17 Haziran 2008 Salı

Arthur Lee - Vindicator (1972)

"Forever Changes'ı bu adam yaptı" deyip geçmek yeterli aslında... 2003'de İngiliz NME dergisi gelmiş geçmiş en iyi 6., Rolling Stones da 40. albüm olarak bellemişti Love'ın Forever Changes'ını. Mojo dergisi de tarihin en iyi ikinci psychedelic rock albümü seçmişti yine Forever Changes'ı (bu kadar methiyesini düzdükten sonra o albümü de koymak gerekecek tabi). Arthur Lee de tabii bu efsane abilerin hem şarkılarını yazıp, ham söyleyip hem de lead gitarını öttürdüğü için, psikadeli çevrelerinde önemli bir otorite olarak grubun beyni ilan etmem tepki çekmemelidir. Bu abi aynı zamanda klavye, davul, mızıka gibi temel enstrümanlarda da söz sahibi olduğunu Love öncesi takıldığı bazı session larda göstermiş. Yani bir solo albüm için daha donanımlı olunamaz, göstere göstere geliyormuş Vindicator o zamanlarda...

Arthur Lee'nin Love'dan ayrılması şaibeli bir hadise. Çıkar meselesi deniyor çoğu yerde. Bazıları da Love'ın diğer elemanlarının "adam sabah akşam zom, bir günü bir gününü tutmuyordu diye postaladık" dediğini iddia ediyorlarmış. Velhasıl, Love sonrası çıkardığı ilk albümün bu olduğu kesin. Göbeğini kaşıyan adamın dahi bir Forever Changes beklemeye hakkı olmadığını düşünecek olursak, beklentileri hemen yüksek tutmamak gerekiyor. Zaten bu iki albümün türleri de uymuyor. Love daha saf psikadeli yaparken, Vindicator'da cömert blues etkileşimli bir psikadeli icra edilmiş. Tam bu noktada Hendrix'in ruhunun albümün üzerinde vozul vozul dolaştığını farkediyor insan. Öyle ki, Arthur Lee'yle birlikte bu albümü kaydeden Band-Aid grubunun adını bile Hendrix koymuş.

Looking Glass Looking At Me şarkısının daha ilk saniyelerinden itibaren "aha bu Hendrix" demeyenleri bazı Afrika ülkelerinde akşamdan suya yatırılmış meşe odunlarıyla kovaladıkları söylenir. Looking Glass'le de bitmiyor, albümün tamamı fellik fellik Hendrix etkileşimi kaynıyor. Dinlerken de bu ikisi bi session kaydetseymiş n'olurmuş acaba dedirtmeden de geçirtmiyor. (Arthur Lee ve Jimi Hendrix'in bir sessionları var ama çok zibidilermiş o zaman, olgunluk dönemlerinde kaydetmelerini yeğlermişiz).

Vindicator'a Arthur Lee'nin çöküşünün semboludür diyenlerin albümü dinlerken akıllarından ne geçiyor anlamak mümkün değil. Harikulade keyifli, baştan sona kötü şarkı nedir bilmeyen dumanlı bir albüm bu. Geviş getire getire ilerleyip buram buram Hendrix kokan riffleri ve sağlam altyapısıyla Vindicator mideye indirilesi bir albüm. Bir de Arthur Lee'nin gudiklik olsun diye "You Can Save Up To 50%, But You're Still A Long Ways From Home" adını koyduğu bir 10 saniye var ki adıyla gönülleri fethediyor. Love VE Hendrix seviyorsanız yazıyı okumadan bodos girişmişsinizdir zaten, Love VEYA Hendrix seviyorsanız da albüme bodos girişmeniz elzemdir...

VINDICATOR

First Side:
01 - Sad Song (2:19)
02 - You Can Save up to 50% But You're Still a Long Ways from Home (0:17)
03 - Love Jumped Through My Window (2:55)
04 - Find Somebody (3:44)
05 - He Said She Said (2:15)
06 - Every Time I Look up I'm Down or White Dog (I Don't Know What That Mean) (3:54)

Second Side:
07 - Everybody's Gotta Live (3:29)
08 - You Want Change for Your Re-Run (4:14)
09 - He Knows a Lot of Good Women (Scotty's Song) (3:13)
10 - Hamburger Breath Stinkfinger (2:44)
11 - Ol' Morgue Mouth (0:56)
12 - Busted Feet (Arthur Lee-Charles Karp) (5:01)

Bonus:
13 - Everybody's Gotta Live (Version II) (3:30)
14 - He Knows A Lot Of Good Women (Version II) (3:11)
15 - Pencil In Hand ("He Said She Said"in eski hali) (2:10)
16 - E-Z Rider (Jimi Hendrix) (2:58)
17 - Looking Glass Looking At Me ("You Want Change For Your Re-Run"ın eski hali) (4:06)

16 Haziran 2008 Pazartesi

Flower Travellin' Band - Satori (1971)

Sattori Hanzo adlı Japon kumarhaneler kralının ölümü ardından çıkarılan "Sattori'nin En Sevdiği Müzikler Vol1" isimli plağın kaydı için apar topar Tokyo meyhanelerinden toplatılan çalgıcıların kurmuş oldukları güzide bir gruptur Flower Travellin' Band. Yani birkaç küçük nüans dışında genel hikayeleri böyle kalmış aklımda. Şimdi bir göz atınca farkettim ki o küçük nüans da şu ki, grubu kuran Hanzo değil, Yuya Uchida diye bir prog-rock gurusu. Tabi dönemin meyhanelerine müziğine karşılık gelen müzik de yetmişlerin hemen başında Japonya'ya da bulaşıp fenomenleşmiş olan erken heavy metal görünümlü psikadelik rock olunca benim hikayem de gayet eksiksiz ve doğru oluyor.

Bu capon gençler ilk başta The Flowers kisvesiyle deniz aşırı türküleri(Hendrix-Jefferson Airplane filan) coverlayan bir grup olarak Big Brother & the Holding Company'ye çok yakın bir dizilişle (BB&HC'ye benzettim çünkü bayan vokallerine Capon Joplin -aha uydu bak- deniliyormuş) ortalıklara çıkmışlar. Müziklerinde kullandıkları enstrumanlar tanıdık, soundları tanıdık, vokalleri desen, aksanı gözardı edersen tanıdık; kısaca yakından tanıdığımız 70(+-5 sene)lerin 'heavy pschedelia'sını icra ediyorlar. Ancak bazen bol distorşınlı ama temiz riffleri öyle sert..sert değil de Sabbath'sı bir hal alıyor ki günümüz stonercıları da toplandıkları kıraathanelerde yer yer bu albümü stoner/doom rock/metal'in miladı alian ediyorlar.

Bu albümden özel olarak bahsetmek gerekirse, ki gerekir; FTB'nin en kodumu oturtan, tütün tüttürenler için keyif sigarası yaktıran ve tabii en karakteristik albümüdü olduğu söylenebilir. Hani olur da sokakta biri FTB nedir diye sorar diye cepte bu albümün bi fotografı taşınılmalıdır ki "ahan budur!" diye cevab verilebilsin. 5 tane Satori diye şarkı var içinde (parts I-V). Birincisi yer yer vokaldeki abinin çılgın attığı, sağlam altyapılı, hipnotize edici, albümün geri kalanı hakkında aba altından sopa gösterici bir şarkı olarak kulağa çarpıyor. İkinci Satori, daha oynak daha kıvrak, daha mükemmel. Buralarda adamları takdir etmeye içten içe başlıyorsunuz. Beyin uçurucu gerçekten... Ancak tam şu anda çok pişman oldum. İkinci şarkıya beyin uçurucu diyerek sıfatlarımı nahoşça tükettim ve üçüncü Satori gibi orgazmik ve ilahi bir komed.. yok şarkıya söyleyecek sıfat bırakmadım. Enfes yahu... O parmak yakan taş gibi sololar, uzun bir jam dinlermiş hissi veren geçişler ve acelesi olmayan perküsyonlar...

Dördüncü Satori'ye gelindiğinde yavaş yavaş durgunlaşıyor işler. Durgunlaşmasa da, daha bir Jam yapısına kavuşuyor ve AoxomoxoA'msı bir hal alıyor. Zaten part III'ün güzelliği dördü bir dinlenme safhasına dönüştürüyor. Part IV ise çok olgun ve babalık bir son ihtiva ediyor albüme. İnsan kulağının bir yanından çılgın ata ata girip beyne tesir ederek diğer yanından kendine hayran bıraktırarak çıkan bir albümle karşı karşıyayz. Evet.

Gentleoctopus'un Notu: Bu Satori aynı zamanda "ansızın ve farkında olmadan gelen aydınlanma" manasına geliyo. Albümü dinlerken de zırt pırt ahan da buldum durumuna düşüyorsun. Milletin 1000 yılda yaptığını bu elemanlar tek albüme toplamış. 4. Satori benim en sevdiğim Satori. İnsan kendini asfaltın üzerinde kayarken hayal ediyor.

FLOWER TRAVELLIN' BAND

Akira "Joe" Yamanaka / Vokal, Mızıka
Hideki Ishima / Gitar-Sitarla (kendi icat etmiş arkadaş; modifiyeli sitar gibim)
Jun Kozuki / Bass
Joji "George" Wada / Perküsyon
Nobuhiko Shinohara / Klavye

SATORI

1 - Satori, Part 1 (5:26)
2 - Satori, Part 2 (7:07)
3 - Satori, Part 3 (10:45)
4 - Satori, Part 4 (11:01)
5 - Satori, Part 5 (7:59)

2 Haziran 2008 Pazartesi

Gong - Radio Gnome Invisible Vol. 3 - You (1974)

70’lerin ortalarına kadar tek bir tarza bağlı kalmadan, insanoğlu’nun elinden çıkamayacak kadar nitelikli müzik icra etmiş olan Gong, Radio Gnome Invisible (ki bu albüm serinin son parçası) serisinin ardından fusion olayına ağırlık vermiş fakat etkileyiciğilinden zerre ödün vermemiştir.

Tıpkı diğerleri gibi (bundan evvel yazdığım yazılarda bahsetmiş olduğum gruplar) yeni yeni tanımama rağmen parçalardaki karmaşaya göre sağladıkları sadelik hissi, müziklerini çok rahat sindirmenize olanak tanıyor. Bu albümü bir-iki defa dinleyebilme fırsatım olmasına karşın ilk fark ettiğim şey, RGI serisi öncesi Cantenbury Scene olayından çok “space rock” etkileşimleri oldu. Zaten albümün kapağından da ziyadesiyle belli oluyor fakat bu hissiyata kapılmamı sağlayan parça Hawkwind benzeri synth ve saksafon kullanımıyla Master Builder ve introsu olan Magick Mother Invocation ki albümün ağır toplarından biri. The Isle of Everywhere ise kuşkusuz fusion etkisinin hissedildiği yegane parça.

Asıl kompozisyonların yanında introvari duran üç dakikanın altındaki parçalar albümün genel temposunu dizginlemede gayet başarılılar. A.P.H.P. ve ksilofon solosu (ki şu ana kadar dinlediğim en iyi ksilofon düzenlemelerine sahiptir Gong), Perfect Mystery ve psychedelic ağabeylerle seksi bayan vokallerin düeti albümün en dikkat çekici enstantaneleri.

Yer yer psychedelic, bazen fena halde electronica fakat her daim Gong olan, fusion etkilerini hafif de olsa hissettirmeye başladıkları bir albüm RGI-You. Gentle Giant gibi eğlenceli müzikleri olmasa (fazla psyche ve karanlık) da en az onlar kadar (kimine göre onlardan daha) yetenekli ve bir o kadar multi-enstrumantalist ağabeylerimize saygılar ve sevgiler, ha bu arada ağabeylerimize yazıyorum çünkü “abilerimiz”e yazmama izin vermiyor ms word, neyse iyi eğlenceler.

GONG

Daevid Allen / Vokal, Glissando Gitar
Mireille Bauer / Perküsyon
Tim Blake / Moog & EMS Synths, Melotron
Steve Hillage / Lead Gitar
Mike Howlett / Bass Gitar
Didier Malherbe / Saksafonlar, Flüt, Vokal
Benoît Moerlen / Perküsyon
Pierre Moerlen / Davul, Perküsyon
Gilli Smyth / Vii sesleri, Koro
Shakti Yoni / Şiir & Uzay Fısıltıları

RADIO GNOME INVISIBLE - Vol.3 – YOU

1 - Thoughts for Naught (1:30)
2 - A P.H.P.'s Advice (1:37)
3 - Magick Mother Invocation (2:11)
4 - Master Builder (6:09)
5 - A Sprinkling of Clouds (8:42)
6 - Perfect Mystery (2:25)
7 - The Isle of Everywhere (10:21)
8 - You Never Blow Yr Trip Forever (11:24)

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Samla Mammas Manna - Måltid (1973)

Evet gerçekten ilginç bir grup ile karşı karşıyayız. İsveçli RIO (Rock in Opposition) grubu fakat. RIO kısır bir tanım olacak grup için zira müziklerinde caz, fusion, İsveç folk müziği ve avant-garde’dı çok güzel karıştıran bir yapıları var. Resmen abuk diye tabir edebileceğimiz bir vokalleri de cabası. Grup daha sonra 1977’de Zamla Mammas Manna ismi ile yeni bir başlangıç yapacaklardır kariyerlerine. Daha sonraları ise klavyeci Hollmer ve gitarist Haapala Vom Zamla ile 1981 yılında kısa süreli bir proje gerçekleştirecektir. 20. yüzyılın sonunda ise SMM ilk kadrosu ile tekrar sahnenin tozunu alacaktır. Biz grubun bu uzun yolculuklarını 1973 yılı Maltid albümü ile anıyoruz.

İkinci stüdyo albümleri Maltid. Dundrets Frojder ile mükemmel ötesi bir giriş yapıyoruz albüme fakat sonradan ipler kopuyor. Şarkının tam ortasında vokalin “bili bili” nidalarıyla tavuk mu kovalaması dersiniz, durup dururken vokale arkadan yaklaşıp, onu avazı çıktığı kadar bağırıp korkutan tipler mi dersiniz, siz düşünün artık ne kadar arıza bir albüm bu. Vokaller Amon Düül II’nin Phallus Dei albümündeki bir kısım egzantirik vokalleri hatırlatsa da ondan çok daha başka, çok daha deli vokal kullanımı var. Zaten O Förutsedd Förlossning parçasına giriş yaptığı zaman anlayacaksınız ne demek istediğimi.

Grubun en güzel yanı da grubun ciddi bir şeyler yaratmak gibi bir kaygıları olmamasıdır sanırım. Mümkün olduğunda eğlenceli müzikler yaratmışlar, yarı sarhoş bir sesle vokal yapmışlar. Progresif müzikte sürekli ciddi bir şeyler arayan ya da duygusallığı sadece melankoli sanan insanların uzak durması gereken, mümkünse hiç bilmemesi gereken bir grup, bir albüm. Zaten asla bu grubun değerini anlayamazlar. Måltid, progresif müziği sevenleri saran sarmalayan, yerinizden kalkıp odanın ortasında tepinmenizi sağlayan bir albüm. Mutlaka edinin. bu arada link hazırda bulunuyordu rapidshare account'ımda biraz kurnazlık ettim.

Gentleoctopus'un Notu: Bu adamların müzik yapmak için yola çıktıklarından bile şüpheliyim ben. Muhtemelen zil zurna sarhoş ya da bi dünya beton oldukları bi anda ellerinin altında buldukları müzik aleti olarak kullanılabilecek ne varsa çalmaya başlayıp sonra da bunları kaydetmişler. Tahminen sabah ayıldıklarında hiçbiri bunları nasıl yaptıklarını hatırlamıyordur. Şaka bi yana pek fazla bilinmeyen ama rock müzik tarihinin enteresan taşlarından biridir SMM. Dinleyince anlarsınız neden olduğunu. Clapton is God benzetmiş ama belirtmeden de geçmemiş bambaşka olduklarını. Hakikaten öyle.. hiçbir şeye benzemiyor SMM müziği. Ha belki onlardan feyz alarak yola çıkanlara benziyordur ama bu onları bağlamaz. Adamlar kaos'un anlamını bulmuşlar sanki. Herşey varken hiçbir şeye dönüşüyor müzik. Ara ara kendinizi yumuşamış hissettiğinizde parça içinde birilerini boğazlıyorlar ve kendinize geliyorsunuz. Eksik, eksik diyoduk.. Al işte birini daha tamamladık.

Samla Mannas Manna

Coste Apetrea / Gitar, Vokal (11 hariç)
Hasse Bruniusson / Davul, Perküsyon, Arka Vokal, Cam
Lasse Hollmer / Piyano, Klavye, Vokal
Lasse Krants / Bass, Vokal
Henrik Öberg / Tumba (11)

Måltid

1 - Dundrets fröjder (10:43)
2 - Oförutsedd f¢rlossning (3:10)
3 - Den återupplivade låten (5:53)
4 - Folkvisa i morse (2:07)
5 - Syster system (2:27)
6 - Tärningen (3:33)
7 - Svackorpoängen (3:11)
8 - Minareten (8:21)
9 - Værelseds tilbud (2:26)

Bonus Parçalar
10 - Minareten II
11 - Circus apparatha
12 - Probably the probably

25 Mayıs 2008 Pazar

Eric Clapton - Backless (1978)

Çok vahim çünkü bu upload edilen ilk Clapton albümüymüş. Neyse efendim. Bu albüm kafadan en beğendiğim EC albümü, tamam en iyisi değil, ki EC albümleri arasında sıralama yapmaya pek kıyamam ama en güzel albümü kesinlikle. Ve çok seksi bir albüm. Baştan sonra Clapton gitarı ile sevişiyor. Ayrıca çok dingin, sade, kendi halinde takılan bir albüm. Clapton albümde hiç ciyaklamıyor, gitarı da hiç ciyaklamıyor. Adam albümde çıldırdığı zaman bile bir dinginlik yaratıyor.

Hatta yatak odası müziği niyetine de kullanabiliriz albümü. O kadar seksi bir albüm. Gitar seksi, davul seksi. Durgun, içinizi okşayan tınılar vs. fakat ortalara doğru hızını yavaşlatan albüm, yerinde duramayan zıpır dinleyicileri sıkabilir biraz. David Gilmour'un On An Island albümü kadar olmasa da bir o kadar yavaş ilerleyen bir albüm.

"I will Make Love to You Anytime", "Walk Out in the Rain" gibi hemen alışacağınız parçaların yanında, bir çok toplama EC albümünde bulunan "Promises" ve bir çok kez canlı konser kayıtlarında rastladığımız "Tulsa Time" parçaları albümün ağır topları. Fakat EC amcam bu iki parça arasında bir "Golden Ring" giriyor, ki dayanılmaz bir haz alıyorsunuz adamın sesinin tonundan, gitarının gıydısından.

Neyse efendim sözü fazla uzatmayalım;

ERIC CLAPTON

Eric Clapton / Gitar, Vokal
Dick Sims / Klavye
Marcy Levy / Vokal
George Terry / Gitar
Carl Radle / Bass, Vokal
Jamie Oldaker / Davul, Perküsyon, Vokal
Benny Gallagher, Graham Lyle: "Golden Ring" parçasına arka vokal

BACKLESS

1 - Walk Out in the Rain (4:16)
2 - Watch Out for Lucy (3:26)
3 - I'll Make Love to You Anytime (3:23)
4 - Roll It (3:42)
5 - Tell Me That You Love Me (3:31)
6 - If I Don't Be There by Morning (4:38)
7 - Early in the Morning (7:58)
8 - Promises (3:04)
9 - Golden Ring (3:32)
10 - Tulsa Time (3:28)

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Quicksilver Messenger Service - Shady Grove (1969)

Psychedelic Rock
’ın yaratıcılarından biri olarak kabul görmüş grup, her ne kadar Jefferson Airplane ve Grateful Dead kadar bilinmese de 1971 senesine kadar piyasaya sürdüğü albümlerle rock müziği etkileyen gruplar arasına girmiştir. Dünyanın en iyi 100 gitaristi arasında olan John Cipollina ve ’70 sonrası albümlerin vokal ve ritim gitaristliğini üstlenen Dino Valente tarafından kurulduğu iddia edilen grubun ilk kadrosu; daha sonraları Jefferson Airplane mutasyonu Jefferson Starship’te göreceğimiz David Freiberg ile grubun dağılışına dek ayrılmayıp sonrasında grubun ismini Quicksilver olarak devam ettiren ikili Greg Elmore ve Gary Duncan’dan oluşmaktaydı. Grubun orijinal kadrosunun son elemanı ise; üçüncü gitarist ve vokalleri de üstlenmiş olan Jim Murray idi fakat ilk albümün kayıtlarına başlanmadan gruptan ayrılarak grubun (1971’e kadar) müzik hayatına quartet olarak devam etmesine neden oldu. 

Psychedelic etkileşimleri ilk albümlerinde sonrakilere nazaran az olarak hissedilen grup, fena halde Jazz etkileşimli bir tarza sahip fakat öyle Fusion denebilecek kadar bariz değil, yumuşak bir dokunuş sadece. Cipollina’nın gitar tekniği yer yer keyboardla birlikte tam Blues moduna sokabiliyor insanı. The Beatles, The Rolling Stones ve Steve Miller Band gibi gruplarla çalışmış olan Nicky Hopkins, sert QMS tarzına organ, çello ve barok müziğin vazgeçilmezi harpsichord gibi enstrumanları ekleyerek, grubun müzikal anlamda ciddi ilerleme kaydetmesine ön ayak olmuştur. Albümün açılış parçası introsuyla Mike Oldfield’ın keyboard düzenlemelerini andırıyor.

Anlayacağınız Hopkins daha ilk dakikadan farkını hissettiriyor. Parça fevkalade derecede klasik bir ritm üzerinde gidiyor fakat Elmore’un davulda inek çanı kullanması parçaya ayrı bir hava katıyor. Flute Song bence albümün en etkileyici şarkısı, Freiberg kompozisyonun yapısı gereği kendini ziyadesiyle göstermeyi başarıyor ve slidelarla karanlık atmosferi daha da karartıyor. Cipollina ve Duncan’ın harmoni yetenekleri ve kullandıkları efektler (tremolo, pitchshifter ve dahası) hiç de küçümsenecek derecede değil. Joseph’s Coat, Edward, The Mad Shirt Grinder ve Flashing Lonesome (özellikle outro kısmı) kesinlikle dinlenilmeli. Bu arada grubun ismi Cipollina’nın anlattığına göre (biraz uzun hikaye gibi, özetliyeceğim) Jim Murray ve David Freiberg’in fikriymiş ve bir gün gelip gruba anlatmışlar. İsmin mantığı grup elemanlarının burçlarından çıkmış çünkü Murray hariç (ikizler) hepsi başak (virgo the servant) burcuymuş fakat iki burcun da yıldızı Merkür ve Merkür’ün diğer bir ismi de Quicksilver (mitolojide tanrıların habercisi olarak geçen) olduğundan yola çıkıp, Freiberg grubun ismini ilk anan şahıs oluvermiş; “Oh Quicksilver Messenger Service”.

QUICKSILVER MESSENGER SERVICE

John Cipollina / Gitar, Vokal
Nicky Hopkins / Org, Piyano, Celeste, Çello, Harpsichord,Klavye
Gary Duncan / Gitar, Vokal, Bass
Greg Elmore / Davul, Perküsyon
David Freiberg / Viyola, Bass, Gitar, Vokal

SHADY GROVE

01 - Shady Grove (3:02) 
02 - Flute Song (5:25) 
03 - Three Or Four Feet From Home (2:59) 
04 - Too Far (4:31) 
05 - Holy Moly (4:25) 
06 - Joseph’s Coat (4:41) 
07 - Flashing Lonesome (5:29)
08 - Words Can't Say (3:23) 
09 - Edward, The Mad Shirt Grinder (9:22)


20 Mayıs 2008 Salı

Procol Harum - Procol Harum (1967)

1967'li yıllardan kalma olan bu elemanların ilk albümü kendi isimlerini taşıyor. İlginç bir kapağı var doğrusu. Neyse efendim bu grubun kökleri taa 50'li yıllardaki Paramounts isimli müzik topluluğuna dayanırmış, daha sonraları bu grubun bir kısım elemanları birleşerek Procol Harum'u oluşturmuşlar.

Müzikleri daha çok The Doors gibi klavye'nin dominasyonu içinde zaman zaman elektro gitarın sololar ile ön plana çıktığı bir yapıda. Fakat The Doors gibi lay lay lom şarkılarının yanında kendi içlerinde belli bir ağırlığı olan parçalara da sahipler. Zaten en tanınmış parçaları olan Bach esintili A Whiter Shade of Pale'de bunu görmekteyiz. Mabel ya da Good Captain Clack gibi parçalar daha lay lay lom parçalarına örnek teşkil etmekte. Fakat bu lay lay lomluk The Doors'daki gibi "uu bebeğim süpersin nesin sen. Beni on beş kere sev" gibi değil daha çok, çocuksu bir hava sezdiren şarkılar. Belki lirikleri biraz Pink Floyd'un ilk albümüne benzetilebilir.

Klavye kullanımı da ağır parçalarında mellotron gibi derin ve kasvetli gelmekte. Bu bakımdan diğer proto-prog gruplarından çok daha farklı bir noktaya oturuyor. Zira 90'larda Anglagard gibi grupların mellotron kullanımını taa buralara referans edebiliriz belki de.

Neyse efendim. Rapidlediğimiz albüm ilk albümü ama albümdeki parça sayısından daha fazla bonus parçalar var. Fakat tam olarak çözemedim albümün kaynağını, hangi plak şirketinin remaster yaptığını.

Progresif müziğin köklerini merak eden progkafalar için altın değerinde bir albüm kanımca. Biraz da underrated. Zira özellikle progresif müzikler ilgilenen kişiler hariç pek fazla da tanınmayan bir grup olsa gerek Procol Harum.

Gentleoctopus'un Notu: Pek fazla tanınmayan demek yanlış olabilir. Bir Gary Brooker & Keith Reid parçası olan A Whiter Shade Of Pale rock müzik tarihinde yer edinmiş bir parçadır ve ismi bilinmese de bi yerlerde çaldığında mutlaka hatırlanan parçalardandır.

PROCOL HARUM

Gary Brooker / Lead vokal, Piyano
Matthew Fisher / Org
Dave Knights / Bass
Keith Reid / Sözler
Robin Trower / Gitar
Barrie James Wilson / Davul

PROCOL HARUM

1 - A Whiter Shade Of Pale (4:10)
2 - Conquistador (2:42)
3 - She Wandered Through the Garden Fence (3:27)
4 - Something Following Me (3:40)
5 - Mabel (1:57)
6 - Cerdes (Outside the Gate of) (5:04)
7 - A Christmas Camel (4:49)
8 - Kaleidoscope (2:54)
9 - Salad Days (Are Here Again) (3:39)
10 - Good Captain Clack (1:32)
11 - Repent Walpurgis (4:59)

Bonus Tracks:
12 - Lime Street Blues (2:53)
13 - Homburg (4:02)
14 - Monsieur Armand (2:23)
15 - Seem to Have the Blues Most All Time (2:46)
16 - Good Captain Clack (1:32)
17 - Magdalene (My Regal Zonophone) (2:23)
18 - Shine on Brightly (3:23)
19 - Something Following Me (3:38)
20 - Cerdes (Outside the Gates of) (4:45)
21 - Mabel (1:56)
22 - Salad Days (Are Here Again) (4:26)
23 - Quite Rightly So (3:53)

13 Mayıs 2008 Salı

Harmonium - Si On Avait Besoin d'Une Cinquème Saison (1975)

'70'li yıllardan kalma Quebec'li grup kısaca. Maneige gibi zamanının Quebec progresif müziğini sırtlamışlar ve Kanada'lı Fransızlara progresif müzik bağlamında altın çağını yaşatmışlar. Folk öğeler, jazzy soundu, senfonik ve yer yer saykodeli yapısı ile çok farklı ve kendilerine göre bir tarz oluşturmuşlar. Zaten Fransızların jazz rock/fusion türüne olan bağımlılıklarının bu grubu da yansıması beklenebilecek bir şey. Normandeau kardeşlerin başı çektiği grubun beyni ağabey Fiori. yazdığı lirikler ve yarattığı müzik pastoral, sessiz ve sakin bir göl kenarı özlemi gibi imgesel bir anlatıma sahip.

Albüm; "Eğer beşinci bir mevsime daha ihtiyacımız olsaydı" anlamına gelip son parça olan "Histoire sans parole" bu beşinci mevsimi anlatır. Zaten albüm kapağından da göreceğimiz gibi "Voyage dans la Lune" filminden fırlama bir atmosfere sahip albüm.

Neyse efendim bana dediler ki, sen bir iki Clapton albümü eklesene. Ben de ekleyecektim ama bunu ekledim sonra. Neden bilmiyorum. Çok şahane bir albümdür, daha çok akustik bir havası vardır albümün, davul neyin kullanılmaz. Dingin, sakindir yani kısaca. Neyse efendim. siftah yaptım. Milli oldum.

Ehu. Saygılar.

HARMONIUM

Pierre Daigneault / Flüt, Piccolo, Soprano Saksafon, Klarnet
Serge Fiori / Gitar, Flüt, Zither harp, Bass davul, Vokaller
Serge Locat / Piyano, Mellotron, Synthesizer
Michel Normandeau / Gitar, Akordion, Vokaller
Louis Valois / Bass gitar, Elektrik piyano, Vokaller
Judy Richard / Vokal (5)

SI ON AVAIT BESOIN D'UNE CINQUEME SAISON

1 - Vert (5:34)
2 - Dixie (3:26)
3 - Depuis L'Automne (10:25)
4 - En Pleine Face (4:51)
5 - Histoires Sans Paroles (17:12)

Toplam Zaman: 41:28

12 Mayıs 2008 Pazartesi

U.K. - U.K. (1978)

“LB = Lester Bangs (Philip Seymour Hoffman)
WM = William Miller (patrick Fugit)”

LB – Your writing is uh… damn good! It’s a shame you missed on rock’n’roll. It’s over.
WM – Over?
LB – It’s OVER! What you got here just the death rattle. Last gasp. Last grope.


Varoluşları, progresif rock’ın altın döneminin kapandığı bir zamana denk gelen bu süper grubun diğerlerinden farkı o döneme ayak uyduruş biçimlerindedir. New age esintilerinin arasında bir John Wetton vokali, dans ritimlerinin ardında kapkara keyboard synthlerini yürüten Eddie Jobson ve bulundukları gruplara fusion’ı aşılayan efsaneler; Bill Bruford ve Allan Holdsworth bu grupta karşılacağınız süprizlerin başını çekiyor.

Asla sabit kalmayan tarz kimi zaman King Crimson kadar karmaşık olurken, kimi zaman “muzak” derecesinde açılışlara sahip olabiliyor. Wetton o harikule tok sesini hiç bir zaman kotaramadığı kadar dik vokaller ile süslemekten vazgeçmemiş gibi gözüküyor. (Thirty Years) Alan Holdsworth tıpkı Gong’un Expresso II’sinde yaptığı gibi bu albümde de fusion olayının peşini bırakmıyor ve soloları ile can alıcı derecede iyi bir iş çıkartıyor. Gong kadar teferruatlı bir müzik olmamasına rağmen biraz geri planda kalmış gibi duruyor. (Thirty Years harici) Jobson müzikteki New Age etkilerinin yegane mimarı fakat yer yer introlarda Rick Wakeman’ı andırıyor ki müziği şüphesiz domine eden eleman rolünde, Alaska’nın sonunda yarattığı karmaşaya şahit olmalısınız. Elektro keman ile yarattığı atmosfer ve attığı sololar (Time to kill) hakkında pek söz etmeye gerek duymuyorum. Bill Bruford yine oldukça mütevazi, caz tavrından zerre ödün vermiyor.

Gong’un çok sesliliği, King Crimson’ın deneyselliği ya da Jethro Tull’ın vuruculuğunu bulamasak da, o döneme rağmen ziyadesiyle iyi bir biçimde kotarılmış bir albüm “U.K.”, progresif müziğin son çırpınışlarına şahit olmak isteyenlere şiddetli tavsiyemdir. İyi eğlenceler.

U.K.

Bill Bruford / Davul, Perküsyon
Allan Holdsworth / Gitar
Eddie Jobson / Klavye, Elektro keman
John Wetton / Vokal, Bass

U.K.

1 - In the Dead of Night (5:38)
2 - By the Light of Day (4:32)
3 - Presto Vivace and Reprise (2:58)
4 - Thirty Years (8:05)
5 - Alaska (4:45)
6 - Time to Kill (4:55)
7 - Nevermore (8:09)
8 - Mental Medication (6:12)

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Mahavishnu Orchestra - Birds of Fire (1973)

…ihanete uğramış gibiydim, yaklaşık iki senedir kullandığım gözlüğüm, misinası kopmuş ve camı düşerek kullanılmaz hale gelmişti. Gece ne yaptığımı hatırlamasam da hor kullanacak kadar yeni değilim bu konuda! Lakin öğrendiğim; güneş gözlüğünün de faydalı bir şey olduğuydu zira gözlükçüye kadar bana refakat eden o tel güneş gözlüklerine minnettar olduğumu belirtmeliyim.

Karşımızda kaydedildiği zamanın ötesinden bir albüm var, belki de bu zamanın bile... John McLaughlin gibi insansı bir varlık (…sahneye çift boyunlu “Gibson SG”- altı ve on iki telli iki gitarın tek vücutta hayat bulmasıdır- gibi ilahi bir gitarla çıkan) öncülüğünde kurulan grup iki ayrı versiyona sahip, tıpkı Colosseum gibi iki adet albüm yayımladıktan sonra dağılan grup daha sonraki çalışmalarında (Colosseum ile tek farkı aynı isimle devam etmiş olmalarıdır) pek kayda değer işler çıkaramamış olsa da, Inner Mounting Flame ’71 ve Birds of Fire grubun şöhreti yakalamasını sağlayan albümlerdir. Tüm enstrumanların ön planda olduğu ve tüm müzisyenlerin ileri derecede virtüöz olduğu bir grup Mahavishnu Orchestra, progresif rock ve caz harmanıyla müzikte sağlam bir dinamik yakalamış. Bence bunu; neredeyse bir saniye bile sabit kalmayan davul ritmleri ile beyninizi bulandırırken, yer yer deneysel ritmlerle (One Word adlı parçadaki yaklaşık 250 rpm tempolu ritm) parçalara farklı tatlar katan Cobham’a borçlu. Tabi diğer elemanların da katkılarından bahsetmemek olmaz zira Moog ilginç bir şekilde atmosferi oluşturmak yerine gitar ve keman ile solo düellolarda yer alırken, Goodman da Hammerdan altta kalmayarak müziğe senfonik öğelerden çok shred ve mute sololarıyla katkıda bulunuyor. Bunca anormal enstrumantasyonun arasında birazcık geri planda kalmış gibi duran Laird ve bass gitarı, böylesine harmoni çılgınlığının içinde var olması gereken en önemli etkeni yani bass davulu destekleyerek karşıtlığı sağlıyor ve müziğin vuruculuğuna en büyük katkıyı yapıyor.

MAHAVISHNU ORCHESTRA

John McLaughlin / Gitar
Jerry Goodman / Keman
Jan Hammer / Piyano, Moog
Rick Laird / Bass
Billy Cobham / Davul

BIRDS OF FIRE

1 - Birds of Fire (5:41)
2 - Miles Beyond (Miles Davis) (4:39)
3 - Celestial Terrestrial Commuters (2:53)
4 - Sapphire Bullets of Pure Love (0:22)
5 - Thousand Island Park (3:19)
6 - Hope (1:55)
7 - One Word (9:54)
8 - Sanctuary (5:01)
9 - Open Country Joy (3:52)
10 - Resolution (2:08)