1969 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1969 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2023 Perşembe

Taste Of Blues / Schizofrenia (1969)

Taste of Blues
, İsveç'ten erken dönem bir tuhaflık olarak özetlenebilir. 1967 yılında Malmö'de kurulan grup Psychedelic Rock ve Blues'dan beslenen ve kendi doğaçlamaları ile geliştiren bir yapıya sahip. Bu arada ilginç olan bir durum da var grupla ilgili. Grubun 2 elemanı Claes Ericsson ve Patrick Erixson aynı anda 2 gruba dahil olmuşlar 1967'de. Biri Taste of Blues iken diğeri de Asoka. Fakat öncelikli çalışma alanını Taste of Blues'a ayırılıyorlar ve diğer grup biraz geride kalıyor. Fakat Asoka da 1971 yılında çıkardıkları tek albümle biliniyorlar. 1971 yılından sonra da grup Lotus'a evriliyor. Ki o da başarılı İsveç gruplarından biridir.

Taste of Blues kendine has bir yapıya sahip gruplardan. Beslendikleri kaynaklar fazla olsa da kendi dillerini yaratmayı başarabilmişler. Hatta o kadar etkili bir şey yapmışlar ki Can'in öncülü olduklarını söylemek yanlış da olmaz. Muhtemeldir ki Can'deki elemanlar Taste of Blues'u biliyorlar. Ama onlardan feyz alıp almadıklarını bilemiyoruz elbette. Can'in müzikal anlayışındaki monoton, yinelenen ve süregiden ritim tabanlı yaklaşım Taste of Blues'da da mevcut.

Paul Butterfield, John Mayall ve Cream gibi isimleri takip eden grup elemanlarının kendilerine isim olarak Taste of Blues'u vermeleri çok normal. Bu ismin verdiği havadan kaynaklı olsa gerek, menajerleri de bir hayli fazla mesai yapmış ve grubun albümü çıkmadan hemen önce, 1969 yazında Frank Zappa and the Mothers ve Jefferson Airplane'in İskandinavya turnelerinin açılış konserlerinde ön grup olarak sahne almalarını sağlamış. Buradan yola çıkarak da albümün yayınlanması şart olmuş.

Lakin grup elemanları ve yapımcılar verdikleri yanlış kararın cezasını hemen çekmişler ve albüm ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahip olsa da satmamış. Kapakta kullandıkları çizimde, Şeytanın asasını tutan İsa ile İsa'nın çarmıhını tutan Şeytan üzerine bir de You shall have no other gods before us (Bizden başka tanrın olmayacak) yazınca pek de tercih edilmemişler. Albümün adıyla birlikte düşünüldüğünde ortadaki ikiyüzlü ya da birbiriyle faydacı ilişkiden kaynaklı olarak iyi ve kötünün konumunu sorguluyor diye de düşünülebilirmiş oysa ki.

TASTE OF BLUES

Don Washington / Vokal
Rolf Fredenberg / Gitar
Claes Ericsson / Org, Keman
Robert Moller / Baas
Patrik Erixson / Davul

SCHIZOFRENIA

01. Schizofrenia (17:02)
02. A Touch Of Sunshine (3:17)
03. On The Road To Niaros (1:33)
04. Another Kind Of Love (4:08)
05. Another Mans Mind (4:52)
06. What Kind Of Love Is That (2:14)

9 Haziran 2023 Cuma

Pesky Gee / Exclamation Mark (1969)

Pesky Gee
'den daha önce bir miktar bahsetmiştik. Black Widow'un ilk halidir kendileri. Ama başlangıç grubu oldukları için biraz farklı, biraz hafif ve biraz da ham halidir diyebiliriz. 1966 yılında kurulduklarındaki amaçları aslında sadece Soul müzik üzerinden gitmekmiş. Bunun için epeyce mesai harcayıp dönemin pek çok ünlü konser mekanı ve barlarında çalarak yetkinlik kazanmaya başlamışlar. Ama müzikteki değişim onları da etkilemiş ister istemez ve yaptıkları müziğin içine farklı şeyler de dahil etmeye başlamışlar.

Pesky Gee'nin müzikal anlayışını Proto Heavy Prog diye özetleyebiliriz. Çok doğru bir tanım olmamakla birlikte onlara fazlaca uyan bir tanım olduğu da ortada. Soul'dan gelip, Jazz ile zenginleşip, Psychedelic Rock'ın sert yanlarından beslendikten sonra Blues soslu bir tarza evrilmişler. Bu karmaşık yapıdan dolayı, haklarında söylenen Jazz Rock, Psychedelic Rock vs gibi tanımlamaların hiçbiri de yanlış değildir aslında. Ama 1969 yılında kaydedip yayınladıkları Exclamation Mark albümü düşünüldüğünde, hepsini bir araya toplayarak söyleyebileceğimiz tür Proto Heavy Prog oluyor.

Albümün adı geçmişken, aslında isim ile ilgili ilk düşünceleri "!" olmuş. Lakin anlaşma imzaladıkları yapımcı firma bunun çok büyük riskler taşıdığını, milletin anlamayabileceğini öne sürüp okunuşunun yazılmasını istemişler. Yani özetle "öyle isim mi olur lan" gibi bi tavır geliştirmişler diyebiliriz.

Kuruldukları ve sahne almaya başladıkları ilk günlerden beri cover parçalar ile öne çıktıkları için albümde de cover parçalar var bolca. Tek tek isimlerini söylemenin bir anlamı yok, tadını kaçırmayalım. Zaten playlist'e baktığınızda "hadi canım, gerçekten onun parçası mı bu" diyeceğiniz gruplardan / müzisyenlerden aldıkları parçalar mevcut.

Bu arada cover yapıyorlar filan dedik ama adamlar işin hakkını vererek yapıyorlar. Parçaların orijinallerini bilen ve sevenleri şaşırtacak derecede iyi versiyonlar bunlar. Diğer taraftan baktığımızda da bu yöntem çok uzun süre devam etmezmiş anlaşılacağı üzere. 70'li yılların girişinde hala cover parçalar ile ayakta durmaya çalışmak da zor olurdu.

Exclamation Mark'ın yayınlanması ile birlikte de grup dağılma durumuna gelmiş. Hem ticari başarısızlık hem de müzikal anlayış farklılıklarından dolayı. Kalan bir kısım grup elemanı da akıllılık edip Black Widow ile yola devam etmeyi tercih etmişler.

PESKY GEE

Jim Gannon / Gitar
Jess Taylor / Org
Kay Garret / Vokal
Clive Jones / Saksafon
Bob Bond / Bass
Clive Box / Davul, Vurmalılar
Kip Trevor / Vokal

EXCLAMATION MARK

01. Another Country (7:37)
02. Pigs Foots (4:39)
03. Season of the Witch (8:22)
04. A Place of Heartbreak (3:00)
05. Where is My Mind (3:00)
06. Piece of My Heart (2:50)
07. Dharma For One (4:02)
08. Peace of Mind (2:19)
09. Born To Be Wild (4:20)

26 Mayıs 2023 Cuma

Chicago / The Chicago Transit Authority (1969)

Tamam, proggerlar Chicago'yu sevmez ama bu onların kendi alanlarında iyi bir grup olduğu, kendi dönemlerinde çığır açtıkları gerçeğini değiştirmez. Kaldı ki adamların zaten Progressive yani ilerleyen bir yanları da yok değil. Bu konudaki en büyük sorunları popülist olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Aman canım, o kadar da olsun!

Diğer yandan bakıldığında, daha önce blogda defalarca adını geçirdiğimiz ve Blood, Sweat & Tears ile birlikte Jazz'ın müzik endüstrisine daha fazla girmesini, daha fazla satış yapılmasını ve buradan doğan (yapımcılar için elbette) ticari başarı güveni ile birlikte özellikle 70'li yıllarda Jazz tabanlı pek çok Rock grubuna şans verilmesini sağlamışlardır. Yani 70'lerden sevip dinlediğimiz bütün o Fusion, Jazz Rock, Avant Jazz ve nicelerinin görücüye çıkabilmesinin 2 sebebinden biri Chicago ve elde ettiği başarıdır. Hem ticari hem müzikal ve hem de dinleyici kitlesi oluşturma başarısını göstererek yapımcı firmalara Jazz içeren albümlerin de para kazandırabileceğini göstermiş, pek çok sağlam grubun ve müzisyenin yolunu açmışlardır. Bir daha kimse demesin yani Chicago sevmem diye! Sevmeseniz de hakkını yemeyin bari. (Niye bu kadar gaza geldiysem.. he seçim var Pazar günü, ondandır)

Başlangıçta The Chicago Transit Authority adıyla kuruluyorlar 1967 yılında. Lakin yapım anlaşması imzaladıktan sonra yapımcı firma ismi değiştirmeleri ya da kısaltmaları gerektiği yönünde baskı yapıyorlar. Zira Chicago Transit Authority aslında, Chicago, Illinois'de Otobüs ve Tren servisini sağlayan devlet kurumunun adı. Buradan problem çıkacağını bilen yapımcılar ismin Chicago'ya dönüşmesini sağlamışlar.

1967'de kurulup 2 yıl boyunca yoğun bir şekilde çalışan grupta eleman değişiklikleri çok fazla yaşanmayınca ürettikleri ve kaydettikleri parçaların sayısı bir hayli artmış. Parçaların hepsi popüler olmaya aday parçalar da olunca yapımcıların iştahı daha da fazla kabarmış. Hatta o kadar ileri gitmişler ki daha ilk albümünü çıkaracak olan gruba 2'li Plak yapma cesaretini göstermişler. Zaten konserlerden belirli bir kitle elde etmeyi başarmış olan grup bu albümle birlikte de orta düzeyde bir patlamaya yol açmış. Çünkü o güne kadar Jazz'ın bu kadar popülerleşebileceği düşünülmemiş.

Coşkuyla çalınmış parçalardan oluşan albümü tarafsız bir duruşla dinlediğinizde acayip iyi olduğunu da fark ediyorsunuz. Psychedelic bazı yaklaşımlar sergilenirken, ilerlemeci bir yapıya da sahip albüm.

CHICAGO

Terry Kath / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokal, Backing Vokal
Robert Lamm / Piyano, Wurlitzer, Hammond, Hohner Pianet, Marakas, Lead Vokal, Backing Vokal
Lee Loughnane / Trompet, Claves, Vokal
James Pankow / Trombon, Cowbell
Walter Parazaider / Saksafon, Tambourine, Backing Vokal
Peter Cetera / Bass, Lead Vokal, Backing Vokal, Agogo Bells
Daniel Seraphine / Davul, Vurmalılar

THE CHICAGO TRANSIT AUTHORITY

LP 1
01. Introduction (6:35)
02. Does Anybody Really Know What Time It Is? (4:35)
03. Beginnings (7:54)
04. Questions 67 and 68 (5:03)
05. Listen (3:22)
06. Poem 58 (8:35)

LP 2
07. Free Form Guitar (6:47)
08. South California Purples (6:11)
09. I'm A Man (7:43)
10. Prologue (August 29, 1968) (0:58)
11. Someday (August 29, 1968) (4:11)
12. Liberation (14:38)

19 Mayıs 2023 Cuma

The Rolling Stones / Let It Bleed (1969)

Let It Bleed, İngiliz rock grubu Rolling Stones'un sekizinci İngiltere ve onuncu Amerika stüdyo albümü, 28 Kasım 1969'da Amerika Birleşik Devletleri'nde London Records'ta ve kısa bir süre sonra Birleşik Krallık'ta Decca Records tarafından yayınlandı. Grubun 1969 yılındaki Amerika Turnesinden kısa bir süre sonra piyasaya sürülen bu albüm, 1968'deki Beggars Banquet'in devamı niteliğinde ve bu albüm gibi, grubun kariyerlerinin Aftermath öncesi döneminde öne çıkan daha Blues yaklaşımına bir dönüş. Albümdeki ek sesler Gospel, Country Blues ve Country Rock'tan etkileniyor.

Let It Bleed, Stones'un bugün ender bulunan ve çok rağbet gören resmi mono versiyonu olarak yayınlanan son albümüydü. Bu mono versiyon, stereo versiyonun yalnızca bir 'katlanmış' halidir. Yine de The Rolling Stones in Mono (2016) kutu setine dahil edildi. Albüm ABD'de LP kaydı, makaradan makaraya teyp, ses kaseti ve 8 kanallı kartuş olarak 1969'da ve yeniden düzenlenmiş bir CD ve krom kaset olarak 1986'da piyasaya sürüldü. Ağustos 2002'de yeniden düzenlenmiş olarak yeniden yayınlandı. 

Albümün yapımcılığını, Beggars Banquet'in de yapımcılığını üstlenen Jimmy Miller üstlendi. Miller'ın prodüksiyon tarzı, albüme yoğun, güçlü bir ses veren ağır sıkıştırma ve sınırlama kullanımıyla karakterize edildi. Ayrıca grubu, önceki çalışmalarından daha çeşitli ve eklektik bir albümle sonuçlanan farklı sesler ve düzenlemeler denemeye teşvik etti.

Albümün açılış şarkısı "Gimme Shelter", Rolling Stones'un en ikonik şarkılarından biridir. Şarkı, etkileyici, blues temelli bir riff'e ve Mick Jagger'ın unutulmaz bir vokal performansına sahip. Sözler, şiddet ve sosyal huzursuzluk üzerine karanlık ve rahatsız edici bir meditasyon. Şarkı, Vietnam Savaşı'na ve Martin Luther King Jr. ile Robert F. Kennedy suikastlarına yanıt olarak yazılmıştır.

Beşinci parça "Let It Bleed", albüme adını da veren şarkı. Şarkı, aşk ve kayıp hakkında güçlü ve duygusal bir türkü. Sözler, sevgilisinin ölümüyle yüzleşmeye çalışan bir adam hakkındadır.

Altıncı parça, "Midnight Rambler", karanlık ve tehditkar bir blues şarkısı. Şarkı, Jagger'ın etkileyici bir ritmine ve tehditkar bir vokal performansına sahip. Sözler, şiddetli bir öfke patlaması yaşayan bir adam hakkındadır.

Yedinci parça, "You Got the Silver", yavaş, blues bir balad. Şarkı, Jagger'ın güzel bir vokal performansına ve gür bir yaylı düzenlemeye sahip. Bu parçalar albümde öne çıkan parçalar.

Let It Bleed kritik ve ticari bir başarıydı. Albüm Amerika Birleşik Devletleri'nde Billboard 200 listesinde bir numaraya, Birleşik Krallık Albüm Listesi'nde ise iki numaraya ulaştı. Amerika Birleşik Devletleri'nde RIAA tarafından 6 kat Platin ve Birleşik Krallık'ta BPI tarafından 4 kat Platin sertifikasına sahiptir. Albüm, karanlık ve güçlü sesi, karmaşık ve çeşitli aranjmanları ve unutulmaz şarkılarıyla eleştirmenler tarafından övüldü. Let It Bleed, tüm zamanların en iyi rock albümlerinden biri olarak kabul edilir.

Albümün etkisi, Led Zeppelin, Black Sabbath ve Metallica gibi diğer birçok sanatçının çalışmalarında duyulabilir. Albümün karanlık ve güçlü sesinin, heavy metal müziğinin gelişimi üzerinde etkisi olduğu belirtildi. Let It Bleed, günümüzde alakalı ve etkili olmaya devam eden klasik bir albümdür.

THE ROLLING STONES

Mick Jagger / Lead Vokal, Armonika, Akustik Gitar
Keith Richards / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Slide Gitar, Bass, Vokal
Brian Jones / Conga, Autoharp
Bill Wyman / Bass, Autoharp, Vibraphone
Charlie Watts / Davul
Mick Taylor / Slide Gitar, Elektrikli Gitar

Konuk Müzisyenler:
Ian Stewart / Piyano
Nicky Hopkins / Piyano, Org
Byron Berline / Fiddle
Merry Clayton Vokal
Ry Cooder / Mandolin
Bobby Keys / Tenor Saksafon
Jimmy Miller / Vurmalılar, Davul, Tambourine
Leon Russell / Piyano
Jack Nitzsche / Koro Düzenlemeleri
Al Kooper / Piyano, French Horn, Org
Nanette Workman / Back Vokal
Doris Troy / Back Vokal
Madeline Bell / Back Vokal
Rocky Dijon / Vurmalılar
The London Bach Choir / Koro Vokalleri

LET IT BLEED

01 - Gimmie Shelter 4:30
02 - Love in Vain 4:18
03 - Country Honk 3:00
04 - Live With Me 3:35
05 - Let It Bleed 5:27
06 - Midnight Rambler 6:52
07 - You Got the Silver 2:51
08 - Monkey Man 4:12
09 - You Can't Always Get What You Want 7:28

14 Mayıs 2023 Pazar

Aphrodite's Child / It's Five o'Clock (1969)

Söz verilen baharın gelmek üzere olduğu güzel bir güne Aphrodite's Child ile devam edip grubun diskografisini de tamamlamış olalım. Dün de biraz bahsettiğimiz gibi blog ile ilgili en büyük düşüncelerden bir tanesi tam arşiv çalışması olması yönünde. Yani burada paylaşılan / anlatılan tüm grupların albümlerini (tabi 1979 yılına kadar olanları, zira blog 60-70 dönemindeki Rock müzik ve türevlerini hedefe koyuyor) öyle ya da böyle zamanı geldiğinde ekleyip tamamlamaya çalışıyoruz. 

Aphrodite's Child'ın müzikal olarak en altta kalan albümü It's Five o'Clock. İlk albümdeki Psychedelic Pop / Rock yaklaşımı burada da devam etmekle birlikte bazı yeni denemeler de bulunuyor. Muhtemeldir ki Vangelis'in grubun yönünü değiştirmeye çalıştığı dönemin başına denk gelmiş. Bir şeylerden sıyrılmaya çalışıp farklı bir şeye dönüşme çabası içerisinde sürüklenip gidiyor albüm. Sanırım bu nedenle de arada kalmış bir albüm görünümünde. Müzikal olarak başarısızlığının da tek sebebi bu olabilir.

Burada başarısızlıktan söz ediyoruz ama bu berbat olduğu anlamına gelmiyor elbette. Diğer albümlerle karşılaştırdığımızda çıkan sonuç bu diyebiliriz. Albümde popülerleşmiş hatta bu konuda klasikleşmiş bazı parçalar da bulunuyor. Annabella ve Marie Jolie çok uzun zamandır dinlenen parçalardan mesela. Demis Roussos'un değişik sesi ile ön plana çıkan her iki parça da Pop müziğin önemli parçalarından sayılabilir.

Ama dediğimiz gibi, 666 öncesi fazlasıyla arada kalmış bir görünümü de var It's Five o'Clock'un. Olmamış diye tanımlamak doğru değil, tamamlanmamış gibi bir havası var sadece. Progressive Rock'a doğru ilerleyen bir havası olmakla birlikte Psychedelic Pop'tan çok fazla kopmama isteği de var sanki albümün. Az önce bahsettiğimiz Vangelis'in grubun yönünü değiştirme çabası ile Demis Roussos'un popüler alanda kalma isteği arasına sıkışmış izlenimi yaratması da çok doğal. 

Sonuç olarak bakıldığında ortalama bir albüm. Bunu belirtirken de karşılaştırma yapmadan düşünmek gerekiyor. Yunan folklorundan beslenen, dönemin müzikal anlayışının değişmesine destek veren ama belli bir alan sıkışıp kalmaktan da kendini kurtaramamış, ilgi çekici ve arşivde bulunması gereken albümlerden biri It's Five o'Clock.

APHRODITE'S CHILD

Demis Roussos / Vokal, Bass, Gitar
Vangelis Papathanassiou /Klavye, Flüt, Vibes, Vurmalılar, Vokal
Lucas Sideras / Davul, Vurmalılar, Gitar, Vokal

IT'S FIVE O'CLOCK

01. It's Five O'Clock (3:31)
02. Wake Up (4:05)
03. Take Your Time (2:39)
04. Annabella (3:45)
05. Let Me Love, Let Me Live (4:43)
06. Funky Mary (4:11)
07. Good Time So Fine (2:46)
08. Marie Jolie (4:42)
09. Such A Funny Night (4:34)

8 Nisan 2023 Cumartesi

Writing On The Wall / The Power of the Picts (1969)

Edinburgh, İskoçya'da The Jury adıyla kurulan Writing On The Wall, yayınladıkları tek albümle Heavy Prog'un en iyi işlerinden birine imza atmışlar. Tek albümle kalmışlar gibi görünse de 1967'den dağıldıkları 1973 yılına kadar pek çok kayda imza atmışlar ve bu kayıtlar daha sonraları tek tek yayınlandı. Albüm olarak değil belki ama arşivlik malzemenin toplanmış hali olarak düşünüldüğünde, bu sonradan piyasaya sürülen albümler de en az ilk albüm kadar iyiler. Hatta albümleri diskografiye dahil etmekte hiç zorlanmazsınız.

1968 yılına geldiklerinde The Jury isminin tutar bir yanı olmadığını anlayıp Writing On The Wall'da karar kılmışlar. Lakin bu ismin de pek öyle ahım şahım bir tarafı olmadığını görememişler diye düşünmeden edemiyor insan. 67 - 68 yıllarında yaptıkları çalışmalar ile birlikte, Rock'ta yaşanan müzikal evrimin tam ortasında kendilerine yer bulmuşlar. Duruma uyum sağlama konusunda hiç yabancılık da çekmemişler anlaşıldığı üzere. Rekabetin büyük olduğu bir ortamda kendilerini geliştirme mecburiyeti ile hareket etmişler yani. İlk albümün ardından çok fazla konsere ve turneye çıkmışlar. Albüm büyük ticari bir başarı elde edemediği için yol kat etmekte zorlanmışlar ama yılmamışlar. 1972 yılında ardı ardına 2 albümlük materyal kaydetmişler. Lakin bunun için çok geç kaldıklarından ve 1973 yılında bütün ekipmanlarının çalınmasından kaynaklı da bir arada duramamışlar ve dağılmışlar.

Psychedelic Rock kökeninden gelen grup Blues Rock ile birleştirip sert ve ağır tonlara sahip bir müzikal yapı geliştirmişler. Şuna benziyor, bunu andırıyor diyemeyiz Writing On The Wall için ama illa bir gruplandırma yapacaksak da Cactus, Babe Ruth gibi isimlerle aynı kefede oldukların söylemek yanlış olmaz.

The Power Of The Picts albümünde sağlam gitarlar var. Yüksek tonda ve yırtıcı şekilde ortaya çıkıyorlar genellikle. Dönemin olmazsa olmazı klavyeler ise bambaşka bir hava veriyor albüme. Özelliksiz ama tam da grubun müziğine uyan vokal ile birleşince de ortaya nefis bir albüm çıkmış. Grubun ritim bölümü de oldukça iyi. Albümün tüm gidişatını bass ve davul ile belirlerken, diğer aletleri bu ikisinin üzerinde hareketli bir şekilde oynatmak üzerine kurgulayabilmişler.

WRITING ON THE WALL

Willy Finlayson / Gitar, Lead Vokal
Robert "Smiggy" Smith / Gitar
Bill Scott / Klavye
Jake Scott / Bass
Jimmy Hush / Davul, Vokal

THE POWER OF THE PICTS

01. It Came on a Sunday (4:18)
02. Mrs. Cooper's Pie (3:21)
03. Ladybird (3:47)
04. Aries (8:09)
05. Bogeyman (3:44)
06. Shadow of a Man (3:52)
07. Tasker's Successor (3:43)
08. Hill of Dreams (3:06)
09. Virginia Waters (5:57)

7 Nisan 2023 Cuma

The Battered Ornaments / Mantle-Piece (1969)

The Battered Ornaments
da tuhaf işler yapan, sağı solu belli olmayan gruplardan. Daha önce Pete Brown & Piblokto ile ilgili yazıda Pete Brown'dan ve His Battered Ornaments'tan biraz bahsetmiştik. Ama üstü kapalı, biraz daha az bilgi ile geçiştirmiştik. Oysa hikaye biraz tuhaf. Sanırım biraz da karmaşık. Kan, ter ve gözyaşı dolu da diyebiliriz. Hikayeye geçmeden işin başlangıcı yerine önce Piblokto macerasını sonra The Battered Ornaments'ı anlatmak da tarihsel sürece aykırılık oluyor aslında, fakat doğaçlamayı seviyoruz işte ne yapalım. Sıralama yerine kafamıza göre gelen kısımdan vuruyoruz.

Şimdi normalde bu işin en başı Pete Brown & His Battered Ornaments grubudur. Ardından The Battered Ornaments gelir ve Piblokto ile devam eder. Sıralamaya tersten başladık, tamamen keyfi sebeplerden. Başarılı bir albüm kaydı yapan Pete Brown & His Battered Ornaments epeyce popüler olup konserlere filan çıkmaya başlıyor bolca. Ardından da ikinci albümün sırası geliyor. Albüm kaydedip bitiriliyor. O sıralarda da Rolling Stones'un ön grubu olarak Hyde Park'ta yapılacak konsere çıkmak için anlaşıyorlar. Elbette, büyük bir adım bu. Rolling Stones gibi bir devden önce sahneyi ısıtacaksınız. Lakin grubun kurucusu, fikir babası ve genel anlamda her şeyi olan Pete Brown, konserden 1 gün önce grubun diğer elemanları tarafından gruptan atılıyor. Sanırız, Brown bu şoku uzunca bir süre travma olarak taşımıştır içinde.

Neyse, sahneye The Battered Ornaments olarak çıkıyorlar ve başarılı bir performans sergiliyorlar, Pete Brown olmadan hem de. Ardından bitmiş olan albümdeki Brown vokallerini kaldırıyorlar ve Chris Spedding vokali ile tekrar kaydediyorlar ve albüm bu şekilde yayınlanıyor.

Her ne kadar Spedding, Brown'dan çok da ha iyi bir müzisyen ve sesini kullanabilen bir yetenek olsa da Brown'ın insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi yaratamamıştı. Albüm ilkine oranla daha iyi bir müzikal alt yapıya sahipti, vokal de oldukça iyiydi ama Pete Brown'ın karizması için içinde yoktu. Bu nedenle de albüm o dönem göz ardı edildi bile diyebiliriz. 

Mantle-Piece'in müzikal yapısı oldukça iyi. Blues Rock, Jazz Rock, Psychedelic Rock gibi etkileri içeriinde barındıran bir Progressive Rock anlayışına sahip. Parçalarda Pete Brown'ın parmağı olmasından dolayı sözler değişik ve ilgi çekici. Enstrüman kullanımları ise had safhada iyi. Kendi döneminde ticari başarı yakalayamamış ve grubun tamamen dağılmasına sebep olmuş olsa da Mantle-Piece gerçekten de iyi albümlerden biri.

THE BATTERED ORNAMENTS

Roger Potter / Bass, Vokal
Pete Bailey / Conga, Vurmalılar, Vokal
Rob Tait / Davul, Güira, Tambourine, Vokal
Nisar Ahmed Khan / Gitar, Reeds, Flüt, Vokal
Chris Spedding / Gitar, Steel Gitar, Portekiz Gitarı, Piyano, Org, Vokal

MANTLE-PIECE

01 - Sunshades 3:30
02 - Late Into the Night 5:16
03 - Then I Must Go 4:11
04 - The Crosswords and the Safety Pins 5:34
05 - Staggered 4:08
06 - Twisted Track 4:29
07 - Smoke Rings 5:12
08 - Take Me Now 3:03
09 - My Love's Gone Far Away 3:38

6 Nisan 2023 Perşembe

Tarantula / Tarantula (1969)

1968 yılında California'da, Spanky & Our Gang grubunun bass gitaristi ve vokalisti Oz Bach tarafından kurulan Tarantula, başarılı bir tek albümle ayakta kalamamış gruplardan. 1 yıllık birlikteliğin ardından (hatta birkaç ay daha az olduğu söylenir) hemen dağılmışlar. Dağılmanın en büyük sebebi doğal olarak para kazanamama meselesi. Enfes bir Psychedelic Rock albümü kaydetmiş olmalarına rağmen ticari başarıyı elde edememişler. İşin ilginç yanı, albüm yayınlandıktan 20 küsur yıl sonra, 90'lı yıllarda albüm özellikle Psychedelic Rock dinleyenler arasında fazlasıyla büyük bir popülariteye de sahip olmuş. Durum tuhaf gibi gelse de böyle gruplar için çok normal olduğunu zaman içerisinde anlamış bulunmaktayız. Zamanında olmayan şeylere hakkı sonradan ödeniyor, ne yapalım...

Frank Zappa'nın ilk dönem işlerinden esinlendikleri açık şekilde görünmekle birlikte bir hayli de ileri götürmüşler işi. Başka albümler kaydedebilselerdi durum böyle devam eder miydi bilemiyoruz ama sadece bu albümle, tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz giriyorlar. Zappaesk yapının yanında Folk Rock ile de iç içe ilerliyor albüm. Bazı noktalarda sertliği arttırıp Hard Rock imajı çizmeye başlayıp ardından Space Rock'ın gölgesinde dinlenip Psychedelic Rock'a geri dönüyorlar.

Tarantula albümünün en keyif veren yanlarından biri, Mike Edelman tarafından çalınan flüt ve saksafon bölümleri Bu tarz albümlerde pek fazla rastlamadığımız türden, alışılmışın dışında ve fazlasıyla yaratıcı. Her iki müzik aletinin de bu kadar iyi kullanıldığı Psychedelic Rock albümlerinin sayısı bir elin parmakları kadar bile etmez diye tahmin ediyorum. Fazlası varsa bile bu albüm ilk 5'te diyebiliriz.

Thad Maxwell'in nefes kesen fuzz gitarları ile Tom Grasso'nun Heavy tonlardaki klavyeleri albüme çok fazla şey katıyor. Maxwell'in ayrıca grubun Lead vokali olduğunu da belirtelim. Yumuşak bir tona sahip sesi bazı yerlerde yırtıcı hale gelse de genelde sakin kalmayı tercih ediyor. Grubun dağılmasının ardından da ayakta kalan tek elemanın Maxwell olduğunu söylemeden geçmeyelim. Hakkı fazlasıyla yenmiş, gözden kaçırılmış Country Rock grubu Swampwater'a katılmış önce. Ardından da Arlo Guthrie'nin 2 albümünde çalışmış. 

Çokça bilinmeyen, hakkında bilginin az olduğu ama gerçekten de iyi bir grup ve albüm Tarantula. Arşivin en azından Psychedelic Rock kanadını fazlasıyla güçlendirebilecek niteliklere sahip.

TARANTULA

Tom Grasso / Klavye, Vokal
Mike Edelman / Flüt, Saksafon, Vokal
Steve Swirn / Davul
Oz Bach / Bass, Vokal
Thad Maxwell / Gitar, Lead Vokal

TARANTULA

01 - You 3:24
02 - Electric Guru 5:38
03 - T.V. Repairman 2:43
04 - Love Is for Peace 6:37
05 - Poison Dance 6:16
06 - Thoughts for Anne 2:44
07 - Peach Fuzz and Peppermints 3:53
08 - Red Herring 7:40
09 - Billy the Birdman 3:29

4 Nisan 2023 Salı

Masters of Deceit / Hensley's Electric Jazz Band and Synthetic Symphonette (1969)

Indiana, Amerika çıkışlı bir grup olan Masters of Deceit, tek albüm kaydetmiş ve efsaneleşmiş gruplardan biri sayılabilir. Doğal olarak da tek albümlü efsaneler listemize hızlı giriş yapabiliyorlar. 1969 gibi Rock müzik açısından değerli bir yılda çıkardıkları albümde tam anlamıyla bir geçişin kimliğini ortaya koyuyorlar diyebiliriz. Elbette bu geçiş Psychedelic'ten Progressive'e doğru olan dönem. Her iki türün de temel özelliklerine sadık kalarak, her ikisini de kullanarak kaydetmişler albümü.

Amerikalı bir grup olmalarından kaynaklı alt yapılarında Psychedelic Rock olması son derece doğal. Ama bununla yetinmek yerine dönemin hareketliliğine ayak uydurup işi ileri taşımayı amaç edinmişler. En azından bizim şimdi bu albümden anladığımız şey bu yönde. Tek albüm kaydedip dağılmış olmaları sıkıntı verici bir durum olsa da kabullenmekten başka çare de yok, hep olduğu gibi.

Albümün adından da anlaşılacağı üzere grubun lideri diyebileceğimiz tip Tom Hensley. Kendisi piyano, org, klavinet gibi tuşlu çalgılarda oldukça iyi bir tarza ve yeteneğe sahip. Bunu kullanarak hem albüme adını verirken hem de albümdeki genel yapıyı belirlemiş olduğunu görüyoruz. 

Hensley's Electric Jazz Band and Synthetic Symphonette'te sadece Psychedelic, sadece Progressive ya da sadece bu iki tür arasındaki geçiş yok. Daha geniş kapsamlı bir alana yayılıyor albüm. Dikkatli kulakların kaçırmayacağı üzere Country'den Jazz'a, Blues vari çıkışlardan Symphonic yaklaşımlara, farklı türlerden izler görmek mümkün. Şu durumda albümün türü de Eclectic Prog olarak tanımlanabiliyor. Böylesi karmaşık bir yapıya sahip albümde ritim bölümünün işini gerçekten de doğru yapması beklenir. Master of Deceit'in bass ve davulları ise bunun daha da ötesine geçmiş. Onlar olmasaydı bu albüm fazlasıyla eksik kalırdı gibi düşünebilirsiniz.

Diğer yandan Hensley'nin klavyeleri (bu Hensley soyadlı olanların genel alışkanlığı mıdır bu klavya acaba, diye düşünmeden edemiyor insan - bkz. Ken Hensley), bir anda ortaya çıkıp etrafı darmadağın eden sert gitarları, yükselip Space Rock'a doğru evrilen tarza bir anda ket vurarak geriye dönmesini sağlayan tenor saksafona hayran kalmamak mümkün değil. Bütün bunları bir araya getirdiğinizde hem dönemi en iyi yansıtan albümlerden / gruplardan olduğuna hem de zamanının çok ötesinde bir müzikal anlayışa sahip olduklarını anlıyorsunuz. Arşive mutlaka eklenmesi gereken albümlerden.

MASTERS OF DECEIT

Stan Gage / Davul
Gary Campbell / Bass, Tenor Saksafon, Vokal
Tom Hensley / Piyano, Klavinet, Org
Steve Blum / Gitar, Bass

HENSLEY'S ELECTRIC JAZZ BAND AND SYNTHETIC SYMPHONETTE

01. Shining (4:31)
02. Boxes (4:52)
03. The Grand Illusion (3:34)
04. Long Hard Journey (7:22)
05. Mirror (4:32)
06. Pieces: Together: Pieces (15:09)

31 Mart 2023 Cuma

Group 1850 / Paradise Now (1969)

İngiltere'yi işin içine katmadan düşünürsek, Avrupa kıtasının ilk Progressive Rock gruplarından biridir Group 1850. Hollanda çıkışlı olan grubun öncesi 1964 yılına, The Klits grubuna dayanır. Ortaya karışık bir şeyler yapmaya çalışan The Klits zamanla evrilip 1966 yılında Group 1850'ye dönüştü. Sağlam çalıyorlardı ve hemen kendilerine bir kitle edinmeye başladılar. Çıktıkları konserlerde sahne performansları çok iyiydi. 

1967 yılında en büyük çıkışlarını ve en iyi sahne performanslarından birini sergilediler. Amsterdam'a konsere gelen Mothers of Invention'ın ön grubu olarak sahneye çıktılar. Sergiledikleri performans Mothers of Invention elemanları tarafından da acayip beğenilmişti. Bu motivasyonla ilk albümleri Agemo's Trip To Mother Earth'ü kaydedip yayınladılar. 1968 yılında yayınlanan albüm Hollanda'nın ilk konsept albümüdür.

Pink Floyd'un Saucerful of Secrets albümü ile açtığı yolda ilerleyen grup, müzikal anlayışına pek çok tür ve tarzdan etkiler yerleştirirken Progressive yapıyı fazlasıyla güçlenirmişti. 1969 yılında, konumuz olan ikinci albüm Paradise Now yayınlandı. Albüm hem grubun hem de o dönemde Hollanda'nın en iyi albümü niteliğindeydi. Konserler ve sahne şovları birbiri ardına gelmeye başlamıştı grup için. Avrupa'nın pek çok yerinde bilinir hale gelmişler, albümleri de ortalamanın üzerinde satar bir durumdaydı. Fakat normal insanlar olmayan grup elemanları 1974 yılında Orange Upstairs adıyla sahne aldılar. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Group 1850 dağılmış mıydı? Adamlar neden sahnede başka bir isimle duruyorlardı? Bu karışıklık hali yaşanırken üzerine bir de aynı grup ismiyle albüm yayınladılar. Sonra ne olduysa bir anda başa dönüp tekrar Group 1850 adını aldılar ve 1975 yılında üçüncü ve son albüm olan Polyandri'yi yayınladılar.

Fakat üçüncü albümün ardından çok uzun bir süre bir arada kalamadılar ve grup yılın sonlarına doğru dağıldı. Elemanların hepsi başka gruplara katılarak yollarına devam ettiler.

Paradise Now, Psychedelic yönü fazlasıyla ağır basan bir albüm. Bazı noktalarda o kadar yükseliyor ki Space Rock'a dönüşmeye bile başlıyor. Gitar bölümleri ile kimi yerlerde Jimi Hendrix Experience'i hatırlatırken kimi yerlerde ise kapının arkasında Pink Floyd duruyormuş gibi hissettiriyor. İnsanı fazlasıyla yakalayan, derinden etkileyen, coşkuyla alıp sürükleyen bir albüm Paradise Now.

GROUP 1850

Peter Sjardin / Vokal, Flüt, Org
Daniel van Bergen / Gitar, Piyano
Ruud van Buuren / Bass
Beer Klaasse / Davul
Dave Duba / Gitar

PARADISE NOW

01. Paradise Now (5:22)
02. Friday I'm Free (2:54)
03. Hunger (4:54)
04. Circle (1:08)
05. Lonelyness (2:22)
06. Martin en Peter (1:55)
07. ?! (7:05)
08. Purple Sky (10:53)

17 Mart 2023 Cuma

Mighty Baby / Mighty Baby (1969)

Londra, İngiltere'den çıkma Mighty Baby'nin enteresan bir hikayesi var. Grup, 1968 yılında dağılan The Action grubunun elemanlarının bazılarınca aynı yıl içerisinde kuruluyor. Yılın sonlarına doğru konumuz olan ilk albümün kaydını tamamlıyorlar ama albüm 1 yıl boyunca piyasaya sürülemiyor. 1969 yılında piyasaya çıktığında da hem ticari başarı kazanırken hem de kaliteli bir albüm dolayısıyla fazlaca övgü alıyor. Hemen ardından grup elemanlarının dördü din değiştirip İslamiyet'e geçiyorlar (Şaka değil!). İkinci albüm kayıtları sırasında müzikal yaklaşımları büyükçe bir miktar değişiyor. Kaydedilen ikinci albüm iyi olmakla birlikte ilk albümden oldukça uzakta bir yerlerde duruyor.

İkinci albümden bir süre sonra da grup dağılıyor. Ama ara ara gruba ait canlı kayıtlar ve konser kayıtları bir bir gün yüzüne çıkıyor. Bazıları grup tarafından bazıları ise takipçiler tarafından kaydedilmiş. Sonradan çıkan bu kayıtlara bakıldığında grubun tam anlamıyla bir konser grubu olduğu ortada. Gerçekten de stüdyo albümlerinden daha iyi çaldıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

2 gün içerisinde hızlı bir şekilde ve düşük bir bütçeyle kaydedilen albüm aynı zamanda çok düşük bir plak baskısıyla piyasaya sürülmüş. Buna rağmen özellikle de underground müzik çevrelerinde bir anda kendine sağlam bir yer bulmuş Mighty Baby. Gelen bu popülerlikle birlikte Fairport Convention'ın ön grubu olarak sahne almalarının yanında 1970 yılında yapılan Isle of Weight Festivali'nin ilk günün kapanış grubu olarak da yer almışlar. 

Mighty Baby'nin bu ilk albümü gerçekten de Psychedelic köklerine son derece bağlı ve onu alıp bir adım öteye taşıyor. Bu yapısı itibariyle bazı kaynaklarda Progressive Rock'ın içerisine Crossover Prog üzerinden dahil edilmeye çalışılsalar da beyhude bir çaba olduğu, Mighty Baby'nin ilk albümünün sağlam bir Psychedelic Rock albümü olduğunu kabul etmek gerekiyor. Tabi beklentilerinizi Amerikan tarzı bir Psychedelic ile sınırlandırmayın. Albümde pek çok tarza ve türe yakınlaşan, derin, coşkulu ve oldukça da sempatik parçalar bulunuyor. 

Grup elemanlarından Alan 'Bam' King, Mighty Baby'nin modernleştirilmeye çalışılmış bir sufi müzik yaptığı ikinci albümünden sonra gruptan ayrılıp, Soft Rock, Pop Rock diye tabir edilen bir müzik tarzına dahil ama acayip de para kazanmış Ace grubuna dahil olduğunu söyleyelim.

MIGHTY BABY

Alan King / Gitar, Vokal
Martin Stone / Lead Gitar, Slide Gitar
Ian Whiteman / Piyano, Org, Saksafon, Flüt, Vurmalılar, Vokal
Michael Evans / Bass
Roger Powell / Davul

MIGHTY BABY

01. Egyptian Tomb (5:28)
02. A Friend You Know But Never See (4:24)
03. I've Been Down So Long (5:05)
04. Same Way From the Sun (5:37)
05. House Without Windows (6:10)
06. Trials of a City (5:58)
07. I'm From the Country (4:49)
08. At a Point Between Fate and Destiny (4:44)

2 Mart 2023 Perşembe

Steamhammer / Reflection (1969)

İngiltere'de 1968 yılı sonlarına doğru kurulan Steamhammer 5 kişilik bir kadroya sahip. Blues Rock ile başladıkları serüven fazlasıyla Progressive etkiler içeriyor. İkinci albümde tarzlarına biraz Jazz katsalar da sonraki albümlerde yine Blues'a dönüyorlar. Grubu Progressive Rock içerisine ya da daha doğru tabir ile Crossover Prog içine dahil etmek de yanlış olmaz. Veya daha ileri gidip Progressive Blues ya da Blues etkileşimli Progressive gibi tanımlamalar da yapılabilir.

Daha kuruldukları ilk andan itibaren başarılı bir performans sergiliyor Steamhammer. Dönemin ünlü ve önde gelen Amerikalı Blues gitaristlerinden Freddie King'in 68 - 69 arasında İngiltere'de verdiği konserlerde ön grup olarak sahne alıyorlar. Tarzlarını geliştirmek için buldukları her fırsatta barlarda, publarda konserlere çıkıyorlar. Edindikleri deneyim onlara Columbia Records ile albüm anlaşmasını getiriyor. Hızla girdikleri stüdyodan aynı hızla çıkıyorlar ve ortaya konumuz da olan Reflection albümü çıkıyor. Albüm ticari olarak bir başarı elde edemiyor. Fakat grubun popülerleşmesinde büyük etkisi oluyor. Özellikle dönemin Batı Almanya'sında -ki Rock için gerçekten de büyük imhanlar sağlayan bir sahne o yıllarda- radyo listelerinde kendilerine yer buluyorlar. Hatta radyoda canlı bir performans sergileme şansını da yakalıyorlar.

Popülaritenin artmasıyla ikinci ve Jazz etkileri fazla olan Mk II albümü piyasaya çıkıyor. Mk II kaliteli bir albüm olmasının yanında ticari başarıyı da berberinde getiriyor. Grup 1970 ve 1972'de kaydettikleri 2 albümle efsanevi gruplar listesine (henüz oluşturmadığımız, hazırlıkları süren bir liste bu) giriyorlar. Sonra da dağılıyorlar tabi. Lakin grubun gitaristi Martin Pugh ve son albüm Speech'e konuk müzisyen olarak katılan Louis Cennamo, yine aynı albümün kayıtları sırasında Steamhammer'a çok fazla desteği olan Keith Relf ile yeni bir grup kurma yoluna gidiyorlar. Ortaya çıkan grup da Armageddon oluyor.

Steamhammer, İngiliz Blues anlayışının ikinci dalgasına dahil ediliyor. Reflection albümü de bu ikinci dalganın en iyi albümlerinden biri. Saf bir şekilde ama İngiliz tipi Blues içeriyor. İçine kattıkları flüt gibi enstrümanlarla da müzikal anlayışı biraz daha ileriye taşıyorlar. Gitarlar bazı noktalarda Jimi Hendrix'i hatırlatırken, Focus vari flütlerle birlikte güzel bir bileşim oluşturuyor.

STEAMHAMMER

Kieran White / Vokal, Armonika, Akustik Gitar
Martin Pugh / Lead Gitar
Martin Quittenton / Gitar
Steve Davey / Bass
Michael Rushton / Davul

REFLECTION

01. Water, Pt. 1 (0:52)
02. Junior's Wailing(3:18)
03. Lost You Too (3:28)
04. She Is the Fire (3:10)
05. You'll Never Know (3:27)
06. Even the Clock (3:49)
07. Down the Highway (4:28)
08. On Your Road (2:43)
09. Twenty-Four Hours (7:28)
10. When All Your Friends Are Gone (3:49)
11. Water, Pt. 2 (1:44)

10 Aralık 2022 Cumartesi

Silver Apples - Contact (1969)

Simeon Coxe ve Dan Taylor, The Overland Stage Electric Band adıyla New York dolaylarında düzenli olarak çalan bir grubun solistiyken, bir gün 40’lardan kalma bir osilatör ile takılmaya başlayınca, üç gitaristin grubu terk etmesiyle ile başbaşa kalırlar. İsimlerini Silver Apples olarak değiştirerek yollarına devam eden duo, Kapp records ile anlaşarak 1968 yılında ilk albümlerini çıkarır.

Fazlasıyla çiğ ve düşük prodüksiyonla kotarılmış ilk albümleri kadar tutulmamış ve hatta dağılmalarına neden olmuş ikinci albümleri Contact ilk albümde olduğu gibi jazz, blues, funk arası gidip gelen davulların üzerine osilatörler ve synthlerin kakafonik seslerinin tekrarlaması ve vokaller/okunan sözler formülüne sahip. Bir bakıma krautrock/psychedelic gibi dursa da -tamamen dönemin tonlamaları ve prodüksiyonu ile de alakalı- uçuk sözlerin derinliksiz fakat gayet etkileyici tonlarda vokalize edilmiş olması da kakafoniye ve kaosa bir odun daha ekliyor. Bu arada grubun dağılması da en az kurulmasında payı olan cüretkarlıklarından kaynaklanıyor ve ön kapakta poz verdikleri kokpitten Pan-am logosunu silmedikleri için Kapp records davalık oluyor ve piyasaya süremedikleri üçüncü albüm ile tarihe gömülüyorlar.

Herkesin cayır cayır gitarlarla yardırdığı dönemde, günümüzde minimal (elektronika) olarak adlandırılan tarzın temellerini atan bir yaklaşımla icrat ettikleri tarzları yıllar sonra Almanların Krautrock’ı olarak karşımıza çıkmış ve genel olarak tekrara dayalı bu tarzın ekmeğini Can ve Neu ve niceler gayet güzel yiyebilmiş.

Neyse ki 1994 yılında Krautrock’ın ekmeğini yemekten usanmamış bir Alman firması tarafından lisanssız olarak basılan ilk iki albümleri ile tekrar dikkat çekmiş ve bir iki sene içerisinde tekrar toplanmaya karar vermişler. 1998 yılında Dan Taylor’un kömürlüğünden çıkardığı üçüncü albümleri The Garden’ı kayıtlarını toparlayarak piyasaya süren grup aynı sene turlamaya başlar. Tur otobüslerinin yoldan çıkmasına neden olan bir kaza sonrası boynu kırılan Taylor, 2004 yılına kadar iyileşme sürecinde kalır fakat eskisi gibi davul çalamaz. 2005 yılında kalp krizinden ölen Taylor sonrası Simeon tek başına çalmaya devam eder. 2020 yılında 82 yalında ölen Simeon, ölmeden önce 2016 yılında son Silver Apple albümü Clinging To A Dream’i kaydeder. 20 yıl sonra gelen o albümün eskileri aratmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

SILVER APPLES

Simeon Coxe / Elektronik Aletler, Vokal
Dan Taylor / Vurmalılar, Vokal

CONTACT

01. Oscillations (2:47)
02. Seagreen Serenades (2:53)
03. Lovefingers (4:10)
04. Program (4:05)
05. Velvet Cave (3:28)
06. Whirly-Bird (2:39)
07. Dust (3:42)
08. Dancing Gods (5:55)
09. Misty Mountain (2:38)

8 Aralık 2022 Perşembe

The Flock / The Flock (1969)

1966 yılında Chicago'da kurulan The Flock, kurulduğu yer ve dönemden rahatlıkla anlaşılabileceği üzere Jazz Rock üzerine yoğunlaşmış bir grup. Blood, Sweat & Tears'ın kazandığı ciddi ticari başarının ardından Jazz temelli Rock müziğin de para kazandırabileceğini fark eden yapımcılar birbiri ardına albüm anlaşmaları yapmaya başlayınca The Flock da bu furyadan faydalanıp bir anlaşma kapıyor. Chicago Transit Authority (nam-ı diğer Chicago) ile aynı ayda çıkardıkları albüm oldukça büyük ilgi de görüyor.

Diğer yandan her ne kadar Jazz tabanlı olsalar da yaptıkları müziği salt Jazz Rock adlandırmak da son derece yanlış olur. Farklı kültür, tür ve tarzlardan etkilenen yapısı ile aslında daha bir Eclectic Prog yapıyorlar diyebiliriz. Sıkıcı olmaktan çok öte, yapısal farklılıkları bir hayli fazla olan ve değişik yerlerde gezinmeyi seven bir tarzları var. Keman grupta çok önemli bir yere sahip ki kemanları daha sonraları Mahavishnu Orchestra'da devleşecek olan Jerry Goodman'ın çaldığını da belirtmeden geçmeyelim.

Saksafonlar, trompetler, flütler, 12 telli akustik gitarları albümün her yerinde hissetmek mümkün. Bir hayli fazla bölümde rastladığımız bu enstrümanların kimi zaman atonale kayan kullanımlarını dinlerken insan kendini yapayalnız bir şekilde, uzun bir yolculuğun ortasında gibi hissediyor. Çok değişik duygular yaratmak için farklı şekillerde kullanılan enstrümanlar, dünya ile bağlantınızı koparıp sizi ruhani bir alana sürüklüyor.

Albümde en etkisiz elemanın vokal olduğunu da söylemek gerekiyor. Bu tarz müzik yapan bir grup için fazlasıyla özelliksiz ve sönük kalıyor. Kimi yerlerde, olmasaymış da olurmuş diyebileceğiniz zamanlar bile oluyor. Grupta gitarları da çalan Fred Glickstein'in değişik ses ve tonlara kayarak yaptığı vokal yapıyı çok bozmasa da gerek olup olmadığını da sorgulatıyor bazen. Buradan berbat bir vokal olduğu sonucu da çıkmaz elbette. Bahsettiğimiz kısım "bazı yerler" ile alakalı. Yoksa Glickstein'in hoş ve değişik bir sesi var.

Parçalarda çok büyük yaratıcılıklar pek olmamakla birlikte yakaladıkları tonları, ritimleri, bölümleri birbirine çok iyi bir şekilde bağlamış olmaları hem devamlılığı sağlıyor hem de parçaları biraz daha yukarı taşıyor. Müziğin iyi olmasından çok nasıl kullanıldığını öne çıkartarak başarılı bir albüm yapıyorlar yani.

THE FLOCK

Fred Glickstein / Elektrik Gitar, 12 Telli Akustik Gitar, Lead Vokal
Jerry Goodman / Keman, Gitar, Vokal
Rick Canoff / Tenor Saksafon, Vokal
Tom Webb / Tenor Saksafon, Flüt, Armonika, Maracas
Frank Posa / Trompet
Jerry Smith / Bass, Vokal
Ron Karpman / Davul

THE FLOCK

01. Introduction (4:50)
02. Clown (7:42)
03. I Am the Tall Tree (5:37)
04. Tired of Waiting (4:35)
05. Store Bought - Store Thought (7:00)
06. Truth (15:25)


22 Kasım 2022 Salı

Zoo / Zoo (1969)

1968 Öğrenci Hareketi'nin hemen ardından bir araya gelen grup elemanları isimlerini önce La Question olarak belirlemişler. Birlikte çalıştıkları 1 yılın ardından albüm kaydına girdikleri sırada da grubun adını Zoo yapmaya karar vermişler. Değişikliklerin hızlı ve beklenmedik olduğu gruplardan biri Zoo. Bir anda elemanlar ayrılıyor, yerlerine yenileri geliyor, albüm kayıtları sırasında tarz değişikliği yapıp yapmayacaklarını tartışıyorlar falan. Belki de bu gelişmelerden dolayı, albümleri de gerçekten iyi.

Daha ilk albümün kayıtları sırasında Jazz ve Blues köklerinden kopmadan mı devam etsek yoksa Progressive Rock yapmaya mı başlasak tartışmaları yaşanırken en büyük darbeyi plak şirketi vuruyor Zoo'ya. Baştan sona Jazz Rock olan bir albümü yayınlamaya cesaret edemiyorlar yani. Ama hemen hemen aynı zamanlarda önce Chicago ardından da Blood, Sweat & Tears örneği, Zoo'yu ipin ucundan döndürüyor. Firma, albümü apar topar yayınlıyor ve Zoo kısa sürede büyük başarı sağlıyor. Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki Amougies Festivali'nde sahneyi Pink Floyd, Frank Zappa, Colosseum, East of Eden ve The Nice ile paylaşıyorlar.

Ama bu tip başarılar grup elemanlarının ayrılmasını engellemiyor. İlk albümden sonra Jazz Rock - Progressive Rock tartışmasına kapılan elemanlardan Progressive'ciler gruptan ayrılıyor. Kalanlar 2 nefis albüm daha kaydediyorlar ama oradan öteye de gidemiyorlar.

Albüm Progressive etkiler içermekle birlikte tamamıyla bir Jazz Rock albümü. İnişleri çıkışları, tuhaf yöne giden, koptu kopacak gibi hissettiren melodileriyle kendine has bir yapının ürünü. Albümdeki nefesliler fazlasıyla hareketli ve yırtıcı özellikler taşıyor. Genellikle de aynı tavrı benimseyen vokalin, kimi zaman yanı başında kimi zaman arkasında kimi zaman da umursamaz bir şekilde önünde yer alıyor.

Kemanlar ise parçalarda çok değişik etkiler yaratarak öne çıkıyorlar. Bir anda İngiliz tarzı Progressive Rock bir şeyler çıkacakmış gibi beklentiye girerken diğer anda derinden bir Jazz'a doğru süzülüyorsunuz. Grubun bu ilk albümünün bazı anlarında kendinizi Lousiana'ya gidiyormuşsunuz gibi hissettiren ve Blues'a çok yakın duran bölümler bulunuyor ama o kadar iyi bir şekilde yedirilmiş ki hava bir anda dağılıp Jazz'a dönüş yapıyorsunuz.

ZOO

Pierre Fanen / Lead Gitar
Joël Daydé / Vokal
Daniel Carlet / Keman, Tenor Saksafon
Michel Ripoche / Keman, Tenor Saksafon
Tony Canal / Trompet
André Hervé / Hammond Org
Michel Bonnecarrère / Rhythm Gitar
Michel Hervé / Bass
Christian Devaux / Davul

ZOO

01 - If You Loose Your Woman 4:15
02 - Ramses 4:41
03 - Bluezoo 5:47
04 - Rhythm and Boss 4:46
05 - Memphis Train 3:26
06 - Samedi soir à Carnouet 5:59
07 - You Sure Drive a Hard Bargain 4:50
08 - Mammouth 7:35

17 Kasım 2022 Perşembe

Loadstone / Loadstone (1969)

Brimstone
'un yaptığı çağrışımla Loadstone'a geçiş yapıyoruz. 1969 yılında Las Vegas'ta kurulan grup çok uzun ömürlü olamamış maalesef. Ama arkalarında Psychedelic Rock ve Jazz Rock'un bir arada çok iyi durduğu bir albüm bırakmayı başarabilmişler. İki türün bu kadar iç içe geçtiği ve darmadağınık bir hale gelmeden bu kadar iyi durduğu albümlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır. O nedenle de tek albümlü efsaneler listesine girme konusunda da sorun yaşamazlar.

1969 yılı başlarında bir araya gelen grup elemanları başta Las Vegas'ta sahne alan Bobby Darin'ın ön grubu olarak çıkıyorlardı. Darin, onların tarzını sevmiş ve yüreklendirmişti fakat kafasını dinlemek için kenara çekildiğinde grup a işsiz kalmıştı. Önce değişik türde cover yaptıkları bir gruba evrildiler, amaçları sadece faturaları ödemekti. The Pussycat A Gog Go isimli bir kulüpte çalıyorlardı. Kulübün müdavimlerinden olan Andy Williams, grubun performansını ve seyircinin onlara olan sevgisini görünce plak şirketi ile albüm anlaşması imzalamalarını sağladı. Albüm, 1969 yazının başlarında 2 hafta içinde kaydedildi. Parçalar oldukça iyiydi ama grup fazlasıyla şansızdı. Tanıtım için çıktıkları birkaç dinleti ve Los Angeles'da çaldıkları birkaç kulüp dışında neredeyse hiçbir zaman konsere çıkma şansına sahip olmadılar. Albümün kalitesine rağmen ticari başarıyı yakalayamamış olmaları da üstüne gelmişti. Grup, Vegas'ta dağıldı ve grup elemanları başka gruplarla çalışmaya başladı.

Tarihsel süreçleri çok kısa olan grubun geride bıraktığı ve grupla aynı adı taşıyan albüm Loadstone ise hala dinleniyor. Psychedelic etkilerin çok fazla olduğu parçalarda Trombon, Trompet, Obua gibi enstrümanlarla bir anda değişen hava sık sık hissediliyor. The Grateful Dead ile Chicago'nun kafa kafaya sert bir şekilde birbirine girdiğini düşünün! Loadstone size bu hissiyatı fazlasıyla yaşatıyor. 

Albümde enstrüman kullanımları çok iyi düzeyde. Adamlar Las Vegas'ta sürekli sahne alarak yeterince olgunlaşmışlar zaten. Zaman zaman, parçaların sertleştiği yerlerde öne çıkan gitarların tam da sahne performansı gibi olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Hafiften hırıltılı, bazen teneke gıcırtısı gibi gelen vokal ise albümde dikkati çeken müzikal öğelerden biri. Daha fazla Loadstone ile karşı karşıya kalsaydık nasıl olurdu bilemiyorum ama Psychedelic Rock, Jazz Rock ve Progressive dinleyenler için son derece doyurucu bir albüm.

LOADSTONE

John Sterling / Gitar, Vokal 
Samuel "Sam" Cernuto / Trombon 
Steve Douglas “Husczka” / Trompet, Fluegelhorn 
John Phillips / Tenor Saksafon, Flüt, Obua, Fagot 
Terry Ryan / Klavye 
Barry Abernathy / Bass 
Larry Devers / Davul

LOADSTONE

01 - See the Light 3:25
02 - Keep on Burning 2:47
03 - Dayshine 5:16
04 - Time 3:43
05 - It Couldn't Be Bad 3:15
06 - Flower Pot 15:15

12 Ekim 2022 Çarşamba

Samson / Are You Samson (1969)

60'ların sonlarından tek albümlük İngiliz Psychedelic Rock örneği. Kökeni 1966 yılında kurulan ve kısa süre sonra dağılan Big City Soul Band'e dayanır. Bu grupla beklediklerini bulamayan elemanlar isim ve tarz değişikliği yaparak yola devam kararı alırlar. Belirtelim, Samson da hakkında bilgiye hasret olduğumuz gruplardan biridir. 1968 yılında Manchester, İngiltere'de kurulan grubun adı 1949 yılı yapımı Samson And Delilah filmine dayanıyor. Cecil B. DeMille'in yönetip Victor Mature ve Hedy Lamarr'ın oynadığı filmden bazı Samson görüntüleri albüm kapağında da mevcut. Samson'ın yıktığı sütunlarla birlikte elbette.

Grubun olabildiğince tempolu, melodik bir yapısı var. Albümde pek çok türün izlerini görmek de mümkün. Bu bakımdan eklektik ve hatta crossover terimlerini grubun tarzıyla alakalı olarak kullanmak çok da yanlış olmaz. Gözle görülür Baroque etkilerinin olduğunu da söylemek gerekiyor. Albüm muhteşem, olağanüstü, efsanevi diye tabir edilebilecek albümlerden değil. Ama Pop anlayışından Psychedelic'e doğru kayan yapısıyla, farklı türleri birleştirip kendilerinden çok şey kattıkları düzenlemelerle, özelliksiz ama yerinde duramayan vokali ile arşivlenmesi gereken albümlerden biri.

Baskın şekilde ön plana çıkan org ve gitarın yanında pirinç üflemeliler de albümdeki yerlerini almışlar. Yapısal olarak sıklıkla Pop'a doğru kaysalar da Samson'un kendine has tarzında bu hiç göze batan bir hal almıyor. Daha çok tarzı yumuşatıp varyasyonları arttırma çabası olarak algılanabilir. Gerçi, vokalin ön planda olduğu yerlerde "Beach Boys mu yahu bu" bile dediğiniz oluyor ama hepsi o kadar. Diğer taraftan bakıldığında ise özellikle enstrüman kullanımları ve türe kattıklarıyla ilk dönem The Moody Blues'u da andırdıkları rahatlıkla söylenebilir.

Müzikal açıdan sıradan olmanın ötesinde olsalar da belli ki ticari açıdan herhangi bir başarıya imza atamadıkları için Samson da tarihin tozlu Rock Müzik rafları arasında bir yerlere sıkışmış durumda. Dediğim gibi, Progressive Rock, Symphonic Progressive Rock, Krautrock gibi etkili bir şeyler olmasa da grubun müziği başarılı bir Psychedelic Rock örneği olarak duruyor. Ağır ve kendini kaybeden Psychedelic albümlerin ve grupların yanında daha hafif, daha melodik ve kolay dinlenebilir oldukları da bir gerçek.

SAMSON

Les Jones / Gitar
Norman Findley / Org
Paul Ford / Trompet
Les Olbinson / Bass
Mike Delaney / Davul
Ian Kewley / Vokal, French Horn

ARE YOU SAMSON

01 - Traffic
02 - Sleep
03 - Journey
04 - Fair
05 - The End Song
06 - Mars
07 - Venus
08 - Saturn
09 - Poem for Sam

11 Ekim 2022 Salı

Andromeda / Andromeda (1969)

Fuzzy Duck
'ta bahsi geçmişken Andromeda ile devam edelim. 1968 yılında The Attack grubundan ayrılan John DuCann yeni bir grup kurma peşine düştüğünde Mick Hawksworth ve Jack Collins'i buluyor. Önce The Five Day Week Straw People adında nefis bir Psychedelic Rock albümü kaydediyorlar. Ama bu tek albümlük bir proje olarak kalıyor. Üst aşama olarak düşündükleri yeni bir grup olan Andromeda'yı kuruyorlar. Fakat Collins gruptan ayrılıyor. Yerine ise Ian McLane geliyor. Du Cann ile Hawksworth, bir önceki gruplarından gelen Psychedelic deneyimini daha ileriye taşıyıp Jazz, Hard Rock gibi türlerle birleştiriyor ve temelde Proto-Prog diyebileceğimiz bir albüm kaydediyorlar.

Albüm kaydı da yılan hikayesi misali bir hal alıyor bu arada. Efsane yapımcı John Peel ve RCA işin içine giriyor önce. Collins'in ayrılması ile birlikte Peel anlaşmayı feshediyor. Grup bu arada Black Sabbath ile turneye çıkıyor ve oldukça başarılı bulunuyor. The Who'nun gitaristi Pete Townshend de Andromeda'nın albümü için yapımcı olmaya niyetleniyor. Ama hepsi boşa çıkıyor ve 1969 yılında albümü kendi çabalarıyla kaydedip yayınlıyorlar. Albüm, döneminde eleştirmenler tarafından fazlasıyla başarılı bulunurken, ticari anlamda tam bir hayal kırıklığı yaratıyor. DuCann albümden sonra gruptan ayrılıp Atomic Rooster'ı kurmak için Vincent Crane ve Carl Palmer ile çalışmaya başlıyor.

Diğer elemanlar birkaç gitarist ile çalışıp grubu devam ettirmek isteseler de en sonunda pes ediyorlar. Hawksworth Fuzzy Duck'ı kurmak için yola çıkarken Ian McLane ise Ray Owen's Moon'a katılıyor. Doğal olarak da elimizde yine, tek albümlük olmasına üzüldüğümüz gruplardan biri kalıyor. 

Psychedelic'ten beslenen yapısıyla pek de farklı bir şey yapmıyormuş izlenimi yaratsa da aslında iş tam olarak öyle değil. Andromeda, uzun varyasyonlarla bezeli, ilerlemeye açık bir albüm. Az önce de belirttiğimiz gibi Jazz'ı da içine alarak çıtayı fazlasıyla yükseltiyor ve Hard Rock'la birleştirip daha sert bir tarza doğru yöneliyor. İngiliz tipi Progressive Rock'ın öncülü olması ve Proto-Prog olarak anılması tam da bu yüzden. Atomic Rooster'ın bilinirliğinin Carl Palmer sayesinde olduğunu düşünsek de DuCann gitarının o başarıdaki yeri yadsınamaz. Andromeda'da John DuCann'in neler yapabileceğini, nereye gidebileceğini rahatlıkla görebiliyorsunuz. Tabi Hawksworth ve McLane'i bunun dışında tutmak hiç doğru değil. 3 kişilik bir grup olarak hepsi yapabileceklerinin en iyisini yapmışlar gibi duruyor.

Oldukça güçlü bir sound'a, hızlı ve tempolu bir ilerleyişe, insanı müziğin içine hapseden bir dokuya sahipler. Arşivlerdeki yerini fazlasıyla hak eden gruplardan biri yani Andromeda

ANDROMEDA

John DuCann / Gitar, Vokal
Mick Hawksworth / Bass, Vokal
Ian McLane / Davul

ANDROMEDA

01 - Too Old 5:00
02 - Day of the Change 5:04
03 - And Now the Sun Shines 4:01
04 - Turn to Dust 6:52
05 - Return to Sanity 8:32
06 - The Reason 3:33
07 - I Can Stop the Sun 2:10
08 - When to Stop 8:43

6 Ekim 2022 Perşembe

High Tide / Sea Shanties (1969)

İngiltere
'den çıkmış belki en iyi Heavy Progressive Rock gruplarından biri olan High Tide için başarılı bir grafik çizdiklerini söylemek son derece yanlış olur. 1969 yılı başlarında Londra'da kurulan grup kısa süre içerisinde albüm anlaşmasını yapıyor ve gerçekten de nitelikleri çok yüksek bir albüme imza atıyor. Hemen ardından gelen 2. albüm, ilki kadar iyi olmasa da ona çok yakın bir yerde duruyor. Fakat sonra iş fena halde kopuyor. 18 yıl boyunca grup dağılmıyor, bir sürü parça kaydediyorlar ama tek bir albüm yayınlayamıyorlar. Tuhaf gruplarla uğraşmaktan da gına geldi, belirtmeden geçmeyeyim.

Türün oldukça sert örneklerinden olan Sea Shanties, herhangi bir zorlamaya gerek bile kalmadan Progressive Metal'in ilk ve en iyi örneklerinden biri olarak sayılabilir. Fazlasıyla yaratıcı düzenlemelerin, kulağın içine girip beyninize doğru tırmanışa geçen melodilerin bu konudaki başarısı yadsınamaz. Grup elemanlarını da yabana atmamak gerekiyor. Muhteşem bir vokal tekniğine sahip gitarist, arada klavyenin başına geçip ortalığı tozu dumana katan kemancı, nereden çıkıp suratınıza yapıştıracağı belli olmayan bass gitarist ve ritimleriyle size dağları aştıran bir davulcudan filan bahsediyoruz yani. Albümün kalitesi ve zorluğu bu birkaç cümlede bile rahatlıkla anlaşılabilir.

Pek çoklarınca bu albümün, Steppenwolf ya da Blue Cheer gibi öncülü olan grupların bazı albümlerine benzediği söylense de bu tamamen saçmalık. Bahsi geçen her iki grup da çok iyi olmalarına rağmen High Tide'ın müziği kaydedildiği zamanın çok ötesinde bir yapıya ve düzenlemelere sahip. Daha önce dinlediğiniz herhangi bir şeyle karşılaştırmaya kalkışamıyorsunuz bile. Bugünün teknolojik imkanlarıyla bile kaydedilmesi pek olası görünmüyor. Dinlerken çoğunlukla kendinizi kaptırıp ne kadar  süre boyunca o durumda kaldığınızı bile anlayamıyorsunuz.

Albümün daha başında devasa bir gitar riff'i karşılıyor sizi. Tam ona alışmaya başlamışken enfes ritimlerle bezeli bir yerden geçip elektrikli kemanın dahil olduğu melodik bir karmaşada buluyorsunuz kendinizi. Kaotik bir boyuta sürüklenir şekilde darmadağın oluyorsunuz. Canınızı sıkacak herhangi bir şey yok, dikkatinizi dağıtacak en ufak bir pürüz de bulunmuyor. Bu bile albüm ile ilgili beklentilerinizi yüksek tutmak konusunda yeterli olmalı.

HIGH TIDE

Tony Hill  / Gitar
Peter Pavli / Bass
Roger Hadden / Davul
Simon House / Keman

SEA SHANTIES

01 - Futilist's Lament 5:17
02 - Death Warmed Up 9:08
03 - Pushed, but Not Forgotten 4:43
04 - Walking Down Their Outlook 4:58
05 - Missing Out 9:38
06 - Nowhere 5:54

4 Ekim 2022 Salı

Jungle / Jungle (1969)

Hakkında çok az bilgiye sahip oluğumuz gruplardan biri daha. 60'ların sonlarına doğru Vermont, Amerika'da bir çiftlikte kurulduğuna dair söylentiler var. Grup elemanlarının kim olduğunu da bilmiyoruz. Kaydettikleri tek parça ile önce New York oradan da California'ya geçtikleri ve burada demo bir albüm kaydettikleri söyleniyor. Konumuz olan albüm de bu demo albüm.

1969 yılında sadece 50 kopya olarak dağıtılıyor. 2011 yılında bir Reissued CD olarak basıldığını da biliyoruz. Ama o da 100 adet basılıp satışa verilmiş. Plak versiyonunun kapağı siyah beyaz iken CD versiyonu renklendirilmiş. Bazı çevrelerce grubun Almanya çıkışlı olduğu söylense de albüm kapağındaki Amerika haritasını kaplayan Jungle yazısıyla, Amerikan grubu olması daha olası. 

Dönemin verdiği etkiyle ve özellikle de Amerika'da olmalarından kaynaklı olarak grubun Psychedelic Rock yapması çok da tuhaf değil. Fakat değişik bir şekilde, daha önce de bahsettiğimiz West Coast ekolünden büyük farklılıklar gösteriyorlar. Fuzz gitar soloları, armonik vokaller, melodik yapıyı belirleyen ve öne çıkmakla çok ilgisi olmadan geri planda sesiz sedasız takılan enfes org ile kendilerine has, özgün bir hava yakaladıkları ortada.

Uzun parçalardaki durağan olmayan etki grubu Progressive Rock'a yakınlaştırıyor. Muhtemelen o niyetle yapmamışlar ama tam da kıvamında bir yakınlaşma olmuş. Psychedelic Rock'ın ağır etkilerinden uzaklaşıp çok fazla karmaşık olmayan ama durmadan ilerleyen, değişen ve gelişen parçalara dönüştürmüşler. Tek albümle kalmaları, haklarında neredeyse hiç bilgimizin olmaması bu nedenle gerçekten de üzücü. Amerikan Psychedelic'ini değişik bir rotaya sokabilme yeteneğine sahip oldukları albümün her yerinden belli oluyor.

Albümde enstrüman kullanımları, müzisyenlerin epeyce yetkin olduklarının göstergesi. Aralarında en ufak bir uyumsuzluğa yol açmadan, tam da olması gerektiği gibi ilerliyor parçalar. Kökeni Blues'a dayanan bir grup oldukları da parçalardan anlaşılıyor. Vokalin genel olarak sade ve özelliksiz olduğunu da belirtmeliyim. Ara ara çıkışları, değişik yerlere yönelen ses oyunları olsa da müziğin üstüne çıkma isteği olmadan, enstrüman gibi kullanılıyor. Bu tarz bir albüm için belki de en iyi tercih.

Son olarak, en başa dönüp hatırlarsanız, albümün bazı yerlerinde gerçekten de bir çiftlik havası seziyorsunuz. Vermont'taki çiftliğin bununla bir ilgisi olduğu kesin.

JUNGLE

Virgil "Butch" Daniels / Lead Gitar, 12 Telli Gitar, Bass, Vokal
Jay Mierly / Vokal
John Dawson / Org, Armonika, Gitar, Vokal
James Ryan Clark / Bass
Delbert G. Lang / Davul

JUNGLE THE 1969 DEMO ALBUM

01 - House of Rooms
02 - Somewhere Sweet Memories
03 - Gray Picnic
04 - Changes I'm Going Through
05 - Early Morning Rising
06 - Slave Ship