3 Kasım 2022 Perşembe

Strawberry Path / When the Raven Has Come to the Earth (1971)

Uzun süredir üzerine yazmadığımız Japon Rock müziğine hızlı bir giriş yaparak Strawberry Path ile devam ediyoruz. Shigeru Narumo ve Hiro Tsunoda'dan oluşan grup aslında bir dizi Progressive Rock albümü projesinin ilk ayağı. Bunun hemen ardından, ertesi yıl isim değiştirip yeni elemanlarla Flied Egg adını alarak 2 farklı albüm daha kaydediyorlar. Bahsi geçen 3 albüm de birbirinden iyi albümler olarak özetlenebilir.

Narumo, 60'ların sonunda Japon underground kültüründe epeyce bilinen, etkili ve karizmatik bir tip. Gitar, klavye çalıp vokal yapmasının buna büyük katkısı olduğu ortada. Woodstock Konseri'nden ve etkilerinden haberdar olunca Narumo, benzer bir şeyin Japonya'da da yapılabileceğini düşünüp Hibiya Açık Hava Tiyatrosu'nda konserler düzenliyor. Dönemin ünlü grupları katılıyor konserlere. Uygun fiyatlı olmasından kaynaklı konserlerin adı "10 Yen'e Konser" olarak belirleniyor ve Japon Rock müziği için etkili bir mihenk taşı oluyor. Buradan feyz alarak Narumo, Tsunoda ile birlikte albüm kaydetmeye karar veriyor.

Strawberry Path adını verdikleri grup tek albümlük olsa da büyük etkiler bırakıyor. Özellikle Narumo'nun sağ elinde gitar, sol elinde klavye ve ayaklarında Bass pedalları ile çıktığı sahnelerde Tsunoda'nın Jazz'dan etkilenmiş tuhaf davullarıyla Psychedelic ve Progressive işler ortaya koyuyorlar. Zaten albümün genelinde de bu yapıyı takip edebiliyorsunuz. Ama temelde albümün Hard Rock ve Blues etkisi altında olduğunu söylemek gerekir. Hatta o kadar fazla ve etkili bir Blues ki dinlerken sizde Jimi Hendrix vari bir etki bırakıyor. Zaten Narumo, Hendrix, Deep Purple, Procol Harum, The Moody Blues gibi gruplardan etkilendiğini de saklamıyor. 

Albümde vokal dili olarak İngilizce seçilmesi de doğru bir tercih gibi gelmiştir bana hep. Bu tip parçalarda Japoncayı duymak pek etkili olmayacaktır yüksek ihtimalle. Genel olarak albümdeki tüm parçalar gayet iyi. Uzun ve enfes bir davul solosuna sahip olan Spherical Illusion ise bunun dışında kalıyor. Solonun güzelliği yanında parça gerçekten de "kötü" olarak bile nitelendirilebilir. Japon Rock müziğine giriş için en doğru albümlerden biri olmasa bile girişin hemen ardından dinlenmesi, özümsenmesi, içe çekilmesi gerekenlerden biri olduğu kesin.

STRAWBERRY PATH

Shigeru Narumo / Gitar, Akustik Gitar, Hammond Org, Piyano, Bass, Geri Vokal
Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar, Lead Vokal, Geri Vokal

WHEN THE RAVEN HAS COME TO THE EARTH

01. I Gotta See My Gypsy Woman (4:57)
02. Woman Called Yellow 'Z' (5:32)
03. The Second Fate (4:29)
04. Five More Pennies (6:26)
05. Maximum Speed Of Muji Bird (45 Seconds Of Schizophrenic Sabbath) (0:48)
06. Leave Me Woman (4:22)
07. Mary Jane On My Mind (4:51)
08. Spherical Illusion (5:34)
09. When The Raven Has Come To The Earth (6:19)

2 Kasım 2022 Çarşamba

Warhorse / Warhorse (1970)

Ritchie Blackmore
'un pek çok yanılgısından biri, bu grubun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Deep Purple'ın ilk dönem kadrosundan Blackmore tarafından çıkarılan Nick Simper tarafından kurulmuş ve Blackmore'un düşüncesinin aksine daha sert bir rock yapmayı başarmışlardır. Tabi bu popülerliği beraberinde getirmemiş ve Warhorse sadece 2 albüm kaydedebilmiş olsalar da yaptıkları müzik ile öne çıkmayı başarabilmişlerdir.

Heavy Progressive Rock janrının en iyileri içerisinde yer alabilecek olan ilk albüm kısa sürede kaydedilmiş. Grubun bazı çalışmalarına Rick Wakeman katılmış ama grupla devam etmemiş. Etseydi belki farklı bir Warhorse dinliyor olabilirdik. Yine de bu hali bizim için fazlasıyla yeterli. Sert gitar riffleri ile bezeli albümde yırtıcı bir şekilde öne çıkan vokalin albüme katkısı bir hayli fazla. Wakeman'dan bahsettik ama Frank Wilson'ın da ondan aşağı kalır yanı olmadığını gösteren klavyeler ise bambaşka keyifler yaşatıyor albümü dinlerken.

Warhorse'a uzun süreli parçalar ağırlıkta. Bu da müziğin keyfine varmanızı sağlıyor. Derinlemesine gidip gelen gitarlar parçaların her yerinde gezinirken, ritim bölümü işini eksiksiz yapıyor. Pek çok yerde melodik havaya bürünen parçalarda Nick Simper'ın izlerini hemen görüp takip edebiliyorsunuz. Davulların doğru zamanda yaptığı çıkışlar klavyelerin estetiğini bozmadan ilerliyor. Bazı kaynaklarda vokalin Ian Gillan vokalinin izinden gittiği ya da çok benzediği söylense de bunun doğru olmadığı bariz şekilde ortada. Gillan'ın enfes vokaline söyleyecek sözümüz elbette yok fakat Ashley Holt da kendi kulvarında koşan en iyilerden biri olarak görünüyor bu albümde. Gillanvari çığlıklar ya da tonları Holt'ta görmek pek mümkün değil. Arada bir o tarz eslere doğru yol alsa da çok vakit kaybetmeden geri dönüyor. Doğal olarak Holt'un tarzı daha ağır bir hava katıyor albüme.

Parçalarda çok karmaşık düzenlemelere rastlamıyoruz. Enstrümanların hareketleri ile çıkıyor karmaşa önümüze. Hammond'un nefis tonları, gitarla sık sık kapışma düzeyine geliyor. Ritimlerle birlikte kaotik bir ortam baş gösterdiğinde ise bir anda toparlanıp ana melodiye geri dönüyorlar. Uriah Heep'in Demons and Wizards ile başlayan dönemindeki gibi parçalara Warhorse'ta da rastlayacaksınız. Ama parçaların Uriah Heep parçaları ile uzaktan yakından alakası yok. Kendilerine ait bir tarzları olduğu ortada.

WARHORSE
Ashley Holt / Vokal
Ged Peck / Gitar
Frank Wilson / Hammond Org, Piyano
Nick Simper / Bass
Mac Poole / Davul

WARHORSE
01. Vulture Blood (6:13)
02. No Chance (6:22)
03. Burning (6:17)
04. St. Louis (3:50)
05. Ritual (4:54)
06. Solitude (8:48)
07. Woman of the Devil (7:16)

1 Kasım 2022 Salı

Lucifer's Friend - Lucifer's Friend (1970)

Her şey John Lawton’ın Batı Almanya turnesindeyken dağılma kararı alan Stonewall adlı gruptan ayrıldıktan sonra Almanya’ da kalmaya karar vermesiyle başlıyor. The German Bonds adlı grubun elemanları olan Peter Hesslein (gitar), Dieter Horns (bass gitar), Peter Hecht (tuşlular) ve Joachim Reitenbach (davul) ile karşılaşması üzerine daha önce incelediğimiz Asterix adı altında 1970 tarihli aynı adlı albümlerini yayınlıyorlar. Yine aynı sene isimlerini Lucifer’s Friende çevirerek bahsedeceğim albümü kaydediyorlar.

Lucifer’s Friend ilk albümü ile Asterix’in Hard Rock / Krautrock soundunu katlayarak neredeyse günümüz doom metaline yakın ağırlıkta ağır gitar riffleri ve bass partisyonları ile bezeli, tuşluların ikinci bir gitar kıvamında ama nadiren öne çıktığı süper yırtıcı bir tarza bürünmüş. Metal demişken de Sabbath’ ın Alman şubesi denemeyecek özgünlükte blues etkisinden uzak pasajlar (malum Sabbath’ın ilk dönemi) ve hatta kimi zaman krautrocka çalan uzun ve evrilen doğaçlama araları ile bambaşka bir kulvarda sesini duyurabilmişler. Benzerliklere rastlasanız bile pek dikkatinizi çekmeden bambaşka noktalara giden parçaların trafikleri, kendinizi kaybetmenize neden oluyor. (headbang için biçilmiş kaftan)

Müziğin sürükleyiciliği ve enstrumanların fevkalade uyumlarının üzerinde geçtiğimiz sene kaybettiğimiz John Lawton’un sesini beşinci ensturman gibi kullanmasının da grubun ismini duyurmasında büyük bir etkisi var. Vokal aralığının parçalara yarattığı güçlü etki ile neredeyse Ronnie James Dio’ lu Rainbow dönemlerini hatırlattığını eklemeden geçemeyeceğim. (ki aralarında 6 sene gibi bir fark var) 

Açılışından sonuna dek hiç soluk vermeyen bir albüm Lucifer’s Friend ve günümüze olan etkilerinin yoğunluğunu fark etmemeniz mümkün değil. Daha sonraki albümlerinde psychedelic’ten jazz rock’a kadar geniş yelpazede denemeler yapsalar ve elbette zamanla bu albümün bir kaç gömlek üstüne çıksalar da ilk albümlerindeki çiğ, yırtıcı ve karanlık soundu her zaman tercih ederim.

LUCIFER’S FRIEND

John Lawton / Lead Vokal
Peter Hesslein / Lead Gitar, Vokal, Vurmalılar
Peter Hecht / Org, Piyano, French Horn ("Ride the Sky")
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar

LUCIFER’S FRIEND

01. "Ride the Sky"  2:55
02. "Everybody's Clown"  6:12
03. "Keep Goin'"  5:26
04. "Toxic Shadows"  7:00
05. "Free Baby"  5:28
06. "Baby You're a Liar"  3:55
07. "In the Time of Job When Mammon Was a Yippie"  4:04
08. "Lucifer's Friend"  6:12

31 Ekim 2022 Pazartesi

Yggdrasil / Yggdrasil (1972)

1970
ortalarında Münih'te kurulan underground gruplardan biri Yggdrasil. 2 yıla yakın süren kısa ömürlerinde tek albüm ve fazladan bazı parçalar kaydedebilmişler, hepsi o. Tek albümlüler listemizin orta sıralarının hemen üstünde yer alabilecek niteliklere sahip bir müzikal anlayışları var. Bu arada albümü kaydetmişler ama yayınlanması için epeyce beklenmesi gerekmiş. Pek çok kaynakta albüm 1972 yılına tarihlense de bu aslında kayıt tarihi. O dönemde sadece 10 kadar kopyası basılmış, o da dinleyip eleştirmeleri için bazı insanlara dağıtılmış.

Akıbeti çok bilinmemekle birlikte ancak 2009 yılında Garden of Delights etiketiyle CD formatında basılana kadar albümle ilgili bir gelişme yaşanmadığını söyleyebiliriz. Garden of Delights da bulabildikleri bütün materyalleri bonus olarak albüme eklemiş ve ortaya 70'lerden enfes bir arşivlik çıkmış.

Underground bir grup olmalarının albümün yayınlanması konusunda etkileri büyük olsa gerek. Yine de yıllar sonra olsa da dinleyebileceğimiz bir işe imza atmayı başarmışlar. Krautrock'ın ayrıksı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkan albüm Progressive Folk temeli üzerine şekillendirilmiş. Çoklu vokaller, uzun flüt eşlikleri ve melodik yapısıyla güzel bir geliştirilmiş Folk örneği Yggdrasil.

Belirtmek gerekir ki Krautrock janrı içine girseler de rafine edilmiş düzenlemeler, sade bir şekilde yerini alan vokal ve enstrüman kullanımları ile daha çok İngiliz Folk Rock gruplarına benziyorlar. Psychedelic ve Progressive etkileri doğal olarak bir hayli fazla. Ama Psychedelic'in önemli açmazlarından birini ekarte ederek parçaları daha melodik bir yapıya büründürebilmişler. Flüt bölümlerinin uzunluğu ve atmosfer yaratma becerisi de buna eklenince albüm başka bir yerde duruyor. Solo mantığıyla kaydedilmiş orkestrasyonlara da parçalarda çok fazla yer verilmiş. Bu da doğal olarak albümdeki müzikal çeşitliliği arttırmış. Vokalin sadeliği, çeşitliliğin üzerinde farklı bir etki yaratıyor. Bir anda ortaya çıkıp bütün yapıyı sadeleştirip parçaların önünü açıyor. Enstrümanlar da bu durumdan faydalanıp kendilerini kaybedebilecekleri kadar fazla kaybediyorlar.

Dönemin müzikal ruhunu ve anlayışını çok iyi yansıtan arşivlik albümlerden biri özetle Yggdrasil. Sona gelmişken ismin anlamına da değinelim. Yggdrasil, İskandinav mitolojisinde evrenin merkezinde yer alan, 9 diyarı birbirine bağladığına inanılan devasa bir ağaçtır ve grup da adını buradan alıyor.

YGGDRASIL

Walter Waldosch / Vokal, Bass, Recorder
Peter Jakob / Flüt
Werner Vill / Vokal
Fred Beck / Gitar, Flüt
Uli Kellner / Gitar, Bass
Reinhold Fries / Davul

YGGDRASIL

01. Something On My Mind (5:13)
02. Birds Still Flyin' in the Rain (7:51)
03. Mothers and Seeds (7:17)
04. I'm Setting Old (4:42)
05. Lizzy's Song (4:43)

30 Ekim 2022 Pazar

Cargo / Cargo (1972)

1970
 yılı ortalarında September adıyla kurulan Hollandalı grup birkaç 45'lik kaydettikten sonra isimlerini Cargo olarak değiştirip devam ediyorlar. 1972 yılında tek albüm kaydettikten sonra da aynı yıl içerisinde dağılıyorlar. Haklarında çok fazla bilgi sahibi değiliz yine. Ama 2 kardeşin başı çektiğini ve Argus dönemi Wishbone Ash tarzı bir Heavy Progressive Rock yaptıklarını biliyoruz.

September adıyla kaydettikleri parçaların tutmaması sonrasında isim değiştiren dörtlü, dönemin yükselen değeri Progressive Rock'ı kullanarak kendilerine bir yer edinmeyi amaçlamışlar gibi duruyor. Ortaya çıkan albümün bu konudaki yeterliliği karşıladığı düşünülürse de amaçlarına ulaşmışlar diyebiliriz rahatlıkla.

Gruptaki iki gitaristin kardeş olması albüm için büyük avantaj sağlamış. Zira birbirlerini çok iyi tanımalarından dolayı olsa gerek 2 gitarla enfes yorumlar ve hareketler yapmışlar. Gitarlar sürekli olarak birbirlerini tamamlıyor, birbirlerinin hareketlerine cevap veriyorlar. 2 gitar kullanmak zorken bunu başarabilmiş olmaları ayrıca takdire şayan bir durum. Grubun ritim bölümünün de gitarlardan geri kalır yanı yok. Pürüzsüz ve akıcı bir şekilde ilerliyor hem bass hem de davullar. 

Albüm, Psychedelic Rock ve Hard Rock üzerine temellendirilmiş ve Progressive Rock'a doğru evrilmiş. Orijinal hali 4 uzun ve birbirinden iyi parçadan oluşuyor. Daha sonraları çıkan CD versiyonunda ise September zamanlarında kaydettikleri parçalar eklenmiş durumda. Her ne kadar sonradan eklenenler grubun tadını, albümün kimliğini bozuyor olsa da Cargo için iyi bir arşivlik iş de olmuş. Orijinal parçaların sıklıkla Jam'e kayan yapısı albümün tamamının sanki bir seferde stüdyoya girilip çalınmış izlenimi yaratıyor. Dinlerken çoğunlukla doğaçlama olduğunu bile düşünüyor insan. Az sayıdaki vokal mümkün olduğunca geride bırakılmış. İşi yapan sadece müzik. Zaten albümü dinleyip bitirdiğinizde vokali hatırlamıyorsunuz bile, albüm enstrümantalmiş izlenimi yaratıyor size. Dolu dolu gitarlarıyla o kadar sağlamlar ki dinledikçe defalarca dinleme isteği uyandırıyor.

Ne yazık ki hiç iş yapamadıkları September dönemi bile Cargo'dan uzun olmuş. Bu da bizim tek albümle idare etmemiz zorunluluğunu yaratıyor. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasak da "hiç olmamasından iyidir" mantığıyla hareket etmek en doğrusu. Keyif alacağınız, coşkulanacağınız, yok artık daha neler diyeceğiniz tarzda bir albüm.

CARGO

Jan De Hont / Gitar
Adrie De Hont / Gitar
Willem de Vries / Vokal, Bass
Dennis Whitbraad / Davul

CARGO

01. Sail Inside (10:54)
02. Cross Talking (8:33)
03. Finding Out (5:14)
04. Summerfair (15:35)

29 Ekim 2022 Cumartesi

Space Farm / Space Farm (1972)

Yeni Zelanda
Rock müziğinde 1965 yılında kurulan The Underdogs'un etkileri bir hayli fazla. Blues Rock yapan gruptan çıkan elemanlar ülkedeki rock müziğin gelişimine katkı sağlayan grupları ya kurmuşlar ya da içlerine yer almışlar. Konumuz olan Space Farm da The Underdogs'tan çıkma gruplardan biri. The Underdogs'un kurucu elemanlarından Harvey Mann gruptan ayrıldıktan sonra birkaç yıl solo çalışmalar yapıyor, farklı gruplara eşlik ediyor. Ama grupla da bağını koparmamış. 1971 yılında The Underdogs dağıldığında Glen Absolum ve Billy Williams'la birlikte Space Farm'ı kuruyorlar.

Space Farm da sık bahsettiğimiz tek albümlü gruplardan. Ama aynı zamanda işi hakkıyla yapıp enfes bir albüm bırakanlardan. Grup kurulduktan hemen sonra kayıtlara başlamışlar ve albüm kaydı bittikten kısa süre sonra d dağılmışlar. Oysa ki daha çok iyi işler çıkabilirmiş gruptan. Bu o kadar bariz ki haklarında okuma yapabileceğiniz pek çok kaynakta isimleri Jimi Hendrix ile anılıyor. Yani tek albümle kalmış olmaları bizim için gerçekten üzücü.

Diğer yandan grubun tek albümle kalmasının olası en büyük sebebi -ki bu sebep albümün yapımcısı tarafından da daha o dönemde dile getirilmiş- vokalin yetersiz kalmasından kaynaklı Harvey Mann'in sesi ve vokal tekniği ile olacak bir iş değilmiş bu. O kadar net bir durummuş ki albümün yapımcısı aslında 1971 yılı sonlarında yayınlanan albümün ticari başarısızlığını Mann'ın vokaline bağlayıp, albümü The Underdogs'tan Murray Grindlay'in vokal desteğiyle tekrar kaydedip yayınlıyorlar. Ama ortaya çıkan sonuç Mann vokalinden daha kötü bir sonuç olduğu için Space Farm tarihin tozlu raflarındaki yerini alıyor.

Grubun müzikal anlayışı ilgili söylenebilecek çok fazla kötü söz yok gibi. Blues kökenli oldukları, Psychedelic Rock'tan beselenerek Progressive Rock yaptıkları ortada. 3 kişilik bir gruptan çıkabilecek en iyi sesler bu albümde toplanmış neredeyse. Bu noktada az önce fena halde yerin dibine batırdığımız Harvey Mann vokalinin de albümün içinde kaybolduğu, yetersizliklerinin ticari başarısızlık etkisi yaratsa da albüme dezavantaj sağlamadığı da açık bir şekilde görülüyor. Mann'ın vokalden kaybettiklerini geri kazanmak istercesine çaldığı gitarlar zaten sizi alıp götürüyor. Çoğunlukla vokali duymuyorsunuz bile. Tabi bazı noktalarda keşke başka bir vokal olsaymış dediğiniz de oluyor. 

SPACE FARM

Glen Absolum / Davul
Harvey Mann / Gitar
Billy Williams / Bass
Bob Gillette / Saksafon (Konuk Müzisyen)

SPACE FARM

01 - Space Farm 3:14
02 - Homeward Bound 3:56
03 - Infinity Way 3:24
04 - Waking Dream 3:40
05 - On the Loose 3:14
06 - Flying 4:23
07 - Gypsy Dream 6:23
08 - Wheel 4:14
09 - Lover Not a Dancer 3:36

28 Ekim 2022 Cuma

Percewood's Onagram / Ameurope (1974)

1968
Mayıs'ında Avrupa çalkantılı bir dönem geçirirken Almanya'da genç bir müzisyen One Plus None takma adıyla ve kendi imkanlarını kullanarak bir parça kaydetti. Parçanın adı Desert Walker'dı ve kısa sürede BBC'nin listesinde 2 numaraya kadar yükseldi. Şarkının nefasetini ve müzisyenin yeteneğini fark eden Alexis Korner, Wolfgang Michels'i Londra'ya davet edip onunla çalışmalara başladı. Bu dönemin sonunda ortada dişe dokunur bir şeyler yoktu ama Michels deneyim kazanmış ve kendi ayakları üstünde durabilecek hale gelmişti.

1969 yılında Michels Almanya'ya dönüp Bremen'de Percewood's Onagram'ı kurdu. Hızlı bir şekilde kaydedilen albüm çok iyi değildi ama devam etmeleri için yeterli sebebi de vermişti. 1971 ve 1972 yıllarında kaydettikleri albümler ilkinin aksine müzikal açıdan fazlasıyla doyurucu ve başarılıydı. Ama en büyük başarıyı da 1974 yılında kaydedip yayınladıkları Ameurope ile yakaladılar. Ne yazık ki bu, grubun devam etmesini sağlayamamıştı ve 1975 yılında Percewood's Onagram dağıldı.

Almanya'nın ilk bağımsız gruplarından biri olan Percewood's Onagram albümlerinde Folk kökeninden beslenen Psychedelic Rock, Progressive Rock ve nihayetinde Krautrock olarak anılacakları bir tarzı icra ettiler. Michels'in yaratıcılığı ve yetenekleri albümlerin her yerinde hissediliyor. 1973 yılında gruba dahil olan 2 Amerikalı Peter Conant-Schaffer ve Geary Priest'ın da etkileri bir hayli fazla. Muhtemelen albümün adı da Amerika - Avrupa birleşiminden geliyor.

Sakin tonlarda ama etkili şekilde oluşturulan parçalar birbirini takip eden bir yapıya da sahip. Konsept albüm değil elbette ama yakınlığı da şaşırtıcı. Albümde özellikle gitarların sık sık öne çıkarak kendini göstermesi keyif verici bir hal alıyor. Geri vokallerin koro mantığıyla ara ara yaptığı girişler de gitarların naif gösterisine eşlik ediyor.

Ameurope'da Jazz Rock'a da rastlayabiliyorsunuz bazı bölümlerde. Derin ve inceliklerine girmeden üstünden geçip gidiyorlar. Bu da albüme farklı bir hava katıyor. Özellikle melodik parçalarda etkilerin biraz daha fazla gözlemlenebildiğini söyleyelim.

Bu arada belirtmeden geçmememiz gereken bir konu daha var. Ameurope, birçok müzik eleştirmeninin en iyi Rock albümleri listesinde kendine yer edinmiş durumda. Her ne kadar bu tip listelerin tutarsızlığı ve popüler olana yönelmesi açık bir şekilde görülse de en azından Percewood's Onagram ve Ameurope'un bu listede yer alması sevindirici bir durum.

PERCEWOOD'S ONAGRAM

Wolfgang Michels / Vokal, Gitar
Klaus Kaufmann / Piyano, Org
Jojo Ludwig / Davul, Vurmalılar, Gitar, Bass, Vokal, Flüt
Eddy Muschketat Armonika, Vokal, Vurmalılar
Peter Conant-Schaffer / Lead Gitar
Geary Priest / Davul
Gerald Heinemann / Vokal, Vurmalılar
Uwe "Bass" Meyer / Bass

AMEUROPE

01 - Cause Me Pain 4:53
02 - Lonely Places 3:01
03 - Since I Met You My Darling 2:22
04 - I've Got My Woman 4:36
05 - You Don't Know What It Means 3:27
06 - Mind Is Political Pollution 3:16
07 - Jew Blues 2:01
08 - Leaders 5:42
09 - Lonely 4:23
10 - The Wilderness 4:36
11 - The Tamer and His Beasts 1:34
12 - Give Me All I Deserve 3:52
13 - Ameurope 2:48
14 - If You Did 0:46

27 Ekim 2022 Perşembe

Bram Stoker / Heavy Rock Spectacular (1972)

Grubun adından hemen anlaşılacağı üzere, başlangıçta Gotik tarza yakın bir müzik yapan Bram Stoker, 1969 yılında Bournemouth, İngiltere'de kuruldu. Albümü kaydetmeye başlayacakları yıla geldiklerinde müzikal çeşitliliklerini bir hayli arttırmışlardı. Psychedelic Rock, Klasik Müzik, Symphonic Rock gibi türleri Gotik ile birleştirerek kendilerine has bir müzikal anlayış geliştirmeyi başarabilmişlerdi.

Grubun önemli ismi olan klavyeci Anthony Bronsdon'ın aldığı klasik müzik eğitiminin hem grubun müzikal anlayışına hem de enstrüman kullanımlarının çeşitlilik gösterdiği bir yapıya katkısı büyüktü. Zaten birbirlerini tanıyan insanlardan kurulu olan grubun diğer elemanları da azımsanmayacak derece iyiydiler ve Bronsdon'ın enfes Hammond oyunlarına rahatlıkla eşlik edebiliyorlardı.

Albümün kaydedildiği yıla kadar müzik arenasında epeyce yol almış ve fazlasıyla beğenilmişlerdi. Sahne aldıkları yerlerde kendi parçalarının yanında hepsi birbirinden farklı cover parçalar da çalıyorlardı. Bram Stoker'ı takip eden dinleyicilerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Albüm kaydına girdiklerinde kayıtlar çok kısa sürede bitirilmişti. Sürenin kısa olması, parçaları uzun süredir birlikte çalıyor olmalarından kaynaklıydı. Albüm yayınlanana kadar da her şey yolunda gitmişti. Ama ne olduysa albümden sonra oldu ve grup dağılarak tek albümlü efsaneler listesindeki yerini aldı.

Heavy Rock Spectacular (albümün diğer bir adı da Schizo-Poltergeist'tır bu arada) az önce de bahsettiğimiz gibi pek çok farklı türden beslenerek gelişiyor. Bronsdon'ın Hammond ile yaptığı nefis çıkışlar, grubun ritim bölümünün melodik parçalardaki kusursuz birlikteliği, gitarın her duruma uyum sağlayan akıcılığı albümün neden başarılı olduğunu kısa şekilde özetliyor. Parçaları birlikte yazmalarının gruba büyük fayda sağladığı da görülüyor. Bütün enstrümanlar neyi neden yaptığını bilerek hareket ediyor albüm boyunca. 

Albümdeki tek eksiğin etkileyici bir vokal olduğu düşünülebilir. Ama yapılan birkaç dinlemeden sonra aslında vokale gerek bile olmadığı kanaatine hemen varılabilir. Özelliksiz ve sade vokalin etkileyici olduğu nadir albümlerden biridir, onu da ekleyelim.

Albümün baştan sona hiç durmadan, hareket halinde bir havası var. Durağanlaşan parçalarda bile ortaya çıkan melodik yapı sürekliliği sağlamaya yetip artıyor. Temponun yükseldiği yerlerde ise bambaşka evrenlere geziye çıkmış gibi hissettiriyor dinleyene. Prog Related'ın arşivde olmazsa olmaz albümlerindendir Heavy Rock Spectacular.

BRAM STOKER

Peter Ballam / Gitar
Anthony Bronsdon / Hammond Org, Klavyeler
John Bavin / Bass, Vokal
Rob Haines / Davul

HEAVY ROCK SPECTACULAR

01. Born to be free (3:43)
02. Ants (3:48)
03. Fast decay (3:49)
04. Blitz (5:33)
05. Idiot (4:28)
06. Fingal's cave (7:42)
07. Extensive corrosion (4:19)
08. Poltergeist (4:35)

26 Ekim 2022 Çarşamba

Beggars Opera / Waters Of Change (1971)

Her ne kadar Birleşik Krallık içinde görünseler de onlar aslında İskoçyalı. 70'lerin hemen başında Glasgow, İskoçya'dan çıkan en iyi Progressive Rock gruplarından biridir Beggars Opera. Genellikle daha popüler olanların gölgesinde kalmış olmaları haklarındaki bu gerçeği de değiştirmez. 

1969 yılında Ricky Gardiner, Martin Griffiths ve Marshall Erskine tarafından kurulan grup, ertesi yıl Vertigo ile albüm anlaşması yapıyor. Kaydettikleri ilk albüm Act One müzikal kalite anlamında gerçekten de üst noktalardan birinde yer alınca diğer albümlerin de yolu açılıyor. Ama ikinci albümde kadro değişiklikleri yaşanıyor. Gruba yeni dahil olan Virginia Scott ve Gordon Sellar ikinci albüm Waters of Change'e pozitif yönde çok fazla katkı sağlıyorlar. Her ne kadar ilk albüm gibi olmasa da en az onun kadar iyi bir albüm ortaya çıkıyor. Albümden çıkan 45'lik Time Machine Avrupa'nın pek çok yerinde dinlenirken Almanya'da listeleri alt üst ediyor. O kadar ki grup hemen ardından Almanya turnesine çıkma kararı alıyor. Turnenin başarısı grubu daha fazla motive ediyor ve birbiri ardına albüm kaydına başlıyorlar. Fakat 1976 yılında çeşitli sorunlardan kaynaklı olarak dağılıyorlar. Biz de eldeki albümlerle idare etmek zorunda kalıyoruz. Daha sonraları grup bir araya gelip albümler kaydetse de 70'lerdeki başarıyı elde edemiyorlar.

İlk albümün yanında biraz sönük kalsa da Waters of Change daha fazla kişiselleştirebileceğiniz, daha samimi ve size yakın duran bir albüm. Öyle enfes, efsanevi melodiler, enstrüman oyunları, muhteşem vokaller filan beklemeyin! Belli bir miktar olmakla birlikte daha iyilerini mutlaka dinlemişsinizdir. Ama az önce bahsettiğimiz gibi bir anda kişiselleştirebileceğiniz bir albüm bu. Parçalara hemen adapte olup sanki uzun zamandır dinliyormuşsunuz izlenimi bırakır insanda. 

Bu durumun oluşmasındaki en büyük etkenler hiç şüphesiz org ve mellotron bölümleri ile üst düzeyde şarkı sözleridir. Vokalin eşlik etiği yerlerde sizi sürüklediği melankoli havası da etkileyicidir. Symphonic Rock'ın kıyısından geçen melodik parçalar sizi alıp götürür. Albümün durağanlaşan yerlerinde bir yerlerden King Crimson çıkacakmış hissiyatı uyansa da kendine özgü yapıya sahip, etkileyici bir albümdür.

BEGGARS OPERA

Martin Griffiths / Lead Vokal Cow Bell
Ricky Gardiner / Lead Gitar, Akustik Gitar, Vokal
Alan Park / Org, Piyano
Virginia Scott / Mellotron, Vokal
Gordon Sellar / Bass, Akustik Gitar, Vokal
Raymond Wilson / Davul, Vurmalılar
Marshall Erskine / Bass, Flüt (5. Parça)

WATERS OF CHANGE

01 - Time Machine 8:05
02 - Lament 1:51
03 - I've No Idea 7:41
04 - Nimbus 3:34
05 - Festival 5:57
06 - Silver Peacock Intro 0:22
07 - Silver Peacock 6:31
08 - Impromptu 1:17
09 - The Fox 6:48

25 Ekim 2022 Salı

Jade Warrior / Jade Warrior (1971)

Rock
müzik tarihinin en kendine has, en karmaşık müzikal anlayışına sahip gruplarından biri olma konusunda Jade Warrior'ın üzerine yoktur. Yaptıkları müziği kategorize etmek zor olduğu kadar doğru, tutarlı ve net bir şey de söylemek imkansızdır. Tür, tarz, etnik köken düşünüldüğünde çok fazla yerden beslenen grup kaotik yapısına rağmen enfes bir müzikaliteye sahiptir.

Hikaye 60'ların ilk yarısında başlar. İkisi de forklift operatörü olan Tony Duhig ve Jon Field bir fabrikada tanışırlar. Aralarındaki muhabbet ilerledikçe ortak müzik zevklerine sahip olduklarını fark ederler. Diğer taraftan bilmediklerini birbirleriyle paylaşarak sandıktaki hazineyi daha da büyütürler. Ardından müzik yapma hevesine kapılırlar ve o motivasyonla Jon conga, Tony de gitar öğrenmeye başlar. İşi biraz kaptıklarında da basit bir kayıt cihazı (bildiğimiz tape recorder) edinip çok katmanlı kayıtlar yapmaya başlıyorlar. 1968 yılında da July adıyla bir Psychedelic Rock grubunun içinde yer alıyorlar. Tek albüm kaydederek dağılan grubun ardından ise Duhig ve Field, Jade Warrior macerasına başlıyorlar.

1970 yılında Glyn Havard'ın katılımıyla başlayan Jade Warrior, Vertigo ile albüm anlaşması yapar ve bir sonraki yıl, konumuz olan ilk albüm Jade Warrior piyasaya sürülür. Ticari anlamda çok büyük başarı elde edemese de grubun albüm yapmasına yetecek kadar bir getirisi olur. 

Progressive Rock içerisindeki en marjinal gruplardan birinin ilk albümü olarak kalitesi ortalamanın üzerindedir. Ama albümün önemli özelliği Kuzey Afrika, Japonya özelinde Uzak Doğu, Hindistan ve Orta Doğu folklorundan etkiler barındırmasından gelir. Psychedelic Rock'tan Space Rock'a uzanan, oradan etnik labirentlerde dolaşan, havası oldukça değişik bir albümdür. Nereye koyacağınızı, hangi janrdan çıkarıp hangisine sokacağınızı bir türlü bilemezsiniz. Enstrüman kullanımları albümün yapısı düşünüldüğünde yeterli derecede iyidir. Tempo olarak zaman zaman ağırlaşıp zaman zaman üst seviyelere çıkar. Field ve Duhig'in önceki çalışmalarından esinlenen Blues etkileşimleri albümün her yerinde hissedilir ama kendini ne çıkaramaz. Zira albümdeki kabile müziği daha baskındır. 

Sıkılmanıza fırsat bırakmayacak denli çok fazla şey içerir Jade Warrior albümü. Her dinleyişte yeni bir şeyler keşfetmenize olanak tanır. 

JADE WARRIOR

Glyn Havard / Bass, Vokal
Tony Duhig / Gitar
Jon Field / Vurmalılar, Flüt

JADE WARRIOR

01 - The Traveler 2:25
02 - A Prenormal Day at Brighton 2:40
03 - Masai Morning 6:47
04 - Windweaver 3:50
05 - Dragonfly Day 7:47
06 - Petunia 4:45
07 - Telephone Girl 4:50
08 - Psychiatric Sergeant 3:02
09 - Slow Ride 2:30
10 - Sundial Song 5:08