30 Kasım 2012 Cuma

Genesis – Trespass (1970)

Bir müzik türünü tanımlarken bize hissettirdiği atmosferi anlatmak hiç bilmeyen birine anlatırken bize yardımcı olmayabilir. Özellikle Progressive Rock dinleyicileri için bu durum biraz belirgin. Bunu yapmak yerine örnek vermeyi seçeriz. Genesis, verdiğimiz örneklerin başındaki gruplardan biridir çoğunlukla. Bu albümle beraber Genesis, şu an taklit edilmesini eleştirdiğimiz klişeleri yaratmaya başlıyor.

Bir grup için kısa sürede bu kadar hızlı bir evrimleşme, çok sık görülen bir durum değildir ama Genesis bunu devrim yaratacak bir şekilde gerçekleştirmeyi başarmış. Progressive Rock’ın en önemli teknik özelliklerinden biri olan uzun ve karmaşık enstrümantal partisyonları bu albüme heyecan verici bir şekilde yerleştirilmiş. Albüm aslında baştan sona, grubun on yıllardır bu işi yaptığı ve bir albümlüğüne dinlendikten sonra aynı hızla devam ettiği hissini yaratıyor. Albüm çıktıktan 42 yıl sonra koltuğumda oturup bu albümü dinlemek her ne kadar aşırı hislere yol açıyor olsa da, o yıllarda bu müzik hareketi yeni yeni yeşermeye başladığında bu albümle karşılaşsaydım yaşayabileceğim heyecanı tahmin bile edemiyorum.

Dikkatimi çeken bir diğer nokta ise Anthony Phillips’in performansıydı. Neredeyse tüm şarkılarda Phillips’in baskın melodik müsrifliğini görebiliyoruz.  Belki de sahneyle yaşadığı duygusal problemler onu yedek kulübesine taşımasaydı bir albüm sonra tanışacağımız Steve Hackett’ı şu an tanımıyor olabilirdik. Hackett için ‘iyi ki’ mi diyeyim yoksa Phillips için ‘keşke’ mi diyeyim tam bilmiyorum. Sadece bu albümde toplulukla beraber davul başı yapmış olan John Mayhew ismini anmadan da geçemeyeceğim. Kendisi her ne kadar bu albümde iyi bir iş çıkarmış olsa da isabetli bir şekilde bu albümden sonra yerini –o zamanlar sadece cici bir müzikal deha olan- Phil Collins’e bırakmak zorunda kaldı. Bunun dışında Genesis müziğine Gabe’in şifalı üfürüğüyle can verdiği ve o dönemde de The Moody Blues ve Jethro Tull gibi pek çok grup tarafından kullanılan flüt sololarının efektif bir şekilde dahil olduğunu, tüylerimiz diken diken olduğunda açıkça fark edebiliyoruz.

Trespass denildiğinde akla gelen ilk şey tabii ki çoğu müziksever için The Knife olacaktır. Bu eklektik ve yapımında bolca kaotik ruh serpintisi kullanılan şarkı, ilerleyen yıllarda da pek çok toplama albümde ve ıslaklarımızda yer aldı. Ayrıca Peter Gabriel’ın tüyler ürperten sesiyle bizlere albümü açan Looking For Someone da ayrı bir mesele. Her şarkının ayrı bir değeri var o yüzden bir anlam ifade etmeyecek tek tek belirtmem, asla kaçırmayın demekle yetiniyorum.

GENESIS

Peter Gabriel / Lead Vokal, Flüt, Akordeon, Tambourine, Bass Drum
Anthony Phillips / Akustik 12 Telli Gitar, Lead Elektrikli Gitar, Dulcimer, Vokal
Anthony Banks / Org, Piyano, Mellotron, Gitar, Vokal
Michael Rutherford / Bass, Nylon & Akustik 12 Telli Gitar, Çello, Vokaş
John Mayhew / Davul, Vurmalılar, Vokal

TRESPASS

01. Looking for Someone (7:06)
02. White Mountain (6:42)
03. Visions of Angels (6:50)
04. Stagnation (8:48)
05. Dusk (4:13)
06. The Knife (8:56)



Clover - Clover (1970)

Bir iki grubu saymazsak Blog'da Country Rock üzerine pek de bir şey yapmamışız. Gerçi bir yandan çok da aman aman, etkileyici işler yok ya da ben pek sevmiyorum Country Rock'ı. Ama Clover biraz farklı. 80'li yılları bilenler veya hatırlayanlar Cuma akşamlarının en keyif verici maddelerinden birinin Sarı Gül Çiftliği'nde olup bitenler olduğunu da anımsarlar. Sam Elliot karizmatik adamımızken Cybill Shepherd da çocukluk hayallerimizin önemli bir noktasında yer alırdı. Tema müziği de aklımıza kazınmıştır hani. Clover'ın bu diziyle bi alakası yok bu arada. Sadece o dizideki müzikleri sevenlerin had safhada beğenerek dinleyecekleri bir grup ve albüm olduğunu belirtmek için yazdık o kadar. Clover müziği son derece klasik, yenilikten uzak ama tam da Country temelleri üzerine kurulu ve insana California'nın yolları taştan duygusu aşılayacak denli Amerikan. 

1967 yılında kurulup 1970 yılında çıkardıkları bu ilk albümde ilk iki parça Shotgun ve Southbound Train hareketliliğiyle alıp götürür insanı. Peşinden gelen şarkılar modu ve devinimi biraz dibe doğru çekerler ama bu tamamen 6.parça No Vacancy'ye hazırlık gibidir. No Vacancy insanı yerlerde süründürür. 

CLOVER

Alex Call - Gitar, Lead Vokal
John McFee - Gitar, Vokal
Johnny Ciambotti - Bass
Mitch Howie - Davul
Ed Bogas - Fiddle

CLOVER

01. Shotgun (Walker) - (2:11)
02. Southbound Train (Alex Call/John McFee) - (3:38)
03. Going To The Country (Johnny Ciambotti/Alex Call) - (2:29)
04. Monopoly (Johnny Ciambotti) - (2:00)
05. Stealin' (Alex Call/Ed Bogas) - (2:44)
06. Wade In The Water (PD) - (4:26)
07. No Vacancy (Johnny Ciambotti) - (3:12)
08. Lizard Rock'n'Roll Band (Ed Bogas/Alex Call) - (2:55)
09. Come (Alex Call) - (3:47)
10. Could You Call It Love (Alex Call/John McFee) - (2:30)

27 Kasım 2012 Salı

Genesis - From Genesis To Revelation (1969)



       Yıl 1969... Hepsi 18-19 yaşlarında ve grup çalışmalarına başlayalı iki yıl olmuş. Grubun üzerinde, o dönemde İngiltere’deki en önemli pop müzik prodüktörlerinden biri olan ve aynı zamanda Genesis’i ‘keşfeden’ Jonathan King’in etkisi çok fazla. Biraz da bu yüzden çoğu progressive rock dinleyicisi bu albümü Genesis’in ilk albümü olarak değerlendirmez, çünkü albümün genel yapısı The Moody Blues’u ve bir parça da Bee Gees’i anımsatacak nitelikte. Hatta albümdeki parçaların çoğu, pek çok Genesis hayranı tarafından ‘’yan sanayi pop ballad’ları’’ olarak nitelendirilse de henüz daha çok genç olan bu müzisyenlerin iyi bir iş çıkardıkları da aşikâr.

Albümün kadrosuna baktığımızda klasik Genesis kadrosundan Peter Gabriel, Mike Rutherford ve Tony Banks’i görüyoruz ve şarkılarda da bireysel yetenekler açısından Gabe’in ve Mike’ın geleceğe dönük olarak fazlasıyla ümit verdiklerini görebilmek mümkün. Tony Banks’in performansı ise her ne kadar albümdeki şarkıların belkemiğini oluştursa da birkaç albüm sonra dinleyeceğimiz Tony Banks’e göre oldukça yaratıcılıktan uzak. Bu albümden bir progressive rock ‘magnum-opus’ı olan Foxtrot’a kadar olan süreci, bir gelişim süreci olarak görürsek From Genesis To Revelation sadece –grubun ikinci albümü olan- Trespass’a yönelik ufak belirtiler gösterebiliyor.

Her ne kadar olumsuz eleştirilerin hedefi olup yok sayılsa da bu albüm, Genesis hayranları tarafından en az bir kere dinlenmeli. Şarkılar ise aralarında tek tek incelenecek farklılıklar göstermiyor fakat That’s Me, hem Peter Gabriel’ın vokal yeteneklerini hem de Genesis’in şarkı yazma yeteneklerini göstermesi açısından yeterince güzel bir tercih olabilir.


1. Where The Sour Turns To Sweet (3:13)
2. In The Beginning (3:46)
3. Fireside Song (4:18)
4. The Serpent (4:38)
5. Am I Very Wrong? (3:31)
6. In The Wilderness (3:29)
7. The Conqueror (3:40)
8. In Hiding (2:37)
9. One Day (3:21)
10. Window (3:33)
11. In Limbo (3:30)
12. Silent Sun (2:13)
13. A Place To Call My Own (1:58) 
14. The Silent Sun (2:11)
15. That's Me (2:36)
16. A Winter's Tale (3:27)
17. One-Eyed Hound (2:33)

23 Nisan 2012 Pazartesi

Os Mundi - 43 Minuten. (1972)


Os Mundi Berlin’den çıkmış ve bize 1970’lerde iki stüdyo albümü bırakmış Alman rock grubudur. İlk albümleri Katolik ilahilerinin yorumlandığı bir konsept albüm olan “Latin Mass” olsa da (ki buna benzer bir çalışma The Electric Prunes’un “Mass in F Minor” albümünde denenmiştir) bu yazımda tanıtacağım albümleri  “43 Minuten”. İlk albümleriyle kıyaslandığında bu albümün Jazz Rock ağırlıklı olduğu rahatlıkla söylenebilir.  Bunun yanında psychedelic ambiyans albümde rahatlıkla hissedilmekte. Uzun gitar jamlerinin yanı sıra saksafon, flüt gibi enstümanlar da uzun bölümler halinde kulaklarımızı bayram ettiriyor. Zaten kişisel kanaatim progresif rock’dan bahsedilecekse dinleyen kulakların saksafon ve flüt sosuna iyice bandırılması gereklidir.

Albümün açılış şarkısı “A Question of Decision” davulun eşlik ettiği hoş bir bas çizgisini, gitar ve saksafonun eşliğinde açılıyor ve ikinci dakikadan itibaren oldukça karanlık bir doğaçlama bölümüne geçiyoruz. Doyurucu ve yer yer enerjik bir flüt bölümünden sonra şarkı eski düzenine dönerek nihayete eriyor. İkinci şarkı “Triple”, saksafon ve çello ağırlıklı bir şarkı, önceki şarkıdan aldığı karanlık atmosferi stilistik bir vokal ve diğer enstrümanların eşliğinde sürdürüyor. “Missile” süre giden saksafon ve uzun bir gitar jaminden oluşan tempolu bir şarkı. “It's All There” albümdeki favori şarkılarımdan; düalistik sözleriyle vokalin ön planda olduğu ve doğu ezgilerinin ağırlıklı olarak kullanıldığı etkileyici bir şarkı.  “Isn't It Beautiful” ise aksak ritmli ve saksafon emprovizasyonlarından oluşan tempolu bir şarkı, hemen ardından gelen “But Reality Will Show” jazz öğelerinin ağırlıklı hissedildiği ve hemen ardından insandan uçurumdan düşüyormuş hissi uyandıran psychedelic bölümleriyle kendinden geçiriyor. Bütün bunların ardından albümün kanımca en cool şarkısı “Children's Games” geliyor. Bir süre orta tempoda vokalle hoş bir biçimde devam eden şarkı ikinci dakikanın sonuna doğru bas ritminin dikkat çekiciliyle kesiliyor ve insanı hemen yakalayan doğaçlama flüt bölümüyle kendimizi iyi hissediyoruz. Ama daha bu başlangıç; saksofon ve çelloyla birlikte ritim gittikçe hızlanıyor birden kesilip tam gaz bir doğaçlama bölümüne daha açılıyoruz. Kafamızı duvara biraz vurduktan sonra şarkı durulup nihayete eriyor. "Erstickubungen” albümün en jazz kokan şarkılarından flüt, çello ve saksofon bölümlerinden oluşan karmaşık ritmli bir parça. Albümün kapanış şarkısı ise konuk müzisyen “Conny Plank”in solo gitarıyla eşlik ettiği "Fortsetzung Folgt".

Os Mundi miras bıraktığı iki albümüyle dönemin müzikal çevresi göz önüne alındığında adından söz edilmesi gereken bir grup. Müzikte eklektizm her zaman güzel sonuçlar doğuran bir durum değildir. Buna rağmen “43 Minuten” farklı formların bir arada güzel bir şekilde harmanlandığı bir albüm. Sonuç olarak Out of Focus, Embryo gibi gruplardan hoşlananlar için edinilmesi gereken bir albüm olduğu düşüncesiyle huzurlarınızdan ayrılıyorum. 

Os Mundi – 42 Minuten

1. A question of decision (7:40)
2. Triple (5:07)
3. Missile (3:05)
4. It's all time
5. Isn't it beautiful (2:17)
6. But reality will show (6:30)
7. Children's games (7:59)
8. Erstickubungen (6:21)
9. Fortsentsung Folgt (1:17)

Albüm Sanatçıları:
- Udo Arndt / gitar, klavye, vokal, perküsyon
- Andreas Villain / bas
- Dietrich Markgraf / saksafon, flüt
- Christoph Busse / davul, gitar, vokal
- Buddy Mandler / perküsyon
- Mikro Rilling / çello, perküsyon, vokal
- Ute Kannenberg / vocal

Konuk Sanatçı : Conny Plank/ gitar



9 Nisan 2012 Pazartesi

Marillion - The Best of Both Worlds

Uzun sayılabilecek bir aradan sonra ustalara saygı kuşağı ile dönüş yapalım.

Gecenin içine doğru akarken iki dünyayı içinde barındıran bir albümü dinlemek gibisi yok. Marillion'un her zamanki eşsiz albüm kapaklarından biri elimdeyken birinci cd'yi oynatıyorum. Diğer taraftan neymiş, nasılmış marillion, bakalım.

Marillion, 1979'da temelleri atılmasına rağmen fazlaca dinamik bir yapısı olduğundan yıl yıl eleman değişikliği içinde olmuş bir gruptur. İsmi, tahmin edileceği üzere J.R.R.TOLKIEN'in Silmarillion'undan esinlenme. Zaten grubun ilk zamanlarında ismi silmarillion'dur 1980'de Marillion olmuştur. Marillion severler kendi içinde Fish ve Steve Hogarth dönemlerine ayrılmışlardır. Vokal anlamında, konsept anlamında apayrı iki dünya dönemi olarak bakılabilir bu ikisinin dönemlerine. 1989'a kadar Fish'in vokalleri vardır, 1989'dan sonra yerini Steve Hogarth'a bırakır. Bu ayrımı görebilmek için bu albüm müthiş bir donedir. 

Albüm 2 cd'den oluşmakta. 

Cd 1'de 1982-1988 arası 14 parça bulunmakta. Tabii ki vokaller Fish'e ait. ''script for a jester's tear'' ile bi' başlar... Tamam, daha ilk şarkıdan fazlaca akıllara zarar olmasına sesimi çıkarmam da, devamındakiler peki? forgotten sons'a kadar kalp atış sayımda değişmeler oluyor. SERT! Geçişler sert değil; ama Fish acımıyor cidden. Dinlediğinizde anlayacaksınız. 

Tozlu cd'ler arasından çıkartılan bir cd'nin duygulanım dengesizliği yaratmadaki başarısını MARILLION ile test edebilirsiniz.

Cd 2'de ise 1989'dan sonra çıkmış parçalardan oluşmakta. Bu parçalarda da Steve Hogarth abimiz vokal. İkinci cd'ye geçtiğimde başka bir dünyada hissediyorum. Aradaki keskin geçişi iyice hissetmek için ilk cd'den  forgatton sons ya da ilk şarkıdan direkt olarak ikinci cd'ye geçin. Steve Hogarth vakolinin ve parçanın içindeki enstrüman kullanımının bende neden çokça derine işleyemediğini henüz anlayamadım. Sizde de varsa öyle işleyememe durumları, sebebini bulalım bilahare! Önce tekrar tekrar dinleyin bu albümü. Ayrıca tüm albüm kapak tasarımlarını yapan kişileri vay arkadaş deyip takdir ediyorum buradan. Vay arkadaş!


MARILLION

Disc 1:
- Fish / vocals 
- Mark Kelly / keyboards 
- Ian Mosley / drums (tracks 5-14)
- Mick Pointer / drums, percussion (tracks 1-4)
- Steve Rothery / guitars 
- Pete Trewavas / basses

Disc 2:
- Steve Hogarth / vocals 
- Mark Kelly / keyboards 
- Ian Mosley / drums 
- Steve Rothery / guitars 
- Pete Trewavas / basses

THE BEST OF BOTH WORLDS

Disc 1: 1982-1988:
1. Script for a Jester's tears (8:45) 
2. Market Square heroes (edited /re-recorded) (3:57) 
3. He knows you know (5:23) 
4. Forgotten sons (8:19) 
5. Garden party (7:16) 
6. Assassing (3:38) 
7. Punch and Judy (3:19) 
8. Kayleigh (single) (3:34) 
9. Lavender (single) (3:41) 
10. Heart of Lothian (single) (3:37) 
11. Incommunicado (5:16) 
12. Warm wet circles (single) (4:24) 
13. That time of the night (5:58) 
14. Sugar mice (8:46) 

Disc 2: 1988 - present:
1. The uninvited guest (3:46) 
2. Easter (single) (4:31) 
3. Hooks in you (meaty mix) (3:54) 
4. The space... (6:15) 
5. Cover my eyes (3:55) 
6. No one can (4:40) 
7. Dry land (4:43) 
8. Waiting to happen (4:56) 
9. The great escape (6:28) 
10. Alone again in the lap of luxury (radion edit) (4:29) 
11. Made again (5:04) 
12. King (7:06) 
13. Afraid of sunlight (6:51) 
14. Beautiful (radio edit) (4:33) 
15. Cannibal surf babe (5:18)