19 Haziran 2023 Pazartesi

Total Issue / Total Issue (1971)

Fransa'nın kendine has yapıya sahip gruplarından biri de Total Issue. Haklarında çok bilgiye sahip olmadığımız grubun 1970 yılında kurulmuş olduğunu biliyoruz. 1971 yılında yayınladıkları tek albümle de ortalamanın üzerinde bir iş çıkarmışlar. Grup başlangıçta 4 kişi olarak kurulmuş ama hemen ardından 6 kişilik bir kadroya ulaşmış. Albüm kayıtları sırasında bu kadro ile devam ederken grubun vokali gruptan ayrılıp kendi solo çalışmalarına yönelmiş. Albümdeki 8 parçadan 5 tanesi bahsi geçen vokalist / gitarist Jean Pierre Huser'e ait ama albümdeki grup kadrosunda Huser'in adını kayıtlar sırasında ayrıldığı için göremiyoruz.

Albümün yayınlanmasının ardından da yaklaşık 1 yıl boyunca, 1972'nin sonlarına kadar, kadro değişiklikleri ile bir arada durmaya çalışmışlar ama daha fazla da ileri gidememişler. Total Issue 1972 yılında tarihin tozlu rafları arasındaki yerini almış.

Adı sıkça geçen tek albümlü efsaneler listemize de giren albüm Progressive etkiler içeren Jazz Rock ve Fusion albümü. Hepsi de Jazz sahnesinden gelen grup elemanları albüme bir de Folk sosu katmayı ihmal etmemişler. Parçaların her yerinde folklorik öğelere, müzikal anlatımına rastlamak mümkün. Folk ve Jazz Rock birleşimi olarak da gayet iyi bir albüm ortaya çıkmış.

Total Issue albümü çok fazla ticari başarı elde edemese de müzikal anlamda oldukça iyi bir yerde duruyor. Çok sık karşılaşmadığımız Folk ve Jazz bileşkesini oldukça iyi kullandıklarını söylemek yanlış olmaz. Hele Hint folkloru etkisinde yaptıkları bir bölüm var ki gerçekten etkileyici.

Grubun ayrıca ilk dönem ya da erken dönem olarak nitelendirebileceğimiz Fransız Progressive Rock kültürünün ilk örneklerinden biri olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Gitar ağırlıklı olarak ilerleyen albümde klavye ve kemanlar da sık sık öne çıkıyor. Grup elemanlarının çoğu (belki de hepsi) multi enstrümantalist. Bundan dolayı da albüm içerisindeki uyum fena halde iyi. Bir yorumda Total Issue'nun bu durumdan kaynaklı olarak Hippie tarzı bir Progressive Rock yaptıkları cümlesine tanık olmuştum. Kesinlikle doğru olmayan bir yorum olduğunu da eklemeden geçmeyeyim. Dinledikçe farklı dönüşlerle karşılaştığınız, sizi başladığı yerde bırakmayan albümlerden.

TOTAL ISSUE

Henri Tessier / Bass, Vurmalılar, Vokal
Aldo Romano / Lead Vokal, Davul, Gitar
Georges Locatelli / Lead Gitar, Vurmalılar, Vokal
Michel Libretti / Keman, Gitar, Davul, Vurmalılar, Vokal
Chris Hayward / Flüt, Klavye, Vurmalılar, Vokal.

TOTAL ISSUE

01- Les Marins (3:30)
02- La Porte ouverte (8 :20)
03- Come Down (2 :55)
04- Over The Shadow (3 :05)
05- Rustique (6:25)
06- Quiet Place (2 :35)
07- Dis-Mais-Dis (4 :03)
08- Résurrection (3 :45)

18 Haziran 2023 Pazar

Altona / Altona (1975)

Thrice Mice
'ın devamı niteliğinde olan Altona, 1972 yılında bir önceki grubun dağılmasının ardından kurulmuş. Altona'da kuruldukları için de şehrin adını almışlar. Bu isimde pek çok grup var, hatta bir Türk Heavy Metal grubu da var/vardı, lakin bu Altona ilk olan. Thrice Mice'tan aldığı bayrağı bir miktar daha ileri taşıyor. Hem ticari başarı elde ederken hem de kaliteli albümlere imza atıyorlar. Tabi ticari başarıyı dünya çapında bir başarı olarak da almamak gerekiyor. Avrupa'nın bir kısmında ve daha çok Almanya'da kazandıkları bir başarı bu.

Thrice Mice'tan farklı olarak ilk albümde Jazz içeriğini fazlalaştırıyorlar. Yine her iki grup için özellikle belirtilen Blodwyn Pig etkisi ilk albümde fazlasıyla var. Krautrock'ın merkezine koysak da bir yandan da Fusion yaptıkları apaçık ortada. Fakat ikinci albümde daha Blues tınılarının hissedildiği bir iş yapıyorlar. Soul'un da fazlasıyla kendini gösterdiği bu albüm çok başarılı bir albüm değil. Daha doğrusu Thrice Mice ve Altona olarak düşünüldüğünde çok farklı ve pek iç açıcı da değil.

7 kişilik kalabalık bir kadro ile yaptıkları Jazz etkileşimli Rock müziği fazlasıyla kontrolsüz ve kendiliğinden diye tanımlayabileceğimiz bir şekilde icra ediyorlar. Bu açıdan oldukça farklı ve doyurucu bir yaklaşıma sahipler. Nereden ne çıkacağını, neyin nerede bitip başlayacağını, az sonra neler olacağını kestiremiyorsunuz. Coşku dolu anların çok olduğu albümde Psychedelic Rock etkileri de fazlasıyla hissediliyor.

Bazı kaynaklarda Colosseum ve Chicago gibi gruplarla karşılaştırılıyorlar bu ilk albümle ilgili olarak. Bakış açısına göre değişmekle birlikte yanlış bir yorum da değil. Her iki grubun da, özellikle Colosseum'un Valentyne Suite'inin kalitesine yaklaşan bir müzikal anlayışları bulunuyor.

Krautrock'ın en iyi ve en belirgin örneklerinden biri olarak da bahsedebiliriz albümden. Dönemin ve Almanlara özgü Rock müziğin temiz kayıtlarından biri çünkü Altona albümü. Bir miktar Heavy etkiler içerse de Heavy Rock, Heavy Progressive Rock ya da Heavy Psychedelic Rock'tan çok Heavy Krautrock diyebiliriz yaptıkları müziğe. Tabi ikinci albümde işler değişiyor ve ilk albümle neredeyse alakası olmayan bir albüm çıkıyor ortaya. Olur bazen öyle şeyler diyerek geçiştiriyoruz...

ALTONA

Karl-Heinz "Carlo" Blumenberg / Vokal, Soprano Saksafon, Bariton Saksafon, Bass
Klaus Gerlach / Gitar
Werner von Gosen / Gitar
Wolfgang Wülff / Tenor Saksafon
Michael von Rönn / Tenor Saksafon
Fritz Kahl / Bass
Hans-Heinz Gossler / Davul

ALTONA

01. Can't Live Without You (4:05)
02. Cocopus (5:36)
03. Überlandfahrt (4:03)
04. 7/4 (4:13)
05. Boulevard (4:59)
06. Frustration (6:44)
07. Hide Yourself (5:48)

17 Haziran 2023 Cumartesi

Thrice Mice / Thrice Mice (1971)

Hamburg
'dan çıkma en iyi gruplardan biri Thrice Mice. Tabi burada kişisel tercihler ön planda. Farklı türleri icra eden çok fazla grup içerisinden seçme yaptığınızda kendinize en yakın bulduğunuzu seçiyorsunuz. Thrice Mice da benim için öyle bir grup. 1966 yılında Hamburg'da kuruluyorlar. 1970 yılı sonlarına doğru ilk ve tek albümlerini kaydedip ertesi yıl da dağılıyorlar. Dağılmalarının ardından grubun iki önemli elemanı, Karl-Heinz Blumenberg ve Werner von Gosen, Altona'da müzik yapmaya devam ediyorlar.

Temelde Thrice Mice'ın müziği Wolfgang Buhre'nin etrafında dönüyor. Yani parçalar saksafon ve klarnet ağırlıklı. Erken dönem Krautrock'ın en iyi örneklerinden biri olarak nitelendirebileceğimiz albüm aynı zamanda tek albümlü efsaneler listemize de açık ara farkla girme hakkını rahatlıkla kazanıyor. Açık ara fark yapmalarındaki önemli etkiyi sağlayan da farklı tarzları değişik bir şekilde birleştirip Jazz Rock potasında eritebilmelerinden kaynaklanıyor. Bazı noktalarda Blodwyn Pig ve Curved Air havası sezinlerken, diğer noktalarda Hawkwind vari ses efekteleriyle bezenmiş Jazz tabanlı ama Heavy Rock'ı zorlayan bir tarz ile karşılaşıyorsunuz. Dönemin pek çok Krautrock grubundan ayrılmalarını sağlayan özelliklerden de biri ayrıca bu durum.

4 parçadan oluşan albümde parçaların tamamı etkileyici özelliklere sahip. İniş çıkışları, yola çıktıkları yerden çok uzaklara gidip ara ara başlangıca dönmeleri ama orada durmayıp farklı yerlere doğru yönelmeleriyle sizi değişik ve tuhaf bir yolculuğa çıkarıyorlar. 

Başlangıçta Beat Pop grubu olarak kurulan Thrice Mice'ın bu albümde gösterdiği performans doğal olarak inanılmaz. İyi ki Beat Pop'ta kalmamışlar. Fazlasıyla geliştirdkleri tarzlarında Ornette Coleman'dan Traffic'e, Amon Düül II'den Chicago'ya ve hatta The Doors'a uzanan bir yol izliyorlar. Jazz, Blues, Psychedelic Rock, Space Rock, Heavy Rock gibi türler albümün her yerinde uçuşuyor. Sanırım bunun en büyük sebebi birlikte çok fazla konsere çıkmalarından ileri geliyor. Grup elemanlarının uyumları fazlasıyla iyi. Biri bir türe dalınca dğerleri hemen ona ayak uydurmayı başarıyorlar. Elemanların beğendikleri tarzların da çeşitlilik göstermesi Thrice Mice'ın müzikal yelpazesini genişletiyor.

Alışkın olmadığınız şekilde sizi şaşırtan, şaşırdıkça daha fazla derine indiğiniz arşivde olmaması büyük eksiklik hissettirecek olan albümlerden yani Thrice Mice albümü.

THRICE MICE

Wolfgang Buhre / Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Soprano Saksafon, Klarnet, Vurmalılar
Karl-Heinz Blumenberg / Vokal, Alto Saksafon, Vurmalılar, Flüt, Gitar
Werner von Gosen / Gitar
Wolfram Minnemann / Org, Piyano, Gitar
Arno Bredehöft / Davul
Rainer von Gosen / Bass

THRICE MICE

01. Jo Joe (8:51)
02. Vivaldi (11:34)
03. Torakov (12:54)
04. Fancy Desire (8:00)

16 Haziran 2023 Cuma

Asoka / Asoka (1971)

Dünkü Taste of Blues yazısında adı geçen Asoka'yı da eklemeden geçmeyelim. Zira daha sonra unutuyoruz. Unutulunca da çok gerilere kalıyor. Asoka gibi değişik, ilginç, tuhaf ve şaşırtıcı gibi kelimelerle tanımlanabilecek bir grubu da unutmak pek hoş olmaz.

1967 yılında kuruluyor Asoka. Taste of Blues'da bahsettiğimiz gibi aynı yıl kurulan iki grubun ikincisi ve geri planda bırakılanı. 1969 yılında yayınlanan Taste of Blues'un albümde yaşadığı şanssızlık ya da verdikleri yanlış kararın (yazıyı buradan okuyarak meseleyi anlayabilir / hatırlayabilirsiniz) ardından Claes Ericsson ve Patrick Erixson, Asoka ile yola devam kararı alıyorlar. 1 yıl kadar süren hazırlıkların ardından da albüm kayıtlarına girişip kısa bir sürede albümü bitiriyorlar.

1971 yılında yayınlanan albüm herhangi bir şanssızlık ya da yanlış karar sorunu yaşamasa da ticari olarak devasa boyutlarda bir getirisi de olmuyor. Doğal olarak kısa bir süre sonra Asoka da dağılıyor. Ta ki 36 yıl sonra tekrar bir araya gelene dek. Arada bir Take Off adında Archival albüm yayınlansa da ikinci albüm olarak nitelendirilebilecek albüm 2007 yılında 36 Years Later adıyla piyasaya sunuluyor. Genel olarak 2000'ler sonrasına kişisel olarak pek bulaşmayı tercih etmesem de Asoka'nın bu ikinci albümü oldukça da iyi bir albüm. Take Off ile birlikte arşive alınması gerekir diye de düşünüyorum.

Hard Rock ve Psychedelic Rock'tan gelen büyük etkiler farklı türler ve tarzlarla birleşerek Asoka'nın müzikal anlayışını oluşturuyor. Blues, Jazz ve Boogie parçalarda kendine yer bulurken fazlasıyla ön plana çıkan emprovizasyonları duydukça da dibiniz düşüyor. Toplamda albümü Heavy Progressive Rock içerisine ya da biraz arsızlık edip Heavy Psychedelic Rock içerisine dahil de edebiliriz. Fakat yeterli ya da doğru da gelmeyebilir. O noktada çok uğraşmayın, dinleyin sadece.

Albümün geneli coşkulu, karmaşık ve tuhaf etki bırakıyor insanda. Birbirine benzeyen hiçbir şey olmadığı gibi, şu gruptan esinlenmişler, bu albümü çok dinlemişler diye atıp tutabileceğiniz bir şey de bulamıyorsunuz Asoka'da. Kolay kolay vazgeçebileceğiniz bir albüm olmaktan çok öte, dinledikçe daha fazla dinlemeniz gerektiğine sizi inandırabilecek kadar da güçlü.

ASOKA

Tjobbe Bengtson / Bass
Daffy Bengtson / Davul
Robban Larsson / Gitar
Claes Ericsson / Piyano, Org, Keman
Bosse Winberg / Steel Gitar
Patrik Erixson / Vokal, Davul, Vurmalılar

ASOKA

01 - Psykofoni för ekogitarr och poporkester 2:11
02 - Ataraxia 3:28
03 - Leave Me 3:34
04 - Svensson Blues 3:27
05 - 1975 3:48
06 - If You Feel 4:25
07 - Tvivlaren 4:37
08 - I'm Trying (To Find a Way to Paradise) 6:15
09 - Psykofoni för ekogitarr och poporkester (reprise) 2:51

15 Haziran 2023 Perşembe

Taste Of Blues / Schizofrenia (1969)

Taste of Blues
, İsveç'ten erken dönem bir tuhaflık olarak özetlenebilir. 1967 yılında Malmö'de kurulan grup Psychedelic Rock ve Blues'dan beslenen ve kendi doğaçlamaları ile geliştiren bir yapıya sahip. Bu arada ilginç olan bir durum da var grupla ilgili. Grubun 2 elemanı Claes Ericsson ve Patrick Erixson aynı anda 2 gruba dahil olmuşlar 1967'de. Biri Taste of Blues iken diğeri de Asoka. Fakat öncelikli çalışma alanını Taste of Blues'a ayırılıyorlar ve diğer grup biraz geride kalıyor. Fakat Asoka da 1971 yılında çıkardıkları tek albümle biliniyorlar. 1971 yılından sonra da grup Lotus'a evriliyor. Ki o da başarılı İsveç gruplarından biridir.

Taste of Blues kendine has bir yapıya sahip gruplardan. Beslendikleri kaynaklar fazla olsa da kendi dillerini yaratmayı başarabilmişler. Hatta o kadar etkili bir şey yapmışlar ki Can'in öncülü olduklarını söylemek yanlış da olmaz. Muhtemeldir ki Can'deki elemanlar Taste of Blues'u biliyorlar. Ama onlardan feyz alıp almadıklarını bilemiyoruz elbette. Can'in müzikal anlayışındaki monoton, yinelenen ve süregiden ritim tabanlı yaklaşım Taste of Blues'da da mevcut.

Paul Butterfield, John Mayall ve Cream gibi isimleri takip eden grup elemanlarının kendilerine isim olarak Taste of Blues'u vermeleri çok normal. Bu ismin verdiği havadan kaynaklı olsa gerek, menajerleri de bir hayli fazla mesai yapmış ve grubun albümü çıkmadan hemen önce, 1969 yazında Frank Zappa and the Mothers ve Jefferson Airplane'in İskandinavya turnelerinin açılış konserlerinde ön grup olarak sahne almalarını sağlamış. Buradan yola çıkarak da albümün yayınlanması şart olmuş.

Lakin grup elemanları ve yapımcılar verdikleri yanlış kararın cezasını hemen çekmişler ve albüm ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahip olsa da satmamış. Kapakta kullandıkları çizimde, Şeytanın asasını tutan İsa ile İsa'nın çarmıhını tutan Şeytan üzerine bir de You shall have no other gods before us (Bizden başka tanrın olmayacak) yazınca pek de tercih edilmemişler. Albümün adıyla birlikte düşünüldüğünde ortadaki ikiyüzlü ya da birbiriyle faydacı ilişkiden kaynaklı olarak iyi ve kötünün konumunu sorguluyor diye de düşünülebilirmiş oysa ki.

TASTE OF BLUES

Don Washington / Vokal
Rolf Fredenberg / Gitar
Claes Ericsson / Org, Keman
Robert Moller / Baas
Patrik Erixson / Davul

SCHIZOFRENIA

01. Schizofrenia (17:02)
02. A Touch Of Sunshine (3:17)
03. On The Road To Niaros (1:33)
04. Another Kind Of Love (4:08)
05. Another Mans Mind (4:52)
06. What Kind Of Love Is That (2:14)

14 Haziran 2023 Çarşamba

Cherry Five / Cherry Five (1975)

Cherry Five
pek bilinen bir grup değil gibi görünür. Lakin işin aslı öyle değildir. Oliver adıyla kurulup daha sonra, albümün yayınlanmasından kısa bir süre önce Cherry Five adına geçiş yapıp en son Goblin'de karar kılmışlar. Yani Cherry Five'a Goblin'in başladığı yer demek yanlış olmaz. Gerçi isim değişiklikleri sırasında grup elemanlarında da değişiklikler olmuş ama temel kadro aynı diyebiliriz.

1973 yılında Roma'da kurulan Cherry Five, Symphonic Prog'un en değerli alanlarında kendine yer açabilmiş bir ülkenin en iyi gruplarından. Tek albümlü efsaneler listemize Rock Progressivo Italiano'dan güzel bir ek. Gerçi 2000'li yıllarla birlikte yeniden ortaya çıkmış olsalar ve albüm kaydetseler de onları saymıyoruz, malum konumuz 60'lı ve 70'li yıllar.

Cherry Five müziğinde bir miktar Emerson, Lake & Palmer ve çokça Yes bulunuyor. ELP kısmı tamamen klavyelerdeki virtüöziteden gelirken Yes kısmı daha melodik alanlarda kendini gösteriyor. Wakeman'a haksızlık edemeyiz elbette ama Cherry Five'taki klavyeler Yes'inkilerden daha etkili diyebiliriz.

Albümle ilgili enteresan bir durum da var. 1973 sonları gibi İngiltere'ye gidiyorlar kendilerine vokal bulmak için. Clive Heinz diye biri ile anlaşıp birkaç parça kaydediyorlar. Fakat çok beğendikleri bir vokal tarzı olmuyor ve Heinz'ı çıkarıyorlar gruptan. İtalya'ya döndüklerinde de Tony Tartarini ile anlaşıp kayıtlara girişiyorlar. Albüm kaydı 1974 yılında her şeyi ile bitmiş oluyor. Fakat grubun davulcusu olan Carlo Bordini, albümdeki işinin stüdyo müzisyenliğinden farkı olmadığını ve bunun kariyerine zarar verebileceğini düşünerek albüm için yapılması gereken anlaşmayı imzalamıyor ve gruptan ayrılıyor. Tam da o sıralarda efsanevi İtalyan yönetmen Dario Argento'nun Profondo Rosso filmine müzik yapmak için anlaşma imzalıyorlar. Grubun adını Goblin olarak değiştiriyorlar. Rafa kaldırılmış olan Cherry Five albümü ise 1975 yılı sonlarına doğru ancak piyasaya sunuluyor.

Albüm oldukça başarılı bir albüm ama yukarıda bahsettiğimiz Yes, ELP gibi benzerliklerden kaynaklı çok fazla eleştiri aldığı da bir gerçek. Fakat bu da baştan aşağı saçmalık zira albümdeki parçalar kendilerine has bir yaratıcılıkla üretilmiş nefis besteler. Tarz olarak bir miktar benziyor diye de Cherry Five'ın hakkını yemek çok doğru değil.

CHERRY FIVE

Tony Tartarini / Lead Vokal
Massimo Morante / Gitar
Claudio Simonetti / Klavye
Fabio Pignatelli / Bass, Akustik Gitar
Carlo Bordini / Davul, Vurmalılar

CHERRY FIVE

01. Country Grave Yard (8:18)
02. The Picture of Dorian Gray (8:28)
03. The Swan Is a Murderer, Part 1 (3:53)
04. The Swan Is a Murderer, Part 2 (5:07)
05. Oliver (9:30)
06. My Little Cloud Land (7:43)

13 Haziran 2023 Salı

Waterloo / First Battle (1970)

Waterloo
, 1969 yılında Belçika'da kurulan bir Heavy Progressive Rock grubu. Öncülü olan Adam's Recital ve Today's Version gruplarının küllerinden doğuyor diyebiliriz. Her ikisi de başarılı olan grupların birleşimi de en az onlar kadar kaliteli ve başarılı bir hal almış. Diğer yandan Waterloo, kendinden sonra gelen Pazop ve Abraxis gibi grupların da kökeni. Bu gruplarla birlikte Waterloo'nun başarısı da birkaç kez katlanmış oluyor doğal olarak.

Kurulduktan kısa süre sonra çalışmalara başlayan grup 1970 yılında ilk ve tek albüm olan First Battle'ı kaydediyor. Piyasaya sadece birkaç bin kopya ile çıkan albüm satılmıyor da. Satmak yerine eleştirmenlere, dinleyicilere dağıtıyorlar albümü. First Battle fazlasıyla başarılı bulunuyor ama ticari olarak elde ettikleri pek bir şey olmuyor. Aynı yıl içerisinde Portekiz'de de yayınlanan albümün versiyonu ile bir miktar para kazansalar da çok önemli bir ticari başarı elde ettiklerini söylemek zor.

Albümün hemen ardından, konserler için gelen Family'nin ön grubu olarak sahne alıyorlar. 1970 yılı Ghent Festivali'nde başlayan konserler 40 gün sürüyor. Patlama yapma ihtimallerinin doğduğu noktada ise Marc Malyster gruptan ayrılıyor. Sonra da gruba birkaç kişi dahil olup ayrılıyor filan. 1972 yılında kaydettikleri single dağılmaları sayesinde yayınlanamıyor ve Waterloo tarihin tozlu raflarındaki yerini alıyor.

İngiliz tipi Blues kökeninden beslenen Heavy Prog'dan farklı bir tarzı var Waterloo'nun. Daha Jazz etkilerine sahipler. Hatta Blues yerine Jazz'dan beslendiklerini söylemek daha doğru olur ki daha sonraki gruplar Pazop ve Abraxis'te de bunu daha fazla ortaya koyuyorlar. Adam's Recital'den gelen Blues yönü, Waterloo'da daha Jazzy bir havaya bürünüyor ve sonraki gruplarda Jazz ağırlı olarak kullanılan tür oluyor. Yani, Waterloo bir geçiş grubu demek de yanlış olmaz.

Albümdeki Heavy Prog genel olarak eklektik bir yapıya sahip. İlk dönem King Crimson izlerine rastlamak mümkün. Keith Emerson tarzı klavyeler de enfes bir sos olarak duruyor albümün her yerinde. Ama grubun asıl odaklandığı Dirk Bogaert'in flütü. Bütün yapıyı neredeyse flüt üzerine şekillendiriyorlar. Bu açıdan da Jethro Tull ve Blodwyn Pig'in ilk dönemlerine benzediği söylenir grubun. O kadar ileri gitmek doğru mudur bilemem ama Waterloo'yu dinlerken, bahsi geçen gruplarla benzer bir hava yakaladığınız da ortada.

WATERLOO

Dirk Bogaert / Lead Vokal, Flüt
Gus Roan / Gitar
Marc Malyster / Org
Jacky Mauer / Davul
Jean-Paul Janssens / Bass

FIRST BATTLE

01. Meet Again (3:05)
02. Why May I Not Know (3:09)
03. Tumblin' Jack (2:36)
04. Black Born Children (3:45)
05. Life (2:49)
06. Problems (3:02)
07. Why Don't You Follow Me (3:33)
08. Guy in the Neighbourhood (2:57)
09. Lonesome Road (2:51)
10. Diary of an Old Man (11:01)

12 Haziran 2023 Pazartesi

Jackal / Awake (1973)

1969 yılında Toronto, Kanada'da kurulan Jackal, tek albümlü efsaneler listemize yaptığımız eklerden. 4 yıl boyunca aralıksız yaptıkları çalışmaların ardından ortaya çıkan albüm oldukça başarılı bir Heavy Progressive Rock kaydı. Kanada'dan Heavy Prog türünde çıkan en iyi albümlerden biri demek de yanlış olmaz.

5 kişilik kadroya sahip olan grubun tarihçesi hakkında çok fazla bilgi yok. James ve Chris Kellesis tarafından kurulmuş. Parçalar bu ikili tarafından yazılmış ama James yüksek ihtimalle gruptan ayrılmış. Çünkü albüm kapağında kadronun içerisinde James'in adı geçmiyor. 1973 yılında neredeyse hiç bilinmeyen bir plak şirketi ile anlaşma imzalayıp albümü yayınlıyorlar. Albümden 1 yıl sonra da dağılıyorlar.

Jackal, Hard Rock, Blues ve Psychedelic köklerinden beslenen, kendine özgü bir Heavy Prog yapıyor. Karşılaştırıldıkları pek çok grup olmakla birlikte, kendilerine has bir yapıya sahip olduklarını söylemek gerek. Bazı anlarda Rush'ı andırdığı, Tempest ve Warhorse gibi coşkulu bir yaklaşıma sahip oldukları doğrudur. Alakasız bir şekilde Lord & Blackmore'la benzeştirilir / karşılaştırılırlar. Pek çok yönden benzerlikle görünse de Jackal'ın tarzını da ayırt edebiliyorsunuz. Bu da demektir ki kendi yollarını çizmeyi başarabilmişler.

Psychedelic Rock'un belirgin özelliklerini fazla eğip bükmeden farklı bir yapıya dönüştürmeyi başarabildiklerini de söylemek lazım. Temel olarak Psychedelic etkileri hissediyorsunuz ama farklılaştığını ve bambaşka bir şeye dönüştüğünü de duyuyorsunuz. Space Rock'a doğru gittiklerini söylemek doğru olmaz ama yakınında gezindikleri anlar da yok değil. Yine de kontrolü elden bırakmayıp temkinli davranıyorlar ve çeşitliliği arttırıp kendilerine ait bir yapı oluşturuyorlar.

Bu noktada belirtmek gerekir ki Jackal, İngiliz tipi Heavy Prog ile Güneyli tipi Hard Rock / Heavy Prog arasında bir köprü gibi duruyor. Bloodrock gibi Teksaslı bir gruptan bulabileceğiniz çok şey Jackal'da da varken, Uriah Heep gibi İngiliz tarzından da çok fazla şey bulmak mümkün. Kanada'nın bu konuda avantajı da bu olsa gerek. Amerika kıtasında olmasına rağmen Avrupa köklerinden de kopmuyor. Her iki kıtanın da oluşturdukları üzerinden kendine bir yol çiziyor. Çeşitliliği arttıran da bu olsa gerek.

JACKAL

Charlie Shannon / Lead Vokal
Dave Bernard / Gitar
Chris Kellesis / Klavye
Steve Hayward / Bass
Cameron Lauder / Davul

AWAKE

01. At The Station (5:37)
02. For You (3:00)
03. Sunny Side Of The Day (2:39)
04. A New Day Has Arisen (8:34)
05. How Time Has Flown (5:47)
06. Lost In The World (2:20)
07. In The Heavens (4:05)
08. Awake (7:46)

11 Haziran 2023 Pazar

T2 / It'll All Work Out in Boomland (1970)

T2
'nin hikayesi 1967 yılında başlıyor. Please adıyla kurulan grup epeyce bir süre stüdyo kayıtları ile uğraşıyor. Lakin bu kayıtlar o dönemde albüm olarak yayınlanamıyor. Psychedelic Rock yapan grubun o kadar çok kaydı var ki daha sonraları, yani 90'lı yılların ortalarından itibaren Archival (arşivlik manasında) kayıtlar olarak 3 albümde yayınlanıyor. Please 1969 yılında dağıldığında grubun elemanlarından Pete Dunton, Bulldog Breed adında bir grupla çalmaya başlıyor ve aynı yıl içerisinde albüm kaydını yapıp, yayınlayıp dağılıyorlar. Dunton 1970 yılı başlarında, Please'den arkadaşı Bernie Jinks ve Bulldog Breed'de tanıştığı Keith Cross'u bir araya getiriyor ve yeni bir proje geliştiriyorlar. Grubun adını T2 koyuyorlar.

3 kişilik bir grup için oldukça iyi bir performans sergileyen T2 ilk albüm kayıtlarını çok kısa sürede bitiriyor. Albümün yayınlanmasından hemen sonra da ikinci albümün kayıtlarına başlıyorlar ama Cross'un gruptan ayrılması ile ikinci albüm yarıda kalıyor. Ve o ikinci albümü hiçbir zaman çıkaramıyorlar. Tabi bu albümdeki parçalar daha sonraki toplama, derleme, CD baskılarında vs'lerde kullanılıyor, hatta 1997 yılında Fantasy adıyla yapılan bir derlemede ek parçalarla birlikte yayınlanıyor ama T2'nin ikinci albümü olarak hiçbir zaman yayınlanmıyor.

Blues ve Jazz kökenlerinden beslenen üçlünün önceki gruplarından edindikleri Psychedelic teması da T2 müziğinde etkili oluyor. Temelde Hard Rock semalarında gezinen albümün tam tanımını Heavy Progressive Rock olarak yapmakta sakınca yok. Zira Hard Rock'tan daha sert tonlara ve yerinde durmadan ilerleyen bir yapıya sahipler.

Albümde 4 parça olmasına rağmen size daha uzun geliyor. Süre olarak değil elbette. O kadar fazla geçiş ve melodik oynamalar bulunuyor ki bir parçayı 7-8'e filan bölseniz o kadar parça çıkarabilirsiniz hissiyatı oluşturuyor sizde. Albümde özellikle Cross'un gitarları enfes. Yerinde duramayan, dur durak bilmeyen, Cream'den Paul Kossoff'a, oradan Budgie'ye, Wishbone Ash'e ve hatta Cressida'ya kadar uzanan tarzda gitarlar duymak mümkün It'll All Work Out in Boomland'de. Yelpazesi geniş olan albümlerden biri. 4 parçada yapmak istedikleri hemen her şeyi başarmışlar gibi bir havaları var. Fazlasıyla iddialı bir laf olabilir belki ama en iyi Heavy Progressive Rock albümlerinin üst sıralarında olduğunu da söylemek gerek.

T2

Keith Cross / Gitar, Klavye, Vokal
Bernard Jinks / Bass, Vokal
Peter Dunton / Davul, Vokal

IT'LL ALL WORK OUT IN BOOMLAND

01. In Circles (8:34)
02. J.L.T. (5:44)
03. No More White Horses (8:35)
04. Morning (21:14)

10 Haziran 2023 Cumartesi

Svanfridur / What's Hidden There? (1972)

Bu aralar tek albümlü gruplardan gidiyoruz. Svanfridur da (aslında tam yazılışı Svanfríður ama zor tabi) aramıza İzlanda'dan katılan gruplardan. En çok hakkı yenmişlerden biri de diyebiliriz. Zira enfes bir albüm kaydetmiş olmalarına rağmen o albümü de çok fazla sayıda insana ulaştıramamışlar. Yapımcı firmanın gruba çok fazla inanmadığı bu nedenle de albümün sadece 100-200 adet arasında basılıp dağıtıma verildiği söyleniyor. Buradan bakıldığında albüm de grup da bundan fazlasını hak etmiş gibi görünüyorken, dönemi içerisinde de aslında bir yerlere gelebilecek, hatta belki başka albümler kaydetmelerine olanak tanıyacak bir albüme bu kadar kötü davranılması da oldukça üzücü.

Grup aslen İzlandalı. Haklarında çok fazla bilgimiz yok ama 1970 yılında bir araya gelip müzik yapmaya başladıkları söyleniyor. Daha sonraları da İngiltere'ye giderek Londra'da konuşlanmışlar. Albümü de burada kaydedip yayınlamışlar. Kullandıkları dilin zorluğunu düşünerek (adamların Eyjafjallajökull adında bir yanardağı mevcut biliyorsunuz) albümü İngilizce olarak kaydetmişler.

Temel olarak albüm fazlasıyla iyi ve yenilikçi. Az önce bahsettiğimiz hakkının yenmesi durumu bu nedenle de insanın içini acıtıyor. İzlanda folklorundan beslenen ama modern müziklerin bir toplamı olan albüm genel olarak Heavy Progressive Rock olarak kategorilendiriliyor. 

Farklı türlerin ve tarzların bileşkesi olan albümlere sıkça rastlıyoruz 70'li yıllardan. Ama bu albüm gerçekten de bir başka. Benzersiz tanımlamasını en çok hak eden grup / albüm listesi yapacak olsak Svanfridur, What's Hidden There ile bu listenin ilk 10'u içerisinde kesinlikle yer alır.

Coşku dolu parçalar arasında tuhaf sesler duyduğunuz albümde Flüt ve Moog çok fazla öne çıkıyor. Parçalardaki gidişatı belirlemeseler de, belirgin anlarında ortaya çıkarak havayı değiştiren, farklılaştıran bir yapıya sahipler. Albümdeki gitar bölümleri fena halde iyi. Psychedelic Rock'tan beslenen yapısıyla işi daha da sertleştirerek ilerlemeyi tercih ediyor gitarlar. Aralara serpiştirilen kemanlar da işin cabası. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Grup elemanları dışında albüme konuk müzisyen olarak katılan Sigurdur Johnsson, grubun keman, Moog ve flüt bölümlerini tamamlıyor. Yani albümün sert ve folklorik kısmı Svanfridur'dan gelirken, müziğe sürekli gelişen havasını katan da Sigurdur Johnsson diyebiliriz.

Dinlediğinizde tuhaf bulacağınız ama dinlemekten vaz geçmeyeceğiniz, dinledikçe de dinlemek için yanıp tutulacağınız albümlerin de başında geliyor What's Hidden There.

SVANFRIDUR

Birgit Hrafnsson / Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Arka Vokal (2 & 4)
Gunnar Hermannsson / Bass, Arka Vokal (2)
Sigurdur Karlsson / Davul, Vurmalılar
Petur Kristjansson / Lead Vokal

Konuk Müzisyen:
Sigurdur Johnsson / Piyano, Moog, Keman, Flüt, Vokal (2 & 6)

WHAT'S HIDDEN THERE?

01. The Woman of Our Day (3:12)
02. The Mug (4:50)
03. Please Bend (4:47)
04. What's Hidden There? (4:06)
05. Did You Find It? (2:08)
06. What Now You People Standing By (7:58)
07. Give Me Some Gas (5:12)
08. My Dummy (4:15)
09. Finido (3:44)