Heavy Prog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Heavy Prog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Haziran 2023 Pazar

T2 / It'll All Work Out in Boomland (1970)

T2
'nin hikayesi 1967 yılında başlıyor. Please adıyla kurulan grup epeyce bir süre stüdyo kayıtları ile uğraşıyor. Lakin bu kayıtlar o dönemde albüm olarak yayınlanamıyor. Psychedelic Rock yapan grubun o kadar çok kaydı var ki daha sonraları, yani 90'lı yılların ortalarından itibaren Archival (arşivlik manasında) kayıtlar olarak 3 albümde yayınlanıyor. Please 1969 yılında dağıldığında grubun elemanlarından Pete Dunton, Bulldog Breed adında bir grupla çalmaya başlıyor ve aynı yıl içerisinde albüm kaydını yapıp, yayınlayıp dağılıyorlar. Dunton 1970 yılı başlarında, Please'den arkadaşı Bernie Jinks ve Bulldog Breed'de tanıştığı Keith Cross'u bir araya getiriyor ve yeni bir proje geliştiriyorlar. Grubun adını T2 koyuyorlar.

3 kişilik bir grup için oldukça iyi bir performans sergileyen T2 ilk albüm kayıtlarını çok kısa sürede bitiriyor. Albümün yayınlanmasından hemen sonra da ikinci albümün kayıtlarına başlıyorlar ama Cross'un gruptan ayrılması ile ikinci albüm yarıda kalıyor. Ve o ikinci albümü hiçbir zaman çıkaramıyorlar. Tabi bu albümdeki parçalar daha sonraki toplama, derleme, CD baskılarında vs'lerde kullanılıyor, hatta 1997 yılında Fantasy adıyla yapılan bir derlemede ek parçalarla birlikte yayınlanıyor ama T2'nin ikinci albümü olarak hiçbir zaman yayınlanmıyor.

Blues ve Jazz kökenlerinden beslenen üçlünün önceki gruplarından edindikleri Psychedelic teması da T2 müziğinde etkili oluyor. Temelde Hard Rock semalarında gezinen albümün tam tanımını Heavy Progressive Rock olarak yapmakta sakınca yok. Zira Hard Rock'tan daha sert tonlara ve yerinde durmadan ilerleyen bir yapıya sahipler.

Albümde 4 parça olmasına rağmen size daha uzun geliyor. Süre olarak değil elbette. O kadar fazla geçiş ve melodik oynamalar bulunuyor ki bir parçayı 7-8'e filan bölseniz o kadar parça çıkarabilirsiniz hissiyatı oluşturuyor sizde. Albümde özellikle Cross'un gitarları enfes. Yerinde duramayan, dur durak bilmeyen, Cream'den Paul Kossoff'a, oradan Budgie'ye, Wishbone Ash'e ve hatta Cressida'ya kadar uzanan tarzda gitarlar duymak mümkün It'll All Work Out in Boomland'de. Yelpazesi geniş olan albümlerden biri. 4 parçada yapmak istedikleri hemen her şeyi başarmışlar gibi bir havaları var. Fazlasıyla iddialı bir laf olabilir belki ama en iyi Heavy Progressive Rock albümlerinin üst sıralarında olduğunu da söylemek gerek.

T2

Keith Cross / Gitar, Klavye, Vokal
Bernard Jinks / Bass, Vokal
Peter Dunton / Davul, Vokal

IT'LL ALL WORK OUT IN BOOMLAND

01. In Circles (8:34)
02. J.L.T. (5:44)
03. No More White Horses (8:35)
04. Morning (21:14)

10 Haziran 2023 Cumartesi

Svanfridur / What's Hidden There? (1972)

Bu aralar tek albümlü gruplardan gidiyoruz. Svanfridur da (aslında tam yazılışı Svanfríður ama zor tabi) aramıza İzlanda'dan katılan gruplardan. En çok hakkı yenmişlerden biri de diyebiliriz. Zira enfes bir albüm kaydetmiş olmalarına rağmen o albümü de çok fazla sayıda insana ulaştıramamışlar. Yapımcı firmanın gruba çok fazla inanmadığı bu nedenle de albümün sadece 100-200 adet arasında basılıp dağıtıma verildiği söyleniyor. Buradan bakıldığında albüm de grup da bundan fazlasını hak etmiş gibi görünüyorken, dönemi içerisinde de aslında bir yerlere gelebilecek, hatta belki başka albümler kaydetmelerine olanak tanıyacak bir albüme bu kadar kötü davranılması da oldukça üzücü.

Grup aslen İzlandalı. Haklarında çok fazla bilgimiz yok ama 1970 yılında bir araya gelip müzik yapmaya başladıkları söyleniyor. Daha sonraları da İngiltere'ye giderek Londra'da konuşlanmışlar. Albümü de burada kaydedip yayınlamışlar. Kullandıkları dilin zorluğunu düşünerek (adamların Eyjafjallajökull adında bir yanardağı mevcut biliyorsunuz) albümü İngilizce olarak kaydetmişler.

Temel olarak albüm fazlasıyla iyi ve yenilikçi. Az önce bahsettiğimiz hakkının yenmesi durumu bu nedenle de insanın içini acıtıyor. İzlanda folklorundan beslenen ama modern müziklerin bir toplamı olan albüm genel olarak Heavy Progressive Rock olarak kategorilendiriliyor. 

Farklı türlerin ve tarzların bileşkesi olan albümlere sıkça rastlıyoruz 70'li yıllardan. Ama bu albüm gerçekten de bir başka. Benzersiz tanımlamasını en çok hak eden grup / albüm listesi yapacak olsak Svanfridur, What's Hidden There ile bu listenin ilk 10'u içerisinde kesinlikle yer alır.

Coşku dolu parçalar arasında tuhaf sesler duyduğunuz albümde Flüt ve Moog çok fazla öne çıkıyor. Parçalardaki gidişatı belirlemeseler de, belirgin anlarında ortaya çıkarak havayı değiştiren, farklılaştıran bir yapıya sahipler. Albümdeki gitar bölümleri fena halde iyi. Psychedelic Rock'tan beslenen yapısıyla işi daha da sertleştirerek ilerlemeyi tercih ediyor gitarlar. Aralara serpiştirilen kemanlar da işin cabası. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Grup elemanları dışında albüme konuk müzisyen olarak katılan Sigurdur Johnsson, grubun keman, Moog ve flüt bölümlerini tamamlıyor. Yani albümün sert ve folklorik kısmı Svanfridur'dan gelirken, müziğe sürekli gelişen havasını katan da Sigurdur Johnsson diyebiliriz.

Dinlediğinizde tuhaf bulacağınız ama dinlemekten vaz geçmeyeceğiniz, dinledikçe de dinlemek için yanıp tutulacağınız albümlerin de başında geliyor What's Hidden There.

SVANFRIDUR

Birgit Hrafnsson / Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Arka Vokal (2 & 4)
Gunnar Hermannsson / Bass, Arka Vokal (2)
Sigurdur Karlsson / Davul, Vurmalılar
Petur Kristjansson / Lead Vokal

Konuk Müzisyen:
Sigurdur Johnsson / Piyano, Moog, Keman, Flüt, Vokal (2 & 6)

WHAT'S HIDDEN THERE?

01. The Woman of Our Day (3:12)
02. The Mug (4:50)
03. Please Bend (4:47)
04. What's Hidden There? (4:06)
05. Did You Find It? (2:08)
06. What Now You People Standing By (7:58)
07. Give Me Some Gas (5:12)
08. My Dummy (4:15)
09. Finido (3:44)

9 Haziran 2023 Cuma

Pesky Gee / Exclamation Mark (1969)

Pesky Gee
'den daha önce bir miktar bahsetmiştik. Black Widow'un ilk halidir kendileri. Ama başlangıç grubu oldukları için biraz farklı, biraz hafif ve biraz da ham halidir diyebiliriz. 1966 yılında kurulduklarındaki amaçları aslında sadece Soul müzik üzerinden gitmekmiş. Bunun için epeyce mesai harcayıp dönemin pek çok ünlü konser mekanı ve barlarında çalarak yetkinlik kazanmaya başlamışlar. Ama müzikteki değişim onları da etkilemiş ister istemez ve yaptıkları müziğin içine farklı şeyler de dahil etmeye başlamışlar.

Pesky Gee'nin müzikal anlayışını Proto Heavy Prog diye özetleyebiliriz. Çok doğru bir tanım olmamakla birlikte onlara fazlaca uyan bir tanım olduğu da ortada. Soul'dan gelip, Jazz ile zenginleşip, Psychedelic Rock'ın sert yanlarından beslendikten sonra Blues soslu bir tarza evrilmişler. Bu karmaşık yapıdan dolayı, haklarında söylenen Jazz Rock, Psychedelic Rock vs gibi tanımlamaların hiçbiri de yanlış değildir aslında. Ama 1969 yılında kaydedip yayınladıkları Exclamation Mark albümü düşünüldüğünde, hepsini bir araya toplayarak söyleyebileceğimiz tür Proto Heavy Prog oluyor.

Albümün adı geçmişken, aslında isim ile ilgili ilk düşünceleri "!" olmuş. Lakin anlaşma imzaladıkları yapımcı firma bunun çok büyük riskler taşıdığını, milletin anlamayabileceğini öne sürüp okunuşunun yazılmasını istemişler. Yani özetle "öyle isim mi olur lan" gibi bi tavır geliştirmişler diyebiliriz.

Kuruldukları ve sahne almaya başladıkları ilk günlerden beri cover parçalar ile öne çıktıkları için albümde de cover parçalar var bolca. Tek tek isimlerini söylemenin bir anlamı yok, tadını kaçırmayalım. Zaten playlist'e baktığınızda "hadi canım, gerçekten onun parçası mı bu" diyeceğiniz gruplardan / müzisyenlerden aldıkları parçalar mevcut.

Bu arada cover yapıyorlar filan dedik ama adamlar işin hakkını vererek yapıyorlar. Parçaların orijinallerini bilen ve sevenleri şaşırtacak derecede iyi versiyonlar bunlar. Diğer taraftan baktığımızda da bu yöntem çok uzun süre devam etmezmiş anlaşılacağı üzere. 70'li yılların girişinde hala cover parçalar ile ayakta durmaya çalışmak da zor olurdu.

Exclamation Mark'ın yayınlanması ile birlikte de grup dağılma durumuna gelmiş. Hem ticari başarısızlık hem de müzikal anlayış farklılıklarından dolayı. Kalan bir kısım grup elemanı da akıllılık edip Black Widow ile yola devam etmeyi tercih etmişler.

PESKY GEE

Jim Gannon / Gitar
Jess Taylor / Org
Kay Garret / Vokal
Clive Jones / Saksafon
Bob Bond / Bass
Clive Box / Davul, Vurmalılar
Kip Trevor / Vokal

EXCLAMATION MARK

01. Another Country (7:37)
02. Pigs Foots (4:39)
03. Season of the Witch (8:22)
04. A Place of Heartbreak (3:00)
05. Where is My Mind (3:00)
06. Piece of My Heart (2:50)
07. Dharma For One (4:02)
08. Peace of Mind (2:19)
09. Born To Be Wild (4:20)

3 Mayıs 2023 Çarşamba

Mainhorse / Mainhorse (1971)

Yarı İngiliz yarı İsviçreli Mainhorse, başarılı bir albüm kaydedip daha sonraları ortalıkta hiç görünmeyen gruplardan. 1969 yılında Londra'da kurulan grubun 2 üyesi İsviçreli diğer 2 üyesi ise İngiliz. Her ne kadar yarı yarıya olsalar da İngiltere'de kuruldukların düşünülünce İngiltere altında gruplandırmaya dahil etmek doğru olacaktır.

Grubun has elemanı daha sonraları Yes ile öne çıkacak olan Patrick Moraz. Mainhorse Moraz'ın ilk grubu. Kaydettikleri ilk ve tek albümün ardından önce Refugee'yi kurup ardından da Wakeman'ın yerine Yes'e katılıyor. O konudaki başarısı tartışılır ama adam sonuçta en büyüklerden birinde çalmayı başarmış.

Temelde Heavy Progressive Rock ile Symphonic Prog arasında seyreden Mainhorse albümü, müzikal açıdan fena halde kaliteli olsa da ticari anlamda tam bir hayal kırıklığı yaşatmış. Bu başarısızlığın ardından grup dağılmış dağılmasına da dediğimiz gibi Moraz Refugee ve Yes'e, davulcu Bryson, Spooky Tooth'a geçmiş. Yani enstrüman açısından bırakın herhangi bir sorun bulmayı, kalite açısından oldukça yüksekte bir albüm. Grubun, albümün yayınlandığı dönemde bile Atomic Rooster, The Nice, Deep Purple gibi gruplarla karşılaştırıldığı düşünülürse başarı oranları gerçekten de çok yüksek.

Albüm özellikle Moraz'ın yeteneklerini göstermesi açısından oldukça doyurucu. Adamı Yes'te sevmemiş olabilirsiniz belki, ama bu albümde fena halde kaliteli bir müzisyen olduğunu kanıtlıyor. Diğer elemanlarında Moraz'dan aşağı kalır yanı olmayınca albüm gerçekten de nefis bir dinlenceye dönüşüyor.

Albümdeki kısa parçalar, Jazz esintileri hissettiren Basia'yı da dahil ederek düşündüğümüzde oldukça sağlam Blues temeli içeren parçalar. Aynı diğer parçalarda da olmakla birlikte özellikle uzun parçalardaki durum biraz farklılaşıp yumuşuyor diyebiliriz. Progressive Rock'ı daha fazla hissettiren parçalara dönüşüyorlar. Ama temelde albüm Blues üzerine kurulu demek de yanlış olmaz. Özellikle 60'ların Psychedelic Rock ve Acid Rock'ından hoşlananlar için, işin bir sonraki aşamasının neresi olacağına dair iyi bir çalışma Mainhorse albümü.

Tek albümlü efsaneler listemize de sorgusuz sualsiz girebilen albümlerden aynı zamanda. Melodik zenginlikleri, enstrümantasyondaki değişik yaklaşımlar ve kendilerine has geliştirdikleri müzikal yapı ile arşivde mutlaka olması gereken gruplardan.

MAINHORSE

Peter Lockett / Lead Gitar, Keman, Vokal
Patrick Moraz / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Synthesizer, Glockenspiel, Vokal
Jean Ristori / Bass, Çello. Vokal
Bryson Graham / Davul, Vurmalılar

MAINHORSE

01. Introduction (5:09)
02. Passing Years (3:55)
03. Such a Beautiful Day (4:44)
4. Pale Sky (10:17)
05. Basia (5:32)
06. More Tea Vicar (3:33)
07. God (10:31)

22 Nisan 2023 Cumartesi

Odin / Odin (1972)

Dünkü Aunt Mary çıkışından sonra aklıma gelen Odin'i de vakit kaybetmeden konuk edelim istedim. Çünkü birbirlerinin tarzını bir hayli andırıyorlar. Bazı kaynaklarda İngiliz bazılarında ise Alman grup olarak listelenir ama her iki tanımlama da kesin olarak doğru değildir. Grubun klavyecisi Alman, gitaristi Hollandalı, bass ve davuldan oluşan ritim bölümü ise İngiliz müzisyenlerden oluşur. Almanya'da kurulmuşlardır, Krautrock'a da yakın gibi görünürler ama hem hepsi hem de hiçbiridirler. Kafa yeterince karıştıysa devam edelim.

Odin, kendinden önceki 2 grubun birleşmesi sonucu ortaya çıkmış. Elastic Grasp ve Honest Truth olan bu iki grubun ikincisi oldukça şanssız dönemlerden geçmiş bir grup. Grubun önce klavyecisi bir kaza sonucu ölüyor, ardından da tüm ekipmanları çalınıyor. Bahsettiğimiz İngilizler ülkelerine dönüyorlar. Alman Jeff Beer ve Hollandalı Rob Terstall ise yakın iletişimde kalıyorlar ve grupları birleştirip yeni bir oluşuma gitmenin planlarını yapıyorlar. İngilizler geri çağrılıyor ve birlikte çalmaya başlıyorlar. Önemli bir deneme olduğunu söyledikleri Schweinfurt'ta verdikleri bir küçük konserin ardından da yola birlikte devam etme kararı alıyorlar.

Hızlı bir şekilde parçaları üretmeye başlıyorlar ve kısa sürede de albüm anlaşmasını yapıp kayda giriyorlar. Sorunsuz geçen kayıtların ardından ortaya Heavy Progressive Rock, Krautrock ve Jam Sessionlarla örülü Odin albümü çıkıyor. Albüm piyasaya çıktıktan sonra büyük ticari başarı kazanamasa da bir hayli yoğun ve karışık ve çıtanın çok yüksekte olduğu Alman Rock müzik piyasasında bilinir hale gelmelerini sağlıyor. 1973 yılında Alman radyo kanalı, efsanevi SWF'de canlı bir kayıt da aldıktan sonra dağılıyorlar. Bu kaydın da 2007 yılında yayınlandığını ve dinledikten sonra keşke devam edebilselermiş dedirttiğini söyleyelim.

Konumuz olan Odin albümü İngiliz tarzı Progressive Rock'a fazlasıyla benziyor. Lakin onun biraz olgunlaşmamış hali diyebiliriz. Bu olmamıştan çok tarzını bu yönde belirlemiş manasına geliyor. Zira albüm geneli itibari ile tam oturmuş denilebilecek bir albüm. Özellikle baştan sonra parçaları yürüten Hammond org ile Beer acayip iyi bir iş çıkarmış. Gitarlar da Hammond'ı destekleyecek şekilde ilerliyor. Ritim bölümünün işini iyi yaptığı da albümdeki coşkulu gidişattan açıkça belli oluyor. 

ODIN

Jeff Beer / Hammond, Vibrafon, Vokal, Vurmalılar
Rob Terstall / Gitar, Vokal
Ray Brown / Bass, Vokal
Stuart Fordham / Davul, Vurmalılar

ODIN

01. Life Is Only (10:55)
02. Tribute To Frank (1:58)
03. Turnpike Lane (3:43)
04. Be The Man You Are (2:45)
05. Gemini (8:54)
06. Eucalyptus (2:51)
07. Clown (8:35)

16 Nisan 2023 Pazar

Gravy Train / Gravy Train (1970)

1969 yılında İngiltere'de kurulan Gravy Train, gitarist ve vokalist Norman Barratt tarafında organize edilmişti. Genelde gözden kaçan bir grup olmakla birlikte Progressive Rock'ın en iyilerinden biri sayılabilirler rahatlıkla. 6 yıllık bir arada duruşlarının ardından, geride 4 albüm kaydı bırakıp 1975 yılında dağılmışlar. Müzikal çeşitlilikleriyle göz dolduran bir grup Gravy Train.

Bunun en büyük sağlayıcısı elbette hepsi kendi alanında iyi olan müzisyenler. Barratt'ı bir kenara bırakarak düşündüğünüzde bile (adam gerçekten yetenekli olduğu için böyle diyoruz), kalan elemanlardan J.D. Hughes klasik müzik eğitimi almış, Lester Williams yeteneğiyle pek çok grubun peşinden koştuğu bir bass gitarist, ritimleri ile herkesi sallayan davulcu Barry Davenport ise ayrı bir değer olarak çıkıyor karşımıza.

4 kişilik kadroyla 40 kişilik müzik yapmışlar gibi düşünebilirsiniz. Öylesine kalabalık çalıyorlar yani. Düzenlemeler yerli yerinde ve bazı noktalarda iş doğaçlamaya doğru gidiyor gibi görünüyor. Ama hiçbir zaman bundan emin olamıyorsunuz. 

Bazı densizler tarafından Psychedelic Rock kökeninden gelen bir Proto-Prog grubu olarak lanse edilmeye çalışılsa da Gravy Train bu tanımlamanın fazlasıyla dışında. Psycedelic etkiler dönemin pek çok grubunda olduğu gibi onlarda da var tabi. Ama aldıklarının tamamını geliştirip farklı bir yere taşımayı da başarabilmişler. Bu neenle Progressive Rock içerisine rahatlıkla girebildikleri gibi tarzlarındaki ağır ve sert havayla Heavy Prog içerisinde kendilerine tam anlamıyla bir yer edindiklerini söylemek mümkün.

Başka taraftan bakıldığında da Jethro Tull ve Traffic gibi gruplarla karşılaştırıldıklarını ya da bahsi geçen iki grubun bir karışımı olduklarını söyleyenler de yok değil. Buna tamamen yanlış demek doğru olmayacağı gibi, öyle olduklarını söylemek de Gravy Train'e haksızlık olur. Sık sık bahsettiğimiz kendi tarzını oluşturabilmiş gruplardan çünkü Gravy Train de.

Aktif oldukları dönemde kendilerine iyi bir dinleyici kitlesi edinip çok büyük olmasa da idare edecek kadar bir ticari başarı yakalamayı da başarmışlar. Doğal olarak da 4 albüm kaydına kadar çıkabilmişler. Son iki albüm ilk ikisi kadar iyi olmasa da ortalamanın üzerinde albümler.

John Coltrane tarzı saksafon stillerini seviyorsanız Gravy Train sizi şaşırtacak denli iyi bir performans sergiliyor bu konuda. Hatta abartmış olsak bile saksafonun bu kadar iyi yedirildiği başka Rock albümlerinin sayısı üçü beşi aşmaz diyebiliriz.

GRAVY TRAIN

Norman Barratt / Gitar, Lead Vokal
J.D. Hughes / Flüt, Saksafon, Vokal
Lester Williams / Bass, Vokal
Barry Davenport / Davul

GRAVY TRAIN

01. The New One (5:11)
02. Dedication To Sid (7:21)
03. Coast Road (6:46)
04. Enterprise (6:20)
05. Think Of Life (5:07)
06. Earl Of Pocket Nook (16:15)

15 Nisan 2023 Cumartesi

Lost Nation / Paradise Lost (1970)

Detroit, Michigan çıkışlı Lost Nation'ın kökeni, 60'ların ikinci yarısında kurulan Unrelated Segments grubuna dayanıyor. Psychedelic Rock yapan bu grubun, daha ağır bir Rock anlayışına evrilmesi sonucu isimlerini Lost Nation'a çeviriyorlar ve tek albüm kaydedip dağılıyorlar. Psychedelic'ten beselenen ve gittikçe ağır tonlara sahip bir hale gelen grup ve albümü tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz giriyor. Beklentilerinizi karşılamayabilir belki, eğer Psychedelic'ten çok fazla haz etmiyorsanız. Ama yoğun şekilde klavye kullanılan (Deep Purple, Uriah Heep gibi hatta) albümleri seviyorsanız, Paradise Lost'u da es geçemezsiniz.

Albümün adı muhtemelen John Milton'ın Yitik Cennet (Paradise Lost) şiirinden geliyor. Ama albüm hiç de yitik bir albüm değil. Hakkını vererek dinlediğinizde karşılığını fazlasıyla alıyorsunuz. Sağlam gitarları ile sürekli ilerleyen bir yapıya sahip. Klavyeler ise enfes durumda. Bir an olsun yerlerinde durmuyorlar izlenimine kapılıyorsunuz sürekli olarak.

Kendi döneminde hem dinleyici kitlesi hem de ticari başarı açısından çok büyük bir başarı elde edememiş olsalar da bugünden bakıldığında türün, Amerika'dan çıkmış en iyi albümlerinden biri demek de yanlış olmaz. Albümü tam olarak Psychedelic Rock türevi gibi düşünmeyin. Bundan çok daha ötesinde, Heavy Prog semalarında geziniyor çünkü.

Tabi yine Amerikalı olmalarından kaynaklı olarak da Psychedelic etkileri bir hayli fazla. Frijid Pink ile benzeşen bazı yerleri mevcut. Zaten Lost Nation'ın gitaristi Craig Webb, grubun dağılmasının ardından Frijid Pink'e geçmiş ve orada çalmaya devam etmiş.

Daha önce bahsettiğimiz coşkulu albümlerden Paradise Lost. Ara ara duraklamalara girişse de sürekli olarak yükselmeyi sevdiklerini söylemek yanlış olmaz. Vokalin özelliksiz ama içten sesi albümün her yerinde hissediliyor. Craig Webb'in enfes gitarları da albüme bambaşka tatlar katıyor. Larry Zelanka'nın başında durduğu klavyeler ise hepsinden farklı bir yerde duruyor. Adam oldukça yetenekli ve hem grubun hem de albümün yönünü belirleme konusunda oldukça başarılı. Kimi zaman parçalara girerken kimi zaman parçaların orta yerinde yapacağını yapıyor ve dur durak bilmeyen bir ivmeyle yükseltiyor her ikisini de. Grubun ritim bölümü de işini sonuna kadar iyi yaparken davullar albümde yaratılan coşkuya daha fazlasını vermekten geri kalmıyor.

LOST NATION

Art Wolfe / Bass
Ron Fuller / Davul
Craig Webb / Gitar
Larry Zelanka / Klavye, Org
Ron Stults / Vokal

PARADISE LOST

01. Tall Ivory Castle (4:48)
02. Rome (4:05)
03. Little Boy (4:27)
04. Images (6:50)
05. Seven Minute Woman (5:05)
06. Shadows Within You (4:36)
07. She'll take You (7:14)
08. Falling Inside My Mind (7:17)

8 Nisan 2023 Cumartesi

Writing On The Wall / The Power of the Picts (1969)

Edinburgh, İskoçya'da The Jury adıyla kurulan Writing On The Wall, yayınladıkları tek albümle Heavy Prog'un en iyi işlerinden birine imza atmışlar. Tek albümle kalmışlar gibi görünse de 1967'den dağıldıkları 1973 yılına kadar pek çok kayda imza atmışlar ve bu kayıtlar daha sonraları tek tek yayınlandı. Albüm olarak değil belki ama arşivlik malzemenin toplanmış hali olarak düşünüldüğünde, bu sonradan piyasaya sürülen albümler de en az ilk albüm kadar iyiler. Hatta albümleri diskografiye dahil etmekte hiç zorlanmazsınız.

1968 yılına geldiklerinde The Jury isminin tutar bir yanı olmadığını anlayıp Writing On The Wall'da karar kılmışlar. Lakin bu ismin de pek öyle ahım şahım bir tarafı olmadığını görememişler diye düşünmeden edemiyor insan. 67 - 68 yıllarında yaptıkları çalışmalar ile birlikte, Rock'ta yaşanan müzikal evrimin tam ortasında kendilerine yer bulmuşlar. Duruma uyum sağlama konusunda hiç yabancılık da çekmemişler anlaşıldığı üzere. Rekabetin büyük olduğu bir ortamda kendilerini geliştirme mecburiyeti ile hareket etmişler yani. İlk albümün ardından çok fazla konsere ve turneye çıkmışlar. Albüm büyük ticari bir başarı elde edemediği için yol kat etmekte zorlanmışlar ama yılmamışlar. 1972 yılında ardı ardına 2 albümlük materyal kaydetmişler. Lakin bunun için çok geç kaldıklarından ve 1973 yılında bütün ekipmanlarının çalınmasından kaynaklı da bir arada duramamışlar ve dağılmışlar.

Psychedelic Rock kökeninden gelen grup Blues Rock ile birleştirip sert ve ağır tonlara sahip bir müzikal yapı geliştirmişler. Şuna benziyor, bunu andırıyor diyemeyiz Writing On The Wall için ama illa bir gruplandırma yapacaksak da Cactus, Babe Ruth gibi isimlerle aynı kefede oldukların söylemek yanlış olmaz.

The Power Of The Picts albümünde sağlam gitarlar var. Yüksek tonda ve yırtıcı şekilde ortaya çıkıyorlar genellikle. Dönemin olmazsa olmazı klavyeler ise bambaşka bir hava veriyor albüme. Özelliksiz ama tam da grubun müziğine uyan vokal ile birleşince de ortaya nefis bir albüm çıkmış. Grubun ritim bölümü de oldukça iyi. Albümün tüm gidişatını bass ve davul ile belirlerken, diğer aletleri bu ikisinin üzerinde hareketli bir şekilde oynatmak üzerine kurgulayabilmişler.

WRITING ON THE WALL

Willy Finlayson / Gitar, Lead Vokal
Robert "Smiggy" Smith / Gitar
Bill Scott / Klavye
Jake Scott / Bass
Jimmy Hush / Davul, Vokal

THE POWER OF THE PICTS

01. It Came on a Sunday (4:18)
02. Mrs. Cooper's Pie (3:21)
03. Ladybird (3:47)
04. Aries (8:09)
05. Bogeyman (3:44)
06. Shadow of a Man (3:52)
07. Tasker's Successor (3:43)
08. Hill of Dreams (3:06)
09. Virginia Waters (5:57)

22 Mart 2023 Çarşamba

Pugh's Place / West One (1971)

Hollanda'da kurulmuş Heavy Progressive Rock grubu Pugh's Place, işin hakkını vererek yapan grupların başında gelir. Lakin tek albüm çıkarıp dağılmış olmaları da ayrıca kötü bir durumdur. Tek albümlüler listemize açık ara farkla girerler. Grubun temeli 1965 yılında kurulan Example adlı bir gruba dayanıyor. Bu grupta yaptığı müzikten uzaklaşmak isteyen gitarist Hans Kerkhoven, yeni parçalar kaydetmek için uğraşırken diğer elemanlarla bir araya geliyorlar ve kadroyu oluşturuyorlar. İlk çalışmaları cover parçalar yapmak üzerine şekillenirken, bunu yaparken de müzikal anlayışı biraz daha sertleştirip gelişkin hale getiryorlar ve ortaya Pugh's Place çıkıyor.

Uzun çalışmalar ve kayıtların ardından ilk ve tek stüdyo albümü West One 1971 yılında piyasaya sürülüyor. Dinleyiciler ve eleştirmenler tarafından beğenilen albüm bir de ortalamanın üzerinde ticari başarı elde ediyor. Buradan gelen etki ile grup uzun süreli bir turneye çıkıyor. Hollanda'nın pek çok yerinde çalıyorlar. O arada yaptıkları bazı yeni parçalar ile birlikte bir de konser albümü kaydediyorlar. 1972 yılında yayınlanan albüm West One'dan daha iyi diyebiliriz.

Pugh's Place'in müziği tam anlamıyla Heavy Progressive Rock. Uriah Heep ve Deep Purple benzeri Hammond kullanımları, Jethro Tull tarafından gelen flütleri ile kendilerine has bir yapı oluşturmayı da başarabilmişler. Ortaçağ Avrupa'sının müziğine, Folk'a göndermeler bulunuyor. Fakat genel yapı aha sert ve agresif ilerliyor.

Albümdeki en büyük eksiklik ya da kulağa batan şey vokalin bazı bölümlerde yetersiz kalması denilebilir. Özelliksiz bir sese, düz bir vokal tekniğine sahip Nanna Kalma. David Byron, Ian Gillan, Robert Plant gibi seslerin inişli çıkışlı vokalleri ile uzaktan yakından alakası yok. Ama sıkıcı olmaktan da uzak. Zaten grubun müziği bu tarz pürüzleri ortadan kaldırabilecek kadar iyi.

West One albümünde, grubu kurdukları ilk günlerden kalma alışkanlıkla The Beatles'ın Drive My Car parçasının cover'ı bulunuyor. The Beatles sevenlerin kulağını tırmalamadan," hadi be, böyle de olabiliyormuş" dedirtecek cinsten bir yorum olmuş.

Oldukça güçlü tarzlarıyla kulağınızdan uzun süre silinmeyecek izler bırakıyor Pugh's Place. Dinlemekten bıkmayacağınız tarzda bir arşivlik.

PUGH'S PLACE

Hans Kerkhoven / Lead Gitar, 12 Telli Gitar, Akustik Gitar
Jan Ottevanger / Bass
Nanne Kalma / Vokal, Akustik Gitar, Vibes
Jan van der Heide / Gitar, Flüt, Vokal
George Snijder / Davul
Henk Kooistra / Org

WEST ONE

01. Drive My Car (7:03)
02. Old Private John (4:39)
03. Give Me Good Music (5:50)
04. Secret (4:22)
05. The Prisoner (4:21)
06. Undesirable (4:10)
07. Lady Power (6:10)

8 Mart 2023 Çarşamba

Night Sun / Mournin' (1972)

En ağır ve sert seslerin Black Sabbath tarafından üretildiği dönemde hemen arkalarından, ikinci sırada gelmelerinde sakınca olmayan Night Sun, 1970 yılında Almanya'da kurulmuş. 3 yıl gibi bir süre aktif kalmışlar ama sonra bir anda dağılmışlar. Yüksek ihtimalle albümün ticari başarısızlığının bunda payı büyüktür. Anlaşıldığı üzere grup hakkında bilgimiz sınırlı. Mannheim, Heidelberg'de kurulduklarını, grup elemanlarını ve tek albümlerini biliyoruz hepsi o. Lakin albüm o kadar iyi ki sık sık bahsettiğimiz tek albümlü efsaneler listesine açık ara önde girebiliyor.

Almanya'da kurulmuş olmalarından, Alman Psychedelic yaklaşımını benimsemiş olmalarından kaynaklı olarak Krautrock içerisine dahil ediliyor Night Sun. Daha açıklayıcı ve yerinde bir kategorilendirme yapmak niyetinde olursak da Heavy Progressive Rock içerisine dahil etme mecburiyetimiz doğuyor. Çünkü beslendikleri kaynaklardan aldıklarını aynen kullanmayıp, kendi süzgeçlerinden geçirilmiş şekilde yorumlarken bayrağı epeyce bir miktar da öne doğru taşıyorlar.

Mournin' albümünde enstrüman kullanımları had safhada iyi. Parçaların içinde bildiğiniz bir savaş durumu hasıl oluyor sürekli. Enstrümanlar birbiri ile yarışıp, birbiri ile kapışıyorlar sürekli. Hangisinin öne çıktığını, hangisinin daha iyi olduğunu söylemek de anlamak da çok zor. Fena halde uyumlu bir şekilde çalıyorlar. Üstüne bir de yeteneklerini konuşturan bir vokal olunca albüm enfes bir hal alıyor.

Yetenekli müzisyenlerin oluşturduğu bir grup yani Night Sun. Hatta grubun dağılmasından sonra bass gitarist Bruno Schaab'ın Guru Guru'ya, Knut Rössler'in ise önce Orexis ardından da Chameleon'a katılmış olması sürpriz değil. 

Başta Black Sabbath'ın adını verdik ama temelde Night Sun'ın müziği, Deep Purple'dan türetilmiş ve Proto-Metal'e doğru süzülen bir havası var. Döneminin çok ötesinde bir işe imza atmış olduklarının farkına varamamış olacaklar ki albümden 1 yıl sonra dağılmışlar. Buna rağmen arkalarında bıraktıkları tek albümle muhteşem bir etki de bırakmış oldukları ortada. Günümüzde sınırlı şekilde enstrümantasyon kullanan gruplardan oluşan güruha tokat niteliğinde, hem de 50 yıl öncesinden gelen bir albüm Mournin'. Başına Heavy ibaresi koyabileceğiniz her tür müziğin bol enstrüman kullanımıyla muhteşem bir hale gelebileceğinin göstergesi.

NIGHT SUN

Bruno Schaab / Vokal, Bass
Walter Kirchgassner / Gitar
Knut Rossler / Org, Piyano, Trompet, Fagot
Ulrich Staudt / Davul

MOURNIN'

01. Plastic Shotgun (2:34)
02. Crazy Woman (4:22)
03. Got A Bone Of My Own (7:45)
04. Slush Pan Man (4:25)
05. Living With The Dying (5:31)
06. Come Down (5:48)
07. Blind (4:24)
08. Nightmare (3:16)
09. Don't Start Flying (3:07)

7 Mart 2023 Salı

Country Lane / Substratum (1973)

Heavy Progressive Rock
'ın İsviçre'deki en önemli temsilcilerinden biri hatta belki de en önemlisi olarak sayabileceğimiz Country Lane, fazla bilinen Substratum albümüne rağmen öne çıkamamış, hakkında çok az bilgiye sahip oluğumuz gruplardan biri. 1972 yılı dolaylarında kuruldukları, epeyce bir konserde sahne aldıkları, efsanevi bir albüm kaydettikleri ve dağıldıkları dışında başkaca bilgi bulmak olukça zor.

Bulundukları bölge itibariyle Krautrock'a daha yakınlarmış görüntüsü olsa da aslında Country Lane, İngiliz tipi Rock üzerine yoğunlaşıyor. Grubun müzikal anlayışında açıkça görülen Deep Purple ve Uriah Heep izleri albümün de her yerine yayılmış durumda. Melodik bir yapıya sahip olan müziklerinde destansı parçalar bulunmakla birlikte vodvillere öykünen mizahi parçalar da kendine yer bulmuş. Kesinlikle Alman ekolünden ve Krautrock'tan olabildiğince uzaktalar. İngiliz tarzından beslenen ama kendilerine has bir yapı oluşturabilmiş gruplardan aynı zamanda.

Bazı eleştirmenlerce Nektar ya da Frank Zappa gibi isimlerle karşılaştırılma yanlışına da düşüldüklerini belirtelim. Evet, Psychedelic Rock'tan çok fazla iz mevcut Country Lane müziğine. Lakin Zappa ya da Nektar gibi değiller. Onlardaki karmaşık yapılar Country Lane'de çok fazla bulunmuyor. Grup az önce de bahsettiğimiz üzere daha melodik bir havada. Bunu bile isteye seçtikleri de açıkça görülüyor. 1970 - 1973 arası dönemin Progressive Rock için büyüme evresi olduğu ve bu evredeki gelişmelerin, müzikal anlayışların bir hayli ilerlediği düşünüldüğünde Country Lane daha geriden geliyor. Teknik ile alakalı olmayan sadece bakış açısıyla anlaşılabilecek bir durum gibi geliyor bu.

Piyasadaki bütün gelişmişliğe rağmen erken dönem Deep Purple tarzına yakın bir tarz kullanmak, Progressive Rock olduğu halde Proto Prog gibi görünmek grubun kendi tercihi olmalı. Zira albümde bu yönde herhangi bir eksiklik ya da yanlışlık göze çarpmıyor. Tam da istedikleri şeyi yapmışlar gibi duruyor.

Sebepleri ne olursa olsun, belki tercih belki de becerememişlerdir, bilemiyorum ama Country Lane, özellikle de İsviçre'den çıkmış gruplar içerisinde özel bir yeri hak ediyor. Tek albümlü efsaneler listemize istemeden bile girebilecek yeteneğe, kaliteye ve bakış açısına sahipler.

COUNTRY LANE

Raymond Amey / Gitar, Synthesizer, Vokal
Olivier Maire / Org, Piyano, Spinet, Vokal
Jean-Francois Donze / Davul
Giancarlo Duella / Bass
Freddy Von Kaenel / Ritim Gitar, Banjo

SUBSTRATUM

01. With A Sweet Whistle To My Ears (6:21)
02. It's Only Your Memory Playing Just The thought of a First Love (2:36)
03. Substratum (1:47)
04. In the Morning Sun (3:26)
05. Good Old Time (2:36)
The Disgusting Story of the Captain Bloom
06. Song To Ivan (7:00)
07. Letter to a Friend (7:39)
08. Captain Bloom (2:39)
09. Lilliput's Safari (2:16)

3 Şubat 2023 Cuma

Strongbow / Strongbow (1975)

Dünkü Fireballet'tan sonra insanın aklına ister istemez Amerikalı Progressive Rock grupları gelmeye başlıyor bir bir. Strongbow da onlardan biri. Ama özünde fazlasıyla Hard Rock barındırıyor ve kendine has geliştridiği tarzıyla her iki janrı güzel bir şekilde birbirine bağlıyor. Bazı bölümlerde iş çığırından çıkıp Heavy Progressive'e kadar uzanıyor.

Grup 1971 yılında Strongbow adıyla kuruluyor ama pek bir aşama kaydedemiyor ve grup elemanları farklı gruplara katılıyorlar. Rhodes Brothers isimli bir turne grubunda çalan Dave Smith ve Bill Bendler grubu tekrar canlandırmak istiyorlar. Harekete geçiyorlar ama grubun adını Axis olarak belirliyorlar. Gruba dahil olan yeni elemanlarda birkaç değişiklik olduktan sonra yeniden Strongbow ismine dönüyorlar. Özellikle Michigan'da çok fazla konsere çıkıyorlar.

1973 yılına gelindiğinde de Cleveland Recordings ile anlaşıp 45'lik çıkarıyorlar. Single'daki her iki parça da orijinal kayıtlar. Grup bunun ardından epeyce bir dinleyici kitlesi edinmeye başlıyor ve konserlere devam ediyorlar. 1975 yılına gelindiğinde 7 parçadan oluşan albümü kaydediyorlar. Albümü ilk önce Owl in Columbus isimli bir stüdyoda kaydediyorlar ama plak şirketi Buddah, albüm kayıtlarındaki ses kalitesini beğenmiyor. Southwind isimli kendi stüdyolarında tekrar kaydedilmesini istiyorlar. Her iki kayıt arasında müzikal anlamda çok büyük farklılıkların olmadığı ama ses kalitesinin ikinci kayıtta gerçekten de daha iyi olduğu söyleniyor.

Albüm yayınlanıyor ve Strongbow dinleyici kitlesini daha da arttırıyor ama dağılmaktan kurtulamıyor. Grubun dağılmasının en büyük sebebi de plak şirketinin iflas etmesi. Süreci iyi yönetemeyen şirket grup içindeki huzursuzlukların da önüne geçemiyor. Strongbow eleman değişiklikleri yaşayarak 1977 yılına kadar devam ediyor ama başka bir kayıt yapmıyor.

Güçlü ve sağlam perdeden giren gitarlarıyla Strongbow ileri düzeyde iyi Amerikan Progressive Rock gruplarından biri. Grupla aynı adı taşıyan albümde de bu etki fazlasıyla görülüyor. Özellikle Uriah Heep ve Deep Purple tarzı bir yaklaşım sergiledikleri albümde birbiri ardına kaliteli parçalar sıralanmış. Klavye ve Synthesizer'ın etkili alt yapısı üzerine yerleştirilen flüt ve saksafonlar ile değişik bir hal alıyor parçalar. Fazlasıyla sert ve baştan çıkarıcı.

STRONGBOW

Bill Bendler / Vokal
Michael Shortland / Gitar
John Stelzer / Org, Synthesizer, Saksafon, Flüt, Vokal
John Durzo / Bass
David Smith / Davul

STRONGBOW

01 - One Armed Bandit 3:42
02 - Sister Sea 5:37
03 - The Only One Around 9:51
04 - Move Over Gloom 5:08
05 - How Can I Be Loving You 5:56
06 - Wine Eyes 2:42
07 - Hazy May 6:52

30 Ocak 2023 Pazartesi

Melissa / Midnight Trampoline (1971)

Avustralya'dan çıkma Melissa, beklenmedik şekilde insanı şaşırtan Psychedelic Rock gruplarından biri. 1969 yılında Molten Hue adıyla kurulan grup 2 yıllık bir konser maratonu ve 9 aylık sıkı çalışmanın ardından ilk ve tek albümünü kaydetmiş. 1971 yılında yayınlanan albüm West Coast tarzında Psychedelic Rock yapan Avustralyalı ilk gruplardan birinin albümü olarak da bilinir.

1971 yılında, albüm kayıtlarına başlamadan hemen önce Elton John'un Avustralya turnesinin Sidney ayağında ön grup olarak sahne almayı da başarmışlar. Kuruldukları şehir Sidney'in banliyölerinde bir hayli fazla dinleyici kitlesine sahip olan grup büyük ticari başarılar elde edemese de kaliteli bir albüm bırakabilmiş gruplardan. Albümün ardından grup bir süre daha ayakta kalmaya çalışmış ama 1972 yılı sonlarına dağılmışlar.

Müzikal olarak tarzlarını belirlemek aslında biraz güç. Her ne kadar Psychedelic çıkışlı olsalar da işi daha fazla ileri götürmüşler. Bazı noktalarda Van Morrison, Jefferson Airplane havası sezinlerken bazı noktalarda ise Cressida, Spring hatta daha ileri gidersek Jethro Tull'a kadar uzanan bir çeşitlilikte parçalar bulunuyor Midnight Trampoline'de. Hemen belirtmek gerekir ki bu bahsettiğimiz gruplarla ilgileri, onların müziğine benzer bir şeyler yapmaktan öte, onlardan beslenip kendi tarzları içerisine yedirmeleriyle alakalı. Jethro Tull'dan etkileri hissederken karşınızdakinin onlar olmadığını aksine bambaşka bir grupla karşı karşıya olduğunuzu çok iyi anlıyorsunuz.  Albüm boyunca duyduğunuz Folk, Heavy Psychedelic Rock, Hard Rock etkileriyle ara ara Indian Summer'ı a aklınıza getireceğini söylemeden geçmeyelim.

Avustralya'nın Van Morrison'a verdiği karşılık gibi düşünülse ve hatta Van Morrison'ın iki parçası Young Lovers Do ve Madame George'u yeniden yorumlamış olsalar da tam anlamıyla onların bir kopyası da değiller. Dönemin pek çok grubunda olduğu gibi Melissa'da da etkilenmeler bir hayli fazla ama bunu yaparken kendilerine ait bir tarz oluşturmaktan da geri durmamışlar.

Aksiyonu bol, sadelikten hoşlanan ama karmaşanın içine düşmekten de zevk alan müzik dinleyicileri için biçilmiş kaftan olarak adlandırılabilir Midnight Trampoline. Dinledikçe içine daha fazla düştüğünüz, düştükçe de vaz geçmek istemediğiniz tarzda albümlerden hem de.

MELISSA

Richard Barrett / Gitar
Joe Creighton / Bass, Vokal
Robert Gunn / Flüt, Vokal
Wally Sparke Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyenler:
"Martin" / Armonik Vokaller
Peter Martin / 12 Telli Gitar
Glen Farley / Elektrikli Piyano

MIDNIGHT TRAMPOLINE

01 - Matalla 4:50
02 - Getting Through 4:08
03 - Young Lovers Do 4:05
04 - Out in the Country 3:58
05 - Cuckoo 5:45
06 - Jennifer in New York 5:10
07 - Madame George 6:20

8 Ocak 2023 Pazar

Samurai / Samurai (1970)

Bütün hikaye İngiliz anne babadan Tokyo'da doğan Mickey Curtis ile başlıyor. Japon kültürünü fazlasıyla benimseyerek hayatını sürdüren Curtis, 60'ların ortalarında aynı anda hem City Crows hem de Vanguards isimli iki pop grubunun solisti olarak müzik yaparken bir anda bir Satori (aydınlanma) yaşıyor ve yaptığı her şeyi bırakıp Rock müziğe yöneliyor. 1967 yılında Samurais adıyla kuruyor grubu. İsim zaman içerisinde değişerek Samurai'a dönüşüyor. 

Dönemin Japon rock müzik arenasının karmaşıklığı ve özgünlük arayışı düşünüldüğünde belki de en iddialı lafları edenlerden biri de hiç şüphesiz Mickey Curtis. Adam, kendi kültüründen beslenen bir Japon Rock müzik anlayışının yaratılması için hem elinden hem de dilinden gelen her şeyi yapmış diyebiliriz.

Pop'tan Rock'a geçiş aşamasında epeyce değişik çalışmalar yapmış Curtis. Ama yolu belirginleşmeye başlayınca kaydettikleri albüm tam anlamıyla bir Progressive Rock albümü olmuş. Grup, 2 albüm çıkarıp dağılmış olsa da bu tarz Japon müziği konusunda gerçekten de özel bir yerde duruyorlar. İlk albümün kayıtlarına başlamalarına dek geçen 2 yıllık süre boyunca grup olarak pek çok konser ve canlı performans sergilemişler. Bu dinletilerde kazandıkları deneyimlerin yansıması albümün her yerinde de belli oluyor zaten.

Grubun ve albümün önemli bir noktasının bizi Tetsu Yamauchi ile tanıştırması olduğunu da not olarak ekleyelim. Daha sonraları Free'deki tiplerle bir araya gelip hem bağımsız bir albüm kaydeden hem de Free'nin son albümünde yer alan Tetsu bu yani.

Albümün içerisinde bu tarz albümlerde sık rastladığımız türler arası geçişler, bağımsız yaklaşımlar ve folklorik etkiler de bir hayli fazla. Parçalar İngilizce söylenmiş olsa da Japon folkloru ile birleşip gelen bir yapıya sahip. Blues ve hatta ara ara kulağa gelen Psychedelic Rock etkileşimleri albümü farklı bir yere taşıyor. Heavy Progressive Rock'ın en iyi örneklerinden biri olarak listeye yazabiliriz.

Sade görünen ama sadelikten uzak, iddiasız gibi duran ama onunla hiç alakası olmayan, yaratıcı, değişik ve tuhaf bir albüm Samurai. Dinledikçe etkilerini daha fazla hissettiğiniz, etkisi altında kaldıkça kendinizi daha fazla kaybettiğiniz, kayboldukça da kendinizi bulduğunuz türde bir albüm. 

Albümün LP versiyonu iki plaktan oluşurken daha sonraları piyasaya sürülen CD verisyonunda parçaların yerlerinin değiştirildiğini belirtelim. Aşağıdaki de CD versiyonudur.

SAMURAI

Mickey Curtis / Sesler, Flüt
Mike Walker / Sesler, Vurmalılar
Joe Dunnet / Gitar
Hiro Izumi / Gitar, Koto
John Redfern / Klavye, Recorder
Tetsuo Yamauchi / Bass
Yujin Harada / Davul
Graham Smith / Armonika

SAMURAI

01. Green Tea (5:38)
02. Eagle's Eye (5:50)
03. Boy With A Gun (5:06)
04. 18th Century (1:03)
05. Four Seasons (9:51)
06. Mandalay (6:23)
07. Daffy Drake (2:46)

30 Aralık 2022 Cuma

Dah / Povratak (1976)

O zamanlar adı Yugoslavya olan ülkeden çıkma Dah, 1972 yılında Belgrad'da kurulmuş. Başlangıçta dört kişiden oluşan kadro ile başarılı canlı performanslar sergilemişler. Bunların içinde en önemlisi, bir anda büyük ün kazanmalarını da sağlayan performans 1973 yılında Ljubljana Boom Pop Festival'de gerçekleşmiş. Heavy Progressive Rock'ın Yugoslavya'dan çıkan önemli temsilcilerinden biri olan grubun adı "Nefes" manasına geliyor.

Temelde gitarist Zlatko Manojlovic'in grubu sayılan Dah, kaydettiği ilk single'ı plakçının vitrininde canlı olarak çalarak tanıtmalarıyla da biliniyorlar. O zamanlar için oldukça da tuhaf bir durummuş bu. Ama single belirli bir başarıyı beraberinde getirmiş. Ardından albüm kayıtlarına başlamışlar ve 1974 yılında ortaya Veliki Circus çıkmış. Ortalama bir albüm olan bu ilk albüm grubun tanınmasına olanak sağlarken başka kapıları da açmış. Dah, 1975 yılında Belçika ve Lüksemburg'da çalışmalar yapmaya başlamış. Orada kaldıkları süre boyunca kaydedip yayınladıkları Shoshana single'ı ile de uluslararası bir liste başarısı elde etmişler. Ama bu başarı grubun hanesine yazılmamış zira grubun adını değiştirip Land adını alarak yayınlamışlar single'ı.

1976 yılında da Yugoslavya'ya dönerek ikinci albüm Povratak'ın kayıtlarına başlamışlar. Uzun bir çalışmanın ardından yayınlanan Povratak grubun son albümü olmakla birlikte en iyi albümüdür de aynı zamanda. Melodik yapıdaki, uluslararası başarı kazandıkları Shoshana da bu albümde mevcuttur.

Heavy Progressive'in etnik kökeni fazla olan bir kolunda ilerliyor Povratak albümü. İngiliz ya da Alman tarzı sertlikler yok burada. Daha hafif, daha fazla Folk öğeleri içeren ve tam anlamıyla da kendine has bir yapıda. Vurmalılarla ilerleyen melodik işleri sevmeyenler albümden genellikle uzak dururlar. Tercihe göre değişen bir beğeni durumu içerir yani Povratak. Balkanların ritmik havasını sevenlerdenseniz, 9/8 ritim duyduğunuzda kıçınız başınız oynamaya başlıyorsa albüme fazlasıyla yakınlık duyarsınız.

Grubun ritim bölümünün etkili tavrı, gitarın da öne çıkarak onlara katılmasıyla nefis bir etnik coşkuya dönüşür. Ara ara kulağınıza çalınan ve sertleşen sesler müziğin içerisinde eriyip giderek özgün bir yapı oluşturur. Sonuçta, yukarıda da bahsettiğim sebeplerden ötürü albümü sevmeyebilirsiniz ama hakkını yememek ayrı bir şey.

DAH

Zlatko Manojlovic / Gitar, Vokal
Branko Gluscevic / Bass
Velibor Bogdanovic / Davul
Goran Manojlovic / Klavye

POVRATAK

01. Ko te sada ljubi (3:05)
02. Idem prema suncu (3:04)
03. Sta je ljubav (2:52)
04. Oh draga (2:32)
05. Shoshana (3:11)
06. Na nebu mojih misli (3:42)
07. Sahara (3:40)
08. Svet (3:24)
09. Osecaj (8:16)

16 Aralık 2022 Cuma

Bodkin / Bodkin (1972)

1971
sonlarında İskoçya'da kurulan Bodkin, tek albümle kalıp efsaneleşen gruplardan biridir. Atomic Rooster ve Uriah Heep'in açtığı yolda ilerleyerek Heavy Progressive Rock'ın en iyi albümlerinden birine imza atmayı başarmışlardır. İskoçya'dan da Rock grubu çıkar mıymış sorusuna da güzel bir yanıt vermişlerdir ki aslında İskoçya'dan çıkan çok fazla ve iyi Rock grubu da mevcuttur.

Daha türün bütün özellikleri ortaya çıkmamışken, hala emekleme aşamasındayken diye tanımlayabileceğimiz dönemde kaydettikleri albümde Atomic Rooster, Uriah Heep, Badger gibi aynı janra dahil oldukları gruplardan farklı olarak rahat ve serbest bir anlayış benimsemişler. Yani epeyce bir "jam" bulunuyor parçalarda. Belki de sırf bu yüzden, parçanın nerede ve nasıl değiştiği, nereden gelip nereye gittiği belirsizdir. Gelişine vurmak tabirinde olduğu gibi bir mantıkla üretilmiş bile diyebiliriz albüm için.

Uzayıp giden ve dinleyiciyi hiç rahatsız etmeden türler arasında yolculuğa çıkan parçalarda enstrümanlar kadar vokal Zeik Hume'un izleri bir hayli fazla. Kimi zaman etkileyici, kimi zaman can sıkıcı, kimi zamansa size nerede olduğunuzu şaşırtan bir sese ve tekniğe sahip Hume. Bodkin'in olmazsa olmazları arasında başı çeker diye bile düşünüyorum. 

Albümde org ve gitarlar da diğer pek çok Heavy Prog albümünde olduğu gibi etkilerini doğrudan hissettiriyor. Ritim bölümü de yapması gereken işi hem hakkıyla hem de fazlasıyla yapıyor. Diğer yandan, bazı acımasız eleştirmenlerin de dediği gibi, türe çok büyük yenilikler kattıkları, farklılaştırdıkları ya da farklı etkiler yarattıkları söylenemez. Elbette alelade veya sıradan bir grup değil Bodkin. Fakat ilerleme mantığıyla gelişip büyüyen bir müzik türünün bir de sert tarafında yer alıyorsanız, size karşı oluşacak beklentiler de fazlalaşıyor. Bu yönden, yani beklentileri karşılaması açısından yeterli gelmeyebilir. Ama türün en iyilerinden biri oldukları gerçeğini de değiştirmez. 

70'lerin ilk dönem, hani o ağır, kasvetli ve sert Heavy Progressive Rock'ından hoşlanıyorsanız, tek albümde çok fazla evrene seyahat etmek istiyorsanız, acımasız eleştirmenlere "hadi oradan" demek gibi bir düşünceye kapıldıysanız ya da sağlam bir şeyler dinleyelim de kendimize gelelim kafasındaysanız, Bodkin arşivinize olması gereken albümlerden biri.

BODKIN

Doug Rome / Org
Mick Riddle / Gitar
Bill Anderson / Bass
Dick Sneddon / Davul
Zeik Hume / Vokal

BODKIN

01. Three Days After Death Pt. 1 (9:28)
02. Three Days After Death Pt. 2 (7:09)
03. Aunty Mary's Trashcan (10:48)
04. Aftur Yur Lumber (5:12)
05. Plastic Man (5:59)

14 Ekim 2020 Çarşamba

Uriah Heep - Very Eavy Very Umble (1970)

Very Eavy Very Umble
Zamanın olduğundan daha hızlı akıp gittiği yeni normal bir çağa alışmaya gayret gösterdiğimiz şu günlerde baktım ki blog uzun süredir atıl bir durumda kalmış. Biraz canlandırmanın hiçbir zararı olmayacağı gibi pek çok kişiye de faydası olabilir!?

Demir Kelebek Gereksiz İşler Kulübü içerisindeki gereksiz Ar-Ge çalışmalarının temelini oluşturan Back to Roots (köklere dönüş) kavramı kapsamında işin başladığı yerlerden birine doğru yola çıkıyoruz… Uriah Heep ve Very Eavy Very Umble.

Spice, Toe Fat ve The Gods deneyimlerinin ardından oluşan Uriah Heep’in 69 Haziran’ı ile 70 Nisan’ı arasında kaydettiği bu ilk albüm 13 Haziran 1970 tarihinde piyasaya çıkmış. Sonraki albümlere oranla farklı bir havaya sahip. Daha sert, daha blues, daha farklı. Ama bu farklılık grubun bütün haline gelmesinden hemen önce yapılmış bir albüm olmasından kaynaklanıyor. Hatta durum o kadar garip ki önceki ve sonraki davulculara ait kayıtlar aynı albümde yer alıyor.

Ana kadronun yani Byron, Box, Hensley üçlüsünün müzikal yetenek ve tasarıları fazlaca ortaya çıkmış durumda. Mick Box ve Ken Hensley’nin blues etkileri, David Byron’ın kendine has tonu ve vokal tekniğiyle birleşerek keyif veren bir albüme dönüşüyor.

Açılış şarkısı Gypsy kısa bir çingene hikayesini anlatıyor. Çingene kızına aşık olan adamın dilinden anlatılan hikayede adam, kadının babasıyla iktidar savaşına girmek zorunda kalıyor.

Hemen ardından gelen Walking in Your Shadow sonraki albümleri simgeleyen bir yapıya sahip olsa da Gypsy gibi bi parçanın arkasından gelmek gibi bir şanssızlığa sahip. Parçanın üst düzey kalitesine rağmen Gypsy’nin “daha” olması onu geride bırakıyor.

Heep ile özdeşleşen parçalardan biri ve albümde üçüncü sırada yer alan Come Away Melinda aslında bir cover yani yeniden yorumlama yapılmış bir şarkı. Fred Hellerman ve Fran Minkoff tarafından savaş karşıtı sözlere sahip bir şarkı olarak yapılan Melinda ilk kez Harry Belafonte’nin 1963 tarihli Streets I Have Walked albümünde yer almış. Daha sonraları da defalarca yeniden yorumlanmış ki bu yorumların en iyilerinden biri Uriah Heep versiyonudur.

Ve albümün blues açısından medar-ı iftiharı Lucy Blues. Hensley’nin piyano hareketleri ve Box’ın sakin gitarı Byron’ın muhteşem sesiyle birleşince ortaya çıkmış. Heep’in daha sonraki albümlerinde yer alacak parçaların tamamından ve tamamen farklı, özel bir parçadır.

Rock müziğin belki de en iyi introlarından birine sahip olan Dreammare, peşi sıra gelen melodik yapısı Byron vokaliyle değişik şekilde bölünen Real Turned On ve bambaşka yapısıyla, baştan sona keyif veren, insanda çayırda çimende canhıraş bir şekilde koşma isteği uyandıran I’ll Keep On Trying son parça Wake Up (Set Your Sights)’a hazırlık gibidir.

Heep, Wake Up ile hem albüme hem de müzikal anlayışına sert bir darbe vurup konuyu kapatır. Sonraki albüm Salisbury’de her şeyin farklı olacağının sinyallerini verir. 

URIAH HEEP

David Byron - Lead Vokal
Ken Hensley - Org, Slide Gitar, Mellotron, Piyano ve Vokal
Mick Box - Lead Gitar, Akustik Gitar, Vokal
Ollie Olsson – Davul ve Vurmalılar (Dreammare, Lucy Blues hariç)
Paul Newton - Bass Gitar, Vokal
Alex Napier – Davul ve Vurmalılar (sadece Lucy Blues ve Dreammare)
Colin Wood – Klavye (Come Away Melinda & Wake Up)

VERY EAVY VERY UMBLE

1. Gypsy (6:38)
2. Walking in Your Shadow (4:30)
3. Come Away Melinda (3:48)
4. Lucy Blues (5:08)
5. Dreammare (4:37)
6. Real Turned On (3:39)
7. I'll Keep On Trying (5:27)
8. Wake Up (Set Your Sights) (6:20)

Bonus Tracks

9. Bird Of Prey (US Album Version)
10. Born In A Trunk (Mix 3-Previously Unreleased Vocal Version)
11. Come Away Melinda (Previously Unreleased Version)
12. Gypsy (Extended Mix-Previously Unreleased Version)
13. Wake Up (Set Your Sights) (Previously Unreleased Version)
14. Born In A Trunk (Previously Unreleased Instrumental Version)
15. Dreammare (BBC Session)
16. Gypsy (BBS Session)


23 Aralık 2013 Pazartesi

Light of Darkness-Light of Darkness (1971)


Deyişik!

Az tanınan grupları dinlemeye devam... İskoç asıllı grubumuzun Alman müziği icra ediyor olmaları grubun Alman sanılmasını sağlamış tabii. Deyiller! Bir tek davulcuları Alman. 

Grubun kendi adını taşıyan tek albümleri var. 1971 çıkışlı albüm, fazlasıyla bağımlılık yaratıcı parçalar içermekte. Özellikle soul francisco'nun sıyırmış bir versiyonu var ki... Grubun ağababası JOHN LATIMER, soul francisco'da denizleri aşmış da gelmiş. Blues gibi başlayan sonrasında heavy progressive garage rock olarak devam eden bir parça denizleri aşmaz mı lan! Önce tek bir şarkıya dadanıyorsunuz albümde sonra, diğerleri de ağızda eriyor yeminle. 

John Latimer'in sesi Captain Beefheart taklidi yapan Art Garfunkel gibi çıkıyor. Adamın sesi kaçıklık seviyesinde farklı. Diğer parçalarda daha da keyifli oluyor dinlemesi. Bir freedom fight kolay lokma değil. Çok dinlemek lazım, tadına ancak varabildim ben. Sonra movin' along titreye titreye girer kulaklarınıza. Gitar titreşimleriyle bir ses bu kadar uyumlu olabilir. Yazık ki tek albümleri var, çabuk tüketmiyoruz biz de. 
Perkusyonlar, mızıkalar, gitarlar ve harmonika eşliğinde leziz bir albüm bu. Dinlemeyen karanlıkta kalır. 

Line-up

*Mike Reoch - bass, flute, piano, harmonica
*Byron Grant - guitars, fiddle
*John Latimer - vocals, piano, organ, percussion
*Manfred Bebert - drums

Track list

Movin Along
Love in Your Heart
Ain't no Place Where I Belong
Soul Francisco
Freedom Fight
Time
Down 'n' Out

5 Nisan 2010 Pazartesi

Birth Control - Live (1974)

Merhabalar...
Uzun zaman oldu ses etmeyeli affola...

Blog’da hangi gruplar eksik diye düşünürken Birth Control'ün olmadığını fark ettim. Aslında bu albümü Mart ayında ekleyecektim takma adımla ilişkilendirilsin komiklik olsun diye ama olmadı işte. Allahımdan buldum sonra kıçımı kaldırdım.
Biraz gruptan bahsedeyim.

Grup altmışların sonunda kuruluyor ve ilk dönemlerinde jazz rock elementleri ağır basıyor. İkinci albümleri ''Operation''dan sonra ise Birth Control’ü Birth Control yapan şeyler ortaya çıkıyor diyebiliriz.

Bu albüm diğer grupların, mesela Eloy'un Live albümleriyle kıyaslanacak olursa biraz sönük kalıyor gibi. Ama uzun davul soloları araya karışan huysuz gitar nağmeleri solistin genizden gelen sesi… Sizi sizden almaya yetiyor; ya da beni... Benim bu albümdeki favori parçam tahmin edebileceğiniz gibi 20 dakikalık “Gamma Ray”.

Neyse dinleyin güzelleşin diyorum...

BIRTH CONTROL

Peter Föller / Bass, Vokal, Perküsyon
Bruno Frenzel / Gitar, Vokal, Perküsyon
Zeus B. Held / Klavye, Perküsyon, Back Vokal, Alto Saksafon (1), Mızıka (5)
Bernd Noske / Davul, Perküsyon, Vokal

LIVE

1 - The Work Is Done (16:50)
2 - Back From Hell (15:35)
3 - Gamma Ray (20:33)
4 - She's Got Nothing on You (5:35)
5 - Long Tall Sally (10:50)

16 Ekim 2009 Cuma

Ken Hensley - Eager to Please (1975)

Bi haller oldu Gentleoctopus coştu. Grip mrip hikâye. Geçmişe dönüş var sanırım. Eskiden daha kolaydı her şey. Yapalım deyince hem vakit bulurduk hem de yandaş. Şimdilerde her iki açıdan da zora düştük. Gerçi blog sakinleri her ne kadar şu aralar inzivaya çekilmiş de olsa hepsi şaane insanlar ve zamanı geldiğinde harekete geçecekler. Neyse... Konumuz Ken Hensley'den ikinci solo albüm; Eager to Please. İlk albüme oranla Uriah Heep müziğinden daha bi sıyrılmıştır bu albüm. Benzeşen yönler yine de vardır ama göz ardı edilecek denli azdır. Albüme ismini veren parçayı pek sevmem ben. Ama peşi sıra gelen Stargazer'a hastayımdır. Şaane bi giriş yapılır önce parçaya sonra birden vokal girer ama daha durağandır. Parçanın ortasından sonra çalan herkes dağılır gider. Dinleyen kişi de elbette. Secret ve Part Three de tadından yenmez parçalardır. Take and Take ve albümün kapanış parçası How Shall I Know da defalarca dinlenir. Sakin bi klavye ile açılan How Shall I Know davul ve gitarın girişiyle hareketlenecekmiş gibi durur ama aynı tempoda devam eder. Hensley'nin her daim çatlayacakmış gibi duran sakin vokali de parçaya büyük katkı sağlar.

İlk albümde tüm parçalar Hensley imzası taşırken bu albümde 2 de Mark Clarke parçası mevcuttur. Ki Clarke kısa bi dönem de olsa Uriah Heep de çalmış bi abimizdir diye hatırlıyorum yanlış hatırlıyorsam kusura kalmayın. Sanırım Look at Yourself döneminde bikaç ay Heep'de çalmışlığı vardır.

KEN HENSLEY

Ken Hensley / guitars, keyboards, synthesiser, vocals
Bugs Pemberton / Davul, Vurmalılar.
Mark Clarke / Bass
B.J. Cole / Pedal Steel Gitar (Parça 3)
Ray Warleigh / Saksofon (Parça 10)

EAGER TO PLEASE

1 - Eager to Please (Hensley) (4:51)
2 - Stargazer (Clarke/Bottomley) (3:46)
3 - Secret (Hensley) (4:02)
4 - Through the Eyes of a Child (Hensley) (2:16)
5 - Part Three (Hensley) (3:46)
6 - The House on the Hill (Hensley) (3:17)
7 - Winter or Summer (Hensley) (2:58)
8 - Take and Take (Hensley) (3:42)
9 - Longer Shadows (Hensley) (3:32)
10 - In the Morning (Clarke) (2:34)
11 - How Shall I Know (Hensley) (3:59)