Crossover Prog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Crossover Prog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2023 Cuma

Jasper Wrath / Jasper Wrath (1971)

Rock müzik açısından oldukça bereketli bir yıl olan 1971'den devam ediyoruz. 1969 yılında Connecticut, Amerika'da kurulan Jasper Wrath, yerel gruplarda çalan ve kendilerine ait bir müzikal anlayış oluşturmak isteyen genç tipler tarafından hayata geçirilmiş bir projedir. Çok uzun ömürlü ve çok başarılı olamamışlardır belki ama geride bıraktıkları tek albüm arşivlik özellikler taşıyan bir yapıt olarak kayda geçer.

Grup ile ilgili bilgi alınabilecek pek çok kaynakta, diskografide 3 albüm gösterilir. Bu tamamen yanlıştır. Grubun elemanlarının aynı olmasından kaynaklı olan bu yanlışı, albüm kapağında yazan isme göre listelemenin doğru olacağını belirterek sonlandıralım. Zira Jasper Wrath albümünün ardından 1977 yılında çıkan ikinci albüm Coming Back, Arden House adıyla ve yine 1977 yılında çıkan Zoldar & Clark albümü de Zoldar & Clark adıyla çıkarılmıştır. Yani aynı elemanlardan oluşan 3 grup mevzu bahis burada. Lakin daha büyük bir sıkıntının da bu noktadan sonra baş gösterdiğini kabul etmek gerekiyor. Her iki albümün de kayıtları Jasper Wrath tarafından yapılmış ama 1976 yılında grup dağıldıktan sonra Dellwood isimli bir yapımcı firma yasal olmayan bir şekilde grubun parçalarını Arden House ve Zoldar & Clark isimleriyle yayınlıyor. Her iki grup adıyla yayınlanan albümlerdeki kayıtlar da konumuz olan ilk albümün kadrosunda yer alan orijinal kadro ile kaydedilmemiş.

6 aylık bir kayıt süresinden sonra yayınlanan ilk albümün ardından gruptan bazı elemanlar ayrılıyorlar ve yerlerine yenileri dahil oluyor. 1971 - 1976 yılları arasında sadece konserlerde boy gösteren grup, fazlaca stüdyo kaydı da yapıyor. Ama dediğimiz gibi bu kayıtlar Jasper Wrath adıyla hiçbir zaman yayınlanmıyor ve az önceki hikayedeki 2 farklı grup adıyla piyasaya sunuluyor.

Temelde Psychedelic Rock'tan yola çıkarak Progressive öğeler taşıyan bir müzikal anlayışa sahipler. Ama etkilendikleri Psychedelic Rock'ın West Coast'tan daha sade, daha hafif ve yumuşak olduğunu söyleyelim. Kendilerinden sonra ortaya çıkacak olan Kansas'ın öncülü olarak sayılabilirler ama onlar kadar da etkili düzenlemelere sahip değiller. Olmamaları da daha iyi çünkü albümde yaratmayı başardıkları etkiler gerçekten de takdire şayan. Daha az gösterişli bir şekilde de yapılabileceğini kanıtlar nitelikte.

JASPER WRATH

Jeff Cannata / Davul, Vokal
Michael Soldan / Klavye, Vokal
Robert Gianotti / Gitar, Vokal
Phil Stone / Bass, Vokal

JASPER WRATH

01. Look To The Sunrise (2:59)
02. Mysteries (You Can Find Out) (3:53)
03. Autumn (4:50)
04. Odyssey (7:17)
05. Did You Know That (2:58)
06. Drift Through Our Cloud (3:36)
07. Portrait My Lady Angelina (5:07)
08. Roland Of Montever (8:00)

10 Ocak 2023 Salı

Westfauster / In A King's Dream (1971)

1971
yılında tek albüm çıkartan Westfauster ile ilgili en ufak bir tarihsel bilgiye sahip olamamak gerçekten de üzücü. Çünkü Cincinnati, Ohio'da kurulan grup nefis ezgilere sahip Psychedelic Rock ve Progressive çizgisinde ilerleyen bir albüme imza atmışlar ama kalıcı olamamışlar. 

60'ların ortalarından sonra epeyce bilindik gruplar haline gelen The Moody Blues ve Procol Harum gibi bir tarza sahip olan Westfauster müzikal anlayışına kendilerinden bir şeyler katmayı ihmal etmemişler. Son derece yumuşak, sade ama bir o kadar da etkileyici olan In A King's Dream albümü ortalıkta pek bulunmayan albümlerden biri aynı zamanda.

3 kişiden oluşan Westfauster, daha önce de bazı gruplarda yaptığımız 40 kişilik gibi çalma eylemini gerçekten de hakkını vererek gerçekleştiriyorlar. Pek çok grubun 5-6 elemanla yapabildiğini 3 kişiyle de gayet iyi becerebilmişler. Haklarında bilgimiz olmamakla birlikte varsayımsal bazı şeyler üretmememiz için önümüzü kesen bir şey de yok. Grubun klavyecisi C.W. Fauster'dan yola çıkarak adamın ikinci isminin ve soyadının birleşiminden grubun adını üretmiş olabilir diye düşünüyoruz. Bu noktada da doğal olarak müzikal anlayışı belirleyen de C.W. Fauster olmalıdır ki klavyelerin albümde oldukça etkin bir alana sahip olmasından kaynaklı bunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

Diğer yandan özellikle Flüt ve Saksafon'un da albüme katkıları bir hayli fazla. Parçalarda pek çok noktadan çıkışı flüt ile gerçekleştirdikleri görünür bir hal almış durumda. Etkili ses efektleri ile birlikte de kulağı gerçekten de mest edecek niteliklere sahip hale gelmiş. Albümün en sade ve insanı en iyi hissettiren tarafı da vokali hiç şüphesiz. Dinledikçe kendinizi daha fazla kaptırıyorsunuz ve albümde, albümdeki parçaların içinde kayboluyorsunuz. Başta dediğimiz The Moody Blues ve Procol Harum benzetmesi burada bir miktar boşa çıkıyor. Her ne kadar her iki grupta da vokal Westfauster'daki gibi sakin ve dingin ilerlese de buradaki vokalin yeri ve tonu bir başka.

Yorucu olmayan bir şekilde Psychedelic ezgileri üreten, o ezgileri geliştirerek Progressive Rock tarzı havaya büründüren ve tüm bunları yaparken de sizi kaybetmeyen bir albüm In A King's Dream. Fazlasıyla sade ama etkileyici.

WESTFAUSTER

Michael Newland / Flüt, Saksafon, Vibrafon
Stephen Helwig / Vokal, Davul
C. W. Fauster / Vokal, Piyano, Harpsichord, Bass, Klavye

IN A KING'S DREAM

01. Where Are You (3:26)
02. Everyday (8:55)
03. Blind Man (3:16)
04. Blind Man's Epitaph (2:54)
05. In A King's Dream (10:08)
06. A Sunny Day (3:18)
07. Low Sun (2:53)
08. Did It Or Didn't It (Take Us High) (5:09)

5 Ocak 2023 Perşembe

Session / Unikuva (1974)

Finlandiya'dan adı sanı duyulmamış, hatta albümün yayınlandığı dönemde bile neredeyse hiç bilinmeyen bir Progressive Rock, Jazz Rock ve Crossover Prog grubu Session. Çok kısa sürede kurulup bir o kadar kısa sürede albümü kaydedip aynı hızla da dağılmayı başarabilmişler. Haklarında çok fazla bilgi yok. Ama tek albümlü efsaneler listemize tartışmasız dahil olabilecek kadar da iyiler.

Özellikle Psychedelic Rock ve Folk'tan beslenen yapısıyla, İskandinav kökene sahip olmalarıyla sade, düz ve özelliksiz bir şeyler bekleyenlerin beklentilerini boşa çıkartan bir grup Session. Fazlasıyla melodik, hareketli, tempolu, neşe dolu, cıvıl cıvıl, coşkulu bir grup ve albüm. 

Fince yaptıkları parçalarda Finlandiya ve İskandinav folklorundan pek çok öğe barındırıyorlar. Ama bunu yaparken de kendilerine has bir yapı oluşturmayı başarabilmişler. Jazz'a evrilen oradan Rock'n Roll izlenimi yaratan, arada popülerleşecekmiş gibi görünüp bir anda ters yöne doğru koşturmaya başlayan tuhaf, değişik ve eğlenceli. Bazı noktalarda Allman Brothers Band bir yerlerden fırlayacakmış gibi hissettiriyorlar, bazı yerlerde ise Canterbury Scene'e yakın duruyorlarmış izlenimi yaratabiliyorlar.

Finlandiya'daki küçücük bir kasabadan çıkıp 1972 yılında bir Rock müzik yarışmasına katılıp üçüncü olan Session (ikinci olan grup da Tabula Rasa'ymış bu arada!) başarılı bir albüm kaydı yapmış olmakla birlikte ticari başarıyı yakalayamamış gruplardan aynı zamanda. Tabi grup elemanlarından bazılarının albümün başarısından da emin olmadığı, grubun da bu yüzen dağıldığı söyleniyor. Doğru olabilecek, doğru olduğunda da şaşırtmayacak bir fikir bu. Southern Rock, Psychedelic, Folk, Hard Rock, Jazz gibi pek çok müzikal tarz içerisinde gidip gelen bir anlayışa sahipler. Doğal olarak bu da beğeni düzeyini epeyce zorlayan bir durum ortaya çıkarabiliyor.

Türler arası geçişleri bir hayli fazla olmakla birlikte, kişisel olarak fena hale beğendiğim albümlerden, sevdiğim gruplardan biri Session. Tuhaf bir bakış açıları var yaptıkları işe. Belirli bir yapıyı savunuyor gibi görünmüyorlar. "Saldım çayıra.." havası sezinleniyor albümün her bölümünde. Buna rağmen ortaya çıkan sonuç hiç de kötü, sıkıcı ya da anlamsız değil. Daha ilk dinlemede ne kadar iyi olduklarını görebilirsiniz.

SESSION

Mane Hyytiä / Alto Saksafon
Hannu Kaikko / Bass
Juha Tykkälä / Davul, Sesler
Timo Heikkilä / Gitar
Osmo Seppälä / Org, Elektrikli Piyano
Ari Pukkila / Tenor Saksafon, Alto Saksafon
Leena Wiehn / Sesler

UNIKUVA

01. Unikuva (7:19)
02. Sunny Blue (4:12)
03. Jäätelöprinsessa (3:37)
04. Tahdon Olla Kanssasi (2:43)
05. Torstin Tanssi (3:06)
06. Persialaisella Torilla (6:34)
07. Syksy (4:32)
08. Serenadi Huomiselle (2:57)

23 Aralık 2022 Cuma

Tamam Shud / Goolutionites and the Real People (1970)

Dünkü Ariel yazısında bahsettiğimiz 2 gruptan Spectrum blogda mevcut ama Tamam Shud eksikler listesinde kalmış. 1964 yılında The Four Strangers adıyla kurulan grup, The Strangers'a evrildikten sonra 1967 yılında adını Tamam Shud'a çevirmiş. Gitarist Lindsay Bjerre'nin anlattıklarına göre de ismi Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının sonundan almışlar. Farsça bir tamlama olan Tamam Shud, en son ya da sonunda gibi anlamlara geliyormuş. Grubun Psychedelic Rock'tan yola çıkan bir müzikal anlayışa sahip olması, isimleriyle de pekiştirilmiş oluyor böylelikle.

İsmi değiştirdikten sonra Sydney merkezli olarak kendilerine büyük bir kitle ve beraberinde de başarı kazanıyorlar. Bu motivasyonla stüdyoya girip sadece 2.5 saatte ilk albümü kaydediyorlar. Albümdeki parçaların bazıları Evolution isimli sörf konulu bir filmde kullanılacağı için olsa gerek albüm bütçesi de filmin bütçesinden karşılanıyor. Ama albümü soundtrack olarak düşünmek de doğru değil zira sadece 4 parça filmde kullanılmış. Biraz kaba, biraz tam olmamış, biraz da yavan olan bu albümün ardından grupta ufak bir değişiklik oluyor ve Tim Gaze ekibe dahil ediliyor.

Gaze'in gelişiyle birlikte farklı bir müzikal anlayış peşine düşüyorlar ve konumuz olan ikinci albüm Goolutionites and the Real People ortaya çıkıyor. Avustralya'nın ilk, en önemli ve en iyi Progressive Rock albümlerinden biri oluyor bu albüm. Kazandıkları ticari başarı ve bilinirlik ile bir konser grubuna dönüşüyorlar. Birbiri ardına çıktıkları konserlerin hemen hepsinde çok iyi performanslar sergiliyorlar. Hatta canlı performansları o kadar ilgi görüyor ki 2 Temmuz 1972 yılında bir de konser albümü kaydediyorlar ama albüm ancak 2003 yılında yayınlanabiliyor. Zira konser kaydının ardından yine bir sörf filmi olan Morning of the Earth'ün müziklerini yapmaları isteniyor. Önce tüm müzikler için anlaşılmışken sonra bazı aksaklıklardan dolayı 3 parçaya düşülüyor. Bu gibi aksaklıkların ardı arkası kesilmeyince de grup içinde sorunlar yaşanmaya başlanıyor ve grup dağılıyor.

Çok uzun ömürlü bir grup olamasalar da hem kaydettikleri albümleri, hem canlı performansları hem de grup dağıldıktan sonra elemanların girdiği / kurduğu grupları etkilemesi açısından büyük bir öneme sahip Tamam Shud. Psychedelic Rock çıkışlı Progressive Rock anlayışlarında, özellikle de 2. albümde gerçekten de büyük bir iş başarıyorlar. Pek çok eleştirmen Spectrum'un Milesago'su ile Tamam Shud'un Goolutionites and the Real People'ı arasında hangisinin daha iyi olduğu konusunda karasız kalıyor. Etkileyici ve tam da olması gerektiği gibi bir albüm.

TAMAM SHUD

Dannie Davidson / Davul
Tim Gaze / Gitar
Lindsay Bjerre / Gitar, Vokal
Peter Barron / Bass

GOOLUTIONITES AND THE REAL PEOPLE

01. The Goolutionites and the Real People / They'll Take You Down on the Lot (4:53)
02. I Love You All (3:44)
03. Heaven in Closed (9:07)
04. A Plague (5:11)
05. Stand in the Sunlight (2:41)
06. Take a Walk on a Foggy Morn (2:19)
07. Goolutionites Theme (Part 1 & 2) (7:12)

9 Aralık 2022 Cuma

Jody Grind / Far Canal (1970)

Londra'da 1966 yılında kurulan Jody Grind, 2 albüm kaydedip dağılmış gruplardan biri. Tarihçeleri hakkında çok fazla bilgi yok ama grubun kuruluş kadrosunda daha sonraları Armageddon'da da karşımıza çıkacak olan Louis Cennamo bulunuyor. Bernie Holland, Pete Gavin ve tabi ki grubun kurucusu ve her şeyi olan Tim Hinkley'i de unutmamak gerekir.

İlk albüm One Step On'un muhteşemliği ve başarısının ardından Hinkley grup elemanlarını değiştirerek ikinci albüm For Canal'ı kaydediyor. İlk kadar iyi olmasa da başarılı bir albüm sayılan For Canal'ın ardından ise grup maalesef dağılıyor. Bazı kaynaklarda grubun dağılmasının en büyük sebebi olarak For Canal'ın ilkine oranla daha geride kalması olarak gösterilse de neredeyse tamamen bir tarz değişikliğine gidilen bu 2. albüm için böylesi acımasız bir yaklaşımda bulunmak da haksızlık olur.

One Step On'daki üflemeli çalgılar bu albümde tamamen ortadan kalktı. Doğaçlamaya yönelik anlayış ise yerini daha ölçülü, daha planlı programlı bir söz yazımı ve müziğe dönüştü. İlk albümün her yerinde hissedilen Psychedelic etkiler ise bir hayli azaldı ve daha Progressive bir yapı ortaya çıktı. Blues, Jazz, Folk gibi türler For Canal'ın her yerinde hissedilir durumda. Parçalara eşlik eden sert vokal yapıyı biraz sarsıyor gibi görünmekle birlikte çok büyük sorunlar da yaratmıyor. Gerçi Red Worms & Lice parçasında bunu gerçekten sorgulamaya başlayabilirsiniz. Parça, Bernie Holland'ın enfes şekilde çaldığı twin gitarla öne çıkan, adeta boşlukta bütün azametiyle süzülen bir yapıda. 

Jody Grind'e başlamak için doğal olarak ilk albümü tercih etmelisiniz. Psychedelic ve Folk etkilerinin hissedildiği albüm başyapıt olmasa da ortalamanın da oldukça üstünde. Kişisel sebeplerden dolayı Far Canal'ı daha çok seviyor olmamdan kaynaklı olarak ben buradan giriş yapmayı tercih ettim. Müzikal kalite açısından ise kabul etmek gerekir ki One Step On daha ayrı ve farklı bir kulvarda. Esasen grubun müzikal anlayışındaki değişikliği anlamak için her iki albümü de arka arkaya dinlemenin faydalı olacağına inanıyorum. Biri ötekinden kötü değil elbette, sadece sevdiğiniz türe ya da tarza göre sevdiğiniz Jody Grind albümü değişiyor.

JODY GRIND

Bernie Holland / Akustik Gitar, Elektro Gitar, Bass, Vokal
- Tim Hinkley / Hammond org, Piyano, Elektrikli Piyano, Vokal
- Pete Gavin / Davul, Vurmalılar

FAR CANAL

01. We've Had It (5:06)
02. Bath Sister (3:28)
03. Jump Bed Jed (7:14)
04. O Paradisio (7:31)
05. Plastic Shit (7:18)
06. Vegetable Oblivion (2:09)
07. Red Worms & Lice (7:23)
08. Ballad For Bridget (3:41)
09. Rock'n' Roll Man (4:31)

13 Kasım 2022 Pazar

Pirana / Pirana (1971)

Avustralya
Crossover Prog grubu Pirana 1970 yılı başlarında kuruldu. Başlangıçta, Pop grubu Gus & The Nomads'da yaptıkları müzikten sıkılarak yeni arayışlar içine girdikleri basit bir oluşumdan ibaretti. İlk önemli kayıtları da Greg Quill'in albümüne çalmalarıydı. Albüme o kadar iyi çalmışlardı ki bir anda adlarından söz edilmeye başladı. Pirana'ya olan ilgi bir anda başka bir boyuta taşınmıştı ve hemen albüm anlaşmasını kaptılar.

1971 yılında yayınlanan albüm, müzikal çevrelerde fazlasıyla bilinen grubun dinleyici önünde de başarı kazanmasını sağladı. Daha da önemlisi, dinleyici sayısı çok fazla olan konserlere çıkma fırsatı tanıdı. İşin rengi bu noktada bir anda değişmişti. Çünkü Pirana sahnede devleşen, tam bir performans grubuydu. O kadar iyiydiler ki Santana'nın Soul Sacrifice'ını neredeyse onlardan daha iyi çalıyorlardı. Peşi sıra gelen ikinci albüm ilkine oranla daha yavan kalmıştı. Zira grubun orijinal kadrosundan hem söz yazıp hem de beste yapan Stan White gruptan ayrılmıştı. 

White'ın ayrılışı grubun müzikal anlayışında çok büyük değişikliğe yol açmasa da kalite bakımından epeyce bir miktar düşmesini sağlamıştı. Gitarist Tony Hamilton, grubun liderliğini ele alıp White'ın yaptığı işi yapsa da kaydedilen ikinci albüm ilki kadar ticari başarı da sağlayamadı. 1972 yılında Sunbury Festivali'nde (bu festival Avustralya'nın Woodstock'ı gibi bir şeydir bu arada) verdikleri konserde sergiledikleri efsanevi performans bile grubun dağılmasına engel olamamıştı. Grup bir süre daha ilk albümden gelen prestijlerinin kaymağını yerken 1973 yılında nihai olarak dağıldı.

Pirana'nın müzikal anlayışı Latin Rock, Blues, Garage Rock ve İngiliz Progressive Rock'ı üzerinde şekilleniyor. Ağırlık elbette Latin Rock üzerinde. Aradaki en büyük farklılık Santana, Chango gibi Latin Rock gruplarında gitar ön plandayken Pirana'nın ilk albümünde, Stan White'dan dolayı, klavye daha fazla öne çıkıyor. Tabi bu ilk albüm için geçerli. İkinci albümde White ayrılıp Hamilton'ın başa geçmesiyle tarz yine gitar ağırlıklı bir hale bürünüyor. Melodik yapısında çok fazla bozulma olmazken parçaların kalitesi ikinci albümde bir miktar düşüyor.

Sıklıkla Progressive Rock'ın kıyısında dolanıp sert gitarlar ve ortalığı darmaduman eden klavyeleri öne çıkıyor albüm. Ritim grubunun tempolu parçalara etkisi bir hayli fazla. Dur durak bilmeden, sürekli bir koşuşturma haliyle giden parçalar enfes enstrüman hareketleri içeriyor.

PIRANA

Stan White / Klavye
Jim Duke-Yonge / Davul
Tony Hamilton / Vokal, Gitar
Graeme Thompson / Bass

PIRANA

01. Elation (9:27)
02. Sermonette (5:54)
03. The Time Is Now (6:28)
04. Find Yourself a New Girl (3:58)
05. The River (4:32)
06. Easy Ride (3:45)
07. Stand Back (10:10)

13 Ekim 2022 Perşembe

Abacus / Abacus (1971)

Bir süredir hep tek albümlü gruplar deyip duruyoruz. Üstüne bir de hayıflanıyoruz, keşke başka albümleri de olsaydı diye. Abacus de bunun tam tersi gruplardan. 4 albüm kaydetmişler ama konumuz olan ilk albüm dışındakileri keşke kaydetmeselermiş dedirtiyor insana. Yok, abarttım. O kadar da değil elbette. Ama yine de ilk albümün nefaseti yanında diğerlerinin esamesi okunmaz. Zira sonraki albümlerde garip bir şekilde davranıp Pop müziğe doğru kaymaya başlıyorlar. Gerçi daha en başında, ilk albümde bile o etkiler hissediliyor. Yine de iyi yedirilmiş bir halde ki farkına varmakta bile güçlük çekiyorsunuz.

Grup, ilk olarak 60'ların ikinci yarısında bir araya geliyor. Fashion adıyla Dortmund, Almanya'da müzik yapmaya başlıyorlar. Vokalin yetersizliğinden dolayı bir değişikliğe gidip İngiliz vokalist Chris Williams'ı aralarına alıyorlar ve grubun adını da Abacus olarak değiştiriyorlar. Grubun adı Babilliler tarafından icat edilen, Çinliler tarafından geliştirilen ve Romalılar tarafından el tipi hesap makinesi olarak kullanılan, bizim de sayı boncuğu olarak bildiğimiz Abaküs'ten geliyor.

Albümün yazılmasında vokalist Williams'ın katkısı çok fazla. Doğal olarak da albüm Krautrock albümü değil. Kendi tarzını yaratabilmiş bir Progressive Rock albümü. Nine Days Wonder'ın ilk albümü ile büyük bir paralellik taşısa da daha çok Van Der Graaf Generator, Aardvark gibi bir havası var. Hatta daha ileri gidip Emerson, Lake & Palmer'ın da adını verebiliriz burada. Zira klavyelerin çok fazla öne çıktığı, gitarın belli belirsiz şekilde geride kaldığı parçaların olduğu bir albümden bahsediyoruz. Pastoral atmosfer yaratmayı başaran destansı parçaların yanında Symphonic Rock'ın içinden geçen, olduğu yerde duramayıp Psychedelic etkileri hissettiren albümü "tam anlamıyla dengesiz" olarak tanımlayabiliriz. Bazı noktalarda işe karışan Pop'un etkisinin bu dengesizliğin yaratılmasında büyük pay sahip olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Muhtemeldir ki dönemin öne çıkan Pop tarzından epeyce etkilenmişler. Fakat bunun albümdeki yansıması Pop yapma kaygısından çok öte, türleri kendi özelliklerini yitirmelerine izin vermeden birleştirme çabası olarak görülüyor.

Çabanın boşa çıkmadığını da belirtelim. Hatta albüm için Crossover Prog'un en iyilerinden biri olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Karmaşık bir şekilde pek çok türü bir potada eriterek albüm yapmak çok kolay bir iş olmasa da Abacus bunu başarabilmiş ender gruplardan.

ABACUS

Klaus Kohlhase / Bass
Chris Barutzky / Klavyeler
Chris Williams / Vokal, Gitar, Vurmalılar
Hans Rolf Schade / Gitar, Sitar
Felix Hans / Davul, Vurmalılar

ABACUS

01 - Pipedream Revisited Part I & Part II 9:35
02 - Cappucino 4:05
03 - Don't Beat So on the Horses 4:32
04 - Song for Brunhilde 4:36
05 - Song for John and Yoko 5:00
06 - Radbod Blues 5:48
07 - Chestholder 5:42

25 Eylül 2022 Pazar

Aquila / Aquila (1970)

60'ların ikinci yarısında kurulan Psychedelic Rock, Folk Rock grubu Blonde on Blonde'un ilk albümü kadrosunda yer alan Ralph Deyer, albüm kayıtları sonrasında grupta kendi yerini bulamadığını düşünüp ayrılıyor. Kendi grubunu kurma peşine düşüyor ve kısa sürede toparladığı diğer elemanlarla birlikte Aquila'yı kuruyor.

Blonde On Blonde gibi Galler'den çıkan kaliteli gruplardan biri olmayı başarıyor Aquila. Ama maalesef pek çoğunda olduğu gibi de tek albümle kalıyorlar. Doğal olarak grup hakkında da çok fazla edinebileceğimiz kaynak oluşmuyor. Bilinen en önemli nokta, albümün neredeyse Denyer'ın kişisel albümü olması. Bütün parçaları yazıp düzenlemelerinde en önde yer alıyor. Belirtmek gerekir ki istediğiniz kadar iyi parçalar yazıp, düzenleyin elinizdeki grup elemanları çok iyi değilse berbat bir işe dönüştürmeniz çok kolay olur. Ama Aquila'nın diğer elemanları da en az Denyer kadar iyi oldukları için bu sorunla karşılaşmıyorlar.

Tuhaf olan, böylesine başarılı bir albümü hem de RCA etiketiyle yayınlayıp sonra da hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmak. Öyle bir ortamda tükenmiş olmalarını, başka parça üretemediklerini düşünmek saflık olur. Ama işte, Aquila haklarında ufak bilgi kırıntıları da dahil hiçbir şey bırakmadan tozlu rafların arasındaki yerini alıyor.

Eklektik bir yapıya sahip olan Aquila müziğinde Jazz unsurları ağır basıyor. Diğer yandan Psychedelic Rock, Heavy Rock, Space Rock gibi türlerin belirgin özelliklerinden etkiler içeriyor. Bu nedenle de Aquila müziğini Crossover Prog olarak tanımlamak belki de en doğrusu.

Her bir parçada beklentinizi gerçekten yükselten bir etkiye sahip olmakla kalmayıp daha ne kadar ileriye gidebilirler sorusunu da sorduruyor. Albümdeki tek eksik ya da aksayan taraf vokalin yetersizliği olarak görülebilir. Bütün o karmaşık yapıdaki parçaların içerisinde daha özellikli bir vokal ve vokal tekniği aramaktan kendinizi alamıyorsunuz. Yine de bu haliyle bile sizi pek çok evrende aynı anda bulundurabiliyor.

Klavyeden gelen Psychedelic Rock etkilerini saksafonun Jazz'a doğru sürükleme çabaları, vurmalıların kontrollü ritimleri ile bir durağanlaşıp bir at koştururcasına hızlanan parça yapıları Aquila'nın ne kadar da iyi bir grup ve albüm olduğunun göstergesi.

AQUILA

Phil Childs / Bass, Piyano
James Smith / Davul, Vurmalılar
George Lee / Flüt, Alto Saksafon, Tenor Saksofon, Bariton Saksafon
Martin Woodward / Org
Ralph Denyer / Vokal, Elektrik Gitar, Akustik Gitar

AQUILA

01 - Change Your Ways 5:18
02 - How Many More Times 6:22
03 - While You Were Sleeping 5:25
04 - We Can Make It If We Try 4:35
05 - (The Aquila Suite) First Movement 8:29
        a. Aquila (Introduction)
        b. Flight of the Golden Bird
06 - (The Aquila Suite) Second Movement 8:52
        a. Cloud Circle
        b. The Hunter
        c. The Kill
07 - (The Aquila Suite) Third Movement 8:57
        a. Where Do I Belong
        b. Aquila (Conclusion)

7 Temmuz 2009 Salı

Ramses - La Leyla (1976)

Öncelikle bu muhteşem blog'a ilk defa albüm eklemenin heyecanını yaşarken, "hangi albümü koymalıyım?" sorusu ile uzun süre bocaladığımı itiraf etmek istiyorum. Sonuç olarak Hannover'in güllerinden Ramses'in ilk albümü olan La Leyla’da karar kıldım.

Efendim Hannover'in ücra köşesinde doğan Langhorst biraderler bu leziz grubun beyni olup, çocuklukları boyunca mahallenin büyük abileri Eloy ve Jane dinleyerek büyüdüklerini tahmin ediyorum. Bu dinlemeler boyunca çağrışan beyinleri ilk albümün omuriliğini oluşturmuş ve evlerinin bir odasında şarkıların tamamına yakınını bestelemişler sonra diğer elemanları bulup progressive rock tarihinin en verimli yıllarından olan sevgili 1976 yılında La Leyla isimli albümü piyasaya çıkarmışlar.

Albüme kabaca bir bakacak olursak biraderlerin dümenindeki keyboard ve gitar tamamen domine ediyor albümü; davulun müziği idare edecek kadar çalması kabul edilebilir belki ancak vokal'in yetersizliği malesef bas bas bağırıyor.

Açılış parçası "Devil Inside" grubun karakterini en güzel anlatan parça sanırım; gitar ve keyboard şarkıyı alıp götürüyor hatta sonlara doğru synthesizer sazı tamamen eline alıp gitara yeter kes diyor.

La Leyla'ya gelince şarkıya olan saygımdan yeni bir paragraf açmalı dedim. Hammond var, bass var, davul var ama öyle bir gitar var ki tekme tokat giriyor şarkıya bir anda darma duman ediyor dinleyenleri. Tek gitarlı grupların yaşadığı sahne problemlerinden biri stüdyo kayıtlarında çift gitar kullanmalarıdır, bu şarkının girişinde çift gitar ile solo atılmış çok da iyi olmuş ancak bir konser versiyonlarını dinledim tam bir hayal kırıklığı...

Yumuşak bir soundu olan bu güzide grubun dinlenimi kolay bu albümünün diğer parçaları da oldukça melodik ve dinleyiciyi kasmayan yapıya sahip. "Someone Like You" isimli parçanın ortalarındaki bir melodinin buram buram Moody Blues tattığını tüm dinleyenlerin fark edeceğini düşünüyorum.

Özellikle Alman Prog. Rock'ını sevenlere bu albümü tavsiye ediyorum. Sadece La Leyla'nın yüzü gözü sebebiyle dinlenilmesi gerekir. Keyifli dinlemeler.

RAMSES

Norbert Langhorst / Gitar
Winfried Langhorst / Klavye, Vokal
Hans D. Klinkhammer / Bass
Herbert Natho / Vokal
Reinhard Schröter / Davul

LA LEYLA

01 - Devil Inside (4:45)
02 - La Leyla (7:25)
03 - Garden (5:03)
04 - War (6:25)
05 - Someone Like You (8:13)
06 - American Dream (5:00)

19 Aralık 2008 Cuma

Barclay James Harvest - Gone to Earth (1977)

Hmm.. bu blogda sıklıkla kişisel yorumlar yapıyoruz ya arada da şaane hatta akademik sayılabilecek denli kaliteli yorumlar da yapılıyor. Ben o kadar dirayetli olamıyorum bu konuda. Kişisel beğeniler yorumlara etki ediyor ve fark ediliyor bu açıkça benim metinlerde. İşte gene öyle bi albüme geldik; Gone To Earth... Bu Barclay James Harvest'ın en iyi, en muhteşem ya da en şaane albümü değil şüphesiz ama bıraktığı derin izlerle, tabi ki benim açımdan, burada diğer albümlerinden en önce yer almayı hak ediyor. Ha bi ek yapmak da lazım. Her ne kadar hiç dinletememiş olsam da sevgili eşim ki ona IceWitch demeyi tercih ediyorum (kocaman yüreğine karşın uyuzluk konusunda sınır tanımaz) bu albümü çok sevecektir. :) Bi dolu anlamlı anlamsız hayat oyunlarının arasında yanımda olduğu için çok mutluyum. İyi ki varsın.

Symphonic Progressive Rock'tır albümün ve BJH'in geneli, lakin ne hikmetse Crossover Prog olarak geçer. Benim için fark etmez, öyle de böyle de şaaneler. Les Holroyd ve John Lees ön plana çıksa da grubun asıl ağır topu Woolly'dir. Efsanedir bu adamlar da. Albümün açılış parçası Hymn kişisel açıdan yeni bi başlangıcın habercisidir. Hayatımın dönüm noktalarından birinde "vadilerin derin ve dağların çok yüksek" olduğu bi dönemde "orada durup kafamı kaldırdığımda bulutlara değdiğimi" görmüş ve yeni başlangıçların aslında yine ama taptaze olduğunu anlamıştım. Hayat buymuş yani; sürekli yinelenen ama her seferinde taptaze kalan. Gerçi parçanın sözlerine baktığınızda benim kişisel durumumla hiç de alakası olmuyor ama hayat işte..(Freud'a sevgiler...)

Peşi sıra gelen Love is Like a Violin ise bi anda beni durgunluğa atan hani o hayatın anlamını bulduğunu zanneden kazma düşünceden kurtaran ve depresif hale sokan bi parçadır. 3.parçaya ısınamamışımdır hiç. Poor Man's Moody Blues ise... hmm... tanımlayacak kelimeleri bulmak zor aslında.. zavallı adamın hüzünlü blues'u işte...Ve melodisiyle albümün en kendine bağlayıcı parçası; Hard Hearted Woman. Enteresandır, basittir diğer parçalara oranla (ama bkz. Lady in Black, Uriah Heep, 2 akorla çalınır ama sevmeyen yoktur.), kısacık bi aşk öyküsü gibi gelir insana.. yine de bazı anlarda insanın beyninde o parça çalmaya başlar. Ardından gelen parça Sea of Tranquality hem bu parçaya bağlıdır hem de Woolly'nin ne şaane bi klavyeci, bi müzisyen olduğunun göstergesidir. İlk 6 parçadan sonra afallayan kişinin beyni bundan sonraki 3 parça ile toparlanır ve modern dünyaya adapte edilir. Ben bunlara da pek ısınamamışımdır ama yeri geldiğinde kilise çanları misali beynimin içinde dan dan vururlar. Bunca zamandır blog'a BJH'i eklememiş olmamamızın ayıbını kapatır, dünyanın bütün palyaçoları, ağlamadan dinleyin! (Oblomov'a selamlar, Marx'la dalga geçme düttürüsü No: 37852) temenimizle hoşçakalın deriz.

BARCLAY JAMES HARVEST

Les Holroyd / Vokal, Bass, Gitar
John Lees / Vokal, Gitar
Mel Pritchard / Davul, Vurmalılar
Stuart 'Woolly' Wolstenholme / Klavye, Mellotron, Vokal

GONE TO EARTH 

01 - Hymn (5:06)
02 - Love is Like a Violin (4:03)
03 - Friend of Mine (3:30)
04 - Poor Man's Moody Blues (6:55)
05 - Hard Hearted Woman (4:27)
06 - Sea of Tranquility (4:03)
07 - Spirit on The Water (4:49)
08 - Leper's Song (3:34)
09 - Taking Me Higher (3:07)

18 Ekim 2008 Cumartesi

Råg I Ryggen - Råg I Ryggen (1975)

Albümün yorumuna geçmeden önce kvartetten adlı arkadaşımın İskandinav müziği hakkında yazdıklarını desteklediğimi duyurmak isterim kendisine. Gerçekten olsa ya “Scandinavian Prog” ? İtalyan senfonik gibi kendine has bir tarzları yok mu bu heriflerin? Var. Aslında biliyor musun pek de önemli değil. Anlayan anlıyor zaten… Neyse... 70’lerin ortalarında piyasaya çıkan ve grubun kendi adını taşıyan ilk albümleri, oldukça başarılı turnelerle pekiştirilince beklenilen ilgiyi fazlasıyla gördü. Hatta yıllar sonra bile orijinal LP’leri yok pahasına satılmaktaydı hala. Nedendir müthiş bir üne kavuşmuşlar zamanında. (Neden olduğu albüm dinlendiğinde anlaşılacaktır...) Neyse ki birkaç yıl önce piyasaya sürülen yeni baskıları sayesinde koleksiyoncular fazla para vermekten kurtuldu. Altı genç İsveçliden oluşan bu güzelim grupta yoğun bir Deep Purple, Wishbone Ash ve Uriah Heep etkisi kolaylıkla fark edilecektir. Bunların yanında arkadaşların senfoniğe olan tutkuları da göze çarpan ve belki de onları kendileri yapan diğer önemli bir nokta. Yaşlarının getirmiş olduğu toylukları görmezden gelecek olursak oldukça başarılı, bol geçişlere sahip, cevval bir albüm ortaya çıkartmışlar. Andrew Latimer’i anımsatan yan flüt soloları, Detlev Schmidtchen’e taş çıkartacak klavye partisyonları ve tabiri caizse müziklerine “cuk” diye oturan vokaliyle sıkılmadan, hatta severek dinleyebilmek mümkündür sanırım. Bir de Latimer dedim diye Camel gibi oturaklı bir grup beklemeyin, bir çeşit “denedim-buldum” müziğidir denilebilir ama iyi olmuş. Cidden… RAG I RYGGEN Jonas Warnerbring / Vokal, Flüt Christer Sjöborg / Klavye Bjorn Aggemyr / Bas Gitar Björn Nyström / Gitar Jan Aggemyr / Gitar Peter Sandberg / Davul RAG I RYGGEN 1 - Det Kan Väl Inte Vara Farligt (5:37) 2 - You Know It Ain't Easy (7:17) 3 - Spångaforsens Brus (5:52) 4 - Jan Banan (5:10) 5 - Naked Man (6:12) 6 - Queen of Darkness (4:31) 7 - Sanningsserum (6:30) 8 - Sanningsserum (live) (7:26) 9 - Jan Banan (live) (5:26) 10 - Land Over the Rainbow (live) (5:15)