Hard Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hard Rock etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Kasım 2022 Pazar

Warpig / Warpig (1970)

60'ların ortalarında Kanada'da rock müzik ortamı epeyce ilerlemiş, kendine yeni bir yol çizmeye çalışıyordu. Bu dönemde, gitar çalıp şarkı söyleyen Rick Donmoyer, The Turbines, The Kingbees, The Wot, Mass Destruction gibi gruplarla çalıştıktan sonra kendine yeni bir yol, yeni bir tarz belirleme çabasına girip Mass Destruction'dan eski arkadaşlarıyla birlikte takılmaya başladılar. Bu arada grup elemanlarının hepsi doğma büyüme Woodstock'lıydı. Davulcu Terry Hook'un evinin bodrumunda aylar süren çalışmaların ardından 1966 yılı sonlarına doğru Warpig ortaya çıktı.

Hard Rock'un biraz ilerisinde bir tarza evrilmişlerdi ve bu popüler olmalarını sağlamıştı, hem de çok kısa sürede. Toronto'da pek çok konserde ve kulüpte sahne aldılar. Konserler sırasında kendi parçalarını da yazmaya başlamışlardı. Albüm kayıtları çok uzun sürdü ama nihayetinde, 1970 yılında piyasa çıktı. Parçalar Black Sabbath'tan Rock'n Roll'a, The Beatles'dan The Beach Boys'a kadar pek çok tarzı birleştiren bir yapıya sahipti. O kıtada dönemin en popüleri olan Psychedelic Rock'dan uzaklaşmışlar, Hard Rock'ı daha eklektik bir sosla kaplamışlardı. Albüm iyi satınca çıktıkları konserlerin de sayısı arttı. O kadar ilerlemişlerdi ki albüm 1 yıl sonra İngiltere'de ilk defa ve farklı düzenlemelerle yeniden piyasaya sürüldü. Ama bu grubun dağılmasını sadece biraz daha geciktirebilmişti. 1973 yılında konserler sırasında büyük sorunlar yaşayıp dağıldılar. Donmoyer birkaç yıl daha başka elemanlarla grubu devam ettirmeye çalışsa da başarısız bir döneme imza atmak dışında bir şeye yapamamıştı.

Kanada'nın en iyilerinden biri olan Warpig, Deep Purple, Black Sabbath, Atomic Rooster gibi Hard Rock gruplarının tarzlarına benzeyen ama farklılaşarak daha sert bir hale gelen Heavy Progressive Rock albümüyle tek albümlü efsaneler listemize kısa yoldan girebilme hakkını kazanıyor. Albümde belirgin bir vokalin olmadığını en başından belirtelim. Bu da gruba daha değişik bir hava katıyor. Pek çok grubun, vokalin arkasında kalma talihsizliğini yaşamamışlar yani. Sert ve tempolu Blues melodileri albümün her yerinde hissediliyor. Tarzlar ve türler arasında gidiş gelişler bir hayli fazla. Bazen Wishbone Ash ile karşılaşacakmışsınız gibi hissederken, bir anda Uriah Heep mi bu diyebiliyorsunuz ya da bir anda başka bir yerlerden East Of Eden'ın fırlayıp geldiğini düşünüyorsunuz.

Kendilerine has bir yapı geliştirdikleri ve bu yapıyı da bir hayli fazla gruptan etkilenerek yaptıkları ortada. Dinledikçe daha fazla dinleyesiniz geliyor Warpig'i.

WARPIG

Rick Donmoyer / Vokal, Gitar
Terry Hook / Vurmalılar
Dana Snith / Klavye, Vokal
Terry Brett / Bass

WARPIG

01. Flaggit (3:09)
02. Tough Nuts (2:18)
03. Melody with Balls (6:02)
04. Advance Am (7:30)
05. Rock Star (4:11)
06. Sunflight (4:30)
07. U.X.I.B. (7:39)
08. The Moth (5:08)

12 Kasım 2022 Cumartesi

Goodthunder / Goodthunder (1972)

Tek albümlü gruplar listesinin nadide parçalarından biri de Goodthunder. Haklarında çok fazla tarihi bilgiye sahip değiliz. Ama 70'li yılların başında Los Angeles, California'da kurulduklarını ve tek albüm kaydedip dağıldıklarını biliyoruz. Dönemin Amerika'daki müzikal anlayışına ters şekilde Heavy Progressive Rock tarzında parçalar üretmeleri büyük bir cesaret örneği. Kansas gibi gruplardan bile önce yapmış olmaları da ayrıca takdire şayan bir durum.

Psychedelic Rock egemenliğinin hüküm sürdüğü Amerika'da bu kültürden bağımsız bir şeyler üretmek oldukça zor gibi görünüyor buradan bakıldığında. Goodthunder da Psychedelic öğeleri bünyesinde barındırıyor ama müziği geliştirmeyi de ihmal etmemişler. Avrupa Progressive Rock anlayışından farklı olarak kendilerine has bir yapı oluşturmayı başarabilmişler. 

Uriah Heep, Deep Purple, Mountain gibi grupların müzikal anlayışının The Allman Brothers Band tarzıyla yakınlaşmasını açıkça gördüğümüz albümde çığır açıcı yenilikler bulunmamakla birlikte değişik bir tarzın varlığı da baskın şekilde hissediliyor. Sert gitar rifflerinin sıklıkla kullanıldığı albümde Bass ve Vurmalılaran oluşan ritim bölümünün katkısı da oldukça fazla. Doğal olarak parçalar melodik yapıda üretilmişler. Albümün değerini arttıran en önemli bileşenlerden biri de grup elemanlarının çaldıkları müzik aletleri üzerindeki yetkinlikleri. Eksiği olmayan, fazlasını da estetik bir biçimde karşımıza çıkaran bir müzisyenlik görünüyor albümün her yerinde.

Yüksek ihtimalle Goodthunder'ın kaliteli oluşu, Psychedelic Rock'tan beyni yanan Amerikalılar tarafından pek önemsenmemiş ya da gözden kaçırılmış. Sebebi ne olursa olsun, ciddi bir ticari başarı elde edemeden, başka albümler kaydetme şansı yakalayamadan dağılmak zorunda kalmışlar. Oysa albümü dinledikten sonra aklınıza ilk gelen şey "başka albümleri de olsaymış keşke" oluyor. Ama tek albümlü efsaneler listesi girmek dışında yapabildikleri bir şey de yok maalesef.

Yayınlandıktan kısa süre sonra unutulan albüm yıllar sonra yeniden keşfedildiğinde hakkı bir miktar da olsa geri verilmiş. Albümün CD versiyonu orijinal Plak versiyonundan daha çok satmış. Zaman içerisinde gruba karşı oluşan merak ve albümün ortalıkta olmayışından kaynaklı bir sonuç olduğu ortada. Böylesine iyi ve başarılı pek çok albüm ve grup gibi Goodthunder da popüler olana yenilme şanssızlığını yaşamış. Neyse ki uzun zaman sonra olsa da tarih iyi şeylerin kaybolmasına izin vermiyor.

GOODTHUNDER

James Cahoon Lindsay / Lead Vokal, Vurmalılar
John Desautels / Davul
David Hanson / Gitar, Vokal
Bill Rhodes / Bass
Wayne Cook / Klavye

GOODTHUNDER

01. I Can't Get Through To You (3:18)
02. For A Breath (5.35)
03. Moonship (2.46)
04. Home Again (6.48)
05. Sentries (2.36)
06. P.O.W (6.50)
07. Rollin' Up My Mind (4.11)
08. Barking At The Ants (6.39)

3 Kasım 2022 Perşembe

Strawberry Path / When the Raven Has Come to the Earth (1971)

Uzun süredir üzerine yazmadığımız Japon Rock müziğine hızlı bir giriş yaparak Strawberry Path ile devam ediyoruz. Shigeru Narumo ve Hiro Tsunoda'dan oluşan grup aslında bir dizi Progressive Rock albümü projesinin ilk ayağı. Bunun hemen ardından, ertesi yıl isim değiştirip yeni elemanlarla Flied Egg adını alarak 2 farklı albüm daha kaydediyorlar. Bahsi geçen 3 albüm de birbirinden iyi albümler olarak özetlenebilir.

Narumo, 60'ların sonunda Japon underground kültüründe epeyce bilinen, etkili ve karizmatik bir tip. Gitar, klavye çalıp vokal yapmasının buna büyük katkısı olduğu ortada. Woodstock Konseri'nden ve etkilerinden haberdar olunca Narumo, benzer bir şeyin Japonya'da da yapılabileceğini düşünüp Hibiya Açık Hava Tiyatrosu'nda konserler düzenliyor. Dönemin ünlü grupları katılıyor konserlere. Uygun fiyatlı olmasından kaynaklı konserlerin adı "10 Yen'e Konser" olarak belirleniyor ve Japon Rock müziği için etkili bir mihenk taşı oluyor. Buradan feyz alarak Narumo, Tsunoda ile birlikte albüm kaydetmeye karar veriyor.

Strawberry Path adını verdikleri grup tek albümlük olsa da büyük etkiler bırakıyor. Özellikle Narumo'nun sağ elinde gitar, sol elinde klavye ve ayaklarında Bass pedalları ile çıktığı sahnelerde Tsunoda'nın Jazz'dan etkilenmiş tuhaf davullarıyla Psychedelic ve Progressive işler ortaya koyuyorlar. Zaten albümün genelinde de bu yapıyı takip edebiliyorsunuz. Ama temelde albümün Hard Rock ve Blues etkisi altında olduğunu söylemek gerekir. Hatta o kadar fazla ve etkili bir Blues ki dinlerken sizde Jimi Hendrix vari bir etki bırakıyor. Zaten Narumo, Hendrix, Deep Purple, Procol Harum, The Moody Blues gibi gruplardan etkilendiğini de saklamıyor. 

Albümde vokal dili olarak İngilizce seçilmesi de doğru bir tercih gibi gelmiştir bana hep. Bu tip parçalarda Japoncayı duymak pek etkili olmayacaktır yüksek ihtimalle. Genel olarak albümdeki tüm parçalar gayet iyi. Uzun ve enfes bir davul solosuna sahip olan Spherical Illusion ise bunun dışında kalıyor. Solonun güzelliği yanında parça gerçekten de "kötü" olarak bile nitelendirilebilir. Japon Rock müziğine giriş için en doğru albümlerden biri olmasa bile girişin hemen ardından dinlenmesi, özümsenmesi, içe çekilmesi gerekenlerden biri olduğu kesin.

STRAWBERRY PATH

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Bass, Geri Vokal
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, Geri Vokal

WHEN THE RAVEN HAS COME TO THE EARTH

01. I Gotta See My Gypsy Woman (4:57)
02. Woman Called Yellow 'Z' (5:32)
03. The Second Fate (4:29)
04. Five More Pennies (6:26)
05. Maximum Speed Of Muji Bird (45 Seconds Of Schizophrenic Sabbath) (0:48)
06. Leave Me Woman (4:22)
07. Mary Jane On My Mind (4:51)
08. Spherical Illusion (5:34)
09. When The Raven Has Come To The Earth (6:19)

2 Kasım 2022 Çarşamba

Warhorse / Warhorse (1970)

Ritchie Blackmore
'un pek çok yanılgısından biri, bu grubun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Deep Purple'ın ilk dönem kadrosundan Blackmore tarafından çıkarılan Nick Simper tarafından kurulmuş ve Blackmore'un düşüncesinin aksine daha sert bir rock yapmayı başarmışlardır. Tabi bu popülerliği beraberinde getirmemiş ve Warhorse sadece 2 albüm kaydedebilmiş olsalar da yaptıkları müzik ile öne çıkmayı başarabilmişlerdir.

Heavy Progressive Rock janrının en iyileri içerisinde yer alabilecek olan ilk albüm kısa sürede kaydedilmiş. Grubun bazı çalışmalarına Rick Wakeman katılmış ama grupla devam etmemiş. Etseydi belki farklı bir Warhorse dinliyor olabilirdik. Yine de bu hali bizim için fazlasıyla yeterli. Sert gitar riffleri ile bezeli albümde yırtıcı bir şekilde öne çıkan vokalin albüme katkısı bir hayli fazla. Wakeman'dan bahsettik ama Frank Wilson'ın da ondan aşağı kalır yanı olmadığını gösteren klavyeler ise bambaşka keyifler yaşatıyor albümü dinlerken.

Warhorse'a uzun süreli parçalar ağırlıkta. Bu da müziğin keyfine varmanızı sağlıyor. Derinlemesine gidip gelen gitarlar parçaların her yerinde gezinirken, ritim bölümü işini eksiksiz yapıyor. Pek çok yerde melodik havaya bürünen parçalarda Nick Simper'ın izlerini hemen görüp takip edebiliyorsunuz. Davulların doğru zamanda yaptığı çıkışlar klavyelerin estetiğini bozmadan ilerliyor. Bazı kaynaklarda vokalin Ian Gillan vokalinin izinden gittiği ya da çok benzediği söylense de bunun doğru olmadığı bariz şekilde ortada. Gillan'ın enfes vokaline söyleyecek sözümüz elbette yok fakat Ashley Holt da kendi kulvarında koşan en iyilerden biri olarak görünüyor bu albümde. Gillanvari çığlıklar ya da tonları Holt'ta görmek pek mümkün değil. Arada bir o tarz eslere doğru yol alsa da çok vakit kaybetmeden geri dönüyor. Doğal olarak Holt'un tarzı daha ağır bir hava katıyor albüme.

Parçalarda çok karmaşık düzenlemelere rastlamıyoruz. Enstrümanların hareketleri ile çıkıyor karmaşa önümüze. Hammond'un nefis tonları, gitarla sık sık kapışma düzeyine geliyor. Ritimlerle birlikte kaotik bir ortam baş gösterdiğinde ise bir anda toparlanıp ana melodiye geri dönüyorlar. Uriah Heep'in Demons and Wizards ile başlayan dönemindeki gibi parçalara Warhorse'ta da rastlayacaksınız. Ama parçaların Uriah Heep parçaları ile uzaktan yakından alakası yok. Kendilerine ait bir tarzları olduğu ortada.

WARHORSE
Ashley Holt / Vokal
Ged Peck / Gitar
Frank Wilson / Hammond Org, Piyano
Nick Simper / Bass
Mac Poole / Davul

WARHORSE
01. Vulture Blood (6:13)
02. No Chance (6:22)
03. Burning (6:17)
04. St. Louis (3:50)
05. Ritual (4:54)
06. Solitude (8:48)
07. Woman of the Devil (7:16)

1 Kasım 2022 Salı

Lucifer's Friend - Lucifer's Friend (1970)

Her şey John Lawton’ın Batı Almanya turnesindeyken dağılma kararı alan Stonewall adlı gruptan ayrıldıktan sonra Almanya’ da kalmaya karar vermesiyle başlıyor. The German Bonds adlı grubun elemanları olan Peter Hesslein (gitar), Dieter Horns (bass gitar), Peter Hecht (tuşlular) ve Joachim Reitenbach (davul) ile karşılaşması üzerine daha önce incelediğimiz Asterix adı altında 1970 tarihli aynı adlı albümlerini yayınlıyorlar. Yine aynı sene isimlerini Lucifer’s Friende çevirerek bahsedeceğim albümü kaydediyorlar.

Lucifer’s Friend ilk albümü ile Asterix’in Hard Rock / Krautrock soundunu katlayarak neredeyse günümüz doom metaline yakın ağırlıkta ağır gitar riffleri ve bass partisyonları ile bezeli, tuşluların ikinci bir gitar kıvamında ama nadiren öne çıktığı süper yırtıcı bir tarza bürünmüş. Metal demişken de Sabbath’ ın Alman şubesi denemeyecek özgünlükte blues etkisinden uzak pasajlar (malum Sabbath’ın ilk dönemi) ve hatta kimi zaman krautrocka çalan uzun ve evrilen doğaçlama araları ile bambaşka bir kulvarda sesini duyurabilmişler. Benzerliklere rastlasanız bile pek dikkatinizi çekmeden bambaşka noktalara giden parçaların trafikleri, kendinizi kaybetmenize neden oluyor. (headbang için biçilmiş kaftan)

Müziğin sürükleyiciliği ve enstrumanların fevkalade uyumlarının üzerinde geçtiğimiz sene kaybettiğimiz John Lawton’un sesini beşinci ensturman gibi kullanmasının da grubun ismini duyurmasında büyük bir etkisi var. Vokal aralığının parçalara yarattığı güçlü etki ile neredeyse Ronnie James Dio’ lu Rainbow dönemlerini hatırlattığını eklemeden geçemeyeceğim. (ki aralarında 6 sene gibi bir fark var) 

Açılışından sonuna dek hiç soluk vermeyen bir albüm Lucifer’s Friend ve günümüze olan etkilerinin yoğunluğunu fark etmemeniz mümkün değil. Daha sonraki albümlerinde psychedelic’ten jazz rock’a kadar geniş yelpazede denemeler yapsalar ve elbette zamanla bu albümün bir kaç gömlek üstüne çıksalar da ilk albümlerindeki çiğ, yırtıcı ve karanlık soundu her zaman tercih ederim.

LUCIFER’S FRIEND

John Lawton / Lead Vokal
Peter Hesslein / Lead Gitar, Vokal, Vurmalılar
Peter Hecht / Org, Piyano, French Horn ("Ride the Sky")
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar

LUCIFER’S FRIEND

01. "Ride the Sky"  2:55
02. "Everybody's Clown"  6:12
03. "Keep Goin'"  5:26
04. "Toxic Shadows"  7:00
05. "Free Baby"  5:28
06. "Baby You're a Liar"  3:55
07. "In the Time of Job When Mammon Was a Yippie"  4:04
08. "Lucifer's Friend"  6:12

30 Ekim 2022 Pazar

Cargo / Cargo (1972)

1970
 yılı ortalarında September adıyla kurulan Hollandalı grup birkaç 45'lik kaydettikten sonra isimlerini Cargo olarak değiştirip devam ediyorlar. 1972 yılında tek albüm kaydettikten sonra da aynı yıl içerisinde dağılıyorlar. Haklarında çok fazla bilgi sahibi değiliz yine. Ama 2 kardeşin başı çektiğini ve Argus dönemi Wishbone Ash tarzı bir Heavy Progressive Rock yaptıklarını biliyoruz.

September adıyla kaydettikleri parçaların tutmaması sonrasında isim değiştiren dörtlü, dönemin yükselen değeri Progressive Rock'ı kullanarak kendilerine bir yer edinmeyi amaçlamışlar gibi duruyor. Ortaya çıkan albümün bu konudaki yeterliliği karşıladığı düşünülürse de amaçlarına ulaşmışlar diyebiliriz rahatlıkla.

Gruptaki iki gitaristin kardeş olması albüm için büyük avantaj sağlamış. Zira birbirlerini çok iyi tanımalarından dolayı olsa gerek 2 gitarla enfes yorumlar ve hareketler yapmışlar. Gitarlar sürekli olarak birbirlerini tamamlıyor, birbirlerinin hareketlerine cevap veriyorlar. 2 gitar kullanmak zorken bunu başarabilmiş olmaları ayrıca takdire şayan bir durum. Grubun ritim bölümünün de gitarlardan geri kalır yanı yok. Pürüzsüz ve akıcı bir şekilde ilerliyor hem bass hem de davullar. 

Albüm, Psychedelic Rock ve Hard Rock üzerine temellendirilmiş ve Progressive Rock'a doğru evrilmiş. Orijinal hali 4 uzun ve birbirinden iyi parçadan oluşuyor. Daha sonraları çıkan CD versiyonunda ise September zamanlarında kaydettikleri parçalar eklenmiş durumda. Her ne kadar sonradan eklenenler grubun tadını, albümün kimliğini bozuyor olsa da Cargo için iyi bir arşivlik iş de olmuş. Orijinal parçaların sıklıkla Jam'e kayan yapısı albümün tamamının sanki bir seferde stüdyoya girilip çalınmış izlenimi yaratıyor. Dinlerken çoğunlukla doğaçlama olduğunu bile düşünüyor insan. Az sayıdaki vokal mümkün olduğunca geride bırakılmış. İşi yapan sadece müzik. Zaten albümü dinleyip bitirdiğinizde vokali hatırlamıyorsunuz bile, albüm enstrümantalmiş izlenimi yaratıyor size. Dolu dolu gitarlarıyla o kadar sağlamlar ki dinledikçe defalarca dinleme isteği uyandırıyor.

Ne yazık ki hiç iş yapamadıkları September dönemi bile Cargo'dan uzun olmuş. Bu da bizim tek albümle idare etmemiz zorunluluğunu yaratıyor. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasak da "hiç olmamasından iyidir" mantığıyla hareket etmek en doğrusu. Keyif alacağınız, coşkulanacağınız, yok artık daha neler diyeceğiniz tarzda bir albüm.

CARGO

Jan De Hont / Gitar
Adrie De Hont / Gitar
Willem de Vries / Vokal, Bass
Dennis Whitbraad / Davul

CARGO

01. Sail Inside (10:54)
02. Cross Talking (8:33)
03. Finding Out (5:14)
04. Summerfair (15:35)

24 Ekim 2022 Pazartesi

Ertlif / Ertlif (1972)

İsviçre
'den çıkmış en iyi gruplardan biri olan Ertlif, 1970 yılında Basel'de kurulmuş. 1978 yılında dağılana kadar da sadece 1 albüm yayınlayabilmişler. Arada yaptıkları pek çok kayıt olmakla birlikte o dönemde yayınlama şansı bulamamışlar ama neyse ki yıllar sonra da olsa kayıtlar CD formatında Relics From The Past: Unreleased Recordings 1974-1975 adıyla 2017 yılında yayınlandı. O kayıtlardan bile rahat rahat 2 albüm çıkarmış izlenimi edindiğimizi de söyleyelim.

İngiliz Psychedelic Rock anlayışından etkilenerek yaptıkları bu enfes Progressive Rock albümü daha önceleri bazı sıra dışı albümlerde bahsettiğimiz gibi çizgide kalan bir albüm. Seversiniz ya da nefret edersiniz, ikisinden biri. Ortasını bulma şansınız pek yok. Düzensiz, özelliksiz ve sıradan bir vokal, Heavy Psychedelic klavye düzenlemeleri, aradan sıyrılıp kulağınızı tırmalayan, tırmalarken de sizi uzay boşluğunda yolculuğa çıkaran gitarlar. Zorlayıcı, ağır ve alışkın olmayanı yorabilecek nitelikte bir albüm. Ama zaten bu blogda takılıyorsanız yorulmamak için bir sebebiniz de yok demektir.

Alman grup Jane ile benzerlikleri bir hayli fazla. Hatta vokali duymadan dinleseniz Jane olduğunu bile düşünebilirsiniz. Yine de işin içine kendilerinden çok fazla şey katmışlar gibi de duruyor. Bir anda durup değişen melodiler, nereye gittiğini bilemediğiniz sololar, dur durak bilmeden ilerleyen ritimler, en beklenmedik yerde parçaya dahil olan akustik aletler. Sıklıkla insanda parça bitti mi ya da yeni parçaya mı geçtik izlenimi oluşturuyor. Bir noktada aslında parçanın devam ettiğini anlıyorsunuz ama emin de olamıyorsunuz.

Buna benzer pek çok sürprizi içerisinde barındırıyor Ertlif'in tek albümü. Bazen senfonik bir şeyler başlayacakmış gibi gelirken yön bir anda Hard Rock'a dönebiliyor. Derinlere doğru çekilerek anlamsızlaşan vokallerin üstüne üstüne vuran davullar ve her yerden giren mellotron sesleri ile kendinizi Space Rock semalarına yükselmiş halde de bulabiliyorsunuz. Sürekli farklılaşan, değişik, kendine has bir yapısı var yani albümün. Uzun süreli dinlemelerin ardından ne kadar da güzel olduğunu keşfettiğinizde yüzünüzde sevimsiz bir gülücük oluşturuyor. O gülücüğü silmek için de epeyce bir süre uğraşmanız gerekeceğini baştan söyleyelim.

ERTLIF

Teddy Riedo / Bass
Danny Andrey / Akustik Gitar, Lead Gitar
Hans-Peter Borlin / Vurmalılar
Richard John Rusinski / Akustik Gitar, Vokal
James Mosberger / Piyano, Org, Mellotron

ERTLIF

01. Try Making It Easy (4:23)
02. Train Of Time (6:48)
03. You're Nothing At All (2:40)
04. There Is Only Time To Die (5:40)
05. The Song (5:05)
06. High And Dry (2:23)
07. Walpurgis (4:37)
08. Classical Woman (7:50)

20 Ekim 2022 Perşembe

November / En ny tid är här... (1970)

"Alacağın olsun Kvartetten" naralarıyla İsveç'ten devam ediyoruz. 1969 yılında Stockholm, İsveç'te The Imps adıyla kurulan grubun elemanları Christer Stålbrandt ve Björn Inge'den oluşuyordu. Bir süre birlikte müzik yaptıktan sonra Stålbrandt, farklı bir grup kurmak için ayrıldı ama Inge de kısa süre sonra ona katıldı. Grubun adını Train olarak koymuşlardı. Gitar bölümleri için de adı sanı çok duyulmamış ama efsanevi gitaristlerden biri olan Snowy White ile anlaşmışlardı. Fakat bir süre sonra Snowy White gruptan ayrıldı ve yerine Richard Rolf geldi. Grup başarılı ama küçük çaplı konserler veriyordu. 1 Kasım 1969 yılında ise her şeyi değiştirecek bir konsere çıktılar. Peter Green's Fleetwood Mac'in ön grubu olarak sahne aldılar ve Green başta olmak üzere herkes tarafından çok beğenildiler.

Bu motivasyonla grubun adını November'a çevirdiler. Kısa sürede albüm çalışmalarına başlamışlardı. Bütün parçalar Stålbrandt tarafından yazıldı ve tamamı İsveççe'ydi. Bu noktada belirtmek gerekir ki İsveççe'yi kullanan ilk Rock gruplarından da biridirler. Stålbrandt, Flower Power'dan çok fazla etkilenmişti ve sözlerde bu fazlasıyla açık şekilde görülebiliyordu. Albümün çıkışıyla birlikte muhtemelen kendilerinin de beklemedikleri bir popülariteye sahip oldular. İngiltere'de albüm sıklıkla çalınıyordu. Hatta o kadar beğenilmişti ki şarkıların sözleri İngilizce'ye çevrilmiş, ortalıkta dolaşıyordu. Üstüne bir de İngiltere turnesi düzenlendiğinde November epeyce bilinen bir grup haline geldi.

Fonetik açıdan kulağa acayip hoş gelen En ny tid är här...'ın anlamı Yeni Bir Zaman Geldi... Gerçekten de dönemin İsveç Rock müziği düşünüldüğünde yeniliğe pek çok kapı aralayan bir albüm bu. Blues kökeninden beslenen saf bir Hard Rock ile örülü her yanı. Gelişmeye açık, sürekli olarak farklılaşan yapısıyla Heavy Progressive Rock bile diyebiliriz. Pek çoklarında Uriah Heep'in ilk dönemleri ile benzeştiği söylenir. Birebir olarak öyle olmamakla birlikte bu çok doğru bir saptamadır. O dönemin havasını gerçekten iyi bir şekilde verir En ny tid är här...

Yumuşak vokali, yırtıcı gitarları, melodik ama ilerleyen tarzıyla farklılığını ortaya koyar. 3 kişiden bu kadar iyi müzik nasıl çıkar sorusunu da sordurtur. Psychedelic Rock'ın ayak izlerini takip ederek Cream tarzı bir sertliğe, Led Zeppelin tarzı bir coşkuya dönüştürür. Arşivinizde yoksa o arşive arşiv denmez, o kadar diyeyim.

NOVEMBER

Christer Stålbrandt / Bass , Vokal
Richard Rolf / Gitar
Björn Inge / Davul

EN NY TID ÄR HÄR...

01 - Mount Everest 3:38
02 - En annan värld 3:45
03 - Lek att du är barn igen 5:55
04 - Sekunder (förvandlas till år) 4:50
05 - En enkel sång om dej 2:41
06 - Varje gång jag ser dig känns det lika skönt 4:05
07 - Gröna blad 3:00
08 - Åttonde 3:10
09 - Ta ett steg i sagans land 4:05
10 - Balett blues 1:17

18 Ekim 2022 Salı

The Old Man & the Sea / The Old Man & the Sea (1972)

The Old Man & the Sea
, Danimarka Progressive Rock sahnesinin en şaşaalı, en görkemli döneminde, müziği daha da sertleştirerek öne çıkmış bir grup. Ömrü çok kısa olmuş. Alışkın olduğumuz üzere tek albümle kalmışlar. Gerçi sonraları archival adı altında yayınlanan, döneminde kaydedilmiş ama yayınlanamamış parçaların olduğu albümler de çıktı 3-4 tane. Konumuz ise grubun yayınlanmış ve grupla aynı adı taşıyan tek albümü.

1967 yılında müzik yapmaya başlamışlar ve 1969 yılına kadar da devam etmişler önce. Ama grup bir süreliğine dağılmış. Ardından 1971 yılında tekrar bir araya gelip kayıtlar yapmaya başlamışlar. Grubun adını da Baltık Denizi'ne kıyısı olan kültürde pek fazla önem taşıyan eski bir hikayeden almışlar. Yani grubun adı Ernest Hemingway'ın aynı adlı kitabından gelmiyor. 

Albüm yayınlandıktan sonra hem ticari hem de popülerlik açısından orta düzey bir etki bırakıyorlar. Dönemin Danimarka Rock arenasında Ache, Burnin Red Ivanhoe, Secret Oyster gibi grupların yer aldığı düşünülürse bu ortalama etki bile oldukça iyi bir düzeyde sayılabilir. Diğer yandan bakıldığında ise The Old Man & the Sea, müzikal anlamda hak ettiği yeri bulamamışlardan bir tanesi. Az önce saydığımız grupların tarzının daha ilerisinde ve bu işi Hard Rock ile birleştirerek iyi bir iş çıkartmışlar. Devam edebilselerdi belki de Danimarka'nın en iyilerinden biri olarak da anılabilirlerdi.

Bu noktada, sıklıkla Atomic Rooster ve Aqualung dönemi Jethro Tull ile benzeştiği üzerine pek çok insanın görüşü ortak. Benzeştiği bazı noktalar olsa da bu görüşe katılacak kadar çok benzerlik göremediğimi de belirtmeliyim. Kansas, bahsi geçen 2 gruptan daha yakın görünüyor mesela The Old Man & the Sea'ye. Albümde Blues'a kayan gitar soloları mevcut. Led Zeppelin ve Ten Years After'ın Danimarka konserlerinde ön grup olarak da çıkmışlar ama bu Blues yaptıklarını göstermediği gibi Atomic Rooster ve Jethro Tull ile yakınlıkları olmadığı da apaçık ortada.

Kendilerine has bir müzikal anlayışları, insanı derinden yakalayan vokalleri ile The Old Man & the Sea, başlı başına başka farklı bir kulvarda yol alıyor. Genele yayılan Hard Rock, sololarda öne çıkan Blues, bir anda ortaya çıkıp kaybolan Jazz etkileri ve Symphonic Rock'a öykünen havasıyla onlar sadece The Old Man & the Sea.

THE OLD MAN & THE SEA

Knud Lindhard / Bass, Vokal
Ole Wedel / Vokal, Vurmalılar
Benny Stanley / Gitar, Akustik Gitar
John Lundvig / Davul
Tommy Hansen / Org, Piyano, Vokal
Poul Åge Hersland / Flüt

THE OLD MAN & THE SEA

01 - Living Dead 7:47
02 - Princess 6:00
03 - Jingoism 6:50
04 - Prelude 1:12
05 - The Monk Song, Part 1 5:50
06 - The Monk Song, Part 2 3:37
07 - Going Blind 10:28

17 Ekim 2022 Pazartesi

Jeronimo / Jeronimo (1971)

1969
yılında Rainer Marz (gitar, vokal), Gunnar Schäfer (bass, vokal) ve Ringo Funk (davul, ana vokaller) tarafından Frankfurt’da kurulan power trio, 69-70 yılları arasında kaydettikleri single çalışmaları “Heya” ve "Na Na Hey Hey” (Steam yorumu) ile kimi Avrupa ülkelerinde hit olmayı başarabilmiş.

Steppenwolf’un açılış grubu oldukları Almanya turnesi ardına 1970 senesinde Creedence Clearwater Revival ile piyasaya sürdükleri ilk stüdyo albümleri olan ortak uzunçalar Spirit Orgaszmus’un başarısı ile ilk albüm tekliflerini kapmışlar. Bu albüm için kaydettikleri altı parça ve single çalışmalarını aynen aktardıkları ilk albümleri Cosmic Blues adından da anlışılacağı üzeri yoğunluklu Blues eserlerden oluşan bir yapıda ve bir iki parça (News ve Hijack özellikle) haricinde dişe dokunur bir yanı yok. İkinci ve asıl konumuz olan albüme geçmeden önce Marz gruptan ayrılıyor ve yerine Michael Koch geliyor.

Cosmic Bluesdaki Blues etkileşiminin neredeyse koklatıldığı, Hard Rock ağırlıklı yer yer de Proto-Metal* denecek derecede yırtıcı düzenlemeler içeren kendi adlarını taşıyan ikinci albümleri gerçekten döneminin çok ötesinde. Daha kafadan parçalanan gırtlak vokaller (elbette detone), kemik basslar ve twin pedallarla karşılaşabileceğiniz gibi yine durulabildiğininiz bir kaç hisli parça da yok değil. Ha yine dönemin kanayan yarası “gider” miksaj tekniği (!) sayesinde mis gibi gitar pasajları cayır cayır distortion gitarlarla kesilebiliyor, söylemedi olmasın.

Albüm boyunca gitarlar (kanal kayıt sağolsun) ve bass unison yürüdüğü gibi kimi zaman da birbirlerinden ayrılarak bambaşka armonilere yelken açarken, davullara akıl sır erdirmek mümkün olamıyor. Sırf Ringo Funk altı dakika solo (nasıl bir kondisyon varsa) atsın diye yazılmış “Hagudila” ile ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Bu arada Ringo grubun tüm kayıtlarını 2000 yılında üzerine alması ile albümlerin 2002 yılında CD olarak tekrar piyasaya sürülmesini sağlamış. (danke schön)

*”Silence Of The Night” herhangi bir Iron Maiden albümünde Steve Harris bestesi olarak yer alsa, kimsenin itiraz edeceğiniz sanmam. O derece.

JERONIMO

Michael Koch / Gitar, Vokal
Gunnar Schäfer / Bass, Vokal
Ringo Funk / Davul, Vokal

JERONIMO

01. Sunday's Child (4:25)
02. Shades (3:27)
03. Reminiscenses (1:01)
04. How I'd Love to Be Home (4:30)
05. End of Our Time (4:08)
06. Understanding (4:06)
07. Silence of the Night (3:36)
08. Hugudila (7:49)
09. You Know I Do (5:29)

15 Ekim 2022 Cumartesi

Ray Owen's Moon / Moon (1971)

1969
yılında kısa bir süreliğine The Misunderstood'da ritim gitar çalan ve ardından Juicy Lucy'ye geçen Ray Owen, bu enfes Blues grubunda da pek fazla kalmaz. 1970 yılında kendi grubunu kurmak için ayrılır ve ortaya Ray Owen's Moon çıkar. Sid Gardner, Les Nicol ve Andromeda'dan ayrılan Ian McLane ile birlikte kadro tamamlanır. Juicy Lucy'den ayrılıp albüm yapmak fazlasıyla yürek isteyen bir şey. En azından ona yakın bir şey yapmak gerekir ki dişe dokunur bir şeyler ortaya çıksın.

Ray Owen'ın solo albümü gibi algılansa da aslında albüm tam anlamıyla bir grup işi. Fazlasıyla sert ritimlerle bezeli, fena halde iyi gitar çalışmaları görülüyor albümde. Ray Owen ve Les Nicol'ün kendilerinden çok şey katarak çaldıkları gitarlara bir destek de konuk müzisyen olarak katılan Dick Stubbs'tan gelmiş. Bazı parçalarda değişik hallerde bulunan 3 gitarla gerçekten de alkışlanacak bir iş çıkarmışlar. Blues'dan yola çıkan albümde Psychedelic Rock etkileri bir hayli fazla. Ama orada bırakmayıp biraz daha ileri taşımışlar ve iş iyice Heavy Psychedelic Rock'a dönüşmüş.

Owen'ın parçalara çok iyi şekilde uyum sağlayan vokali zaman zaman Free'den Paul Rodgers'ı andırsa da büyük farklılıklar da ortaya koyuyor. Özellikle tempolu parçalarda Rodgers'ın hüzünlü tonundan daha sert ve eğlenceli bir hal alıyor. 

Bir çok dinleyici ya da eleştirmen tarafından Blue Cheer ve Captain Beyond gibi gruplarla benzeştiği söylense de benzeşmeye en yakın grup olarak Toad'un adını vermek daha doğru olur gibi geliyor. Zira Ray Owen's Moon'da da Toad'a benzer bir enerjiyi bulmak mümkün. Tarzları elbette farklı ama Heavy Metal'e doğru yönelen sağlam bir Hard Rock dinlemek istiyorsanız bu iki grubu da gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz. 

Üzücü kısmı sona sakladık bu kez. Grup, tek albümlü gruplar listesinin nadide parçalarındandır. Diğer pek çoğunda olduğu gibi bunda da birkaç sıkımlık iş daha çıkarmış izlenimi ediniyorsunuz. Maalesef o kadar uzun ömürlü olamamışlar. Grup dağıldıktan sonra Owen Killing Floor'a, Nicol ve Gardner da Kala'ya katılarak iyi işlerin devamını getirmişler. Unutmadan belirtelim, Jimi Hendrix'in Voodoo Chile'ının farklı bir yorumu bulunuyor albümde.

RAY OWEN'S MOON

Ian McLean / Davul, Vurmalılar
Sid Gardner / Elektrik Bass, 12 Telli Gitar, Piyano, Moog
Les Nicol / Gitar
Dick Stubbs / Gitar
Ray Owen / Vokal, Lead Gitar, Piyano

MOON

01 - Talk to Me 5:03
02 - Try My Love 4:56
03 - Hey Sweety 2:33
04 - Free Man 3:05
05 - Don't Matter 6:12
06 - Voodoo Chile 4:45
07 - Ouiji 4:53
08 - Mississippi Woman 4:23
09 - 50 Years Older 5:08

11 Ekim 2022 Salı

Andromeda / Andromeda (1969)

Fuzzy Duck
'ta bahsi geçmişken Andromeda ile devam edelim. 1968 yılında The Attack grubundan ayrılan John DuCann yeni bir grup kurma peşine düştüğünde Mick Hawksworth ve Jack Collins'i buluyor. Önce The Five Day Week Straw People adında nefis bir Psychedelic Rock albümü kaydediyorlar. Ama bu tek albümlük bir proje olarak kalıyor. Üst aşama olarak düşündükleri yeni bir grup olan Andromeda'yı kuruyorlar. Fakat Collins gruptan ayrılıyor. Yerine ise Ian McLane geliyor. Du Cann ile Hawksworth, bir önceki gruplarından gelen Psychedelic deneyimini daha ileriye taşıyıp Jazz, Hard Rock gibi türlerle birleştiriyor ve temelde Proto-Prog diyebileceğimiz bir albüm kaydediyorlar.

Albüm kaydı da yılan hikayesi misali bir hal alıyor bu arada. Efsane yapımcı John Peel ve RCA işin içine giriyor önce. Collins'in ayrılması ile birlikte Peel anlaşmayı feshediyor. Grup bu arada Black Sabbath ile turneye çıkıyor ve oldukça başarılı bulunuyor. The Who'nun gitaristi Pete Townshend de Andromeda'nın albümü için yapımcı olmaya niyetleniyor. Ama hepsi boşa çıkıyor ve 1969 yılında albümü kendi çabalarıyla kaydedip yayınlıyorlar. Albüm, döneminde eleştirmenler tarafından fazlasıyla başarılı bulunurken, ticari anlamda tam bir hayal kırıklığı yaratıyor. DuCann albümden sonra gruptan ayrılıp Atomic Rooster'ı kurmak için Vincent Crane ve Carl Palmer ile çalışmaya başlıyor.

Diğer elemanlar birkaç gitarist ile çalışıp grubu devam ettirmek isteseler de en sonunda pes ediyorlar. Hawksworth Fuzzy Duck'ı kurmak için yola çıkarken Ian McLane ise Ray Owen's Moon'a katılıyor. Doğal olarak da elimizde yine, tek albümlük olmasına üzüldüğümüz gruplardan biri kalıyor. 

Psychedelic'ten beslenen yapısıyla pek de farklı bir şey yapmıyormuş izlenimi yaratsa da aslında iş tam olarak öyle değil. Andromeda, uzun varyasyonlarla bezeli, ilerlemeye açık bir albüm. Az önce de belirttiğimiz gibi Jazz'ı da içine alarak çıtayı fazlasıyla yükseltiyor ve Hard Rock'la birleştirip daha sert bir tarza doğru yöneliyor. İngiliz tipi Progressive Rock'ın öncülü olması ve Proto-Prog olarak anılması tam da bu yüzden. Atomic Rooster'ın bilinirliğinin Carl Palmer sayesinde olduğunu düşünsek de DuCann gitarının o başarıdaki yeri yadsınamaz. Andromeda'da John DuCann'in neler yapabileceğini, nereye gidebileceğini rahatlıkla görebiliyorsunuz. Tabi Hawksworth ve McLane'i bunun dışında tutmak hiç doğru değil. 3 kişilik bir grup olarak hepsi yapabileceklerinin en iyisini yapmışlar gibi duruyor.

Oldukça güçlü bir sound'a, hızlı ve tempolu bir ilerleyişe, insanı müziğin içine hapseden bir dokuya sahipler. Arşivlerdeki yerini fazlasıyla hak eden gruplardan biri yani Andromeda

ANDROMEDA

John DuCann / Gitar, Vokal
Mick Hawksworth / Bass, Vokal
Ian McLane / Davul

ANDROMEDA

01 - Too Old 5:00
02 - Day of the Change 5:04
03 - And Now the Sun Shines 4:01
04 - Turn to Dust 6:52
05 - Return to Sanity 8:32
06 - The Reason 3:33
07 - I Can Stop the Sun 2:10
08 - When to Stop 8:43

9 Ekim 2022 Pazar

Fuzzy Duck / Fuzzy Duck (1971)

Yine hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz gruplardan biri ile karşı karşıyayız. Tarihsel bilgi eksikliklerinin hiç de öneminin olmadığını anlatan çok iyi bir albüm bırakmış olmaları bizi yeterince mutlu ediyor, gerisi hikaye. 1970 yılının ortalarına doğru kurulduğu düşünülen grubun elemanlarından Mick HawksworthAndromeda ve Toe Fat gruplarından tanıyoruz. Roy Sharland ise Uriah Heep'in öncülü olan Spice'ta ve The Crazy World of Arthur Brown'da çalmış, ki muhtemelen Arthur Brown'dan sonra Fuzzy Duck'a geçmiş. Grahame White Fuzzy Duck'ın ardından Capability Brown'ın kurucularından biri oluyor. Paul Francis ise muhtemelen The End grubundan gelme.

Heavy Progressive Rock türünün en iyi örneklerinden biri olan Fuzzy Duck'ın albümünde Heavy Psychedelic Rock, Hard Rock gibi türlerin izlerine de rastlıyoruz. Albümün bazı bölümlerinde Uriah Heep, Vanilla Fudge, Quatermass, Atomic Roster gibi gruplarla benzeştikleri görülse de aslında bundan çok daha fazlasına sahip olan bir grup Fuzzy Duck. Tempolu ve sert şekilde ilerleyen parçalar insana nefes almayı unutturacak cinsten bir etki yaratıyor. Fazlasıyla hareketli ve melodik olan parçalar özensiz vokal tekniğiyle bozuluyor izlenimi yaratsa da çok büyük bir kayba yol açmıyor. Yine de sadece enstrümantal olsalarmış daha iyi olacaklarmış diyebilirsiniz.

Albümde gitarların çok iyi olduğunu ve sürekli öne çıktıklarını belirtmeliyim. Bunun yanında Hammond'ın enfes giriş çıkışları havayı fazlasıyla dağıtırken, diğer yandan da bütün yapıyı düzene oturtuyor. Blues gitarı tınıları, oldukça ağır ve sert Hammond riffleri, yaratıcı düzenlemeler albümü baştan sona sarmalamış. Grup elemanlarının geldikleri yerler düşünülünce albümdeki Psychedelic etkinin nedeni de tam olarak anlaşılıyor. Beklentileri yüksek tutmanızı gerektiren albümlerden bir yani. Beklentinin karşılığını fazlasıyla alacağınıza da emin olabilirsiniz.

Tabi yine tuhaf olanı, bu kadar iyi bir albümün ardından grubun devam etmemesi ve başka albümler üretmemesi. Halbuki hem o dönem hem de şimdi için düşünüldüğünde yeterliliğini kanıtlamış olarak görmek yanlış olmaz. Heavy Rock, Heavy Progressive Rock gibi türler içerisinde kendine kolaylıkla yer bulabilen, bu konuda ilerici adımlar atmayı başarmış albümlerden biri olması popülariteyi beraberinde getirmiyor şüphesiz. Ama bu tarz iyi gruplara da yazık oluyor.

FUZZY DUCK

Mick (Doc) Hawksworth / Bass, 12 Telli Akustik Gitar, Vokal
Grahame White / Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokalting
Roy (Daze) Sharland / Hammond Org, Sesler
Paul Francis / Davul, Vurmalılar

FUZZY DUCK

01 - Time Will Be Your Doctor 5:06
02 - Mrs Prout 6:45
03 - Just Look Around You 4:20
04 - Afternoon Out 5:20
05 - More Than I Am 5:30
06 - Country Boy 6:00
07 - In Our Time 6:49
08 - A Word From Big D 1:51

6 Ekim 2022 Perşembe

High Tide / Sea Shanties (1969)

İngiltere
'den çıkmış belki en iyi Heavy Progressive Rock gruplarından biri olan High Tide için başarılı bir grafik çizdiklerini söylemek son derece yanlış olur. 1969 yılı başlarında Londra'da kurulan grup kısa süre içerisinde albüm anlaşmasını yapıyor ve gerçekten de nitelikleri çok yüksek bir albüme imza atıyor. Hemen ardından gelen 2. albüm, ilki kadar iyi olmasa da ona çok yakın bir yerde duruyor. Fakat sonra iş fena halde kopuyor. 18 yıl boyunca grup dağılmıyor, bir sürü parça kaydediyorlar ama tek bir albüm yayınlayamıyorlar. Tuhaf gruplarla uğraşmaktan da gına geldi, belirtmeden geçmeyeyim.

Türün oldukça sert örneklerinden olan Sea Shanties, herhangi bir zorlamaya gerek bile kalmadan Progressive Metal'in ilk ve en iyi örneklerinden biri olarak sayılabilir. Fazlasıyla yaratıcı düzenlemelerin, kulağın içine girip beyninize doğru tırmanışa geçen melodilerin bu konudaki başarısı yadsınamaz. Grup elemanlarını da yabana atmamak gerekiyor. Muhteşem bir vokal tekniğine sahip gitarist, arada klavyenin başına geçip ortalığı tozu dumana katan kemancı, nereden çıkıp suratınıza yapıştıracağı belli olmayan bass gitarist ve ritimleriyle size dağları aştıran bir davulcudan filan bahsediyoruz yani. Albümün kalitesi ve zorluğu bu birkaç cümlede bile rahatlıkla anlaşılabilir.

Pek çoklarınca bu albümün, Steppenwolf ya da Blue Cheer gibi öncülü olan grupların bazı albümlerine benzediği söylense de bu tamamen saçmalık. Bahsi geçen her iki grup da çok iyi olmalarına rağmen High Tide'ın müziği kaydedildiği zamanın çok ötesinde bir yapıya ve düzenlemelere sahip. Daha önce dinlediğiniz herhangi bir şeyle karşılaştırmaya kalkışamıyorsunuz bile. Bugünün teknolojik imkanlarıyla bile kaydedilmesi pek olası görünmüyor. Dinlerken çoğunlukla kendinizi kaptırıp ne kadar  süre boyunca o durumda kaldığınızı bile anlayamıyorsunuz.

Albümün daha başında devasa bir gitar riff'i karşılıyor sizi. Tam ona alışmaya başlamışken enfes ritimlerle bezeli bir yerden geçip elektrikli kemanın dahil olduğu melodik bir karmaşada buluyorsunuz kendinizi. Kaotik bir boyuta sürüklenir şekilde darmadağın oluyorsunuz. Canınızı sıkacak herhangi bir şey yok, dikkatinizi dağıtacak en ufak bir pürüz de bulunmuyor. Bu bile albüm ile ilgili beklentilerinizi yüksek tutmak konusunda yeterli olmalı.

HIGH TIDE

Tony Hill  / Gitar
Peter Pavli / Bass
Roger Hadden / Davul
Simon House / Keman

SEA SHANTIES

01 - Futilist's Lament 5:17
02 - Death Warmed Up 9:08
03 - Pushed, but Not Forgotten 4:43
04 - Walking Down Their Outlook 4:58
05 - Missing Out 9:38
06 - Nowhere 5:54

26 Eylül 2022 Pazartesi

Armageddon / Armageddon (1975)

3 İngiliz ve 1 Amerikalı'dan oluşan "super-group" Armageddon kısa ömürlü olmasına rağmen başarılı bir albümle Rock tarihindeki yerini almıştır. Yardbirds ve Renaissance defterlerini kapatan Keith Relf, yeni bir başlangıç yapabilmek adına İngiltere'den kalkıp Los Angeles'a yerleşiyor. O arada da Steamhammer macerasından bitimiyle boşan çıkan Martin Pugh ve Louis Cennamo'yu da ayartıyor ve yeni bir grup kurmaya niyetleniyorlar. Aralarına Captain Beyond'un davulcusu Bobby Caldwell'i de alarak grubu tamamlıyorlar.

1974 yılı sonlarına doğru kurulmuş olan grup ardı ardına parçalar üretmeye başlıyor. Parçalar albüm çıkarma seviyesine geldiğinde de kolay bir şekilde yapımcı bir firma buluyorlar. Daha önce çaldıkları grupların adını vermek bile albüm anlaşmasını kapmak için yeterli olmuş olmalı. Fakat bu durum gruba hiçbir avantaj sağlamıyor. Hatta yapımcı firmanın bazı hataları yüzünden albüm için promosyon ve tanıtım çalışması çok iyi derecede yapılamıyor ve başarılı bir kayıt olmasına rağmen bekledikleri ticari getiriyi sağlamıyor.

Albümün piyasaya çıkmasının ardından sadece 2 konser veren Armageddon'da, Caldwell ve Pugh'un uyuşturucu problemleri büyük sorun yaratmaya başlıyor. Aynı dönemde, Keith Relf'in astımı da anfizeme dönüşüyor. Doğal olarak grubun devam etmemesi, yeni kayıtlar yapmaması için bütün şartlar tamamlanmış oluyor. 1976 yılı başları gibi dağılan grubun ardından, Mayıs ayında da Relf, elektrik çarpması sonucu ölüyor.

Az önce de bahsettiğimiz üzere yayınlandığı dönemde başarıyı yakalayamamış olmalarına rağmen enfes bir albüme imza attıkları ortada. Heavy Progressive Rock'u tavanında dolaşan açılış parçası Buzzard'ı dinlemek bile bu konuya ciddiyetle katılmanızı sağlar. ralıksız evam eden yüksek temposu, gitarları ve ikisi arasında ezilmeden öne çıkan vokaliyle Buzzard gelmiş geçmiş en iyi Heavy Progressive Rock parçalarından biri.

Ama bu demek değil ki diğer parçalar onun kadar iyi değil. Aksine belki de albümün kalanındaki bazı parçalar, açılış parçasından çok çok daha fazla iyi. Grup elemanlarının deneyimleri düşünülünce (Yardbirds, Renaissance, Illusion, Medicine Head, Captain Beyond, Steamhammer, Colosseum, Jody Grind) albümün bu kadar iyi olması kaşınılmaz bir sonuç gibi geliyor insana. Buraya bir "keşke" bırakmadan da geçmemek gerekiyor tabi. Keşke daha fazlasını yapabilmiş olsalardı.

ARMAGEDDON

Keith Relf / Vokal, Armonika
Martin Pugh / Elektrik & Akustik Gitarlar
Bobby Caldwell / Davul, Piyano, Vurmalılar
Louis Cennamo / Bass, Bowed Elektrik Bass

ARMAGEDDON

01 - Buzzard 8:16
02 - Silver Tightrope 8:23
03 - Paths and Planes and Future Gains 4:30
04 - Last Stand Before 8:23
05 - Basking in the White of the Midnight Sun 11:24
        - Warning Comin' On
        - Basking in the White of the Midnight Sun
        - Brother Ego
        - Basking in the White of the Midnight Sun (Reprise)

21 Eylül 2022 Çarşamba

Whalefeathers / Declare (1969)

1969
yılında Cincinati, Ohio'da kurulan WhalefeathersBlues ve Psychedelic'ten beslenen sağlam bir Hard Rock grubu. Etkin oldukları 3 - 4 yıllık süre içerisinde 2 albüm kaydedebilmiş olan grup, Progressive Rock'ın da içine dahil edilmesi gerekenlerden. Grup hakkında biyografik bilgiye sahip değiliz çok fazla. Ortamda pek kalmamış ama kalamadıkları o süreyi iyi şekilde değerlendirip 2 tane Proto-Prog albüm kaydetmeyi başarmışlardır.

Her iki albümün de devasa boyutlarda etkileri yok belki yine de Amerika, Psychedelic ve Blues egemenliği altındayken hem her iki türden de beslenip hem de işi birkaç adım daha ileriye götürebilen enteresan grupların başında geliyor Whalefeathers

Klavyenin fazlasıyla ön plana çıktığı parçalarda, gitar da azımsanmayacak bir yere ve etkiye sahip. Bazı parçalarda her iki enstrümanın birlikteliği gerçekten de göz dolduruyor. Sıkıcı olmaktan bir hayli uzak olan parçalarda gitarın soloya başladığı her yerde kendinizi müziğin karanlık dehlizlerinde kaybeder duruma geliyorsunuz.

Çok başarılı ve farklı özelliklere sahip olmayan vokal anlayışı ve tekniği ile vokalin müzik içerisinde kaybolmasını rahatlıkla sağlamışlar. Böylelikle parçalar içinde kopukluklar yaşamıyor, beklentilerinizden çok farklı tınılar duyuyorsunuz. Ama bu demek değil ki vokal çok kötü! Hayır, değil elbette. Sade ama parçalara uyan bir vokalden bahsediyoruz.

Bazı parçalarda zaman zaman Jefferson Airplane etkileri hissedilse de bunun ötesine geçip farklı bir yapı oluşturmayı başarabilmişler. Psychedelic Rock'ın Blues ve Folk'la birleşip ilerlemeci bir mantığı benimsediği şarkılar dinlemek istiyorsanız, Whalefeathers bu konuda yetkin albümlere sahip. Grup 1973 yılında dağıldıktan sonra, elemanların pek çok müzisyenin arkasında çalığı, başka gruplar da kurduğu düşünülünce enstrüman kullanımının da yeterli düzeyde iyi olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Belirtmekte fayda var ki, kimi parçalar arasında keskin geçişler bulunurken kimilerinde ise hangisinin bitip hangisinin başladığını bile ayırt etmekte güçlük çekiyorsunuz. Birbirini tamamlayan ya da kopması gerektiği yerde hiç beklemeden başka yere giden parçalar bunlar. Yaratıcı ve değişik özelliklere sahip grup ya da albümler konusunda Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerle pek aynı seviyede değil. Ama Whalefeathers bu konudaki çıtayı az da olsa yukarı taşımayı başarıyor.

WHALEFEATHERS

Stephe Bacon / Vurmalılar, Vokal, Timpani
Ed Blackmon / Klavye, Vokal
Michael Jones / Gitar, Vokal
Roger Sauer / Bass, Vokal
Leonard LeBlanc / Bass, Vokal
Mike Wheeler / Gitar, Bass

DECLARE

01 - Declare - Prelude 3:55
02 - Lost Dimension 7:12
03 - Know Thyself 2:51
04 - Imagine 3:02
05 - Omaha 5:35
06 - Please Me for a While 5:15
07 - Invention Sequence 3:38
08 - Love Can't Be Wrong 3:42

16 Eylül 2022 Cuma

Murphy Blend / First Loss (1971)

Tek albümle kalmalarına gerçekten üzüldüğümüz gruplardan biridir Murphy Blend. (Aynı kaderi paylaşan Electric Sandwich'i de ek olarak belirtelim). 70'lerin başında birbirinden değişik pek çok türün ortalıkta dolandığı dönemde Almanya'da Progressive Rock yapan bir gruptur. 4 kişilik kadrosuyla ellerinden gelenin çok daha fazlasını yaptıkları da ortadadır.

Berlin'de kurulan grup kısa bir süre sonra Münih'te, 1970 yılın Ekim - Aralık ayları arasında albüm kaydına başlıyor. Grubun adının ilk kısmı, Samuel Beckett'in romanı Murphy'den gelirken diğer kısmı da grubun mantığının "ortaya karışık" anlayışının bir ürünüydü. Grubun has adamı Wolf-Rüdiger Uhlig, Berlin'de 3 yıl boyunca Klasik Müzik eğitimi almıştı ve bu eğitim ile kazandığı klasik tema anlayışını, klavyelerin yoğunlukla kullanıldığı bir Heavy Progressive Rock karışımına çevirmek niyetindeydi. Parçaların çoğunu da kendisi yazmıştı. Sonuç çok da şaşırtıcı olmadı.

Gerçekten de albümün her yerinde Klasik Müzik anlayışının hakimiyetini açık şekilde görüyorsunuz. Ama bu parçaların içine o kadar iyi yedirilmiş ki ortaya bambaşka bir "karışım" çıkmış. Hammond orgun girdiği yerlerde Uriah Heep, Deep Purple ya da Vanilla Fudge gibi grupların tarzına yakınken, Präludium / Use Your Feet'de ise Steve Winwood vokali ile bezenmiş bir Traffic imgesi yaratılıyor. Past Has Gone'da ise bir yerlerde Ken Hensley'nin parmağı kesinlikle var hissi yakanızı bırakmıyor. Çeşitliliğin ve farklı yaklaşımların bir hayli olduğu albümü dinlerken hep bir şeyleri başka bir şeylere benzetirken, diğer yandan da bambaşka şeyler olduğunu görüyorsunuz.

Blues Rock'tan Klasik Müzik'e, Psychedelic Rock'tan Rock'n Roll semalarına sık sık yükseliyorsunuz First Loss'u dinlerken. Yeri gelmişken, First Loss, Alman Klasik Müzik bestesici Robert Schumann'ın ünlü Erster Verlust'unun İngilizcesi. Yani hem klasik anlayıştan, hem modern ya da çağcıl müzikten beslenip hem de hiç durmadan ileriye doğru yönelen bir grup ve albümle karşı karşıyayız. Baştaki tek albüm serzenişi gerçekten de öylesine söylenmiş bir laf değil. Dinledikçe daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz. Bitmemesi gerektiğine inanıp devamının gelmesini umutsuzca bekliyorsunuz. Albümün son parçası Happiness'deki muziplik ise "daha fazlasını beklemeyin, burada bitirip dükkanı kapatıyoruz" dercesine bir iz bırakıyor sizde.

MURPHY BLEND

Wolf-Rüdiger Uhlig / Org, Klavsen, Piyano, Vokal
Wolfgang Rumler / Gitar, Vokal
Andreas Scholz / Bass
Achim Schmidt / Davul, Vokal

FIRST LOSS

01 - At First 4:32
02 - Speed Is Coming Back 5:58
03 - Past Has Gone 7:30
04 - Präludium / Use Your Feet 5:32
05 - First Loss 7:44
06 - Funny Guys 3:38
07 - Happiness 0:03

15 Eylül 2022 Perşembe

Quatermass / Quatermass (1970)

3 kişilik kadrosuyla Progressive Rock alanında hem de tek albümle tutunmuş gruplardan biridir Quatermass. Minimal yapısı, armonik zenginliği, ortalığı darmadağın eden Hammond orgu ve insanı delip geçen özelliksiz ama etkili vokaliyle öne çıkar. İngiltere kökenli grubun temeli Episode Six grubuna dayanır.

Deep Purple'dan tanıdığımız Roger Glover ve Ian Gillan'ın 1965 yılında kurdukları Episode Six, döneminde kaydedilmiş ve yayınlanmış bir albüme sahip olmamakla birlikte grup elemanları adı bilinen pek çok grupta çalmış olmalarıyla bilinirler. Bir tür ekol bile denilebilir Episode Six için. Mick Underwood bu grubun elemanı olarak başlıyor. Kaydettikleri parçalar ve verdikleri konserler fazla olmakla birlikte grubun popülaritesini arttıramıyor. Büyük hedeflere sahip Gillan ve Glover Episode Six'ten ayrılınca yerlerine John Gustafson ve J. Peter Robinson dahil oluyor. Fakat grup macerası daha fazla sürmüyor. Episode Six'ten ayrılan Underwood, Gustafson ve Robinson yeni bir grup için kolları sıvıyorlar.

Grup adını BBC'nin 50'li yıllarda 3 seri halinde yayınladığı bilim kurgu seriallerinin baş karakteri Profesör Bernard Quatermass isimli bilim insanından alıyor. Kısa ömürlü olmasına rağmen kaliteli bir işe imza atan ve hala akıllarda yer eden Quatermass, karmaşık düzenlemeleri yanında güçlü vokalleri ve yaylılarla zenginleştirilmiş uzun ve ayrıntılı klavye pasajlarıyla biliniyor. Özellikle Laughin' Tackle bu konuda oldukça iyi. Parçada 16 keman, 6 viyola, 6 çello ve 3 kontrbass bulunuyor. Enfes davul solosu da Mick Underwood'a ait. Belirtmeden geçmeyelim, Quatermass'in bu kadar keyfili ve bir bakıma lezzetli olmasının sebebi Robinson'ın hem klavye kullanımı hem de parça düzenleme konusundaki yeteneklerinden ileri geliyor. 

Karmakarışık bir halden derli toplu bir düzene geçen ama vokalin desteğiyle tempoyu yükselterek klavye ile sürükleyici bir hikayenin ortasına atan yapıya sahip Quatermass müziği. Elbette etkilendikleri, dikkate aldıkları çok müzisyen vardır ama albümde dışarıdan herhangi bir etki görmeniz çok olası değil. Parçayı dinlerken bu Deep Purple'a benziyor diyemezsiniz yani. Onun yerine bir sürü yeni keşif yapmış gibi hissediyorsunuz kendinizi. O noktada da grubun kısa ömürlü olması ve tek albümle kalması insanın içini burkuyor biraz. Daha fazlası kesinlikle gelebilirmiş ama tadında bırakmışlar.

QUATERMASS

John Gustafson / Bass, Vokal
J. Peter Robinson / Klavyeler
Mick Underwood / Davul

QUATERMASS

01 - Entropy 1:10
02 - Black Sheep of the Family 3:40
03 - Post War, Saturday Echo 9:42
04 - Good Lord Knows 2:54
05 - Up on the Ground 7:11
06 - Gemini 5:53
07 - Make Up Your Mind 8:43
08 - Laughin' Tackle 10:35
09 - Entropy (Reprise) 0:42

14 Eylül 2022 Çarşamba

The Norman Haines Band / Den Of Iniquity (1971)

1965
yılında Birmingham'da kurulan Kansas City Seven adından da anlaşılacağı üzere 7 kişilik bir kadroya sahip. Grupta bilinen tek isim ise Chris Wood. Tabi o aralar hepsi müzik heveslisi gençler ve Wood da henüz tanınmıyor. Yaptıkları müziği biraz daha ileri götürebilmek adına grubun adını The Locomotive olarak değiştirip enfes güzellikte canlı performanslar sergiliyorlar. Ama Chris Wood, Traffic'e katılmak için ayrıldığında grubun diğer elemanları da teker teker kendi yollarını çiziyorlar. Orijinal gruptan sadece Jim Simpson kalıyor ve o da The Locomotive'i devam ettirmek için gruba Norman Haines, Jo Ellis gibi isimleri dahil ediyor.

The Locomotive oldukça başarılı bir albüm kaydediyor ama ayakta kalamıyor. Dağılan grubun hemen ardından Norman Haines, The Norman Haines Band'i kuruyor. The Locomotive'de klavyesiyle bir hayli ön plana çıkan Haines, kendi adını taşıyan grubuyla kaydettiği albümde de aynı şekilde konumlandırıyor kendini. Aslında hiç de yanlış bir seçim olmuyor bu. Çünkü Haines klavye konusunda gerçekten çok iyi ve yaratıcı.

Kaydettikleri albüm Den of Iniquity, önceki grubun izlerini taşısa da daha iyi bir sound içeriyor. Hatta The Locomotive'in hitlerinden biri olan Mr. Armageddon'un nefis ve gelişmiş versiyonu da bulunuyor bu albümde. Her iki albümü dinlediğinizde "aynı günlerde kaydedilmiş" izlenimi yaratsa da konumuz olan albüm biraz daha öne çıkan bir albüm oluyor.

Progressive Hard Rock ya da daha iyi bir tanımla Heavy Progressive Rock olarak adlandırabiliriz albümü. Ama Den of Iniquity'de pek çok türün açık izlerine rastlamanız da mümkün. Çeşitlilik o kadar fazla ki albümü fazlasıyla dağılmış gibi düşünebilirsiniz en başında. Dinledikçe bunun doğru olmadığını, Hard Rock, Folk, Psychedelic, Blues ve diğerlerinin, birbirleri içinde eriyip konsept bir albüm kıvamına geldiğini bile fark edebilirsiniz. Albümün son iki parçası Rabbits ve Life is so Unkind sizi oldukça şaşırtıyor. Özellikle bu iki parçada başta Norman Haines olmak üzere grubun diğer üyelerinin de enstrümanlarına ne kadar hakim olduklarını ve onları ne kadar yaratıcı şekillerde kullanabildiklerine tanık oluyorsunuz.

THE NORMAN HAINES BAND

Neil Clark / Gitar
Andy Hughes / Bass, Vokal
Jimm Skidmore / Davul
Norman Haines / Org, Piyano, Vokal

DEN OF INIQUITY

01 - Den of Iniquity
02 - Finding My Way Home
03 - Everything You See (Mr Armageddon)
04 - When I Came Down
05 - Bourgeois
06 - Rabbits
        a) Sonata (For Singing Pig)
        b) Joint Effort
        c) Skidpatch
        d) Miracle
07 - Life Is so Unkind
        a) Moonlight Mazurka
        b) Echoes of the Future

12 Eylül 2022 Pazartesi

Black Widow / Sacrifice (1970)

Kişisel olarak en sevdiğim gruplar ve albümler listesinde her daim ilk onda kendine yer bulan Black Widow ve Sacrifice, hak ettiği yeri bir türlü bulamamışlar listesinde de ilk sıralarda yer alır. Müzikal anlayışlarının kalitesi ortadayken bir türlü olması gereken başarıyı yakalayamamaları sıklıkla saçma gelse de onca yılın ardından söylenmek dışında pek bir şey yapamıyoruz maalesef.

1966 yılında Leicester, İngiltere'de Pesky Gee adıyla kuruluyor grup. 1969 yılına kadar pek çok yerde sahne alıp deneyim kazanıyorlar. Bu arada grubun 3 yıllık gitaristi Chris Dredge ayrılıyor ve yerine Jim Gannon geliyor. Hemen ardından Pesky Gee'nin ilk ve tek albümü Exclamation Mark kaydediliyor ve bu kez de vokal Kay Garrett grubu bırakıyor. Kalanlar biz bu işin daha iyisini de yaparız mantığıyla yola devam kararı alıyorlar. Ama isim değişikliğine gidiyorlar ve Black Widow ortaya çıkıyor.

Zaten başarılı bir albüm kaydettikleri için kendilerine yapımcı bulmakta zorluk çekmiyorlar. Yeni albümün kayıtları başlıyor. Satanik ve okült sözler içeren enteresan liriklere sahip parçalar yapıyorlar. Albüm yayınlandığında hiç de haklı olmayan bir şekilde Black Sabbath ile karşılaştırılıyorlar. Hatta hem grubun ismi hem de parçalardaki sözlerden dolayı Black Widow'un Black Sabbath taklidi olduğu eleştirileri bile yapılıyor. Ama dinleyen herkesin rahatlıkla çözümleyebileceği üzere aralarında benzerlikle olsa da bahsi geçen iki grubun da, bu gruplara ait sözlerin de birbirinden çok farkları var. 

Ama o dönem için bu yeterli gelmiyor ve yapımcılar Black Widow'un sonraki albümlerinde tarz değişikliğine gidilmesini mecbur kılıyor. İlk albümle satanist damgası yedikleri için bunun ticari açıdan sorun doğuracağını düşünüp grubun müziğini daha Progressive Rock ve Hard Rock birleşimine çevirtiyorlar. Bu karar diğer albümlerden de anlaşılacağı üzere çok yanlış bir seçim olmamakla birlikte, ilk albümünde devamında gelebilecek okült yaklaşımı daha farklı ve değişik bir Black Widow'la da karşı karşıya bırakabilirdi bizi.

Psychedelic Rock ve Folk'tan beslenen ama nihayetinde Heavy Progressive Rock olarak adlandırılan türe dahil edebileceğimiz Sacrifice'ta her bir parça kendi çapında bir başyapıta dönüşüyor. Melodik olarak popülerleşen ve akılda kalan gibi düşünüldüğünde albümün baş yapıtlıkla tabi ki alakası kalmıyor ama aradığımız şey de Steve Miller Band'in Serenade'ı gibi parçalar değil sonuçta. Kendi yapısını oluşturan, çeşitlemeleri fazlalaştıran, oradan oraya sürüklenen parçalardan bahsediyoruz.

Albümdeki müzik aleti çeşitliliğinin verdiği avantajla çok güçlü ve sıradan olmaktan uzak parçalarla oluşturulan atmosfer oldukça etkileyici. Müziği vücudunuzun her yerinde hissediyorsunuz.

BLACK WIDOW

Bob Bond / Bass
Clive Box / Davul, Vurmalılar
Jim Gannon / Lead Gitar, İspanyol Gitar, Vibraphone
Clive Jones / Flüt, Saksofon, Klarinet
Jess "Zoot" Taylor / Org, Piyano
Kip Trevor / Vokal

SACRIFICE

01 - In Ancient Days 7:40
02 - Way to Power 3:58
03 - Come to the Sabbat 4:56
04 - Conjuration 5:45
05 - Seduction 5:38
06 - Attack of the Demon 5:37
07 - Sacrifice 11:10