça Cellephane No. 1&2 ise kendine has bir yapıya sahip. Arada bazı benzerlikler yakalasanız da tamamıyla farklı ve özgün bir parçaya dönüşüyor.

If You Ask Me ile ilgili söylenecek çok fazla şey var aslında ama parçanın introsu zaten her şeyi özetliyor. Daha girişinden anlıyorsunuz ne tarz bir şeyle karşı karşıya olduğunuzu. Psychedelic Rock'ın eğlenceli tarafından girip, melodik ve sevimli olarak nitelendirilebilecek bir parçaya dönüştürüyorlar.

Mind Funeral ise başlangıçta size Quicksilver Messenger Service'i hatırlatsa da devamında klasik müzikten İspanyol tarzına, oradan da başka yerlere uzanıyor. Son parça Tick-Tack, üzerinize yapışan her şeyi çıkarıp atan, albümü sakin şekilde kapatan bir parça.

Danimarka'nın belki de en iyi Psychedelic Rock temsilcisi diyebileceğimiz Day Of Phoenix, tek albüme sığdırdıkları bir sürü etkileşimle bu unvanı fazlasıyla hak ediyor.

DAY OF PHOENIX

Hans Lauridsen / Vokal
Ole Prehn / Elektrik Gitar, 12-Telli Gitar, Vokal
Karsten Lyng / Lead Gitar
Erik Stedt / Bass, Piyano, Saw
Henrik Friis / Davul, Vurmalılar

WIDE OPEN N-WAY

01 - Wide Open N-Way 11:33 
02 - Cellophane #1 & 2 13:44
03 - If You Ask Me 4:49
04 - Mind Funeral 12:29
05 - Tick-Tack 1:10

27 Eylül 2022 Salı

Firyuza / Firyuza (1979)

Fusion, Progressive Rock literatüründe Jazz ile Rock sentezi olarak algılanır. Mesela klasik müzik ile Rock müziğin sentezi de bir Fusion’dır ama janra olarak “Symphonic Progressive Rock” yaygın tanımlamasıdır. Her fusion grubunun ve yaptıkları müziğin bir diğerine benzememesi çok olağan bir durumdur çünkü grup farklı müzik türlerinden, kültürden, enstrümanlardan, yorumlardan, siyası konjonktürden vb. beslenebilir ve etkilenebilir. Bu yüzden “Fusion” derken Klaus Doldinger’in Passport’u ile Colosseum‘u her ne kadar çok farklı uçlarda gezinseler de aynı tanımlama altında bulmaktayız. İkisi de Jazz-Rock sentezi olsa da biri Jazz’a, diğeri Rock’a daha yakın durmakta. Bu durum da zaten kelimeler ile ifadesi çok zor olan müziği ve onu bir iki kelimelik başlıklar ile tanımlamayı hayli yetersiz kılmakta.

1970’lerin Sovyetler Birliği zamanı, kapalı ekonomi, kapalı kültür. O zamanlar Amerika’nın müttefiği ve Türkmenistan’ın da sınır komşusu İran’da yankılanan Amerikan Rock ve Jazz müziği ve radyo sayesinde bu müziğe bir şekilde kulak misafiri olan Rus kültüründen başka bir şey görmemiş Türkmen klasik eğitimli gençlerden oluşan, dönemin ağır kısıtlamaları altında Gunesh Ensemble ile albüm yapma şansına erişmiş bir diğer grup olan Firyuza’dan bahsedeceğim bu yazıda. 

Sovyetler Birliği'nde 6.sı düzenlenen müzik yarışmasında birincilik elde eden Firyuza, ödül olarak Birliğin tek plak firması olan Melodiya’dan albüm yapma hakkı kazanır. Burada bir kazanım daha vardır, diledikleri gibi, bir kısıt olmadan yapacaklardır bu albümü. İşte Dimitry Sablin’in liderliğindeki 7 kişiden oluşan Firyuza’nın 1979 yılında 4 parçalık muhteşem albümü bu şekilde oldukça sınırlı sayıda basılarak ölümsüzleşti.

Bu albüm, Jazz-Rock sentezinden de öte etnik motifleri ve senfonik ögeleri de yoğun olarak içinde barındıran, eşine pek de rastlamadığım bir eser. Dimtry Sablin’in de bir süre çaldığı, Firyuza’dan daha mehşur olan ülkenin diğer grubu Gunesh Ensemble’ı zaman zaman anımsatsa da oldukça kendine özgü bir albüm diyebiliriz.

Aslında her şarkının denk kalitede olduğu albümün her parçasını tek tek irdelemek, birine daha iyi demek diğerlerine haksızlık olur diye düşünüyorum.  Müzikalite çok ama çok üst seviyede. Enstrüman kullanım becerisi dinlediğim binlerce albüm arasında en üst sıraların da üstünde. İlk şarkı olan “Ashkabad” iniş çıkışları bol, atışmaların olduğu muhteşem bir şarkı. “Native land” daha soft tınılar ile başlayan, bir anda saksafon ile patlayan, şarkı içi şarkı kültürüne daha yakın duran bir çalışma. 17-18 dakikanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir A yüzü.

Chapyksuar” B yüzünün ilk şarkısı. Harika bir keman melodisi ile başlar, sırayı elektro gitar devralır akabinde etnik melodiler eşliğinde saksafon ve keman ile devam eder. Tüm albümde yaygın olan şarkı içi farklı fikirler burada da mevcut. Son bölümü biraz daha deneyselliğe yakın.  Albüm “Dialog in Aul” ile sonlanmakta. Saksafon ve keman eşliğinde melankolik bir ilk bölüme sahip olan şarkı orta bölüme geldikçe ritim kazanmaya başlıyor. Son 2 dakikası ise bu harika albümün bitişine yakışı şekilde. Tüm enstrümanlar sıra ile sana bir şeyler anlatıyor, ne anlattığı ise tamamen sana kalmış.

Enstrümanın anlattığını vokale tercih etmişimdir hep. Seni kelimeler ile sınırlamaz. Sözleri sen yazarsın her dinlediğinde. Kaç yüz defa dinlediğimi bilmediğim 34-35 dakikalık koskoca bir okyanusu içinde barındırıyor bu albüm, her seferinde seni farklı adaya çıkaran eşsiz bir deneyim. Keyifle…

FIRYUZA

1. Ашхабад / Ashgabat (7:43)
2. Край Родной / Native Land (9:46)
3. Чапыксуар / Chapyksuar (8:33)
4. Диалог В Ауле / Dialogue in the Aul (7:44)

FIRYUZA

- Dmitry Sablin / Klavyeler
- Evgeny Nochevniy / Gitar
- Michail Mamedov / Gitar
- Sabir Ryazaev / Saksafon, Flüt
- Alik Nifchenko / Bass
- Igor Gordeev / Davul

Burnin Red Ivanhoe / Burnin Red Ivanhoe (1970)

Kvartetten
'in dünkü enfes Nya Ljudbolaget dönüşünden sonra İskandinav müziğine bir ek daha yapalım istedim. Diğerlerine oranla daha popüler olabilmiş, daha çok albüme sahip ve ticari başarıyı yakalamış gruplardan olan Burnin Red Ivanhoe, 1967 yılı ortalarında Danimarka'da kuruluyor. Doğal olarak da İskandivya'dan çıkan ilk Progressive Rock gruplarından biri olarak anmak yanlış olmaz. Hatta biraz kurcalarsak ilki bile diyebiliriz.

2 yıllık uzun çalışmaların ve sahnede edindikleri deneyimin ardından 1969 yılında ilk albüm olan M144'ü yayınlıyorlar. Double olarak nitelendirilen albüm 2 plaktan oluşuyor. Henüz ilk albümünü kaydeden bir grup için ciddi bir yaklaşım bu. Yapımcı firmanın da büyük bir risk aldığını söylemek gerek. Neyse ki albüm o kadar başarılı oluyor ki durumdan herkes memnun. İlk albümün kazandığı ciddi başarı sayesinde 2. albümün kayıtlarına başlayan grup tarzlarında çok fazla değişikliğe gitmeden devam ediyor.

Zaten en başa dönersek, Burnin Red Ivanhoe'nun tamamen kendine has bir müzikal anlayışı bulunuyor. Onların müziğini herhangi bir grubun müziği ile benzeştiremiyorsunuz. Eğer bir parça ya da albüm Burnin Red Ivanhoe tarzına benziyorsa muhtemelen onlardan sonra kaydedilmiştir diye düşünebilirsiniz. Pek çoklarınca Caravan ile fazla benzerliğe sahip oldukları söylense de aradaki belirgin farklılıklar bu tezi çürütüyor. Blues, Jazz, R&B, Psychedelic, Folk gibi pek çok tarz ve türden etkilenerek yaptıkları müzikte İskandinav dokunuşları kaçınılmaz şekilde yerini alıyor.

Albümün Londra'da kaydedilen ve yayınlanan ilk Danimarka çıkışlı albüm olduğunu da belirtelim. Progressive Rock'ın anavatanında böylesine görkemli bir albüm kaydetmeyi başarıp, üstüne bir de başarı sağlamak herkesin harcı olmasa gerek. Blues ve Jazz Rock'ın enfes şekilde birleştiği albümde nefeslilerin ön planda olduğu parçalarda hava bir anda değişiyor. Canterbury Scene'deki aşırı rahatlığa yakın bir yapıyla girdikleri parçalardan başarılı şekilde çıkmayı becerebiliyorlar. Herhangi bir aksaklık ya da kulağınızı tırmalayan tuhaf bir şeye rastlamıyorsunuz hiç. Bunu Jazz ile yapmak kolayken bir de yanına Blues'u ekleyin. Ne kadar zor olduğu ortada. Ama albüm de en az o kadar iyi durumda.

BURNIN RED IVANHOE

Kim Menzer / Armonika, Trombon, Tenor Saksafon, Flüt, Vurmalılar
Ole Fick / Vokal, Gitar, 12-Telli Gitar
Karsten Vogel / Soprano Saksafon, Alto Saksafon, Org, Piyano
Jess Stæhr / Bass, Akustik Gitar
Bo Thrige Andersen / Davul, Vurmalılar

BURNIN RED IVANHOE

01 - Across the Windowsill 7:45
02 - Canaltrip 5:20
03 - Rotating Irons 8:25
04 - Gong-Gong, the Elephant Song 5:50
05 - Near the Sea 3:55
06 - Secret Oyster Service 9:45

26 Eylül 2022 Pazartesi

Nya Ljudbolaget / Nya Ljudbolaget (1980)

2014 yılıydı, yakın bir arkadaşımla bir proje yapıp kazandığımız para ile headliner’ın Black Sabbath olduğu Sweden Rock festivaline gitmiştik. Tabi Progressive Rock seven biri olarak üzerimde “Brainticket” Tshirt ile gitmiştim. Bilirsiniz bu tip festivallerde festival alan girişine yakın CD, Plak, Tshirt vb. satılan yerler vardır. Ben de gördüğüm bir plakçıya girdim ve o alanın sahibi, üzerimdeki Tshirt ü görüp: “buradaki en karizmatik T-shirt sende” dedi ve hemen sohbete koyulduk.

İskandinavları çok severim ve hazır lokal  birini bulmamdan dolayı konuyu hemen  oraya getirdim. Algarnas Tradgard, Sammla Mammas Manna, Tasavallan Presidentti, Radiomöbel vb…havada uçuşuyordu. E tabi arkadaş lokal olduğundan baya detaylı bilgiler veriyordu. Sonra Nya Ljudbolaget’e getirdim konuyu. Benim açımdan o coğrafyadan çıkan en sağlam albümlerden biriydi ne de olsa. Ancak bu grubu ilk defa duyduğunu söylediğinde çok şaşırmıştım.

Şaşkınlığımın nedeni Nya Ljudbolaget’in aslında bir “Super Group” olması.  Bu tek albümlük oluşum, SammlaMammas Manna’dan Hans Bruniusson, Arbete Och Fritid’den Ove Karlsson, Ramlösa Kvallar’dan Kalli Eriksson ve Ulf Wallander in dahil olduğu ve o dönemin İsveç müziğine ciddi anlamda yön veren grupları kurmuş çok önemli isimlerden oluşuyor. Zaten bu isimleri duyduğunda telefona sarılıp 2-3 kişiyi aradı ve 1980 yılında grubun çıkardığı tek albümü hemen satın aldı.

Gelelim gruba ve müziğine. Yukarıdaki isimleri ve grupları bilenler hemen anlayacaktır, albümde yoğun biçimde Çello, Flüt, Klarnet, Sax ve perküsyon mevcut. Ağırlıklı olarak Jazz ve senfonik bir albüm. İlk şarkı “Som Pårlor Skall Du Minnas Mina Tårar” ile bir sürpriz daha yapıyor grup. Kısa ve melankolik parçanın vokalini 70’lerin İsveç’inde en önemli kadın vokallerinden biri olan Marie Selander üstleniyor.

“Immigrantlament” ana enstrümanı Çello olan ama burada akustik gitar çalan bir Ove Karlsson bestesi. Kalli Eriksson’un Flütü ve Ulf Wallender’in saksafonu etrafında dönen melodik bir parça. Daha sonra nelerin geleceğinin bir nevi habercisi.  Brudmarsch Från Orsa” adı gibi marş havasında başlayan trompet yoğun oldukça melodik ama ritmik bir parça. Bu sefer Hans Bruniusson şarkıya davul ile eşlik ediyor.Albümde Sammla Mammas havasını en çok yaşatan şarkı budur diyebilirim. “Längtan Och Förnekelse” A yüzünün Kalli Eriksson imzalı 4. Parçası. Arkada repetitif devam eden melodinin üzerine inşa edilmiş Trompet ve Saksafon ile yürüyen oldukça başarılı bir çalışma.

Şimdi geldik başından bu yana sıradaki şarkının bir öncekinden daha güzel olduğu albümün tepe noktasına. “Trio / Nar Gryningen Kommer” parçası, Karlsson, Wallander ve Eriksson’un emprovizasyon’u ile başlar sonra aynı üçlünün harika aranje edilmiş 2. Kısmı ile devam etmekte. Arkada dalgalanan Çello eşliğinde sopranosax ve flüt ile inşa edilen, keşke daha da uzun olsa diyeceğiniz harika bir çalışma.  Duygusal başlayan A yüzü “Minnesvisa” ile yine oldukça duygusal bitmekte. Kısa olan şarkıda akustik gitar çalan Ove Karlsson’ı ayrıca vokalde görüyoruz.

B yüzüne geldiğimizde bambaşka bir senaryo karşımıza çıkıyor. Deneyselliğin ve emprovizasyonun çok daha fazla olduğu bu yüz, üç parçalı ilk şarkının ilk iki parçası olan “Cellohalling” ve “Putenska Marschen” adlı kısa çalışmalarla başlıyor. İlk parçanın üçüncü bölüm olan “Ramlösa Mammas Fritid” 6 dakikalık emprovizasyon çalışması. Bu yüzün en başarılı anı burası diyebilirim. Belli bölümleri Hans Bruniusson’un da etkisi ile oldukça agresif ilerlemekte. Çalışmanın belli bir ritminin olmaması takibi zorlaştırsa da başarılı bir deneysel çalışma. “Continuum Prometheus” 12 dakikalık albümün en uzun parçası. 2 dakika civarında bir prelude sonrası albümde hiç rastlamadığımız syth ve piyano karşımıza çıkıyor. Enstrümanların sıra ile katıldığı, şarkının sonlarına doğru en son davulun dahil olduğu, repetitif synth üzerine inşa edilmiş deneysel bir parça. “Chal chal chal” ile albümün sonuna geliyoruz. Trompet ve davul eşliğinde bir marş ile başlayan vasatı aşmayan bir şarkı.

Genel olarak harika ve kaçırılmayacak bir albüm. Bu kadar önemli ismi barındırmasına ve bu kadar çapıcı, insanın içine işleyen şarkılara sahip olmasına rağmen neden hak ettiği değeri bulamamış hiçbir zaman anlamadım. İlkinin dinlemekten eskimeye yüz tutmasından dolayı aynı albümün ikinci defa plağını almış biri olarak çok keyif alacağınızı düşündüğüm bir albüm. Keyifli dinlemeler…

NYA LJUDBOLAGET

Hans Bruniusson / Davul, Vibraphone, Marimba, Vurmalılar
Ulf Wallander / Soprano & Tenor Saksafon, Piyano
Karl-Erik Eriksson / Darbouka, Trompet
Ove Karlsson / Çello, Marimba, Vibraphone, Akustik Gitar, Piyano, Synthesizers
Marie Selander / Vokal (1)

NYA LJUDBOLAGET

1. Som Pårlor Skall Du Minnas Mina Tårar (3:35)
2. Immigrantlament (4:30)
3. Brudmarsch Från Orsa (3:25)
4. Långtan Och Förnekelse (6:05)
5. a) Trio (1:40)
b. Nar Gryningen Kommer (3:40)
6. Minnesvisa (1:30)
7. a) Cellohalling (1:35)
b) Putenska Marschen (1:10)
c) Ramlösa Mammas Fritid (6:15)
8. Continuum Prometheus (12:05)
9. Chal Chal Chal (2:20)

Armageddon / Armageddon (1975)

3 İngiliz ve 1 Amerikalı'dan oluşan "super-group" Armageddon kısa ömürlü olmasına rağmen başarılı bir albümle Rock tarihindeki yerini almıştır. Yardbirds ve Renaissance defterlerini kapatan Keith Relf, yeni bir başlangıç yapabilmek adına İngiltere'den kalkıp Los Angeles'a yerleşiyor. O arada da Steamhammer macerasından bitimiyle boşan çıkan Martin Pugh ve Louis Cennamo'yu da ayartıyor ve yeni bir grup kurmaya niyetleniyorlar. Aralarına Captain Beyond'un davulcusu Bobby Caldwell'i de alarak grubu tamamlıyorlar.

1974 yılı sonlarına doğru kurulmuş olan grup ardı ardına parçalar üretmeye başlıyor. Parçalar albüm çıkarma seviyesine geldiğinde de kolay bir şekilde yapımcı bir firma buluyorlar. Daha önce çaldıkları grupların adını vermek bile albüm anlaşmasını kapmak için yeterli olmuş olmalı. Fakat bu durum gruba hiçbir avantaj sağlamıyor. Hatta yapımcı firmanın bazı hataları yüzünden albüm için promosyon ve tanıtım çalışması çok iyi derecede yapılamıyor ve başarılı bir kayıt olmasına rağmen bekledikleri ticari getiriyi sağlamıyor.

Albümün piyasaya çıkmasının ardından sadece 2 konser veren Armageddon'da, Caldwell ve Pugh'un uyuşturucu problemleri büyük sorun yaratmaya başlıyor. Aynı dönemde, Keith Relf'in astımı da anfizeme dönüşüyor. Doğal olarak grubun devam etmemesi, yeni kayıtlar yapmaması için bütün şartlar tamamlanmış oluyor. 1976 yılı başları gibi dağılan grubun ardından, Mayıs ayında da Relf, elektrik çarpması sonucu ölüyor.

Az önce de bahsettiğimiz üzere yayınlandığı dönemde başarıyı yakalayamamış olmalarına rağmen enfes bir albüme imza attıkları ortada. Heavy Progressive Rock'u tavanında dolaşan açılış parçası Buzzard'ı dinlemek bile bu konuya ciddiyetle katılmanızı sağlar. ralıksız evam eden yüksek temposu, gitarları ve ikisi arasında ezilmeden öne çıkan vokaliyle Buzzard gelmiş geçmiş en iyi Heavy Progressive Rock parçalarından biri.

Ama bu demek değil ki diğer parçalar onun kadar iyi değil. Aksine belki de albümün kalanındaki bazı parçalar, açılış parçasından çok çok daha fazla iyi. Grup elemanlarının deneyimleri düşünülünce (Yardbirds, Renaissance, Illusion, Medicine Head, Captain Beyond, Steamhammer, Colosseum, Jody Grind) albümün bu kadar iyi olması kaşınılmaz bir sonuç gibi geliyor insana. Buraya bir "keşke" bırakmadan da geçmemek gerekiyor tabi. Keşke daha fazlasını yapabilmiş olsalardı.

ARMAGEDDON

Keith Relf / Vokal, Armonika
Martin Pugh / Elektrik & Akustik Gitarlar
Bobby Caldwell / Davul, Piyano, Vurmalılar
Louis Cennamo / Bass, Bowed Elektrik Bass

ARMAGEDDON

01 - Buzzard 8:16
02 - Silver Tightrope 8:23
03 - Paths and Planes and Future Gains 4:30
04 - Last Stand Before 8:23
05 - Basking in the White of the Midnight Sun 11:24
        - Warning Comin' On
        - Basking in the White of the Midnight Sun
        - Brother Ego
        - Basking in the White of the Midnight Sun (Reprise)

25 Eylül 2022 Pazar

Aquila / Aquila (1970)

60'ların ikinci yarısında kurulan Psychedelic Rock, Folk Rock grubu Blonde on Blonde'un ilk albümü kadrosunda yer alan Ralph Deyer, albüm kayıtları sonrasında grupta kendi yerini bulamadığını düşünüp ayrılıyor. Kendi grubunu kurma peşine düşüyor ve kısa sürede toparladığı diğer elemanlarla birlikte Aquila'yı kuruyor.

Blonde On Blonde gibi Galler'den çıkan kaliteli gruplardan biri olmayı başarıyor Aquila. Ama maalesef pek çoğunda olduğu gibi de tek albümle kalıyorlar. Doğal olarak grup hakkında da çok fazla edinebileceğimiz kaynak oluşmuyor. Bilinen en önemli nokta, albümün neredeyse Denyer'ın kişisel albümü olması. Bütün parçaları yazıp düzenlemelerinde en önde yer alıyor. Belirtmek gerekir ki istediğiniz kadar iyi parçalar yazıp, düzenleyin elinizdeki grup elemanları çok iyi değilse berbat bir işe dönüştürmeniz çok kolay olur. Ama Aquila'nın diğer elemanları da en az Denyer kadar iyi oldukları için bu sorunla karşılaşmıyorlar.

Tuhaf olan, böylesine başarılı bir albümü hem de RCA etiketiyle yayınlayıp sonra da hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmak. Öyle bir ortamda tükenmiş olmalarını, başka parça üretemediklerini düşünmek saflık olur. Ama işte, Aquila haklarında ufak bilgi kırıntıları da dahil hiçbir şey bırakmadan tozlu rafların arasındaki yerini alıyor.

Eklektik bir yapıya sahip olan Aquila müziğinde Jazz unsurları ağır basıyor. Diğer yandan Psychedelic Rock, Heavy Rock, Space Rock gibi türlerin belirgin özelliklerinden etkiler içeriyor. Bu nedenle de Aquila müziğini Crossover Prog olarak tanımlamak belki de en doğrusu.

Her bir parçada beklentinizi gerçekten yükselten bir etkiye sahip olmakla kalmayıp daha ne kadar ileriye gidebilirler sorusunu da sorduruyor. Albümdeki tek eksik ya da aksayan taraf vokalin yetersizliği olarak görülebilir. Bütün o karmaşık yapıdaki parçaların içerisinde daha özellikli bir vokal ve vokal tekniği aramaktan kendinizi alamıyorsunuz. Yine de bu haliyle bile sizi pek çok evrende aynı anda bulundurabiliyor.

Klavyeden gelen Psychedelic Rock etkilerini saksafonun Jazz'a doğru sürükleme çabaları, vurmalıların kontrollü ritimleri ile bir durağanlaşıp bir at koştururcasına hızlanan parça yapıları Aquila'nın ne kadar da iyi bir grup ve albüm olduğunun göstergesi.

AQUILA

Phil Childs / Bass, Piyano
James Smith / Davul, Vurmalılar
George Lee / Flüt, Alto Saksafon, Tenor Saksofon, Bariton Saksafon
Martin Woodward / Org
Ralph Denyer / Vokal, Elektrik Gitar, Akustik Gitar

AQUILA

01 - Change Your Ways 5:18
02 - How Many More Times 6:22
03 - While You Were Sleeping 5:25
04 - We Can Make It If We Try 4:35
05 - (The Aquila Suite) First Movement 8:29
        a. Aquila (Introduction)
        b. Flight of the Golden Bird
06 - (The Aquila Suite) Second Movement 8:52
        a. Cloud Circle
        b. The Hunter
        c. The Kill
07 - (The Aquila Suite) Third Movement 8:57
        a. Where Do I Belong
        b. Aquila (Conclusion)

24 Eylül 2022 Cumartesi

Mad Curry / Mad Curry (1970)

Çeşitliliğin bol olduğu dönemden, Belçikalı bir grup Mad Curry. Pek çok grup gibi onlar hakkındaki bilgilerimiz de kısıtlı maalesef. 1970 yılı başlarında kurulduğunu ve ilk çıkacakları konser için 6 ay boyunca prova yaptıklarını biliyoruz. Başta bu 6 aylık süre enstrüman çalmayı mı bilmiyorlar gibi bir fikir getiriyor insanın aklına ama konunun onunla hiç alakası yok. Belli ki yaptıkları işi fazlasıyla ciddiye almışlar ve olması gerekeni bulana dek de vazgeçmemişler çalışmaktan. İyi ki de öyle yapmışlar zira Antwerp'deki o konsere çıktıkları akşam albüm anlaşmasını da kapmışlar.

Jazz Rock ve Fusion olarak nitelendirilen müzikal anlayışlarını yaratıcı melodiler, birbirini tamamlayan enstrümanlar ve enfes bir vokalle birleştirmişler. İlk defa dinliyorsanız eğer kadın vokal Viona Westra'nın sesine bayılmamanız mümkün değil. Klavyenin büyüleyici atmosferik yaklaşımını da buna eklemek gerekiyor. Tabi saksafonu da unutmadan. Karmakarışık hale gelen melodiler bir anda kesilirken enstrümanların sesleri ayrı ayrı kulaklarınızda çınlamaya devam ediyor. 

Oldukça tempolu bir albüm olduğunu belirtmekte fayda var. Jazz Rock deyince akla ağır bir imge gelse de bu albüm öyle değil. Aksine fazlasıyla coşkulu, hareketli ve ilerici. Değişen, dönüşen, şekil değiştiren, bir anda farklı yönlere dağılan melodilerle birlikte kendinizi eğlenceli bir karnavalın ortasında gibi hissediyorsunuz. Sizi gerçek hayata bağlayan tek şey de Westra'nın vokali oluyor. Sesini enstrümanlara uyumlu bir şekilde kullanmayı çok iyi başarıyor. Hatta vokali bile bir enstrüman olarak düşünebilirsiniz burada. Sadece sesler ile eşlik etmek kolay olabilirken bunu belirli bir metnin üzerinden yapmak gerçekten de takdire şayan.

Tek albümlük gruplar listesinde üst sıralara rahatlıkla koyabileceğimiz Mad Curry aslında ikinci bir albümü de tamamen bitirmiş. Parçalar yazılmış, düzenlemeler konusu neredeyse bitmiş ama ikinci albüm hiçbir zaman çıkamamış. Bu albümü dinledikten sonra diğerinde kim bilir neler yapmışlardır diye düşünmeden edemiyor insan. İlk albümün ardından epeyce bir konsere çıkıyorlar. Özellikle Fransa ve Hollanda'da verdikleri konserler sırasında yaptıkları ikinci albümün parçaları kayıt fırsatı bulamadan, grubun dağılmasıyla ortada kalıyor. Bir yandan merak ettiren diğer yandan üzen de bir durum elbette.

Tadını çıkara çıkara, saatler boyunca dinleyebileceğimiz bir albüm Mad Curry!

MAD CURRY

Viona Westra / Vokal, Vurmalılar
Dany Rousseau / Sesler, Klavye
Jean Andore / Bass
Giorgio Chitschenko / Bariton Saksafon
Eddy Kane / Davul

MAD CURRY

01 - Men 4:08
02 - Big Ben 4:53
03 - Beauty 3:31
04 - Music, The Reason Of Our Happiness 4:05
05 - Jack Is Away 5:17
06 - 5 Longhaired Children In A Cave 3:52
07 - The Worker 3:48
08 - Sound for Tomorrow 2:16