25 Ağustos 2008 Pazartesi

Billy T.K.'s Powerhouse - Life Beyond the Material Sky (1975)

Eh ilk post olarak bildik tanıdık kraut bişiler koyacaktım ama, bir teşekkür yazısı yazılması gerektiğini gördüm, ki bu yazıda bana düştü sanırım. Ekşi Sözlük’te blog ile ilgili olumlu yazı yazan bir arkadaş varmış… Sağ olsun var olsun Allah uzun ömürler versin… Tuttuğunu altın etsin… Bu yazıya istinaden o bildik tanıdık post’un yerine pek bulunmayan, hani “obscure” derler ya, bişi koymak istedim. Her ne kadar ismi komik olsa da dinleyince hastalanacağınızı umuyorum. Yeni Zelandalı grup The Human Instinct ile 3 albüm çıkaran Yeni Zelandalı gitarist Billy T.K, 1971 yılında grubu bırakır. Bir süre sonra Billy, Powerhouse adlı grubu kurar. Canlı performanstan oluşan bu albüm 1975 yılında Wellington St. James Theatre’da kaydedilir ancak o vakitlerde yayınlanamaz. Zaten bu grubun yayınlanan herhangi bir albümü de olmamıştır. Bu durum bu grubun varlığını dahi ülkede efsane mertebesine koymuştur. Billy bu grubu bir rock grubundan çok ailesi gibi görmüştür. Albüm Psychedelic öğeler taşımasının yanında efsane Billy T.K.’nın muazzam soloları ve melodik gitar tekniği ile donatılmıştır. Ancak şunu belirtmem gerekir ki bu grup bir “jam-band “ değildir. Birçok yerde görüleceği üzere emprovizasyon Powerhouse’da da yeterince mevcuttur. Albüm daldan dala konarak baştan sona sizi değişik duygulara sokar. Zaten grubun kaç kişiden oluştuğu müziğin yoğunluğu ile ilgili bazı bilgiler verecektir. Aşağıda da görüleceği üzere 2 albüm büyüklüğünde olan “Life Beyond The Material Sky”da şarkıların hepsi aynı kalitededir. Ayırt etmek, birini diğerinden ayırmak zordur. Ama “Love Love”da ki soloyu diğerlerinden biraz ayırmak lazım. Roman Bunka soloları gibi insanın içine işler. Heaven’s Melody’nin “rahatsız” halinden de bahsetmemek olmaz. Son şarkı “Funky Trucking”in hafif fusion hali, Billy’nin gitarı ile muhteşem bir bitiriş yapar. Sakin giderken patlar… Dediğim gibi bu albüm ekşi sözlükteki arkadaşa ithaf olunur. Blog’a bir jest yapmış, blog’un da ona jesti ancak böyle albümle olur...:) Kolay kolay bulunmaz harika bir albüm… Tadını çıkarın…

BILLY T.K.’s POWERHOUSE
Billy T.K. / Gitar, Vokal
Piahana Tahapeti / Gitar
Ara Mete / Bateri
Peter Mataparae / Bass
Mana Rauhina / Congos
Jamie Tait Jamison / Klavye
Pauline Pool / Çello, Vokal
Eva Keuti / Vokal
Maria Keuti / Vokal

LIFE BEYOND THE MATERIAL SKY 
01 - Heaven's Melody (12:54)
02 - Beyond The Material Sky (5:49)
03 - Guru Deva (9:03)
04 - Race Into The Infinite (10:37)
05 - Secret Of Life (11:49)
06 - City Of Things (3:57)
07 - Love Love (13:17)
08 - Funky Trucking (5:26)

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Eiliff - Eiliff (1971)

Şu yaz bitse de üzerimizdeki ölü toprağı kalksa diye düşünürken aklıma aslında bunu bi bahane olarak sunduğumuz geldi. Sanki dünyanın en zor işi de bi türlü vakit bulamıyormuşuz gibi bi anlam çıkıyor. Yok aslında öyle bişey, külliyen yalan. Kıçımızı kaldırma konusunda zorlanmanın dışında kişisel iç sıkıntıları da etkili oluyor şüphesiz. Yine de Gereksiz İşler Kulübüne yakışmayan bi tavır sergiliyoruz. Bunca gerekli işin yanında kalkıp da gereksiz işleri unutuyor ya da önemsemiyoruz. Ayıp ediyoruz. Bu arada sadece Cyphre'dan haberim var, buralarda bi yerlerde olduğunu biliyorum. Emptytrashcan, Clapton is God, Surreal Kavun, Lysterfjord, ve diğerleri nerede ve ne yapmaktalar haberdar değilim. Gören, bilen varsa bana da haber etsinler. Geçelim Eiliff'e... 60'ların sonunda Almanya'da kurulan bi gruptur. Her ne kadar Progressive Jazz Rock icra etmektelerse de o salak müzik eleştirmeninin kendini bilmez bi şekilde tek bi cümleyle aşağılamaya kalktığı ama ters tepen ve muhteşem bir müziğe dönen Krautrock içinde yer alırlar. Bu kadar uzun cümle kurdum çünkü son bikaç günde Krautrock üzerine bir iki arkadaşla konuştuk. Ben de araya sıkıştırayım istedim, nedir, ismini nereden almıştır diye. Yanılmıyorsak bi İngiliz müzik eleştirmeni II.Dünya savaşında Amerikalıların ve Rusların Almanları aşağılamak için söyledikleri Krautlar (lahanalar ya da lahana turşuları) sözünü yaptıkları müziği beğenmediği bi Alman grubu için sarfeder. Fakat bu aşağılama ters teper ve Alman müzisyenler Lahana öyle olmaz böyle olur diyerek hem kendini bilmezliği, hem insanların birbirini aşağılamasını hem de geoid bi cisim üzerinde gidecek başka bi yerimiz olmadığı için yaşamı hepimiz için kolaylaştırmamız gerektiği gerçeğini insanların yüzlerine vurur. Eiliff de bu kuşaktan bi gruptur. Geneline baktığımızda tam da o dönemin klasik yapısına sahiptirler; değişik enstrümanların birlikteliği, yaratıcılığın had safhası, uzun sanki sonu hiç gelmeyecekmiş gibi devam eden parçalar... Bu Eiliff'in ilk albümüdür. Zaten bi de ikinci ve son albümleri vardır. Yanlış hatırlamıyorsam biri 1999'da diğeri 2002'de yayınlanmış 70'li yıllara ait iki tane de konser kayıtları bulunmakta. Albümü dinleyince "yahu öteki albümleri de koysana" diyeceğinize eminim. Yaptıkları müzikle ilgili söyleyebilecek çok şey bulamıyorum, yani teknik alt yapısından bahsedecek değilim ama adamların ruhu konusunda bi iki kelime de etmeden geçmeyeceğim. Belli ki çalarken kendilerini kaptırıp, dünyayı unutuyorlar ve yaptıkları tek şey çalmak oluyor. Sanki parçaları bitirmemek için gayret ediyorlar ama sonra birinin aklına bitirmeleri gerektiği geliyor ve aniden karar değiştirip hadi bitsin bari gibi mantığa kayıyorlar. Oblomov'un bu albüme hasta olacağına eminim. Saku buralarda olsaydı o da severdi ama o şimdi yanılmıyorsam 5.5 aylığına aramızda değil. Hard Disk'e format atıp gelecekmiş kendi deyimiyle. Eee ne beklyosunuz daha, "dünyanın bütün lahanaları, Dinleyin!"

EILIFF
Bill Brown / Bass
Rainer Brüninghaus / Klavye
Herbert J. Kalveram / Saksofon
Detlev Landmann / Vurmalılar
Houschäng Nejadepour / Gitar, Sitar

EILIFF
01 - Byrd-Night of the Seventh Day (5:05)
02 - Gammeloni (6:43)
03 - Uzzek of Rigel IV (10:53)
04 - Suite (20:38)

22 Temmuz 2008 Salı

Darkness, Lightness & Twilight

Uzun zaman oldu. Her açıdan. Anlatılabilecek o kadar çok şey varken bi yerden başlayamamak çok kötü. Kafamı da toparlayamıyorum artık ama elde kalanları kullanarak hareket etmenin ne olduğunu iyi biliyorum. Belki de hepimiz biliyoruz, bu satırları okuyan herkes.. Yine de zamanı geldiğinde hiçbirimiz umursamıyoruz. Alışkanlıklarımız bizi yok ediyor sanırım. Neyse... karamsarlık başka bi yazının konusu olsa gerek. Bu ay hem blog için hem Demir Kelebek Gereksiz İşler Kulübü için hem benim için hem Skoer için önemli. Doğal olarak uzun uğraşılar sonucu ortaya çıkan bu seçki albüm de öyle.

Blogun 1.Yılını tamamlamış bulunuyoruz. Demir Kelebek'in ise 12.yılını. Ben 31'i, Skoer de yanlış bilmiyorsam 32'yi devirdi. Bi de Kapı aralıktı... ve artık kıpkırmızıydı hayat... meseline konu olan efsanevi kişilikle de bağlantısı var ama bunu sadece belirtmekle geçelim. Bi dolu gruptan seçtiğimiz bu albüm de blog'un 100.Albümü olma özelliğini taşıyor aynı zamanda. Keyfini çıkarırken bu sıraladıklarımı düşünmenize gerek yok, haberiniz olsun.

Birkaç isteğimiz var tabi.. bi arada durun mesela. Sıkı sıkı yapışın yanınızdakine. Olmayabilir çünkü o birazdan. Kimse sizden balıkçıları ya da geceyi çizmenizi istemese de bi renk verin etrafa. Gerekirse bukalemun taklidi yapın. Bunaltı anlarında kapıyı kendi üzerinize kilitleyin ki tehlike dışarıda kalsın. Hani delileri içeri atıyoruz mantığı var ya öyle bişey güdün işte. Deli gömleği giyen siz olmayın. Bi araya gelelim mesela bi ara. Biralar benden... Müzik de yaparız... Eskiden olduğu gibi eğlenmeye çalışın bi de. Hatırlayanlar vardır mutlaka.. eskiden daha güzel eğlenirdik niyeyse.. Şimdi her eğlence bi zulüm. Tamam kabul bende de bi garabetlik var ama yok eskiden daha kötüydü diyen çıkmaz herhalde. Aman neyse yahu.. takılın gene kafanıza göre. Nasıl olsa ne bi araya gelebiliyoruz ne de bi arada durabiliyoruz. Solcuların amip misali çoğalması gibi bölünüp gidiyoruz. Hoş kimse bizden tarih yazmamızı beklemiyor, öyle bişey olsa da hiçbirimiz önemsemeyiz de zaten ama en azından bi iki adım ataydık diye geçiyor bazen aklımdan.

Hemen kovuyorum bu tarz düşünceleri. Zaten hava sıcak bi de kıçımızı kaldırıp bişeyler mi yapıcaz? Pehh, zaten yıllardır da herkes diyor "başka bi dünya mümkün". Yalan! yok öyle bişey, başka bi dünya mümkün değil, öyle başka bi dünya mümkün demeyle bitmiyor çünkü iş. Biz o mümkün kısmını hayal etmekten aciziz, onu gerçekleştirmek kalsın orda. Kısacası gene bi bok yaptığımız yok, anca konuşuyoruz. En başta da ben varım haberiniz ola. iş lafa gelince çene düşüyor ama lafla peynir gemisi yürümezmiş. Elde biriken projelere bakıp bakıp iç çekmekten, "başka bi dünya mümken değil uleyynn" diye kendi zihninin içinde bağırmaktan, her sabah kötü bi hayata uyanıp günü daha da kötü hale getirmek için uğraşmaktan başka çaremiz, seçeneğimiz, derdimiz yok bundan sonra.

Unutmadan, her üç albüm kapağı için de poz veren sevgili Jenna Jameson'a teşekkürlerimizi sunarız. Albümü sevdiğimiz bi arkadaşımıza da ithaf ettiğimizi belirtiriz. O kendini bilir. Çok yardımları dokunmuştur son zamanlarda. Rengarenk biri değildir belki ama tek de olsa bi rengi vardır.

DARKNESS

01. AHORA MAZDA - Fallen Tree
02. ANDROMEDA - Rockets
03. ASTRAL NAVIGATIONS - Someday
04. PINNACLE - Assasin
05. ROOM - Pre-Flights Part I & II
06. BRAINSTORM - Smile A While
07. ARMAGEDDON (UK) - Buzzard
08. ATOMIC ROOSTER - Streets

LIGHTNESS

01. MORNING DEW - Crusader's Smile
02. WOLF - McDonald's Lament
03. CURVED AIR - Seasons
04. AFFINITY - All Along The Watchtower
05. BAKERLOO - Son Of Moonshine
06. DIES IRAE - Witche' s Meeting
07. QUELLA VECCHIA LOCANDA - Un Giorno, Un Amico

TWILIGHT

01. ALUSA FALLAX - Soliloquio
02. YEZDA URFA - To-Ta In The Moya
03. WALLENSTEIN - Manhattan Project
04. CRESSIDA - Munich
05. ARMAGGEDON (GER) - Rice Pudding
06. FOCUS - Anonymus Two
07. DAEVID ALLEN - The Switch Doctor

10 Temmuz 2008 Perşembe

Finch - Beyond Expression (1976)

“Paramızla rezil oluyoruz resmen” geyiğini yapıp da Anti Klişe Timi’nden sopa yemek istemiyorum ama maalesef türk telekom insanları ayakta halletmeye var gücüyle devam ediyor. Bu kadar sorumsuz hizmet anlayışı 32 Mbit’i nasıl entegre edecek…!? Neyse.

Arslanlar gibi açıp grup hakkında copy paste ler yapacakken tehh… kınasan da bi şey değişmiyor… haydi kullanmayalım, topluca feshedelim sözleşmeleri, kapatalım internetleri kalsınlar dımdızlak desem de… neyse sonra tamamlayacağım öyleyse.

Albüm üç şarkıdan oluşsa da döneminin ortalama Lp sürelerine ve kaydedildiği seneye nazaran gayet uzuncana ve doyurucu. (kime göre tabi…) Aklımda kalan tek isim bu albümü kaydettiğinde henüz 20’li yaşlarına yeni girmiş olan Joop adlı gitaristleri. Yaşına rağmen üstün bir performans çıkartmış. Mutant soloları atarak parçalara düzeyli agrasyonlar katmış, alnından öpülesi. Davul çalar şahsiyeti de ayrıca tebrik etmeli zira böylesine hızlı ve aksak partisyonları çalmak… bilek ister.

Albümün son parçası, fatality yaparmışcasına crash darbeleriyle sizi uykunuzdan uyandırıp, 2-3 dakika içinde “neooluyoyaa” nidalarıyla, keyboard’un enfes solosunu duyar duymaz dirilmenize yol açıyor. Çok eğlenceli ve karanlık bir parça. (mega tezat ki bizim fantezi müzikte bolcana görürsünüz bunu, çok ender bir durum değil)

Focus, Earth & Fire ve Kayak gibi Hollandalı gruplar arasında isimleri yeteri kadar duyuramamış bir grup Finch fakat dünyanın ne kaybettiği umurumda değil, yeter ki biz farklarına varalım (seneler sonra da olsa) iyi eğlenceler.

FINCH

Cleem Determeijer / Klavye
Beer Klaasse / Davul
Joop Van Nimwegen / Gitar
Peter Vink / Bass

BEYOND EXPRESSION

1 - A Passion Condensed (20:05)
2 - Scars On The Ego (8:51)
3 - Beyond The Bizarre (14:24)

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Satin Whale - Desert Places (1974)

Karşımızda bir jazz/krautrock klasiği… Tipik bir Alman yapımı olarak yer yer blues geçişleriyle gaza getirip yer yer atmosferik zamanlarıyla uçurucu nitelikte bir albümle karşı karşıyayız. Müzikalite ve enstrüman kullanımı üst seviyede ve her şarkı içimizde adeta bir enerji patlaması yaşatabilecek güçte. Ne denir; The Doors ‘u alın, Cream, Iron Butterfly ve Grobschnitt ile harmanlayın, üzerine bir tutam daha atmosfer ve melodi serpin. Albüm, ayık kafayla dinlenilmediği takdirde maksimum etki bırakacaktır. Beklenmedik ritm geçişleri de ayrı bir sizi ayrı bir moda sokacak olması cabası..

Albümde yer alan parçaların hepsi ayrı birer şaheser. Baştan sona gerilmeden, sıkılmadan dinlenebilecek parçalar ki bu da biz müzikseverler için önemli bir ayrıntı, beklentidir.

“ Desert Places” başarılı bir yan flüt introsuna sahip, “n’oluyo lan Jethro Tull bu!” demenize sebebiyet verebilecek, başarılı melodilerle süslendirilmiş bir parçadır kendileri..

“Seasons of Life” ablümdeki en enerjik parçalardan biri kesinlikle. Akıcı klavye ve gitar soloları ile muhteşem bir uyum içerisindeki bas ve davulun birlikte oluşturduğu ses topluluğuna kısaca Seasons of Life diyeceğiz bundan sonra..

“Remember” uysal ve melodik yapısıyla dikkat çeker, ritm geçişleriyle sevindirir. Albümdeki en önemli parçalardan biridir ve muhtemelen en çok tercih edilenlerden biri olacaktır..

“I Often Wondered” diğerlerinden farklı olarak jazz sounduna en yakın parçadır. Lord-Blackmore hesabı atışmalar mevcut bulunmakla beraber uzun gitar sololarıyla göze çarpar..

“Perception” iddialı bir girişten sonra başarılı vokal arayüzüyle kısa süre devam eder ve eşsiz bir jazz/blues jam ile sonlanır.

SATIN WHALE

Thomas Brück / Bas, Vokal
Gerald Dellmann / Klavye
Dieter Roesberg / Gitar, Saksafon, Yan flüt, Vokal
Horst Schöffgen / Davul

DESERT PLACES

1 - Desert Places (6:48)
2 - Seasons of Life (6:41)
3 - Remember (9:38)
4 - I Often Wondered (7:15)
5 - Perception (12:56)

19 Haziran 2008 Perşembe

Shaggy - Lessons For Beginners (1975)

Bu elamanlar İsveç'den teşrif ediyorlar. Haklarında bilgi edinmek pek zor, cami önüne bebek atar gibi bu albümü çıkarıp yeraltına sünmüşler, belli. Ancak İsveç'ten çıkma Blueset'ile birlikte şu ana kadar dinlediğim en canavar heavy prog culardır bu abiler. Yani line-up larını bile bulmaktan acizim ancak elimde müziklerinin öznesi, şarkıları var, ki bu da yeter be Erdener abi... Ha bir de albüm kapakları var ki sormayın gitsin (sormanıza gerek yok yanda zaten). Şimdi bu harikulade sanat eserini incelemeniz için bir dakika saygı arası veriyorum. Hıh, tamam. Dikkatinizi geri topladıysanız önermemi yolluyorum: Müzikleri en az albüm kapakları kadar güzel. diyorum yani ben. Dinleyin hak verirsiniz...

Bi kere albümde inanılmaz bir melodik cevher var. Bunu benden önce bazı gizli güçler de keşfetmiş olmalı zaten. Albümün 5. şarkısını dinlerken ne demek istediğimi anlayacaksınız. Tahminime göre, seneler önce bir çizgi film yapımcısı abi İsveç seyahatinde kelepir plakçıları dolaşırken kapağı beğenir inceler filan, fiyatı duyunca da hemen edinir ve evde dinlemeye başlar. Lessons for Beginners adlı şarkının melodisi de aklına takılır böyle bilinç altına filan kazınır herhalde. Yıllar sonra bir çizgi filmin yapım aşamasında da soundtrack için bu şarkıyı önerir ve pis pis sırıtarak ekler; "telif hakkını almamız da gerekmez Rahmi, kimenin dinlediği yoktur bu mereti, grup da zaten dağılmış işin peşine gidecek halde değildir". Ve böylece televizyon tarihinin en büyük komplolarından biri sessizce yürürlüğe konulur. İnspector Gadget'dan bahsediyorum. O mehşur gadget melodisi işte bu adamların icra ettiği Lessons for Beginners adlı şarkının ana teması. Tabii bu yapımcıların iğrenç bir elektronik sesle çalması Shaggy'nin çok sesli klavye ve gitarla çeşitli varyasyonlara sokup çalması gibi değil. O melodini altında sağlam bir cevher yatıyormuş meğersem.

Albümün bu şarkıyla sınırlı olduğunu söylemek cinayet gibim bişey olur. Değil öyle. Daha ne antemik, kusursuzca akıp giden sağlam altyapılı şarkılar var bu albümde bir bilseniz.. Zaten birileri bilse bu grubun plakları da zamanında en az Leaf Hound, Tea kadar filan kapış kapış gidermiş. Müzikleri gitar ve klavyenin eşit oranda ön plana çıktığı esaslı bir vokale sahip bangır bangır heavy prog. Kesinlikle edinilip dinlenilesi. Biraz da şans yokmuş artık adamlarda diyelim ve olayı burada kapatalım...

SHAGGY

Jan Gustavsson / Bass, Vokal
Jan Rognås Gitarr / Gitar
Kurt Kästner / Davul
Thomas Engström / Vokal
Thomas J. Ryan / Org, Vokal

LESSONS FOR BEGINNERS

1 - Destination Nowhere (4:42)
2 - Vengence (3:06)
3 - Bitch (4:14)
4 - No Strings (3:45)
5 - Lessons for Beginners (2:53)
6 - On the Road (4:32)
7 - Nobody Cares (3:51)
8 - I Can Feel (3:08)
9 - Brink of Nowhere (7:52)

18 Haziran 2008 Çarşamba

Toad - Toad (1971)

Eski Breyintickıt'çılar yanlarına bir de güzel blues vokali yapabilen eleman bulup Toad'ı kurarlar. Kraut, funk yahut jazz ile zerre etkileşimi olmayan (Brainticket'la alakası yok) bir sound'a da karar kılmışlar; bu sayede Vic Vergeat denen elemanın nasıl canavar gitar bangırdattığını sergileme fırsatı olmuş. Şarkıların hemen hemen hepsinde Ver'great'in stoner a kayan heavy rock gitarına odaklanmış sağlam bas ve vokal işleri göze çarpıyor. Blues tabanlı Blue Cheer'in ilk zamanlarıyla karşılaştırılacak bir çaba İsviçreli babalardan. Saf yeğinlik gerçekten.

Bu ilk albümleri çıkardıkları üç EP'nin en esaslısı. Albümün çizeceği yol ilk parça "Cottonwood Hill"den anlaşılıyor zaten: ağır'sı, blues'cıl ve deneysel'imsi progresif rock. Bu olaylar ikinci albümde biraz daha Status Quo'ymuş, Sperrmüll'müş, o tip saf hard rock gruplarının sounduna kaymış, o da güzel olmuş tabii ancak bu albümde daha bir diyar diyar gezermiş, serbest takılırmış da eğlencenin dibine vururmuş havası var. Neresinden tutsan elinde kalmıyor, Life Goes On misal.. 10 dakika çalmış adamlar jam'i, hiç sırıtmamış, dinlendirmiş hatta Pig's Walk'dan önce. Albüm boyunca bas'la lead gitar öyle güzel iş bölümü yapmışlar ki "stüdyolarda görmeyi özlediğimiz hareketler bunlar" demeden geçemiyor insan. Yorulduklarında birbirlerini dinlendirircesine bir o, bir diğeri ön plana çıkıyor, tabii lead gitar çok daha vurucu olmak kaydıyla. İkisi de sustu mu dingin bir vokal geliyor Beni Joeger'den. The One I Mean'de ise bir ballad havası yakalanmış, dibine kadar akustik gitar filan... Kapanışı ise çok sağlam ve ritimden düşmeyen lead'iyle yine Vic Vergeat yapmış, ben açarım, ben kapatırım demiş, Stay'i çalıp bayram ettirmiş kulaklarımıza. Bu albümün enerjisi kolay kolay erişilemeycek düzeyde yüksek olsa da ikinci albümleri Tomorrow Blue'da gayet başarılı aslında, onu da belirtmek/koymak lazım bir ara. Karakurbağası bunlar, evet...

TOAD

Vic Vergeat / Gitar
Cosimo Lampis / Davul
Werner Fröhlich / Bass
Beni "Benny" Jager / Vokal

TOAD

1 - Cottonwood Hill (8.36)
2 - A Life That Ain't Worth Living (3.29)
3 – Tank (3.28)
4 - They Say I'm Mad (6.47)
5 - Life Goes On (11.58)
6 - Pig's Walk (7.27)
7 - The One I Mean (2.35)
8 - Stay (3.30)

17 Haziran 2008 Salı

Arzachel - Arzachel (1969)

Mahlasların (balkanların değil) esrarengiz grubu Arzachel bu ilk ve tek efsane albümlerini bir takma ad bulutunun ardından altı şarkı içerecek şekilde kaydedip ortaya komuşlar. Otoriteler bu albümü sıklıkla saucerful of secrets'la karşılaştırmaktalarmış, iyi şanslar onlara. Bu progrock şaheseri bence de en az saucerful kadar iyi bir kayıt. Klavye merkezli, harikulade gitar işi ve gudik efektlerle bezenmiş bir İngiliz progressive rock kayıdı...

Mahlasların ardına baktığınızda grubun neyin nesi olduğu ve yaptıkları müzik kafanızda daha iyi oturuyor. Lakin albümün iç kapağında Simeon Sasparella diye bahsedilen kişi Steve Hillage, diğerleri ise sırasıyla Dave Stewart, Clive Brooks ve Mont Campbell'imiş. Steve Hillage, space rock'u yemiş bitirmiş kitabını yazmış bir kişi olarak bu albümden sonra Gong'u kurarken diğer yetenekli abiler de yine Gong'su müzik icra eden Egg'i kuruyorlar. Kadro ve müzik gerçekten sağlam.

Albümü bir tam gün içerisinde kaydetmişler. Hillage ilerleyen yıllardaki röportajlarında albümü eğlence için kaydettiklerini belirtmiş, ki albümün iç kapağını okuduğunuzda bunu anlamak güç değil. Takma adları ve onların yaşam hikayelerini yazarken harbiden eğlenmişler, ortaya da burning and turning bir albüm çıkarmayı ihmal etmemişler. Orta Asya'da Caravan'mış, Gong'muş, Egg'miş, bu tip şeylerin hastasıyım diyenler bu albümü hemen ediniyorlarmış...

ARZACHEL

Basil Dowling (Clive Brooks) / Davul-mavul
Njerogi Gategaka (Mont Campbell) / Bass, Vokal
Sam Lee-Uff (Dave Stewart) / Org
Simeon Sasparella (Steve Hillage) / Gitar, Vokal

ARZACHEL

01 - Garden of Earthly Delights (2.45)
02 - Azathoth (4.21)
03 - Queen St. Gang (4.25)
04 - Leg (5.40)
05 - Clean Innocent Fun (10.23)
06 - Metempsychosis (16.38)

Arthur Lee - Vindicator (1972)

"Forever Changes'ı bu adam yaptı" deyip geçmek yeterli aslında... 2003'de İngiliz NME dergisi gelmiş geçmiş en iyi 6., Rolling Stones da 40. albüm olarak bellemişti Love'ın Forever Changes'ını. Mojo dergisi de tarihin en iyi ikinci psychedelic rock albümü seçmişti yine Forever Changes'ı (bu kadar methiyesini düzdükten sonra o albümü de koymak gerekecek tabi). Arthur Lee de tabii bu efsane abilerin hem şarkılarını yazıp, ham söyleyip hem de lead gitarını öttürdüğü için, psikadeli çevrelerinde önemli bir otorite olarak grubun beyni ilan etmem tepki çekmemelidir. Bu abi aynı zamanda klavye, davul, mızıka gibi temel enstrümanlarda da söz sahibi olduğunu Love öncesi takıldığı bazı session larda göstermiş. Yani bir solo albüm için daha donanımlı olunamaz, göstere göstere geliyormuş Vindicator o zamanlarda...

Arthur Lee'nin Love'dan ayrılması şaibeli bir hadise. Çıkar meselesi deniyor çoğu yerde. Bazıları da Love'ın diğer elemanlarının "adam sabah akşam zom, bir günü bir gününü tutmuyordu diye postaladık" dediğini iddia ediyorlarmış. Velhasıl, Love sonrası çıkardığı ilk albümün bu olduğu kesin. Göbeğini kaşıyan adamın dahi bir Forever Changes beklemeye hakkı olmadığını düşünecek olursak, beklentileri hemen yüksek tutmamak gerekiyor. Zaten bu iki albümün türleri de uymuyor. Love daha saf psikadeli yaparken, Vindicator'da cömert blues etkileşimli bir psikadeli icra edilmiş. Tam bu noktada Hendrix'in ruhunun albümün üzerinde vozul vozul dolaştığını farkediyor insan. Öyle ki, Arthur Lee'yle birlikte bu albümü kaydeden Band-Aid grubunun adını bile Hendrix koymuş.

Looking Glass Looking At Me şarkısının daha ilk saniyelerinden itibaren "aha bu Hendrix" demeyenleri bazı Afrika ülkelerinde akşamdan suya yatırılmış meşe odunlarıyla kovaladıkları söylenir. Looking Glass'le de bitmiyor, albümün tamamı fellik fellik Hendrix etkileşimi kaynıyor. Dinlerken de bu ikisi bi session kaydetseymiş n'olurmuş acaba dedirtmeden de geçirtmiyor. (Arthur Lee ve Jimi Hendrix'in bir sessionları var ama çok zibidilermiş o zaman, olgunluk dönemlerinde kaydetmelerini yeğlermişiz).

Vindicator'a Arthur Lee'nin çöküşünün semboludür diyenlerin albümü dinlerken akıllarından ne geçiyor anlamak mümkün değil. Harikulade keyifli, baştan sona kötü şarkı nedir bilmeyen dumanlı bir albüm bu. Geviş getire getire ilerleyip buram buram Hendrix kokan riffleri ve sağlam altyapısıyla Vindicator mideye indirilesi bir albüm. Bir de Arthur Lee'nin gudiklik olsun diye "You Can Save Up To 50%, But You're Still A Long Ways From Home" adını koyduğu bir 10 saniye var ki adıyla gönülleri fethediyor. Love VE Hendrix seviyorsanız yazıyı okumadan bodos girişmişsinizdir zaten, Love VEYA Hendrix seviyorsanız da albüme bodos girişmeniz elzemdir...

VINDICATOR

First Side:
01 - Sad Song (2:19)
02 - You Can Save up to 50% But You're Still a Long Ways from Home (0:17)
03 - Love Jumped Through My Window (2:55)
04 - Find Somebody (3:44)
05 - He Said She Said (2:15)
06 - Every Time I Look up I'm Down or White Dog (I Don't Know What That Mean) (3:54)

Second Side:
07 - Everybody's Gotta Live (3:29)
08 - You Want Change for Your Re-Run (4:14)
09 - He Knows a Lot of Good Women (Scotty's Song) (3:13)
10 - Hamburger Breath Stinkfinger (2:44)
11 - Ol' Morgue Mouth (0:56)
12 - Busted Feet (Arthur Lee-Charles Karp) (5:01)

Bonus:
13 - Everybody's Gotta Live (Version II) (3:30)
14 - He Knows A Lot Of Good Women (Version II) (3:11)
15 - Pencil In Hand ("He Said She Said"in eski hali) (2:10)
16 - E-Z Rider (Jimi Hendrix) (2:58)
17 - Looking Glass Looking At Me ("You Want Change For Your Re-Run"ın eski hali) (4:06)

16 Haziran 2008 Pazartesi

Flower Travellin' Band - Satori (1971)

Sattori Hanzo adlı Japon kumarhaneler kralının ölümü ardından çıkarılan "Sattori'nin En Sevdiği Müzikler Vol1" isimli plağın kaydı için apar topar Tokyo meyhanelerinden toplatılan çalgıcıların kurmuş oldukları güzide bir gruptur Flower Travellin' Band. Yani birkaç küçük nüans dışında genel hikayeleri böyle kalmış aklımda. Şimdi bir göz atınca farkettim ki o küçük nüans da şu ki, grubu kuran Hanzo değil, Yuya Uchida diye bir prog-rock gurusu. Tabi dönemin meyhanelerine müziğine karşılık gelen müzik de yetmişlerin hemen başında Japonya'ya da bulaşıp fenomenleşmiş olan erken heavy metal görünümlü psikadelik rock olunca benim hikayem de gayet eksiksiz ve doğru oluyor.

Bu capon gençler ilk başta The Flowers kisvesiyle deniz aşırı türküleri(Hendrix-Jefferson Airplane filan) coverlayan bir grup olarak Big Brother & the Holding Company'ye çok yakın bir dizilişle (BB&HC'ye benzettim çünkü bayan vokallerine Capon Joplin -aha uydu bak- deniliyormuş) ortalıklara çıkmışlar. Müziklerinde kullandıkları enstrumanlar tanıdık, soundları tanıdık, vokalleri desen, aksanı gözardı edersen tanıdık; kısaca yakından tanıdığımız 70(+-5 sene)lerin 'heavy pschedelia'sını icra ediyorlar. Ancak bazen bol distorşınlı ama temiz riffleri öyle sert..sert değil de Sabbath'sı bir hal alıyor ki günümüz stonercıları da toplandıkları kıraathanelerde yer yer bu albümü stoner/doom rock/metal'in miladı alian ediyorlar.

Bu albümden özel olarak bahsetmek gerekirse, ki gerekir; FTB'nin en kodumu oturtan, tütün tüttürenler için keyif sigarası yaktıran ve tabii en karakteristik albümüdü olduğu söylenebilir. Hani olur da sokakta biri FTB nedir diye sorar diye cepte bu albümün bi fotografı taşınılmalıdır ki "ahan budur!" diye cevab verilebilsin. 5 tane Satori diye şarkı var içinde (parts I-V). Birincisi yer yer vokaldeki abinin çılgın attığı, sağlam altyapılı, hipnotize edici, albümün geri kalanı hakkında aba altından sopa gösterici bir şarkı olarak kulağa çarpıyor. İkinci Satori, daha oynak daha kıvrak, daha mükemmel. Buralarda adamları takdir etmeye içten içe başlıyorsunuz. Beyin uçurucu gerçekten... Ancak tam şu anda çok pişman oldum. İkinci şarkıya beyin uçurucu diyerek sıfatlarımı nahoşça tükettim ve üçüncü Satori gibi orgazmik ve ilahi bir komed.. yok şarkıya söyleyecek sıfat bırakmadım. Enfes yahu... O parmak yakan taş gibi sololar, uzun bir jam dinlermiş hissi veren geçişler ve acelesi olmayan perküsyonlar...

Dördüncü Satori'ye gelindiğinde yavaş yavaş durgunlaşıyor işler. Durgunlaşmasa da, daha bir Jam yapısına kavuşuyor ve AoxomoxoA'msı bir hal alıyor. Zaten part III'ün güzelliği dördü bir dinlenme safhasına dönüştürüyor. Part IV ise çok olgun ve babalık bir son ihtiva ediyor albüme. İnsan kulağının bir yanından çılgın ata ata girip beyne tesir ederek diğer yanından kendine hayran bıraktırarak çıkan bir albümle karşı karşıyayz. Evet.

Gentleoctopus'un Notu: Bu Satori aynı zamanda "ansızın ve farkında olmadan gelen aydınlanma" manasına geliyo. Albümü dinlerken de zırt pırt ahan da buldum durumuna düşüyorsun. Milletin 1000 yılda yaptığını bu elemanlar tek albüme toplamış. 4. Satori benim en sevdiğim Satori. İnsan kendini asfaltın üzerinde kayarken hayal ediyor.

FLOWER TRAVELLIN' BAND

Akira "Joe" Yamanaka / Vokal, Mızıka
Hideki Ishima / Gitar-Sitarla (kendi icat etmiş arkadaş; modifiyeli sitar gibim)
Jun Kozuki / Bass
Joji "George" Wada / Perküsyon
Nobuhiko Shinohara / Klavye

SATORI

1 - Satori, Part 1 (5:26)
2 - Satori, Part 2 (7:07)
3 - Satori, Part 3 (10:45)
4 - Satori, Part 4 (11:01)
5 - Satori, Part 5 (7:59)