1970 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1970 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mart 2023 Cuma

Rainbow Band / Rainbow Band (1970)

Rainbow Band
'in genel tarihçesi konusuna daha önce Midnight Sun'ın 1971 tarihli albümü ile ilgili yazıda bahsetmiştik. Grup önce Rainbow Band adıyla kurulup 1 yıl sonra da Midnight Sun adıyla yoluna devam etme kararı alıyor. Bu kararın alınmasındaki en büyük etkinin aynı isimli bir Kanadalı grubun daha olması olduğunu da belirtmiştik.

İsim değiştirdikten sonra Jazz Rock ve Fusion'ın epeyce derinlerine doğru giden grubun bu ilk albümünde durum biraz değişik. Yine Jazz Rock ve Fusion'dan yola çıkıyorlar ama bir tarafıyla henüz olmamış, ham bir yapı varken (Midnight Sun ile karşılaştırıldığında elbette) diğer taraftan Psychedelic Rock'tan da beslenen Progressive Rock albümde kendini daha fazla hissettiriyor. Kullandıkları ses efektleri, etkileyici vokalleri ve atmosfer oluşturmaya müsait yapılarıyla Midnight Sun ile aralarına biraz mesafe bırakıyorlar.

Melodikleşmeye yaklaşan ama sanki bu tip tekrarlara düşmemek için çabalayıp yön değiştiren bir anlayışları var bu albümde. Her yeni bölümde farklı bir melodi geliştirmeye çalışıp, belirli bir yere geldikten sonra o melodiyi terk edip başkasına geçiyorlar. Bu anlamda melodik bir zenginlikten bahsedilebilir rahatlıkla. Ama melodilerin tam anlamıyla melodileşmemesi de insanı kararsız bırakıyor bu yorum hakkında.

Albümde enstrümanların kullanımı oldukça iyi. Özellikle Psychedelic'in bağrından kopup geldiği aşikar olan gitarlar ve ritim bölümü işlerini gerçekten de iyi yapıyorlar. Eğer sadece isim değiştirmemiş olsalardı, bu albümü de tek albümlü efsaneler kataloğumuza kaydedebilirdik.

Şimdi gelelim en can alıcı noktaya. Midnight Sun adıyla yayınlanan albüm Rainbow Band albümüyle aynı. Yani albümü alıp ikinci kez kaydedip tekrar ama farklı bir grup adı altında yayınlamışlar. Ki bu durumdan Midnight Sun ile ilgili yazıda da bahsetmiştik. Rainbow Band ile Midnight Sun arasındaki en büyük fark vokal değişikliği. Müzikal anlamda da epeyce bir değişiklik fark ediliyor ama Lars Bisgaard vokalinden Allan Mortensen'e geçiş gerçekten keskin ve değişik olmuş. Yerinde olmuş diyemiyorum zira ben Lars Bisgaard versiyonunu daha çok seviyorum. 

Yine de 2 grup arasında kararsız kalmak, hangi albümün daha iyi olduğuna karar vermek gerçekten de zor. Kişisel müzik tercihinize göre yakın bulduğunuzu benimseyebilirsiniz. 

RAINBOW BAND

Peer Frost / Gitar
Carsten Smedegaard / Davul
Bent Hasselmann / Üflemeliler
Lars Bisgaard / Vokal
Bo Stief / Bass
Niels Bronstad / Piyano

RAINBOW BAND

01. Where Do You Live (4:25)
02. King of the Sun (5:04)
03. Nobody / B.M. (7:47)
04. Where Are You Going to Be? (2:49)
05. Living on the Hill (14:14)
06. Rainbow Song (3:50)

9 Mart 2023 Perşembe

Bloodrock / Bloodrock (1970)

Amerika'dan çıkan grup çok da Texas'tan çıkanların sayısı özellikle kaliteli olanların sayısı bir hayli az. Bloodrock kaliteli olanların başında geliyor diyebiliriz. Grup ilk olarak 1963 yılında bir araya geliyor ve kendilerine isim olarak The Naturals'ı seçiyorlar. 3 yıl boyunca konserlerde ve barlarda çalıyorlar. Epeyce ünlü olup single bile yayınlıyorlar. 1966 yılında ise grubun adını Crowd +1 olarak değiştirip bir 3 yıl da öyle takılıyorlar. 1969 yılına gelindiğinde ise Grand Funk Railroad'un menajeri Terry Knight grubu dinliyor ve başarılı olacaklarına inanıyor ama bu isimle olmaz o iş kabilinden bir hareketle grubun adını Bloodrock olarak koyuyor.

Grupla aynı adı taşıyan ilk albüm 1970 yılında kaydedilip piyasaya sürülüyor. Ticari açıdan, ardından gelen ikinci albüm daha başarılı olsa da, ilkinin yanında sönük kalıyor. Zira ilk albümdeki saf, katışıksız Hard Rock anlayışı ikinci albümde yerini daha popülarite kaygısı güden bir yapıya dönüşüyor. Ha temelde bütün albümleri için geçerli olan bir şey var, hiçbiri muhteşem, enfes, efsane gibi kelimelerle tanımlanamaz ama ilk albümün verdiği duygu diğerlerine oranla daha iyi.

İlk albüme artı değer olarak James Rutledge'ı da eklemeden geçmeyelim. Kendisi grubun ilk albümde hem vokali hem de davulcusu. Lakin Terry Knight'ın ısrarları üzerine grupla yollarını ayırmak zorunda kalıyor. Sonraki albümlerde vokal konusunda sorun yaşamasalar da Rutledge'ın ilk albümdeki ağır ruhu belirlediğini söylemek yanlış olmaz. Buradan bakıldığında, menajerler e yanlış yapabiliyormuş demek ki diyor insan.

Bloodrock, blogda paylaştığımız diğer gruplarla aynı ayarda bir grup değil. Ama Rock müzik tarihi içerisinde de kendine yer bulabilen bir grup olduğu için bloga almakta sakınca da yok. Her zaman en iyileri koymak lazım diye bir düşüncemiz de yok sonuçta. Ortalamanın üzerinde olmaları, hakkını vererek kendilerine has bir Hard Rock anlayışı oluşturmayı başarmış olmaları yeterli.

En azından, dinlemeye başlarken ne bekliyorsanız karşılığını veriyor size Bloodrock. Coşkulu, agresif ve sert bir şekilde anlatıyor derdini. Özellikle yaz günlerinde dinlenilmesi tavsiye edilir. Üstüne bir de yoldaysanız, alacağınız keyif daha da fazlalaşır.

BLOODROCK

James 'Jim' Rutledge / Lead Vokal, Davul
Lee Pickens / Lead Gitar, Vokal
Nick Taylor / Gitar, Vokal
Ed Grundy / Bass, Vokal
Stevie Hill / Klavye, Vokal

BLOODROCK

01 - Gotta Find a Way 6:31
02 - Castle of Thoughts 3:26
03 - Fatback 3:20
04 - Double Cross 5:18
05 - Timepiece 5:57
06 - Wicked Truth 4:45
07 - Gimmie Your Head 2:42
08 - Fantastic Piece of Architecture 8:45
09 - Melvin Laid an Egg 7:25

6 Mart 2023 Pazartesi

Abstract Truth / Silver Trees (1970)

Güney Afrika Cumhuriyeti'nden çıkma Abstract Truth, kısa sürede efsaneleşen ve bir anda da ortadan yok olan grupların belki de en başında geliyor. Fena halde üretken olan grubun, aynı yıl içerisinde çıkmış 2 stüdyo albümü bir de toplaması bulunuyor. 

Hepsi farklı gruplarda çalan bir grup müzisyen bir şekilde birbirlerini buluyorlar ve 1969 yılında Durban şehrindeki Palm Beach Hotel'in içindeki Totum isimli barda, oryantal dans gösterisinin arkasında çalacak bir grup olarak işe alınıyorlar. Abstract Truth adıyla çıktıkları bu barda epeyce ün kazanıyorlar. 5-7 saat arası süren programın ardından tüm elemanlar dağılıp asıl çaldıkları gruplarla birlikte bir de konserlere çıkıyorlar. Yorucu geçen bu tempolu çalışmanın ardından albüm anlaşması için imza atmayı başarıyorlar.

İlk albümün adını, hem çıkış yapmalarını kolaylaştıran bara saygı duruşu niteliğinde hem de parçaların çoğunu başka fırsat bulamadıkları için burada kaydetmiş olmalarından dolayı Totum olarak belirliyorlar. Albümün yayınlanmasının hemen ardından da ikinci albümün kayıtlarına başlıyorlar. Silver Trees'in hem parçaları kısa sürede yazılıyor hem de kısa sürede kaydediliyor. İki albümle birlikte daha da popülerleşiyorlar. Tabi dönemin baskıcı rejimini düşününce bunun hem kısıtlı bir çevrede olduğunu hem de aslında çok büyük bir başarı olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Grup o kadar çok ilgi görüyor ki 1970 yılı bitmeden 3. albüm olan toplama albümü piyasaya sürüyor yapımcı firma. Kısıtlı imkanlarla çıktıkları konserlerin ardından, 1971 yılında herhangi bir açıklama yapmadan da dağılıyorlar. 

Abstract Truth'un müziğinde kendine has bir anlayış hakim. Blues, Jazz, Folk ve Rock standartları ile Doğu müziğinin ritmik pasajlarını birleştirerek Indo-Prog'un enteresan ve nev-i şahsına münhasır gruplarından biri oluyorlar. Grubu yapısal olarak olmasa da anlayış olarak Traffic ve Jade Warrior ile karşılaştıranlar var. Yaptıkları müzik, bahsi geçen her iki gruptan da oldukça farklı. Ama, belirli bir türe sıkışmadan, işi fazlasıyla World Music'e doğru götüren bir anlayışları var ki aynı şeyi Jade Warrior ve Traffic için de rahatlıkla söyleyebiliriz. Enstrüman yetenekleri olarak da en az bu iki grup kadar iyi olduklarını söylemeyi de unutmayalım.

ABSTRACT TRUTH

Ken E Henson / Gitar, Vokal
Peter Measroch / Piyano, Org, Flüt, Klavsen, Vokal
George Wolfaardt / Bass, Flüt, Davul, Vokal
Sean Bergin / Flüt, Saksafon

SILVER TREES

01. Pollution  (3:14)
02. All The Same (3:18)
03. Original Man  (3:37)
04. Silver Trees (8:21)
05. In A Space (3:55)
06. Moving Away  (3:00)
07. Two  (2:53)
08. Blue Wednesday Speaks  (4:14)
09. It's Alright With Me  (3:09)

4 Mart 2023 Cumartesi

Grail / Grail (1970)

1969 yılında Londra, İngiltere'de kurulan Grail çok kısa süre ayakta durabilmiş. 1970 yılında çıkardığı tek albümün ardından 1971 yılında da dağılmış. Psychedelic Rock ve Space Rock'ın birleştiği yerden devam eden bir Progressive Rock altında kaydettikleri albümün genelinde Hard Rock öğeleri etkiliyken, Doom Metal'den Indo-Raga'ya oradan da Folk'a uzanan değişik bir kol da bulunuyor.

Albümün yapımcısı Rod Stewart olmasına rağmen ticari açıdan bir başarı elde edememişler. Özellikle dönemin İngiltere'sinde albüm satışlarının çok kötü olduğu söyleniyor. Grubun dağılmasından sonra özellikle Fransa ve Almanya'da bir hayli albüm satsalar da grubun dağılmış olmasından kaynaklı pek bir başarı elde edilmiş olduğu da söylenemez. Ticari başarısızlığa rağmen, grubun popülaritesi de bir hayli fazlaymış. Kendilerine geniş bir kitle edinmişler ve 16969-1971 yılları arasında epeyce bir konserde sahne almışlar.

Grail albümü temeli itibariyle 60'ların Heavy Psychedelic yorumlarından besleniyor. Ama orada bırakmayıp daha ileri götürüyorlar. Günümüzde Doom Metal olarak bilinen türün ilk ayak seslerini çıkardıklarını söylemek de yanlış olmaz. Bu albümdeki tüm parçalar için geçerli değil elbette. Bir anda yumuşayıp Folk'a dönüş yaptıklarını görebiliyorsunuz. Bu eklektik anlayışla albümü baştan aşağı değişik bir yapıya büründürmeyi başarabilmişler. Yayınlandığı dönemde neden ilgi odağı olmadığına şaşırıyor insan.

Müzikal yapılarının karmaşık ama karışık olmadığını belirtelim. Değişik çok farklı tür ve tarza yaklaşan örnekler veriyorlar albümde. Ama bu bahsettiğimiz türleri birbiri içerisinde eriterek yapıyorlar bunu. Yani bir parça folk, diğeri Hard Rock filan değil. Bir parça içerisinde birden fazla türe yaklaşan sound'lar bulabiliyorsunuz. Doğal olarak bunu başarabilmenin anahtarı enstrümantalistlerin yaptıkları işte oldukça iyi olmalarından kaynaklı. Bu anlamda albümde en ufak bir aksama yok.

Tuhaf yaklaşımları seven, Psychedelic Rock ve Space Rock'ın ötesine geçip neler olduğunu merak eden, farklı türlerden beslenen ve hepsini aynı potada eritebilen ve bunların hepsini yaparken sizi değişik bir yolculuğa çıkarma yeteneğine sahip albümler ya da gruplardan hoşlanıyorsanız, Grail arşivinizde mutlaka bulunması gereken gruplardan biri. Tek albümlü efsaneler listemize de izin almadan girebilecek niteliklere de sahip.

GRAIL

Stan Decker / Bass, Gitar, Klavye
Dave Blake / Çello, Sitar, Flüt, Vokal
Chris Perry / Davul, Talking Drum
Paul Barrett / Lead Gitar, Klarinet, Vokal
Chris Williams / Lead Vokal, Autoharp

GRAIL

01. Power (7:25)
02. Bleek Wind High (4:35)
03. Day After (3:30)
04. Grail (4:55)
05. Camel Dung (5:06)
06. Sunday Morning (3:30)
07. Czechers / The Square (11:22)

5 Şubat 2023 Pazar

Mr. Albert Show / Mr. Albert Show (1970)

Hollandalı Mr. Albert Show 1969 yılında kurulmuş. Konserlere sık çıktıkları dönemde grubun enstrümanlarından ve sahne yerleşiminden sorumlu Albert adında bir çalışanın ismini almak onlara komik gelmiş ve grup bu isimle tanınmaya başlamış. Bahsi geçen Albert'ın işi gereği sürekli sahneye çıkması ama her seferinde de bunu fena halde utanarak yapmasından kaynaklı bu ismi aldıkları söyleniyor.

1970 yılında yayınladıkları ilk single Wild Sensation'ın başarılı bir çıkış yapması ile birlikte albüm kayıtlarını hızlandıran grup aynı yıl içerisinde konumuz da olan albümü yayınlamış. Bir sonraki sene daha melodik ama daha etkisiz olan ikinci albüm Warm Motor piyasaya çıkıyor. Grup, özellikle üniversitelerde ve kulüplerde bir hayli fazla konsere çıkıyorlar ama 2 yıllık konser maratonunun ardından da dağılıyorlar. Dağılmalarında en büyük etkenin grubun kurucusu Bertus Borgers'in ayrılması olduğu da söylenir.

Pek çok kaynakta Mr. Albert Show, Progressive Rock, Progressive Jazz ve Jazz Rock olarak nitelendirilse de daha objektif bakıldığında Crossover Prog janrı içine dahil etmek kaçınılmaz oluyor. Her ne kadar Jazz, beslendikleri kaynaklardan biri olsa da tam anlamıyla bir Jazz Rock'tan ya da Progressive Jazz'dan bahsedemiyoruz. Albümün bazı bölümlerinde açık şekilde Blues etkileşimleri de görülürken, başka bazı noktalarda sertleşip Heavy Prog'a doğru evrilirken, ara ara da Chicago tarzı Jazz bölümleri de ortaya çıkınca Crossover Prog kaçınılmaz bir sonuç oluyor.

Bu tarza dahil edilen çok fazla grupta görülen türler arası geçişler Mr. Albert Show'da da fazlasıyla bulunuyor. Psychedelic ritimlerle başlayıp Jazz'a yönelen oradan Blues tadı vermeye başlayıp açık şekilde Klasik Müzik etkileri içeren bölümlerle son bulabiliyor parçalar. 

Albümde bu yapısal karmaşayı sağlayan en önemli bileşen ise enstrümanlar ve doğal olarak da enstrümantaslistler. Bir iki yerde grup elemanları için virtüöz ve maestro tanımlamalarına rastlamıştım. O kadar ileri gidemese de öyle bir etki yarattıkları ortada. Albümdeki parçalar çok kolay parçalar da değil. Buna rağmen altından kolaylıkla kalkabilmişler izlenimi de ediniyorsunuz.

Floortje Klomp'un enfes vokalini de albümün artıları arasına katmadan geçmemek gerekiyor. Çok fazla özelliklere (Robert Plant sesi gibi mesela) sahip olmasa da Klomp albüm içerisinde inanılmaz derecede iyi bir performansa imza atıyor. Ki kendisi grubun orijinal elemanı da değil. Albümün Konuk Müzisyen kısmında adı geçiyor.

MR. ALBERT SHOW

Bertus Borgers / Saksafon, Flüt, Vokal
Roeland Boogaart / Davul
Tom Fautubun / Bass
Eric Lintermans / Gitar
Bonki Bongaerts / Org

Konuk Müzisyen:
Floortje Klomp / Vokal

MR. ALBERT SHOW

01. Act of Love (5:29)
02. Kings of Galaxy (4:07)
03. King Horse (3:20)
04. Don't Worry (2:36)
05. White Bear Skin Coat (2:26)
06. Wild Sensation (3:09)
07. There's a Sad Song in the Air (7:14)
08. White (4:23)
09. Revolver (4:31)

15 Ocak 2023 Pazar

Nucleus - Elastic Rock (1970)

Duyduğunuz ilk anda önce dikkatinizi sonra da tamamen sizi atmosferine çeken nefis bir Jazz/Fusion grubu Nucleus. 1969 senesinde Ian Carr liderliğinde kurulan grup, 1989 yılına kadar türlü kadro değişiklikleri ile yoluna devam edebilmiş fakat maalesef dağılmaktan kurtulamamış. 2000’lerde bir kaç konser verse de tekrar bir araya gelmemişler. Bu arada klasik müzik ve jazz harmanı 1988 tarihli son albümülerini de şimdiden tavsiye edeyim.

Grupla ilgili bilgiler epey karmaşık ki bu yazının konusu olan albüm dışında bazı albümler Ian Carr’ın liderliğinden çok solo projesine dönüşüp Ian Carr’s Nucleus ismiyle yayınladığı bazıları da “with Nucleus” gibi başlıklara sahip. Orijinal kadro ilk 3 albümde sabit kalıyor fakat sonrası her albümün farklı müzisyenlerle kotarılmış.

Carr reddetse de Bitches Brew öncesi yayınlanan albümün Miles Davis etkileri bariz olsa orijinal kadronun elemanlarından biri olan Chris Spedding ve gitar işleri albümün ilk yarısında pek kendini belli etmese de ikinci yarı ile beraber John Marshall’ın jazz disiplininden nispeten uzak davullarının da etkisiyle genel sounda “rock” etiketini yapıştırmamızı sağlıyor. Genelde unison giden nefesliler ve tuşlulara cevapları ile tempoyu yükselten gitar ve bass yürüyüşleri, Carr’ın trompet soloları parçaları kaosu da körüklemekten de geri durmuyor. İlk yarısında kafa dinlediğiniz albümün ikinci yarısında kafayı yemeye yaklaşıyorsunuz.

Bu arada Spedding’in jazz grupları ile takıldığı bu yoğun dönemde, bir derginin anketi sonrası John McLaughlin ardına ikinci seçilmesi, plak firmasının ısrarı üzerine Nucleus’un prototipi olan “Song Without Words” albümünü yapmasına neden olmuş. Anlaşmaya “beğenmezsem yayınlatmam” maddesini koyması ile yayınlatmamış ama bir-iki sene sonra izinsiz Japonya’da yayınlanmış. Ha bir de sonradan Sex Pistols'un mimarlarından biri olarak tarihe adını yazdırması ile tanınıyor kendisi.

NUCLEUS

Chris Spedding / Gitar
Karl jenkins / Piyano, Hohner Electra-Piyano, Obua, Bariton saksafon
Brian Smith / Tenor & Soprano saksafon, flüt
Ian Carr / Trumpet, Flugelhorn
Jeff Clyne / Akustik & elektro bass
John Marshall / Davul ve perküsyonlar

ELASTIC ROCK

01. 1916 (1:11)
02. Elastic Rock (4:05)
03. Striation (2:15)
04. Taranaki (1:39)
05. Twisted Track (5:15)
06. Crude Blues, Pt. 1 (0:54)
07. Crude Blues, Pt. 2 (2:36)
08. 1916- The Battle of Boogaloo (3:04)
09. Torrid Zone (8:40)
10. Stonescape (2:39)
11. Earth Mother (0:51)
12. Speaking for Myself, Personally, in My Own (0:54)
13. Persephones Jive (2:15)

8 Ocak 2023 Pazar

Samurai / Samurai (1970)

Bütün hikaye İngiliz anne babadan Tokyo'da doğan Mickey Curtis ile başlıyor. Japon kültürünü fazlasıyla benimseyerek hayatını sürdüren Curtis, 60'ların ortalarında aynı anda hem City Crows hem de Vanguards isimli iki pop grubunun solisti olarak müzik yaparken bir anda bir Satori (aydınlanma) yaşıyor ve yaptığı her şeyi bırakıp Rock müziğe yöneliyor. 1967 yılında Samurais adıyla kuruyor grubu. İsim zaman içerisinde değişerek Samurai'a dönüşüyor. 

Dönemin Japon rock müzik arenasının karmaşıklığı ve özgünlük arayışı düşünüldüğünde belki de en iddialı lafları edenlerden biri de hiç şüphesiz Mickey Curtis. Adam, kendi kültüründen beslenen bir Japon Rock müzik anlayışının yaratılması için hem elinden hem de dilinden gelen her şeyi yapmış diyebiliriz.

Pop'tan Rock'a geçiş aşamasında epeyce değişik çalışmalar yapmış Curtis. Ama yolu belirginleşmeye başlayınca kaydettikleri albüm tam anlamıyla bir Progressive Rock albümü olmuş. Grup, 2 albüm çıkarıp dağılmış olsa da bu tarz Japon müziği konusunda gerçekten de özel bir yerde duruyorlar. İlk albümün kayıtlarına başlamalarına dek geçen 2 yıllık süre boyunca grup olarak pek çok konser ve canlı performans sergilemişler. Bu dinletilerde kazandıkları deneyimlerin yansıması albümün her yerinde de belli oluyor zaten.

Grubun ve albümün önemli bir noktasının bizi Tetsu Yamauchi ile tanıştırması olduğunu da not olarak ekleyelim. Daha sonraları Free'deki tiplerle bir araya gelip hem bağımsız bir albüm kaydeden hem de Free'nin son albümünde yer alan Tetsu bu yani.

Albümün içerisinde bu tarz albümlerde sık rastladığımız türler arası geçişler, bağımsız yaklaşımlar ve folklorik etkiler de bir hayli fazla. Parçalar İngilizce söylenmiş olsa da Japon folkloru ile birleşip gelen bir yapıya sahip. Blues ve hatta ara ara kulağa gelen Psychedelic Rock etkileşimleri albümü farklı bir yere taşıyor. Heavy Progressive Rock'ın en iyi örneklerinden biri olarak listeye yazabiliriz.

Sade görünen ama sadelikten uzak, iddiasız gibi duran ama onunla hiç alakası olmayan, yaratıcı, değişik ve tuhaf bir albüm Samurai. Dinledikçe etkilerini daha fazla hissettiğiniz, etkisi altında kaldıkça kendinizi daha fazla kaybettiğiniz, kayboldukça da kendinizi bulduğunuz türde bir albüm. 

Albümün LP versiyonu iki plaktan oluşurken daha sonraları piyasaya sürülen CD verisyonunda parçaların yerlerinin değiştirildiğini belirtelim. Aşağıdaki de CD versiyonudur.

SAMURAI

Mickey Curtis / Sesler, Flüt
Mike Walker / Sesler, Vurmalılar
Joe Dunnet / Gitar
Hiro Izumi / Gitar, Koto
John Redfern / Klavye, Recorder
Tetsuo Yamauchi / Bass
Yujin Harada / Davul
Graham Smith / Armonika

SAMURAI

01. Green Tea (5:38)
02. Eagle's Eye (5:50)
03. Boy With A Gun (5:06)
04. 18th Century (1:03)
05. Four Seasons (9:51)
06. Mandalay (6:23)
07. Daffy Drake (2:46)

28 Aralık 2022 Çarşamba

Corporal Gander's Fire Dog Brigade / On The Rocks (1970)

1964
yılında Bentox adıyla kurulan grup 1969 yılında bir isim değişikliği yaşıyor ve adını Chromosom'a çeviriyor. 1970 yılında ise Corporal Gander's Fire Dog Brigade adını alarak, tek albüm kaydediyor ve dağılmayıp, grubun adını bu kez de Wind'e çevirerek yol alıyorlar. Bentox ve Chromosom'un pek bir başarısı, bilinirliği olmamakla birlikte Corporal Gander's Fire Dog Brigade ve Wind dönemin Alman Rock müziği içerisinde oldukça önemli bir yere sahipler.

Hard Rock ve Heavy Psychedelic Rock etkili albümü Heavy Rock olarak tanımlamak da yanlış olmaz. Blues ve Psychedelic'in fazlasıyla hissedildiği parçalarda, çıtayı biraz daha öteye taşırken tekrara, yanlışa düşmediklerini, sevimsiz bir şeye dönüşmediklerini de belirtmek gerekiyor. Daha açılış parçasında sizi neyin beklediğini az çok tahmin etmeye başlıyorsunuz. Black Sabbath'ın Paranoid'inin en az onlarınki kadar iyi bir versiyonu ile açılıyor albüm. Müziği idare etmeyi kolay bir şey gibi görsek de vokal, Paranoid için bıçak sırtı bir durumda. Fakat gitarları da çalan Thomas Leidenberger'in bu işin altından çok iyi kalktığı da ortada. Adamda Budgie'nin vokali Burke Shelley'i andıran bir ton ve hava var. Ne kadar kötü hale sokabilir ki Paranoid'i?

4 kişilik bir grup olmalarına rağmen bundan çok fazlasını yaptıkları albümün her yerinden belli oluyor. Zaten, daha sonraki formasyonun Wind olduğu da düşünülürse On The Rocks albümünün ne kadar kaliteli, Corporal Gander's Fire Dog Brigade'in ne kadar iyi bir grup olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. The Bentox'tan beri birlikte çalıyor olmaları, grup elemanlarına büyük bir hareket alanı sağlıyor. Kimin nereden gireceğinin belli olmadığı noktalarda işi çok iyi kotarıyorlar. Albüm boyunca aksayan herhangi bir yana rastlamıyorsunuz. Uzun zamandır birlikte takılıyor olmanın en büyük avantajı da bu olsa gerek.

Etkili ve güçlü bir Heavy Psychedelic Rock, Krautrock, Heavy Rock albümü olan On The Rocks, döneminde çok büyük bir ticari başarı elde edemese de yıllar içerisinde hak ettiği yeri bulmuş gibi görünüyor. Özellikle koleksiyoncular tarafından ciddiyetle aranan bir albüm. Arşivin olmazsa olmazlarından.

CORPORAL GANDER'S FIRE DOG BRIGADE

Thomas Leidenberger / Gitar, Vokal
Lucian Büeler / Klavye
Andreas Büeler / Bass
Lucky Schmidt / Davul

ON THE ROCKS

01 - Paranoid 2:40
02 - I Hear You Knocking 2:54
03 - Come Back Here 3:48
04 - On the Rocks 3:28
05 - Hey You 3:57
06 - Stealer 2:45
07 - Run for Life 5:48
08 - Do You Think It's Right 2:08
09 - Love Song 3:17
10 - Don't Tell Me 3:36

23 Aralık 2022 Cuma

Tamam Shud / Goolutionites and the Real People (1970)

Dünkü Ariel yazısında bahsettiğimiz 2 gruptan Spectrum blogda mevcut ama Tamam Shud eksikler listesinde kalmış. 1964 yılında The Four Strangers adıyla kurulan grup, The Strangers'a evrildikten sonra 1967 yılında adını Tamam Shud'a çevirmiş. Gitarist Lindsay Bjerre'nin anlattıklarına göre de ismi Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının sonundan almışlar. Farsça bir tamlama olan Tamam Shud, en son ya da sonunda gibi anlamlara geliyormuş. Grubun Psychedelic Rock'tan yola çıkan bir müzikal anlayışa sahip olması, isimleriyle de pekiştirilmiş oluyor böylelikle.

İsmi değiştirdikten sonra Sydney merkezli olarak kendilerine büyük bir kitle ve beraberinde de başarı kazanıyorlar. Bu motivasyonla stüdyoya girip sadece 2.5 saatte ilk albümü kaydediyorlar. Albümdeki parçaların bazıları Evolution isimli sörf konulu bir filmde kullanılacağı için olsa gerek albüm bütçesi de filmin bütçesinden karşılanıyor. Ama albümü soundtrack olarak düşünmek de doğru değil zira sadece 4 parça filmde kullanılmış. Biraz kaba, biraz tam olmamış, biraz da yavan olan bu albümün ardından grupta ufak bir değişiklik oluyor ve Tim Gaze ekibe dahil ediliyor.

Gaze'in gelişiyle birlikte farklı bir müzikal anlayış peşine düşüyorlar ve konumuz olan ikinci albüm Goolutionites and the Real People ortaya çıkıyor. Avustralya'nın ilk, en önemli ve en iyi Progressive Rock albümlerinden biri oluyor bu albüm. Kazandıkları ticari başarı ve bilinirlik ile bir konser grubuna dönüşüyorlar. Birbiri ardına çıktıkları konserlerin hemen hepsinde çok iyi performanslar sergiliyorlar. Hatta canlı performansları o kadar ilgi görüyor ki 2 Temmuz 1972 yılında bir de konser albümü kaydediyorlar ama albüm ancak 2003 yılında yayınlanabiliyor. Zira konser kaydının ardından yine bir sörf filmi olan Morning of the Earth'ün müziklerini yapmaları isteniyor. Önce tüm müzikler için anlaşılmışken sonra bazı aksaklıklardan dolayı 3 parçaya düşülüyor. Bu gibi aksaklıkların ardı arkası kesilmeyince de grup içinde sorunlar yaşanmaya başlanıyor ve grup dağılıyor.

Çok uzun ömürlü bir grup olamasalar da hem kaydettikleri albümleri, hem canlı performansları hem de grup dağıldıktan sonra elemanların girdiği / kurduğu grupları etkilemesi açısından büyük bir öneme sahip Tamam Shud. Psychedelic Rock çıkışlı Progressive Rock anlayışlarında, özellikle de 2. albümde gerçekten de büyük bir iş başarıyorlar. Pek çok eleştirmen Spectrum'un Milesago'su ile Tamam Shud'un Goolutionites and the Real People'ı arasında hangisinin daha iyi olduğu konusunda karasız kalıyor. Etkileyici ve tam da olması gerektiği gibi bir albüm.

TAMAM SHUD

Dannie Davidson / Davul
Tim Gaze / Gitar
Lindsay Bjerre / Gitar, Vokal
Peter Barron / Bass

GOOLUTIONITES AND THE REAL PEOPLE

01. The Goolutionites and the Real People / They'll Take You Down on the Lot (4:53)
02. I Love You All (3:44)
03. Heaven in Closed (9:07)
04. A Plague (5:11)
05. Stand in the Sunlight (2:41)
06. Take a Walk on a Foggy Morn (2:19)
07. Goolutionites Theme (Part 1 & 2) (7:12)

14 Aralık 2022 Çarşamba

Hannibal / Hannibal (1970)

Haklarında değişik hikayeler olan gruplardan biri de Hannibal. Birmingham, İngiltere'de 1969 yılında kurulduğu ve tek albüm çıkarıp dağıldığı dışında tarihsel bir bilgi yok. Lakin bazı kaynaklarda grubun Bakerloo isimli nefis İngiliz Blues Rock grubunun küllerinden doğduğu, ardılı olduğu yazılı. Albümde çalan elemanlara bakıldığında ise Bakerloo kadrosunda olan hiç kimsenin Hannibal'da olmadığı görünüyor. Belki albüm bilgileri içerisinde yer almayan, ama Bakerloo albümüne konuk müzisyen olarak katılmış birileri, yine konuk müzisyen olarak katılmış olabilir Hannibal albümüne. Fakat ona dair de bir iz yok. Sonuç olarak grubun ne tarihsel ne de müzikal anlamda Bakerloo ile en ufak bir bağı yok diyebiliriz rahatlıkla.

Jazz'dan yola çıkan bir müzikal anlayışa sahip Hannibal. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Blood, Sweat & Tears ile Chicago'nun sayesinde kabul gören Jazz Rock'a kattıkları pek çok şey olduğu da albümün her yerinde görülüyor. Ara ara Blues esintileri hissedilse de genel olarak gittikleri yön belli. 

Albümde yer alan müzisyenlerin yetenekli oldukları da açıkça görülüyor. Son derece doyurucu ve hatasız çalıyorlar. Virtüöz mertebesine yükseltilecek denli olmasa da her birinin ayrı ayrı başarılı olduğunu söylemek en doğrusu. Psychedelic Rock temelli olduğu görülen vokal anlayışı ise albüme değişik bir hava veriyor. Bir anda yükselen, kendine geldiğinde sakin bir şekilde devam eden vokal özellikle davul bölümlerinden hemen önce ve sonrasında ortaya çıktığında yarattığı etki daha da fazlalaşıyor.

Adrian Ingram'ın Blues tabanlı gitarları neredeyse albümdeki bütün tempoyu belirliyor. Bunda Ingram'ın parçaları yazdığı kendine ayrıcalık tanımış olma ihtimali de yüksek tabi. Diğer yandan, daha sonraları yani Hannibal macerasının hemen ardından Electric Light Orchestra'da çalmaya başlayacak olan Bill Hunt'ın klavyeleri ise Psychedelic, Space ve Progressive arasında gidip geliyor. Cliff Williams'ın bol saksafonlu bölümleri ise gerçekten hayranlık uyandırıcı.

Albümün pek çek yerinde parçaların nereye gittiğini ya da gideceğini / gidebileceğini tahmin etmek oldukça güç. Türler ve tarzlar arasında inanılmaz seri ve güzel geçişler yapabiliyorlar. Jazz ile başladığınız parçanın ne zaman Blues içeren bir Psychedelic'e döndüğünü fark edemiyorsunuz bile. 

HANNIBAL

Jack Griffith / Bass
John Parkes / Davul
Adrian Ingram / Lead Gitar
Bill Hunt / Hammond Org, French Horn
Cliff Williams / Tenor Saksafon, Klarnet
Alex Boyce / Vokal

HANNIBAL

01 - Look Upon Me 6:36
02 - Winds of Change 7:29
03 - Bend for a Friend 10:29
04 - 1066 6:31
05 - Wet Legs 4:47
06 - Winter 8:06

12 Aralık 2022 Pazartesi

Brian Davison's Every Which Way / Every Which Way (1970)

Efsanevi grup The Nice 1970 yılında dağıldığında grup elemanları farklı gruplar kurdular. Keith Emerson ELP macerasına başlarken, Lee Jackson ise Jackson Heights ile devam etme kararı almıştı. Davulcu Brian Davison ise Every Which Way'i kurarak hızlı bir giriş yaptı, giriş o kadar hızlıydı ki çıkış da aynı hızla oldu. Grup, 1970 yılı içerisinde kurulup, albüm kaydedip, The Marquee Club'da sahne alıp dağıldı. Geride bıraktıkları albüm fazlasıyla dikkate değer bir albüm olsa da grubun devamlılığını sağlayamadı.

The Nice'da özellikle Keith Emerson'ın gölgesinde kalan Davison bu albümle o kadar iyi patlıyor ki kendisine ne kadar haksızlık edildiğini kanıtlıyor. Progressive Rock içerisinde önemli bir yeri hak eden Every Which Way müzikal anlayışı içerisine pek çok tür ve tarzı katarak ilerliyor. Tür çeşitliliği o kadar fazla ki Van Der Graaf Generator'dan East Of Eden'a, Traffic'ten Savoy Brown'a kadar pek çok gruptan izlere rastlamak mümkün. Tabi bu izlerin birebir kopyalama ya da benzerlikten öte bir durum olduğunu da söylemek gerekiyor. Every Which Way de kendine has bir duruş sergileyen, kendine ait bir müziği var eden gruplardan.

Ticari olarak başarı kazanamamış olsa da içerdiği 6 parça ile fazlasıyla iyi bir albüm. Ama yüksek ihtimalle ticari başarıyı yakalayamamış olmaları, grup içi anlaşmazlıklar gibi sorunlardan kaynaklı olarak kısa sürede dağılmaları, albümün dönemi içerisinde tanınmasını da etkilemiş. Çok az bir kitle tarafından tanınan, bilinen bir grup olarak kalmışlar. Zaman içerisinde ise hakları az da olsa teslim edilmiş.

Blues, Jazz, Folk, Psychedelic ve hatta Country'nin bile etkilerine rastlayabileceğiniz Every Which Way'de Progressive öğeler ön planda. Fakat grup ve albüm hakkında yazılan pek çok yazıda Prog Related olarak tanımlanıyorlar. Ayrım yapma ve kategorilendirme konusunda Progressive Rock başlı başına bir sorun yaratırken Prog Related gibi ekler ile daha da karışıklaşıyor iş. Farklı türlerden beslenen, nereeyse hiç benzeşmese de The Nice'ın ardılı olan Every Which Way'i de kategorilendirmek zor. Progressive Rock diyerek etiketlendirip işin içinden sıyrılmaksa en kolayı :)

BRIAN DAVISON'S EVERY WHICH WAY

Brian Davison / Davul, Vurmalılar
Graham Bell / Elektrikli Piyano, Akustik Gitar, Vokal
Geoffrey Peach / Üflemeliler, Flüt, Vokal
Alan Cartwright / Bass
John Hedley / Lead Gitar

EVERY WHICH WAY

01. Bed Ain't What It Used To (9:24)
02. Castle Sand (6:38)
03. Go Placidly (3:45)
04. All In Time (8:46)
05. What You Like (3:36)
06. The Light (6:15)

11 Aralık 2022 Pazar

Cynara / Cynara (1970)

1968
yılında tek albüm çıkarıp dağılan Listening grubunun ardından, grubun as elemanı Michael Tschudin yeni bir grup arayışını giriyor ve 1969 yılı sonlarında Cynara kuruluyor. Grubun bir anlamda Listening'in devamı olduğunu bile söyleyebiliriz. Biraz daha geliştirilmiş ama tarz ve havayla devam ediyor çünkü. Hatta Listening'in albümünde ve yayınlanan 45'liğinden 3 parça Cynara'nın albümünün ilk üç parçası olarak çıkıyor karşımıza.

2 grup arasındaki en büyük fark hiç şüphesiz Cynara'nın Psychedelic Rock'tan bir miktar sıyrılıp müzikal anlayışının içerisine Jazz Rock, Funk, Blues gibi türleri katmasından kaynaklanıyor. Listening'de ön plana çıkan hep Psychedelic Rock iken Cynara daha çok türler arasında gezinmeyi tercih ediyor. Doğal olarak bu müzikal çeşitlilik daha etkili bir sonuç çıkarıyor ortaya. Cynara'nın bahsi geçen diğer gruptan da etkin, etkili ve sağlam bir duruşu var.

Tabi ki dönemin Amerikan Rock müziğindeki en büyük etkiyi Psychedelic Rock yaratırken adamların bundan tamamen kopmasını beklemek özellikle de 1970 yılı için pek doğru bir davranış olmaz. Albümün her yerine işlemiş bir Psychedelic havasını hissediyorsunuz hep. Ama belli bir seviyede tutmayı başarıp daha ileri götürme cesaretini de göstermişler. Özellikle klavyelerin girdiği bazı bölümlerde iş bir anda Avrupa klasik müziğine kadar kayan notalar ve yerleşimler içeriyor.

Michael Tschudin'in kişisel projesi gibi düşünülse de grubun diğer elemanlarının da albüme katkıları büyük. Tek başına yapılamayacak kadar iyi bir albüm çünkü. Jeffrey Watson vokalinin de bu katkıların içinde en öne çıkanı olduğunu belirtmekte fayda var. Muhteşem bir sese sahip değil ya da sesini acayip teknik bir şekilde kullanma yeteneğine de sahip değil Watson. Ama o kadar kendi halinde ve kendine has ki samimiyeti ile dinleyiciyi büyülüyor. Zaman zaman Iron Butterfly'dan Doug Ingle'a bürünüyor gibi görünse e bundan hemen sıyrılıp kendi özgünlüğünde devam ediyor Jeffrey Watson.

Az önce de bahsettiğimiz gibi grubun as elemanı olan Michael Tschudin'in ise albüme ve gruba katkıları yadsınamayacak denli fazla. Parçaların yazımından, düzenlemelere, grubu ayakta tutma çabalarından enfes klavyelere kadar her yerde Tschudin'in izlerine rastlamak mümkün.

CYNARA

Michael Tschudin / Klavye, Davul
Jeffrey Watson / Vokal, Vurmalılar
Cal Hill / Bass
Les Lumley / Konga
Chip White / Davul

Konuk Müzisyen:
Elvin Jones / Davul (6)

CYNARA

01 - Life Stories 4:08
02 - Hello You 5:53
03 - Stoned Is 4:08
04 - Religious Song 5:19
05 - Mermaid Song 7:57
06 - Cia's Lullaby 11:25

9 Aralık 2022 Cuma

Jody Grind / Far Canal (1970)

Londra'da 1966 yılında kurulan Jody Grind, 2 albüm kaydedip dağılmış gruplardan biri. Tarihçeleri hakkında çok fazla bilgi yok ama grubun kuruluş kadrosunda daha sonraları Armageddon'da da karşımıza çıkacak olan Louis Cennamo bulunuyor. Bernie Holland, Pete Gavin ve tabi ki grubun kurucusu ve her şeyi olan Tim Hinkley'i de unutmamak gerekir.

İlk albüm One Step On'un muhteşemliği ve başarısının ardından Hinkley grup elemanlarını değiştirerek ikinci albüm For Canal'ı kaydediyor. İlk kadar iyi olmasa da başarılı bir albüm sayılan For Canal'ın ardından ise grup maalesef dağılıyor. Bazı kaynaklarda grubun dağılmasının en büyük sebebi olarak For Canal'ın ilkine oranla daha geride kalması olarak gösterilse de neredeyse tamamen bir tarz değişikliğine gidilen bu 2. albüm için böylesi acımasız bir yaklaşımda bulunmak da haksızlık olur.

One Step On'daki üflemeli çalgılar bu albümde tamamen ortadan kalktı. Doğaçlamaya yönelik anlayış ise yerini daha ölçülü, daha planlı programlı bir söz yazımı ve müziğe dönüştü. İlk albümün her yerinde hissedilen Psychedelic etkiler ise bir hayli azaldı ve daha Progressive bir yapı ortaya çıktı. Blues, Jazz, Folk gibi türler For Canal'ın her yerinde hissedilir durumda. Parçalara eşlik eden sert vokal yapıyı biraz sarsıyor gibi görünmekle birlikte çok büyük sorunlar da yaratmıyor. Gerçi Red Worms & Lice parçasında bunu gerçekten sorgulamaya başlayabilirsiniz. Parça, Bernie Holland'ın enfes şekilde çaldığı twin gitarla öne çıkan, adeta boşlukta bütün azametiyle süzülen bir yapıda. 

Jody Grind'e başlamak için doğal olarak ilk albümü tercih etmelisiniz. Psychedelic ve Folk etkilerinin hissedildiği albüm başyapıt olmasa da ortalamanın da oldukça üstünde. Kişisel sebeplerden dolayı Far Canal'ı daha çok seviyor olmamdan kaynaklı olarak ben buradan giriş yapmayı tercih ettim. Müzikal kalite açısından ise kabul etmek gerekir ki One Step On daha ayrı ve farklı bir kulvarda. Esasen grubun müzikal anlayışındaki değişikliği anlamak için her iki albümü de arka arkaya dinlemenin faydalı olacağına inanıyorum. Biri ötekinden kötü değil elbette, sadece sevdiğiniz türe ya da tarza göre sevdiğiniz Jody Grind albümü değişiyor.

JODY GRIND

Bernie Holland / Akustik Gitar, Elektro Gitar, Bass, Vokal
- Tim Hinkley / Hammond org, Piyano, Elektrikli Piyano, Vokal
- Pete Gavin / Davul, Vurmalılar

FAR CANAL

01. We've Had It (5:06)
02. Bath Sister (3:28)
03. Jump Bed Jed (7:14)
04. O Paradisio (7:31)
05. Plastic Shit (7:18)
06. Vegetable Oblivion (2:09)
07. Red Worms & Lice (7:23)
08. Ballad For Bridget (3:41)
09. Rock'n' Roll Man (4:31)

7 Aralık 2022 Çarşamba

Quiet World / The Road (1970)

Heather Biraderler ve Hackett Biraderler ortak yapımı bir albüm. 1969 yılı sonlarında İngiltere'de kurulan grup maalesef ki çok uzun ömürlü olamamış. Özellikle de grup elemanlarından Steve Hackett'ın ayrılıp Genesis'e katılmasıyla birlikte dağıldıkları bilinen Quiet World ortalamanın üzerinde kaydettikleri albümle oldukça iyi bir işe imza atmışlar.

Lea, Neil ve John Heather isimli kardeşler müzik konusunda çok yönlüler. Buradan yola çıkarak albüm kaydetmeye karar veriyorlar. Hem enstrüman çalıp hem de kendi bestelerini yapınca işler kolaylaşıyor elbette. Yanlarına da Steve Hackett ve John Hackett gibi iki kaliteli elemanı alınca ortaya çıkan sonuç tatmin edici oluyor.

Diğer yandan albüm ile ilgili genelde karşıt görüşlerin sayısı bir hayli fazla. Çok sıkıcı ve manasız bulanlara karşılık Progressive Rock'a doğru evrilen, eklektik yapıya sahip, kaliteli bir albüm olduğu söyleniyor. Gerçekten de arada duran bir albüm. Dinledikten sonra verdiğiniz karara göre sonuç alıyorsunuz. Ya seviyorsunuz, ya da hiç beğenmiyorsunuz. Proto-prog olarak tanımlansa da Psychedelic'ten beslenen yapısı, Folk'un izlerini takip eden anlayışı ve yırtıcı yanlarıyla ilgi çekici olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Tam olarak olmasa da konsept bir albüm olarak da düşünülmesi gerekiyor The Road'un. Temelde belirgin bir konunun gidişatı üzerine çeşitlemelerin yer aldığı albümde müzikal bütünlüğün varlığı da bu düşünceyi destekliyor. Darmadağınık ve karmaşık kompozisyonların ardından gelen melodik ve tempolu ritimler üzerine yüklenen vokal ile birlikte makul bir konsept albüm anlayışı oluşturuyor.

Bazı noktalarda İrlandalı grup Magna Carta ile benzeşir gibi görünüyor Quiet World. Vokalin, Lord Of The Ages'daki konuşma bölümleri gibi birkaç hikaye anlatımı var bu albümde de. Flüt, saksafon, trompet gibi aletlerin varlığı ise Magna Carta'dan tamamen koparıyor Quiet World'ü. 

Benzersiz, muhteşem, efsanevi ya da enfes albümlerden biri değil elbette The Road. Pek çok yanıyla eksiklik hissi de uyandırabiliyor belirli noktalarda. Ama 70'lerin değişik havası ve farklılaşan yapısı içerisinde kendine yer bulabilmiş, günümüzde de değerini kanıtlamış albümlerden biri. Özellikle Steve Hackett'ın Genesis öncesinde neler yaptığını merak edenler için biçilmiş kaftan. 

QUIET WORLD

Steve Hackett / Elektrik Gitar, Akustik Gitar, Armonika
John Hackett / Akustik Gitar
Gill Gilberts / Vokal
Sean O'Mally / Davul
Eddy Hines / Flüt, Saksafon
Dick Driver / String Bass, Elektrikli Bass
Phil Henderson / Piyano, Trompet, Org, Vokal
John Heather / Akustik Gitar, Vokal
Neil Heather & Lea Heather / Söz & Müzik

THE ROAD

01 - The Great Birth 2:28
02 - First Light 4:18
03 - Star 2:36
04 - Hang On 0:44
05 - Loneliness and Grief 5:08
06 - Christ 6:55
07 - Body to the Mind 3:00
08 - Traveller 2:37
09 - Let Everybody Sing 2:19
10 - Children of the World 2:13
11 - Chant (Change of Ages) 0:34
12 - Love is Walking 3:36

6 Aralık 2022 Salı

Osmosis / Osmosis (1970)

Efsanevi saksafoncu ve flütçü Charlie Mariano'nun başı çektiği Jazz Rock grubu Osmosis, 1970 yılı başlarında bir araya gelmiş. Bir araya gelmiş diyoruz, çünkü daha projevari bir grup diğerlerinin yanında. Alanlarında gerçekten iyi olan müzisyenleri toplayan Mariano başarılı bir işe imza atmış. Boston çıkışlı olan grup tek albümle kalmış olsa da Progressive Jazz Rock konusunda Amerika'nın medar-ı iftiharı sayılabilir.

Anlatılanlara göre sahnede, vurmalıların öne çıktığı bir tarzı benimseyerek müzikal anlayışı hafifletmiş olsalar da albümde daha deneysel, yaratıcı ve cesur davrandıkları ortada. Saksafonla o kadar ileri gitmişler ki bazı noktalarda sanki atonal bir Jazz albümü dinliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Bu noktada belirtmek gerekir ki albüm gerçekten de zor bir albüm. Alışkın olmayanların ilk dakika nefret etmeye başlayacağı, aşina olanların en azından bir kaç dakika şans vereceği ve işi bilenlerin ise oturup saatlerce dinleyebileceği yapıtlardan.

Jazz'ın daha karmaşık, daha özgür yanından yakalıyor Osmosis. Müzikal anlayışlarının karmaşa üzerine kurulu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kaotik bir düzen arayışı peşinde koşuyorlar sanki. Ara ara Psychedelic tınılar kulağınıza çalınsa da uzun süreli olmuyorlar. Neye benzediklerini söyleyerek anlatmak pek çok grup için geçerli bir yaklaşım olsa da Osmosis için bu da geçerli değil. Van Der Graaf Generator ve Soft Machine karışımı gibi bir şey denilebilir belki ama bu da tam olarak karşılamaz.

Melodik olduğu nadir anlarda bile sizi tedirgin etmekten çekinmeyen bir yapısı var albümün. Bobby Knox'un vokalinin bu tedirginliğe katkı sağladığını da ekleyelim. Proto-prog ya da Psychedelic Rock grubundan fırlamış gibi sağlam ve sert ama kendini bilmez bir şekilde kaybolup gidebilecek denli de pervasız bir vokal bu. Bazen yola geldiğini düşünüyorsunuz ama hemen ardından sizi apaçık bir şekilde kandırdığı ortaya çıkıyor. Albümle ciddi psikolojik bağlar kurabileceğinizin de göstergesi bu durum. 

Akıl sağlığınızı yerinden oynatabilir, konformist yaklaşımlarınızı silip süpürebilir, kimlik bunalımında kayıp bir ruh gibi ortada yapayalnız kalmanızı sağlayabilir bu albüm. O denli tuhaf, başka ve kendinden emin. Osmosis'i dinlerken ne kadar ileri gidebileceğiniz size kalmış...

OSMOSIS

Charlie Mariano / Soprano Saksafon, Alto Saksafon, Flüt
Bobby Knox / Lead Vokal
Danny Comfort / Bass
Lou Peterson / Davul
Bobby Clark / Davul, Vurmalılar, Vokal
Andy Steinborn / Gitar, Vokal
Charlie Bechler / Klavye, Melodika, Timpani, Ziller

OSMOSIS

01 - Of War and Peace (In Part) 1:10
02 - Beezlebub 3:58
03 - Thoughts Often Stray 2:58
04 - Sunrise 2:35
05 - Shadows 3:38
06 - Adrift 4:58
07 - Sunlight 2:32
08 - Scorpio Rising 3:01
09 - Please Let Me Go 4:32
10 - Geoffrey's Tune 3:44
11 - Of War and Peace (In Full) 7:38
12 - Sleep, My Love (Epilogue) 1:52

5 Aralık 2022 Pazartesi

Czar / Czar (1970)

1967
yılında Londra'da kurulan grubun ilk adı Tuesday's Children'dı. Kuruldukları yıl defalarca sahne performansı sergileyerek aranılan gruplardan biri olmayı başarmışlardı. Albüm için yapımcı firma ile anlaşma imzaladıktan sonra ise fazlasıyla sıkı bir otoritenin altına girdiler. Grup Progressive Rock ile ciddi ilişkiler içerisinde olmasına rağmen yapımcı firma onları daha popüler bir yerde tutmayı hedeflemiş ve bu konuda da oldukça başarılı adımlar atmıştı. Pink Floyd, The Troggs, The Moody Blues, The Nice, The Kinks, The Who, King Crimson ve hatta The Animals ile aynı sahneleri paylaşmalarının tek sebebi de yapımcı firmanın attığı bu adımlardı. Ama grup elemanları daha underground bir tarz hedefliyorlardı. Popüler olmak onlar için elbette iyiydi ama bunu daha hafif ve yumuşak bir müzik ile yapmayı tercih etmiyorlardı. Yukarıda ismini saydığımız grupların ön grubu olmanın ötesine geçip onlardan daha iyi olmayı hedefliyorlardı.

Oldukça azimliydiler. Hemen her akşam çıktıkları konserlerin ardından bir de stüdyoya girip albüm için parçalarını kaydediyorlardı. Parçalarını bile genellikle o gün içerisinde yazıp akşam konserden sonra defalarca çalıyorlardı. Fakat yapımcı firma her an tepelerindeydi ve onları çok fazla özgür bırakma taraftarı da değildi. Bütün bunlara rağmen grup 1970 yılında albüm kayıtlarını tamamladı. Grubun adını da Tuesday's Children'dan Czar'a çevirdiler. Albüm istedikleri gibi olmamıştı pek ama oldukça da iyiydi. 1970 yılı ortalarında yayınlanan albümün ardından üzerlerindeki baskı rahatsızlık boyutunu da aşmıştı ve grup buna çok fazla adapte olamayıp dağıldı.

Tek albümlü efsaneler listemizin nadide olarak adlandırılmasa da olmazsa olmaz gruplarından ve albümlerinden biri Czar. Eklektik bir tarzları var. Farklı pek çok türden sesleri ve yapıları bir arada görmenizi mümkün kılıyor. Ama özellikle Blues tabanlı Rock rifflerinde gerçekten iyiler. Heavy Progressive Rock janrı içerisinde kendine kolaylıkla yer bulabilen grubun özelliksiz ama kendine tam uyan bir vokali bulunuyor.

Albümdeki melodik bölümler bir hayli iyi. Gitar ve Mellotron ile parçaları o kadar iyi çeviriyorlar ki melodiden ne zaman koptuğunuzu ya da ne zaman bağlandığınızı anlayamıyorsunuz bile. Zor şartlarda kaydedilen bir albüm için oldukça başarılı ve etkileyici.

CZAR

Mick Ware /Elektrik Gitar, Akustik Giatr, Vokal
Bob Hodges / Mellotron, Piyano, Hammond, Celesta, Harpsichord, Vokal
Paul Kendrick / Bass, Akustik Gitar, Vokal
Derrick Gough / Davul

CZAR

01. Tread Softly On My Dreams(6:37)
02. Cecelia (8:12)
03. Follow Me (3:19)
04. Dawning Of A New Day (6:11)
05. Beyond The Moon (3:44)
06. Today (3:23)
07. A Day In September (7:56)

30 Kasım 2022 Çarşamba

Mashmakhan / Mashmakhan (1970)

Kanada
'nın hem popülerleşmeyi hem de bunu yaparken kaliteli müzik yapmayı başarabilmiş gruplarından biri de Mashmakhan'dır. 60'lı yılların başında kurulan bu Montreal'den çıkma quartet, uzun yıllar birbirleriyle çalıştıktan sonra albüm kaydına girebilmişler. İlk albümün yayınlanmasından hemen sonra Kanada'nın en bilinen gruplarından biri olmuşlar. Hatta o kadar ki Morse Code Transmission'ı bile geride bırakabilmişler. Bu hızlı yükseliş tek parça ile de olsa Kanada dışında da başarı getirmiş. As The Years Go By, Japonya'da hit olarak liste başına kadar çıkmıştı.

Başlangıçta Triangle (blogda yer alan Triangle değil) adıyla kurulup yaklaşık 10 yıl boyunca konserlerde boy gösterdiler ama asıl başarıyı grubun adını Mashmakhan olarak değiştirdikten sonra kazandılar. Mashmakhan, o dönemde Montreal'in en büyük uyuşturucu satıcısının adıydı. Yerel olarak ünlenmeleri buna bağlı görülse de Kanada dışında da bilinir olmaları grubun kalitesiyle alakalıdır. Fakat bu kalite durumu çok uzun sürmez. İkinci albüm, ilkine oranla daha basit ve özensiz gibidir. Albümden çıkan 45'likler neredeyse hiç beğenilmez. Ticari başarısızlık ve kalite düşüklüğü grubu dağılma yoluna iter. 1973 yılı sonlarına kadar zorlasalar da devam etmeleri için herhangi bir sebep kalmamıştır ve dağılırlar.

Konumuz olan ve grupla aynı adı taşıyan ilk albüm Psychedelic Rock, Psychedelic Folk gibi türlerden yola çıkıp geniş bir Progressive Folk'a dönüşür. Albümün bazı yerlerinde Pink Floyd şüphesi yaşatır insana. Albüm kapağına baktığınızda da Pink Floyd'a hayran oldukları sonucunu da rahatlıkla çıkarabilirsiniz. Zira The Piper At The Gates Of Dawn albüm kapağının farklı bir çeşitlemesidir. Yani evet, ilk dönem Pink Floyd izleri Mashmakhan'da görülmekle birlikte tam anlamıyla kopyacı olduklarını söylemek de yanlış olur.

Progressive Rock özellikleri düşünüldüğünde albümün bu konuda da biraz eksik kaldığı rahatlıkla anlaşılabilir fakat bu "yapmak istemişler ama olmamış" cümlesinden öte bir durumdur. Grup kendine has bir tarz geliştirme çabası ile hareket ederken fazlasıyla etkilendikleri tarz, tür ve müzisyenlerden de çok uzaklaşmamayı tercih etmişler. Değişik bir havaya sahip olduğu ortada Mashmakhan'ın. Parçalarda yükselip alçalan melodiler arasında bir anda ortaya çıkan saksafon ve flüt atmosferik bir etkinin oluşmasını sağlıyor. Gitar ve klavyeler ise işin özünü yani Psychedelic Rock'ı ortaya çıkarmaktan geri durmuyor.

MASHMAKHAN

Pierre Senecal / Klavye, Saksafon, Flüt
Rayburn Blake / Gitar
Jerry Mercer / Davul
Brian Edwards / Bass, Vokal

MASHMAKHAN

01 - Days When We Are Free (6:12)
02 - I Know I've Been Wrong (4:56)
03 - As The Years Go By (3:06)
04 - Shades of Loneliness (4:56)
05 - Afraid of Losing You (4:12)
06 - Gladwin (4:24)
07 - If I Tried (4:34)
08 - Happy You Should Be (3:57)
09 - Nature's Love Song (3:50)
10 - Letter From Zambia (6:19)

29 Kasım 2022 Salı

Ame Son / Catalyse (1970)

Hikaye 1967 yılına Fransa'da başlıyor. Soft Machine'den ayrılan Daevid Allen, Patrick Fontaine ve Marc Blanc ile tanışıyor. İyi bir frekans yakaladıkları için uzunca bir süre birlikte takılıyorlar. En sonunda da 1968 yılında Paris'te Daevid Allen'ın kurduğu Banana Moon Band'de birlikte çalıyorlar. İspanya ve Fransa'nın güneyinde pek çok konsere de çıkıyorlar. Grup çok fazla uzun ömürlü olmuyor ama Fontaine ve Blanc epeyce deneyim kazanıyorlar. Doğal olarak da kendi gruplarını kurma peşine düşüyorlar.

1969 yılı yazında Ame Son kuruluyor. Hızlı bir şekilde kaydettikleri Catalyse albümü 1970 yılında piyasaya çıktığında epeyce başarı kazanıyorlar. Hem albüm kalitesi hem de ticari olarak kazanılan bu başarı grubun Amougies, Les halles, Biot, Le Bourget gibi büyük festivallerde çalmasını sağlıyor. 1971 Haziran ayında grup dağılıyor. 1973 yılında ise farklı bir formasyonla geri dönüyorlar. Uzunca bir süre kayıtlar yapıp konserlere çıkıyorlar ama bu ikinci döneme ait kayıtlar ancak yıllar sonra yayınlanabiliyor.

Ame Son'u dinlediğinizde kendinizi farklı bir formasyonuyla Gong'u dinliyormuş gibi hissediyorsunuz önce. Parçalar ilerledikçe ise bu his yerini, kendine has tarza sahip enfes bir grubu dinlediğiniz gerçeğine dönüşüyor. Gong ile benzerlikleri elbette var ki zaten adamların yarısı Daevid Allen ile de çalışmışlar fakat sonrasında kendi dillerini yaratabilmeyi de başarmışlar. Psychedelic Rock'un gizemli dehlizlerinde çıkıp gelen, kendi kendini başka şeylere eviren bir tarza sahipler. Flüt ve ağır Psychedelic gitarlar bu tarzı oldukça hızlı ve değişik bir şekilde ileriye doğru götürüyor. 

Bazılarınca albümdeki enstrümantal anlar iyi, vokalin girdiği anlar ise kendilerini bozup daha bir Pop'a doğru kaydığı anlar olarak anlatılsa da bu çok doğru bir düşünce değil. Zaten ağır ve sert şekilde gelen Psychedelic'i rahatlatmanın, yumuşatmanın en iyi yolunu bulmuşlar demek daha doğru. Ayrıca hiç de öyle denildiği gibi Pop anları da yaşanmıyor vokalin girdiği yerlerde. Evet belki daha yırtıcı, daha uzun ve daha teknik bir vokal etkiyi fazlalaştırabilirdi ama tercihi bu yönde kullanmaları da hiç yanlış bir hareket olmamış.

Dinledikçe size farklı dünyalar keşfettiren, uzak diyarlara fantastik yolculuklar yapıyormuşsunuz hissi uyandıran Catalyse ilk dönem Fransız Progressive Rock'ının nadide parçalarından biri. Fransızca'nın en iyi kullanıldığı rock albümlerinin de başında geliyor.

AME SON

Bernard Lavialle / Gitar
Patrick Fontaine / Bass
Marc Blanc / Vokal, Davul
Francois Garrel / Vokal, Flüt

CATALYSE

01. Seventh Time key/ I just want to say (6:14)
02. Eclosion/ Marie aux quatre vents (6:58)
03.Coeur fou/Le globule/ Le mal sonne (8:49)
04. Reborn this morning on the way of.../Unity (6:15)
05. A coup de H/Les sables mouvent (6:56)
06. Hein, quant à toi/Comme est morte l'évocation/Hommage (6:42)
07. Je veux juste dire (2:52)
08. Unity (3:56)

28 Kasım 2022 Pazartesi

Orange Peel / Orange Peel (1970)

1968
yılında Almanya'da kurulan grup, 70'li yıllar Alman Rock müziğinin en önemli figürlerinden biridir. Psychedelic Rock'a ekledikleri güçlü klavyeler ile Krautrock'ın ilk 3 grubundan biridir. Diğer grupların Amon Düül II ve Faust olduğu düşünülürse, Orange Peel'ın pozisyonu gerçekten de üst düzeyde bir yerlerdir. Fakat koskoca bir türün başlangıç noktasında yer almalarına rağmen çok uzun ömürlü olamamışlar ve 1971'de dağılmışlar. İnanılır gibi değil ama öyle. Grup dağıldıktan sonrası da bir o kadar ilginç. Elemanlar öyle güzel dağılıyorlar ki Epsilon, Emergency, Passport, Triumvirat ve Atlantis gibi gruplarda yer alıyorlar. 

Erken dönem Krautrock'ın belki de en iyi albümü sayılabilecek Orange Peel 1969 yılı sonlarında kaydedildi. İçerisinde barındırdığı pek çok yenilikçi fikir ile hatırı sayılır bir kitle yaratmayı da başarabildiler. Ama albümün ticari başarısı çok iyi olmamakla birlikte ilk albümünü çıkaran bir grup için de fena sayılmazdı. Şu durumda ticari anlamda nispeten başarılı olduklarını ve nefis bir albüme imza attıklarını söyleyebiliriz ama bunlar grubun dağılmasına da engel olamamış.

Albümde 4 parça bulunuyor. Ağırlıklı olarak Psychedelic Rock'tan beslenen tarzıyla yerinde durmayan bir Progressive Rock albümü. Sert klavye ve gitarlar, bir anda nerede olduğunuzu, nerede kaldığınızı size unutturan, zihninizi zorlayan bir müzikal anlayış ve enstrumantasyon, birbirini çok iyi tamamlayan ritim bölümüyle 70'lerin en iyi en akılda kalan ve en kaliteli albümlerinden de bir aynı zamanda. Albümün ilk parçasında bunu çok iyi anlıyorsunuz. Birbirinden farklı tür ve tarzları içerisinde eriten, her yöne doğru gitme eğilimi gösteren You Can't Change Them All sizi tam anlamıyla hipnotize ediyor. Değişik ama kulaklarınızdan silinmeyen melodileri ve bu melodileri çok iyi şekilde destekleyen gitar - org hareketleri gerçekten de aklınızı başınızdan alıyor.

Tobacco Road ise mümkün olan her şekilde Blues'un içinden geçiyor. Bazı noktalarda Jimi Hendrix etrafta dolanıyormuş gibi bile hissedebilirsiniz. Parça oldukça güçlü gitarlara ve kendine has melodik bir yapıya sahip. Bütün bu önemli özelliklerine rağmen zaman içerisinde unutulup gitmiş gruplardan biri Orange Peel. Yeniden hatırlanması ise 2000'li yıllarda albümün CD formatında yayınlanmasına kadar sürüyor.

ORANGE PEEL

Peter Bischof / Vokal, Vurmalılar
Leslie Link / Gitar
Ralph Wiltheiß / Org
Heinrich Mohn / Bass
Curt Cress / Davul, Vurmalılar

ORANGE PEEL

01. You Can't Change Them All (18:15)
02. Faces That I Used To Know (3:12)
03. Tobacco Road (7:16)
04. We Still Try To Change (10:04)

27 Kasım 2022 Pazar

Recreation / Don't Open (1970)

Belçika'dan çıkmış en iyi gruplardan biri Recreation. Grubun adı Belçika'da çocukların okul bahçesinde dolaşıp oynamasına olanak veren 10:00 ve 14:00 molalarından geliyormuş. İsim güzel olmakla tuhaf bir tercih olduğunu da belirtmek gerekiyor. 70'lerin başında kurulan grup sadece 2 albüm kaydedebilmiş ama onları da hakkını vererek üretmişler.

Recreation'ın öne çıkan ismi hiç şüphesiz klavyeci Jean-Jacques Falaise. Grubun genel müzikal anlayışının temelini klavye oluşturuyor ve Falaise her iki albümde de klavyesi ile devleşiyor. Trio olan grup ELP ile karşılaştırsa da bu pek doğru bir fikir değil. Zira ELP'nin aksine Jazz, Folk gibi pek çok farklı kaynaktan besleniyor Recreation'ın albümleri. Bu nedenle de ELP gibi bir Progressive Rock'tan çok, içerisinde Jazz, Symphonic Rock, Canterbury gibi tarzların birleştiği bir anlayışa sahip oldukları ortada. Bazı kaynaklarda RIO ve Avant-Prog olarak da tanımlanıyorlar ki bu tanımlamalar da Recreation için çok da yanlış tanımlamalar değil.

6 parçadan oluşan albümde sürpiz 2 cover parça bulunuyor; Summer In The City ve California Dreamin'. Parçaların oldukça değişik ve çekici hale geldikleri ortada. Klavyenin enfes çıkışlarını bir kenara bırakırsak grubun ritim bölümü her iki albümde de bir hayli önemli yer tutuyor. Bir anda coşkuyla ortalığa yayılan davul ritimleri ve onu etkili şekilde destekleyen bass ile inanılmaz yerlere gittiklerine tanık oluyorsunuz. Grubun Bass gitaristi olan Jean-Paul VanDen Bossche'nin aynı zamanda gitarları da çalıyor olması iki enstrümanın da birbirini desteklemesini sağlıyor.

Bazı bölümlerde fazlasıyla kaba hatlara sahip çıkışlar dikkati çekerken bu çıkışların acemilikten kaynaklı olmadığı, parçaları farklı tarzlar içerisinde gezdirme çabasından kaynaklandığı görülüyor. Gerçekten de bu çaba albümde sonuçlarını iyi şekilde veriyor. Çoğunlukla da albümün Avant-Prog olarak anılması, parçaların bu farklı tarzları bir arada tutma becerisinden geliyor. Birbiri ardına yığılmış bir şekilde duran Rock tarzları, sizi hiç rahatsız etmiyor. Aksine aradaki keskin geçişlerle neyin nerede nasıl bittiğini ve nasıl başladığını çok iyi anlıyorsunuz. Sadece bunu ağlamanın bile büyük başarı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

RECREATION

Francis Lonneux / Davul
Jean-Jacques Falaise / Klavye
Jean-Paul VanDen Bossche / Gitar, Bass

DON'T OPEN

01. Burning Chapel
02. Running For Life
03. Sexual Lover
04. Summer In The City
05. California Dreamin'
06. Reach Out, I'll Be There