The Doors etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
The Doors etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Aralık 2011 Perşembe

The Doors - The Doors


''Şimdi herkes doors dinliyor yeniden'' diye anti popülist bir söylem içine girmiş zamanında Murathan Mungan, ''İnce L, Lalena'' şiirinde. Kendisi şiirini Deep Purple'ın Lalena'sından esinlenerek yazıyor ve görüyoruz ki The Doors dinlemeyi askıya almış, Deep Purple esinlenmesi bir şiir yazıp, aman da herkes doors dinliyor dediğine göre. Görünen o ki o zamandan bu zaman pek bir şey değişmemiş. Herkes dinliyor diye bir süre dinlenmeye ara verilen gruplarla aynı kaderi paylaşıyor olabilir The Doors. Günümüz vintage-woodstock çılgınlığı uğruna harcanamaz bu adamlar. Kaldı ki The Doors hiçbir zaman woodstockda yer almamışlardır. Jim Morrison'ın karizmasına yapışıp kalınıyor gördüğüm kadarıyla. Ses rengi, deri pantolonu, bakışları ile komple muhteşem olan saykodelik adamlar yok denecek kadar az olmasına rağmen vintage manyaklarına gidin başka adam bulun lan kendinize çağrısı yapıyorum buradan. The Doors'u Jim Morrison'dan ibaret sayanlar, siz topuklarınızı kıçınıza vura vura uzaklaşın hatta. Ray Manzarek gibi bir adam da olmasaydı 1965 yılında The Doors olmayabilirdi. Jim Morrison, saykodelik şiirlerini defterine yazar, kaldırımlarda sürter, yine ölürdü. Şimdi Kertenkele Kral'ın doğum gününde kendisini yine öldürmüş oldum, ama olacak olan budur.

Jım Morrison'ın 68. yaş günü olmasını fırsat bilip saykodelik bir kutlama yapayım dedim. Her şarkıyı ayrı ayrı değerlendircem. Bu güne özel bir yazı olsun. Grubun doğuş albümü olan ''the doors'' ile. Albümün ilk şarkısı ''break on trough'' dan son şarkısı ''the end'' e kadar nerdeyse her şarkının ayrı bir etkisi mevcut. Albümün çıkış parçası olan ''Break on Trough'' ciddi anlamda çıkış yakalamasına rağmen düşünün ki Robbie Krieger'ın yazmış olduğu ''Light My Fire'' bundan daha fazla talep görmüştür. Görece başarısız şarkının break on trough olduğunu varsayarsak nasıl müthiş saykodelik bir albüm ortaya çıkmış tahmin edin. Albümün ilk ortaya çıktığı zamanı düşünün.


you know the day destroys the night
the night destroys the day
so break on through, break on through
break on through to the other side



Sözleri ile The Doors ortaya çıkıyor ve 11 şarkılık muhteşem bir albümle tanışıyorsun. Böyle doğuşlarla karşılaşan bir nesil daha ne ister. Ray Manzarek'in klavye ve bası aynı anda kullanmasını canlı olarak izlemek insana nasıl bir kafa yaratmıştır? Müziğin hakkını veren insanların yarattıkları şeylere nasıl sahip çıkmam gerektiğini şaşırdım. The Doors'u yaşama ve yaşatma çalışmalarımı münferit olarak sürdürmeye devam ediyorum ben nasılsa.  Biz ilk albümün diğer parçalarıyla devam edelim. 


Soul kitchen; Ray Manzarek, kesik klavye girişiyle şarkının içine çekiyor daha ilk saniyeden. ''let me sleep all night in your soul kitchen'' solosuyla da Jim Morrison iyice yükseltir şarkıyı. Aman sabahlar olmasın.


Crystal Ship; Morrison'ın nakaratsız, ancak şarkı halini aldığında Morrison'ın yorgun sesinin tek cümle haline getirdiği bence açık bir şekilde uyuşturucuya övgü şeklindeki çok çok romantik dizeleri. Nasıl bir ruh halindeyse sesiyle, ritmiyle hepsini bize sunmaktadır. O uyuşturucunun yerine konulacabilecek onlarca duygu var. Hangisini seçmek isterseniz... Beni bilinçsizliğin kıyısında uykuya daldıran onca duygu varken böyle bir laf etmem kaçınılmazdı. Siz de seçin bir duygu, Soul kitchen'da uyuyup kalmanıza izin verilmez belki, ama mutlaka Crystal Ship'te uykuya dalıp farklı alemlerde gezintiye çıkacaksınız. 


Alabama Song; hoplaya zıplaya hadi ölmeliyiz koşun koşun diyen bir şarkı. Klavyenin tuşları nasıl da şirin şirin ses çıkarıyor. Bir sürü çocuğu ölüme götürmek için sanki özellikle seçilmiş o notalar. Bu şarkıya fareli köyün kavalcısı misyonu yükledim ben. Zararlıları değil de iyi olan her şeyi bu dünyaya layık görmeyen bir grup insanın bunu notalarıyla gerçekleştirme çabası bu. 


Ligt My Fire; bunun coverını yapmayını dövüyorlar. Ama kimse de kusura bakmasın hiçbir zaman orijinalinden iyi olamadı hiçbiri. Jim Morrison'ın şarkının ortalarındaki solosu ve hatta gitar solosu muazzamdır. Ve evet, "girl , we couldnt get much higher"


Back Door Man; Morrison bu şarkıda kendinin kat be kat üstüne çıkar. Baştan çıkaran bir şarkıdır. Zaten imalı da bir şarkıdır, ancak iki şekilde bir ima söz konusudur. 60'lara kadar evli bir kadının sevgilisinin arka kapıdan çıkmasını belirtmesi açısından kullanılmış. 60'larda ise anal seks düşkünlüğünü ima etmek amacıyla kullanıldığı söylenir. Şimdi Jim Morrison bunlardan hangisi bilemedik. Hmm.


I Looked at You; şarkıdaki klavye solosuna ölüp bittiğim bir gerçek. Ayrıca Morrison yırtık sololarını bu şarkıda da esirgememiş inişli çıkışlı kendinden geçişlere gebe bırakmışmıştır şarkıyı. 


End of the Night; albümün en karamsar şarkısı bu. Morrison, şarkının sonuna doğru yine yapar yapacağını. Sakin sakin karamsarlığı zerk ederken birden isyanın çığlıklarını basar. 


Take it as it Comes; sözleri Jim Morrison, müziği Robby Krieger ve doğaçlama solo ise Ray Manzarek tarafından icra edilmiştir. Ortaya çıkan şeyin muhteşemliğinden şüphe edilmez. Yok böyle bir karışım, aynı zamanda albümdeki en gaz şarkıdır. 


The End; Elektra records'dan çıkan The Doors albümünün açık şekilde Oedipus Kompleksine gönderme yaptığı şarkısıdır. ''father, yes son, i want to kill you, mother...i want to...fuck you'' diyerek özetler bu durumu. İroniktir. 


Son şarkıyla albümü kapatıyoruz. Hadi bakalım deri pantolonlarınızı giyip sokaklara akın.  


''we couldnt get much higher!''