7 Ocak 2023 Cumartesi

Northwind / Sister, Brother, Lover (1971)

Amerika
'da ortaya çıkan, gelişip yaygınlaşan Psychedelic Rock önce İngiltere'ye ardından da Avrupa'ya sıçradığında açıkçası çok büyük etkiler yaratmadı. Zira o sırada bahsi geçen bölge Rock müziğin başka türevleri ile haşır neşir durumdaydı. Ama arada çıkan iyi niteliklere sahip pek çok Psychedelic grubu da var. Northwind de onlardan biri. 1970 yılı sonlarında kurulmuş olduğu ve tek albüm kaydedip dağıldığı dışında hakkında çok fazla bilgiye sahip olmadığımız grup kısa ömürlü ama geride iz bırakan gruplardan aynı zamanda.

Kendilerine has, yumuşak, genişleyen ve ilerleyen bir müzikal anlayışa sahipler. Öyle çok karmaşık, birbirinin içinden geçen düzenlemeler beklemeyin tabi. Sade bir şekilde ilerleyip belirli yerlerde gezinmekle yetiniyorlar. Parçalar tekdüze olmaktan öte. Diğer yandan Amerikan tarzı Psychedelic Rock ile de pek alakası yok. Benzerlikler gösterdiği yerler olmakla birlikte ufak tefek ayrıntılar olmaktan öteye geçmiyor.

Albümün daha popüler olma çabası, kaygısı ve havası var gibi görünüyor. Fakat bunu yaparken basit melodilerle sıradan bir hale getirmek yerine ince ince işleyerek yol almayı tercih etmişler. Bu sebeple de parçalarda türler arası geçişlere sık sık rastlıyorsunuz. Blues, Rock'n Roll hatta bazı noktalarda Jazz etkileşimleri bile duymanız mümkün.

Enstrümanlar albümde iyi kullanılmış ama belirgin şekilde ayırıcı özelliklere sahip değiller. Gitarların öne çıktığı bölümlerde ritim bölümünün de fena halde coştuğunu, içten bir şekilde gitara eşlik ettiğine tanık oluyorsunuz. Klavyelerin de albümün alt yapısına katkısı büyük. Çok fazla öne çıkmadan ikincil enstrüman olarak kullanıldığını belirtmeden geçmeyelim klavyenin. Psychedelic gruplarının çoğunun aksine bir durum anlaşılacağı üzere.

Albümde en çok etkisiz kalan şeyin vokal olduğunu söylemek de istemezdik, lakin durum maalesef bu. Daha etkili, ses özelliklerine sahip bir vokalle birlikte parçalar çok fazla öne çıkabilir, daha kaliteli işler haline gelebilirmiş gibi görünüyor. Vokalin tonunda kalabilmek adına sanki bütün enstrümanlar belirli bir sınırı geçememek için uğraşıyorlar gibi de duruyor bazı noktalarda.

70'lerin başına sarkan Hippi müziği, yumuşak etkiye sahip Psychedelic Rock ile birleşen Folk Rock sevenlerdenseniz, albüm pek çok açıdan tatmin edici gelecektir. 

NORTHWIND

Brian Young / Lead Vokal, Elektrik Gitar, Akustik Gitar
Hugh 'Shug' Barr / Elektrik Gitar
Colin Somerville / Org, Piyano
Tam Brannan / Elektrikli Bass, Vokal
Dave Scott / Davul, Vurmalılar

SISTER, BROTHER, LOVER

01 - Home for Frozen Roses 3:50
02 - Acimon and Noiram 6:15
03 - Castanettes 4:55
04 - Sweet Dope 3:10
05 - Bystandin' 3:05
06 - Guten Abend 5:50
07 - Peaceful 5:50
08 - Many Tribesmen 5:55
09 - Quill 3:55

6 Ocak 2023 Cuma

Comus / First Utterance (1971)

Genelde daha az bilinen, pek göz önüne çıkmamış grup ve albümlerini yorumlamaya çalıştım hep. Ama fark ettim ki üzerine destanlar yazılacak albümleri yorumlamaktan geri kalmışım. Bu sefer herksin, dinlese de dinlemese de bir şekilde duyduğu ve bildiği bir albüm ile devam edeyim dedim.

Yıllar ilerledikçe, dinlenilen grup ve albüm sayısı arttıkça hani o hep “en çok sevdiğin 10…” ile başlayan sorunun cevabını vermek daha da zorlaşmakta. İlk 10’a 100 tane albüm koysan yine de bir şeyler dışarıda kalır hep, liste dışı kalanlara da haksızlık etmiş gibi hisseder insan kendini.

Ama öyle albümler vardır ki o listeyi dillendirmesen dahi hep orada olduğunu bilirsin ya, işte Comus - First Utterance da benim için böyle bir albüm. Asla vazgeçemediğim, plağını aldığımda çocuk gibi mutlu olduğum, albüm kapağını tshirtüme bastırdığım, 2008 yılında yeniden birleşmeleri sonrasında konserlerine bilet aldığım benim için çok özel bir grup.

Daha önce defalarca “Gentleoctopus” un da benim de yazdığımız gibi albümleri yorumlamak, subjektif algımızın süzgecinden geçirerek objektif bir tanımlama-benzetme yapıyor olmak oldukça zor. Hele ki konu First Utterance gibi bir albüm ise bu durum çok ama çok daha fazla zorlaşıyor.

Size desem ki baterinin olmadığı, elektro gitarın neredeyse hiç bulunmadığı, flüt, keman ve akustik gitar üzerine inşa edilen, kadın vokalin süslediği bir albümdür bu hemen aklınıza neşeli, doğa motifli, mavi gökyüzünden bahseden pastoral folk bir albüm gelebilir. Veya size albüm kapağını göstersem ve desem ki ölümden, işkenceden bahseden oldukça rahatsız edici sözlere sahip, bu sefer de aklınıza daha gothic veya sert bir tarz gelecektir. Ancak bunların hiçbiri değil, hatta yakınında dahi değil. Birçok blog veya sitede “folk” ibaresi görürsünüz ki bu oldukça hatalı ve yetersiz bir tanımlamadır.

Albümde Folk temaları olduğu doğru ama oldukça depresif, karanlık bir atmosfere sahip olduğunu belirtmem lazım. Birçok progressive albümde de göreceğimiz üzere git gel leri, iniş-çıkışları olan tezatlar üzerine inşa edilmiş bir albüm. Şarkılara göre kadın-erkek vokal dağılımı veya birlikteliği, albümün en çarpıcı unsurlarından biri olan sözler ile tam uyuşmakta. 20 yaş ve altındaki bu gençlerin bu seviyede söz yazıyor olması çok enteresan ve tüyler ürpertici. Ayrıca sadece müzik ile de kalmamışlar, albümün kapağı grubun lideri diyebileceğimiz ana söz yazarı ve lead vokalist “Roger Wooten” a iç kapak çizimi de Akustik Gitarist ve perküsyonist “Glen Goring” e ait. Şiir, müzik, resim…Yaptıkları albümün bu denli farklı oluşunun altında çok yönlü yaratıcılığa sahip olmaları bence en önemli unsur.

1971 çıkışlı albümün ilk şarkısı aynı yıl single olarak da çıkardıkları “Diana”. Yukarıda da belirttiğim gibi tezatlar üzerine kurulmuş albüm daha ilk şarkıda size bu havayı veriyor. Albüm kayıtları sırasında henüz 16 yaşında olan Bobbie Watson’un yumuşak kadın vokali ile Roger Wooten’ın distorted, yırtık sesinin harmanlandığı, Colin Pearson’ın ara ara keman ezgisi ile yürüyen kısa bir prelüd.

Herald albümün ikinci, başında ve sonunda Watson’ın harika sesi ile bezenmiş albümün en “sakin” çalışması. Gitar,keman obua ve flüt ile başlayan ilk bölümden sonra akustik gitar ile başlayan ve kemanın ve flütün de dahil  olduğu vokalsiz, deneysel bir bölüme geliyor sıra. Şarkının sonu da başladığı gibi “sakin” ve huzurlu bitiyor. Bundan sonrası başka bir hikaye.

Ve geldik albümün tepe noktalarından birine belki de en üstüne, “Drip Drip”. Hangi açıdan incelemeye başlamak lazım bilemedim. Aklıma ilk gelen tanımlama “sevdiği kişiyi öldüren, ölümüne şahit olan birinin içi çatışması” şeklinde…hem bir cani hem de bir aşık. Sakin başlayan şarkı perküsyon ve akustik gitar ile yükselmeye başlıyor.

 “Your soft white flesh turns past me slaked with blood”

Şarkının en can alıcı noktası kesinlikle Wooten’ın vokali. Kuvvetli bir sese sahip olmasa da sözlerin ruhunu o kadar iyi anlatıyor ki ne dediğini anlamayan bir insan dahi neden bahsediyor olabileceğini az çok tahmin edebilir diye düşünüyorum. Müzik tarafında ise Colin Pearson’ın kemanı başlı başına konuşulması gereken başka bir konu.

“Your lovely body soon caked with mud
As I carry you to your grave my arms your hearse”

Çok enteresandır, genelde ilk dinlemede şarkılara vurulurum ama bu durum bu şarkı için geçerli değil ve bunu hisseden tek kişinin de ben olmadığımı biliyor olmak işi biraz daha garipleştiriyor. İlk dinlediğimde keman dikkatimi çekmişti ve Wooten’ın vokalinin şarkıyı bozduğunu düşünmüştüm. Ama “güzel” dediğim bir şarkı olduğu için tekrar tekrar dinledim.

“You stand before me defenceless
Your stare unchanging silent, cold, intense sears my brain”

Her dinlemem şarkıya olan bağlılığımı arttırdı. Sanırım 7 veya 8. Dinlemem olacak, düşündüğüm ilk şey bu şarkıyı Roger Wooten’dan daha güzel söyleyecek birinin olamayacağı yönündeydi. Sonra bunu annem başta olmak üzere farklı insanlar üzerinde denedim.

“You will softly rest your pale beauty enshrined by the sweet glade
Your body at peace even the earth will fill the crack where entered my blade
Where entered my blade”

Hep aynı şey oldu… ilk dinleme sonrası “şunu bir daha açsana” sonra bir daha, bir daha…ardından “muhteşem” yorumu yapıldı genelde. Bir gün Drip Drip ile ilgili yabancı yorumları okurken bnzer bir deneyime rastladım. “Birkaç dinleme sonrası müptela” olmaktan ve bunu benim gibi nasıl olduğunu anlayamadığından bahsediyordu.

Şarkı, yükselme sonrası şarkı içi şarkı olarak tanımlanabilecek ara bir bölüme geçiyor. Daha psychedelic olan bu bölümde Wooten ve Watson’ın karışan seslerine akustik gitar öncülük ediyor.

Sonra tekrar duruluyor ve Wooten’ın karakterize ettiği cani, şeytansı kişiliği (I’ll be gentle) ile yine kendisinin (Not to hurt you) canlandırdığı üzgün ve sevdiği kişiyi son kez uğurlayan kişiliğin çatışma anına geliyor.

“Yea, shall I cut you down
Yes 'twould be a last physical communion
I'll be gentle I'll be gentle I'll be gentle I'll be gentle
And not hurt you

Oldukça etkileyici olan ve Opeth’in “My arms Your Hears” albüm ismine ilham kaynağı olmuş bu şarkının daha uzun yorumları hak ettiğini düşünüyorum ancak bir yerde durmak lazım.

Sıradaki şarkı “Song to Comus”. Albümün tepe noktalarından biri daha. Tipik agresif, şeytansı Wooten vokali ve Akustik gitar ile yavaşça başlayan şarkı, içerisinde birçok iniş-çıkışı barındırıyor. Keman ve flüt kullanımı oldukça etkileyici ve tüm albümün şarkıları gibi karanlık bir atmosfere sahip. Wooten sesi ile yine çok iyi bir iş çıkarıyor. Ara ara keman ile gelen pastoral folk ruh Wooten ile bir anda paramparça oluyor.

“The Bite” başlı başına bir başyapıt olarak adlandırılabilecek harika bir çalışma. Metronomu yüksek olan bu şarkı etkileyici bir girişe sahip. Albümün genelinde görülen Watson’ın melodik melekleri andıran back vokali ve Wooten’ın sert ve agresif sesi beraber yürümekte. Tezatın harika uyumu burada da mevcut.  Yine ölümden bahseden, asılan birini konu alan şarkıda Colin Pearson Keman, Rob Young Flüt ile burada da çok iyi bir iş çıkarmaktalar.

“Bitten” deneysel ve psychedelic kısa bir parça. Karanlık ve depresif başlayan şarkı Keman ile yükseliyor ve aniden bitiyor. Kraut atmosferine en yakın çalışma bu diyebilirim.

“The Prisoner” Bitten’ın bıraktığı yerden başlıyor. Watson ve Wooten’ın düeti şeklinde devam eden parça tam bir Comus şarkısı. Ancak önceki parçalar ile karşılaştırıldığında görece olarak daha az etkili olduğunu söylemek lazım. Drip Drip teki perküsyonun ön planda olma durumu burada da mevcut.

Genel olarak tarif etmesi oldukça zor olan ama bir o kadar da güçlü ve etkileyici bir baş yapıt. Evet kesinlikle bir baş yapıt, hem de bir tane daha örneği olmayan türden.  Keyifli dinlemeler…

COMUS

Roger Wootton / Lead Vokal, Akustik Gitar
Glen Göring / Slide Gitar, 6 & 12 Telli Akustik Gitarlar, Elektrikli Gitar, El Davulları, Vokal
Colin Pearson / Keman, Viola
Rob Young / Flüt, Obua, El Davulları
Andy Hellaby / Fender Bass, Slide Bass, Vokal
Bobbie Watson / Vurmalılar, Vokal

FIRST UTTERANCE

01. Diana (4:37)
02. The Herald (12:12)
03. Drip Drip (10:54)
04. Song to Comus (7:30)
05. The Bite (5:26)
06. Bitten (2:15)
07. The Prisoner (6:14)

5 Ocak 2023 Perşembe

Session / Unikuva (1974)

Finlandiya'dan adı sanı duyulmamış, hatta albümün yayınlandığı dönemde bile neredeyse hiç bilinmeyen bir Progressive Rock, Jazz Rock ve Crossover Prog grubu Session. Çok kısa sürede kurulup bir o kadar kısa sürede albümü kaydedip aynı hızla da dağılmayı başarabilmişler. Haklarında çok fazla bilgi yok. Ama tek albümlü efsaneler listemize tartışmasız dahil olabilecek kadar da iyiler.

Özellikle Psychedelic Rock ve Folk'tan beslenen yapısıyla, İskandinav kökene sahip olmalarıyla sade, düz ve özelliksiz bir şeyler bekleyenlerin beklentilerini boşa çıkartan bir grup Session. Fazlasıyla melodik, hareketli, tempolu, neşe dolu, cıvıl cıvıl, coşkulu bir grup ve albüm. 

Fince yaptıkları parçalarda Finlandiya ve İskandinav folklorundan pek çok öğe barındırıyorlar. Ama bunu yaparken de kendilerine has bir yapı oluşturmayı başarabilmişler. Jazz'a evrilen oradan Rock'n Roll izlenimi yaratan, arada popülerleşecekmiş gibi görünüp bir anda ters yöne doğru koşturmaya başlayan tuhaf, değişik ve eğlenceli. Bazı noktalarda Allman Brothers Band bir yerlerden fırlayacakmış gibi hissettiriyorlar, bazı yerlerde ise Canterbury Scene'e yakın duruyorlarmış izlenimi yaratabiliyorlar.

Finlandiya'daki küçücük bir kasabadan çıkıp 1972 yılında bir Rock müzik yarışmasına katılıp üçüncü olan Session (ikinci olan grup da Tabula Rasa'ymış bu arada!) başarılı bir albüm kaydı yapmış olmakla birlikte ticari başarıyı yakalayamamış gruplardan aynı zamanda. Tabi grup elemanlarından bazılarının albümün başarısından da emin olmadığı, grubun da bu yüzen dağıldığı söyleniyor. Doğru olabilecek, doğru olduğunda da şaşırtmayacak bir fikir bu. Southern Rock, Psychedelic, Folk, Hard Rock, Jazz gibi pek çok müzikal tarz içerisinde gidip gelen bir anlayışa sahipler. Doğal olarak bu da beğeni düzeyini epeyce zorlayan bir durum ortaya çıkarabiliyor.

Türler arası geçişleri bir hayli fazla olmakla birlikte, kişisel olarak fena hale beğendiğim albümlerden, sevdiğim gruplardan biri Session. Tuhaf bir bakış açıları var yaptıkları işe. Belirli bir yapıyı savunuyor gibi görünmüyorlar. "Saldım çayıra.." havası sezinleniyor albümün her bölümünde. Buna rağmen ortaya çıkan sonuç hiç de kötü, sıkıcı ya da anlamsız değil. Daha ilk dinlemede ne kadar iyi olduklarını görebilirsiniz.

SESSION

Mane Hyytiä / Alto Saksafon
Hannu Kaikko / Bass
Juha Tykkälä / Davul, Sesler
Timo Heikkilä / Gitar
Osmo Seppälä / Org, Elektrikli Piyano
Ari Pukkila / Tenor Saksafon, Alto Saksafon
Leena Wiehn / Sesler

UNIKUVA

01. Unikuva (7:19)
02. Sunny Blue (4:12)
03. Jäätelöprinsessa (3:37)
04. Tahdon Olla Kanssasi (2:43)
05. Torstin Tanssi (3:06)
06. Persialaisella Torilla (6:34)
07. Syksy (4:32)
08. Serenadi Huomiselle (2:57)

4 Ocak 2023 Çarşamba

Beckett / Beckett (1974)

1970
yılında Newcastle'da kurulan Beckett uzun yıllar uğraştıktan sonra tek albüm kaydedip dağılan gruplardan biri. Adı, sanılanın aksine yazar olan Samuel Beckett'tan gelmiyor. 1964 tarihli, baş rollerini Richard Burton ve Peter O'Toole'un paylaştığı Becket filmine dayanıyor. İsim ararlarken gitarist Arthur Ramm izlediği bu filmden yola çıkarak "neden Becket olmasın" sorusunu soruyor. Grubun kalan kısmı da ismi beğeniyor ama tanıdıkları başka bir müzisyen (Ted Hooper olduğu söylenir) "sonuna bir T daha eklerseniz güzel görünür" tavsiyesini verince de grubun adı kesinleşmiş oluyor.

Beckett, çok uzun süre konserlerde çalmış, pek çok farklı, iyi ve bilinen grubun da ön grubu olarak sahne almış, deneyimli bir grup. Rod Stewart and The Faces ile sahneye çıkmaya başladıktan kısa süre sonra Free'nin ilk büyük turnesinde ön grup olma şansını elde ediyorlar. Ardından da o dönem fırtına gibi esen UFO'nun ön grubu olarak sahneye çıkıyorlar. Captain Beefheart, Alex Harvey ve Slade ile de İngiltere turnelerinde destek grubu olarak birkaç defa ülkeyi dolaşıyorlar.

Bu arada belirtmek gerekir ki Beckett bir hayli fazla eleman değişikliği yaşamış gruplardan da biri olarak anılıyor. 20'ye yakın müzisyen Beckett saflarına katılıp ayrılmış. İlk dönem çok beğendikleri vokalistleri Rob Turner ise verdikleri bir konserin ardından alkollü bir şekilde otostop çekmeye çalışırken kazaya kurban gitmiş. Bir araba çarpıp kaçtıktan sonra Turner ayağa kalkıp bir süre daha yürümeye devam etmiş, ama fena halde iç kanaması olduğu için sallanarak yürüdüğünden dolayı yoldan geçen bütün arabalar onu sarhoş zannedip almamışlar.

Bütün zorluklara ve şanssızlıklara rağmen grup 1974 yılında Roger Chapman'ın da büyük desteğiyle albüm kayına başlamış. Kısa sürede kaydedilen albüm ticari olarak başarıyı yakalamaya fırsat bulamadan grup dağılmak zorunda kalmış. Pek çok kaynak ve eleştirmen Beckett'i Progressive Rock janrı içerisine koymamak konusunda kararlı ve ısrarcıdırlar. Bazı açılardan doğru olmakla birlikte janrın dışına itilecek kadar da keskin hatlar da yoktur bu konuda. Heavy Progressive Rock ya da Heavy Rock grubu daha iyi tanımlayabilir ama içerisinde bolca Progressive etkiler de görülmektedir. 

BECKETT

Robert Barton / Gitar
Kenny Mountain / Gitar
Ian Murray / Bass
Terry Wilson-Slesser / Vokal
Keith Fisher / Davul

BECKETT

01 - Once Upon a Time... The End 1:01
02 - Rolling Thunder 5:18
03 - Rainclouds 5:08
04 - Life's Shadow 6:55
05 - New Dawn Chorus 0:57
06 - A Rainbow's Gold 4:44
07 - Don't Tell Me I Wasn't Listening 5:30
08 - Green Grass Green 4:37
09 - My Lady 3:27
10 - True Life Story 5:34

3 Ocak 2023 Salı

Cincinnato / Cincinnato (1974)

70'lerin başında bir hayli yoğun ve karmaşık durumda olan İtalyan rock müziği içerisinde bir anda parlayıp sönen yıldızlardan biri de Cincinnato. Tarihçesi hakkında çok fazla bilgi yok. Ama deneyimsiz ve hiç bilinmeyen müzisyenler tarafından kurulmuş, şans eseri denilebilecek bir şekilde albüm anlaşması yapmış ve tek albüm kaydedip dağılmışlar.

1970 yılı başlarında kurulan grup önceleri Eros Natura adıyla biliniyorlarmış ama albüm anlaşmasını yaptıklarında yapımcı firmanın ısrarı ile isim değişikliğine gitmişler. Tek albümlü efsaneler listemizde kendine yer bulabilecek niteliklere sahip olan albüm 3 gün gibi kısa bir sürede, stüdyodan hiç çıkmadan kaydedilmiş. Progressive etkileri bir hayli fazla olan bu Jazz Rock ya da daha doğru tanımla Fusion albümü 4 parçadan oluşuyor. Albümün ilk yüzünde 3 parça bulunuyor ve parçalara genel olarak piyano üzerine kurulmuş bir şekilde ilerliyor. Fakat arada bir hayli ilgi çekici gitar atraksiyonları mevcut. 

Bazı yerlerde melodik bir yapıya bürünse de ilk bölümün parçalarının genelinde fazlasıyla rahat bir yapı mevcut. Pek çok müzik türü ve tarzına giriş çıkışlar yaparak parçaları ilginç hale getirmişler. Hızlı ve agresif bir şekilde başlayan parça bir yerde bambaşka bir yere eklemleniyor ve siz nerede kaldığınızı bile hatırlayamaz durumda buluyorsunuz kendiniz.

Grup elemanlarının, Eros Natura iken kendilerini Art Rock olarak tanımlamış olmaları Cincinnato dönemi için pek geçerli bir durum değil. Jazz kalıplarını bir hayli zorlayarak ilerledikleri albüm boyunca "Art"a yakışır pek çok bölüm bulunmakla birlikte grubun Art Rock tanımlaması içerisine girmediğini, girmemesi gerektiğini belirtelim. Adamlar her anlamda Jazz'ın içinden geçerek kendilerine bir yol çiziyorlar. Jazz'ın pek çok dönemine ait izler bulunuyor albümde. Özellikle avangart yaklaşımlar bir hayli fazla. Dikkatli dinleyiciler için ise albümün pek çok yerinde Bop da Big Band de bulunuyor demekle yetinelim.

Sıkıcı ve boğucu olmayan Cincinnato albümünde favori parça belirlemeye çalışmayın, zira pek mümkün değil. Oldukça zorlayıcı bir şekilde uğraşıp durmanız gerekir. Albümün geneli fazlasıyla etkileyici ve yaratıcı pasajlar içeriyor. Dinlemekle yetinmez de bazen güzeldir.

CINCINNATO

Gianni Fantuzzi / Gitar, Vokal
Donato Scolese / Davul
Giacomo Urbanelli / Klavye
Annibale Vanetti / Bass

CINCINNATO

01. Il Ribelle Ubriaco (10:11)
02. Tramonto D'Ottobre (2:46)
03. Esperanto (7:05)
04. L'Ebete (20:52)

2 Ocak 2023 Pazartesi

Splash / Splash (1974)

1969 yılında kurulan Splash, 10 yıl süren ömrüne 3 albüm sığdırabilmiş İsveçli bir Jazz Rock ve Fusion grubu. Kuruldukların itibaren, oldukça başarılı pek çok canlı performans sergilemişler ama albüm kaydına girebilmeleri ancak 1972 yılında olmuş. İlk albüm bu yıl içerisinde yayınlanırken konumuz olan ikinci albüm ise 1974 yılında piyasaya çıkmış. Üçüncü ve son albüm ise 1978 yılında dinleyiciyle buluşuyor ve albümden 1 yıl sonra da grup bir daha birleşmemek üzere dağılıyor.

Temelde 8 kişilik bir kadroya sahip olan Splash'ın 1974 yılı albümünde çalanlar toplamda 12 kişi. Sayı bu kadar fazla olunca doğal olarak albüm planlı bir hareketten çok Jam Session'larla ilerleyen bir yapıya bürünüyor. Zaman içerisinde kazandıkları deneyimlerin albümdeki bu yapıya büyük katkı sağladığını belirterek başlayalım. Uzun süre boyunca bir arada çalan grup elemanları arasında müzikal anlamda büyük bağlar bulunuyor Yani kim nerede nasıl gireceğini ya da duracağını biliyor.

Splash'ın müzikal anlayışını ilk dönem Chicago'nun müziğiyle benzeştirmek yanlış olmaz. Şüphesiz bire bir aynı değiller ama yapısal benzerlikler çok fazla. Yine de bütün benzerliklerin yanında Splash'in kendine has bir yapısı da bulunuyor. Öyle ki grubun müziği tam olarak Jazz olmadığı gibi Rock içerisinde girmesini sağlayan pek çok şey de tuhaf şekillerde kullanılarak, iş daha da garip hale getirilmiş.

Trompet, Trombon, Saksafon, Flüt gibi üflemelilerin bir hayli fazla olduğu albümde gidiş yönünü Rock ekipmanları belirlese de albümün her yerinden de Jazz akıyor denilebilir. Tempo artıp azalır gibi görünmekle birlikte çok fazla bir ilerleme kaydedemedikleri de ortada. Albümdeki tempo hemen hemen hep aynı yerde seyrediyor. 42 dakikadan oluşan 3 parça ile bu tip bir tempo anlayışını tercih etmek oldukça riskli görünse de Splash bu işin altından oldukça iyi bir şekilde kalkıyor. Herhangi bir saçmalığa mahal vermeden, ritim konusunda aksaklık ya da problem yaşamadan, tempoyu belirli bir seviyede tutup çok fazla dağılmasını engelleyebiliyorlar.

Bu etkide özellikle üflemelilerden gelen destek çok fazla. Temponun artmaya başladığı yerlerde araya girip belirli bir seviyede sabitlenmesini kolaylıkla sağlıyorlar. Değişik bir albüm işte...

SPLASH

Christer Jansson / gitar, Keman, Vokal
Thomas Jutterstrom / Piyano, Org, Synthesizer, Keman, Vokal
Torbjorn Carlsson / Flüt, Saksafon
Kaj Soderstrom / Bass, Vokal
Lennart Lofgren / Trombon, Flugelhorn
Henrik Hilden / Davul
Ahmadu Jarr / Vurmalılar
Sven-Ake Erixon / Maracas
Leif Hallden / Trompet, Flugelhorn
Christer Holm / Saksafon, Klarnet, Fagot
Gunnar / Vokal
Jan-Erik Westin / Vokal

SPLASH

01. Karottorokokrockokrokorock (Elephant Nilson) (20:55)
02. Tiokronorspolkan (6:48)
03. Sambahmadu (13:45)

1 Ocak 2023 Pazar

Moose Loose / Transition (1976)

Yılın ilk gününde İskandinavlar ile giriş yaparak büyük bir risk aldığımın farkındayım. Ama o riskler olmasa hayatın da bir güzelliği kalmıyor işte. Aynı güzellikte başka eklemeleri Kvartetten'den de bekliyoruz. Moose Loose (kabul edelim Geyik Gevşek komik bir isim), Norveç'in en iyi Jazz Rock ve Fusion gruplarından biri. Başlarında Jon Eberson'un olmasından kaynaklı olan bu durum gibi görünse de grubun diğer elemanlarının yetkinlikleri de yabana atılır cinsten değil.

Eberson'ın ilk albüm deneyiminin  Ketil Bjørnstad'ın Åpning albümünde olduğu düşünülürse Moose Loose'dan beklentiler bir hayli fazla yükselecektir. Çok da yanlış bir fikir değil. Yükseltin yükseltebildiğiniz kadar. Bazılarınca pek etkili bulunmasa da Moose Loose da kaydettikleri her iki albüm de takdire şayan işler. Boş verin eleştirmenleri, ahkam kesenleri. Dinleyip kararınızı verin.

1973 yılında kurulan grubun 3 yıllık bir ömrü olabilmiş sadece. Bu kısa süreye de 2 albüm sığdırmışlar. Gerçi bir de Blow Out isimli bir albüm bulunmakta ama o albüm de resmi olarak Moose Loose adıyla kataloglanmadığı için onu diskografiye katmak doğru olmaz. (bkz. Free gibi algılanan ama Free olmayan Kossoff, Kirke, Tetsu & Rabbit albümü gibi) Kaydettikleri iki albüm de Fusion olarak düşünüldüğünde üst seviyede albümler. Doğal olarak 2 albümle kalmış olmaları üzücü bir durum.

Beklentinin aksine albüm Norveç'in o soğuk Jazz hissinden çok ötede bir yerde. Fazlasıyla sıcak ve coşkulu. Bu bakımdan pek çok Norveçli grup ve müzisyenden ayrı bir yerde durduklarını söyleyebiliriz. İnce tonlarda giriş yapan kemanın kulaklarda bıraktığı enfes izler albümü daha da ileriye taşıyor. Ağırlıklı olarak, parçaların temeli kemana dayansa da bazı yerlerde kemanın keman olup olmadığından bile emin olamıyorsunuz. Temponun düştüğü parçalarda yoğun ve boğucu bir hava beklentiniz varsa onu da silin aklınızdan. Olduğu yerde durmayan, durmadan da akıp giden bir albüm Transition. Benzerine az rastlanır cinsten demek de hiç yanlış olmaz.

Klavyelerin ara ara ama nefis şekilde girdiği bölümlerde kendinizi kaybetmeniz olası. Bir anda dikkatinizi farklı bir yere yönlendirebilme yeteneğine sahip. Aldığınız keyfi daha da fazlasına katlıyor.

MOOSE LOOSE

Jon Arild Eberson / Gitar
Håkon Graf / Klavye
Pål Thorstensen / Bass
Espen Rud / Davul
Trond Villa / Keman

TRANSITION

01. Funky Way (8:19)
02. Trees (10:25)
03. Ballad for My LIttle Girl (1:56)
04. Filet (1:23)
05. White (11:38)
06. Graf (5:01)

31 Aralık 2022 Cumartesi

Byzantium / Live & Studio (1974)

Gönül isterdi ki yılın paylaşacağımız son albümü Mariah Carey'den Christmas Songs filan olsun ama burası öyle bir blog değil işte. Olamadık bir türlü. Nerede bir enteresanlık, bir gariplik, bir yok artık daha nelerlik durum var, maalesef biz oradayız işte. Yıl biterken dikkat edin kendinize...

Yılın son grubu da İngiltere'den geliyor, Byzantium. 1970 yılında Jamie Rubenstein ve Nico Ramsden tarafından duo olarak kurulan grup zaman içerisindeki gelişmelerle birlikte kalabalıklaşıyor. Özellikle canlı performanslarda bir hayli iyiler. Verdikleri konserlerde fazlaca alkış alıyorlar. Lakin iş albüm yapma kısmına gelince beklentilerin altında kalmayı da başarıyorlar. Müzikal anlayış farklılıkları dolayısıyla sık olan kadro değişikliklerinin bu konuda etkisinin çok olduğu söyleniyor. 

Byzantium, grupla aynı adı taşıyan ilk albümü yayınlıyor ama ortalamanın altında bir albüm oluyor bu. 1973 yılında ise ikinci albüm Seasons Changing kaydediliyor ki bu hem ikincisine oranla daha iyi hem de normalde gerçekten iyi bir albüm olarak ortaya çıkıyor. Yine de grubun kaliteli albüm kaydı yapımcı firma tarafından ciddiye alınmıyor ve grupla olan anlaşmalarını albümün yayınlanmasından sonra bitiriyorlar. Byzantium yılmıyor ve kendi çabalarıyla konumuz olan üçüncü albüm Live & Studio'yu çıkarıyorlar. Her iki stüdyo albümünden de daha başarılı bir albüm oluyor bu kayıt.

Aslında yaptıkları stüdyo kayıtları ve canlı performansların bir toplaması bu albüm. Ama fena halde iyi. Plak'ın A yüzü 3 canlı kayıttan, B yüzü ise 5 stüdyo kaydından oluşuyor. Psychedelic Rock'tan başlayıp ufak Jazz dokunuşları ile ilerleyen, aralarda Country izlerine bile rastlanan, türler arası geçişleri ilgi çekici şekilde kullanabilen bir albüm temelde. Bazı eleştirmenler Progressive Rock içerisine sokmaya çalışsalar da Prog Related, Byzantium için daha doğru bir tür tanımı olur. Coşkulu çalış stilleri ile kayda değer albümlerden aynı zamanda. Progressive bağları olsa da daha popüler bi yapıda olmaları ve enstrümantasyonun daha basit kaçması gibi sebeplerden ötürü grubu Progressive Rock içerisine almak diğerlerine de fena halde haksızlık olur. Arşive yer alması gereken, eğlenceli albümlerden. Stüdyo tarafının Live'a oranla daha iyi olduğunu da kendi adıma söyleyebilirim.

BYZANTIUM

Robin Lamble /Vokal, Bass
Mick Barakan / Vokal, Gitar
Jamie Rubinstein / Vokal, 12 Telli Gitar
Steve Corduner / Davul

LIVE & STUDIO

Live Side:
01 - Flashing Silver Hope (9:39)
02 -  Cowboy Song (3:27)
03 - Feel It (4:30)

Studio Side:
04 - I'll Just Take My Time (3:57)
05 - Surely Peace Will Come to Those Who Try (6:23)
06 - If You Wanna Be My Girl (6:12)
07 - Oh Darling (8:26)
08 - Move With My Time (4:43)

30 Aralık 2022 Cuma

Dah / Povratak (1976)

O zamanlar adı Yugoslavya olan ülkeden çıkma Dah, 1972 yılında Belgrad'da kurulmuş. Başlangıçta dört kişiden oluşan kadro ile başarılı canlı performanslar sergilemişler. Bunların içinde en önemlisi, bir anda büyük ün kazanmalarını da sağlayan performans 1973 yılında Ljubljana Boom Pop Festival'de gerçekleşmiş. Heavy Progressive Rock'ın Yugoslavya'dan çıkan önemli temsilcilerinden biri olan grubun adı "Nefes" manasına geliyor.

Temelde gitarist Zlatko Manojlovic'in grubu sayılan Dah, kaydettiği ilk single'ı plakçının vitrininde canlı olarak çalarak tanıtmalarıyla da biliniyorlar. O zamanlar için oldukça da tuhaf bir durummuş bu. Ama single belirli bir başarıyı beraberinde getirmiş. Ardından albüm kayıtlarına başlamışlar ve 1974 yılında ortaya Veliki Circus çıkmış. Ortalama bir albüm olan bu ilk albüm grubun tanınmasına olanak sağlarken başka kapıları da açmış. Dah, 1975 yılında Belçika ve Lüksemburg'da çalışmalar yapmaya başlamış. Orada kaldıkları süre boyunca kaydedip yayınladıkları Shoshana single'ı ile de uluslararası bir liste başarısı elde etmişler. Ama bu başarı grubun hanesine yazılmamış zira grubun adını değiştirip Land adını alarak yayınlamışlar single'ı.

1976 yılında da Yugoslavya'ya dönerek ikinci albüm Povratak'ın kayıtlarına başlamışlar. Uzun bir çalışmanın ardından yayınlanan Povratak grubun son albümü olmakla birlikte en iyi albümüdür de aynı zamanda. Melodik yapıdaki, uluslararası başarı kazandıkları Shoshana da bu albümde mevcuttur.

Heavy Progressive'in etnik kökeni fazla olan bir kolunda ilerliyor Povratak albümü. İngiliz ya da Alman tarzı sertlikler yok burada. Daha hafif, daha fazla Folk öğeleri içeren ve tam anlamıyla da kendine has bir yapıda. Vurmalılarla ilerleyen melodik işleri sevmeyenler albümden genellikle uzak dururlar. Tercihe göre değişen bir beğeni durumu içerir yani Povratak. Balkanların ritmik havasını sevenlerdenseniz, 9/8 ritim duyduğunuzda kıçınız başınız oynamaya başlıyorsa albüme fazlasıyla yakınlık duyarsınız.

Grubun ritim bölümünün etkili tavrı, gitarın da öne çıkarak onlara katılmasıyla nefis bir etnik coşkuya dönüşür. Ara ara kulağınıza çalınan ve sertleşen sesler müziğin içerisinde eriyip giderek özgün bir yapı oluşturur. Sonuçta, yukarıda da bahsettiğim sebeplerden ötürü albümü sevmeyebilirsiniz ama hakkını yememek ayrı bir şey.

DAH

Zlatko Manojlovic / Gitar, Vokal
Branko Gluscevic / Bass
Velibor Bogdanovic / Davul
Goran Manojlovic / Klavye

POVRATAK

01. Ko te sada ljubi (3:05)
02. Idem prema suncu (3:04)
03. Sta je ljubav (2:52)
04. Oh draga (2:32)
05. Shoshana (3:11)
06. Na nebu mojih misli (3:42)
07. Sahara (3:40)
08. Svet (3:24)
09. Osecaj (8:16)

29 Aralık 2022 Perşembe

Wind / Seasons (1971)

Dünkü Corporal Gander's Fire Dog Brigade girişinden sonra Wind'den bahsetmemek de olmazdı. On The Rocks albümünün hemen ardından isim değiştirip yeni bir elemanı kadroya alıp 2 albüm daha kaydediyor grup. İlk albüm Seasons bu iki kayıt içerisine en başarılı olanı. Gerçi ikinci albüm Morning'in de ilkinden aşağı kalır yanı yok ama biraz daha sade olması altta kalmasına sebep oluyor.

Corporal Gander's Fire Dog Brigade'de Heavy Psychedelic bir havaya bürünen müzik tarzları Wind'de biraz daha genişliyor ve Alman Progressive Rock'ının, daha doğru tanımıyla da Krautrock'ın ilk dönemlerine özgü bir gelişkinliğe erişiyor. Kendilerine ait bir tarzları olsa da albümündeki pek çok parçada ilk dönem Uriah Heep etkileri fena halde göze çarpıyor. Bunun en büyük sebebi benzer şekilde kullanılan ve sürekli olarak öne çıkan klavyeler. Ken Hensley kadar başarılı olmasa da ona yaklaşan bir klavye düzeni bulunuyor albümde.

Vokaller bir önceki gruba oranla daha hafif kalıyor. On The Rocks albümünde etkileyici ses oyunlarıyla karşımıza çıkan vokal burada aynı etkiyi yaratamıyor. Daha yavan bir Psychedelic vokaline dönüşmesi pek hoş olmamış ama geri vokallerle desteklendiğinde de müziğin içerisindeki yerini rahatlıkla buluyor. Belki de albümün kayıt kalitesinin çok iyi olmamasından kaynaklıdır bu vokal sorunu, bilemiyorum. Fakat albümdeki tek aksaklık bundan kaynaklı gibi de görünüyor.

West Coast'tan ilham alarak gelişen albümde uzun parçaların olması büyük avantaj sağlıyor gruba. Hem enstrüman konusunda yetkinliklerini gösterebiliyorlar hem de ne kadar dağılırlarsa dağılsınlar, toparlamak için yeteri kadar vakitleri oluyor. Klasik Psychedelic Rock parçaları düşünüldüğünde Seasons albümündeki parçalar oldukça uzunlar. Zaten grubun da salt Psychedelic yapmak gibi bir kaygıları yok. West Coast'tan aldıklarını fazlasıyla ileri götürüyorlar.

Klavyelerden söz ettik ama gitarı da unutmamak gerekir. Bir hayli uzun, kaliteli, bir anda yön değiştiren gitar sololarına da sahip albüm. Grubun ritim bölümü neredeyse yetişmekte zorlanıyor. Bentox'ta Beat müziği ile başlayıp Chromosom'da West Coast'a giriş yapan, her iki grupta edindikleri müzikal anlayışı Corporal Gander's Fire Dog Brigade'de enfes bir albüme dönüştüren grup elemanları, Wind formasyonu ve Seasons albümüyle de son noktayı koyuyorlar demek yanlış olmaz. İkinci albüm Morning'den sonra bir daha bir araya gelmemek üzere dağılıyorlar. Grubun davulcusu Lucky Schmidt, Aera'ya katılarak yoluna devam ediyor.

WIND

Steve Leistner / Lead Vokal, Armonika, Vurmalılar
Thomas Leidenberger / Gitar, Vokal
Andreas Büeler / Bass, Vokal, Vurmalılar
Lucian Büeler / Org, Piyano, Vokal, Vurmalılar
Lucky Schmidt / Davul, Vurmalılar, Vibrafon, Klavinet, Piyano

SEASONS

01. What Do We Do Now (8:28)
02. Now It's Over (4:25)
03. Romance (1:35)
04. Springwind (7:10)
05. Dear Little Friend (4:17)
06. Red Morningbird (15:54)