İngiltere etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İngiltere etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Eric Burdon & The Animals / The Twain Shall Meet (1968)

The Animals
, Blues temelli sesleri ve Eric Burdon'ın karizmatik vokalleriyle tanınan, 1960'ların en başarılı İngiliz rock gruplarından biriydi. 1968'de, Eric Burdon & The Animals adını kullanarak, önceki çalışmalarından önemli bir sapma gösteren ikinci albümleri The Twain Shall Meet'i çıkardılar. Albüm, Psychedelic Rock, Folk ve Jazz unsurlarını içeren daha iddialı ve deneysel bir çabaydı. Albüm, Burdon'ın yükselen vokallerini ve grubun sıkı müzisyenliğini içeriyor. 

Twain Shall Meet, kritik ve ticari bir başarıydı ve Billboard 200 tablosunda 78 numaraya ulaştı. Albüm, iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokaliyle övgü topladı. 1960'ların en iyi albümlerinden biri olarak kabul edilen albüm, Psychedelic Rock'ın klasik bir örneğidir.

The Twain Shall Meet, müzikal değerlerinin yanı sıra sosyal ve politik yorumlarıyla da dikkat çekiyor. Albümün savaş karşıtı marşı "Sky Pilot", o sırada şiddetle devam eden Vietnam Savaşı'na doğrudan bir yanıttı. Şarkı, savaşa karşı güçlü bir ifadeydi ve konuyla ilgili farkındalığın artmasına yardımcı oldu.

Ayrıca Albüm, Blues, Psychedelic Rock, Folk ve Jazz unsurlarını başarıyla harmanlayan ilk albümlerden biriydi. Albümün iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokali, albümün kritik ve ticari bir başarıya ulaşmasına yardımcı oldu. Albüm, dönemin önemli meseleleri hakkında farkındalık yaratmaya yardımcı olan sosyal ve politik yorumlarıyla da dikkat çekiyor.

Açılış parçası Monterey, 1967 Monterey Pop Festivali'ne bir övgüdür. Şarkı, müziğin ve zamanın kültürünün bir kutlamasıdır. Sözler, müziğin insanları bir araya getirme gücü hakkındadır.

Az önce de bahsettiğimiz, savaş karşıtı Sky Pilot, Alan Price'ın yükselen bir org solosunu içeren bir marş kıvamında. Şarkı, Vietnam Savaşı'na karşı güçlü bir ifade ve albümün öne çıkan özelliklerinden biri. Sözler, savaşın gereksizliği / anlamsızlığı ve barışa olan ihtiyaç hakkındadır.

Albümdeki ilginç parçalardan biri olan No Self Pity, insanlık durumu hakkında karanlık ve içe dönük bir hikaye anlatıyor. Kendine acımanın üstesinden gelme ve hayatın zorluklarıyla kafa kafaya yüzleşme ihtiyacı üzerinde şekillenirken güçlü ve düşündürücü sözleri ile öne çıkıyor.

Albüm, gayda, sitar ve obua dahil olmak üzere çeşitli enstrümanların yer aldığı Psychedelic bir yolculuk olan destansı "All Is One" ile sona eriyor. Şarkı, her şeyin birbirine bağlılığı ve birlik ihtiyacı hakkındadır. Sözler şiirsel ve vizyoner.

The Twain Shall Meet, bugün yayınlansa, hala ön plana çıkabilecek tarzda, klasik bir albüm. Albümün iddialı sesi ve Burdon'ın güçlü vokali, onu zamansız bir klasik haline getirmeye yardımcı oluyor. 1960'larda var olan aynı zorlukların çoğuyla yüzleşmeye devam ettiğimiz için, albümün sosyal ve politik yorumları bugün de geçerli. Twain Shall Meet, herhangi bir rock müzik hayranı için sahip olunması gereken önemli bir yapıt.

ERIC BURDON & THE ANIMALS

Eric Burdon / Vokal
John Weider / Gitar, Keman
Vic Briggs / Gitar
Danny McCulloch / Bass, Vokal
Barry Jenkins / Davul, Vokal

THE TWAIN SHALL MEET

01 - Monterey 4:18
02 - Just the Thought 3:47
03 - Closer to the Truth 4:31
04 - No Self Pity 4:50
05 - Orange and Red Beams 3:45
06 - Sky Pilot 7:27
07 - We Love You Lil 6:48
08 - All Is One 7:45

19 Mayıs 2023 Cuma

The Rolling Stones / Let It Bleed (1969)

Let It Bleed, İngiliz rock grubu Rolling Stones'un sekizinci İngiltere ve onuncu Amerika stüdyo albümü, 28 Kasım 1969'da Amerika Birleşik Devletleri'nde London Records'ta ve kısa bir süre sonra Birleşik Krallık'ta Decca Records tarafından yayınlandı. Grubun 1969 yılındaki Amerika Turnesinden kısa bir süre sonra piyasaya sürülen bu albüm, 1968'deki Beggars Banquet'in devamı niteliğinde ve bu albüm gibi, grubun kariyerlerinin Aftermath öncesi döneminde öne çıkan daha Blues yaklaşımına bir dönüş. Albümdeki ek sesler Gospel, Country Blues ve Country Rock'tan etkileniyor.

Let It Bleed, Stones'un bugün ender bulunan ve çok rağbet gören resmi mono versiyonu olarak yayınlanan son albümüydü. Bu mono versiyon, stereo versiyonun yalnızca bir 'katlanmış' halidir. Yine de The Rolling Stones in Mono (2016) kutu setine dahil edildi. Albüm ABD'de LP kaydı, makaradan makaraya teyp, ses kaseti ve 8 kanallı kartuş olarak 1969'da ve yeniden düzenlenmiş bir CD ve krom kaset olarak 1986'da piyasaya sürüldü. Ağustos 2002'de yeniden düzenlenmiş olarak yeniden yayınlandı. 

Albümün yapımcılığını, Beggars Banquet'in de yapımcılığını üstlenen Jimmy Miller üstlendi. Miller'ın prodüksiyon tarzı, albüme yoğun, güçlü bir ses veren ağır sıkıştırma ve sınırlama kullanımıyla karakterize edildi. Ayrıca grubu, önceki çalışmalarından daha çeşitli ve eklektik bir albümle sonuçlanan farklı sesler ve düzenlemeler denemeye teşvik etti.

Albümün açılış şarkısı "Gimme Shelter", Rolling Stones'un en ikonik şarkılarından biridir. Şarkı, etkileyici, blues temelli bir riff'e ve Mick Jagger'ın unutulmaz bir vokal performansına sahip. Sözler, şiddet ve sosyal huzursuzluk üzerine karanlık ve rahatsız edici bir meditasyon. Şarkı, Vietnam Savaşı'na ve Martin Luther King Jr. ile Robert F. Kennedy suikastlarına yanıt olarak yazılmıştır.

Beşinci parça "Let It Bleed", albüme adını da veren şarkı. Şarkı, aşk ve kayıp hakkında güçlü ve duygusal bir türkü. Sözler, sevgilisinin ölümüyle yüzleşmeye çalışan bir adam hakkındadır.

Altıncı parça, "Midnight Rambler", karanlık ve tehditkar bir blues şarkısı. Şarkı, Jagger'ın etkileyici bir ritmine ve tehditkar bir vokal performansına sahip. Sözler, şiddetli bir öfke patlaması yaşayan bir adam hakkındadır.

Yedinci parça, "You Got the Silver", yavaş, blues bir balad. Şarkı, Jagger'ın güzel bir vokal performansına ve gür bir yaylı düzenlemeye sahip. Bu parçalar albümde öne çıkan parçalar.

Let It Bleed kritik ve ticari bir başarıydı. Albüm Amerika Birleşik Devletleri'nde Billboard 200 listesinde bir numaraya, Birleşik Krallık Albüm Listesi'nde ise iki numaraya ulaştı. Amerika Birleşik Devletleri'nde RIAA tarafından 6 kat Platin ve Birleşik Krallık'ta BPI tarafından 4 kat Platin sertifikasına sahiptir. Albüm, karanlık ve güçlü sesi, karmaşık ve çeşitli aranjmanları ve unutulmaz şarkılarıyla eleştirmenler tarafından övüldü. Let It Bleed, tüm zamanların en iyi rock albümlerinden biri olarak kabul edilir.

Albümün etkisi, Led Zeppelin, Black Sabbath ve Metallica gibi diğer birçok sanatçının çalışmalarında duyulabilir. Albümün karanlık ve güçlü sesinin, heavy metal müziğinin gelişimi üzerinde etkisi olduğu belirtildi. Let It Bleed, günümüzde alakalı ve etkili olmaya devam eden klasik bir albümdür.

THE ROLLING STONES

Mick Jagger / Lead Vokal, Armonika, Akustik Gitar
Keith Richards / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Slide Gitar, Bass, Vokal
Brian Jones / Conga, Autoharp
Bill Wyman / Bass, Autoharp, Vibraphone
Charlie Watts / Davul
Mick Taylor / Slide Gitar, Elektrikli Gitar

Konuk Müzisyenler:
Ian Stewart / Piyano
Nicky Hopkins / Piyano, Org
Byron Berline / Fiddle
Merry Clayton Vokal
Ry Cooder / Mandolin
Bobby Keys / Tenor Saksafon
Jimmy Miller / Vurmalılar, Davul, Tambourine
Leon Russell / Piyano
Jack Nitzsche / Koro Düzenlemeleri
Al Kooper / Piyano, French Horn, Org
Nanette Workman / Back Vokal
Doris Troy / Back Vokal
Madeline Bell / Back Vokal
Rocky Dijon / Vurmalılar
The London Bach Choir / Koro Vokalleri

LET IT BLEED

01 - Gimmie Shelter 4:30
02 - Love in Vain 4:18
03 - Country Honk 3:00
04 - Live With Me 3:35
05 - Let It Bleed 5:27
06 - Midnight Rambler 6:52
07 - You Got the Silver 2:51
08 - Monkey Man 4:12
09 - You Can't Always Get What You Want 7:28

16 Mayıs 2023 Salı

The Beatles / Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band (1967)

Daha önce blogda The Beatles'ın adı defalarca geçti. Ama bloga eklememişiz hiç. Ekleyelim.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, İngiliz rock grubu The Beatles'ın 26 Mayıs 1967'de yayınlanan 11. stüdyo albümüdür. Albümün yapımcılığını George Martin üstlendi ve Londra'daki Abbey Road Studios'ta kaydedildi. Tüm zamanların en etkili ve önemli albümlerinden biri olarak kabul edilir ve 2003 yılında Rolling Stone dergisinin Tüm Zamanların En İyi 500 Albümü listesinde bir numara olmuştur.

Albüm, Beatles'ın önceki çalışmasından büyük bir sapma oldu. Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band adlı kurgusal bir grup tarafından birbirine bağlanan şarkılarla bir bütün olarak kavramsallaştırılan ilk albümdü. Albümde ayrıca elektronik enstrümanların kullanımı ve farklı müzik tarzlarının birleştirilmesi gibi bir dizi yenilik de yer aldı.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, kritik ve ticari bir başarıydı. Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'nde liste başı oldu ve dünya çapında 30 milyonun üzerinde kopya sattı. Albüm, Yılın Albümü de dahil olmak üzere dört Grammy Ödülü kazandı.

Albüm, yenilikçi sesi, karmaşık sözleri ve genel konseptiyle övgü topladı. Bir dizi başka sanatçıyı etkilemekle tanınır ve 20. yüzyılın en önemli albümlerinden biri olarak kabul edilir.

Albüm, "Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band" adlı başlık parçasıyla açılıyor. Şarkı kurgusal grubu tanıtır ve albümün geri kalanının tonunu belirler. Şarkı, müzik ve yaratıcılığın bir kutlamasıdır ve bir dizi farklı müzik tarzına sahiptir.

İkinci parça, "With a Little Help from My Friends", klasik bir Beatles pop şarkısıdır. Şarkı, bir arkadaşın yardım çağrısıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve unutulmaz bir koroya sahiptir.

Üçüncü parça, "Lucy in the Sky with Diamonds", saykodelik bir başyapıt. Şarkı, genç bir kızın zihninde bir yolculuktur ve gerçeküstü ve rüya gibi bir atmosfere sahiptir.

Dördüncü parça olan "Getting Better", kişisel gelişim hakkında olumlu ve moral verici bir şarkıdır. Şarkı, hepimizin kendimizi daha iyi hale getirebileceğimizi hatırlatıyor ve akılda kalıcı bir melodi ve olumlu bir mesaj içeriyor.

Beşinci parça "Fixing a Hole", yalnızlık ve izolasyon hakkında daha içe dönük bir şarkı. Şarkı, hepimizin birbirine bağlı olduğunu hatırlatıyor ve güzel bir melodi ile Beatles'ın en dokunaklı sözlerinden bazılarını içeriyor.

Altıncı parça "She's Leaving Home", evden kaçan genç bir kız hakkında yürek burkan bir türkü. Şarkı, kaybetmenin acısının güçlü ve dokunaklı bir keşfi ve Beatles'ın en duygusal vokallerinden bazılarını içeriyor.

Yedinci parça "Being for the Benefit of Mr. Kite!" Sirk temalı, enerji ve heyecan dolu bir şarkı. Şarkı, hayatın ve yaşama sevincinin bir kutlamasıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve Beatles'ın en unutulmaz sözlerinden bazılarına sahiptir.

Sekizinci parça, "Within You, Without You", aşkın gücü hakkında güzel ve ruhani bir şarkı. Şarkı, hepimizin birbirine bağlı olduğunu hatırlatıyor ve unutulmaz bir melodi ile Beatles'ın en ruhani sözlerinden bazılarını içeriyor.

Dokuzuncu parça "When I'm Sixty-Four", yaşlanmayla ilgili büyüleyici ve nostaljik bir şarkı. Şarkı, hayatın bir yolculuk olduğunu hatırlatıyor ve akılda kalıcı bir melodi ve Beatles'ın en komik sözlerinden bazılarını içeriyor.

Onuncu parça "Lovely Rita", bir metrelik hizmetçi hakkında neşeli ve eğlenceli bir şarkı. Şarkı, her günün bir kutlamasıdır ve akılda kalıcı bir melodiye ve Beatles'ın en akılda kalan sözlerinden bazılarına sahiptir.

On birinci ve son parça olan "A Day in the Life", Beatles'ın en büyük başarılarından biri olarak kabul edilen, genişleyen ve destansı bir şarkıdır. Şarkı, genç bir adamın hayatındaki tek bir günlük bir yolculuktur ve karmaşık bir yapıya, çeşitli müzik tarzlarına ve Beatles'ın en güçlü sözlerinden bazılarına sahiptir.

Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band, popüler müzik üzerinde derin bir etkisi olan, çığır açan ve yenilikçi bir albüm. Albüm, müzik ve yaratıcılığın bir kutlaması ve Beatles'ın dehasının bir kanıtı. Albüm, herhangi bir müzik hayranı için sahip olunması gereken bir şey ve Beatles'ın mirasının önemli bir parçası.

THE BEATLES

John Lennon / Lead Vokal, Cowbell, Akustik Gitar, Ritim Gitar, Piyano, Lead Gitar, Hammond Org, Armonika, Kazoo
Paul McCartney / Lead Vokal, Bass, Lead Gitar, Piyano, Lowrey Org, Elektrikli Piyano, Comb, Kazoo, Hammond Org, Clavichord
George Harrison / Lead Vokal, Ritim Gitar, Lead Gitar, Sitar, Tambura, Armonika, Hammond Org, Akustik Gitar, Slide Gitar, Comb, Kazoo
Ringo Starr / Lead Vokal, Davul, Tamburin, Maracas, Conga, Armonika, Shaker, Chimes, Piyano

SGT. PEPPER'S LONELY HEARTS CLUB BAND

01 - Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band
02 - With a Little Help From My Friends
03 - Lucy in the Sky With Diamonds
04 - Getting Better
05 - Fixing a Hole
06 - She's Leaving Home
07 - Being for the Benefit of Mr. Kite!
08 - Within You Without You
09 - When I'm Sixty-Four
10 - Lovely Rita
11 - Good Morning Good Morning
12 - Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band (Reprise)
13 - A Day in the Life

5 Mayıs 2023 Cuma

Stud / Stud (1971)

Kuzey İrlanda
'dan çıkma Stud, İngiliz grubu olarak sınıflandırılır. Uyuz bir durumdur ama işte yapacak da çok bir şey yok. Progressive Rock, Progressive Folk, Heavy Psychedelic Rock ve Blues Rock semalarında dolaşan grubun kuruluşu öncesi, grup elemanlarının çaldığı diğer gruplar bir miktar ilgi çekicidir. Rory Gallagher'ın Taste grubundan Charlie McCracken ve John Wilson ile Blossom Toes'un eski elemanı Jim Cregan tarafından kurulmuştur Stud. Müzisyenlerin referansları gayet iyi olunca insanın beklentileri de yükseliyor doğal olarak. Belirtmeden geçmeyelim, ikinci albümde gruba Eric Burdon & The Animals ve Family'e çalmış olan John Weider da katılınca kadro daha bir güçlenmiş.

Ticari olarak en ufak bir başarı kazanamasalar da kaydettikleri albümlerle bugün bile hatırlanan gruplar arasına girmeyi başarmışlar. Birleşik Krallık'ta belirli bir miktar popülariteye sahipken, Almanya'da çıktıkları turne sırasında epeyce ün yapmışlar kendilerine. Bunu fark eden neredeyse bütün radyolar da Stud'u konuk olarak almışlar. Bir durum ötekini desteklemiş ve Almanya'da fazlasıyla popüler hale gelmişler. O dönemde biraz para görmüş cepleri. Üstüne bir de BASF ile albüm anlaşması imzalamışlar. Gerçi albüm ortalama bir albüm olarak kalmış ama yine de fena değil.

Konumuz olan ilk Stud albümü grubun kurulmasından hemen sonra kaydedilmiş. Kalite olarak iyi olsa da ticari başarıyı elde edememiş. Yapımcı firma DERAM da anlaşmaları iptal edip grubu sepetlemiş. Almanya şansı da buradan sonra açılmış zaten.

Albümün İrlanda folklorundan etkilenmiş olduğu pek çok yerinde hissediliyor. Ama bunun üzerine çok fazla şey katmayı da başarabilmişler. Grup elemanlarının müzikal yeterliliklerinin iyi olması, müzikal anlayış geliştirme konusunda oldukça faydalı olmuş gibi görünüyor. Albüm Progressive bir yapıya sahipken Blues ve Psychedelic yönleri de ara ara da olsa ağır basıyor. Psychedelic kısmını kendilerine özgü bir şekilde sertleştirerek Heavy Psychedelic'e taşımışlar. Bir noktada rahatsız edici denilebilecek kadar Psychedelic'e yöneldiklerini rahatlıkla duyabiliyorsunuz. Uzun ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu anların ardından tempo ile oynayarak sert bir Blues'a geçiş yapıp işi Heavy Progressive'e kadar götürüyorlar.

Melodik parçaların olmamasından dolayı kulağı buna alışmış dinleyicileri pek kendine çekmeyen bir albüm Stud. Ama diğer tüm açılardan baktığınızda da sağlam ve vazgeçilmez kategorilerine girebilecek niteliklere sahipler.

STUD

Jim Cregan / Lead Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokal
Richard McCracken / Bass, Kontrbas
John Wilson - Davul

STUD

01 - Sail On (4:12)
02 - Turn Over The Pages (4:17)
03 - 1112235 (12:20)
04 - Harpo's Head (7:35)
05 - Horizon (11:07)
        Here - Part 1
        There - Part 2
06 - Song (2:33)

4 Mayıs 2023 Perşembe

Refugee / Refugee (1974)

Berbat bir albüm kapağına sahip olsalar da Refugee fena halde iyi gruplardan biri. Kaydettikleri albümle, tek albümlü efsaneler listemize bir çok gruba fark atarak rahatlıkla girebiliyorlar. Çok kısa ömürlü olsalar da yeteri kadar iyi bir albüm (bir de konser kaydı var tabi, o da acayip iyi) bırakarak görevlerini tamamlamış olduklarını da belirtelim. Bu arada, dünkü Mainhorse yazısından sonra eklemeye karar verdiğimiz Refugee, dün de bahsettiğimiz üzere Patrick Moraz'ı bünyesinde barındırıyor.

Grup, Keith Emerson'ı çıkarılmış bir The Nice versiyonu gibi algılansa da değil aslında. The Nice'tan Lee Jackson ve Brian Davison, Emerson'ın ayrılışından sonra hem eski parçaların yeni versiyonları hem de yeni parçalarla kotardıkları son iki The Nice albümünün ardından Mainhorse'taki Moraz'ı fark ediyorlar. Mainhorse'un dağılmasıyla birlikte de Refugee'yi kuruyorlar. Moraz'ı gruba alırken her ikisinin de amacı The Nice'ı yeniden canlandırmakmış ama başka bir şeye evrildiklerini fark ettiklerinde bu istekten vazgeçmişler.

Zira, Emerson'ın agresif, kontrolsüz ve aşırılıklara sahip klavyelerine karşın Moraz'ınkiler daha ölçülü ve düzenli. Ha bu Emerson kötü demek değil elbette. Kişisel olarak Emerson'ı bu konuda geçebilecek çok az klavyeci olduğunu düşünüyorum. Lakin Refugee'nin kendine farklı bir kimlik kazanması da Moraz sayesinde olmuş. Diğer türlü Patrick Moraz, Emerson'ın izinden gitseymiş ucuz bir The Nice kopyasına dönüşebilirmiş albüm.

Moraz, Yes ile birlikte Relayer albümünü kaydetmesi için çağrılana kadar Refugee ayakta kalmayı başarmış. Ticari çok büyük başarı elde edemeseler de gelmiş geçmiş en sağlam Symphonic Prog albümlerinden birine imza atmışlar. 

Grubun The Nice ve Moraz karışımı olmasından dolayı, enstrümantasyonla ilgili bir sorun aramak saçma olur. Her iki koldan da gayet yetenekli ve kaliteli olduklarını daha önce kanıtladılar malum. 6 parçadan oluşan albümde yaklaşık 17 dakikalık süresiyle Grand Canyon Suite ve 18 dakikalık Credo fena halde öne çıkıyor. Aklıma gelmişken, albümün gidişatına bakıldığında rahatsızlık verebilecek tek şey Lee Jackson'ın vokali diyebiliriz. Olmasaydı da olurmuş izlenimi yaratıyor sıklıkla. Ha, kötü mü ? Değil elbette. Ama sanki biraz geride dursaymış, daha derinden ve sakin gelebilseymiş daha sıkı bir albüm olacakmış diye düşünmeden de duramıyor insan.

REFUGEE

Lee Jackson / Lead Vokal, Bass, Gitar, 12-Telli Akustik Gitar, Elektrikli Çello
Patrick Moraz / Piyano, Elektrikli Piyano, Pipe Org, AKS & Moog synthesizers, Mellotron, Klavinet, Marimbaphone, Alpine Horn, Vokal
Brian Davison / Davul, Gong, Afrika Davulları, Tibet Zilleri, Kabassa, Timpani

REFUGEE

01. Papillon (5:10)
02. Someday (5:03)
03. Grand Canyon Suite (16:54) :
        - a) The Source
        - b) Theme for the Canyon
        - c) The Journey
        - d) The Rapids
        - e) The Mighty Colorado
04. Gatecrasher (1:03)
05. Ritt Mickley (4:57)
06. Credo (18:08) :
        - a) Prelude
        - b) I Believe, Pt. 1
        - c) Credo Theme
        - d) Credo Toccata & Song "The Lost Cause"
        - e) Agitato
        - f) I Believe, Pt. 2
        - g) Variation
        - h) Main Theme & Finale

3 Mayıs 2023 Çarşamba

Mainhorse / Mainhorse (1971)

Yarı İngiliz yarı İsviçreli Mainhorse, başarılı bir albüm kaydedip daha sonraları ortalıkta hiç görünmeyen gruplardan. 1969 yılında Londra'da kurulan grubun 2 üyesi İsviçreli diğer 2 üyesi ise İngiliz. Her ne kadar yarı yarıya olsalar da İngiltere'de kuruldukların düşünülünce İngiltere altında gruplandırmaya dahil etmek doğru olacaktır.

Grubun has elemanı daha sonraları Yes ile öne çıkacak olan Patrick Moraz. Mainhorse Moraz'ın ilk grubu. Kaydettikleri ilk ve tek albümün ardından önce Refugee'yi kurup ardından da Wakeman'ın yerine Yes'e katılıyor. O konudaki başarısı tartışılır ama adam sonuçta en büyüklerden birinde çalmayı başarmış.

Temelde Heavy Progressive Rock ile Symphonic Prog arasında seyreden Mainhorse albümü, müzikal açıdan fena halde kaliteli olsa da ticari anlamda tam bir hayal kırıklığı yaşatmış. Bu başarısızlığın ardından grup dağılmış dağılmasına da dediğimiz gibi Moraz Refugee ve Yes'e, davulcu Bryson, Spooky Tooth'a geçmiş. Yani enstrüman açısından bırakın herhangi bir sorun bulmayı, kalite açısından oldukça yüksekte bir albüm. Grubun, albümün yayınlandığı dönemde bile Atomic Rooster, The Nice, Deep Purple gibi gruplarla karşılaştırıldığı düşünülürse başarı oranları gerçekten de çok yüksek.

Albüm özellikle Moraz'ın yeteneklerini göstermesi açısından oldukça doyurucu. Adamı Yes'te sevmemiş olabilirsiniz belki, ama bu albümde fena halde kaliteli bir müzisyen olduğunu kanıtlıyor. Diğer elemanlarında Moraz'dan aşağı kalır yanı olmayınca albüm gerçekten de nefis bir dinlenceye dönüşüyor.

Albümdeki kısa parçalar, Jazz esintileri hissettiren Basia'yı da dahil ederek düşündüğümüzde oldukça sağlam Blues temeli içeren parçalar. Aynı diğer parçalarda da olmakla birlikte özellikle uzun parçalardaki durum biraz farklılaşıp yumuşuyor diyebiliriz. Progressive Rock'ı daha fazla hissettiren parçalara dönüşüyorlar. Ama temelde albüm Blues üzerine kurulu demek de yanlış olmaz. Özellikle 60'ların Psychedelic Rock ve Acid Rock'ından hoşlananlar için, işin bir sonraki aşamasının neresi olacağına dair iyi bir çalışma Mainhorse albümü.

Tek albümlü efsaneler listemize de sorgusuz sualsiz girebilen albümlerden aynı zamanda. Melodik zenginlikleri, enstrümantasyondaki değişik yaklaşımlar ve kendilerine has geliştirdikleri müzikal yapı ile arşivde mutlaka olması gereken gruplardan.

MAINHORSE

Peter Lockett / Lead Gitar, Keman, Vokal
Patrick Moraz / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Synthesizer, Glockenspiel, Vokal
Jean Ristori / Bass, Çello. Vokal
Bryson Graham / Davul, Vurmalılar

MAINHORSE

01. Introduction (5:09)
02. Passing Years (3:55)
03. Such a Beautiful Day (4:44)
4. Pale Sky (10:17)
05. Basia (5:32)
06. More Tea Vicar (3:33)
07. God (10:31)

1 Mayıs 2023 Pazartesi

The Moody Blues / In Search of the Lost Chord (1968)

Blogda öyle bir yere geldik ki artık The Moody Blues bile üçüncü dördüncü kategoride filan değerlendirilebilecek bir hale geldi. 60'ların ortalarından başlayan kariyerleri boyunca oldukça popüler bir yaklaşım sergileyip bunun meyvelerini de yiyen grubu eklemeseydik de olmazdı. Gerçi çok daha önceleri Days Of Future Passed'ı eklemiştik diye hatırlıyorum. Ama diğer albümlerini eklemeye başlamaktan zarar gelmez. Malum buradaki asıl amacımız, bu konuda bir arşiv çalışması oluşturabilmek. Popüler ya da değiller, çok önemli olmadan, The Moody Blues burada olmayı hak ediyor.

Başarısız sayılabilecek ilk albümün ardından çıkardıkları ve Londra Festival Orkestrası ile birlikte kaydettikleri efsanevi Days Of Future Passed'ın ardından gelen popülarite ile birlikte yaptıkları ilk albüm In Search of the Lost Chord. Daha en başından The Beatles ile karışık bir Symphonic Prog havası sezinliyorsunuz. Özellikle ikinci parça Ride My See-Saw tam anlamıyla bir The Beatles parçası kıvamında. Gerçi albümün pek çok yerinde bu havayı yakalıyorsunuz ama bire bir benzerlik var demekte doğru değil. Zira kendilerine has bir yapı geliştirdikleri de ortada.

Arada, Symphonic Prog dedik ama bu tam anlamıyla bir Symphonic Prog da değil. The Moody Blues'u tam tanımlayan janr, Crossover Prog aslında. Daha popüler kaygılarla oluşturulmuş, yine Progressive etkiler taşıyan ama tam oraya doğru kaymayan bir yapı. Daha kolay, daha yumuşak, daha hafif. Yine de içerisinde birçok değişik ses ve melodi barından bir tarz. Blogu takip eden pek çok dinleyiciye hafif gelecektir elbette The Moody Blues. Ama onlar olmadan da bir Rock Arşiv Çalışması yapmanın doğru olmayacağı ortada.

Diğer yandan bakıldığında The Beatles gibi "acayip popüler" bir gruba karşılık daha klasik müzikten beslenen bir müzikal anlayışa sahipler. Ki bunun en büyük, en farklı örneği bir önceki albüm Days Of Future Passed. Orada tam olarak The Beatles ile aralarındaki farkı ortaya koyuyorlar. Elbette Nights In White Satin gibi popülerlik kaygısı güden ve ekmeğini sonuna kadar yedikleri bir parça da bulunuyor albümde.

Neyse, neticede The Moody Blues önemli bir grup ve bu işin en bilinenlerinden biri.

THE MOODY BLUES

Justin Hayward / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar (6- & 12-string), Sitar, Bass, Piyano, Mellotron, Harpsichord, tablas, bass, percussion, Lead Vokal (2,7,9,10)
Michael Pinder / Piyano, Mellotron, Harpsichord, Akustik Gitar, Bass, Autoharp, Çello, Lead Vokal (2,8,12), Konuşma Sesi (11)
Ray Thomas / Flüt, Soprano Saksafon, Lead Vokal (2,3,5,12)
John Lodge / Bass, Akustik Gitar, Çello, Tambourine, Snare Drum, Lead Vokal (2,4,6)
Graeme Edge / Davul, Timpani, Tambourine, Tabla, Piyano, Konuşma Sesi (1)

IN SEARCH OF THE LOST CHORD

01. Departure (0:44)
02. Ride My See-Saw (3:38)
03. Dr. Livingstone, I Presume? (2:58)
04. House of Four Doors (4:12)
05. Legend of a Mind (6:36)
06. House of Four Doors, Pt. 2 (1:47)
07. Voices in the Sky (3:25)
08. The Best Way to Travel (3:14)
09. Visions of Paradise (4:15)
10. The Actor (4:39)
11. The Word (0:48)
12. Om (5:44)

30 Nisan 2023 Pazar

Glencoe / Glencoe (1972)

İngiltere'den Amerikan kafasında bir grup Glencoe. Londra'da 1972 yılında kurulup, arka arkaya 2 albüm kaydedip dağılmışlar. Aslında tam bir dağılma da sayılmaz. Grup, Loving Awareness adlı başka bir gruba evrilmiş. O grupla da 1 albüm yayınlayıp başarısız olunca grup elemanları farklı yönlere dağılmışlar.

Crossover Prog olarak kategorilendirilen Glencoe için doğru bir tanımla bu Crossover işi. Zira Progressive Rock'tan kopmuyorlar ama daha popüler olma kaygısı güdüyorlar. Grup elemanlarının hepsi de (ki 4 kişiler) Amerikan tarzı Soul ve Rhythm & Blues meraklısı tipler. Doğal olarak da grubun müzikal anlayışı bu yönde gelişmiş. Özellikle gitar kullanımlarında bu fazlasıyla ön plana çıkıyor. Klavyelerin de eşlik etmeye başlamasıyla birlikte karşınızda Amerikalı bir grup varmış gibi hissediyorsunuz.

Tabi bu 2 türü alıp kendilerinden de bir şeyler katmayı ihmal etmemişler. En azından Average White Band gibi fazla cıvık bir halleri yok! Gerçi AWB'ye gelene kadar sayılabilecek pek çok grup da bulunuyor ama benimki AWB'ye karşı kişisel bir gıcık olma durumundan kaynaklı. :) Belirtmeden geçmeyelim, kısa bir süre de olsa daha sonra Average White Band'de yer alacak olan Alan Gorrie ve Onnie McIntyre da Glencoe ile birlikte kısa bir süre takılmış. Zaten belli, aynı çevrenin müzisyenleri hepsi.

Glencoe'yu ayıran taraf, işin içine fazlasıyla Psychedelic öğeler katmış olmalarından geliyor. Zorladıkça zorluyor, gittikçe gidiyorlar. azı noktalarda Space Rock esintileri bile fark ediyorsunuz. Tabi bunların hepsini Soul ve Rhythm & Blues çerçevesini kırmadan yapıyorlar. Bu da değişik bir dinamiklik katıyor albüme.

Parçaların neredeyse tamamında bu coşkulu dinamik durumu hissettiriyorlar. Ritimler fazlasıyla iyi ve kopup giden tarzda. Yüksek sesle dinlenildiğinde, kılımı kıpırdatman diyenin bile sağı solu oynamaya başlar. 4 kişilik kadroyla yapabileceklerinin en iyisini yapmışlar. Bazı noktalarda 8-9 kişilik çalıyorlar izlenimi de yaratıyorlar.

Albümde, enstrüman kullanımları bu türün ve tarzların bütün gerekliliklerini yerine getirirken en ufak bir hataya mahal vermeden devam ediyor. Oldukça iyiler yani çalma konusunda. Vokal de tam gruba ve tarzına uyacak şekilde sesler çıkarıyor. Yaza girerken yanınızda bulunması gereken albümlerden.

GLENCOE

Norman Watt-Roy / Bass, Vokal
John Turnbull / Gitar, Vokal
Stuart Francis / Vurmalılar
Graham Maitland / Vokal, Klavye

GLENCOE

01. Airport
02. Look Me in the Eye
03. Lifeline
04. Telephonia
05. It's
06. Book Me for the Flight
07. Hay Fever
08. Questions
09. Sinking Down a Wel

29 Nisan 2023 Cumartesi

Deep Purple / Shades Of Deep Purple (1968)

Tamam, kabul. Deep Purple'ın In Rock, Machine Head vs gibi albümleri bu albümden daha iyi denilebilir ama bu albümün iyi olmadığını da göstermez. Efsanevi bir Hard Rock grubunun gelişimindeki en önemli albümdür bence Shades of Deep Purple. Daha ilk parçadan durum anlaşılır. Devasa boyutlara ulaşacak bir güç geliyordur müziğin içinden.

Alışkın olduğumuz Ian Gillan vokali ve Roger Glover bu albümde yok elbette. Lakin kabul etmek gerekir ki grubun orijinal kadrosu da Rod Evans ve Nick Simper'lı kadrodur. Evans vokalini Gillan'dan daha fazla seven var mıdır bilemiyorum ama bu albümde de olması gereken ses buymuş gibi geliyor insana. Belki de yıllardır bu şekilde dinlediğimiz içindir, o da ayrı konu.

Az önce dedik ya, albümün daha ilk parçasında başlıyor hikaye. Neyin gelmekte olduğunu az çok belli ederken, belki de yıllar süren bir anlaşmazlığın da başlangıcı oluyor. Blackmore tarafından Hard Rock kıvamında tutulmaya çalışılan parçalar Jon Lord'un çabalarıyla Progressive etkiler gösterir. İkisinin bütün güçleriyle dövüştüğü bir savaş alanı gibi bu albüm. Bir yandan Lord bastırırken diğer yandan Blackmore hakimiyetini kaybetmeme çabasıyla daha fazla efor harcıyor izlenimi yaratıyor. Elbette, kazananın Blackmore olduğu sonraki albümlerle birlikte anlaşılıyor. Lord da başka projeler ya da solo projelerinde istediği müzik tarzına doğru gidip geliyor. Bu ilk albümde savaşın galibi Lord olsaydı daha Progressive Rock etkileri içeren bir Deep Purple dinleyeceğimiz garantiydi. Blackmore'un kazanmış olması da hiçbir türde kayıp oluşturmadı tabi.

Bu durumdan kaynaklı olarak Shades of Deep Purple albümü Proto-Prog içerisinde değerlendiriliyor. Jon Lord'dan gelen etkilerin bu sonuca yol açtığı düşünülse de aslında albüm tam anlamıyla Hard Rock. Blues etkileri, sert tonlar, uygun bir vokal ile bütün bileşkeyi tamamlıyor.

1968 yılı olması sebebiyle olsa gerek, albüm bir miktar ham, olmamış bir şekilde duruyor. Deep Purple'ın sonraki albümlerinde bulunan oturmuşluk hissini burada pek yaşayamıyorsunuz. Ama bunu da göz ardı etmenizi sağlayacak Hush, Mandrake Root, And The Address ile birlikte Help ve Hey Joe coverlarını içeriyor. Hepsi de çok sağlam parçalar. Deep Purple'a giriş albümü olarak baktığınızda elinizde bundan çok daha fazlasının olduğunun farkına varıyorsunuz.

DEEP PURPLE

Rod Evans / Lead Vokal
Ritchie Blackmore / Gitar
Jon Lord / Hammond Org, Vokal
Nick Simper / Bass, Vokal
Ian Paice / Davul

SHADES OF DEEP PURPLE

01. And the Address (4:38)
02. Hush (4:24)
03. One More Rainy Day (3:40)
04. Prelude: Happiness / I'm So Glad (7:19)
05. Mandrake Root (6:09)
06. Help (6:01)
07. Love Help Me (3:49)
08. Hey Joe (7:33)

18 Nisan 2023 Salı

Mark-Almond / Mark-Almond (1971)

1970 yılında İngiltere'de kurulan Mark-Almond (1989'da Gene Pitney ile söylediği Something's Gotten Hold of My Heart'la tekrar patlayan Marc Almond ile karıştırmayınız) Jazz'dan yola çıkan bir Progressive Pop anlayışına sahip. Bu tanımlama çok doğru olmayabilir zira tam olarak Pop değiller. Rock'a yaklaşıyorlar ama tem olarak Rock da değiller. Jazz Rock içerisine dahil edilebilecek kadar Jazz ve Rock içeriyorlar falan. Karışık bir durum ama grubun temel amacı Rock yapmaktan çok para kazanacakları bir popüler müziğe tutunmak gibi görünüyor. Lakin kaydettikleri ilk albümle de oldukça başarılı bir iş çıkarmışlar ortaya. 

İkisi de 60'ların ortalarından beri müzik aleminin içinde olan Jon Mark ve Johnny Almond, çeşitli gruplar ve müzisyenlerin arkasında çaldıktan sonra en son Bluesbreakers sonrası John Mayall'ın iki albümü The Turning Point ve Empty Rooms'da birlikte çalıyorlar. Burada birbirileri ile iyi anlaşıp birlikte müzik yapabileceklerine karar veriyorlar ve Mark-Almond'ı kuruyorlar. Müzikal deneyimleri bir hayli fazla olunca birlikte yol alma konusunda büyük sorunlar da yaşamamışlar belli ki.

Marianne Faithfull, Alan Price Set, John Mayall gibi müzisyenlerle çalışınca işin özünü, paranın nasıl kazanılacağını kavramış olacaklar ki kaydettikleri albümde popüler bir hava olmasına da özen göstermişler. Diğer taraftan bakıldığında ise albüm Pop albümü olmaktan çok öte ve gerçekten de sağlam bir Jazz Rock albümü. Fusion olmadığı kesin ama Jazz'dan beslenen yapısıyla farklı bir duruş sergiliyor.

Grubun diğer elemanları daha çok toplama müzisyenler diyebiliriz. Burada grup daha çok deminden beri hikayelerini anlattığımız Jon Mark ve Johnny Almond üzerine kurulu. Ama diğer elemanları da iyi seçmişler ki albümde enstrümantasyon konusunda en ufak bir aksamaya rastlamıyorsunuz. Yumuşak tonlarda giden bir yapısı olması nedeniyle enstrüman yeterliliğine çok gerek yokmuş gibi düşünülebilir ama parçalardaki geçişlerde bunun böyle olmadığına ikna oluyorsunuz.

5 parçadan oluşan bu ilk albümde sık sık yapılan karşılaştırmayı yaparsak Chicago ve Blood, Sweat & Tears ile bazı ufak tefek benzerlikler olması dışında genel yapı itibariyle benzeştikleri çok fazla şey yok diyebiliriz. Dünkü America yazısından sonra yaza hazırlık çalışmaları kapsamında, dipten ilerleyen ve arşivde olması gereken Jazz Rock albümlerinden biri olarak tanımlayabiliriz Mark-Almond'u.

MARK-ALMOND

Johnny Almond / Bariton Saksafon, Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Soprano Saksafon, Vibraphone, Vokal, Konga, Alto Flüt, Bass Flüt
Jon Mark / Klasik Gitar, Elektrikli Gitar, Bass, Vurmalılar, Lead Vokal
Rodger Sutton / Bass, Vurmalılar, Vokal
Tommy Eyre / Concert Grand Piyano, Elektrikli Piyano, Vokal, Org, Flüt, Gitar, Vurmalılar

MARK-ALMOND

01 - The Ghetto 6:05
02 - The City: 11:30
        a. Grass and Concrete
        b. Taxi to Brooklyn
        c. Speak Easy It's a Whiskey Scene
03 - The Tramp and the Young Girl 4:55
04 - Love: 11:49
        a. Renaissance
        b. Prelude
        c. Pickup
        d. Hotel Backstage
05 - Song for You 8:25

16 Nisan 2023 Pazar

Gravy Train / Gravy Train (1970)

1969 yılında İngiltere'de kurulan Gravy Train, gitarist ve vokalist Norman Barratt tarafında organize edilmişti. Genelde gözden kaçan bir grup olmakla birlikte Progressive Rock'ın en iyilerinden biri sayılabilirler rahatlıkla. 6 yıllık bir arada duruşlarının ardından, geride 4 albüm kaydı bırakıp 1975 yılında dağılmışlar. Müzikal çeşitlilikleriyle göz dolduran bir grup Gravy Train.

Bunun en büyük sağlayıcısı elbette hepsi kendi alanında iyi olan müzisyenler. Barratt'ı bir kenara bırakarak düşündüğünüzde bile (adam gerçekten yetenekli olduğu için böyle diyoruz), kalan elemanlardan J.D. Hughes klasik müzik eğitimi almış, Lester Williams yeteneğiyle pek çok grubun peşinden koştuğu bir bass gitarist, ritimleri ile herkesi sallayan davulcu Barry Davenport ise ayrı bir değer olarak çıkıyor karşımıza.

4 kişilik kadroyla 40 kişilik müzik yapmışlar gibi düşünebilirsiniz. Öylesine kalabalık çalıyorlar yani. Düzenlemeler yerli yerinde ve bazı noktalarda iş doğaçlamaya doğru gidiyor gibi görünüyor. Ama hiçbir zaman bundan emin olamıyorsunuz. 

Bazı densizler tarafından Psychedelic Rock kökeninden gelen bir Proto-Prog grubu olarak lanse edilmeye çalışılsa da Gravy Train bu tanımlamanın fazlasıyla dışında. Psycedelic etkiler dönemin pek çok grubunda olduğu gibi onlarda da var tabi. Ama aldıklarının tamamını geliştirip farklı bir yere taşımayı da başarabilmişler. Bu neenle Progressive Rock içerisine rahatlıkla girebildikleri gibi tarzlarındaki ağır ve sert havayla Heavy Prog içerisinde kendilerine tam anlamıyla bir yer edindiklerini söylemek mümkün.

Başka taraftan bakıldığında da Jethro Tull ve Traffic gibi gruplarla karşılaştırıldıklarını ya da bahsi geçen iki grubun bir karışımı olduklarını söyleyenler de yok değil. Buna tamamen yanlış demek doğru olmayacağı gibi, öyle olduklarını söylemek de Gravy Train'e haksızlık olur. Sık sık bahsettiğimiz kendi tarzını oluşturabilmiş gruplardan çünkü Gravy Train de.

Aktif oldukları dönemde kendilerine iyi bir dinleyici kitlesi edinip çok büyük olmasa da idare edecek kadar bir ticari başarı yakalamayı da başarmışlar. Doğal olarak da 4 albüm kaydına kadar çıkabilmişler. Son iki albüm ilk ikisi kadar iyi olmasa da ortalamanın üzerinde albümler.

John Coltrane tarzı saksafon stillerini seviyorsanız Gravy Train sizi şaşırtacak denli iyi bir performans sergiliyor bu konuda. Hatta abartmış olsak bile saksafonun bu kadar iyi yedirildiği başka Rock albümlerinin sayısı üçü beşi aşmaz diyebiliriz.

GRAVY TRAIN

Norman Barratt / Gitar, Lead Vokal
J.D. Hughes / Flüt, Saksafon, Vokal
Lester Williams / Bass, Vokal
Barry Davenport / Davul

GRAVY TRAIN

01. The New One (5:11)
02. Dedication To Sid (7:21)
03. Coast Road (6:46)
04. Enterprise (6:20)
05. Think Of Life (5:07)
06. Earl Of Pocket Nook (16:15)

14 Nisan 2023 Cuma

Delivery / Fools Meeting (1970)

Canterbury Scene
sevenlerin peşinde olduğu gruplardan biri de Delivery. Grubun adı Carl Grimes ...and Delivery olarak da geçmekle birlikte, grupta çalan elemanların ismini görünce Carol Grimes da kim oluyor yahu diyebiliyorsunuz. Bu nedenle grubun adını Delivery olarak okumaya devam edin.

1966 yılında Bruno's Blueas Band olarak kuruluyor grup. Bolca çalışma vakti ayırdıkları grubun adını 1970 yılı başlarında Delivery'e çevirip albüm kaydına girişiyorlar. Kısa sürede kaydedilen albüm oldukça başarılı bir performans çiziyor. Ticari olarak çok fazla getirisi olmasa da kalite açısından pek çok albümün üzerine çıkabilecek niteliklere sahip bir yapıt olarak karşımızda duruyor.

Carol Grimes vokali nedeniyle ön plana çıkıyormuş gibi gözükse de az önce bahsettiğimiz grup elemanları ve yaptıkları müzik bunun doğru olmadığını gösteriyor bize. Grupta kimler var diye bir baktığınızda Phil Miller, Steve Miller (o dandirik gitarist olan değil elbette), Pip Pyle ve Roy Babbington ile karşılaşıyorsunuz. Yetmedi derseniz, konuk müzisyen kadrosundan işin içine giren Richard Sinclair ve Lol Coxhill'in de isimlerini verelim. Albüm ve grupla ilgili beklentilerinizi oldukça yüksekte tutun yani.

Yalnız belirtmekte fayda var ki bu bildiğimiz anlamda bir Canterbury Scene albümü değil. 60'ların ortalarında kurulmuş olmalarından kaynaklı olarak Blues ve Psychedelic etkiler içeriyor bolca. Jazz'a yaklaşımı ise belirli bir seviyenin üstüne çıkmıyor. Doğal olarak Canterbury'de alışkın olduğumuz Fusion anlayışı Delivery'nin Fools Meeting albümüne pek yakın değil.

Ama bu, grubun kalitesiz olduğunu göstermiyor bize. Sadece alışkın olduğumuzun dışında hatta gelişme aşamasında olan bir türün öncüllerinden sayılabileceğini düşünebiliriz rahatlıkla. Zira DeliveryGong, Hatfield And The North, National Health, Matching Mole gibi grupların başlangıcı bile olabilir.

Sesinin kalitesi açısından Carol Grimes ön plana çıkıyor albümde. Müziğin biraz altta kaldığını belirtelim. Lakin Carol'ın eşlik etmediği zamanlarda grup müziği bir hayli öne çıkıyor. Gelişme aşamasında olduğu için eklektik bir yapıya sahip olan müzikal anlayışlarında Avant-Garde'a kadar uzanan pek çok türe rastlamak mümkün. Sürekli farklılaşan, geri dönülmeyecek bir noktaya geldiğini hissettiren ama yaptığı kıvrak hareketlerle bir anda başta durduğu yere dönen ilgi çekici albümlerden Fools Meeting.

DELIVERY

Carol Grimes / Vokal, Vurmalılar
Phil Miller / Gitar
Steve Miller / Piyano, Vokal
Roy Babbington / Bass, Yaylı Bass
Pip Pyle / Davul

Konuk Müzisyen:
Lol Coxhill / Soprano Saksafon, Tenor Saksafon (1-8,10)
Roderick Skeaping / Keman (2)
Richard Sinclair / Bass (14)

FOOLS MEETING

01. Blind To Your Light (5:05)
02. Miserable Man (8:28)
03. Home Made Ruin (3:23)
04. Is It Really The Same (5:44)
05. We Were Satisfied (4:02)
06. The Wrong Time (7:50)
07. Fighting It Out (5:48)
08. Fools Meeting (5:27)

13 Nisan 2023 Perşembe

Titus Groan / Titus Groan (1970)

Yanlış değerlendirmelerden dolayı hak ettiği yeri bir türlü bulamamış grupların başında geliyor Titus Groan. Döneminde hem dinleyiciler hem de ticari olarak çok büyük başarı elde edememiş olsalar da ortalamanın çok üzerinde bir grupturlar. Ticari başarının gelmemesi 1970 yılında kurulup albüm kaydı yapan grubun 1971 yılının 3 Ocak'ında dağılmasına sebep olmuştur. Bir arada durmayı başarabilselerdi, biraz azim gösterselerdi bugün hala albüm kaydediyor bile olabilirlerdi diye düşünmekten alamıyor insan kendini.

4 kişilik bir kadroya sahip olan Titus Groan'ın grupla aynı adı taşıyan albümü Crossover Prog'un iyi ve yaratıcı örneklerinden biri. Parçalarda obua kullanıyorlar ama kullanım alanının çok dışında bir şekilde. Flütler parçalarda bolca bulunuyor ama Focus ya da Jethro Tull gibi değil, hiç öyle bir şey beklemeyin. Saksafonlar ise bir Rock grubu için oldukça eğlenceli. Parçaların bazı bölümlerinde Keith Relf'in grubu Armageddon'daki gibi gitar riffleri bulunuyor. Ama Armageddon'la da hiç alakaları yok. 

Albüm, ilk albüm olmasına rağmen olmamış ya da ham değil. Tam anlamıyla oturmuş, olması gerektiği gibi yapılmış, eksiği fazlası olmayan bir albüm olarak çıkıyor karşımıza. Popülerleşme kaygısı güden tarafı biraz eleştirilebilir elbette ama göz ardı edilebilecek kadar da yedirilmiş parçalara.

60'lardan gelen ruhun bitmeyen hali de diyebiliriz Titus Groan'a. Hippie kafasıyla, Blues'la, Progressive ile içli dışlı, Sert, eğlenceli, coşkulu. Benzersiz demek de yanlış olmaz onlar için. Farklı grupları andıran yerleri var. Az önce bahsettiğimiz Armageddon gibi. Lakin Armageddon'un kuruluşunun 1975 yılı olduğu düşünülürse, Titus Groan'a benzeyen onlar diyebiliriz. Benzetebileceğiniz pek çok grupla da durum farklı olmayacaktır.

Başta söylememiz gereken şeyi atlamadan söyleyelim. Bilenlerin anlayacağı üzere, grubun adı Mervyn Peake'in aynı adlı kitabından geliyor. Hatta albümün içinde Peake'in Gormenghast üçlemesi üzerine yazılmış enfes bir parça da bulunuyor. Peake ile aynı kaderi paylaşmamış ve işi yarım bırakmamış olsalar da yeteri kadar materyal bırakmadıkları da ortada. Kendi adıma oldukça üzücü bir durum. Zira Titus Groan'a bayılıyorum. Eğlenceli ve coşkulu tavırları, zorlamadan karmaşıklaşan yapıları ile keyif alarak dinliyorsunuz.

TITUS GROAN

Stuart Cowell / Gitar, Org, Piyano
John Lee / Bass
Tony Priestland / Saksafon, Flüt, Obua
Jim Toomey / Davul, Vurmalılar

TITUS GROAN

01. It Wasn't for You (5:33)
02. Hall of Bright Carvings (11:37) :
        - a) Theme
        - b) Dusty High-Value Hall
        - c) The Burning
        - d) Theme
03. I Can't Change (5:41)
04. It's All Up with Us (6:07)
05. Fuschia (6:18)

7 Nisan 2023 Cuma

The Battered Ornaments / Mantle-Piece (1969)

The Battered Ornaments
da tuhaf işler yapan, sağı solu belli olmayan gruplardan. Daha önce Pete Brown & Piblokto ile ilgili yazıda Pete Brown'dan ve His Battered Ornaments'tan biraz bahsetmiştik. Ama üstü kapalı, biraz daha az bilgi ile geçiştirmiştik. Oysa hikaye biraz tuhaf. Sanırım biraz da karmaşık. Kan, ter ve gözyaşı dolu da diyebiliriz. Hikayeye geçmeden işin başlangıcı yerine önce Piblokto macerasını sonra The Battered Ornaments'ı anlatmak da tarihsel sürece aykırılık oluyor aslında, fakat doğaçlamayı seviyoruz işte ne yapalım. Sıralama yerine kafamıza göre gelen kısımdan vuruyoruz.

Şimdi normalde bu işin en başı Pete Brown & His Battered Ornaments grubudur. Ardından The Battered Ornaments gelir ve Piblokto ile devam eder. Sıralamaya tersten başladık, tamamen keyfi sebeplerden. Başarılı bir albüm kaydı yapan Pete Brown & His Battered Ornaments epeyce popüler olup konserlere filan çıkmaya başlıyor bolca. Ardından da ikinci albümün sırası geliyor. Albüm kaydedip bitiriliyor. O sıralarda da Rolling Stones'un ön grubu olarak Hyde Park'ta yapılacak konsere çıkmak için anlaşıyorlar. Elbette, büyük bir adım bu. Rolling Stones gibi bir devden önce sahneyi ısıtacaksınız. Lakin grubun kurucusu, fikir babası ve genel anlamda her şeyi olan Pete Brown, konserden 1 gün önce grubun diğer elemanları tarafından gruptan atılıyor. Sanırız, Brown bu şoku uzunca bir süre travma olarak taşımıştır içinde.

Neyse, sahneye The Battered Ornaments olarak çıkıyorlar ve başarılı bir performans sergiliyorlar, Pete Brown olmadan hem de. Ardından bitmiş olan albümdeki Brown vokallerini kaldırıyorlar ve Chris Spedding vokali ile tekrar kaydediyorlar ve albüm bu şekilde yayınlanıyor.

Her ne kadar Spedding, Brown'dan çok da ha iyi bir müzisyen ve sesini kullanabilen bir yetenek olsa da Brown'ın insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi yaratamamıştı. Albüm ilkine oranla daha iyi bir müzikal alt yapıya sahipti, vokal de oldukça iyiydi ama Pete Brown'ın karizması için içinde yoktu. Bu nedenle de albüm o dönem göz ardı edildi bile diyebiliriz. 

Mantle-Piece'in müzikal yapısı oldukça iyi. Blues Rock, Jazz Rock, Psychedelic Rock gibi etkileri içeriinde barındıran bir Progressive Rock anlayışına sahip. Parçalarda Pete Brown'ın parmağı olmasından dolayı sözler değişik ve ilgi çekici. Enstrüman kullanımları ise had safhada iyi. Kendi döneminde ticari başarı yakalayamamış ve grubun tamamen dağılmasına sebep olmuş olsa da Mantle-Piece gerçekten de iyi albümlerden biri.

THE BATTERED ORNAMENTS

Roger Potter / Bass, Vokal
Pete Bailey / Conga, Vurmalılar, Vokal
Rob Tait / Davul, Güira, Tambourine, Vokal
Nisar Ahmed Khan / Gitar, Reeds, Flüt, Vokal
Chris Spedding / Gitar, Steel Gitar, Portekiz Gitarı, Piyano, Org, Vokal

MANTLE-PIECE

01 - Sunshades 3:30
02 - Late Into the Night 5:16
03 - Then I Must Go 4:11
04 - The Crosswords and the Safety Pins 5:34
05 - Staggered 4:08
06 - Twisted Track 4:29
07 - Smoke Rings 5:12
08 - Take Me Now 3:03
09 - My Love's Gone Far Away 3:38

30 Mart 2023 Perşembe

Strange Days / 9 Parts To The Wind (1975)

İngiltere'den çıkma Strange Days'in enfes albümünün yanında yedikleri en büyük halt, grubun en bilinen, popüler anında Londra'daki 100 Club adlı konser mekanında verecekleri konsere ön grup olarak Sex Pistols'ı davet etmeleridir. Sex Pistols bu konserden sonra bilinir hale gelmiş ve Punk'ın doğuşunu imgelemiştir. Onun dışında grupla ilgili yani Strange Days ile ilgili söylenebilecek en ufak kötü bir söz bulamıyorum, kendi adıma.

70'lerin şaşaalı Progressive Rock döneminde, geriden gelen gruplardan biri olarak kuruluyorlar. Kısa sürede verdikleri konser ve dinletilerle de epeyce ön plana çıkıyorlar. Yaptıkları albüm anlaşmasının hemen ardından çıkardıkları ilk ve tek albümle, özellikle İngiltere ve Hollanda'da epeyce bir başarı elde edip tanınır hale geliyorlar. Hemen ardından da grup elemanları arasındaki müzikal fikir ayrılıkları nedeniyle dağılıyorlar ki gruptan ayrılanlar içerisinde Gordon Giltrapp ve Illusion'a katılanlar da var. Bu arada Strange Days'in, Paul Travis'in grubu Travis'ten ayrılanlarca kurulduğunu ekleyelim. Tek albümlü gruplardan biri olan Travis'ten ayrıldıktan hemen sonra kurulan grup ticari olarak düşünüldüğünde Travis'ten daha başarılı. Bu başarının en büyük sebeplerinden biri de daha Pop bir yaklaşım sergilemelerinden geliyor. Melodik açıdan zorlayıcı olmak yerine daha hafif melodiler kullanarak işlerini görüyorlar 9 Parts To The Wind albümünde.

Fruupp, Genesis, Supertramp gibi gruplardan gelen anlayışın 10cc ile birleşmesi gibi düşünülebilir Strange Days'in müzikal anlayışı. Fakat 10cc gibi de iyice popüler müziğe kaymış değiller. Albüm, Folk üzerinden giden hafif bir yapıya sahip diyebiliriz. Albümdeki enstrüman kullanımları da oldukça iyi. Bir önceki gruptan edindikleri deneyim ile birlikte albümün altından kalkmayı başarabilmişler.

Az önce de dediğimiz gibi genel yapı Folk'tan beslenen bir Progressive Rock ya da Progressive Folk türevi. Fakat daha popüler olabilmek adına (Supertramp'in yaptığı gibi) araya Pop sosu katmayı unutmamışlar. Fena da değil aslında. Arada bahsettiğimiz hafif nitelikli albümlerden biri. Yormadan ama çok boşa da kaçmadan dinlettiriyor kendini. Özellikle ilkbahar zamanları, yazın başları gibi dönemlerde fazlasıyla ilgi çekici ve keyif verici bir hal alabiliyor 9 Parts To The Wind.

STRANGE DAYS

Graham Ward / Vokal, Lead Gitar
Eddie McNeil / Davul, Vurmalılar
Phil Walman / Vokal, Bas
Eddie Spence / Klavye

9 PARTS TO THE WIND

01 - 9 Parts to the Wind (4:31)
02 - Be Nice to Joe Soap (6:47)
03 - The Journey (10:06)
04 - Monday Morning (4:06)
05 - A Unanimous Decision (8:28)
06 - 18 Tons (7:35)

26 Mart 2023 Pazar

CCS / CCS (1970)

CCS ya da diğer adıyla C.C.S. aslında tam anlamıyla yaratıcı ve özgün bir grup değil gibi gelebilir başta. Bunun en temel sebebi de cover parçaların albümlerdeki yoğunluğudur. Lakin başkalarının parçalarının farklı tarzlarda yorumlamanın da büyük beceri işi olduğunu düşünürseniz ve grubun bunu yaparken gerçekten de kendilerine has bir şekilde yaptıklarını kabul ederseniz CCS ortalamanın çok üzerinde bir grup olarak çıkar karşınıza.

1970 yılında İngiltere'de Alexis Korner ve Damiarkalı vokalist Peter Thorup tarafından kuruluyor. Grupta ya da albümde / albümlerde çalan diğer elemanların hepsi stüdyo müzisyeni. Yani tam anlamıyla bir grup ruhu da yok diyebiliriz. Yine de müzisyenler hem enstrümanlarına hakimiyet hem de yaptıkları işin bilincine fazlasıyla vakıf olduklarından, gerçekten de 70'lerin kolektif bilinci üzerinde gidip geliyorlar. Bu arada sırası gelmişken CCS'in açılımını da yazalım. Collective Consciousness Society yani Kolektif Bilinç Topluluğu.

Grubun albümlerdeki genel tarzı hep aynı çevrede dolaşıyor. Jazz Rock, Blues Rock, Heavy Psychedelic Rock üzerine kurulu bir müzik anlayışları var. Tabi Alexis Korner'ın Blues geçmişi düşünüldüğünde bu çok da normal geliyor insana.

Konumuz olan ilk albümün ardından 1972 ve 1973 çıkardıkları diğer iki albümden sonra farklı yönlere dağılarak gruba son vermişler. Geride bıraktıkları 3 albümle belli bir miktar ticari başarı kazanmış olsalar da hiçbir zaman beklentilerini de karşılayamamışlar. 

Başta bahsettiğimiz cover meselesi de yüksek ihtimalle grubun hem ticari kaygılar gütmesi hem de farklı versiyonlar oluşturmak istemelerinden kaynaklanıyor. Albüm en bilinen Blues klasiklerinden Boom Boom ile açılıyor. eğişik bir bakış açısı kattıkları ikinci parça ise uzun zamandır Rolling Stones klasiği olarak kabul edilen (I Can Get No) Satisfaction. Aynı şekilde ama bambaşka bir versiyonla, Led Zeppelin'in Whola Lotta Love'ı da albümde bulunuyor. Onun ardından gelen parça ise Jethro Tull'dan Living in the Past ki onun da enfes ve orijinal versiyonuyla neredeyse alakasız bir coverı albümde yerini alıyor.

Cover parçaları sevmiyor olsanız bile bu albümle birlikte o konuda fikirleriniz tamamıyla değişiyor. Alexis Korner'ın ne değişik ve yaratıcı bir müzisyen olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

CCS

Spike Heatley / Bass
Herbie Flowers / Bass
John Cameron / Elektrikli Piyano
Barry Morgan / Davul
Tony Carr / Davul
Neill Sanders / French Horn
Alan Parker / Gitar
Bill Le Sage / Vurmalılar
Jim Lawless / Vurmalılar
Bob Efford / Saksafon, Woodwind
Danny Moss / Saksafon, Woodwind
Harold McNair / Saksafon, Woodwind
Peter King / Saksafon, Woodwind
Ronnie Ross / Saksafon, Woodwind
Tony Coe / Saksafon, Woodwind
Bill Geldard / Trombon
Brian Perrin / Trombon
Don Lusher / Trombon
John Marshall / Trombon
Greg Bowen / Trompet
Harry Beckett / Trompet
Henry Lowther / Trompet
Kenny Wheeler / Trompet
Les Condon / Trompet
Tony Fisher / Trompet
Alexis Korner / Gitar, Vokal
Peter Thorup / Vokal

CCS

01 - Boom Boom 3:32
02 - (I Can't Get No) Satisfaction 4:30
03 - Waiting Song 4:32
04 - Lookin' for Fun 3:59
05 - Whole Lotta Love 3:41
06 - Living in the Past 3:46
07 - Sunrise 5:14
08 - Dos Cantos 8:05
09 - Wade in the Water 2:54

25 Mart 2023 Cumartesi

Warm Dust / And It Came To Pass (1970)

1968 - 1972 yılları arasındaki Jazz Rock'ın öne çıktığı dönemin sonuna yetişmiş bir İngiliz grubu Warm Dust. Daha önceleri sık sık bahsettiğimiz, Blood, Sweat & Tears ve Chicago gibi grupların öncülüğüyle başlayan hareketin içerisine sonradan katılmış olsalar da kendilerine has bir müzikal anlayış oluşturmayı başarabilmişler.

Grubun elemanlarından ikisi, daha sonraları popüler bir ikon haline gelen Ace grubunun elemanları olan Tex Comer ve Paul Carrack. Müzikal anlamda her ikisi de gruba çok fazla şey katsalar da grubun önde duran adamı ya da frontman'i Les Walker diyebiliriz. Tam olarak ona ait bir proje olmasa da Walker, Warm Dust için yapabileceğinin en fazlasını yapmış.

Birbiri ardına 3 albüm kaydedip yayınlayan grup daha sonraları grup içi müzikal anlaşmazlıklardan dolayı dağılmak zorunda kalmış. Elde kalan 3 başarılı albümün de ticari getirisi çok olmamış onu da belirtelim. Ara ara popüler bir anlayışa doğru hareket etmeye çalışıyorlar gibi görünse de aslında o tarz bir niyetleri de yok. Zira 3 albümde de yarattıkları tarzı devam ettirmeyi başarıyorlar. Sadece sos olarak biraz popülerlik katmışlar denilebilir.

Konumuz olan ilk albüm And It Came To Pass birbirinden farklı çok fazla türü bir arada barındırıyor. Temelde Jazz Rock çıkışlı olmasına rağmen Blues, Soul, Funk, Folk gibi pek çok tür albümdeki yerini almış. Bu tarzı geliştirirken biraz sade haliyle bırakmış olmalarından kaynaklı albüme Eclectic Prog etiketi yapıştıramıyoruz. Ama bazı kaynaklarda belirtilen Fusion kategorilendirmesi de pek doğru değil. Jazz Rock temelinde genişleyen bir Progressive Rock anlayışı var grubun. Yine bazı kaynaklarda bu tarzları Blood, Sweat & Tears ve Chicago ile karşılaştırılmaya çalışılıyor. Boş bir çabadan öteye geçemiyor elbette. Bahsi geçen her iki grubun da yeri hem müzik hem de Rock içerisnde bir başka. Zaman zaman hatta sıklıkla popüler yapılara kayıyor olsalar da öncü olmalarından, bu işi daha en başından beri yapıyor olmalarından kaynaklı bir alkışı hak etme durumu var. Lakin, Warm Dust her iki grupla da karşılaştırılmamalı, haksızlık olur.

WARM DUST

Dransfield "Les" Walker / Lead Vokal, Gitar, Armonika
Paul Carrack / Org, Piyano, Gitar
John Surgey / Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Flüt, Obua, Klarinet, Vibrafon
Alan Saloman / Bariton Saksafon, Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Flüt, Obua, Piyano
Terry "Tex" Comer / Bass, Gitar, Recorder
Dave Pepper / Davul, Vurmalılar

AND IT CAME TO PASS

01. Turbulance (11:00)
02. Achromasia (7:13)
03. Circus (5:35)
04. Keep On Trucking (4:27)
05. And It Came to Pass (10:24)
06. Loosing Touch (7:44)
07. Blues for Pete (7:18)
08. Man Without a Straw (4:26)
09. Wash My Eyes (14:05)
10. Indian Rope Man (6:10)

24 Mart 2023 Cuma

The Peddlers / Suite London (1972)

The Peddlers
, 1964 yılında Manchester, İngiltere'de kurulan bir Jazz Rock grubudur. Grup, Roy Phillips (Piyano, Vokal), Tab Martin (Bass) ve Trevor Morais (Davul) tarafından kuruldu. İlk başta, Manchester'da çeşitli kulüplerde çalmaya başladılar ve kısa sürede popülerlik kazandılar. Blues, Jazz ve Pop müziği tarzlarını harmanlayan bir müzikal anlayışa sahipti. İlk albümleri olan Freewheelers 1967 yılında yayınlandı ve kısa sürede popüler oldu. Aynı yıl içerisinde Live At The Pickwick! Adında bir konser kaydı yayınladılar. İkinci stüdyo albümler Three in A Call ise 1968 yılında piyasaya sürüldü. Bu albümdeki "Comin' Home Baby" şarkısı, grubun en tanınmış şarkılarından biri haline geldi ve Three In A Cell de grubun en popüler albümlerinden biri olarak kabul edilir.

The Peddlers'ın müziği, Jazz, Soul ve Rock gibi farklı türlerden etkilendi. Özellikle, Roy Phillips'in özel bir vokal tarzı vardı ve gruba karakteristik bir ses kazandırdı. Şarkı söylemenin yanı sıra, Phillips aynı zamanda org çalıyordu ve bu da grubun caz etkilerinin öne çıkmasını sağlıyordu. Ayrıca, Tab Martin'in bass gitarı da gruba özgün bir sound katıyordu.

The Peddlers'ın hem en ünlü albümlerinden biri hem de konumuz olan Suite London, 1972'de yayınlandı. Albüm, grubun enerjik canlı performansını yakalayan bir kayıt olarak övgü aldı ve İngiltere'deki en iyi canlı kayıtlardan biri olarak kabul edildi. Suite London, Londra'nın tarihi yerlerine adanmış 3 bölümden oluşuyordu: "West End", "East End" ve "City". Albüm, öncelikle orkestra müziği ve vokallerin ağırlıkta olduğu bir albümdü ve Peddlers'ın önceki çalışmalarından farklı bir tarzda kaydedilmişti. Bu albümde gruba The London Philharmonic Orchestra da eşlik etmişti. Jazz, Soul ve Rock'tan etkilenen müzikal anlayış bu albümde kendini Symphonic Prog ve Progressive Rock olarak gösteriyordu.

The Peddlers, 1970'lerin başına kadar müzik yapmaya devam etti ve birçok başarılı albüm yayınladı. Ancak, 1976'da grup dağıldı ve üyeler solo kariyerlerine odaklandılar. Roy Phillips, 1980'lerin ortalarında kendi adını taşıyan bir albüm çıkardı ve solo kariyerine devam etti. Tab Martin, aynı zamanda solo müzik yaparken, film müzikleri ve televizyon şovları için müzikler besteledi. Trevor Morais ise, diğer müzisyenlerle çalışmaya devam etti ve dünya turuna çıkan birçok ünlü sanatçıya eşlik etti.

Sonuç olarak, The Peddlers, İngiltere'nin Jazz - Rock müzik sahnesinde etkili bir grup olarak yer aldı. Grubun enerjik canlı performansları ve Roy Phillips'in karakteristik sesi, onların öne çıkan özelliklerinden biriydi. The Suite London gibi albümleri, grubun en iyi çalışmalarından biri olarak kabul edildi ve İngiliz müzik tarihinde önemli bir yere sahip oldu.

THE PEDDLERS

Roy Phillips / Piyano, Vokal
Tab Martin / Bass
Trevor Morais / Davul

Konuk Müzisyenler:
The London Philharmonic Orchestra

SUITE LONDON

01 - This Strange Affair
02 - Raining In London
03 - Sequence Of Thought
04 - Did She
05 - In Juxtaposition
06 - Under London Lights
07 - River Lives
08 - I Have Seen
09 - Impressions (Movements 1, 2 & 3)
10 - A Year And A Day
11 - This Strange Affair (Reprise)
12 - This Is It
13 - A Year And A Day (Metamorphosis)

20 Mart 2023 Pazartesi

Ramases / Space Hymns (1971)

Ara ara bahsettiğimiz tuhaf işlerden biri de Ramases. Esasen bir grup değil bir insanın takma adı. Garip bir şekilde kafayı yiyip, Mısırlı firavun tarafından ziyaret edildiğini söyleyerek adını Ramases yapan Kimberley Barrington Frost'un takma adı. Gerçek isim konusunda da uzunca bir süre problem yaşanmış. Hayranları ve rock müzik tarihi takip eden bazılarınca asıl adının Martin Raphael olduğu söylenmiş ve pek çok kaynakta bu yönde ekleme ya da değişiklikler yapılmış. Ama 2012 yılında Frost'un eşi olan ve müzik çevrelerinde Selket olarak bilinen Dorothy Frost'un yaptığı açıklama ile olay son bulmuş.

Ramases adıyla 70'lerde kaydedilen 2 albüm de Folk'tan beslenen ve Prog Folk olarak kategorilendirilen türe dahil. Lakin ilk albümün müzisyen kadrosunda -ki buna konuk müzisyen emek doğru olacaktır- ileride 10cc grubunu oluşturacak Kevin Godley, Lol CremeGraham Gouldman ve Eric Stewart bulunuyor. Albümü önemli kılan kısımlardan biri de bu. Az önceki isim karışıklığında adı geçen Martin Raphael de albümde Sitar çalıyor. Kadın vokal Sel (Selket - Dorothy Frost) ve Ramases albümün aynı zamanda tüm parçalarını üretmişler.

Temelde çok büyük özelliklere sahip olmayan bir albüm gibi görünse de Space Hymns kendi içinde farklı yerlere doğru yönelebilen başarılı bir çalışma. Pop müziğe olan yakınlığından, melodik bölümlerdeki tekrarlardan kaynaklı pek sevilmese de hakkını yemek de doğru olmayacaktır. Pop'a yaklaşan / yakınlaşan bir tarzın bile iyi yapıldığında başarılı olabileceğinin kanıtı olarak da görülebilir Space Hymns albümü.

Adındaki Space'ten kaynaklı olarak, parçaların bazı bölümlerinde iş Space Rock semalarına kadar çıkabiliyor. Ama işi o kadar sert bir hale getirmeden, kıyısından köşesinden geçerek çözüyorlar. Tabi albümdeki 10cc çekirdek kadrosu daha sonra, gruptan ayrıldıklarında paranın Pop'a yakınlaşan müzikte olduğunu gördüklerinden olsa gerek ne tür bir müzik yaptıkları da ortada.

Sıkıcı olmayan, çıkan seslerle sizi adeta büyüleyen, bazen şaman bazen Kelt kültürüne doğru kayan değişik vokalleri, üstün körü olmayan enstrümantasyonu ile başarılı bir albüm. Arşivinize almak kişisel beğenilerinize kalmış ama diğer taraftan bakıldığında da olmazsa eksikliği hissedilebilir.

RAMASES

Ramases / Vokal

Konuk Müzisyenler:
Sel / Vokal (3,5,10)
Eric Stewart / Lead Gitar, Moog synthesizer
Lol Creme / Lead Gitar, Moog synthetizer
Graham Gouldman / Gitar, Bass
Martin Raphael / Sitar
Kevin Godley / Davul, Flüt

SPACE HYMNS

01. Life Child (6:40)
02. Oh Mister (3:01)
03. And The Whole World (3:48)
04. Quasar One (6:46)
05. You're The Only One (2:21)
06. Earth-People (5:29)
07. Molecular Delusions (4:02)
08. Balloon (4:32)
09. Dying Swan Year 2000 (0:47)
10. Jesus (4:02)
11. Journey To The Inside (6:07)

19 Mart 2023 Pazar

Clear Blue Sky / Clear Blue Sky (1971)

Tek albümlü efsaneler listemize üst sıralardan giriş yapan Clear Blue Sky, 3 kolej arkadaşı genç tarafından kurulmuş. Londra'nın Acton bölgesinde yaşayan elemanlar önce Jug Blues, ardından Matuse ve sonra da X adını almışlar. Vertigo ile çalışan bir menajerin grubu dinledikten sonra hayran kaldığı ve anlaşmayı hemen imzaladığı söyleniyor. Üçü de henüz 18 yaşında olan Clear Blue Sky elemanları hızlı bir çalışmanın ardından ilk albümü kaydediyorlar ve albüm piyasaya sürülüyor.

Grubu ilk başlarda Led Zeppelin ve Jethro Tull'ın ilk dönemleriyle filan karşılaştırıyorlar. Her iki gruba da bazı noktalarda yakınlıklar olsa da grubun her ikisiyle de alakası olmadığını söylemek lazım. Onlar gibi Blues kökeninden geliyor olsalar ve Led Zeppelin gibi işi daha ileriye götürüp Hard Blues'a vardırsalar da aynı değiller. Jethro Tull'ın daha hafif kalan ilk dönem blues anlayışı ile de uzaktan yakından ilgisi yok tabi. Lakin her iki grubun da belirgin bazı özelliklerini üzerlerinde taşıdıkları da gerçek.

Albümün yayınlanmasından sonra grup fazla ilerleyememiş. Bazı kayıtlar yapmışlar ama yayınlama fırsatları olmamış. Kaydedilen bu materyaller ancak 20 yıl sonra, arşivlik albüm olarak yayınlanabilmiş. Her ne kadar ilk albümü biraz ileriye götürüyor olsalar da albümün ikinci albüm olarak düşünülmemiş, sadece yapılan kayıtların toplamı olduğu düşünüldüğünde biraz hafif kaldığını da söyleyebiliriz. Daha konunun başında tek albümlü efsaneler listemizde dahil etmiştik malum. Ama bu 70'li yıllarda çıkartılan albümlerle alakalı bir liste. Grubun 90'larla birlikte 5 albüm daha yayınlamış olması bizi bağlamıyor yani.

Grubun vokalsiz ve 3 kişi ile efsanevi bir iş ortaya çıkardıklarını belirtelim. Hard Blues ve Psychedelic Rock'ı aynı potada eritip yükseldikçe yükselen bir Heavy Progressive Rock albümüne imza atmışlar. Dönemin pek çok popüler ve popüler olmayan Heavy Rock grubu arasında bir hayli sivriliyorlar. Yaşlarının küçük olmasına rağmen de enstrüman kullanımı konusunda da değme müzisyenlere taş çıkartacak kadar iyiler. 90'lı yıllardan sonra kaydettikleri albümler de oldukça başarılı tabi. Lakin 70'lerin ruhunu o dönemki gibi hissettiremediği için olsa gerek biraz geride kalıyorlar.

CLEAR BLUE SKY

John Simms / Gitar
Mark Sheather / Bass
Ken White / Davul

CLEAR BLUE SKY

01. Journey to the Inside of the Sun (18:20)
02. You Mystify (7:45)
03. Tool of My Trade (4:50)
04. My Heaven (5:00)
05. Birdcatcher (4:10)