1972 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1972 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mayıs 2023 Cumartesi

Prudence / Tomorrow May Be Vanished (1972)

Norveç sahnesinde önemli bir yere sahip olan Prudence, 1967 yılında The Tunes adıyla kurulmuş. Kısa bir süre sonra isimlerini Whoopee Choop olarak değiştirmişler. 1969 yılı sonbaharında ise The Beatles'ın Dear Prudence parçasından etkilenerek grubun adını Prudence olarak sabitlemişler. İsimleri çok bilinen bir grup olmamakla birlikte, kendi başlarına yeni bir türün oluşmasını sağlamış nadir gruplardan biridir Prudence.

1975 yılında piyasa sürdükleri Takk Te Dokk albümünde Norveç'te yaşadıkları bölgenin dilini kullanarak Trønderrock adında bir türün oluşmasını sağladılar. Gerçi bu albüm grubun son albümüydü. Yarattıkları türün gelişmesine ön ayak olamasalar da en azından türün başlangıcı onlara dayanıyor. Norveç'in Nord-Trøndelag bölgesinden gelme grup, bölgenin tarihçesi çok eskilere dayanan parti ya da dans müziklerini Rock ile birleştirerek farklı bir işe imza atmışlar.

Doğal olarak grubun yaptığı müziği Progressive Folk olarak kategorilendirilmesi gerekiyor. Zaten albümlerinde hem genel olarak Norveç folklorundan hem de yaşadıkları bölgenin yerel kültürenden çok fazla etkilenme var. Tabi bunu yaparken elektrikli ve modern aletler kullandıkları için işin rengini değiştirmeyi de başarmışlar. Kendilerine has bir tarza sahip olduklarından bahsetmek de yanlış olmaz bu noktada. Her ne kadar Folk'tan beslenen çok fazla grup için geçerli olmasa da Prudence kendi tarzlarını yaratmayı başarmış gruplardan.

Bu arada belirtelim, grup elemanları müzikal anlayışlarını 3 farklı kökene ve yaşadıkları bölgeye bağlıyorlar. Gitarist Aleksandersen Bob Dylan tarzı Amerikan Folk ve Rock müziğini severken, diğer gitarist ve akordeoncu Tysland ise Jazz ve Jimi Hendrix hayranı. Grubun flütçüsü Wallum ise Jethro Tull ve İngiliz tipi Progressive Rock'tan etkileniyor. Albümde bahsi geçen bu 3 türe de atıfta bulunan pek çok yer bulunuyor. Türlerin ve ülkelerin nefis bir karışımı da diyebilirsiniz.

Folk'a uygun şekilde kısaya yakın uzunluktaki 10 parçadan oluşan albümün coşkusu ve melodik yüksekliği bir hayli fazla. Ballad kıvamındaki parçalarda bile ritim normalin üzerine seyrediyor. Bu arada, Tomorrow May Be Vanished grubun en iyi albümü değil. Lakin, grubun bu bahsettiğimiz ilk dönem karışımını en iyi anlatan başarılı da bir albüm.

PRUDENCE

Åge Aleksandersen / Gitar, Vokal
Per Erik Wallum / Flüt, Vokal
Terje Tysland / Gitar, Akordeon, Vokal
Kaare Skevik jr. / Davul
Johan Tangen / Mandolin, Conga, Vokal
Kjell Ove Riseth / Bass, Vokal

TOMORROW MAY BE VANISHED

01. North in the Country (4:14)
02. Mild Grey Fog (3:26)
03. Tomorrow May Be Vanished (4:26)
04. What Man Has Made of Man (2:03)
05. 14 Pages (4:23)
06. Going Through This Life (4:00)
07. Oh, Grandpa (3:39)
08. Lost in the Forest (2:16)
09. Kerre Volin (4:38)
10. Daida (4:02)

2 Mayıs 2023 Salı

Thirsty Moon / Thirsty Moon (1972)

Jazz Rock ve Fusion janrlarının Almanya'dan çıkmış en iyi temsilcilerinden biri Thirsty Moon. Çok daha önceleri Jamais tarafından bloga ikinci albüm You'll Never Come Back eklenmişti. Bugün biraz Thirsty Moon havasında olduğumuza göre ilk albümü ekleyelim. Bremen çıkışlı olan grup dönemin en başarılı Fusion gruplarından biri. Krautrock ruhundan vazgeçmeden Jazz içerisinde dolaşan nefis albümler kaydetmişler.

İlk albüm, ortalamanın çok üzerinde olsa da ikinci albüm kadar iyi değil. Gerçi bu da bakış açısına göre değişir tabi. İki albüm arasında kararsız kalanların sayısı oldukça fazladır. 3. albüm de iyidir ama ilk ikisi kader değil. Sonraki albümleri saymıyoruz, görmezden geliyoruz.

Doldinger's Passport ve Kraan gibi gruplarla eş değerde tutulmaya çalışılsalar da çok doğru bir karşılaştırma sayılmaz. Hem bahsi geçen gruplar için doğru olmaz, hem de Thirsty Moon için. Zira bu grupların üçü de kendi müzikal anlayışlarını oluşturabilmiş gruplar.

Thirsty Moon bu ilk albümün pek çok yerinde bir hayli yırtıcı sesler ve tonlara kayıyor. Bazı noktalarda, alışkın olmayan dinleyiciyi bir hayli zorlayacak denli tuhaf sesler diye düşünülebilir bunlar. Diğer taraftan, türe hayranlık besleyenler içinse bambaşka şekillerde değerlendirilebilecek bir albüm. İçinde pek çok farklılığı da barındırıyor. Temelde Jazz'a odaklansalar da Heavy ve Hard diye tabir edilen türlerin pek çoğunun da kenarında, kıyısında dolaşıyorlar.

Coşkulu, dinamik ve tempolu albümler listesine de sorgusuz sualsiz girmeye hak kazanırlar. Özellikle ritim bölümünün albüm boyunca çıkardığı iş bir hayli iyi. Genel olarak gidişatı belirleyen ritim olmakla birlikte Thristy Moon'da bu biraz farklılaşıyor. Ritim önemli ve ön plana çıkan bir bileşen ama tam rayına oturdu dediğiniz yerde, yırtıcı üflemeliler ya da sert gitarlar ile bir anda yön değiştirebiliyorlar. Albüm boyunca vokal çok nadir denilebilecek şekilde az kullanılıyor. Halbuki grubun tarzına çok da uyan seslere sahipler. Yine de bu tercihleri doğru bir yaklaşım olmuş, zira vokal geride bir enstrüman olarak düşünüldüğünde albümün keyfi bir başka çıkıyor.

Bir yanıyla tuhaf olarak düşünülse de ses efektleri, keskin dönüşleri, hiç durmadan ilerleyen yapısı ile Thirsty Moon'un ilk albümü olmazsa olmazlardan sayılabilir.

THIRSTY MOON

Jürgen Drogies / Gitar, Vurmalılar
Norbert Drogies / Davul, Vurmalılar
Michael Kobs / Elektrikli Piyano
Harald Konietzko / Bass, 12 telli Gitar, Vurmalılar, Vokal
Erwin Noack / Conga, Vurmalılar
Willi Pape / Saksafon, Klarnet, Flüt , Vurmalılar
Hans Werner Ranwig / Org, Vurmalılar, Vokal

THIRSTY MOON

01. Morning Sun (5:24)
02. Love Me (3:54)
03. Rooms Behind Your Mind (3:18)
04. Big City (8:31)
05. Yellow Sunshine (21:30)

30 Nisan 2023 Pazar

Glencoe / Glencoe (1972)

İngiltere'den Amerikan kafasında bir grup Glencoe. Londra'da 1972 yılında kurulup, arka arkaya 2 albüm kaydedip dağılmışlar. Aslında tam bir dağılma da sayılmaz. Grup, Loving Awareness adlı başka bir gruba evrilmiş. O grupla da 1 albüm yayınlayıp başarısız olunca grup elemanları farklı yönlere dağılmışlar.

Crossover Prog olarak kategorilendirilen Glencoe için doğru bir tanımla bu Crossover işi. Zira Progressive Rock'tan kopmuyorlar ama daha popüler olma kaygısı güdüyorlar. Grup elemanlarının hepsi de (ki 4 kişiler) Amerikan tarzı Soul ve Rhythm & Blues meraklısı tipler. Doğal olarak da grubun müzikal anlayışı bu yönde gelişmiş. Özellikle gitar kullanımlarında bu fazlasıyla ön plana çıkıyor. Klavyelerin de eşlik etmeye başlamasıyla birlikte karşınızda Amerikalı bir grup varmış gibi hissediyorsunuz.

Tabi bu 2 türü alıp kendilerinden de bir şeyler katmayı ihmal etmemişler. En azından Average White Band gibi fazla cıvık bir halleri yok! Gerçi AWB'ye gelene kadar sayılabilecek pek çok grup da bulunuyor ama benimki AWB'ye karşı kişisel bir gıcık olma durumundan kaynaklı. :) Belirtmeden geçmeyelim, kısa bir süre de olsa daha sonra Average White Band'de yer alacak olan Alan Gorrie ve Onnie McIntyre da Glencoe ile birlikte kısa bir süre takılmış. Zaten belli, aynı çevrenin müzisyenleri hepsi.

Glencoe'yu ayıran taraf, işin içine fazlasıyla Psychedelic öğeler katmış olmalarından geliyor. Zorladıkça zorluyor, gittikçe gidiyorlar. azı noktalarda Space Rock esintileri bile fark ediyorsunuz. Tabi bunların hepsini Soul ve Rhythm & Blues çerçevesini kırmadan yapıyorlar. Bu da değişik bir dinamiklik katıyor albüme.

Parçaların neredeyse tamamında bu coşkulu dinamik durumu hissettiriyorlar. Ritimler fazlasıyla iyi ve kopup giden tarzda. Yüksek sesle dinlenildiğinde, kılımı kıpırdatman diyenin bile sağı solu oynamaya başlar. 4 kişilik kadroyla yapabileceklerinin en iyisini yapmışlar. Bazı noktalarda 8-9 kişilik çalıyorlar izlenimi de yaratıyorlar.

Albümde, enstrüman kullanımları bu türün ve tarzların bütün gerekliliklerini yerine getirirken en ufak bir hataya mahal vermeden devam ediyor. Oldukça iyiler yani çalma konusunda. Vokal de tam gruba ve tarzına uyacak şekilde sesler çıkarıyor. Yaza girerken yanınızda bulunması gereken albümlerden.

GLENCOE

Norman Watt-Roy / Bass, Vokal
John Turnbull / Gitar, Vokal
Stuart Francis / Vurmalılar
Graham Maitland / Vokal, Klavye

GLENCOE

01. Airport
02. Look Me in the Eye
03. Lifeline
04. Telephonia
05. It's
06. Book Me for the Flight
07. Hay Fever
08. Questions
09. Sinking Down a Wel

28 Nisan 2023 Cuma

Materia Gris / Ohperra vida de Beto (1972)

Arjantin
'in ilk konsept albümlerinden birini kaydeden Materia Gris çok kısa ömürlü bir grup olarak kalmış. Aslında potansiyelleri bir hayli fazla gibi görünüyor ama muhtemelen ticari başarı elde edemedikleri ya da bu tip Rock gruplarından alışık olduğumuz grup içi müzikal farklılıklar yüzünden çıkan anlaşmazlıklar sayesinde dağılmışlar. 1970 yılında 4 kişilik bir kadro ile kurulmuş, 2 yılın ardından çıkardıkları konsept albümünün ardından da dağılmışlar.

Bazı kaynaklarda Crossover Prog olarak kategorilendirilseler de Materia Gris'in durum biraz karışık. Heavy Rock ve Psychedelic Rock'tan yola çıkan, Progressive etkiler içeren, Rock Opera'ya varan müzikal bir anlayışa sahipler. Belki de bu nedenle Crossover Prog olarak adlandırılıyorlar, bilemiyorum ama Progressive yanlarının fazlaca öne çıkmadığı albümden anlaşılıyor. Dedik ya potansiyelleri varmış, fakat onu bu albümde tam gösterememişler, sadece yapabileceklerinin haberini vermişler diyebiliriz.

Ohperra vida de Beto albümünde büyük bir yanlışlık da yapmışlar bence. 2-3 uzun parçada çözebilecekleri albümü, bir sürü parçaya ayırıp 16 şarkılık bir albüm haline getirmişler. Albümde, birbirine yapışan, birbirine bağlanan şarkıların sayısı bir hayli fazla. Bu şekilde dağıtacaklarına tek parça halinde çıkarabilirlermiş diye düşünmeden edemiyor insan. Tabi albümü konsept albüm olarak düşündükleri için böyle bir yolu tercih etmiş olmaları da çok olası. :)

Psychedelic Rock severlerin dinleyip de beğeneceği albümlerden biri. Albümün çok fazla sarkan, rahatsız eden yönü yok. Sadece, diğer bazı Arjantinli enfes rock gruplarında hiç rahatız etmeyen dil, bu albümde Fransızca kadar olmasa da bir miktar rahatsız ediyor. Sert ama kaba bir tavırla söyleniyor bazı bölümlerde ve kulağı tırmalayan bir hal alıyor.

Enstrümanlarda hiç sorun yok. Herkes yapması gerekeni hakkını vererek yapmış. Ara ara Blues'a kayan sert gitarların ardından gelen akustik bölümlerle bağlanan klavyeler oldukça iyi. Dinamik ve oldukça güçlü çaldıkları yerlerde insanın aklına İtalyan grup Capitolo 6 geliyor.

Albümü ve grubu biraz yermiş gibi görünsek de aslında zorluklar arasında geliştirilen ve büyük çabalar harcanmış işlerden biri bu da. Dönemin özellikle Güney Amerika için zorlu geçtiği, Arjantin'in bu dönemde yaşadıklarının epeyce kötü olduğu düşünülürse albüm saygı duyulacak albümlerden biri olarak görünüyor.

MATERIA GRIS

Julio Presas / Gitar, Bass, Vurmalılar, Vokal
Eduardo Rapetti / Gitar, Vokal
Omar Constanzo / Bass, Vokal
Carlos Riganti / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyen:
Litto Nebbia / Piyano

OHPERRA VIDA DE BETO

01. Precimiento (2:47)
02. Nacimiento (3:02)
03. Canción de Cuna (0:48)
04. Crecimiento (2:51)
05. ¡Es Alumno! (1:04)
06. Compañero de Banco (2:51)
07. Un Largo Tiempo (4:08)
08. ¡Alguien Llega! (0:44)
09. La Angustia (3:49)
10. El Te Ayudará (1:15)
11. ¿Forma o Esencia? (3:29)
12. La Teoría Positiva (3:50)
13. ¡Soy Tu Vida! (2:51)
14. Reflexión (4:51)
15. Luz en la Vida (0:18)
16. Conclusión (3:08)

26 Nisan 2023 Çarşamba

Eagles / Eagles (1972)

Country Rock
'ın en önemli, en bilinen, en çok dinlenen temsilcilerinden biri hatta belki de ilki tartışmasız bir şekilde Eagles'tır. Blogda bu tarz içeriklere çok fazla yer vermesek de 60'lı ve 70'li yılların önemli gruplarından biri olmaları dolayısıyla eklemek de şart gibi. Diğer yandan birilerinin Eagles'ın sadece Hotel California'dan ibaret olmadığını, bu türün en iyi örneklerini içeren albümlere imza attıklarını söylemesi gerekiyor. İş başa düştü yani. :)

Glenn Frey, Don Henley, Bernie Leadon ve Randy Meisner tarafından 1971'de Los Angeles'ta kurulan grup kısa sürenin ardından ilk albümlerini kaydediyor. Lakin, Şubat 1972 yılında kaydedilen albüm ancak Haziran 1972'de piyasaya sürülüyor. Bu arada belirtelim Glenn Frey ve Don Henley, Linda Ronstadt'ın arkasında çalarken gruba The Flying Burrito Brothers'dan Bernie Leadon ve Ricky Nelson'ın konser grubu The Stone Canyon Band'de çalan Randy Meisner dahil oluyor. Aralarındaki uyumun farkına vardıklarında birlikte hareket etmeye karar verip Eagles'ı kuruyorlar.

Eagles, adından hemen anlaşılacağı üzere Amerikan köklerine sıkı sıkıya bağlı gruplardan biri. Fakat Lynyrd Skynyrd kadar da oldukları söylenemez. :) Albümün piyasaya çıkmasıyla birlikte büyük popülarite yakalıyorlar. O sıralarda yaptıkları konser anlaşmalarının haddi hesabı yok neredeyse. Bundaki en büyük etki de Top 20 listesine soktukları 2 şarkı: Take It Easy ve Witchy Woman. İlk 20'ye girmiş olmaları bir şey değilmiş gibi gelebilir ama Amerika'nın radyo ağına bağlı olan bu listenin fena hale bir popülerlik arttırma becerisi var. Herkesin dinlediği radyolarda sık sık çalınıyor oldukları anlamına geliyor bu.

Blogdaki diğer ve daha karmaşık türlerle haşır neşir olanlar için pek de etkileyici bir albüm değil elbette. Ama rock müzik tarihinin önemli gruplarından birinin ilk albümü olması bile yeterli buraya girmesi için. Bu ilk albümdeki hissiyat daha sonraki albümlerde daha az ve sakinliğini kaybetmiş durumda diyebiliriz.

Country köklerine fazlasıyla bağlı olan bu albümden sonra Eagles daha sert tonlar, daha Southern Rock'a yaklaşmaya çalışan melodilerle devam etmeye başladı. Yani bu albüm onların müzikal gelişiminin ilk halkası. Buradan sonra farklılaşan Eagles, kendi tarzını tam anlamıyla oturtmaya başlıyor.

EAGLES

Glenn Frey / Vokal, Gitar, Slide Gitar
Don Henley / Vokal, Davul
Bernie Leadon / Vokal, Gitar, Banjo
Randy Meisner / Vokal, Bass

EAGLES

01 - Take It Easy 3:29
02 - Witchy Woman 4:10
03 - Chug All Night 3:13
04 - Most of Us Are Sad 3:33
05 - Nightingale 4:05
06 - Train Leaves Here This Morning 4:07
07 - Take the Devil 4:00
08 - Earlybird 3:00
09 - Peaceful Easy Feeling 4:16
10 - Tryin' 2:50

24 Nisan 2023 Pazartesi

Panthéon / Orion (1972)

Canterbury Scene
'in Hollandalı temsilcilerinin en iyilerinden biri sayılabilecek Panthéon, 1971 yılında Lahey'de kurulmuş. Lise arkadaşlarından oluşan grup ilk büyük başarısını Lahey'de her yıl düzenlenen Rekreade Festival'i içerisinde yer alan ulusal yetenek bölümünde birincilik alarak kazanmış. Bu başarının ardından da çok geçmeden albüm anlaşmasını kapmışlar. 

Hızlı bir şekilde kaydettikleri ilk ve tek albümler Orion ile de Canterbury Scene'in iyi örneklerinden birine imza atmışlar. Bu sırada İsviçre turnesine çıkan Mungo Jerry'nin alt grubu olarak sahne alırken The Steve Miller Band'in Rotterdam'da verdiği konserde de ön grup olarak sahne alıyorlar. Her iki hareket de grubun popülerleşmesi yönünde atılmış başarılı adımlar olsa da işe yaramamış. Zira albümün ardından, kısa bir süre sonra ticari başarısızlık ve grup içi anlaşmazlıklar nedeniyle de dağılmışlar.

Tek albümlü efsaneler listemize rahatlıkla giren grup için sayabileceğimiz keşkelerin de sayısı bir hayli fazla. Döneminde Focus'un birkaç sahnesine de katılan Panthéon, dağılıp birleşme dönemlerinden birinde Focus'un eski davulcusu Pierre Van Der Linden ile de yeni bir form oluşturmuş ama oldukça da başarısız bulunmuşlar.

Grubun kurulduğu yıl ucu ucuna 18 yaşını dolduran elemanlar, 1974 yılına kadar bu yeniden bir araya gelme işine girişmişler. Ama 21 yaşına geldiklerinde artık bunun olamayacağını anlamış olmalılar ki uzunca bir süre birlikte takılmamışlar.

Canterbury Scene'in Hollanda ayağına dahil olduklarını söylemiştik ama bunu da kendilerine has bir yapıya çevirerek kullanmışlar. Yani alışkın olduğumuz İngiliz gruplarından farklı olarak Dutch ruhu ile hareket ettikleri ortada. 

Orion albümünde çok uzun parçaların yanında birkaç kısa parça da bulunuyor. Albümdeki en iyi parçanın Orion süiti olduğunu söylemek de yanlış olmaz. 19.28'lik süresi ile baştan sonra değişik bileşenler içeren nefis bir parça. Bu arada 2001 yılında yayınlanan CD versiyonunda da oldukça iyi parçalar bulunuyor. Bonus Tracks olarak CD'ye eklenen bu parçalar, grubun kaydedip yayınladığı single'lardaki parçalar. Bunların içerisinde de yayınlandığı dönemde henüz 21 yaşını doldurmadıkları için Master Basion adıyla yayınlanan ama CD'ye orijinal adıyla yani Masturbation olarak giren parça da bulunuyor.

PANTHÉON

Albert Veldkamp /Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Bass
Ruud Woutersen / Org, Spinet, Celesta, Piyano, ARP synth, Vokal
Hans Boer / Flüt, Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Vokal
Rob Verhoeven / Davul, Vurmalılar

ORION

01. Daybreak (2:32)
02. Anaïs (4:58)
03. Apocalyps (10:53)
04. The madman (1:21)
05. Orion (19:28)

22 Nisan 2023 Cumartesi

Odin / Odin (1972)

Dünkü Aunt Mary çıkışından sonra aklıma gelen Odin'i de vakit kaybetmeden konuk edelim istedim. Çünkü birbirlerinin tarzını bir hayli andırıyorlar. Bazı kaynaklarda İngiliz bazılarında ise Alman grup olarak listelenir ama her iki tanımlama da kesin olarak doğru değildir. Grubun klavyecisi Alman, gitaristi Hollandalı, bass ve davuldan oluşan ritim bölümü ise İngiliz müzisyenlerden oluşur. Almanya'da kurulmuşlardır, Krautrock'a da yakın gibi görünürler ama hem hepsi hem de hiçbiridirler. Kafa yeterince karıştıysa devam edelim.

Odin, kendinden önceki 2 grubun birleşmesi sonucu ortaya çıkmış. Elastic Grasp ve Honest Truth olan bu iki grubun ikincisi oldukça şanssız dönemlerden geçmiş bir grup. Grubun önce klavyecisi bir kaza sonucu ölüyor, ardından da tüm ekipmanları çalınıyor. Bahsettiğimiz İngilizler ülkelerine dönüyorlar. Alman Jeff Beer ve Hollandalı Rob Terstall ise yakın iletişimde kalıyorlar ve grupları birleştirip yeni bir oluşuma gitmenin planlarını yapıyorlar. İngilizler geri çağrılıyor ve birlikte çalmaya başlıyorlar. Önemli bir deneme olduğunu söyledikleri Schweinfurt'ta verdikleri bir küçük konserin ardından da yola birlikte devam etme kararı alıyorlar.

Hızlı bir şekilde parçaları üretmeye başlıyorlar ve kısa sürede de albüm anlaşmasını yapıp kayda giriyorlar. Sorunsuz geçen kayıtların ardından ortaya Heavy Progressive Rock, Krautrock ve Jam Sessionlarla örülü Odin albümü çıkıyor. Albüm piyasaya çıktıktan sonra büyük ticari başarı kazanamasa da bir hayli yoğun ve karışık ve çıtanın çok yüksekte olduğu Alman Rock müzik piyasasında bilinir hale gelmelerini sağlıyor. 1973 yılında Alman radyo kanalı, efsanevi SWF'de canlı bir kayıt da aldıktan sonra dağılıyorlar. Bu kaydın da 2007 yılında yayınlandığını ve dinledikten sonra keşke devam edebilselermiş dedirttiğini söyleyelim.

Konumuz olan Odin albümü İngiliz tarzı Progressive Rock'a fazlasıyla benziyor. Lakin onun biraz olgunlaşmamış hali diyebiliriz. Bu olmamıştan çok tarzını bu yönde belirlemiş manasına geliyor. Zira albüm geneli itibari ile tam oturmuş denilebilecek bir albüm. Özellikle baştan sonra parçaları yürüten Hammond org ile Beer acayip iyi bir iş çıkarmış. Gitarlar da Hammond'ı destekleyecek şekilde ilerliyor. Ritim bölümünün işini iyi yaptığı da albümdeki coşkulu gidişattan açıkça belli oluyor. 

ODIN

Jeff Beer / Hammond, Vibrafon, Vokal, Vurmalılar
Rob Terstall / Gitar, Vokal
Ray Brown / Bass, Vokal
Stuart Fordham / Davul, Vurmalılar

ODIN

01. Life Is Only (10:55)
02. Tribute To Frank (1:58)
03. Turnpike Lane (3:43)
04. Be The Man You Are (2:45)
05. Gemini (8:54)
06. Eucalyptus (2:51)
07. Clown (8:35)

19 Nisan 2023 Çarşamba

Warehouse / Powerhouse (1972)

Warehouse
, Hollanda'da kurulmuş 7 kişilik bir Progresive Rock grubu. Oldukça başarılı bir albümün ardından hemen dağılmış olmaları, diğer pek çok grupta olduğu gibi burada da üzücü bir hal alıyor. Zira ilk albümdeki kaliteli yapı geliştirilip ikinci, üçüncü albümler kaydedilebilseymiş ortaya güzel işler çıkarmış hissi uyandırıyor.

Les Chevaux Noirs adlı bir cover grubundan evrilmiş Warehouse. Ticari sebeplerden, uluslararası arenada boy gösterebilmelerini kolaylaştıracak isim seçmeleri de çok doğal. Müzikal anlayışları içerisinde saksafon ve trompet oldukça büyük bir yer kaplıyor. Her iki müzik aletinin de iyi kullanılmış olması albüme farklı tatlar katıyor. Haklarında tarihsel bilgi yok denecek kadar az. Yukarıda anlattıklarımız dışında çok fazla bilgimiz yok yani. 

Önemli nokta birbirine ya da birbirinin tarzına çok benzeyen bir çok grupla karşılaşıyor olduğumuz bir dönemden kendilerine has bir tarz geliştirebilmiş ender gruplardan olmaları. Farklı ve net bir tarzları var denilebilir. Tek tek ve tane tane duyabildiğiniz seslere sahipler albümde. Birbirinin içinden geçen karmakarışık sesler yerine farklı müzik aletlerini birleştiren, karmaşaya yol açmayan bir tarzı benimsemişler.

Ağırlıklı olarak saksafon ve trompet ile ilerledikleri parçalarda her ikisinin de ortadan kalkıp bir anda yumuşak ama keskin gitarlara ve rifflere dönüyor olmaları ilgi çekici. Melodik bölümlerde, popülerleşme kaygısı gütmeyip devamlılığı sağlayarak bitmeyen melodiler mantığına doğru yöneliyorlar. Parçalar başladığı gibi devam etmiyor, devam ettiği gibi de bitmiyor yani. Göreceli olarak, kısa parçalara sahip olsalar da tek bir parçada kullandıkları melodileri kesseniz birkaç farklı parça oluşturabilirsiniz denilebilir.

Kimi bölümlerde fazlasıyla dinamik ve coşkulu hareket ederken bazı bölümlerde ise tempoyu oldukça aşağılara düşürüyorlar. Konsept albüm olmasa da birbirini tamamlayan parçalar bütününden oluşan bir albüm için oldukça değerli bir yaklaşım bu. Grubun ritim bölümü işini gerçekten iyi yapıyor. Buradan gelen sağlam destek ile ön plana çıkan saksafon, gitar, trompet ve vokalin işi gerçekten de kolaylaşıyor ama kolaya kaçmadan, daha ilerisini hedefleyerek hareket ediyorlar. Sonuç olarak Hollanda'dan çıkan en iyi gruplardan biri olarak adlandıramasak da arşivde itina ile saklanması gereken albümlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

WAREHOUSE

Jan De Jong / Bass (2)
Jan de Lang / Davul, Vurmalılar
Harry Zijlstra / Gitar, Vokal
Klaas Bootsma / Org
Jaap v.d. Veer / Saksafon
Andries Zijlstra / Trompet, Vokal
Quido Hereman / Vokal, Gitar, Vurmalılar

POWERHOUSE

01 - It's Life 3:38
02 - Better Days 3:17
03 - Dream 5:50
04 - Here's to You 4:20
05 - Na Na Na Song 2:18
06 - Bye Bye 2:52
07 - Wild One 4:25
08 - a. Jenny (Don't Go) 6:24
        b. Proposal to Jenny 1:16
09 - Try It 2:50

2 Nisan 2023 Pazar

Haikara / Haikara (1972)

1971 yılında Finlandiya'da kurulan Eclectic Prog grubu Haikara, coşkulu tarzlarıyla dikkat çekiyorlar. Grubun adı Leylek manasına geliyor ve muhtemelen müzik yaparken leyleklerden daha yukarı çıktıkları için bu ismi tercih etmişler diye düşünüyor insan.

1972 yılında kaydedip yayınladıkları ilk albüm Haikara ile bomba gibi düşüyorlar İskandinav müzik arenasına. O zamana kadar yapılmış en iyi ve en karmaşık yapıdaki albümlerden biri çünkü Haikara. Bu grup için de pek çok benzetme ya da yakıştırma var elbette. King Crimson ile Tasavallan Presidentti bunların başında gelirken, Genesis gibi karmaşık Chicago gibi coşkulu oldukları filan da söyleniyor. İyi bir dinleyici bu gruplarla etkileşim olduğunu fark eder tabi ama bu tamamıyla oradan yola çıktıklarını da göstermiyor. Kendilerince bir tarz yaratmışlar  ve bunda da oldukça başarılılar. Gerçekten de Chicago tarzı sesler, Genesis karmaşası, King Crimson yalınlığı ve Tasavallan Presidentti travması bulunuyor albümde ama kendilerine has bir şekilde yapmışlar bunu.

Eklektik yapıyı o kadar güzel şekillendirmişler ki benzersiz tanımlamasını fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyorum. Diğer taraftan bakıldığındaysa Wigwam gibi, bilinirliği kıtalara yayılan bir hale de gelememişler hiçbir zaman. Muhtemelen müzikal anlayışları ile alakalı değildir bu. Yapımcı firmanın ya da dağıtıcının sorunlarından kaynaklı olsa gerek. Zira Finlandiya'dan çıkmış en iyi 3 gruptan biri diyebiliriz Haikara için. Hiç alakaları yok belki ama en az Wigwam kadar iyiler.

İlk albümün ardından 2 albüm daha yayınlamışlar o dönemde. İkinci albüm de ilkine yaklaşan bir seviyede ama 3. albüm olmasaydı da olurmuş hissiyatı veriyor dinleyene. Ha, albüm kötü değil ama daha en başından best of gibi bir albüm yapınca diğer albümlerde çıtayı aşağı çekmemek biraz zorlaşıyor işte. Üçüncü albümün ardından da grup dağılmış. Ta ki 1998 yılına kadar. O yıl tekrar bir araya gelip 4. albümü 2001'de de 5. albümü yayınlamışlar. Her ikisinin de 3. albümden daha iyi olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Karmaşık yapıda, içinde pek çok türün önemli yerlerinden alıntı yapan, yükseldikçe yükselen bir albüm istiyorsanız Haikara tam size göre.

HAIKARA

Vesa Lehtinen / Vokal, Tef, Cowbell
Vesa Lattunen / Vokal, Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Piyano, Org, Bass
Harri Pystynen / Flüt, Tenor Saksafon
Timo Vuorinen / Bass
Markus Heikerö / Davul, Triangle

HAIKARA

01. Köyhän Pojan Kerjäys - The Beggings Of A Poor Boy (5:41)
02. Luoja Kutsuu - The Lord Asks For You (7:45)
03. Yksi Maa & Yksi Kansa - One Land & One Nation (9:33)
04. Jälleen On Meidän - It's Ours Again (10:56)
05. Manala - Underworld (10:37)

24 Mart 2023 Cuma

The Peddlers / Suite London (1972)

The Peddlers
, 1964 yılında Manchester, İngiltere'de kurulan bir Jazz Rock grubudur. Grup, Roy Phillips (Piyano, Vokal), Tab Martin (Bass) ve Trevor Morais (Davul) tarafından kuruldu. İlk başta, Manchester'da çeşitli kulüplerde çalmaya başladılar ve kısa sürede popülerlik kazandılar. Blues, Jazz ve Pop müziği tarzlarını harmanlayan bir müzikal anlayışa sahipti. İlk albümleri olan Freewheelers 1967 yılında yayınlandı ve kısa sürede popüler oldu. Aynı yıl içerisinde Live At The Pickwick! Adında bir konser kaydı yayınladılar. İkinci stüdyo albümler Three in A Call ise 1968 yılında piyasaya sürüldü. Bu albümdeki "Comin' Home Baby" şarkısı, grubun en tanınmış şarkılarından biri haline geldi ve Three In A Cell de grubun en popüler albümlerinden biri olarak kabul edilir.

The Peddlers'ın müziği, Jazz, Soul ve Rock gibi farklı türlerden etkilendi. Özellikle, Roy Phillips'in özel bir vokal tarzı vardı ve gruba karakteristik bir ses kazandırdı. Şarkı söylemenin yanı sıra, Phillips aynı zamanda org çalıyordu ve bu da grubun caz etkilerinin öne çıkmasını sağlıyordu. Ayrıca, Tab Martin'in bass gitarı da gruba özgün bir sound katıyordu.

The Peddlers'ın hem en ünlü albümlerinden biri hem de konumuz olan Suite London, 1972'de yayınlandı. Albüm, grubun enerjik canlı performansını yakalayan bir kayıt olarak övgü aldı ve İngiltere'deki en iyi canlı kayıtlardan biri olarak kabul edildi. Suite London, Londra'nın tarihi yerlerine adanmış 3 bölümden oluşuyordu: "West End", "East End" ve "City". Albüm, öncelikle orkestra müziği ve vokallerin ağırlıkta olduğu bir albümdü ve Peddlers'ın önceki çalışmalarından farklı bir tarzda kaydedilmişti. Bu albümde gruba The London Philharmonic Orchestra da eşlik etmişti. Jazz, Soul ve Rock'tan etkilenen müzikal anlayış bu albümde kendini Symphonic Prog ve Progressive Rock olarak gösteriyordu.

The Peddlers, 1970'lerin başına kadar müzik yapmaya devam etti ve birçok başarılı albüm yayınladı. Ancak, 1976'da grup dağıldı ve üyeler solo kariyerlerine odaklandılar. Roy Phillips, 1980'lerin ortalarında kendi adını taşıyan bir albüm çıkardı ve solo kariyerine devam etti. Tab Martin, aynı zamanda solo müzik yaparken, film müzikleri ve televizyon şovları için müzikler besteledi. Trevor Morais ise, diğer müzisyenlerle çalışmaya devam etti ve dünya turuna çıkan birçok ünlü sanatçıya eşlik etti.

Sonuç olarak, The Peddlers, İngiltere'nin Jazz - Rock müzik sahnesinde etkili bir grup olarak yer aldı. Grubun enerjik canlı performansları ve Roy Phillips'in karakteristik sesi, onların öne çıkan özelliklerinden biriydi. The Suite London gibi albümleri, grubun en iyi çalışmalarından biri olarak kabul edildi ve İngiliz müzik tarihinde önemli bir yere sahip oldu.

THE PEDDLERS

Roy Phillips / Piyano, Vokal
Tab Martin / Bass
Trevor Morais / Davul

Konuk Müzisyenler:
The London Philharmonic Orchestra

SUITE LONDON

01 - This Strange Affair
02 - Raining In London
03 - Sequence Of Thought
04 - Did She
05 - In Juxtaposition
06 - Under London Lights
07 - River Lives
08 - I Have Seen
09 - Impressions (Movements 1, 2 & 3)
10 - A Year And A Day
11 - This Strange Affair (Reprise)
12 - This Is It
13 - A Year And A Day (Metamorphosis)

8 Mart 2023 Çarşamba

Night Sun / Mournin' (1972)

En ağır ve sert seslerin Black Sabbath tarafından üretildiği dönemde hemen arkalarından, ikinci sırada gelmelerinde sakınca olmayan Night Sun, 1970 yılında Almanya'da kurulmuş. 3 yıl gibi bir süre aktif kalmışlar ama sonra bir anda dağılmışlar. Yüksek ihtimalle albümün ticari başarısızlığının bunda payı büyüktür. Anlaşıldığı üzere grup hakkında bilgimiz sınırlı. Mannheim, Heidelberg'de kurulduklarını, grup elemanlarını ve tek albümlerini biliyoruz hepsi o. Lakin albüm o kadar iyi ki sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesine açık ara önde girebiliyor.

Almanya'da kurulmuş olmalarından, Alman Psychedelic yaklaşımını benimsemiş olmalarından kaynaklı olarak Krautrock içerisine dahil ediliyor Night Sun. Daha açıklayıcı ve yerinde bir kategorilendirme yapmak niyetinde olursak da Heavy Progressive Rock içerisine dahil etme mecburiyetimiz doğuyor. Çünkü beslendikleri kaynaklardan aldıklarını aynen kullanmayıp, kendi süzgeçlerinden geçirilmiş şekilde yorumlarken bayrağı epeyce bir miktar da öne doğru taşıyorlar.

Mournin' albümünde enstrüman kullanımları had safhada iyi. Parçaların içinde bildiğiniz bir savaş durumu hasıl oluyor sürekli. Enstrümanlar birbiri ile yarışıp, birbiri ile kapışıyorlar sürekli. Hangisinin öne çıktığını, hangisinin daha iyi olduğunu söylemek de anlamak da çok zor. Fena halde uyumlu bir şekilde çalıyorlar. Üstüne bir de yeteneklerini konuşturan bir vokal olunca albüm enfes bir hal alıyor.

Yetenekli müzisyenlerin oluşturduğu bir grup yani Night Sun. Hatta grubun dağılmasından sonra bass gitarist Bruno Schaab'ın Guru Guru'ya, Knut Rössler'in ise önce Orexis ardından da Chameleon'a katılmış olması sürpriz değil. 

Başta Black Sabbath'ın adını verdik ama temelde Night Sun'ın müziği, Deep Purple'dan türetilmiş ve Proto-Metal'e doğru süzülen bir havası var. Döneminin çok ötesinde bir işe imza atmış olduklarının farkına varamamış olacaklar ki albümden 1 yıl sonra dağılmışlar. Buna rağmen arkalarında bıraktıkları tek albümle muhteşem bir etki de bırakmış oldukları ortada. Günümüzde sınırlı şekilde enstrümantasyon kullanan gruplardan oluşan güruha tokat niteliğinde, hem de 50 yıl öncesinden gelen bir albüm Mournin'. Başına Heavy ibaresi koyabileceğiniz her tür müziğin bol enstrüman kullanımıyla muhteşem bir hale gelebileceğinin göstergesi.

NIGHT SUN

Bruno Schaab / Vokal, Bass
Walter Kirchgassner / Gitar
Knut Rossler / Org, Piyano, Trompet, Fagot
Ulrich Staudt / Davul

MOURNIN'

01. Plastic Shotgun (2:34)
02. Crazy Woman (4:22)
03. Got A Bone Of My Own (7:45)
04. Slush Pan Man (4:25)
05. Living With The Dying (5:31)
06. Come Down (5:48)
07. Blind (4:24)
08. Nightmare (3:16)
09. Don't Start Flying (3:07)

24 Şubat 2023 Cuma

Edgewood / Ship Of Labor (1972)

The Facedancers
'ın ardından, aynı yıl ortaya çıkan bir başka grup da Edgewood. Onların hakkında da neredeyse hiç bilgi yok. Bahsi geçen diğer grupta olduğu gibi Edgewood ile ilgili de yaptıkları müziği, albümü, grup elemanları ve çaldıkları enstrümanları, bir de Amerikalı olduklarını biliyoruz. Fakat The Facedancers'ın aksine Edgewood, Psychedelic Rock'tan daha fazla besleniyor. Tabi bunu orada bırakmayıp geliştiriyorlar, başka türlerle de yakın temaslarda bulunup Progressive Rock janrına dahil edilmeyi hak ediyorlar. The Facedancers ile aynı kulvarda gibi görünseler de değiller yani.

1972 tarihli albümün bazı bölümlerinde İngiliz tarzı Progressive Rock'a yaklaştıklarını açıkça görebiliyorsunuz. Hatta bazı yerlerde tonlar sertleşip ilerlemeye başladığında, vokalin de girişiyle birlikte Uriah Heep mi yahu bu bile diyebilirsiniz. Zira vokal bazı parçalarda (özellikle Burden of Lies) fena halde David Byron'a benziyor.

Grubun, 60'ların sonlarında Memphis'de kurulan The Gentrys'e dayandığı biliniyor. Grubun müzikal anlayışından sıkılan klavyeci David Beaver, basçı Steve Spear ve gitarist Jim Tarbutton kendilerine yeni bir grup sevdasına kapılıyorlar. 1970 yılında da Edgewood'u kuruyorlar. Eklenen elemanlarla birlikte hem kayıtlara hem de küçük çaplı konserlere çıkıyorlar. Albüm anlaşmasını yaptıkları 1972 yılında da çok uzatmadan albümü kaydediyorlar. Albümün piyasaya çıkmasından sonra ise grup çok fazla bir arada kalamıyor ve dağılıyorlar. Kaydettikleri parçalarla belirli bir popülarite yakaladıkları, parçalarının radyo istasyonlarında çalındığı da ortadayken dağılmaları da tuhaf geliyor tabi. Muhtemelen yine bir grup içi anlaşmazlıkla durumudur bu da.

Fazlaca iddialı bir yaklaşım olacak ama, Edgewood'un Ship of Labor'u aynı 10 yıllık dönemde albüm kaydeden, pek çok Amerikalı Progressive Rock grubundan daha iyi bulduğumu söyleyebilirim. Ki bu karşılaştırma içerisine Kansas, Ambrosia, The Facedancers gibi grupları dahil ettiğimi belirteyim. Yaratıcı yönlerinin yüksek seviyede seyirtmesi, cüretkar davranışları, andıran ama benzemeyen yapıları ile gerçekten de özel bir yerde duruyorlar. Bunu yaparken de basit melodik yapılar kullanıp dinleyici ele geçirmek yerine, uzayan, bitip tükenmeyecekmişçesine bol kullanılan melodiler, coşkulu enstrüman kullanımları ve naif bir yaklaşım sergiliyorlar. Tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz albümlerden.

EDGEWOOD

David Beaver / Klavye, Vokal
David Mayo / Klavye, Gitar, Vokal
Jim Tarbutton / Elektrikli Gitar
Steve Spear / Elektrikli Bass
Pat Taylor / Akustik Gitar, Elektrikli Gitar, Vokal
Joel Williams / Davul, Vurmalılar

SHIP OF LABOR

01 - Ain't Had No Lovin' 4:40
02 - Why Don't You Listen 4:35
03 - Burden of Lies 3:47
04 - Ship of Labor 6:33
05 - Unconscious Friend 3:13
06 - Medieval People 3:42
07 - We Both Stand to Lose 4:43
08 - What You See 2:58
09 - Silent 7:03

23 Şubat 2023 Perşembe

The Facedancers / The Facedancers (1972)

Grup üyeleri ve kullandıkları müzik aletleri dışında The Facedancers hakkında herhangi bir bilgi bulmak maalesef imkansıza yakın. Amerikalı olduklarını, 1972 yılında bir anda ortaya çıkıp Paramount etiketiyle tek albümlerini yayınlayıp, hemen ardından da ortalıktan kaybolan bir gruptan bahsediyoruz. Kim oldukları, nereden geldikleri, nereye gittikleri meçhul. Fakat bıraktıkları albümle, tek albümlü efsaneler listemize bir an bile düşünmeden girebilen gruplardan.

Grup ve albüm için Psychedelic Rock ve Space Rock tanımlamaları yapılsa da The Facedancers her iki türü de içinde barındıran eklektik bir yapıya sahip. Bu noktada Progressive Rock etiketini de fazlasıyla hak ediyorlar. Amerika'dan çıkmış olmaları, Psychedelic Rock denildiğinde West Coast'u hatırlatır gibi olsa da albümü dinlediğinizde West Coast ile uzaktan yakından alakaları olmadığını anlıyorsunuz. Belki bazı yapılar ve riffler benzeyebilir ama hepsi o. Jefferson Airplane ya da Quicksilver Messenger Service ile yan yana koyup eleştirmeye kalksanız büyük bir hayal kırıklığı yaşarsınız. Bu, The Facedancers'ın tamamen farklı bir yapıda olmasından kaynaklıdır.

Ses efektleri, düzensiz ve biçimsiz diye tanımlanabilecek vokali ve melodik olmaya doğru gittiğini düşündüğünüz ama bunun hep etrafında gezinen, hiç içine girmeyen bir anlayışa sahipler. Sabit bir melodiye odaklanmama konusunda gerçekten çok iyiler. Geçen her saniye boyunca "heh şimdi melodiye dönecekler" deyip duruyorsunuz ama bir türlü olamıyor bu. Aynı zamanda bu durumu o kadar iyi hale getirmişler ki eksik hissi de yaratmıyor. Ritimlerle işi kurtardıkları, bu melodikleşmeme durumunu ritim bölümünün efsanevi başarısıyla sağladıkları açık.

Farklı türleri bir araya getirip birleştirme konusunda da insan üstü bir çabaları ve doğal olarak da başarıları var denilebilir. Psychedelic, Folk, Blues, bazı bölümlerde Jazz'a yaklaşan çıkışlar, kendini her parçada aşan vokal ile oldukça etkili kullandıkları enstrümanlar The Facedancers'ı epeyce yukarı taşıyor. Albümdeki her şeyin düşünülerek, ayarlanarak, planlanarak yapıldığı fikri yakanızı bırakmamakla birlikte çoğunlukla doğaçlama yapıyorlar gibi de düşünebiliyorsunuz. Atonal bir hal alacakmış gibi duran vokal bir anda kontrolü flüte bırakıp geriden sesler çıkarmaya başlayabiliyor. Gitarların gidiş yönünü tam tahmin edecekmişsiniz gibi geldiğinde bambaşka bir yerde bulabiliyorsunuz kendinizi. 

THE FACEDANCERS

Barry Armour / Bass, Gitar
Dale Armour / Flüt, Gitar, Klavye, Sesler
Scats Bloom / Armonika, Vurmalılar, Sesler
Michael Loy / Vurmalılar, Davul
Kelley Moko / Gitar, Sesler

THE FACEDANCERS

01. Little Waterfall (7:24)
02. Dreamer's Lullabye (5:47)
03. Nightmare (3:12)
04. Jewels (4:00)
05. Let The Music Set You Free (5:26)
06. Children (8:27)
07. Beta (6:08)

18 Şubat 2023 Cumartesi

Flea / Topi O Uomini (1972)

Kimliğini bir türlü bulamamış gruplardan biri Flea. 1971 yılında Sicilya, İtalya'da Flea On The Honey adıyla kuruluyorlar. Grup üyeleri çıkardıkları 3 albüme de değişmiyor ama grubun adını ikinci albüm'de Flea, üçüncü albümde ise Etna olarak değiştiriyorlar. İlk albümdeki Hard Rock'tan yola çıkan tarz, ikinci albümde yine sert öğeler içeren bir Progressive Rock'a, ardından yani üçüncü albümde de Jazz varyasyonuna dönüşüyor. Farklı bir açıdan bakıldığında grup elemanlarının ne kadar yetenekli oldukları da söylenebilir elbette. Ama durdukları yerde durabilselermiş, özellikle de konumuz olan Topi O Uomini albümündeki müzikal başarıyı devam ettirebilselermiş daha da iyi olurmuş. Hoş, Etna olarak a fazlasıyla iyiler ama kişisel olarak Flea daha çekici geliyor.

Genel olarak RPI yani Rock Progressivo Italiano içerisine dahil edilen grubun bu kategoriye dahil edilmesine sözümüz yok elbette. Aksi düşünülemeyecek kadar janrın bütün hikayesine uyuyorlar. Lakin ilk albümdeki, müzisyenlerin isimlerini İngilizce yapma çabası biraz komik de kaçıyor. Neyse ki Topi O Uomini'de bu yanlıştan dönüp kendi isimleriyle albümde yer alıyorlar. Popülerleşme kaygısı güderek böyle bir oyun oynadıkları aşikar, lakin buradan bakınca da çok saçma duruyor.

Flea On The Honey albümündeki müzikal başarısızlık (zira kalitesi sonraki albümlere oranla oldukça kötü) ticari açıdan çok fazla etkilememiş ve bir miktar kazanç sağlamışlar. Ama kendilerini tam anlamıyla gösterdikleri, hem müzikal hem de ticari başarı yakaladıkları albüm da Topi O Uomini olmuş. 4 uzun parçadan oluşan albüm RPI'ın iyi niteliklere sahip örneklerinden biri.

Bazı bölümlerde kendinden sonra albüm kaydeden ve daha önce de blog'a konuk ettiğimiz Lard Free ile benzeşiyorlar. Fakat bu bire bir benzerlik değil. Tarzları, bakış açıları birbirlerine yakın gibi geliyor dinlediğinizde. Enstrüman kullanımları da Lard Free kadar iyi. Hatta bazı açılardan bakıldığında daha iyi oldukları bile söylenebilir. Vokalin ses özellikleri çok olmamakla birlikte albüme sağladığı katkı da yadsınamaz.

Aynı elemanlardan oluşan 3 farklı albüm dinlemek isterseniz bu grup o iş için biçilmiş kaftan. Her albümde de yaptıkları işin hakkını verdiklerini de söylemek gerek. Yine de grubun en iyi albümü olarak Topi O Uomini'nin adını vermek yanlış olmaz.

FLEA

Carlo Pennisi "Charlie" / Gitar, Mandolin, Vokal
Antonio Marangolo "Tony" / Piyano, Harmonium, Armonika, Lead Vokal
Elio Volpini "Nigel" / Bass, Soprano Saksafon, Vokal
Agostino Marangolo "Dustin" / Davul, Vurmalılar, Vibes

TOPI O UOMINI

01. Topi O Uomi (20:21)
02. Amazzone A Piedi (4:08)
03. Sono Un Pesce (6:28)
04. L'Angelo Timido (5:49)

17 Şubat 2023 Cuma

Dionysos / Le Prince Croule (1972)

1969 yılında kurulup Blues yaparak işe başlayan Dionysos, daha sonraları büyük evrim geçirerek Eclectic Prog diye tabir edilen türe dahil enfes albümler kaydetmiştir. Quebec, Kanada'dan çıkan grup çok bilinen bir grup olmasa da kendi döneminde özellikle de ülkesinde oldukça popüler bir yere gelebilmeyi başarmış. Tabi bu başarının ticariden çok kitle olarak düşünülmesi gerekir.

Kaydedip yayınladıkları ve Blues tabanında kendine yer edinen Suzie 45'liğinden sonra uzun çalışmalar yapıp ilk albümü kaydetmişler. Le Grand Jeu adlı bu albümün en büyük özelliklerinden biri de Quebec sokaklarında konuşulan, bol argolu bir Fransızca varyasyonu olan "Joual" ile kaydedilmiş ilk albüm olması. Müzikal açıdan bakıldığında pek bir yenilikçi yanı olmasa da Hard Blues'a dayanan Psychedelic Progressive bir albüm olarak da bir hayli iyi.

Yaptıkları müziği kendilerince geliştirip değiştiren grup 1 yıl sonra yani 1971'de ikinci albüm Le Prens Croule'yi kaydediyorlar. Albüm ilkine oranla daha başarılı ve bir yandan senfonik etkiler içerirken diğer yandan da deneysel pek çok yanı bulunuyor. Bazı albümlerde bahsettiğimiz türler ve tarzlar arasındaki gidiş gelişler ve geçişler bu albümde de bulunuyor. İlk albümden de oldukça farklı. Onda bulunan sert yaklaşım Le Prince Croule'de de bulunmakla birlikte, daha sağlam ve olgunlaşmış diye tanımlayabiliriz. Le Grand Jeu'de anlatmaya başladıkları hikaye ikinci albümde devam ediyor. Ama ilkinden farklı olarak Le Prince Croule konsept bir albüm. Çöküş aşamasını yaşayan bir diyarı ve gerçekleşmeye başlayan devrimi anlatıyor. Doğal olarak da bazı bölümlerde fena halde coşkulu bir hal alıyor.

İlk albümdeki acemice gelen enstrüman kullanımları düşünüldüğünde bu albümde gerçekten yol kat ettiklerini anlayabiliyorsunuz. Kullanılan müzik aletlerinin tamam vermek istediği hissi fazlasıyla ortaya koyarken, tuhaf bir şekilde insanın içine işleyen vokali de enstrümanlardan biri gibi algılanıyor. Fransızca'nın Rock müziğe yakışmadığını düşünenler varsa bu albüm tam da onların fikrini değiştirecek cinsten. Yani, Le Prince Croule pek çok açıdan insanı etkileyen, fikirlerini değiştirecek kadar cüretkar ve kendi içinde yarattığı coşkuyla sizi fazlasıyla agresifleştiren albümlerden.

DIONYSOS

Éric Clément / Gitar
Jean-Pierre Forget / Saksafon
Robert Lepage / Davul, Vokal
André Mathieu / Org
Paul-André Thibert / Lead Vokal, Armonika, Flüt

LE PRINCE CROULE

01. Lever du Prince (4:48)
02. Chanson du Courage (3:11)
03. Demain la Vie (4:20)
04. Terreur et Masque (3:19)
05. Le Prince Jardine (4:11)
06. Safari (5:28)
07. Ballade Inquiete (3:31)
08. Terreur et Jouie - Le Prince Croule (13:51)

27 Aralık 2022 Salı

Lagger Blues Machine / Lagger Blues Machine (1972)

Lagger Blues Machine
de hakkında çok fazla bilgimizin olmadığı enteresan gruplardan biri. Progressive Rock ile Zeuhl arasında bir yerlerde, oldukça da karamsar bir atmosfer içerisinde konumlanmışlar. Tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz girebilecek niteliklere de sahip kendileri.

1969 yılında Belçika'da kurulduklarını biliyoruz. Dönemin benzer grupları gibi underground arenada boy göstererek yetkinlik kazanmaya başlamışlar. Oldukça iyi bir konser grubu oldukları da söyleniyor. Hatta stüdyo albümünden önce kaydettikleri bir canlı kayıt da mevcut. Ama kişisel olarak bu iki albümdekiler gerçekten de aynı grup mu diye sorduracak kadar farklı geliyor bana. Konser kaydının çok iyi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten yıllar sonra 1988 yılında yayınlanabilmiş. Kendi adıma, yayınlamasalarmış da olurmuş diyebilirim.

Adındaki Blues kelimesine de aldanmamak gerekiyor. Elbette içinde Blues'a dair bazı şeyler bulunuyor ama tam anlamıyla bir Blues, Blues Rock ya da Blues kökenli bir albüm demek de doğru değil. Soft Machine'den aldıkları bazı şeyleri Magma ve Zappa ile birleştirip, atmosferi de daha karanlık, daha gergin bir hale sokarak ilgi çekici bir işe imza atmışlar.

Albümdeki parçalarda herhangi bir soruna rastlamak da olası değil. Oldukça fazla şekilde üzerinde çalışılmış, jam session yaparken bile coşkuyu kaybetmeyim, kendilerine ait yapıyı bozmadan ilerlemişler. Klavye ve gitarların uyumu inanılmaz derecede iyi. Hangisinin nerede girip çıktığını anlamanız bile mümkün olmayabiliyor bazen. Çok nadir giren vokallerin de ses varyasyonları gibi görünüyor olması albümü daha da çekici hale getiriyor. Vokalin albümdeki enstrümanlardan bir farkı yok yani. 

Tek albümle kalmış olmaları diğer benzer gruplarda olduğu gibi gerçekten de üzücü. Oysa ki yaptıkları müzik, kendilerine has müzikal anlayış, tarz ve türleri birleştirebilme becerileri ile birkaç albüm daha kaydedebilirlermiş gibi geliyor. O kadar iyiler ki karamsarmış gibi anlaşılabilecek ve az önce de bahsetmiş olduğumuz atmosfer becerileri aslında müziğe karanlık bir noktadan, daha kaygılı bir halde baktıklarının göstergesi. Notalar ve enstrümanlar adeta içinize işliyor dinlerken. Yarattığı duygulardan sıyrılmanız da pek mümkün olmuyor. Kendinizi bir kere kaptırdınız mı Lagger Blues Machine'den vazgeçme şansınız kalmıyor.

LAGGER BLUES MACHINE

Jose Cuisset / Gitar
Christian Duponcheel / Org
Michel Maes / Bass
Jean-Luc Duponcheel / Davul

Konuk Müzisyenler:
Vincent Mottouille / Org
Carmelo Pilotta / Flüt, Saksafon

LAGGER BLUES MACHINE

01. Symphonie - Part 1 (13:57)
02. Darknessly (6:58)
03. Tanit (1:03)
04. Symphonie - Part 2 (13:23)
05. Born to be alone on a white desert island (8:59)

20 Aralık 2022 Salı

Sinto / Right On Brother (1972)

Onca ağır grubun ardından hafiften yavaşlayıp, bünyeyi dinlendirmek şart oluyor. Hakkını yemek de doğru değil belki ama Sinto biraz daha hafif kaçanlardan biri benim için. Jazz, Blues ve Funk ile birleşen Psychedelic Rock, bütüne bakıldığında ise Progressive Rock diyebileceğimiz ya da Krautrock deyip işin içinde çıkabileceğimiz bir grup ve albüm. Grup hakkında bilgimiz neredeyse hiç yok. Elbette bir yerlerde hakkında bir dolu bilginin olduğu yazılar vardır ama benim görüş alanıma girmedi. Alman grubu olduklarını, kalabalık bir kadroyla coşkulu ve eğlenceli bir albüm yaptıklarını biliyoruz. Hatta ikinci albüm Sonho Negro'yu da dikkate alıyoruz ama o pek de ilk albüm havasında değil, o nedenle de dışarıda tutuyoruz.

1971 yılı sonlarında Jazz kemancısı Hannes Beckmann tarafından kuruluyor Sinto. Fazlaca kadro değişikliği yaşıyor. Krautrock içine dahil edilen, içinde İngiliz ve Amerikalı müzisyenleri barındıran nadir gruplardan ayrıca. Bazı kaynaklarda Fusion grubu olarak kategorize edilseler de o kadar uzağa gittiklerini söylemek pek de doğru olmaz. Jazz albümün temelini oluşturuyor ama Psychedelic Rock, Blues, Folk gibi türler albümün her yerinde kendini belli ediyor.

Beckmann'ın Jazz geçmişi dolayısıyla Jazz'a odaklandığını düşündüğümüz grup kendi tarzını yaratabilmiş gruplardan biri bir yandan da. Keman albümün her yerinde gezinirken, Konga gibi ritim aletleri onu hiç yalnız bırakmıyor. Ritim bölümünün diğer kısmı olan Bass ve davul ise gerçekten e enfes bir iş çıkarıyor albümün genelinde. Gitarın Funk ile başlayıp Psychedelic'e doğru uzanışları, oradan dönüp bir anda kendi halinde bir Jazz gitarına evrilişini dinlemek keyif veriyor insana.

Geneli, başta da belirttiğimiz gibi coşkulu olan bir albüm Right On Brother. Keyfi kaçanın keyfini yerine getirecek cinsten hem de. Dinlerken her yer turuncu, sarı, kırmızı gibi geliyor insana. Bazı noktalarda Santana'nın evrim geçirmiş hali gibi gelirken kulağa, bazı noktalarda ise ilk dönem İngiliz Jazz Rock gruplarını andırıyor. Yazdıkça albümü düşündüğümden fazla seviyor olduğum gerçeği de çıktı ortaya. Tamam başta hafif mafif dedim ama değilmiş o kadar da. Abartıyorum ben de bazen...

SINTO

Hannes Beckmann / Keman, Akustik Bass, Vurmalılar, Vokal
Peter Holzwig / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Marimba, Vurmalılar, Vokal
Alfred Jones / Gitar, Vurmalılar, Vokal
Abu Dram / Davul, Vurmalılar, Vokal
Cotch Black / Konga, Vurmalılar, Vokal, Sesler
Ralph P. Fischer / Bass, Vurmalılar, Vokal

RIGHT ON BROTHER

01 - Right On Brother 7:34
02 - Rome 6:00
03 - Things I See 3:27
04 - In My Times 3:28
05 - Don't Wait 5:16
06 - Everytime 5:18
07 - Another Voice 3:19



16 Aralık 2022 Cuma

Bodkin / Bodkin (1972)

1971
sonlarında İskoçya'da kurulan Bodkin, tek albümle kalıp efsaneleşen gruplardan biridir. Atomic Rooster ve Uriah Heep'in açtığı yolda ilerleyerek Heavy Progressive Rock'ın en iyi albümlerinden birine imza atmayı başarmışlardır. İskoçya'dan da Rock grubu çıkar mıymış sorusuna da güzel bir yanıt vermişlerdir ki aslında İskoçya'dan çıkan çok fazla ve iyi Rock grubu da mevcuttur.

Daha türün bütün özellikleri ortaya çıkmamışken, hala emekleme aşamasındayken diye tanımlayabileceğimiz dönemde kaydettikleri albümde Atomic Rooster, Uriah Heep, Badger gibi aynı janra dahil oldukları gruplardan farklı olarak rahat ve serbest bir anlayış benimsemişler. Yani epeyce bir "jam" bulunuyor parçalarda. Belki de sırf bu yüzden, parçanın nerede ve nasıl değiştiği, nereden gelip nereye gittiği belirsizdir. Gelişine vurmak tabirinde olduğu gibi bir mantıkla üretilmiş bile diyebiliriz albüm için.

Uzayıp giden ve dinleyiciyi hiç rahatsız etmeden türler arasında yolculuğa çıkan parçalarda enstrümanlar kadar vokal Zeik Hume'un izleri bir hayli fazla. Kimi zaman etkileyici, kimi zaman can sıkıcı, kimi zamansa size nerede olduğunuzu şaşırtan bir sese ve tekniğe sahip Hume. Bodkin'in olmazsa olmazları arasında başı çeker diye bile düşünüyorum. 

Albümde org ve gitarlar da diğer pek çok Heavy Prog albümünde olduğu gibi etkilerini doğrudan hissettiriyor. Ritim bölümü de yapması gereken işi hem hakkıyla hem de fazlasıyla yapıyor. Diğer yandan, bazı acımasız eleştirmenlerin de dediği gibi, türe çok büyük yenilikler kattıkları, farklılaştırdıkları ya da farklı etkiler yarattıkları söylenemez. Elbette alelade veya sıradan bir grup değil Bodkin. Fakat ilerleme mantığıyla gelişip büyüyen bir müzik türünün bir de sert tarafında yer alıyorsanız, size karşı oluşacak beklentiler de fazlalaşıyor. Bu yönden, yani beklentileri karşılaması açısından yeterli gelmeyebilir. Ama türün en iyilerinden biri oldukları gerçeğini de değiştirmez. 

70'lerin ilk dönem, hani o ağır, kasvetli ve sert Heavy Progressive Rock'ından hoşlanıyorsanız, tek albümde çok fazla evrene seyahat etmek istiyorsanız, acımasız eleştirmenlere "hadi oradan" demek gibi bir düşünceye kapıldıysanız ya da sağlam bir şeyler dinleyelim de kendimize gelelim kafasındaysanız, Bodkin arşivinize olması gereken albümlerden biri.

BODKIN

Doug Rome / Org
Mick Riddle / Gitar
Bill Anderson / Bass
Dick Sneddon / Davul
Zeik Hume / Vokal

BODKIN

01. Three Days After Death Pt. 1 (9:28)
02. Three Days After Death Pt. 2 (7:09)
03. Aunty Mary's Trashcan (10:48)
04. Aftur Yur Lumber (5:12)
05. Plastic Man (5:59)

19 Kasım 2022 Cumartesi

Missing Link / Nevergreen! (1972)

70'lerin başında kurulup tek albüm yayınlayıp dağılan Missing Link Almanya'nın belki de en enteresan albümlerinden birine imza atmıştır. Jazz Rock / Fusion janrına dahil edilen albümde pek çok farklı tarza ait bir o kadar çok da yeni keşif olarak adlandırılabilecek bileşenler bulunuyor. Grup dağıldıktan sonra grup elemanlarının bazılarının Sahara ve Between'e bazılarının Embryo'ya gittiği düşünülürse bu müzikal farklılık daha rahat anlaşılabilir.

Temelde Embryo, Kraan ya da Thirsty Moon gibi gruplarla aynı kuşak içinde kabul edilirler. Albümü dinledikçe bu sınıflandırmanın pek de doğru gelmediğini anlıyorsunuz. Missing Link adı geçen gruplar gibi oturmuş bir havaya sahip değil. Doğal olarak da yaratıcılık yönünden daha ileride görünüyorlar. Progressive Jazz Rock alanında değişik bir hava yakalamayı başarabilmişler. Şüphesiz bu, diğer gruplarından daha iyi olduklarını göstermez ama diğerlerinin yanında tarzları daha ayrıksı duruyor.

Hemen hemen her parçada, yukarıda da bahsettiğimiz yeni keşifler bulunuyor. Bir noktada ipin ucunu kaçırmışlar da nereye gittiklerini kendileri bile bilmiyor gibi bir durum sezinleseniz de enstrümanlar ile o kadar iyi toparlıyorlar ki gerçekten de bile isteye yaptıkları konusunda netleşiyorsunuz. Parçalarda belirgin bir aletin öne çıkması pek görülen bir şey değil. Onun yerine özellikle gitar, klavye ve saksafonun birlikte ilerlediği parça yapısını tercih etmiş olmaları albümdeki yapıyı fazlasıyla ileri taşıyor. Tek alete yüklenip solosuyla işi kurtarmak yerine daha zorunu deneyip 3 farklı enstrümanı öne çıkarmayı tercih etmişler. Bu konuda da oldukça başarılılar.

Elbette albümde sololar da bulunuyor ama bunu çok önemsemedikleri ortada. Daha önceleri paylaştığımız Ardo Dombec belki de yapısal olarak Missing Link ile benzeşen en yakın grup diyebiliriz. Ardo Dombec'teki başı boşluk burada da karşımıza çıkıyor. Bu nedenle de grubu / albümü sevmekle sevmemek arasında kalmak kaçınılmaz. Herkesin tercih etmeyeceği bir müzikal anlayışa sahip olduklarını söylemeden geçmeyelim. Ama değerini bilenler için de gerçekten ileride duran bir albüm. Nevergreen! ile bağ kurmanız oldukça zor olabilir, fakat o bağı bir kez kurduğunuzda albümden vazgeçmek gibi bir şansınız kalmıyor. Tek albümlü efsaneler listesinde yeri her zaman hazır.

MISSING LINK

Markus Sing / Gitar
Gunther Latuschik / Saksafon
Gabriel Dominik Mueller / Vokal
Dieter Miekautsch / Klavye
Dave Schratzenstaller / Bass
Holger Brandt / Davul

NEVERGREEN!

01. Spoiled love (5:19)
02. Song for Ann (2:49)
03. Time will change (5:31)
04. Only me (5:07)
05. Sorcery (5:23)
06. Filled up (6:26)
07. Kids hunting (6:11)

12 Kasım 2022 Cumartesi

Goodthunder / Goodthunder (1972)

Tek albümlü gruplar listesinin nadide parçalarından biri de Goodthunder. Haklarında çok fazla tarihi bilgiye sahip değiliz. Ama 70'li yılların başında Los Angeles, California'da kurulduklarını ve tek albüm kaydedip dağıldıklarını biliyoruz. Dönemin Amerika'daki müzikal anlayışına ters şekilde Heavy Progressive Rock tarzında parçalar üretmeleri büyük bir cesaret örneği. Kansas gibi gruplardan bile önce yapmış olmaları da ayrıca takdire şayan bir durum.

Psychedelic Rock egemenliğinin hüküm sürdüğü Amerika'da bu kültürden bağımsız bir şeyler üretmek oldukça zor gibi görünüyor buradan bakıldığında. Goodthunder da Psychedelic öğeleri bünyesinde barındırıyor ama müziği geliştirmeyi de ihmal etmemişler. Avrupa Progressive Rock anlayışından farklı olarak kendilerine has bir yapı oluşturmayı başarabilmişler. 

Uriah Heep, Deep Purple, Mountain gibi grupların müzikal anlayışının The Allman Brothers Band tarzıyla yakınlaşmasını açıkça gördüğümüz albümde çığır açıcı yenilikler bulunmamakla birlikte değişik bir tarzın varlığı da baskın şekilde hissediliyor. Sert gitar rifflerinin sıklıkla kullanıldığı albümde Bass ve Vurmalılaran oluşan ritim bölümünün katkısı da oldukça fazla. Doğal olarak parçalar melodik yapıda üretilmişler. Albümün değerini arttıran en önemli bileşenlerden biri de grup elemanlarının çaldıkları müzik aletleri üzerindeki yetkinlikleri. Eksiği olmayan, fazlasını da estetik bir biçimde karşımıza çıkaran bir müzisyenlik görünüyor albümün her yerinde.

Yüksek ihtimalle Goodthunder'ın kaliteli oluşu, Psychedelic Rock'tan beyni yanan Amerikalılar tarafından pek önemsenmemiş ya da gözden kaçırılmış. Sebebi ne olursa olsun, ciddi bir ticari başarı elde edemeden, başka albümler kaydetme şansı yakalayamadan dağılmak zorunda kalmışlar. Oysa albümü dinledikten sonra aklınıza ilk gelen şey "başka albümleri de olsaymış keşke" oluyor. Ama tek albümlü efsaneler listesi girmek dışında yapabildikleri bir şey de yok maalesef.

Yayınlandıktan kısa süre sonra unutulan albüm yıllar sonra yeniden keşfedildiğinde hakkı bir miktar da olsa geri verilmiş. Albümün CD versiyonu orijinal Plak versiyonundan daha çok satmış. Zaman içerisinde gruba karşı oluşan merak ve albümün ortalıkta olmayışından kaynaklı bir sonuç olduğu ortada. Böylesine iyi ve başarılı pek çok albüm ve grup gibi Goodthunder da popüler olana yenilme şanssızlığını yaşamış. Neyse ki uzun zaman sonra olsa da tarih iyi şeylerin kaybolmasına izin vermiyor.

GOODTHUNDER

James Cahoon Lindsay / Lead Vokal, Vurmalılar
John Desautels / Davul
David Hanson / Gitar, Vokal
Bill Rhodes / Bass
Wayne Cook / Klavye

GOODTHUNDER

01. I Can't Get Through To You (3:18)
02. For A Breath (5.35)
03. Moonship (2.46)
04. Home Again (6.48)
05. Sentries (2.36)
06. P.O.W (6.50)
07. Rollin' Up My Mind (4.11)
08. Barking At The Ants (6.39)