10 Nisan 2023 Pazartesi

Food Brain / Bansan - Social Gathering (1970)

70'lerin başından, Japonya'da Psychedelic Rock kültürünü başlatan gruptur diyebiliriz Food Brain için. Aslında tamamen toplama bir proje grubu ama o kadar iyi iş çıkarmışlar ki anlatması zor. Polydor firmasının Japonya'daki üst düzeylerinden biri Psychedelic Rock albümü eksikliğini fark edip 4 elemanı bir araya getiriyor bu proje grubu için. Normal ve sıradan bir şey gibi gelebilir. Zira gezegenin pek çok yerinde, sırf para için yapılan işlerden biri de bu. Ama bir araya gelen elemanların değeri fazla olunca olayın rengi de değişiyor.

Bu yapımcı arkadaş, gruba iyi bir gitarist bulayım fikriyle yola çıkıp Shinki Chen ile anlaşıyor. Ardından da davulcu sağlam olsun deyip Hiro Tsunada'yı katıyor projeye. Hiro Yanagida ve Masayoshi Kabe de eklenince kadro tamamlanıyor. Grubun kadrosunda ismi geçen bu elemanlar öncesinde veya sonrasında Japonya'nın uluslararası arenada tanına isimleri haline geliyorlar. 

Grubun adıyla ilgili anlatılan bir miktar komik bir hikaye de bulunuyor. Shinki Chen elemanlarla konuşup grubun adını Brain Food (Beyin Gıdası) koymaya karar veriyor. Lakin yapımcıya ismi söylerken, kafasının bi dünya olmasından dolayı, Food Brain (Gıda Beyni) diyor ve grubun adı da böyle kalıyor. Hatayı fark ettiğinde Chen bu da böyle olsun mantığıyla üzerine bile gitmemiş anlaşılan.

Yapımcı albüm kayıtları sırasında grubun iyi bir çıkış yapacağına, kaliteli işler çıkaracaklarına ikna oluyor. Hatta kafasında projenin uzun süreli olmasını planlıyor. Ama albümün piyasaya çıkmasından sonra yerinde duramayan grup elemanları dağılmayı tercih ediyorlar. Hepsi farklı gruplara dağılıyorlar. Yapımcının yarım kalan hayali bizim için tek albümlü efsaneler listesine bir grup daha yazmak anlamına geliyor.

Psychedelic Rock'ı daha ileriye taşıyarak üst seviyede bir Space Rock'a doğru yola çıkmışlar Bansan ya da diğer adıyla Social Gathering albümünde. Enstrüman kullanımlarına diyebilecek en ufak bir şey yok. Albümdeki her şey tam yerinde ve olması gerektiği gibi yapılmış. Zaten içinde Shinki Chen ve Hiro Tsunada'nın olduğu bir albümden de farklı bir şey beklemek yanlış olurdu sanırım. Arşive alıp defalarca dinlenebilinecek albümlerden biri.

FOOD BRAIN

Hiro Tsunoda / Davul, Vurmalılar
Hiro Yanagida / Klavye, Org
Masayoshi Kabe / Bass
Shinki Che / Gitar

Konuk Müzisyen:
Michihiro Kimura / Klarinet

BANSAN / SOCIAL GATHERING

01. That Will Do (9:12)
02. Naked Mountain (0:32)
03. Waltz For M.P.B. (3:45)
04. Live Juice Vending Machine (3:21)
05. The Conflict Of The Hippo And The Pig (0:31)
06. Clock (5:27)
07. One-Sided Love (0:48)
08. The Hole In A Sausage (15:03)
09. Dedicated To Bach (0:51)

9 Nisan 2023 Pazar

Chain / Toward The Blues (1971)

60'ların sonunda kurulduğu dönemden şimdiye dek Avustralya'nın çıkardığı en iyi Blues Rock grubu tartışmasız şekilde Chain'dir. Bunu herhangi bir Avustralyalı müzik otoritesi ya da dinleyicisine sorun, farklı bir isim vermeyecektir. Bu türe dahil pek çok grup çıkarmış olsalar da hala en iyileri, en bilinenleri, en önde olanları daima Chain oluyor. 

Grubun tarihi oldukça karışık ama onu da söyleyelim. Özellikle en popüler oldukları 70'li yılların başlarındaki 6-7 yıllık dönemde grup elemanı olarak 40'tan fazla müzisyenin ismi sayılabiliyor. Sürekli kadro değişiklikleri yaşanmış ama gelen gideni hiç bir zaman aratmamış. Neredeyse hep aynı kalitede, bazen daha iyi bir şekilde Chain sahnedeymiş.

Özellikle sahne performansları o kadar iyiymiş ki Mushroom isimli plak şirketinin sahibi Michael Gudinski, yıllar sonra, Mushroom'un kurulduğu dönemde Chain ile tanıştığını ve plak şirketinin geleceğini Chain'in itibarı üzerine oluşturduğunu bir röportajda itiraf etmiş. Zaten bu nedenle de ciddi çalışmalar yapıp, grubun menajerliğini de üstlenmiş. Adam canla başla çalışıp, Chain'in daha fazla insanla tanışması için elinden geleni yapmış.

1971 yılı Ocak ayında Odyssey Festivali'nde verdikleri enfes konserin ardından (History of Chain isimli arşivlik albüm setinin içinde mevcut) albüm aşamasında geçmişler. Uzun uğraşılar sonucunda çıkmış albüm ortaya. İşin temelinde Blues fazlasıyla var olsa da Toward The Blues'un müzikal çeşitliliği bir hayli fazla. Alttan gelen her şeyde bambaşka bir türün etkilerini hissediyorsunuz. 

Bu arada belirtelim, Blues çıkışlılar, Blues Rock yapıyorlar ama bunu tamamen Amerikan tarzı ile de yapmıyorlar. Elbette benzer yanları bulunuyor fakat kendilerine has bir yapı geliştirmeyi de başarabilmişler. Dinlediğinizde Amerika ile alakası olmadığını, İngilizlere benzemediklerini anlıyorsunuz hemen. Koyacak yer bulamıyorsunuz ve en son albümün kapağına bakıp tamam işte Chain bu diyorsunuz. O kadar iyi ve kendilerine haslık konusunda da belirginler.

Albüm kaydının grup halinde çalmaya başlamalarından (elemanlar değişiklik gösterse de) çok sonra olduğu düşünüldüğünde enstrüman yetkinliği konusunda en ufak bir sorun göze çarpmıyor. Vokalin gıcırtılı sesi de albüme tam oturmuş. Arşivde olmazsa olmaz albümlerden biri.

CHAIN

Barry Sullivan / Bass
Barry Harvey / Davul
Phil Manning / Gitar
Matt Taylor / Armonika, Vokal

TOWARD THE BLUES

01 - 32/20 Blues 4:11
02 - Snatch It Back and Hold It 5:01
03 - Boogie 10:38
04 - Booze Is Bad News Blues 7:44
05 - Albert Gooses Gonna Turn the Blues Looses 7:02
06 - Black and Blue 4:50

8 Nisan 2023 Cumartesi

Writing On The Wall / The Power of the Picts (1969)

Edinburgh, İskoçya'da The Jury adıyla kurulan Writing On The Wall, yayınladıkları tek albümle Heavy Prog'un en iyi işlerinden birine imza atmışlar. Tek albümle kalmışlar gibi görünse de 1967'den dağıldıkları 1973 yılına kadar pek çok kayda imza atmışlar ve bu kayıtlar daha sonraları tek tek yayınlandı. Albüm olarak değil belki ama arşivlik malzemenin toplanmış hali olarak düşünüldüğünde, bu sonradan piyasaya sürülen albümler de en az ilk albüm kadar iyiler. Hatta albümleri diskografiye dahil etmekte hiç zorlanmazsınız.

1968 yılına geldiklerinde The Jury isminin tutar bir yanı olmadığını anlayıp Writing On The Wall'da karar kılmışlar. Lakin bu ismin de pek öyle ahım şahım bir tarafı olmadığını görememişler diye düşünmeden edemiyor insan. 67 - 68 yıllarında yaptıkları çalışmalar ile birlikte, Rock'ta yaşanan müzikal evrimin tam ortasında kendilerine yer bulmuşlar. Duruma uyum sağlama konusunda hiç yabancılık da çekmemişler anlaşıldığı üzere. Rekabetin büyük olduğu bir ortamda kendilerini geliştirme mecburiyeti ile hareket etmişler yani. İlk albümün ardından çok fazla konsere ve turneye çıkmışlar. Albüm büyük ticari bir başarı elde edemediği için yol kat etmekte zorlanmışlar ama yılmamışlar. 1972 yılında ardı ardına 2 albümlük materyal kaydetmişler. Lakin bunun için çok geç kaldıklarından ve 1973 yılında bütün ekipmanlarının çalınmasından kaynaklı da bir arada duramamışlar ve dağılmışlar.

Psychedelic Rock kökeninden gelen grup Blues Rock ile birleştirip sert ve ağır tonlara sahip bir müzikal yapı geliştirmişler. Şuna benziyor, bunu andırıyor diyemeyiz Writing On The Wall için ama illa bir gruplandırma yapacaksak da Cactus, Babe Ruth gibi isimlerle aynı kefede oldukların söylemek yanlış olmaz.

The Power Of The Picts albümünde sağlam gitarlar var. Yüksek tonda ve yırtıcı şekilde ortaya çıkıyorlar genellikle. Dönemin olmazsa olmazı klavyeler ise bambaşka bir hava veriyor albüme. Özelliksiz ama tam da grubun müziğine uyan vokal ile birleşince de ortaya nefis bir albüm çıkmış. Grubun ritim bölümü de oldukça iyi. Albümün tüm gidişatını bass ve davul ile belirlerken, diğer aletleri bu ikisinin üzerinde hareketli bir şekilde oynatmak üzerine kurgulayabilmişler.

WRITING ON THE WALL

Willy Finlayson / Gitar, Lead Vokal
Robert "Smiggy" Smith / Gitar
Bill Scott / Klavye
Jake Scott / Bass
Jimmy Hush / Davul, Vokal

THE POWER OF THE PICTS

01. It Came on a Sunday (4:18)
02. Mrs. Cooper's Pie (3:21)
03. Ladybird (3:47)
04. Aries (8:09)
05. Bogeyman (3:44)
06. Shadow of a Man (3:52)
07. Tasker's Successor (3:43)
08. Hill of Dreams (3:06)
09. Virginia Waters (5:57)

7 Nisan 2023 Cuma

The Battered Ornaments / Mantle-Piece (1969)

The Battered Ornaments
da tuhaf işler yapan, sağı solu belli olmayan gruplardan. Daha önce Pete Brown & Piblokto ile ilgili yazıda Pete Brown'dan ve His Battered Ornaments'tan biraz bahsetmiştik. Ama üstü kapalı, biraz daha az bilgi ile geçiştirmiştik. Oysa hikaye biraz tuhaf. Sanırım biraz da karmaşık. Kan, ter ve gözyaşı dolu da diyebiliriz. Hikayeye geçmeden işin başlangıcı yerine önce Piblokto macerasını sonra The Battered Ornaments'ı anlatmak da tarihsel sürece aykırılık oluyor aslında, fakat doğaçlamayı seviyoruz işte ne yapalım. Sıralama yerine kafamıza göre gelen kısımdan vuruyoruz.

Şimdi normalde bu işin en başı Pete Brown & His Battered Ornaments grubudur. Ardından The Battered Ornaments gelir ve Piblokto ile devam eder. Sıralamaya tersten başladık, tamamen keyfi sebeplerden. Başarılı bir albüm kaydı yapan Pete Brown & His Battered Ornaments epeyce popüler olup konserlere filan çıkmaya başlıyor bolca. Ardından da ikinci albümün sırası geliyor. Albüm kaydedip bitiriliyor. O sıralarda da Rolling Stones'un ön grubu olarak Hyde Park'ta yapılacak konsere çıkmak için anlaşıyorlar. Elbette, büyük bir adım bu. Rolling Stones gibi bir devden önce sahneyi ısıtacaksınız. Lakin grubun kurucusu, fikir babası ve genel anlamda her şeyi olan Pete Brown, konserden 1 gün önce grubun diğer elemanları tarafından gruptan atılıyor. Sanırız, Brown bu şoku uzunca bir süre travma olarak taşımıştır içinde.

Neyse, sahneye The Battered Ornaments olarak çıkıyorlar ve başarılı bir performans sergiliyorlar, Pete Brown olmadan hem de. Ardından bitmiş olan albümdeki Brown vokallerini kaldırıyorlar ve Chris Spedding vokali ile tekrar kaydediyorlar ve albüm bu şekilde yayınlanıyor.

Her ne kadar Spedding, Brown'dan çok da ha iyi bir müzisyen ve sesini kullanabilen bir yetenek olsa da Brown'ın insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi yaratamamıştı. Albüm ilkine oranla daha iyi bir müzikal alt yapıya sahipti, vokal de oldukça iyiydi ama Pete Brown'ın karizması için içinde yoktu. Bu nedenle de albüm o dönem göz ardı edildi bile diyebiliriz. 

Mantle-Piece'in müzikal yapısı oldukça iyi. Blues Rock, Jazz Rock, Psychedelic Rock gibi etkileri içeriinde barındıran bir Progressive Rock anlayışına sahip. Parçalarda Pete Brown'ın parmağı olmasından dolayı sözler değişik ve ilgi çekici. Enstrüman kullanımları ise had safhada iyi. Kendi döneminde ticari başarı yakalayamamış ve grubun tamamen dağılmasına sebep olmuş olsa da Mantle-Piece gerçekten de iyi albümlerden biri.

THE BATTERED ORNAMENTS

Roger Potter / Bass, Vokal
Pete Bailey / Conga, Vurmalılar, Vokal
Rob Tait / Davul, Güira, Tambourine, Vokal
Nisar Ahmed Khan / Gitar, Reeds, Flüt, Vokal
Chris Spedding / Gitar, Steel Gitar, Portekiz Gitarı, Piyano, Org, Vokal

MANTLE-PIECE

01 - Sunshades 3:30
02 - Late Into the Night 5:16
03 - Then I Must Go 4:11
04 - The Crosswords and the Safety Pins 5:34
05 - Staggered 4:08
06 - Twisted Track 4:29
07 - Smoke Rings 5:12
08 - Take Me Now 3:03
09 - My Love's Gone Far Away 3:38

6 Nisan 2023 Perşembe

Tarantula / Tarantula (1969)

1968 yılında California'da, Spanky & Our Gang grubunun bass gitaristi ve vokalisti Oz Bach tarafından kurulan Tarantula, başarılı bir tek albümle ayakta kalamamış gruplardan. 1 yıllık birlikteliğin ardından (hatta birkaç ay daha az olduğu söylenir) hemen dağılmışlar. Dağılmanın en büyük sebebi doğal olarak para kazanamama meselesi. Enfes bir Psychedelic Rock albümü kaydetmiş olmalarına rağmen ticari başarıyı elde edememişler. İşin ilginç yanı, albüm yayınlandıktan 20 küsur yıl sonra, 90'lı yıllarda albüm özellikle Psychedelic Rock dinleyenler arasında fazlasıyla büyük bir popülariteye de sahip olmuş. Durum tuhaf gibi gelse de böyle gruplar için çok normal olduğunu zaman içerisinde anlamış bulunmaktayız. Zamanında olmayan şeylere hakkı sonradan ödeniyor, ne yapalım...

Frank Zappa'nın ilk dönem işlerinden esinlendikleri açık şekilde görünmekle birlikte bir hayli de ileri götürmüşler işi. Başka albümler kaydedebilselerdi durum böyle devam eder miydi bilemiyoruz ama sadece bu albümle, tek albümlü efsaneler listemize sorgusuz sualsiz giriyorlar. Zappaesk yapının yanında Folk Rock ile de iç içe ilerliyor albüm. Bazı noktalarda sertliği arttırıp Hard Rock imajı çizmeye başlayıp ardından Space Rock'ın gölgesinde dinlenip Psychedelic Rock'a geri dönüyorlar.

Tarantula albümünün en keyif veren yanlarından biri, Mike Edelman tarafından çalınan flüt ve saksafon bölümleri Bu tarz albümlerde pek fazla rastlamadığımız türden, alışılmışın dışında ve fazlasıyla yaratıcı. Her iki müzik aletinin de bu kadar iyi kullanıldığı Psychedelic Rock albümlerinin sayısı bir elin parmakları kadar bile etmez diye tahmin ediyorum. Fazlası varsa bile bu albüm ilk 5'te diyebiliriz.

Thad Maxwell'in nefes kesen fuzz gitarları ile Tom Grasso'nun Heavy tonlardaki klavyeleri albüme çok fazla şey katıyor. Maxwell'in ayrıca grubun Lead vokali olduğunu da belirtelim. Yumuşak bir tona sahip sesi bazı yerlerde yırtıcı hale gelse de genelde sakin kalmayı tercih ediyor. Grubun dağılmasının ardından da ayakta kalan tek elemanın Maxwell olduğunu söylemeden geçmeyelim. Hakkı fazlasıyla yenmiş, gözden kaçırılmış Country Rock grubu Swampwater'a katılmış önce. Ardından da Arlo Guthrie'nin 2 albümünde çalışmış. 

Çokça bilinmeyen, hakkında bilginin az olduğu ama gerçekten de iyi bir grup ve albüm Tarantula. Arşivin en azından Psychedelic Rock kanadını fazlasıyla güçlendirebilecek niteliklere sahip.

TARANTULA

Tom Grasso / Klavye, Vokal
Mike Edelman / Flüt, Saksafon, Vokal
Steve Swirn / Davul
Oz Bach / Bass, Vokal
Thad Maxwell / Gitar, Lead Vokal

TARANTULA

01 - You 3:24
02 - Electric Guru 5:38
03 - T.V. Repairman 2:43
04 - Love Is for Peace 6:37
05 - Poison Dance 6:16
06 - Thoughts for Anne 2:44
07 - Peach Fuzz and Peppermints 3:53
08 - Red Herring 7:40
09 - Billy the Birdman 3:29

5 Nisan 2023 Çarşamba

Traffic Sound / Traffic Sound (1970)

Traffic Sound
, sayısı bir hayli fazla olan Peru gruplarından ama en iyilerinden biri. 1967 yılında Lima'da kurulmuşlar. 1972 yılındaki dördüncü ve son albümün ardından da dağılmışlar. Bu beş yıllık süre içerisinde de ellerinden gelenin en iyisini hem de inanılmaz zor şartlar altında yaptıklarını belirtmekte fayda var.

Bilen bilir, Peru'nun 80'li yıllara kadar olan süreci oldukça sancılıdır. 1968 yılında sağa yakın duran diktatör ordu tarafından kansız bir darbe ile görevinden alınır, yerine gelen askeri cunta ise (bu da tuhaf bir şey yahu) toprak ve ekonomi reformları ile daha sosyal bir sisteme dönüştürmeye çalışır. Fakat 1975 yılında bu hükümet de başka bir general tarafından düşürülür ve anlayış yine kapitalizmden yana döner. 80'lerden sonrası da Aydınlık Yol adıyla bilinen sol yanlısı gerillalarla geçer filan. Yani adamların müzik yapmaya çalıştıkları ortam bizim şimdi oturduğumuz yerden bakıp da aman canım ne var ki bunda diyebileceğimiz tarzda bir ortam değil. Zorluk diyorsak, basit, ufak tefek şeylerden bahsetmiyoruz yani. 

Böylesi çalkantılı bir ülkede müzik yapmaya çalışan grup, kuruldukları 1967 yılı ile ilk albümü kaydettikleri 1968 arasında zaten büyük sorunlar yaşıyorlardı. Politik ve insani sorunları bir kenara bırakarak düşünseniz bile (o nasıl olacaksa artık) yaptıkları müziği yayınlayabilecekleri yer bulamıyorlardı. Zira radyo istasyonlarının çoğu hükümet kontrolündeydi ve hükümet Rock müziği, Yankilerin Peru kültürünü ve atalardan miras kalan her şeyi bozma çabasının bileşenlerinden biri olarak görüyorlardı. Doğal olarak da ilk iş Radyo istasyonlarında Rock müzik yayınını kesmekle işe başladılar.

O sırada Los Hang Tens grubundan ayrılmış bir grup müzisyen kendi müziklerini yaparak uluslararası başarı elde edebilmek için kapağı dışarıya atmaya çalışıyorlardı ama mevcut halleriyle bunu yapamayacaklarının farkındaydılar. Los Mads grubu elemanları ile birleşmeyi buna bir çözüm olarak gördüler ve Traffic Sound ortaya çıktı.

İlk yayınladıkları albüm kimilerince albüm sayılmamakla birlikte diskografiye mutlaka eklenmesi gereken, 21 dakikalık bir EP. Albümde Cream ve Jimi Hendrix gibilerinden coverlar yer alıyor. Yetenekli müziyenlerden oluşan grup için bu cover EP'si vile yetmiş zaten. Bir anda tanınır bilinir hale gelmişler. Ardı ardına kaydettikleri 3 albümle de yeterince büyük bir uluslararası başarıya imza atmışlar. Dönemin etkisiyle Psychedelic Rock ve Space Rock semalarında geziyorlar. Aralarda ufak tefek de olsa yerel ezgiler var gibi gelse de bundan o kadar emin olamıyorsunuz. Folk yönü olan bir albüm demek doğru olmaz. Tam olarak uluslararası arenaya hitap eden bir tarzları var. Arşivde olmazsa olmazlardan.

TRAFFIC SOUND

Manuel Sanguinetti / Lead & Back Vokal, Vurmalılar (3,5,6)
Willy Barclay / Lead Gitar (1,3,5,6)
Freddy Rizo Patrón / Ritim Gitar (1,3,6), Akustik Gitar (2,5), Vurmalılar (3), Vokal (3,6)
Jean Pierre Magnet / Alto Saksafon, Tenor Saksafon, Bariton Saksafon, Flüt, Trompet & Quena (6), Vibes (5), Vurmalılar & Vokal (3,5,6)
Willy Thorne / Bass, Org (2,4), Piyano (2,5), Elektrikli Gitar (2), 12-Telli Akustik Gitar (4), Vokal
Luis Nevares / Davul, Vurmalılar (5)

Konuk Müzisyen:
Otto De Rojas / Piyano (3,4)

TRAFFIC SOUND

01. Tibet's Suzettes (4:45)
02. Those Days Have Gone (3:26)
03. Yesterday's Game (5:49)
04. America (3:00)
05. What You Need And What You Want (4:14)
06. Chicama Way (7:46)

4 Nisan 2023 Salı

Masters of Deceit / Hensley's Electric Jazz Band and Synthetic Symphonette (1969)

Indiana, Amerika çıkışlı bir grup olan Masters of Deceit, tek albüm kaydetmiş ve efsaneleşmiş gruplardan biri sayılabilir. Doğal olarak da tek albümlü efsaneler listemize hızlı giriş yapabiliyorlar. 1969 gibi Rock müzik açısından değerli bir yılda çıkardıkları albümde tam anlamıyla bir geçişin kimliğini ortaya koyuyorlar diyebiliriz. Elbette bu geçiş Psychedelic'ten Progressive'e doğru olan dönem. Her iki türün de temel özelliklerine sadık kalarak, her ikisini de kullanarak kaydetmişler albümü.

Amerikalı bir grup olmalarından kaynaklı alt yapılarında Psychedelic Rock olması son derece doğal. Ama bununla yetinmek yerine dönemin hareketliliğine ayak uydurup işi ileri taşımayı amaç edinmişler. En azından bizim şimdi bu albümden anladığımız şey bu yönde. Tek albüm kaydedip dağılmış olmaları sıkıntı verici bir durum olsa da kabullenmekten başka çare de yok, hep olduğu gibi.

Albümün adından da anlaşılacağı üzere grubun lideri diyebileceğimiz tip Tom Hensley. Kendisi piyano, org, klavinet gibi tuşlu çalgılarda oldukça iyi bir tarza ve yeteneğe sahip. Bunu kullanarak hem albüme adını verirken hem de albümdeki genel yapıyı belirlemiş olduğunu görüyoruz. 

Hensley's Electric Jazz Band and Synthetic Symphonette'te sadece Psychedelic, sadece Progressive ya da sadece bu iki tür arasındaki geçiş yok. Daha geniş kapsamlı bir alana yayılıyor albüm. Dikkatli kulakların kaçırmayacağı üzere Country'den Jazz'a, Blues vari çıkışlardan Symphonic yaklaşımlara, farklı türlerden izler görmek mümkün. Şu durumda albümün türü de Eclectic Prog olarak tanımlanabiliyor. Böylesi karmaşık bir yapıya sahip albümde ritim bölümünün işini gerçekten de doğru yapması beklenir. Master of Deceit'in bass ve davulları ise bunun daha da ötesine geçmiş. Onlar olmasaydı bu albüm fazlasıyla eksik kalırdı gibi düşünebilirsiniz.

Diğer yandan Hensley'nin klavyeleri (bu Hensley soyadlı olanların genel alışkanlığı mıdır bu klavya acaba, diye düşünmeden edemiyor insan - bkz. Ken Hensley), bir anda ortaya çıkıp etrafı darmadağın eden sert gitarları, yükselip Space Rock'a doğru evrilen tarza bir anda ket vurarak geriye dönmesini sağlayan tenor saksafona hayran kalmamak mümkün değil. Bütün bunları bir araya getirdiğinizde hem dönemi en iyi yansıtan albümlerden / gruplardan olduğuna hem de zamanının çok ötesinde bir müzikal anlayışa sahip olduklarını anlıyorsunuz. Arşive mutlaka eklenmesi gereken albümlerden.

MASTERS OF DECEIT

Stan Gage / Davul
Gary Campbell / Bass, Tenor Saksafon, Vokal
Tom Hensley / Piyano, Klavinet, Org
Steve Blum / Gitar, Bass

HENSLEY'S ELECTRIC JAZZ BAND AND SYNTHETIC SYMPHONETTE

01. Shining (4:31)
02. Boxes (4:52)
03. The Grand Illusion (3:34)
04. Long Hard Journey (7:22)
05. Mirror (4:32)
06. Pieces: Together: Pieces (15:09)

3 Nisan 2023 Pazartesi

Klockwerk Orange / Abrakadabra (1975)

Avusturya'dan çıkma Symphonic Prog gruplarının en bilinenlerinden biri Klockwerk Orange. Grubun adının nereden geldiğini tahmin etmek güç olmasa gerek. Kısa ömürlü bir grup olmalarına rağmen ortalamanın üzerinde kaydettikleri ve bolca yerel özelliklere sahip albümleriyle arşivde yerini alması gereken gruplardan biri oluyorlar.

1974 yılında Innsbruck Müzik Akademi'si öğrencileri tarafından kurulmuş Klockwerk Orange. Hem arkadaş grubunun hem de grubun lideri konumunda duran multienstumantalist Herman Delago'nun çabaları sayesinde kurulmuş olan grup yine Delago sayesinde albümü yapıp yayınlayabilmiş. Ama çok fazla süre de aktif kalamamışlar ve 1976 yılı ortalarına doğru da dağılmışlar.

Genel yapı itibariyle ELP, Triumvirat gibi grupların tarzına yakın bir müzikal anlayışları var. Vokal, parçalar arasında ufak gezintiler yapma dışında çok fazla ortalarda görünmüyor, ön plana çıkan hep enstrümanlar oluyor. Çok muhteşem bir albüm olmamakla birlikte Symphonic Prog severlerin fena halde ilgisini çekecek türde bir albüm. Yalnız bu, berbat bir albüm manasına da gelmez hatırlatalım. Grubun, Avusturya çıkışlı olduğunu ve dönemin zorlayıcı etkileri altında var oldukları düşünüldüğünde gerçekten de başarılı olduklarını kabul etmekten başka bir şey yapamazsınız.

Albümün pek çok yerine yayılmış şekilde Avusturya folklorundan örnekler görebilirsiniz. Polka'ya yaklaşan bazı yerleri yakalamak da mümkün. Belirtmek gerekir ki albümde farklı türlerden etkiler bulunuyor ama minimal seviyede tutulmuş. Bu nedenle de Eclectic Prog'a yaklaşıyor denemez. Fakat bazı noktalarda ciddi kafa karışıklıklarına da yol açıyor denilebilir. Psychedelic Rock etkileriyle şekillenen ama sonra bir anda melodik bir Symphonic Prog'a dönüşen, ardından da bir anda bıçak gibi kesilen ve nereye gittiği ya da oraya neden gittiği anlaşılamayan bölümler de var albümde. Bilerek mi yapıldığına yoksa bir miktar beceriksizlik mi içerdiğine emin olmakta zorlanıyorsunuz.

Enstrümanların yetenekli müzisyenler tarafından çalındığı ortada ama Collegium Musicum gibi muhteşem bestelere sahip olmadıklarını da dinledikçe anlıyorsunuz.

Yukarıda saydığımız nedenlerle Klockwerk Orange ve Abrakadabra albümü için muhteşem, enfes, nefis gibi tanımlamalar yapamasak da hem grup hem de albüm ortalamanın üzerinde bir yeri hak ediyor.

KLOCKWERK ORANGE

Hermann Delago / Gitar, Org, Synthesizer, Trompet, Vokal
Markus Weiler / Org, Elektrikli Piyano, Synthesizer, Klavsen
Guntram Burtscher / Bass, Vokal
Wolfgang Böck / Davul, Tubuler Bells, Timpani

ABRAKADABRA

01. Dounyunohedeprinces (11:38)
02. The Key (11:52)
03. Abrakadabra (21:21)
    - Abrakadrabra
    - Temple Sh. Thirty Five
    - Mercedes Benz T 146.028

2 Nisan 2023 Pazar

Haikara / Haikara (1972)

1971 yılında Finlandiya'da kurulan Eclectic Prog grubu Haikara, coşkulu tarzlarıyla dikkat çekiyorlar. Grubun adı Leylek manasına geliyor ve muhtemelen müzik yaparken leyleklerden daha yukarı çıktıkları için bu ismi tercih etmişler diye düşünüyor insan.

1972 yılında kaydedip yayınladıkları ilk albüm Haikara ile bomba gibi düşüyorlar İskandinav müzik arenasına. O zamana kadar yapılmış en iyi ve en karmaşık yapıdaki albümlerden biri çünkü Haikara. Bu grup için de pek çok benzetme ya da yakıştırma var elbette. King Crimson ile Tasavallan Presidentti bunların başında gelirken, Genesis gibi karmaşık Chicago gibi coşkulu oldukları filan da söyleniyor. İyi bir dinleyici bu gruplarla etkileşim olduğunu fark eder tabi ama bu tamamıyla oradan yola çıktıklarını da göstermiyor. Kendilerince bir tarz yaratmışlar  ve bunda da oldukça başarılılar. Gerçekten de Chicago tarzı sesler, Genesis karmaşası, King Crimson yalınlığı ve Tasavallan Presidentti travması bulunuyor albümde ama kendilerine has bir şekilde yapmışlar bunu.

Eklektik yapıyı o kadar güzel şekillendirmişler ki benzersiz tanımlamasını fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyorum. Diğer taraftan bakıldığındaysa Wigwam gibi, bilinirliği kıtalara yayılan bir hale de gelememişler hiçbir zaman. Muhtemelen müzikal anlayışları ile alakalı değildir bu. Yapımcı firmanın ya da dağıtıcının sorunlarından kaynaklı olsa gerek. Zira Finlandiya'dan çıkmış en iyi 3 gruptan biri diyebiliriz Haikara için. Hiç alakaları yok belki ama en az Wigwam kadar iyiler.

İlk albümün ardından 2 albüm daha yayınlamışlar o dönemde. İkinci albüm de ilkine yaklaşan bir seviyede ama 3. albüm olmasaydı da olurmuş hissiyatı veriyor dinleyene. Ha, albüm kötü değil ama daha en başından best of gibi bir albüm yapınca diğer albümlerde çıtayı aşağı çekmemek biraz zorlaşıyor işte. Üçüncü albümün ardından da grup dağılmış. Ta ki 1998 yılına kadar. O yıl tekrar bir araya gelip 4. albümü 2001'de de 5. albümü yayınlamışlar. Her ikisinin de 3. albümden daha iyi olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Karmaşık yapıda, içinde pek çok türün önemli yerlerinden alıntı yapan, yükseldikçe yükselen bir albüm istiyorsanız Haikara tam size göre.

HAIKARA

Vesa Lehtinen / Vokal, Tef, Cowbell
Vesa Lattunen / Vokal, Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Piyano, Org, Bass
Harri Pystynen / Flüt, Tenor Saksafon
Timo Vuorinen / Bass
Markus Heikerö / Davul, Triangle

HAIKARA

01. Köyhän Pojan Kerjäys - The Beggings Of A Poor Boy (5:41)
02. Luoja Kutsuu - The Lord Asks For You (7:45)
03. Yksi Maa & Yksi Kansa - One Land & One Nation (9:33)
04. Jälleen On Meidän - It's Ours Again (10:56)
05. Manala - Underworld (10:37)

1 Nisan 2023 Cumartesi

Goma / 14 De Abril (1975)

İspanya, Endülüs'ten tek albümlü efsaneler listemize sağlam giriş yapabilen gruplardan biri Goma. Oldukça yetenekli ve müzikal anlayışları oturmuş müzisyenlerden oluşuyor. Zaten grup, Chilcle, Caramelos Y Pipas ve Gong (İngiltere çıkışlı olan Gong değil) isimli grupların elemanlarından oluşuyor. Yani öncesinde oldukça iyi birikimleri var ve doğal olarak da bu albüme yansımış.

Albümün adı grubun kurulduğu gün olan 14 Nisan 1974'ten geliyor. Yetmemiş üstüne bir de kaydettikleri albümü 14 Nisan 1975 tarihinde yayınlamışlar. Bütün olay 14 Nisan üzerine dönüyor diyebiliriz yani. Lakin o 14 Nisan da artık nasıl bir günse, enfes bir albümün varlığına yol açmış. 

Albüm pek çok türe göndermeler içeren ve pek çok tarzdan beslenen bir yapıya sahip. Bu nedenle de Eclectic Prog olarak nitelendirebiliriz. Symphonic Rock / Symphonic Prog ile de içli dışlı bağlantılar bulunduğu için bu türe dahil edilmesi de kabul edilebilir bir anlayış olabilir. Ama hepsini bir kenara bırakın, albüm gerçekten de enfes. Dinledikçe daha fazla dinleyesiniz geliyor. Diğer yandan bazı gruplar için özellikle belirttiğimiz, keşke başka albümler de kaydetselermiş cümlesi bu grup için de fena halde geçerli. Fakat yapılabilecek çok fazla şey yok, eldeki ile idare etmek durumundayız.

Grubun tarzı ve albümün içeriği akustik gitar ile sağlanan İspanyol dokunuşlarını içerirken asıl ilhamını ise İngiliz Rock kültüründen alıyor diyebiliriz. Albümü dinlerken aklınıza Van Der Graaf Generator, King Crimson gibi gruplar geliyor ki bu tam da Goma'nın beslendiği tarzları işaret ediyor. Tabi bu beslenme biçimi aynen alıp kullanma gibi bir sonuç doğurmamış neyse ki. Grup kendine has bir müzikal anlayış yaratmayı başarabilmiş. Bazı noktalarda İngiliz bazı noktalarda İspanyol gibi görünse de onlar tam anlamıyla Goma diyebiliriz rahatlıkla.

Albüm 4 parçadan oluşuyor bu arada. En kısa parçanın 8 dakika olduğu düşünüldüğünde ne beklemeniz gerektiğini az çok çıkartabiliyorsunuz. Üstüne bir de beklentilerinizi daha fazla yükseltmeniz gerektiğini de belirtelim. Daha ne olsun?

Son olarak Goma'nın ve 14 De Abril'in, çölün ortasında sıcaktan kavrulurken karşınıza çıkan 1 kasa bira gibi geldiğini belirtmeden geçmeyelim.

GOMA

Alberto Toribio / Klavye, Sesler
Antonio Rodriguez / Davul, Sesler
Manuel Rodriguez / Gitar, Sesler
Pepe Lagares / Bass, Sesler
Pepe Sanchez / Saksafon

14 DE ABRIL

01. Aqui y Ahora (11:43)
02. Madre Tierra (8:11)
    a) Madre Tierra
    b) Pellicozo
03. Un Nuevo Abril Sin Sal (8:15)
04. Shooting Up (11:37)