1972 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1972 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2022 Perşembe

Arco Iris / Sudamérica - O El Regreso A La Aurora (1972)

Arjantin
'in en iyi gruplarından biri olan Arco Iris, Los Jaivas ile birlikte Güney Amerika Progressive Rock'ının gelişiminde öncü olup büyük katkı sağlayan grupların başında gelir. Müzikleri Etnik Folk'tan beslenen Jazz Rock ve Symphonic Rock'ın enfes birleşimidir. 1975 yılında dağılsalar da 1977 yılında tekrar bir araya gelip 2000'li yıllarda bile albüm kaydetmeye devam etmiş, Rock emektarlarıdır kendileri.

60'ların sonlarına doğru bir araya gelen Ara TokatlianGuillermo Bordarampé ve Gustavo Santaolalla cover parçalarla ilgilenen, sahne alan The Rovers, The Blackbyrds, The Crows adıyla 3 grup kurduktan sonra daha iyi işler yapmak adına son kez bir grup kuruyorlar ve adını da Arco Iris yani Gökkuşağı koyuyorlar. Uzun çabalar sonucunda kaydettikleri ilk albüm epeyce bir başarı elde ediyor. Hem ticari hem de popülarite açısından kazanılan başarı onlara daha geniş bir hareket alanı sağlıyor. Bir biri ardına albümler kaydetmeye girişiyorlar. Konumuz olan üçüncü albüm Sudamérica - O El Regreso A La Aurora da 1972 yılında çok fazla materyalin birleştirilmesiyle oluşturuluyor ve belki de grubun en iyi albümlerinden biri oluyor. 

Kaydedilen albüm 99 dakikalık süresiyle bütün sınırları zorlayan halde ortaya çıkıyor. İkili (double) olarak piyasaya sürüldüğünde ticari getirisi beklenilenin de üstünde olurken müzikal kalitesi tartışmasız şekilde üst seviyede görülüyor.

Konsept albüm olarak hazırlanan albümde Güney Amerika'da mistik bir yolculuğa çıkan 6 adamın hikayesi anlatılıyor. Temelde Tanrı tarafından görevlendirilen Nahuel adlı bir gencin ve yoldaşlarının hikayesine odaklanan albüm tam anlamıyla bir Rock Opera tadında devam ediyor. Enstrümanların kullanımı had safhada iyi. Dinleyen pek çok insana göre açılış parçası Obertura bir takım gürültülerden ibaret gibi gelse de Nahuel'in hikayesinin önemli bir bölümü olarak hikayeyi başlatıyor.

Gitarların sıklıkla öne çıktığı ama hiçbir zaman liderliği eline almadığı, diğer enstrümanların ise parçaların her yerinde cesurca dolaştığı bir albüm Sudamérica - O El Regreso A La Aurora. Grubun ritim bölümünün işini iyi yaptığı parçalardaki melodik bölümlerden rahatlıkla anlaşılıyor. Nefesli çalgıların albüme sağladığı katkının büyük olduğunu söylemeden geçmeyelim.

ARCO IRIS

Gustavo Santaolalla / Akustik Gitar, 12 Telli Gitar, Elektro Gitar, Charango, Armonika, Vurmalılar
Ara Tokatlian / Flüt, Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Soprano Saksafon, Klavye, Erke, Erkencho, Sicuri, Quena, Pincuyos, Vurmalılar, Sesler
Guillermo Bordarampé / Bass, Kontrbas, Vurmalılar, Sesler
Horacio Gianello / Davul, Vurmalılar

Konuk:
Danais Wynnycka "Dana" / Amancay'ın sesi
José Ferrari / Maestro'nun sesi

SUDAMÉRICA - O EL REGRESO A LA AURORA

01. Obertura (12:52)
02. La canción de Nahuel (5:53)
03. Canto del pájaro dorado (3:30)
04. Viaje astral (2:25)
05. Tema del Maestro (2:52)
06. Iluminación (1:59)
07. Gira (3:29)
08. Sígueme (1:48)
09. El negro (1:54)
10. Los campesinos y el viajero (2:18)
11. El estudioso (2:28)
12. Oración de la partida (2:53)
13. Epílogo: Salvense ya (3:02)
14. Recuerdo (3:43)
15. Canción de los peregrinos (2:34)
16. Amancay (2:09)
17. Hombre (17:10)
18. Deserción del viajero (3:00)
19. La duda de los campesinos (3:14)
20. El aliento de Dios (2:17)
21. El viajero delata a los peregrinos (6:52)
22. Persecución de los peregrinos (2:43)
23. Viaje por las galerías subterraneas (1:29)
24. Salida al inmenso lago - Iluminación (2:35)
25. Reencuentro con Amancay - Oremos (0:23)
26. Las colinas y el Maestro / Epílogo: Sudamérica (3:28)

9 Kasım 2022 Çarşamba

McLuhan / Anomaly (1972)

Chicago
'dan sadece Chicago'nun (Chicago Transit Authority) çıktığını düşünüyorsanız yanılırsınız. Özellikle Jazz Rock janrında pek çok gruba ev sahipliği yapar bu şehir. Çoğu da bilinmez ama. McLuhan da bu bilinmeyen Chicago'lu Jazz Rock gruplarından biridir. 1969 yılında çok yönlü müzisyen David Wright tarafından kurulur. Besteleyen, sözleri yazan, vokal yapıp trompet çalan Wright grubun frontman'i olmanın ötesinde, tek kişilik grup gibi de görülebilir.

Başlangıçta hafta sonları balolarda, partilerde çalan bir gruptular. Eleman değişiklikleri ve Wright'ın kontrolü ele almasıyla birlikte daha değişik bir tarza doğru yola çıktılar. Yerel bir barda her hafta çıkmaya başladıklarında kendilerine küçük çaplı bir hayran kitlesi edinmişlerdi. Jazz üzerine yoğunlaşmış bir tarzda çalıyorlardı ama grubun diğer elemanlarının aksine Wright'ın değişik fikirleri vardı. O parçaların içine farklı şeyler eklemeyi seviyordu. Bebek ağlama sesleri, çalışan makine sesleri, tuhaf enstrümanlardan çıkan sesler, eski filmlerden tırtıkladıkları sesler o dönemde sahnede sürekli kullandıkları şeylerdi.

McLuhan'ın 1,5 yıl kadar süren ömründe yapabildikleri en son şey ise albüm kaydı idi. Albümden sonra o kadar hızlı dağılmışlardı ki tanıtım, promosyon işleri için tek bir konser ya da dinleti bile verememişlerdi. Bu nedenle de uzun süre gözden kaçan kaliteli gruplardan biri olarak anıldılar.

Albümdeki tarzları Jazz Rock / Fusion ya da kısaca Fusion olarak anılmakla birlikte İngiliz Psychedelic Rock'ından gelen yansımaları, sürekli gelişip değişen eklektik yapısına eklediğinizde canlı, baştan çıkaran ve fena halde keyif veren bir Jazz Rock elde ediyorsunuz. Zaten 4 parçadan oluşan albümün genelinde çok karmaşık kompozisyonlar, yorucu düzenlemeler ya da kulak tırmalayan herhangi bir şeye rastlamıyorsunuz. Başladığı temponun kontrolünü elden bırakmadan 40 dakikaya yakın bir süre boyunca sizi pek çok yere götüren bir albüm Anomaly.

Kişisel olarak da Jazz Rock'ın çok ötesinde bir yerde durduğunu belirtmeliyim. Düzenli bir yapıda giderken bir anda ortaya çıkan Jam anlayışı, elektrik çarpmışçasına sizi etkileyen gitarları, kimi zaman iç acıtan kimi zaman coşkuyla dolan vokalleri ile Blues'dan etkilendikleri de açık şekilde görülüyor. Klavyelerin girip ortalığı darma duman ettiği, ritim bölümünün ise durumu toparlamak için en ufak çaba sarf etmediği, kimi zaman melodik kimi zaman deli saçması şeylere dönüşen fazlasıyla yaratıcı bir arşivlik.

McLUHAN

Dennis Stoney Philips / Gitar, Vokal
Tom Laney / Org, Piyano
David Wright / Trompet, Vokal
Paul Cohn / Flüt, Klarnet, Tenor Saksafon
Neal Rosner / Bass, Vokal
John Mahoney / Davul, Vokal

Konuk Müzisyenler:
Bobby Christian / Timpani (1), Ksilofon (1,3), Çanlar (3)
Michael Linn / Davul (3)

ANOMALY

01. The Monster Bride (10:36)
02. Spiders (In Neals Basement) (5:57)
03. Witches Theme And Dance (9:47)
04. A Brief Message From Your Local Media (9:59) :
        a)The Garden
        b) The Assembly Line
        c) Electric Man
        d) Question

8 Kasım 2022 Salı

Lutha / Lutha (1972)

60'lı yılların sonunda Flower Power'dan etkilenen Yeni Zelandalı gruplardan biri de Lutha. 1969 yılında Kaleidoscope, Pussyfoot ve Throb gruplarının elemanlarınca kurulan bir supergroup aynı zamanda. Parça yapma konusunda da oldukça hızlılar. Grup elemanlarından Garry McAlpine, bir öğleden sonra içerisinde 4 parça yazdıklarını hatırlıyor mesela. Albüm için yapımcı firmaya gönderilen bu 4 parça beğenilince apar topar Wellington'a albüm kaydına gidiyorlar. Stüdyoda geçirdikleri 30 saatin ardından da kayıtlar bitiyor. 

Albüm Yeni Zelanda içerisinde oldukça başarılı bir albüm olarak biliniyor. O dönemde dışarı açılma fırsatı bulamadıkları için pek fazla popülerleşememişler ama Avustralya kıtasında da oldukça bilinen bir grup haline gelmişler. Bununla yetinmek zorunda kalırken 2. bir albüm daha kaydetmişler ve o da ilk albüm gibi olmasa da başarılı bir albüm olarak kayıtlara geçmiş.

Temelde Folk'tan beslenen bir Progressive Rock anlayışına sahip Lutha. Albümün neredeyse tamamına yakını akustik olarak kaydedilmiş. Bu durum da albüme daha hafif ve yumuşak bir hava katmış. Çok güçlü gitarlara, seslere, vokallere alıştıktan sonra Lutha biraz hafif gelse de hepsinden bağımsız düşündüğünüzde de oldukça keyif veren bir albüm olduğu anlaşılıyor.

Vokalin enstrümanların üstüne çıkan tonu parçaları popülerleştirme çabası gibi görünse de vokalin kendine has ve melodik yapısı bu fikri alaşağı ediyor. Albüm öncesinde sadece Yamaha klavye ile çalışmış olan Kevin Foster, kayıt stüdyosunda Hammond B3'ü görünce dayanamamış ve vokale nefis şekilde eşlik eden klavyelerin kaydedilmesini sağlamış. Albümdeki klavye başarısını da o dönem sıklıkla dinlediği Oscar Peterson'dan Rick Wakeman'a uzanan geniş yelpazeye bağlıyor.

Albüm zaman zaman Amerikalı Surf gruplarını hatırlatır gibi olsa da Yeni Zelanda folklorundan beslenen tarzı ile bunun çok ötesinde olduğunu gösteriyor. Özellikle de gitarlar Folk etkileşiminin ya da temelinin somut göstergesi olarak görünüyor albümde. Genelde yumuşak tonlarda giden, vokali geçmek için kendini zorlamayan, yanında sadece eşlikçi olarak kalan bir anlayışı var. Dinlediğimiz pek çok grubun aksine böyle bir anlayışla hareket etmeleri Lutha'ya ayrı bir hava katıyor. Ara ara Psychedelic Rock'a öykünür şekilde hareketlenseler de işin özünün başka olduğunu hatırlayarak kendi tarzlarına geri dönüyorlar.

LUTHA

Garry McAlpine / Lead Vokal, Vurmalılar
Kevin Foster / Hammond Org, Piyano, Vokal
Graham Wardrop / Gitar, Vokal
Peter Fraser / Bass, Vokal
Peter Edmonds / Davul, Vokal

LUTHA

01 - Then I Saw a Face (3:31)
02 - Sun Song (Anaximander Ramblings) (3:32)
03 - I Really Only Want to Be With You (2:31)
04 - Andrianna (2:13)
05 - Mountain Side (4:31)
06 - Stop; The Music Is Over (2:54)
07 - Why Is Gone (4:51)
08 - My Turn to Cry (3:20)
09 - So Many Years (1:24)
10 - I Am But All Alone (4:02)

7 Kasım 2022 Pazartesi

Geronimo Black / Geronimo Black (1972)

Supergroup
olmasa da en az o kadar iyi anılabilecek gruplardan biri de Geronimo Black'tir. Mothers Of Invention'dan Jimmy Carl Black ve Bunk Gardner, Love'dan Tjay Cantrelli, Dr. John'dan Andy Cahan ile The Detours'dan Denny Walley ve Tom Leavey tarafından kurulan grup Blues Rock ile bildiğimiz Oda Müziği'ni düzensiz, özensiz ve uyumsuz bir şekilde karıştırarak baştan sona farklı bir albüm yapmayı başarmış.

Temelde Jimmy Carl Black'in grubu diyebiliriz Geronimo Black için. Çünkü kadroyu o toparlıyor ve gruba da en küçük oğlunun adını veriyor. Mothers of Invention'dan gelen deneyimlerini de ekleyince tuhaf olarak addedilebilecek bir albümün ve grubun ortaya çıkmasını sağlıyor. Ama albümün kaliteli olması grubun dağılmasını engellemeye yetmiyor. Belirtmeden geçmeyelim, tek albümlü gruplar listesine alınması konusunda ciddi endişelerimiz var. Zira ilk albümün ardından yeni albüm için kayıtlara başlıyorlar ama albümü bitirmek ve yayınlamak konusunda çok geride kalıyorlar. Kayıtlar 1980 yılına bir araya getirilip Welcome Back adıyla, albüm olarak yayınlanıyor ama ikinci albüm olarak tanımlamak da biraz zor. Zira outtake versiyonlardan oluşuyor. Diğer taraftan başka kayıtlarla birlikte 2019 yılında yayınlanan Freak Out Phantasia'yı da albüm olarak sayabilir miyiz bilmiyorum ama arşiv niteliği taşıyan bir albüm olduğu da ortada.

Blog'da incelediğimiz pek çok grupta olduğu gibi Geronimo Black'te de kendine özgü bir müzikal anlayış var. Bazıları Mothers of Invention ile bağlar kurmaya çalışsa da bu zorlama bir çaba olmaktan öteye geçemiyor. Progressive Rock içerisinde rahatlıkla inceleyebileceğimiz bir etkiye sahip Geronimo Black. Sert bir tonda başlayan Blues Rock bir anda Oda Müziği'ne dönüğünde bunu çok net olarak anlıyorsunuz. Sanki sonsuza değin devam edecekmiş gibi gelen oda müziği kesilip, Hard Rock'a yakın bir havaya büründüğünde de kafanız iyice karışıyor. Adlandırmak, sınıflandırmak oldukça zor. 

Grup elemanlarının deneyimleri, albümün enstrümantal alt yapısının gerçekten de üst düzeyde olmasını sağlıyor. Az önce yukarıda adını saydığımızda gruplardan gelen elemanlardan da başka bir şey beklenmemeli zaten. Gitarlar albümde çok fazla öne çıkarken, grubun ritim bölümü bütün gidişatı belirliyor. Öyle bir noktaya geliyorsunuz ki ritimlerin ardından gitar ancak bunu çalabilirdi gibi bir hisse kapılıyorsunuz.

GERONIMO BLACK

Jimmy Carl Black Davul, Vokal
Andy Cahan / Klavye, Gitar, Davul, Vokal
Tjay Cantrelli / Nefesli Çalgılar, Vokal
Bunk Gardner / Nefesli Çalgılar, Piyano, Trompet
Tom Leavey / Bass, Armonika, Vokal
Denny Walley / Gitar, Vokal

GERONIMO BLACK

01 - Low Ridin' Man 4:16
02 - Siesta 4:13
03 - Other Man 3:01
04 - L.A. County Jail '59 C/S 4:16
05 - Let Us Live 4:33
06 - Bullwhip 4:01
07 - Quaker's Earthquake 2:55
08 - Gone 3:06
09 - An American National Anthem 7:07

5 Kasım 2022 Cumartesi

Steel Mill / Green Eyed God (1972)

Tarihin belki de en gizemli gruplarından biri. Haklarında bilgi kırıntısı bulmayı bir kenara bırakın, adamları hatırlayan yok. Albümün yapımcısı sadece hangi stüdyoda kaydedildiğini hatırlıyor mesela. Ama albümün adı da dahil olmak üzere başka hiçbir şeyi bilmiyor. Prodüksiyon şirketinin o dönem başında duran sorumlu da kim olduklarını, albümü nasıl kaydettiklerini, grup elemanlarını kim ve nerede olduklarına dair en ufak fikri yok. Hatta İngiliz Müzisyenler Birliği'nde grubun veya grup elemanlarının kaydı da yok. Ama albüm var ve dinliyoruz. Hepsi bu.

1969 yılı civarında kurulduğu sanılıyor, 1972 yılında, albümden hemen sonra dağıldıklarını da biliyoruz. Nefis bir albüme imza atmış olmaları da kesin bilgiler arasında. Sonradan yayınlanan CD versiyonunda da grup üyelerinin isimleri ve çaldıkları enstrümanlar mevcut ama yine haklarında bir bilgiye rastlanmıyor. Baştan sona tuhaf ve gizemliler yani.

Sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesinde de (şu listeyi ciddi ciddi yapsak mı diye düşünmeye de başladım bu aralar) ilk sıraları zorlar durumdalar. Heavy Progressive Rock'ın en belirgin, en özellikli, en nitelikli albümlerinden biri ile karşı karşıyayız. Bu işin kompedanlarını falan bir kenara bırakın, bu albüm fazlasıyla değişik ve öncü niteliklere sahip. Flüt ve gitar ağırlıklı olmasından kaynaklı Jethro Tull, Focus gibi isimlerle adı anılsa da ikisiyle de alakası yok Steel Mill'in. Kendine özgü bir müzikal anlayışı var yani. O kadar da iyiler ki keşke başka albümler de kaydedebilselermiş kıvamında oluyorsunuz dinlerken. Bu arada kaydettikleri yayınlanan / yayınlanmayan bazı parçalar bahsettiğimiz CD versiyonuna bonus parça olarak eklenmiş. En azından bunlarla da idare edebiliriz diye düşünüyorum.

Kökenlerinde Psychedelic Rock olduğunu daha ilk parçada anlayabiliyorsunuz. Ama sonraları iş daha karmaşık ve yaratıcı bir hale bürünüyor. Pek çok türün sert bileşenlerini alarak ilerlemeyi tercih etmişler. Enstrümanlarla ilgili en ufak bir sorun yokken bazen vokale takılabiliyorsunuz. Zira genelde yetersiz kalıyor gibi bir görünümü var. Fakat çok fazla rahatsız edici, olmasaymış daha iyi olurmuş diyebileceğiniz bir vokal de değil. Psychedelic Rock bir albümde duysanız hiç rahatsız olmazsınız ama burada az da olsa aşağıya çekiyor parçaları.

STEEL MILL

David Morris / Vokal, Klavye
Terry Williams / Gitar
John Challenger / Saksafon, Woodwind
Jeff Watts / Bass
Chris Martin / Davul, Vurmalılar

GREEN EYED GOD

01. Blood Runs Deep (5:19)
02. Summers Child (4:24)
03. Majo and the Laying of the Witch (7:52)
04. Treadmil (4:00)
05. Green Eyed God (9:51)
06. Turn the Page Over (3:56)
07. Black Jewel of the Forest (6:13)
08. Har Fleur (0:45)

4 Kasım 2022 Cuma

Flied Egg / Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (1972)

Dünkü Strawberry Path girişinden sonra projenin ikinci ayağı olan Flied Egg'e girmeseydik olmazdı. Bunun en önemli sebeplerinden biri Shigeru Narumo'nun yanında pek güzel duran Masayoshi Takanaka elbette. Diğer sebepleri de albümü dinleyince çok net anlıyor insan.

Strawberry Path'in yakaladığı başarılı grafik onları Pink Floyd'un Japonya turnesinde ön grup yapınca Narumo grubun Bass kısmını Masayoshi Takanaka'ya yıkmak zorunda kalır. 1 aylık turnenin sonunda 17 yaşındaki enfes bass gitaristin çok iyi şeyler yapabileceğini anlayan Narumo, Takanaka'nın gruba tamamen dahil olmasını ister. Takanaka teklifi geri çevirmez ve katılır. Grubun adını da Flied Egg olarak değiştirirler. Flied Egg ikisi de birbirinden başarılı albümün ardından dağılmak zorunda kalsa da yeterli miktarda eser bırakmanın haklı gururunu yaşıyorlardır eminim.

Narumo'nun yetenekleri ve Tsunoda'nın Jazz etkileşimli eksantrik ritim anlayışı, Takanaka'nın ağır ama istikrarlı basslarıyla birleşince ortaya gerçekten de keyifli bir albüm çıkmış. Grubun tarzı bu albümde daha bir İngiliz Progressive Rock'ına öykünür durumda. Strawberry Path'teki Jimi Hendrix etkileri bu albümde yok denecek kadar az. Narumo'nun klavyeleri de daha bir Ken Hensley, Keith Emerson kıvamına gelmiş. Akılda kalan, çarpıcı gitar riffleri, fantastik şekilde gelişen armonik vokaller, parçaları sürekli farklı yönlere taşıyan Hammond org, beklenmedik anda karşınıza çıkan Gregoryen koro tarzı şarkılar ve daha niceleri Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine'de mevcut. Kafa karıştıran bir karmaşası ama bir o kadar da ters yönden vuran sadeliği ile göz dolduran bir albüm.

Strawberry Path nasıl Japon Rock müziğine girişte dinlenilmesi önerilmeyen bir grupsa, Flied Egg de Japon Progressive Rock janrının ilk dinlenilmesi gereken grupları listesinde 1 ile 5 arasında bir yerde durur. Bakmayın, İngiliz Progressive Rock'ına öykündüklerine ya da İngilizce söylediklerine. Tamamen kendi kültürlerinden, yaşam biçimlerinin kattığı deneyimden yola çıkılarak hazırlanmış nefis bir albüm Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine. Benzersiz demek elbette doğru değil ama yaklaşımlarının bambaşka olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Dinlerken arada kaldığınız ama hep sevdiğiniz, o neydi neye benziyordu fikrine kapılıp yok canım hiç de alakası yok dediğiniz tarzda albümlerden biri.

FLIED EGG

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Moog Synthesizer, Harpsicord, Distorted Org, Chelesta, Vokal, Equalized Vokal, Oyuncak Enstrümanlar, Ses Efektleri
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, High Boosted Vokal , Oyuncak Enstrümanlar
Masayoshi Takanaka / Bass, Bowing Gitar, Akustik Gitar, Vokal, Oyuncak Enstrümanlar

DR. SIEGEL'S FRIED EGG SHOOTING MACHINE

01. Dr. Siegel's Fried Egg Shooting Machine (6:05)
02. Rolling Down The Broadway (4:34)
03. I Love You (3:33)
04. Burning Fever (3:14)
05. Plastic Fantasy (6:08)
06. 15 Seconds Of Schizophrenic Sabbath (0:18)
07. I'm Gonna See My Babby Tonight (5:34)
08. Oke-Kas (4:37)
09. Someday (4:01)
10. Guide Me To The Quietness (8:08)

31 Ekim 2022 Pazartesi

Yggdrasil / Yggdrasil (1972)

1970
ortalarında Münih'te kurulan underground gruplardan biri Yggdrasil. 2 yıla yakın süren kısa ömürlerinde tek albüm ve fazladan bazı parçalar kaydedebilmişler, hepsi o. Tek albümlüler listemizin orta sıralarının hemen üstünde yer alabilecek niteliklere sahip bir müzikal anlayışları var. Bu arada albümü kaydetmişler ama yayınlanması için epeyce beklenmesi gerekmiş. Pek çok kaynakta albüm 1972 yılına tarihlense de bu aslında kayıt tarihi. O dönemde sadece 10 kadar kopyası basılmış, o da dinleyip eleştirmeleri için bazı insanlara dağıtılmış.

Akıbeti çok bilinmemekle birlikte ancak 2009 yılında Garden of Delights etiketiyle CD formatında basılana kadar albümle ilgili bir gelişme yaşanmadığını söyleyebiliriz. Garden of Delights da bulabildikleri bütün materyalleri bonus olarak albüme eklemiş ve ortaya 70'lerden enfes bir arşivlik çıkmış.

Underground bir grup olmalarının albümün yayınlanması konusunda etkileri büyük olsa gerek. Yine de yıllar sonra olsa da dinleyebileceğimiz bir işe imza atmayı başarmışlar. Krautrock'ın ayrıksı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkan albüm Progressive Folk temeli üzerine şekillendirilmiş. Çoklu vokaller, uzun flüt eşlikleri ve melodik yapısıyla güzel bir geliştirilmiş Folk örneği Yggdrasil.

Belirtmek gerekir ki Krautrock janrı içine girseler de rafine edilmiş düzenlemeler, sade bir şekilde yerini alan vokal ve enstrüman kullanımları ile daha çok İngiliz Folk Rock gruplarına benziyorlar. Psychedelic ve Progressive etkileri doğal olarak bir hayli fazla. Ama Psychedelic'in önemli açmazlarından birini ekarte ederek parçaları daha melodik bir yapıya büründürebilmişler. Flüt bölümlerinin uzunluğu ve atmosfer yaratma becerisi de buna eklenince albüm başka bir yerde duruyor. Solo mantığıyla kaydedilmiş orkestrasyonlara da parçalarda çok fazla yer verilmiş. Bu da doğal olarak albümdeki müzikal çeşitliliği arttırmış. Vokalin sadeliği, çeşitliliğin üzerinde farklı bir etki yaratıyor. Bir anda ortaya çıkıp bütün yapıyı sadeleştirip parçaların önünü açıyor. Enstrümanlar da bu durumdan faydalanıp kendilerini kaybedebilecekleri kadar fazla kaybediyorlar.

Dönemin müzikal ruhunu ve anlayışını çok iyi yansıtan arşivlik albümlerden biri özetle Yggdrasil. Sona gelmişken ismin anlamına da değinelim. Yggdrasil, İskandinav mitolojisinde evrenin merkezinde yer alan, 9 diyarı birbirine bağladığına inanılan devasa bir ağaçtır ve grup da adını buradan alıyor.

YGGDRASIL

Walter Waldosch / Vokal, Bass, Recorder
Peter Jakob / Flüt
Werner Vill / Vokal
Fred Beck / Gitar, Flüt
Uli Kellner / Gitar, Bass
Reinhold Fries / Davul

YGGDRASIL

01. Something On My Mind (5:13)
02. Birds Still Flyin' in the Rain (7:51)
03. Mothers and Seeds (7:17)
04. I'm Setting Old (4:42)
05. Lizzy's Song (4:43)

30 Ekim 2022 Pazar

Cargo / Cargo (1972)

1970
 yılı ortalarında September adıyla kurulan Hollandalı grup birkaç 45'lik kaydettikten sonra isimlerini Cargo olarak değiştirip devam ediyorlar. 1972 yılında tek albüm kaydettikten sonra da aynı yıl içerisinde dağılıyorlar. Haklarında çok fazla bilgi sahibi değiliz yine. Ama 2 kardeşin başı çektiğini ve Argus dönemi Wishbone Ash tarzı bir Heavy Progressive Rock yaptıklarını biliyoruz.

September adıyla kaydettikleri parçaların tutmaması sonrasında isim değiştiren dörtlü, dönemin yükselen değeri Progressive Rock'ı kullanarak kendilerine bir yer edinmeyi amaçlamışlar gibi duruyor. Ortaya çıkan albümün bu konudaki yeterliliği karşıladığı düşünülürse de amaçlarına ulaşmışlar diyebiliriz rahatlıkla.

Gruptaki iki gitaristin kardeş olması albüm için büyük avantaj sağlamış. Zira birbirlerini çok iyi tanımalarından dolayı olsa gerek 2 gitarla enfes yorumlar ve hareketler yapmışlar. Gitarlar sürekli olarak birbirlerini tamamlıyor, birbirlerinin hareketlerine cevap veriyorlar. 2 gitar kullanmak zorken bunu başarabilmiş olmaları ayrıca takdire şayan bir durum. Grubun ritim bölümünün de gitarlardan geri kalır yanı yok. Pürüzsüz ve akıcı bir şekilde ilerliyor hem bass hem de davullar. 

Albüm, Psychedelic Rock ve Hard Rock üzerine temellendirilmiş ve Progressive Rock'a doğru evrilmiş. Orijinal hali 4 uzun ve birbirinden iyi parçadan oluşuyor. Daha sonraları çıkan CD versiyonunda ise September zamanlarında kaydettikleri parçalar eklenmiş durumda. Her ne kadar sonradan eklenenler grubun tadını, albümün kimliğini bozuyor olsa da Cargo için iyi bir arşivlik iş de olmuş. Orijinal parçaların sıklıkla Jam'e kayan yapısı albümün tamamının sanki bir seferde stüdyoya girilip çalınmış izlenimi yaratıyor. Dinlerken çoğunlukla doğaçlama olduğunu bile düşünüyor insan. Az sayıdaki vokal mümkün olduğunca geride bırakılmış. İşi yapan sadece müzik. Zaten albümü dinleyip bitirdiğinizde vokali hatırlamıyorsunuz bile, albüm enstrümantalmiş izlenimi yaratıyor size. Dolu dolu gitarlarıyla o kadar sağlamlar ki dinledikçe defalarca dinleme isteği uyandırıyor.

Ne yazık ki hiç iş yapamadıkları September dönemi bile Cargo'dan uzun olmuş. Bu da bizim tek albümle idare etmemiz zorunluluğunu yaratıyor. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasak da "hiç olmamasından iyidir" mantığıyla hareket etmek en doğrusu. Keyif alacağınız, coşkulanacağınız, yok artık daha neler diyeceğiniz tarzda bir albüm.

CARGO

Jan De Hont / Gitar
Adrie De Hont / Gitar
Willem de Vries / Vokal, Bass
Dennis Whitbraad / Davul

CARGO

01. Sail Inside (10:54)
02. Cross Talking (8:33)
03. Finding Out (5:14)
04. Summerfair (15:35)

29 Ekim 2022 Cumartesi

Space Farm / Space Farm (1972)

Yeni Zelanda
Rock müziğinde 1965 yılında kurulan The Underdogs'un etkileri bir hayli fazla. Blues Rock yapan gruptan çıkan elemanlar ülkedeki rock müziğin gelişimine katkı sağlayan grupları ya kurmuşlar ya da içlerine yer almışlar. Konumuz olan Space Farm da The Underdogs'tan çıkma gruplardan biri. The Underdogs'un kurucu elemanlarından Harvey Mann gruptan ayrıldıktan sonra birkaç yıl solo çalışmalar yapıyor, farklı gruplara eşlik ediyor. Ama grupla da bağını koparmamış. 1971 yılında The Underdogs dağıldığında Glen Absolum ve Billy Williams'la birlikte Space Farm'ı kuruyorlar.

Space Farm da sık bahsettiğimiz tek albümlü gruplardan. Ama aynı zamanda işi hakkıyla yapıp enfes bir albüm bırakanlardan. Grup kurulduktan hemen sonra kayıtlara başlamışlar ve albüm kaydı bittikten kısa süre sonra d dağılmışlar. Oysa ki daha çok iyi işler çıkabilirmiş gruptan. Bu o kadar bariz ki haklarında okuma yapabileceğiniz pek çok kaynakta isimleri Jimi Hendrix ile anılıyor. Yani tek albümle kalmış olmaları bizim için gerçekten üzücü.

Diğer yandan grubun tek albümle kalmasının olası en büyük sebebi -ki bu sebep albümün yapımcısı tarafından da daha o dönemde dile getirilmiş- vokalin yetersiz kalmasından kaynaklı Harvey Mann'in sesi ve vokal tekniği ile olacak bir iş değilmiş bu. O kadar net bir durummuş ki albümün yapımcısı aslında 1971 yılı sonlarında yayınlanan albümün ticari başarısızlığını Mann'ın vokaline bağlayıp, albümü The Underdogs'tan Murray Grindlay'in vokal desteğiyle tekrar kaydedip yayınlıyorlar. Ama ortaya çıkan sonuç Mann vokalinden daha kötü bir sonuç olduğu için Space Farm tarihin tozlu raflarındaki yerini alıyor.

Grubun müzikal anlayışı ilgili söylenebilecek çok fazla kötü söz yok gibi. Blues kökenli oldukları, Psychedelic Rock'tan beselenerek Progressive Rock yaptıkları ortada. 3 kişilik bir gruptan çıkabilecek en iyi sesler bu albümde toplanmış neredeyse. Bu noktada az önce fena halde yerin dibine batırdığımız Harvey Mann vokalinin de albümün içinde kaybolduğu, yetersizliklerinin ticari başarısızlık etkisi yaratsa da albüme dezavantaj sağlamadığı da açık bir şekilde görülüyor. Mann'ın vokalden kaybettiklerini geri kazanmak istercesine çaldığı gitarlar zaten sizi alıp götürüyor. Çoğunlukla vokali duymuyorsunuz bile. Tabi bazı noktalarda keşke başka bir vokal olsaymış dediğiniz de oluyor. 

SPACE FARM

Glen Absolum / Davul
Harvey Mann / Gitar
Billy Williams / Bass
Bob Gillette / Saksafon (Konuk Müzisyen)

SPACE FARM

01 - Space Farm 3:14
02 - Homeward Bound 3:56
03 - Infinity Way 3:24
04 - Waking Dream 3:40
05 - On the Loose 3:14
06 - Flying 4:23
07 - Gypsy Dream 6:23
08 - Wheel 4:14
09 - Lover Not a Dancer 3:36

27 Ekim 2022 Perşembe

Bram Stoker / Heavy Rock Spectacular (1972)

Grubun adından hemen anlaşılacağı üzere, başlangıçta Gotik tarza yakın bir müzik yapan Bram Stoker, 1969 yılında Bournemouth, İngiltere'de kuruldu. Albümü kaydetmeye başlayacakları yıla geldiklerinde müzikal çeşitliliklerini bir hayli arttırmışlardı. Psychedelic Rock, Klasik Müzik, Symphonic Rock gibi türleri Gotik ile birleştirerek kendilerine has bir müzikal anlayış geliştirmeyi başarabilmişlerdi.

Grubun önemli ismi olan klavyeci Anthony Bronsdon'ın aldığı klasik müzik eğitiminin hem grubun müzikal anlayışına hem de enstrüman kullanımlarının çeşitlilik gösterdiği bir yapıya katkısı büyüktü. Zaten birbirlerini tanıyan insanlardan kurulu olan grubun diğer elemanları da azımsanmayacak derece iyiydiler ve Bronsdon'ın enfes Hammond oyunlarına rahatlıkla eşlik edebiliyorlardı.

Albümün kaydedildiği yıla kadar müzik arenasında epeyce yol almış ve fazlasıyla beğenilmişlerdi. Sahne aldıkları yerlerde kendi parçalarının yanında hepsi birbirinden farklı cover parçalar da çalıyorlardı. Bram Stoker'ı takip eden dinleyicilerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Albüm kaydına girdiklerinde kayıtlar çok kısa sürede bitirilmişti. Sürenin kısa olması, parçaları uzun süredir birlikte çalıyor olmalarından kaynaklıydı. Albüm yayınlanana kadar da her şey yolunda gitmişti. Ama ne olduysa albümden sonra oldu ve grup dağılarak tek albümlü efsaneler listesindeki yerini aldı.

Heavy Rock Spectacular (albümün diğer bir adı da Schizo-Poltergeist'tır bu arada) az önce de bahsettiğimiz gibi pek çok farklı türden beslenerek gelişiyor. Bronsdon'ın Hammond ile yaptığı nefis çıkışlar, grubun ritim bölümünün melodik parçalardaki kusursuz birlikteliği, gitarın her duruma uyum sağlayan akıcılığı albümün neden başarılı olduğunu kısa şekilde özetliyor. Parçaları birlikte yazmalarının gruba büyük fayda sağladığı da görülüyor. Bütün enstrümanlar neyi neden yaptığını bilerek hareket ediyor albüm boyunca. 

Albümdeki tek eksiğin etkileyici bir vokal olduğu düşünülebilir. Ama yapılan birkaç dinlemeden sonra aslında vokale gerek bile olmadığı kanaatine hemen varılabilir. Özelliksiz ve sade vokalin etkileyici olduğu nadir albümlerden biridir, onu da ekleyelim.

Albümün baştan sona hiç durmadan, hareket halinde bir havası var. Durağanlaşan parçalarda bile ortaya çıkan melodik yapı sürekliliği sağlamaya yetip artıyor. Temponun yükseldiği yerlerde ise bambaşka evrenlere geziye çıkmış gibi hissettiriyor dinleyene. Prog Related'ın arşivde olmazsa olmaz albümlerindendir Heavy Rock Spectacular.

BRAM STOKER

Peter Ballam / Gitar
Anthony Bronsdon / Hammond Org, Klavyeler
John Bavin / Bass, Vokal
Rob Haines / Davul

HEAVY ROCK SPECTACULAR

01. Born to be free (3:43)
02. Ants (3:48)
03. Fast decay (3:49)
04. Blitz (5:33)
05. Idiot (4:28)
06. Fingal's cave (7:42)
07. Extensive corrosion (4:19)
08. Poltergeist (4:35)

24 Ekim 2022 Pazartesi

Ertlif / Ertlif (1972)

İsviçre
'den çıkmış en iyi gruplardan biri olan Ertlif, 1970 yılında Basel'de kurulmuş. 1978 yılında dağılana kadar da sadece 1 albüm yayınlayabilmişler. Arada yaptıkları pek çok kayıt olmakla birlikte o dönemde yayınlama şansı bulamamışlar ama neyse ki yıllar sonra da olsa kayıtlar CD formatında Relics From The Past: Unreleased Recordings 1974-1975 adıyla 2017 yılında yayınlandı. O kayıtlardan bile rahat rahat 2 albüm çıkarmış izlenimi edindiğimizi de söyleyelim.

İngiliz Psychedelic Rock anlayışından etkilenerek yaptıkları bu enfes Progressive Rock albümü daha önceleri bazı sıra dışı albümlerde bahsettiğimiz gibi çizgide kalan bir albüm. Seversiniz ya da nefret edersiniz, ikisinden biri. Ortasını bulma şansınız pek yok. Düzensiz, özelliksiz ve sıradan bir vokal, Heavy Psychedelic klavye düzenlemeleri, aradan sıyrılıp kulağınızı tırmalayan, tırmalarken de sizi uzay boşluğunda yolculuğa çıkaran gitarlar. Zorlayıcı, ağır ve alışkın olmayanı yorabilecek nitelikte bir albüm. Ama zaten bu blogda takılıyorsanız yorulmamak için bir sebebiniz de yok demektir.

Alman grup Jane ile benzerlikleri bir hayli fazla. Hatta vokali duymadan dinleseniz Jane olduğunu bile düşünebilirsiniz. Yine de işin içine kendilerinden çok fazla şey katmışlar gibi de duruyor. Bir anda durup değişen melodiler, nereye gittiğini bilemediğiniz sololar, dur durak bilmeden ilerleyen ritimler, en beklenmedik yerde parçaya dahil olan akustik aletler. Sıklıkla insanda parça bitti mi ya da yeni parçaya mı geçtik izlenimi oluşturuyor. Bir noktada aslında parçanın devam ettiğini anlıyorsunuz ama emin de olamıyorsunuz.

Buna benzer pek çok sürprizi içerisinde barındırıyor Ertlif'in tek albümü. Bazen senfonik bir şeyler başlayacakmış gibi gelirken yön bir anda Hard Rock'a dönebiliyor. Derinlere doğru çekilerek anlamsızlaşan vokallerin üstüne üstüne vuran davullar ve her yerden giren mellotron sesleri ile kendinizi Space Rock semalarına yükselmiş halde de bulabiliyorsunuz. Sürekli farklılaşan, değişik, kendine has bir yapısı var yani albümün. Uzun süreli dinlemelerin ardından ne kadar da güzel olduğunu keşfettiğinizde yüzünüzde sevimsiz bir gülücük oluşturuyor. O gülücüğü silmek için de epeyce bir süre uğraşmanız gerekeceğini baştan söyleyelim.

ERTLIF

Teddy Riedo / Bass
Danny Andrey / Akustik Gitar, Lead Gitar
Hans-Peter Borlin / Vurmalılar
Richard John Rusinski / Akustik Gitar, Vokal
James Mosberger / Piyano, Org, Mellotron

ERTLIF

01. Try Making It Easy (4:23)
02. Train Of Time (6:48)
03. You're Nothing At All (2:40)
04. There Is Only Time To Die (5:40)
05. The Song (5:05)
06. High And Dry (2:23)
07. Walpurgis (4:37)
08. Classical Woman (7:50)

22 Ekim 2022 Cumartesi

Pacific Sound / Forget Your Dream! (1972)

1970
yılı sonlarına doğru Neuchatel, İsviçre'de kurulan Pacific Sound hakkında da bilgilerimiz kısıtlı. İsviçreli olduklarını, Fransızca konuşulan bir bölgeden çıkıp Krautrock yaptıklarını ve tek albüm kaydettiklerini biliyoruz hepsi o. Ortalamanın üzerinde bir kaliteye sahip olan albümü dinledikten sonra da "zaten haklarında çok bir şey bilmesek de olur" kafasına bürünüyorsunuz. Oldukça iyi niteliklere sahip tek albüm olması içimizi acıtsa da yapabileceğimiz çok fazla bir şeyin olmadığı bilinciyle kendimizi rahatlatabiliyoruz.

Brainticket, Circus, Krokodil, Toad, Island gibi enfes gruplar çıkaran İsviçre'de Pacific Sound acayip iyi bir albüm kaydetmiş ama popülerleşememiş, hatta ikinci sırada yer almış gruplardan biridir. 60'lar Rock müziğini ikiye bölen İngiliz istilası ve Amerikan Psychedelic Rock'ı arasına sıkışan grup, kendi tarzını yaratabilmiş olanlardandır ayrıca. Her ne kadar Murphy Blend ile bazı yapısal benzerlikler gösterse de kendilerine has bir yapıları olduğunu da kabul etmek gerekir. Yaptıkları müzikte fazlasıyla Psychedelic'ten etkilenmişler. Hatta 70'lerin başında 60'lar tarzı bir Psychedelic Rock icra ediyorlar diyebiliriz.

Heavy Psychedelic gitar tınılarıyla şekillenen albümün kapağına bakarak konuştuğunuzda karamsar ve karanlık bir atmosfer bekliyorsunuz albümün kendisinden. Lakin durum hiç de öyle değil. Fazlasıyla tempolu, melodik ve eğlenceli olarak nitelendirilebilecek parçaları var Pacific Sound'un. Şarkıların her yerinde tuhaf izler bırakarak ilerleyen, kendini kaybetmiş bir Hammond orga eşlik eden inceden ve derinden gelen vokalle farklı yerlere ışınlanıyorsunuz. Bazı bölümlerde rutine bağlar gibi görünen müzikal yapı anında değişerek sizi sıkça şaşırtıyor.

Blues'un kendini fazlasıyla gösterdiği albüm genel itibariyle İngiliz tarzına yakın görünmekle birlikte daha yeni yeni emekleyen Krautrock sızıntıları da bir hayli fazla. Bu nedenle albümü Krautrock olarak adlandırmak daha doğru bir yaklaşım olur. Yine de Krautrock'ın diğer temsilcilerindeki yoğunluğu, ilerleyen fikirleri, yapısal değişkenleri bu albümden beklememek gerektiğini belirtelim. Pek çok dinleyici tarafından Krautrock bile olmadığı iddia edilebilir. Kısmen doğru olmakla birlikte genele bakıldığında yanlıştır. Söylenebilecek en doğru şey, diğerlerine oranla temeli daha karışık ve müzikal kalite olarak diğerlerinden daha az başarılı olduğudur. 

PACIFIC SOUND

Roger Page / Klavye
Diego Lecci / Davul
Mark Treuthardt / Gitar, Bass
Chris Meyer / Vokal

FORGET YOUR DREAM!

01 - Forget Your Dream 2:25
02 - Erotic Blues 7:59
03 - Drive My Car 2:35
04 - Thick Fog 2:32
05 - Gyli Gyli 2:26
06 - Ceremony for a Dead 5:20
07 - If Your Soul Is Uncultivated 3:37
08 - Gates of Hell 5:44

21 Ekim 2022 Cuma

Spectrum / Milesago (1972)

Yeni Zelandalı gitarist Paul Rudd grubu Chants R&B ile Avustralya'ya taşındığında işlerin kendisi için daha iyi olacağının farkında mıydı bilmiyoruz ama iyi ki bu kararı vermiş demekten kendimizi de alamıyoruz. Dönemin Avustralya müzik ortamından kaynaklı olsa gerek Rudd, Chants R&B'yi dağıtıp 2 farklı grup kurmuş kısa süre içinde. Pek bir başarı elde edememiş ama deneyim kazanmış olduğu bir sonraki grubundan belli oluyor.

1969 yılında Melbourne'de kuruluyor Spectrum. Başlarda cover parçalarla idare ediyorlar. Traffic, Soft Machine, Pink Floyd gibi Psychedelic ve Progressive etkiler taşıyan grupların parçalarını yeniden yorumlayarak sahne alıyorlar. Rudd'un finger-picking tekniğiyle çaldığı gitar doğal olarak öne çıkmaya başlıyor bu dönemde. Pek çok gitaristin yapmadığı, yapamadığı, yapmaya cesaret edemediği tekniği Rudd son derece rahat bir şekilde kullanıyor. Doğal olarak da bu grubun müzikal kalitesini fazlasıyla etkiliyor.

Melbourne'de birbiri ardına çıktıkları konserde kazandıkları deneyim ve yazdıkları parçalarla ilk albümü çıkarıyor. Albüm hem ticari hem de müzikal olarak ortalamanın üzerinde bir başarı kazanıyor. Bu motivasyonla kaydettikleri ve konumuz olan albüm ise grubun en iyi albümü olarak kayıtlara geçiyor. Bu arada belirtmekte fayda var ki 1970 yılı ortalarına kadar grubun hali içler acısı. Yapmayı istedikleri müzik ve hazırladıkları sahne şovuyla yeteri kadar para kazanamıyorlar. Grubun adından feyz alarak ortaya çıkardıkları ışık ve sahne gösterisinin maliyetlerini karşılayabilecek durumda değiller. Rudd kafayı çalıştırıp bir alt grup yaratıyor aynı elemanlarla. Grubun adını da Indelible Murtceps koyuyor. Bu grupla sahne şovsuz, ışık gösterisiz, tamamen para kazanmaya yönelik konserlere çıkıyorlar. Yokluk zamanlarında edindikleri deneyimlerin albümlerdeki yansıması gözle görülür bir halde. Alt grup olarak kurdukları grubun adındaki Murtceps'in Spectrum'un tersi olduğunu da söyleyelim.

Sonuç olarak hem ruhani hem maddi olarak kazandıkları deneyimlerle kaydettikleri ve ikili (double) olarak çıkan 2. albüm enfes bir hal alıyor. Hammond'ın umursamaz dönüş ve hareketleri Rudd'un gitarıyla senkronize olurken, grubun ritim bölümü de yapması gerekeni fazlasıyla yerine getiriyor. Kimi zaman melodik, kimi zaman darmadağınık bir hal alan parçalar Avustralya Progressive Rock'ının en önemli işlerinden biri oluyor. Spectrum'un cover dönemlerinden gelen Psychedelic Rock etkisinin de bunu desteklediğini söylemeden geçmeyelim.

SPECTRUM

Mike Rudd / Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Vokal, Recorder
Lee Neale / Piyano, Elektrikli Piyano, Hammond Org, Harpsichord, Vokal
Bill Putt / Bass
Ray Arnott / Davul, Vurmalılar, Vokal
Jeremy Noone / Saksafon (Konuk Müzisyen)

MILESAGO

01 - But That's All Right 4:20
02 - Love's My Bag 4:14
03 - Your Friend and Mine 7:22
04 - Untitled 4:30
05 - Play a Song That I Know 3:45
06 - What the World Needs (Is a New Pair of Socks) 7:30
07 - Virgin's Tale 3:30
08 - A Fate Worse Than Death 4:42
09 - Tell Me Why 1:47
10 - The Sideways Saga
        i. The Question 1:06
        ii. The Answer 2:14
        iii. Do the Crab 4:55
        iv. Everybody's Walking Sideways 2:42
11 - Trust Me 6:05
12 - Don't Bother Coming Round 3:23
13 - Fly Without Its Wings10:07
14 - Mama, Did Jesus Wear Makeup? 2:10
15 - Milesago 7:14

18 Ekim 2022 Salı

The Old Man & the Sea / The Old Man & the Sea (1972)

The Old Man & the Sea
, Danimarka Progressive Rock sahnesinin en şaşaalı, en görkemli döneminde, müziği daha da sertleştirerek öne çıkmış bir grup. Ömrü çok kısa olmuş. Alışkın olduğumuz üzere tek albümle kalmışlar. Gerçi sonraları archival adı altında yayınlanan, döneminde kaydedilmiş ama yayınlanamamış parçaların olduğu albümler de çıktı 3-4 tane. Konumuz ise grubun yayınlanmış ve grupla aynı adı taşıyan tek albümü.

1967 yılında müzik yapmaya başlamışlar ve 1969 yılına kadar da devam etmişler önce. Ama grup bir süreliğine dağılmış. Ardından 1971 yılında tekrar bir araya gelip kayıtlar yapmaya başlamışlar. Grubun adını da Baltık Denizi'ne kıyısı olan kültürde pek fazla önem taşıyan eski bir hikayeden almışlar. Yani grubun adı Ernest Hemingway'ın aynı adlı kitabından gelmiyor. 

Albüm yayınlandıktan sonra hem ticari hem de popülerlik açısından orta düzey bir etki bırakıyorlar. Dönemin Danimarka Rock arenasında Ache, Burnin Red Ivanhoe, Secret Oyster gibi grupların yer aldığı düşünülürse bu ortalama etki bile oldukça iyi bir düzeyde sayılabilir. Diğer yandan bakıldığında ise The Old Man & the Sea, müzikal anlamda hak ettiği yeri bulamamışlardan bir tanesi. Az önce saydığımız grupların tarzının daha ilerisinde ve bu işi Hard Rock ile birleştirerek iyi bir iş çıkartmışlar. Devam edebilselerdi belki de Danimarka'nın en iyilerinden biri olarak da anılabilirlerdi.

Bu noktada, sıklıkla Atomic Rooster ve Aqualung dönemi Jethro Tull ile benzeştiği üzerine pek çok insanın görüşü ortak. Benzeştiği bazı noktalar olsa da bu görüşe katılacak kadar çok benzerlik göremediğimi de belirtmeliyim. Kansas, bahsi geçen 2 gruptan daha yakın görünüyor mesela The Old Man & the Sea'ye. Albümde Blues'a kayan gitar soloları mevcut. Led Zeppelin ve Ten Years After'ın Danimarka konserlerinde ön grup olarak da çıkmışlar ama bu Blues yaptıklarını göstermediği gibi Atomic Rooster ve Jethro Tull ile yakınlıkları olmadığı da apaçık ortada.

Kendilerine has bir müzikal anlayışları, insanı derinden yakalayan vokalleri ile The Old Man & the Sea, başlı başına başka farklı bir kulvarda yol alıyor. Genele yayılan Hard Rock, sololarda öne çıkan Blues, bir anda ortaya çıkıp kaybolan Jazz etkileri ve Symphonic Rock'a öykünen havasıyla onlar sadece The Old Man & the Sea.

THE OLD MAN & THE SEA

Knud Lindhard / Bass, Vokal
Ole Wedel / Vokal, Vurmalılar
Benny Stanley / Gitar, Akustik Gitar
John Lundvig / Davul
Tommy Hansen / Org, Piyano, Vokal
Poul Åge Hersland / Flüt

THE OLD MAN & THE SEA

01 - Living Dead 7:47
02 - Princess 6:00
03 - Jingoism 6:50
04 - Prelude 1:12
05 - The Monk Song, Part 1 5:50
06 - The Monk Song, Part 2 3:37
07 - Going Blind 10:28

17 Eylül 2022 Cumartesi

Electric Sandwich / Electric Sandwich (1972)

Daha geçenlerde, blogun eski(meyen) yazarlarından Louis Cyphre (yeni adıyla Hiçbaymaz), hem de ta İsveç'ten bir şey yazdı; "Bana muazzam bir açılış şarkısı söyle 70'lerden" diye. Cevap hazırdı tabi; China. Elbette bu lafa verilebilecek onlarca farklı cevap da olabilir ama en iyilerden bir tanesi de gerçekten bu parça. Enteresan bir şekilde, daha önce Electric Sandwich yazmamışız blog'a. Eksikliği gidermek gerekir.

Grubun hakkında çok fazla bilgimiz olmamakla birlikte 1969 yılında, üniversite öğrencisi 4 genç tarafından Bonn, Almanya'da kurulduğu konusunda pek çok kaynak hemfikir. Ama 1969 ile albümün çıktığı 1972 yılları arasında ne yaptıkları, nasıl yaptıkları konusunda en ufak bir bilgiye sahip değiliz. Sanki arada bir yere ışınlanıp albüm ile ilgili çalışmışlar da işleri bittiğinde geri dönmüşler gibi bir durum yani. Asıl ilgimizi çeken de zaten grupla aynı adı taşıyan albüm.

Plak döneminde yayınlandığından mıdır nedir bilemiyorum ama, albümün A yüzü ile B yüzü arasında ciddi farklılıklar var. Hepi topu 3 parçaya sahip olan A yüzü, içerisinde pek çok müzikal anlayışı barındırsa da temelde Rock üzerine kurulu. B yüzünde ise iş biraz değişiyor ve daha Jazz ve Boogie'ye kayarak yumuşuyor. Ha bu kötü bir şey mi? Elbette değil. Albüm kendi içinde bu haliyle bile bir bütünlük oluştururken A ve B yüzünü birbirinden ayırmak da olanaksız. Her tarafında nefis partlara sahip olduğunu belirtelim.

Gelelim yukarıda da bahsettiğimiz açılış parçasına. China, belki de dinleyebileceğiniz en iyi açılış parçalarından biri. Standart sayılabilecek, kendini sürekli tekrarlayan bir davul ritmine, sisli, buğulu ya da bulanık diye tabir edebileceğimiz bir wah wah gitara sahip. Parça insana çok farklı şeyi aynı anda yaşatıyor. "Ben bu parçayı daha önce dinledim galiba" diye düşünürken bir anda "Yok artık, ilk defa duyuyorum böyle bir parçayı" dedirtiyor. Dinlemeden önce beklentilerinizi yüksek tutun, çok fazla yanılmayacaksınız.

Diğer parçalara geçtiğimizde vokalin çok gereksiz olduğunu görüyoruz. Daha önce pek çok albümde özelliksiz ama etkili kullanılan pek çok ses ve vokal gördük ama bunlar bu albüm için geçerli değil. Bir noktaya geldiğinizde "neyse ki albümün geneli enstrümantal" diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bunun dışında elektronik olarak süslenmiş saksafon kullanımı albümün genelinde etkili. Gitarlar da aynı şekilde bütün albümü kaplıyor.

Genelde anlaşılabilir olması adına albümleri başka albüm ya da grupların tarzına benzetiyoruz ama Electric Sandwich için bu geçerli değil. Keşfettikçe daha fazlasını isteyeceğiniz bir ilk dinlemelik.

ELECTRIC SANDWICH

Klaus Lormann / Bass
Wolfgang Fabian / Davul
Jörg Ohlert / Gitar, Org, Mellotron
Jochen Carthaus / Vokal, Saksafon, Armonika

ELECTRIC SANDWICH

01 - China 8:03
02 - Devil's Dream 6:15
03 - Nervous Creek 5:00
04 - It's No Use to Run 4:00
05 - I Want You 5:24
06 - Archie's Blues 4:40
07 - Material Darkness 5:02

1 Eylül 2022 Perşembe

Buffalo / Dead Forever (1972)

Dünyanın uzak ucundaki Avustralya'nın 70'lerdeki Rock müziğe etkisi çok fazla yokmuş gibi görünür. AC / DC'yi saymazsak, popüler olmuş, öne çıkmış çok fazla müzisyeni ve grubu da bilinmez aslında. Bir yanıyla etkisizlik fikri doğru olarak düşünülse de diğer yanıyla fazlasıyla kaliteli ve iyi müzik yapan müzisyene de sahiptir. Human Instinct, Sebastian Hardie, Windchase ilk aklıma gelenler. Yani aslında Avustralya'nın bu konudaki şanssızlığı az bilinirlikten kaynaklanıyor.

Buffalo da az bilinen, ama bilenler tarafından da iyi bilinen gruplardan biri. Heavy Metal'in öncü gruplarından olarak adı sık sık geçer. 1971 yılında Sydney'de Dave Tice öncülüğünde kuruluyor grup. Tice'ın eski grubu Head'den Paul Balbi, John Baxter ve Peter Wells de Buffalo'nun diğer üyeleri. Kendisi vokalist olan Tice yine de gruba lead vokal olarak Alan Milano'nun alınması yönünde oy kullanıyor. Milano iyi bir vokal olmakla birlikte grubun içinde çok fazla yer edinemiyor. İlk albümün kayıtlarından sonra Balbi ile birlikte gruptan ayrılıyor.

Dead Forever, pek çok açıdan eleştiri almasına ters orantılı olarak iyi bir satış çizgisi yakalıyor. Albüm kapağı fazlasıyla karamsar bulunmuştu ve gençleri kötü etkileyeceği düşünülüyordu. Şarkıların sözleri için de benzer düşünceler vardı. Sırf bu nedenle de radyolarda bile doğru düzgün çalınmamışlardı. Olumsuzluklara rağmen Buffalo yakaladığı başarılı çizgiyi devam ettirdi. Milano ve Balbi ayrılmış olsa da grup gücünü ve etkisini koruyordu. O kadar iyiydiler ki Black Sabbath'ın Sydney'de sahne aldığı 2 gecede de ön grup olarak sahneye çıktılar.

Psychedelic Rock ve Blues Rock'dan beslenen albüm, Hard Rock, Heavy Psychedelic etkiler taşıyor. Daha ilk parça Leader ile başlayan sert rock tüm parçalara yayılmış durumda. 45'lik olarak da yayınlanan Suzie Sunshine'da hem blues hem de Uriah Heep tarzı bir heavy rock görmek mümkün.

Pay My Dues'daki enfes gitar oyunları sizi bambaşka bir havaya sokuyor. 10dk'nın üzerindeki süresiyle I'm A Mover değeri dinlendikçe anlaşılan türde parçalardan. Ballad of Irving Fink pek sakil dursa da ardından gelen Bean Stew bütün açığı kapatıyor. 

Forest Rain ise atmosfer konusunda ileri derecede başarılı parçalardan. Gerçekten yağmur sırasında ormandaymışsınız gibi hissetmekten başka çareniz yok. Albüme adını veren Dead Forever'ı sadece dinleyin. :)

BUFFALO

Dave Tice / Vokal
Alan Milano / Vokal
Paul Balbi / Davul
Peter Wells / Bass
John Baxter / Gitar

DEAD FOREVER

01 - Leader 6:03
02 - Suzie Sunshine 2:53
03 - Pay My Dues 5:34
04 - I'm a Mover 10:46
05 - Ballad of Irving Fink 4:30
06 - Bean Stew 7:05
07 - Forest Rain 6:30
08 - Dead Forever 5:39

19 Ağustos 2022 Cuma

Tobruk / Ad Lib (1972)

Havanın sıcaklığından mı yoksa ülkenin durumundan mıdır bilinmez, Psychedelic Rock'tan gidiyoruz bu aralar. Tobruk da 70'lere tek albümle konuk olan gruplardan biri. Grup hakkında tarihsel bilgiye sahip değiliz çok fazla. Hatta bildiklerimiz sadece birkaç küçük şeyle ve grup elemanlarıyla alakalı, o kadar.

Tobruk'un bu ilk ve tek albümü 1972 yılında Brezilya'da kaydedilip sadece Brezilya'da yayınlanmış. O dönemde ortalıkta pek fazla görünememişler yani. Yıllar sonra yapılan yeniden basım plak ve CD'lerden (CD var mı hala?) tanıyoruz biz de. Grup elemanlarının ikisi Brezilyalı diğer üçü ise Amerikalı. Albümü Amerika'da yayınlasalarmış daha çok şansları olurdu herhalde, teknik ve ticari büyük bir hataya imza atmışlar.

Grubun müziği pek de alışkın olmadığımız bir tarza sahip. Evet, Psychedelic Rock olduğu her yerinden belli tabi ama Jefferson Airplane, The Grateful Dead gibi değiller. Hatta dönemin tek albümlü Amerikalı grupları gibi de değiller. Birbirini takip eden ve yineleyen armonilerden örülü parçalara sahip gibi gelse de aslında öyle de değil. Parçaların hepsinin kendi içinde ayrı bir dinamiği var. Başladığı gibi devam eder gibi görünürken sizi farklı yerlerde gezilere çıkarıyor. Özellikle vokalin yaptığı ses oyunları bir anda ortamın ve havanın değişmesini sağlıyor.

Açılış parçası I'm Love With You grubun en bilinen parçası. Diğerlerinden farklı olarak daha çok Blues'a yaklaşıyor. Bu nedenle de dinlemesi daha kolay. Gerçi vokalle birlikte geriden gelen gitar ve geri vokallerin kattığı psychedelic hava gerçekten de etkili.

Theme From My Mind ise tam bir Psychedelic parça. Adıyla örtüşen bir şekilde sizi dehlizlerden oluşan bir yere sokuyor. Karşınıza ne çıkacağı belli değil. Vokalin tuhaf söyleme tercihi başta rahatsız etse de sonraları parça ile örtüşmeye başlıyor.

Albümdeki favori parçalarımdan biri Queens Are Made. Dipten ve derinden gelen gitarlar ile gelişen, bazen sinir bozucu bir havaya bürünüp bazen de melodik bir yapıyı karşımıza çıkarıyor. Normal bir gidişatı yok yani. Tam da içinde yer aldıkları tarza uyan bir parça.

Hello Crazy People çoğunluğla Johnny B. Goode tarzı bir şey yapalım kaygısından çıkmış gibi duruyor. Albümde havayı kaçırmakla birlikte kendisinden önceki ve sonraki parçaları ayırması açısından da gerekli bir parça olarak düşünülebilir. 

Ardından gelen parça Heart of a Sound Spirit bir önceki parça ile değişen havayı daha ileri götürmek için elinden geleni yapıyor. Vokalin ses oyunları ve gitarlar ile Moog Synthesizer'dan çıkan seslerle eğlencelik bir parça. Psychedelic'ten ödün vermeden seviyeyi epeyce yukarı taşıyor.

Albümün en iyi parçası, hiç şüphesiz, albüme adını veren Ad Lib. 12.24 uzunluğuyla işitsel bir şölen. İniş ve çıkışları, dengesiz yapısı, bir oraya bir buraya savrulan tarzıyla enfes.

Son parça Send It Tomorrow, olay bitti başka albüm yapmamıza gerek yok der gibi bitiriyor albümü. Türün bütün öğelerinin bu kadar yerinde kullanıldığı nadir parçalardan. Derinliklere yapılan bir yolculuk, kendinizi kaybettiğiniz hatta aramayı bile unuttuğunuz bir yerde duruyor. Dinlerken sıklıkla kendimi Alice In Wonderland'de koşarken hayal ediyorum.

TOBRUK

Brian Anderson (Andre Barbosa Filho) / Slide Gitar, Lead Vokal
Lois Gee Brahman / Lead Gitar, Efektler
Key Wilson / Org, Piyano, Moog synthesizer
Ronnie Wells (Rafael Moreno) / Bass, Vokal
Billy Rogers / Davul, Geri Vokal

AD LIB

01. I’m In Love With You — 4:07
02. Theme From My Mind — 3:31
03. Queens Are Made — 4:35
04. Hello Crazy People — 2:28
05. Heart Of A Sound Spirit — 2:55
06. Ad Lib — 12:20
07. Send It For Tomorrow — 4:17

29 Temmuz 2022 Cuma

Matching Mole / Matching Mole (1972)

Progressive Rock'ın yükselişe geçtiği yıllarda kendi ayrıksı özellikleriyle öne çıkmayı başaran ve İngiltere'nin Canterbury şehrinde konumlanan müzisyenlerin / grupların yaptığı müziğe farklı bir isim verilmişti; Canterbury Scene. Jazz Rock ve Jazz-Fusion'dan fena halde etkilenen bu karşıt kültür içinden epeyce başarılı gruplar ve müzisyenler de çıkardı. Soft Machine, Caravan, ilk dönem Gong, Khan, Robert Wyatt, Steve Hillage, Hatfield and the North bunlardan sadece bazıları. Matching Mole da aynı tarza dahil olan gruplardan biri.

Grubun kurulmasını sağlayan Robert Wyatt, Soft Machine'in önemli isimlerinden biri malum. Soft Machine'den ayrıldıktan hemen sonra solo bir albüm kaydedip ardından da Caravan'dan Dave Sinclair, Quiet Sun'dan Bill MacCormick, yine Soft Machine'den Dave MacRae ve Carol Grimes and Delivery'den Phil Miller ile birlikte başka bir albüme imza atıyorlar. Grubun adını da Wyatt ve MacRae'nin eski grubu Soft Machine'den alıyorlar. Soft Machine'in Fransızcası "Machine Molle". Kelime oyunu yapıp Matching Mole'e dönüştürüyorlar.

Grup elemanlarının geldiği önceki gruplar ve başarıları düşünülünce Matching Mole'un enfes lezzetler sunan albümler yapması hiç de tuhaf gelmiyor insana. Diğer yandan pek çok dinleyici için zor ve yorucu da sayılabilir bu albümler. Çünkü alışık olduğumuz melodik yapıların çok ötesine götürüyor bizi. Müziğin bütün bir atmosferi yaratabildiği yerlere...

Enstrüman kullanımları, Wyatt'ın kendine has vokali ve Jazz yapısıyla gerçekten de başka bir müzikal deneyim sunuyor Matching Mole. Albümde favori olarak gösterebileceğiniz parça bulmakta zorlanıyorsunuz, çünkü hepsi birbirinden çekici bu konuda. İnişleri çıkışları, bir anda durağanlaşan ama bir süre sonra yırtıcı hale gelen tarzıyla keyif veren, zorlayan, vazgeçilmeyen albümlerden biri. Bir sonraki albüm olan Little Red Record'daki sözlerin ilk albümde daha yaratıcı olduğunu ve edebi anlamlar taşıdığını belirtelim. Ama dinlerken sözlere de vokale de hiç ihtiyacınız da kalmıyor zaten.

MATCHING MOLE
Robert Wyatt / Vurmalılar, Vokal, Piyano, Mellotron
Phil Miller / Gitar
Bill MacCormick / Bass
Dave Sinclair / Org, Piyano
Dave MacRae / Elektrikli Piyano, Org

MATCHING MOLE
01- O Caroline
02 - Instant Pussy
03 - Signed Curtain
04 - Part of the Dance
05 - Instant Kitten
06 - Dedicated to Hugh, but You Weren't Listening
07 - Beer as in Braindeer
08 - Immediate Curtain

6 Mayıs 2022 Cuma

Dark - Round The Edges (1972)

4 günlük kayıt aşaması ve 64 kopyalık orjinal sürümü ile zamanında yeterince ilgi görmese de (eş dosta dağılmaktan öte) zamanla koleksiyonerlerin kutsal kasesine dönüşmüş bir albüm Round the Edges. Daha kısa sürede kaydedilmiş, hatta daha az basılmış (hiç basılmayanlara da selam olsun) bir dolu kayıttan ne farkı var bu albümün derseniz, peşinen cevap vereyim: bu albümün alamet-i farikası, içinde barındırdığı bazı anlardan öteye geç(e)miyor.

Daha kafadan, kakafonik, kaotik ve biraz ne idüğü belirsiz bir introsu ile sizi karşılayan açılış parçası Darkside’ın devamındaki ağır aksak yürüyüşü ve solosu, Northampton soğuğu misali, iliklerinize işliyor. Schizoid man tarzı bir geçişle de diğer parçalarda sık sık denk geleceğiniz o meşhur overdrive fuzz gitar duosu ile tanışıyoruz. Bahsettiğim alamet-i farika diyebileceğimiz anlar da genelde bu tip ön plana çıkan dual fuzz gitarlar işte. Albümün prodüksiyon, gitar ve vokal görevini üstlenen Steve Giles’ın vokal partisyonları belki bilinçli olarak duygudan ve nağmelerden uzak düz bırakılmış olsa da detone olduğu anlarda tüm tadınızı kaçırabilecek seviyede. Biraz politik, biraz psych, biraz ondan ve bundan sözler de parçaların trafiğine uydurulmuş ve vokali zorlamamayı amaçlamış gibi duruyorlar. (buna rağmen patlıyor olması da büyük başarı) Neyse ki Ronald Johnson ve Clive Thorneycroft altyapıda yakaladıkları mükemmel uyum ile harikalar yaratıyor da çiğ vokaller ve çoğu üstünkörü (fuzzuli) gitarların yarattığı baygınlık hissi ortadan kalkıyor. Bu arada Johnson ve Thorneycroft ikilisinin bestelere olan katkıları “Live for Today” ve “Zero Time” gibi parçaların aranjmanlarında da bolca hissedebilir.

Kapağına “loş bir odadan dışarıya bön bakan bir hatun” koyarak, isminin ve memleketi Northampton’ ın hakkını veren bir grup Dark ve dönemin pırıl pırıl soundlarından uzak, sade ve (kısmen) akıllı prodüksiyonlu “Round the edges” albümü ardından 1977 yılında dağıldı. Doksanların ortasında tekrar bir araya gelip, iki-üç yıl sonra tekrar dağılan grup, 2011 yılından beri faal. 2019 yılında albümü baştan sona çaldıkları konserleri de mevcut. (Steve Giles’ın YouTube hesabına bakınız)

DARK

Steve Giles / Vokal, Gitar
Martin Weaver / Gitar
Ronald Johnson / Bass
Clive Thorneycroft / Davul

ROUND THE EDGES

01 - Darkside (7:56)
02 - Maypole (5:00)
03 - Live for Today (8:04)
04 - R.C.8. (5:03)
05 - The Cat (5:19)
06 - Zero Time (6:47)


ICG

13 Kasım 2020 Cuma

Pell Mell - Marburg (1972)

Alman symphonic ve progressive’ine giriş yapmışken Pell Mell’den bahsetmemek de olmaz elbette. Genel olarak Krautock içerisinde yer alsalar da tıpkı Novalis’te olduğu gibi İngiliz tipi progressive’ e daha yakınlar. Enstrüman kullanımları, heavy’e kayan çıkışlar ve kimi zaman yumuşak kimi zaman sertleşen vokalleriyle öne çıkan gruba ait yayınlanmış ilk albüm Marburg. Hiç şüphesiz ki en bilineni de yine bu aynı albüm.

Pastoral etkiler taşıyan bölümleriyle symphonic rock’ı birleştiren ama enfes tanımlamasından bir hatta iki derece aşağıda olan bir albüm. Çünkü albümde müzik açısından hiçbir sorun yokken vokal insanı çileden çıkarıyor. Evet, bazı yerlerde kulağa çok iyi geldiği de oluyor vokalin ama geneli düşündüğümüzde gerçekten berbat denilebilecek bir yapıda. Yani hiç gerek yokmuş o vokale. Kimilerine göre belirli bir tarzı ifade etse de albümün yapısını bozduğu da bir gerçek.

The Clown and the Queen gibi efsanevi bir parçanın vokaller yüzünden harcanmasından bahsediyoruz burada. Müzikal alt yapısı gerçekten muhteşem olan bu parçada kulağı tırmalayan, insanı rahatsız eden tek şey o özelliksiz ve her an detoneleşecekmiş hissi uyandıran vokaller.

Her albümde kişisel bir favori parça bulunur ya.. Bu albüm için benimki de ikinci parça olan Moldau. Alman folk kültüründen beslenen, klasik müzik etkisinin bir hayli hissedildiği bu pastoral senfonide (aha, gönderme yaptım) hüzünle başlarken coşkuyla dolarak keyfin derinliklerine dalıyor insan. Parçada özellikle öne çıkan flüt ve keman Schmitt ve Schön’ün basit, sade ama üst düzey yeteneklerini gösteriyor.

Oldukça melodik havada başlayan Friend, albümün bir diğer sürprizi. Uriah Heep hatta daha özele inerek belirtirsek Ken Hensley tarzı klavyeleriyle göze çarpan flüt ile ilerleyen parça değişik hissiyatlar yaşatıyor insana.

City Monster ise iddiasız görünen ama rock müziğin etkileşimleri üzerine geniş bir yelpazeye sahip olan ilgi çekici bir parça. Ani değişimler, atonale doğru gidiyormuş hissi uyandıran oyunlar, ikili vokaller parçaya değer katıyor.

Vokal girene kadar atmosferik introsu ile iyi idare eden Alone, her ne kadar vokaldeki Gentle Giant tarzını hissettirse de fazlasıyla can sıkıcı olabiliyor. Ama ardı ardına gelen tür ve tarz değişimleri ile geçişleri parçayı iyi bir hale getiriyor. Özellikle sonlara doğru ortaya çıkan keman bambaşka lezzetler sunuyor.


PELL MELL

Thomas Schmitt – Vokal, Keman, Flüt, Mellotron
Rudolf Schön – Gitar, Vokal, Flüt
Otto Pusch  - Piyano, Org
Jörg Götzfried – Bass Gitar, Vokal
Bruno Kniesmeijer – Davul, Vurmalılar
& Andy Kirnberger – Gitar (The Clown and the Queen)


MARBURG

1. The Clown and the Queen (8:37)
2. Moldau (5:24)
3. Friend (7:04)
4. City Monster (8:42)
5. Alone (9:24)