14 Aralık 2022 Çarşamba

Hannibal / Hannibal (1970)

Haklarında değişik hikayeler olan gruplardan biri de Hannibal. Birmingham, İngiltere'de 1969 yılında kurulduğu ve tek albüm çıkarıp dağıldığı dışında tarihsel bir bilgi yok. Lakin bazı kaynaklarda grubun Bakerloo isimli nefis İngiliz Blues Rock grubunun küllerinden doğduğu, ardılı olduğu yazılı. Albümde çalan elemanlara bakıldığında ise Bakerloo kadrosunda olan hiç kimsenin Hannibal'da olmadığı görünüyor. Belki albüm bilgileri içerisinde yer almayan, ama Bakerloo albümüne konuk müzisyen olarak katılmış birileri, yine konuk müzisyen olarak katılmış olabilir Hannibal albümüne. Fakat ona dair de bir iz yok. Sonuç olarak grubun ne tarihsel ne de müzikal anlamda Bakerloo ile en ufak bir bağı yok diyebiliriz rahatlıkla.

Jazz'dan yola çıkan bir müzikal anlayışa sahip Hannibal. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Blood, Sweat & Tears ile Chicago'nun sayesinde kabul gören Jazz Rock'a kattıkları pek çok şey olduğu da albümün her yerinde görülüyor. Ara ara Blues esintileri hissedilse de genel olarak gittikleri yön belli. 

Albümde yer alan müzisyenlerin yetenekli oldukları da açıkça görülüyor. Son derece doyurucu ve hatasız çalıyorlar. Virtüöz mertebesine yükseltilecek denli olmasa da her birinin ayrı ayrı başarılı olduğunu söylemek en doğrusu. Psychedelic Rock temelli olduğu görülen vokal anlayışı ise albüme değişik bir hava veriyor. Bir anda yükselen, kendine geldiğinde sakin bir şekilde devam eden vokal özellikle davul bölümlerinden hemen önce ve sonrasında ortaya çıktığında yarattığı etki daha da fazlalaşıyor.

Adrian Ingram'ın Blues tabanlı gitarları neredeyse albümdeki bütün tempoyu belirliyor. Bunda Ingram'ın parçaları yazdığı kendine ayrıcalık tanımış olma ihtimali de yüksek tabi. Diğer yandan, daha sonraları yani Hannibal macerasının hemen ardından Electric Light Orchestra'da çalmaya başlayacak olan Bill Hunt'ın klavyeleri ise Psychedelic, Space ve Progressive arasında gidip geliyor. Cliff Williams'ın bol saksafonlu bölümleri ise gerçekten hayranlık uyandırıcı.

Albümün pek çek yerinde parçaların nereye gittiğini ya da gideceğini / gidebileceğini tahmin etmek oldukça güç. Türler ve tarzlar arasında inanılmaz seri ve güzel geçişler yapabiliyorlar. Jazz ile başladığınız parçanın ne zaman Blues içeren bir Psychedelic'e döndüğünü fark edemiyorsunuz bile. 

HANNIBAL

Jack Griffith / Bass
John Parkes / Davul
Adrian Ingram / Lead Gitar
Bill Hunt / Hammond Org, French Horn
Cliff Williams / Tenor Saksafon, Klarnet
Alex Boyce / Vokal

HANNIBAL

01 - Look Upon Me 6:36
02 - Winds of Change 7:29
03 - Bend for a Friend 10:29
04 - 1066 6:31
05 - Wet Legs 4:47
06 - Winter 8:06

13 Aralık 2022 Salı

Secret Oyster - Sea Son (1974)

Daha önce adından söz ettiğimiz Burnin Red Ivanhoe’nun dağılması ardına 1972 senesinde kurulan Secret Oyster adını yine Burnin Red Ivanhoe’nun kendi adlarını taşıyan 1970 tarihli albümünün kapanış parçası “Secret Oysters Service” ten alıyor.

Burnin Red Ivanhoe’nun aksine ilk albümleri ile Psychedelic Rock'tan arınmış bir tür ağırlıklı Jazz Fusion harmanında takılmışlar. (ki bu albüm de taş gibi) Bahsedeceğim ikinci albümleri Sea Son ile daha çok Gong ve Colosseum’un 1970’lerin ortalarından sonra yöneldiği tarzda Jazz Fusion akımına kapılmış, neredeyse birebir örnek aldığı Mahavishnu Orchestra ve Miles Davis gibi babaların da gerisinde kalmamışlar.

Genel anlamda kulaklara Mahavishnu’nun Billy Cobham’sız hali (ilk albümden sonra grubu terk eden Bo Thrige Andersen olmadığından) gibi gelse de en az onlar kadar yaratıcı komposizyonlara ve icra yeteneğine sahipler. Claus Bøhling gitarda McLaughlin gibi yardırırken, Jan Hammer’ın izdüşümü Kenneth Knudsen synth ve piano ile atmosferi dengelemekte büyük iş başarıyor. Atmosfer bazen birbirine giren bir dolu ses yığınına dönüşen, her enstrümanın ayrı sololar attığı kakafoni şovuna da dönüşebilse de Karsten Vogel’ın atmosfere olan Miles etkisi derinden ve armonilerde büyük fark yaratıyor. Jess Staehr ve Thrige Andersen’in yerini alan Ole Streenberg’in altyapıdaki sadelikleri bahsettiğim kakafonik durumların da bir nebze önüne geçiyor.

İlk albümdeki çiğ ama orijinal sound'un yerini alan ayakları yere basan ama pek çok döneminin babalarından da ağır etkilenmiş müzikaliteleri pekala deneyimlemeye değer.

SECRET OYSTER

Claus Bøhling / Gitat
Kenneth Knudsen / Piyano, Moog
Karsten Vogel / Alto & Soprano Saksafon, Org
Jess Staehr / Bass
Ole Streenberg / Davul, Vurmalılar

Konuk Müzisyenler:
Finn Ziegler / Keman (1,5)
Hans Nielsen / Keman (1,5)
Bjarne Boie Rasmussen / Viola (1,5)
Erling Christensen / Çello (1,5)
Palle Mikkelborg / Strings Score & Düzenlemeler (1,5), Trompet (3,6)
Kasper Winding / Konga, Vurmalılar (3)

SEA SON

01. Oysterjungle (2:57)
02. Mind Movie (9:14)
03. Pijamamafia (6:07)
04. Black Mist (3:40)
05. Painforest (5:40)
06. Paella (8:23)

12 Aralık 2022 Pazartesi

Brian Davison's Every Which Way / Every Which Way (1970)

Efsanevi grup The Nice 1970 yılında dağıldığında grup elemanları farklı gruplar kurdular. Keith Emerson ELP macerasına başlarken, Lee Jackson ise Jackson Heights ile devam etme kararı almıştı. Davulcu Brian Davison ise Every Which Way'i kurarak hızlı bir giriş yaptı, giriş o kadar hızlıydı ki çıkış da aynı hızla oldu. Grup, 1970 yılı içerisinde kurulup, albüm kaydedip, The Marquee Club'da sahne alıp dağıldı. Geride bıraktıkları albüm fazlasıyla dikkate değer bir albüm olsa da grubun devamlılığını sağlayamadı.

The Nice'da özellikle Keith Emerson'ın gölgesinde kalan Davison bu albümle o kadar iyi patlıyor ki kendisine ne kadar haksızlık edildiğini kanıtlıyor. Progressive Rock içerisinde önemli bir yeri hak eden Every Which Way müzikal anlayışı içerisine pek çok tür ve tarzı katarak ilerliyor. Tür çeşitliliği o kadar fazla ki Van Der Graaf Generator'dan East Of Eden'a, Traffic'ten Savoy Brown'a kadar pek çok gruptan izlere rastlamak mümkün. Tabi bu izlerin birebir kopyalama ya da benzerlikten öte bir durum olduğunu da söylemek gerekiyor. Every Which Way de kendine has bir duruş sergileyen, kendine ait bir müziği var eden gruplardan.

Ticari olarak başarı kazanamamış olsa da içerdiği 6 parça ile fazlasıyla iyi bir albüm. Ama yüksek ihtimalle ticari başarıyı yakalayamamış olmaları, grup içi anlaşmazlıklar gibi sorunlardan kaynaklı olarak kısa sürede dağılmaları, albümün dönemi içerisinde tanınmasını da etkilemiş. Çok az bir kitle tarafından tanınan, bilinen bir grup olarak kalmışlar. Zaman içerisinde ise hakları az da olsa teslim edilmiş.

Blues, Jazz, Folk, Psychedelic ve hatta Country'nin bile etkilerine rastlayabileceğiniz Every Which Way'de Progressive öğeler ön planda. Fakat grup ve albüm hakkında yazılan pek çok yazıda Prog Related olarak tanımlanıyorlar. Ayrım yapma ve kategorilendirme konusunda Progressive Rock başlı başına bir sorun yaratırken Prog Related gibi ekler ile daha da karışıklaşıyor iş. Farklı türlerden beslenen, nereeyse hiç benzeşmese de The Nice'ın ardılı olan Every Which Way'i de kategorilendirmek zor. Progressive Rock diyerek etiketlendirip işin içinden sıyrılmaksa en kolayı :)

BRIAN DAVISON'S EVERY WHICH WAY

Brian Davison / Davul, Vurmalılar
Graham Bell / Elektrikli Piyano, Akustik Gitar, Vokal
Geoffrey Peach / Üflemeliler, Flüt, Vokal
Alan Cartwright / Bass
John Hedley / Lead Gitar

EVERY WHICH WAY

01. Bed Ain't What It Used To (9:24)
02. Castle Sand (6:38)
03. Go Placidly (3:45)
04. All In Time (8:46)
05. What You Like (3:36)
06. The Light (6:15)

11 Aralık 2022 Pazar

Cynara / Cynara (1970)

1968
yılında tek albüm çıkarıp dağılan Listening grubunun ardından, grubun as elemanı Michael Tschudin yeni bir grup arayışını giriyor ve 1969 yılı sonlarında Cynara kuruluyor. Grubun bir anlamda Listening'in devamı olduğunu bile söyleyebiliriz. Biraz daha geliştirilmiş ama tarz ve havayla devam ediyor çünkü. Hatta Listening'in albümünde ve yayınlanan 45'liğinden 3 parça Cynara'nın albümünün ilk üç parçası olarak çıkıyor karşımıza.

2 grup arasındaki en büyük fark hiç şüphesiz Cynara'nın Psychedelic Rock'tan bir miktar sıyrılıp müzikal anlayışının içerisine Jazz Rock, Funk, Blues gibi türleri katmasından kaynaklanıyor. Listening'de ön plana çıkan hep Psychedelic Rock iken Cynara daha çok türler arasında gezinmeyi tercih ediyor. Doğal olarak bu müzikal çeşitlilik daha etkili bir sonuç çıkarıyor ortaya. Cynara'nın bahsi geçen diğer gruptan da etkin, etkili ve sağlam bir duruşu var.

Tabi ki dönemin Amerikan Rock müziğindeki en büyük etkiyi Psychedelic Rock yaratırken adamların bundan tamamen kopmasını beklemek özellikle de 1970 yılı için pek doğru bir davranış olmaz. Albümün her yerine işlemiş bir Psychedelic havasını hissediyorsunuz hep. Ama belli bir seviyede tutmayı başarıp daha ileri götürme cesaretini de göstermişler. Özellikle klavyelerin girdiği bazı bölümlerde iş bir anda Avrupa klasik müziğine kadar kayan notalar ve yerleşimler içeriyor.

Michael Tschudin'in kişisel projesi gibi düşünülse de grubun diğer elemanlarının da albüme katkıları büyük. Tek başına yapılamayacak kadar iyi bir albüm çünkü. Jeffrey Watson vokalinin de bu katkıların içinde en öne çıkanı olduğunu belirtmekte fayda var. Muhteşem bir sese sahip değil ya da sesini acayip teknik bir şekilde kullanma yeteneğine de sahip değil Watson. Ama o kadar kendi halinde ve kendine has ki samimiyeti ile dinleyiciyi büyülüyor. Zaman zaman Iron Butterfly'dan Doug Ingle'a bürünüyor gibi görünse e bundan hemen sıyrılıp kendi özgünlüğünde devam ediyor Jeffrey Watson.

Az önce de bahsettiğimiz gibi grubun as elemanı olan Michael Tschudin'in ise albüme ve gruba katkıları yadsınamayacak denli fazla. Parçaların yazımından, düzenlemelere, grubu ayakta tutma çabalarından enfes klavyelere kadar her yerde Tschudin'in izlerine rastlamak mümkün.

CYNARA

Michael Tschudin / Klavye, Davul
Jeffrey Watson / Vokal, Vurmalılar
Cal Hill / Bass
Les Lumley / Konga
Chip White / Davul

Konuk Müzisyen:
Elvin Jones / Davul (6)

CYNARA

01 - Life Stories 4:08
02 - Hello You 5:53
03 - Stoned Is 4:08
04 - Religious Song 5:19
05 - Mermaid Song 7:57
06 - Cia's Lullaby 11:25

10 Aralık 2022 Cumartesi

Silver Apples - Contact (1969)

Simeon Coxe ve Dan Taylor, The Overland Stage Electric Band adıyla New York dolaylarında düzenli olarak çalan bir grubun solistiyken, bir gün 40’lardan kalma bir osilatör ile takılmaya başlayınca, üç gitaristin grubu terk etmesiyle ile başbaşa kalırlar. İsimlerini Silver Apples olarak değiştirerek yollarına devam eden duo, Kapp records ile anlaşarak 1968 yılında ilk albümlerini çıkarır.

Fazlasıyla çiğ ve düşük prodüksiyonla kotarılmış ilk albümleri kadar tutulmamış ve hatta dağılmalarına neden olmuş ikinci albümleri Contact ilk albümde olduğu gibi jazz, blues, funk arası gidip gelen davulların üzerine osilatörler ve synthlerin kakafonik seslerinin tekrarlaması ve vokaller/okunan sözler formülüne sahip. Bir bakıma krautrock/psychedelic gibi dursa da -tamamen dönemin tonlamaları ve prodüksiyonu ile de alakalı- uçuk sözlerin derinliksiz fakat gayet etkileyici tonlarda vokalize edilmiş olması da kakafoniye ve kaosa bir odun daha ekliyor. Bu arada grubun dağılması da en az kurulmasında payı olan cüretkarlıklarından kaynaklanıyor ve ön kapakta poz verdikleri kokpitten Pan-am logosunu silmedikleri için Kapp records davalık oluyor ve piyasaya süremedikleri üçüncü albüm ile tarihe gömülüyorlar.

Herkesin cayır cayır gitarlarla yardırdığı dönemde, günümüzde minimal (elektronika) olarak adlandırılan tarzın temellerini atan bir yaklaşımla icrat ettikleri tarzları yıllar sonra Almanların Krautrock’ı olarak karşımıza çıkmış ve genel olarak tekrara dayalı bu tarzın ekmeğini Can ve Neu ve niceler gayet güzel yiyebilmiş.

Neyse ki 1994 yılında Krautrock’ın ekmeğini yemekten usanmamış bir Alman firması tarafından lisanssız olarak basılan ilk iki albümleri ile tekrar dikkat çekmiş ve bir iki sene içerisinde tekrar toplanmaya karar vermişler. 1998 yılında Dan Taylor’un kömürlüğünden çıkardığı üçüncü albümleri The Garden’ı kayıtlarını toparlayarak piyasaya süren grup aynı sene turlamaya başlar. Tur otobüslerinin yoldan çıkmasına neden olan bir kaza sonrası boynu kırılan Taylor, 2004 yılına kadar iyileşme sürecinde kalır fakat eskisi gibi davul çalamaz. 2005 yılında kalp krizinden ölen Taylor sonrası Simeon tek başına çalmaya devam eder. 2020 yılında 82 yalında ölen Simeon, ölmeden önce 2016 yılında son Silver Apple albümü Clinging To A Dream’i kaydeder. 20 yıl sonra gelen o albümün eskileri aratmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

SILVER APPLES

Simeon Coxe / Elektronik Aletler, Vokal
Dan Taylor / Vurmalılar, Vokal

CONTACT

01. Oscillations (2:47)
02. Seagreen Serenades (2:53)
03. Lovefingers (4:10)
04. Program (4:05)
05. Velvet Cave (3:28)
06. Whirly-Bird (2:39)
07. Dust (3:42)
08. Dancing Gods (5:55)
09. Misty Mountain (2:38)

9 Aralık 2022 Cuma

Jody Grind / Far Canal (1970)

Londra'da 1966 yılında kurulan Jody Grind, 2 albüm kaydedip dağılmış gruplardan biri. Tarihçeleri hakkında çok fazla bilgi yok ama grubun kuruluş kadrosunda daha sonraları Armageddon'da da karşımıza çıkacak olan Louis Cennamo bulunuyor. Bernie Holland, Pete Gavin ve tabi ki grubun kurucusu ve her şeyi olan Tim Hinkley'i de unutmamak gerekir.

İlk albüm One Step On'un muhteşemliği ve başarısının ardından Hinkley grup elemanlarını değiştirerek ikinci albüm For Canal'ı kaydediyor. İlk kadar iyi olmasa da başarılı bir albüm sayılan For Canal'ın ardından ise grup maalesef dağılıyor. Bazı kaynaklarda grubun dağılmasının en büyük sebebi olarak For Canal'ın ilkine oranla daha geride kalması olarak gösterilse de neredeyse tamamen bir tarz değişikliğine gidilen bu 2. albüm için böylesi acımasız bir yaklaşımda bulunmak da haksızlık olur.

One Step On'daki üflemeli çalgılar bu albümde tamamen ortadan kalktı. Doğaçlamaya yönelik anlayış ise yerini daha ölçülü, daha planlı programlı bir söz yazımı ve müziğe dönüştü. İlk albümün her yerinde hissedilen Psychedelic etkiler ise bir hayli azaldı ve daha Progressive bir yapı ortaya çıktı. Blues, Jazz, Folk gibi türler For Canal'ın her yerinde hissedilir durumda. Parçalara eşlik eden sert vokal yapıyı biraz sarsıyor gibi görünmekle birlikte çok büyük sorunlar da yaratmıyor. Gerçi Red Worms & Lice parçasında bunu gerçekten sorgulamaya başlayabilirsiniz. Parça, Bernie Holland'ın enfes şekilde çaldığı twin gitarla öne çıkan, adeta boşlukta bütün azametiyle süzülen bir yapıda. 

Jody Grind'e başlamak için doğal olarak ilk albümü tercih etmelisiniz. Psychedelic ve Folk etkilerinin hissedildiği albüm başyapıt olmasa da ortalamanın da oldukça üstünde. Kişisel sebeplerden dolayı Far Canal'ı daha çok seviyor olmamdan kaynaklı olarak ben buradan giriş yapmayı tercih ettim. Müzikal kalite açısından ise kabul etmek gerekir ki One Step On daha ayrı ve farklı bir kulvarda. Esasen grubun müzikal anlayışındaki değişikliği anlamak için her iki albümü de arka arkaya dinlemenin faydalı olacağına inanıyorum. Biri ötekinden kötü değil elbette, sadece sevdiğiniz türe ya da tarza göre sevdiğiniz Jody Grind albümü değişiyor.

JODY GRIND

Bernie Holland / Akustik Gitar, Elektro Gitar, Bass, Vokal
- Tim Hinkley / Hammond org, Piyano, Elektrikli Piyano, Vokal
- Pete Gavin / Davul, Vurmalılar

FAR CANAL

01. We've Had It (5:06)
02. Bath Sister (3:28)
03. Jump Bed Jed (7:14)
04. O Paradisio (7:31)
05. Plastic Shit (7:18)
06. Vegetable Oblivion (2:09)
07. Red Worms & Lice (7:23)
08. Ballad For Bridget (3:41)
09. Rock'n' Roll Man (4:31)

8 Aralık 2022 Perşembe

The Flock / The Flock (1969)

1966 yılında Chicago'da kurulan The Flock, kurulduğu yer ve dönemden rahatlıkla anlaşılabileceği üzere Jazz Rock üzerine yoğunlaşmış bir grup. Blood, Sweat & Tears'ın kazandığı ciddi ticari başarının ardından Jazz temelli Rock müziğin de para kazandırabileceğini fark eden yapımcılar birbiri ardına albüm anlaşmaları yapmaya başlayınca The Flock da bu furyadan faydalanıp bir anlaşma kapıyor. Chicago Transit Authority (nam-ı diğer Chicago) ile aynı ayda çıkardıkları albüm oldukça büyük ilgi de görüyor.

Diğer yandan her ne kadar Jazz tabanlı olsalar da yaptıkları müziği salt Jazz Rock adlandırmak da son derece yanlış olur. Farklı kültür, tür ve tarzlardan etkilenen yapısı ile aslında daha bir Eclectic Prog yapıyorlar diyebiliriz. Sıkıcı olmaktan çok öte, yapısal farklılıkları bir hayli fazla olan ve değişik yerlerde gezinmeyi seven bir tarzları var. Keman grupta çok önemli bir yere sahip ki kemanları daha sonraları Mahavishnu Orchestra'da devleşecek olan Jerry Goodman'ın çaldığını da belirtmeden geçmeyelim.

Saksafonlar, trompetler, flütler, 12 telli akustik gitarları albümün her yerinde hissetmek mümkün. Bir hayli fazla bölümde rastladığımız bu enstrümanların kimi zaman atonale kayan kullanımlarını dinlerken insan kendini yapayalnız bir şekilde, uzun bir yolculuğun ortasında gibi hissediyor. Çok değişik duygular yaratmak için farklı şekillerde kullanılan enstrümanlar, dünya ile bağlantınızı koparıp sizi ruhani bir alana sürüklüyor.

Albümde en etkisiz elemanın vokal olduğunu da söylemek gerekiyor. Bu tarz müzik yapan bir grup için fazlasıyla özelliksiz ve sönük kalıyor. Kimi yerlerde, olmasaymış da olurmuş diyebileceğiniz zamanlar bile oluyor. Grupta gitarları da çalan Fred Glickstein'in değişik ses ve tonlara kayarak yaptığı vokal yapıyı çok bozmasa da gerek olup olmadığını da sorgulatıyor bazen. Buradan berbat bir vokal olduğu sonucu da çıkmaz elbette. Bahsettiğimiz kısım "bazı yerler" ile alakalı. Yoksa Glickstein'in hoş ve değişik bir sesi var.

Parçalarda çok büyük yaratıcılıklar pek olmamakla birlikte yakaladıkları tonları, ritimleri, bölümleri birbirine çok iyi bir şekilde bağlamış olmaları hem devamlılığı sağlıyor hem de parçaları biraz daha yukarı taşıyor. Müziğin iyi olmasından çok nasıl kullanıldığını öne çıkartarak başarılı bir albüm yapıyorlar yani.

THE FLOCK

Fred Glickstein / Elektrik Gitar, 12 Telli Akustik Gitar, Lead Vokal
Jerry Goodman / Keman, Gitar, Vokal
Rick Canoff / Tenor Saksafon, Vokal
Tom Webb / Tenor Saksafon, Flüt, Armonika, Maracas
Frank Posa / Trompet
Jerry Smith / Bass, Vokal
Ron Karpman / Davul

THE FLOCK

01. Introduction (4:50)
02. Clown (7:42)
03. I Am the Tall Tree (5:37)
04. Tired of Waiting (4:35)
05. Store Bought - Store Thought (7:00)
06. Truth (15:25)


7 Aralık 2022 Çarşamba

Quiet World / The Road (1970)

Heather Biraderler ve Hackett Biraderler ortak yapımı bir albüm. 1969 yılı sonlarında İngiltere'de kurulan grup maalesef ki çok uzun ömürlü olamamış. Özellikle de grup elemanlarından Steve Hackett'ın ayrılıp Genesis'e katılmasıyla birlikte dağıldıkları bilinen Quiet World ortalamanın üzerinde kaydettikleri albümle oldukça iyi bir işe imza atmışlar.

Lea, Neil ve John Heather isimli kardeşler müzik konusunda çok yönlüler. Buradan yola çıkarak albüm kaydetmeye karar veriyorlar. Hem enstrüman çalıp hem de kendi bestelerini yapınca işler kolaylaşıyor elbette. Yanlarına da Steve Hackett ve John Hackett gibi iki kaliteli elemanı alınca ortaya çıkan sonuç tatmin edici oluyor.

Diğer yandan albüm ile ilgili genelde karşıt görüşlerin sayısı bir hayli fazla. Çok sıkıcı ve manasız bulanlara karşılık Progressive Rock'a doğru evrilen, eklektik yapıya sahip, kaliteli bir albüm olduğu söyleniyor. Gerçekten de arada duran bir albüm. Dinledikten sonra verdiğiniz karara göre sonuç alıyorsunuz. Ya seviyorsunuz, ya da hiç beğenmiyorsunuz. Proto-prog olarak tanımlansa da Psychedelic'ten beslenen yapısı, Folk'un izlerini takip eden anlayışı ve yırtıcı yanlarıyla ilgi çekici olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Tam olarak olmasa da konsept bir albüm olarak da düşünülmesi gerekiyor The Road'un. Temelde belirgin bir konunun gidişatı üzerine çeşitlemelerin yer aldığı albümde müzikal bütünlüğün varlığı da bu düşünceyi destekliyor. Darmadağınık ve karmaşık kompozisyonların ardından gelen melodik ve tempolu ritimler üzerine yüklenen vokal ile birlikte makul bir konsept albüm anlayışı oluşturuyor.

Bazı noktalarda İrlandalı grup Magna Carta ile benzeşir gibi görünüyor Quiet World. Vokalin, Lord Of The Ages'daki konuşma bölümleri gibi birkaç hikaye anlatımı var bu albümde de. Flüt, saksafon, trompet gibi aletlerin varlığı ise Magna Carta'dan tamamen koparıyor Quiet World'ü. 

Benzersiz, muhteşem, efsanevi ya da enfes albümlerden biri değil elbette The Road. Pek çok yanıyla eksiklik hissi de uyandırabiliyor belirli noktalarda. Ama 70'lerin değişik havası ve farklılaşan yapısı içerisinde kendine yer bulabilmiş, günümüzde de değerini kanıtlamış albümlerden biri. Özellikle Steve Hackett'ın Genesis öncesinde neler yaptığını merak edenler için biçilmiş kaftan. 

QUIET WORLD

Steve Hackett / Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Armonika
John Hackett / Akustik Gitar
Gill Gilberts / Vokal
Sean O'Mally / Davul
Eddy Hines / Flüt, Saksafon
Dick Driver / String Bass, Elektrikli Bass
Phil Henderson / Piyano, Trompet, Org, Vokal
John Heather / Akustik Gitar, Vokal
Neil Heather & Lea Heather / Söz & Müzik

THE ROAD

01 - The Great Birth 2:28
02 - First Light 4:18
03 - Star 2:36
04 - Hang On 0:44
05 - Loneliness and Grief 5:08
06 - Christ 6:55
07 - Body to the Mind 3:00
08 - Traveller 2:37
09 - Let Everybody Sing 2:19
10 - Children of the World 2:13
11 - Chant (Change of Ages) 0:34
12 - Love is Walking 3:36

6 Aralık 2022 Salı

Osmosis / Osmosis (1970)

Efsanevi saksafoncu ve flütçü Charlie Mariano'nun başı çektiği Jazz Rock grubu Osmosis, 1970 yılı başlarında bir araya gelmiş. Bir araya gelmiş diyoruz, çünkü daha projevari bir grup diğerlerinin yanında. Alanlarında gerçekten iyi olan müzisyenleri toplayan Mariano başarılı bir işe imza atmış. Boston çıkışlı olan grup tek albümle kalmış olsa da Progressive Jazz Rock konusunda Amerika'nın medar-ı iftiharı sayılabilir.

Anlatılanlara göre sahnede, vurmalıların öne çıktığı bir tarzı benimseyerek müzikal anlayışı hafifletmiş olsalar da albümde daha deneysel, yaratıcı ve cesur davrandıkları ortada. Saksafonla o kadar ileri gitmişler ki bazı noktalarda sanki atonal bir Jazz albümü dinliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Bu noktada belirtmek gerekir ki albüm gerçekten de zor bir albüm. Alışkın olmayanların ilk dakika nefret etmeye başlayacağı, aşina olanların en azından bir kaç dakika şans vereceği ve işi bilenlerin ise oturup saatlerce dinleyebileceği yapıtlardan.

Jazz'ın daha karmaşık, daha özgür yanından yakalıyor Osmosis. Müzikal anlayışlarının karmaşa üzerine kurulu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kaotik bir düzen arayışı peşinde koşuyorlar sanki. Ara ara Psychedelic tınılar kulağınıza çalınsa da uzun süreli olmuyorlar. Neye benzediklerini söyleyerek anlatmak pek çok grup için geçerli bir yaklaşım olsa da Osmosis için bu da geçerli değil. Van Der Graaf Generator ve Soft Machine karışımı gibi bir şey denilebilir belki ama bu da tam olarak karşılamaz.

Melodik olduğu nadir anlarda bile sizi tedirgin etmekten çekinmeyen bir yapısı var albümün. Bobby Knox'un vokalinin bu tedirginliğe katkı sağladığını da ekleyelim. Proto-prog ya da Psychedelic Rock grubundan fırlamış gibi sağlam ve sert ama kendini bilmez bir şekilde kaybolup gidebilecek denli de pervasız bir vokal bu. Bazen yola geldiğini düşünüyorsunuz ama hemen ardından sizi apaçık bir şekilde kandırdığı ortaya çıkıyor. Albümle ciddi psikolojik bağlar kurabileceğinizin de göstergesi bu durum. 

Akıl sağlığınızı yerinden oynatabilir, konformist yaklaşımlarınızı silip süpürebilir, kimlik bunalımında kayıp bir ruh gibi ortada yapayalnız kalmanızı sağlayabilir bu albüm. O denli tuhaf, başka ve kendinden emin. Osmosis'i dinlerken ne kadar ileri gidebileceğiniz size kalmış...

OSMOSIS

Charlie Mariano / Soprano Saksafon, Alto Saksafon, Flüt
Bobby Knox / Lead Vokal
Danny Comfort / Bass
Lou Peterson / Davul
Bobby Clark / Davul, Vurmalılar, Vokal
Andy Steinborn / Gitar, Vokal
Charlie Bechler / Klavye, Melodika, Timpani, Ziller

OSMOSIS

01 - Of War and Peace (In Part) 1:10
02 - Beezlebub 3:58
03 - Thoughts Often Stray 2:58
04 - Sunrise 2:35
05 - Shadows 3:38
06 - Adrift 4:58
07 - Sunlight 2:32
08 - Scorpio Rising 3:01
09 - Please Let Me Go 4:32
10 - Geoffrey's Tune 3:44
11 - Of War and Peace (In Full) 7:38
12 - Sleep, My Love (Epilogue) 1:52

5 Aralık 2022 Pazartesi

Czar / Czar (1970)

1967
yılında Londra'da kurulan grubun ilk adı Tuesday's Children'dı. Kuruldukları yıl defalarca sahne performansı sergileyerek aranılan gruplardan biri olmayı başarmışlardı. Albüm için yapımcı firma ile anlaşma imzaladıktan sonra ise fazlasıyla sıkı bir otoritenin altına girdiler. Grup Progressive Rock ile ciddi ilişkiler içerisinde olmasına rağmen yapımcı firma onları daha popüler bir yerde tutmayı hedeflemiş ve bu konuda da oldukça başarılı adımlar atmıştı. Pink Floyd, The Troggs, The Moody Blues, The Nice, The Kinks, The Who, King Crimson ve hatta The Animals ile aynı sahneleri paylaşmalarının tek sebebi de yapımcı firmanın attığı bu adımlardı. Ama grup elemanları daha underground bir tarz hedefliyorlardı. Popüler olmak onlar için elbette iyiydi ama bunu daha hafif ve yumuşak bir müzik ile yapmayı tercih etmiyorlardı. Yukarıda ismini saydığımız grupların ön grubu olmanın ötesine geçip onlardan daha iyi olmayı hedefliyorlardı.

Oldukça azimliydiler. Hemen her akşam çıktıkları konserlerin ardından bir de stüdyoya girip albüm için parçalarını kaydediyorlardı. Parçalarını bile genellikle o gün içerisinde yazıp akşam konserden sonra defalarca çalıyorlardı. Fakat yapımcı firma her an tepelerindeydi ve onları çok fazla özgür bırakma taraftarı da değildi. Bütün bunlara rağmen grup 1970 yılında albüm kayıtlarını tamamladı. Grubun adını da Tuesday's Children'dan Czar'a çevirdiler. Albüm istedikleri gibi olmamıştı pek ama oldukça da iyiydi. 1970 yılı ortalarında yayınlanan albümün ardından üzerlerindeki baskı rahatsızlık boyutunu da aşmıştı ve grup buna çok fazla adapte olamayıp dağıldı.

Tek albümlü efsaneler listemizin nadide olarak adlandırılmasa da olmazsa olmaz gruplarından ve albümlerinden biri Czar. Eklektik bir tarzları var. Farklı pek çok türden sesleri ve yapıları bir arada görmenizi mümkün kılıyor. Ama özellikle Blues tabanlı Rock rifflerinde gerçekten iyiler. Heavy Progressive Rock janrı içerisinde kendine kolaylıkla yer bulabilen grubun özelliksiz ama kendine tam uyan bir vokali bulunuyor.

Albümdeki melodik bölümler bir hayli iyi. Gitar ve Mellotron ile parçaları o kadar iyi çeviriyorlar ki melodiden ne zaman koptuğunuzu ya da ne zaman bağlandığınızı anlayamıyorsunuz bile. Zor şartlarda kaydedilen bir albüm için oldukça başarılı ve etkileyici.

CZAR

Mick Ware /Elektrik Gitar, Akustik Giatr, Vokal
Bob Hodges / Mellotron, Piyano, Hammond, Celesta, Harpsichord, Vokal
Paul Kendrick / Bass, Akustik Gitar, Vokal
Derrick Gough / Davul

CZAR

01. Tread Softly On My Dreams(6:37)
02. Cecelia (8:12)
03. Follow Me (3:19)
04. Dawning Of A New Day (6:11)
05. Beyond The Moon (3:44)
06. Today (3:23)
07. A Day In September (7:56)