27 Şubat 2023 Pazartesi

Wara / El Inca (1973)

La Paz, Bolivya'dan gelen Wara'nın tarihçesi 60'lı yılların ortalarına dek uzanıyor. O dönemlerde Rock'n Roll odaklı bir parti grubu olarak kuruluyorlar ve isimlerini Conga olarak seçiyorlar. Gençlerin partilerinde ve bazı düğünlerde edindikleri deneyimlerle yaptıkları müziği biraz daha özgün ve geliştirilmiş hale getirme sevdasına kapılıp daha lokal bir isim olan Tabu'ya geçiyorlar. Zamanla bu da yetmiyor ve dünyanın her yanından gelen müzikal etkiler ile bir üst aşamaya geçip Wara adını alıyorlar. 

Grup, yerel kültürden fazlasıyla beslenen bir Progressive Rock yapıyor. Hatta bunu kaydettikleri ilk albümün kapağına da kazımışlar; Musica Progresiva Boliviana olarak.  Wara adıyla ilk duyulmaları 1972 yılına tarihleniyor. Buradan hemen sonra da albüm kayıtlarına başlıyorlar. 1973 yılında konumuz olan ilk albüm yayınlanıyor. Albümün getirdiği ticari başarı grubun yerini sağlamlaştırıyor ve Wara birbiri ardına albümler kaydedebilecek bir durumda buluyor kendini. Geçen yıllar içerisinde grup elemanları -2 kişi hariç- değişse de 2000'li yıllarda bile aktif olduklarını görüyoruz.

El Inca, bahsettiğimiz gibi fazlasıyla Bolivya folklorik öğelerini içeriyor. Lakin bunu dönemin revaçta olan neredeyse bütün türleriyle birleştirmeyi başarabilmişler. Grubun temelindeki sertlik Hard Rock'ı fazlasıyla içselleştirmiş olmalarından geliyor. Bunun yanında bazı bölümlerde Psychedelic Rock, Blues'a kayan yaklaşımlar, senfonikleşecekmiş gibi duran pasajlara rastlayabilirsiniz. Fakat albümün karmakarışık bir yapıda olduğu da düşünülmesin! Alakası bile yok çünkü. 

Albümde enstrüman kullanımları da oldukça iyi. Özellikle gitar, keman, flüt ve klavyeler ön plana çıkıyor. 13 kişilik bir kadroyla gerçekten de büyük bir işe imza attıklarını söylemek yanlış olmaz. Güney Amerika kültüründen gelen tonları modernleşmiş müzik, elektrikli ve akustik aletler ile birleştirmeyi eksik bir şekilde gerçekleştirmişler. Bazı noktalarda vokal fazlasıyla özelliksiz ve basit gibi geliyor kulağa. Lakin parçaların gidişatına göre ve çoğunlukla da doğaçlama olarak bu şekilde kullanıldığı söyleniyor. 

Hard Rock, Psychedelic Rock, Heavy Progressive Rock, doğal olarak Folk, neredeyse Amerikan tipine yaklaşan Blues albümde rastlayacağınız türler. Hepsinin de hakkını fazlasıyla vererek yerine getirmişler. Albümde bulabileceğiniz eksiklikler en fazla teknik sebeplerden kaynaklı olanlarıdır diye düşünüyorum. Onun dışında albüm son derece coşkulu, alışılmamış melodik bölümlere sahip, benzersiz diye nitelendirilebilecek albümlerden biri.

WARA

Nataniel Gonzales / Lead Vokal
Pedro Sanjimes / Org, Piyano, Vokal
Omar León / Bass
George Cronembold / Davul, Vurmalılar
Carlos Daza / Gitar
Pablo Vezin / Flüt
Jaime Gallardo / Çello
Freddy Céspedes / Keman
Vicenta Claramount / Keman
Stefan Rinderknecht / Çello
Gustavo Oroza / Obua
Zelma Guerra / Vokal
Walter Alvarez / Bassoon

EL INCA

01. El Inca (El Señor De La Tierra) (7:04)
02. Realidad (5:06)
03. Cancion Para Una Niña Triste (5:24)
04. Wara (Estrella) (8:26)
05. Kenko (Tierra De Piedra) (6:18)

26 Şubat 2023 Pazar

Living Music / To Allen Ginsberg (1973)

Living Music
genellikle yanlış kategorilendirilen ve neredeyse hiç ya da çok az bilinen İtalyan gruplarından biri. Genel olarak Progressive Rock içerisine dahil edilseler de Progressive'in alt dallarının, Jazz, Folk ve Acid ile birleşmiş hali demek daha doğru bir açıklama olabilir. Bu noktada da Progressive Rock diye özetlemek yerine Acid Folk, Jazz ve Psychedelic Rock etkileşimli bir Progressive yaptıklarını söylemek gerekir diye düşünüyorum.

Haklarında çok fazla bilgiye sahip olmamakla birlikte 1972 yılında kurulduklarını, 1973 yılın tek albümlerini kaydedip aynı yılın sonlarında da dağıldıklarını biliyoruz. Bunun dışında da bıraktıkları tek ve enfes albüm var tabi. Albüm adından da anlaşılacağı üzere Beat Kuşağı'nın en önemli isimlerinden, hatta abartarak söylersek 3 kurucusundan biri olan Allen Ginsberg'e adanmış. Parçalar da Ginsberg'den etkileşimler ve sözler ile devam eden bir gidişata sahip.

Akdeniz ve Hint ezgileri albümde sıkça görülüyor. Bunu da Ginsberg'ün bir dönem bulunduğu Marakeş ve Tanca ile Peter Orlovsky ile yaptığı Hindistan gezisine bağlayabiliriz. Bu yanıyla albüm, tam olarak olmasa da, konsept bir albüm olarak incelenebilir ya da sınıflandırılabilir. Allen Ginsberg'ün izlerini takip eden, ona karşı yapılan bir güzelleme olduğu açıkça görülüyor.

Albümün belirgin bir yerde duran bir yapısı da yok! Az önce sınıflandırmaya çalıştığımız ama başaramadığımız ortada yani. Pek çok kaynaktan beslenen bir yapıya sahip. Bir parçada Hindistan'da gibi hissederken diğerinde kendinizi Jazz içerisinde buluyorsunuz, oradan Amerikan Folk'una bulanıp Acid ve Psychedelic semalarına hızla yükselebiliyorsunuz. Bir bakıma tam anlamıyla bir Allen Ginsberg tarzı ve hayatından kesitler bütünü bu albüm.

Böylesi farklı kişilikteki bir insanı, müziğe dökebilmeyi başarmış olmaları belki de Living Music'in en büyük başarısıdır. Geldiğimiz noktada grubun adıyla örtüşen bir müzikal anlayışa sahip olduklarını söyleyebiliriz. Geliştirdikleri bu anlayışı RPI içerisine dahil edip etmemek de sizin keyfinize kalmış. Kişisel olarak ben dahil etmemeyi tercih ediyorum. Çünkü benzer özellikler gösterseler de Living Music çok farklı bir yerde duruyor. 

Albümün açılış parçasının Ginserberg'ün efsanevi şiiri Howl'dan alıntılandığını ve gerçekten de değişik bir hal aldığını belirteyim. Vokaldeki kadın sesinin de Brainticket'ta Jane Free olarak tanıdığımız Gianfranca Montedoro'ya ait olduğunu söyleyeyim.

LIVING MUSIC

Gianfranca Montedoro / Vokal
Umberto Santucci / Klavye
Cicci Santucci / Saksafon, Flüt
Andrea Carpi / Gitar
Costantino Albi / Gitar
Mandrake / Davul, Vurmalılar

TO ALLEN GINSBERG

01 - Howl (7:20)
02 - Off - On (3:13)
03 - Song (4:10)
04 - Om - Shri - Maitreia (1:43)
05 - Haiku (3:53)
06 - Lisergic Acid (4:42)
07 - Mandala (2:50)
08 - 1968 (2:53)
09 - Mantra (3:41)

25 Şubat 2023 Cumartesi

The Pink Mice / In Action (1971)

Daha önce bloga konuk ettiğimiz Asterix, Lucifer's Friend ve Electric Food'da bahsettiğimiz The Pink Mice, tuhaf kafalara sahip Almanların bir hareketi. Anlaşılan o ki farklı müzikleri farklı grup isimleri altında yapmayı seviyorlar. Az önce saydığımız 3 grup birbirine yakın özellikler göstermesine rağmen aslında birbirlerinden çok farklılar. The Pink Mice ise hepsinden daha farklı. Zira Symphonic Prog yapıyorlar. İlginç olan kısmı da aynı dönemde zaten Lucifer's Friend (Lucifer's Friend kadrosundan vokal John Lawton eksik sadece) adıyla gerçekten de popülerliği bile yakalamış bir grupları varken The Pink Mice'ta da birlikte çalıyorlar. Bu da yukarıdaki farklı tarzları deneme fikrini destekliyor. Anlaşılan o ki Lawton'ın da içinde yer aldığı ve agresif yapıdaki Hard Progressive'den farklı bir şeylere de imza atmak istemişler.

Bu noktada sıklıkla Emerson, Lake & Palmer kopyası olduklarının söylendiğini de belirtelim. Aslında işin ucu daha da karmaşık. Tarihsel sürece bakıldığında ELP, Triumvirat, The Pink Mice birbirinden farklı zamanlara kuruluyor. The Pink Mice ilk albümü Triumvirat'ın ilk albümünden önce yayınlasa da onların bu tarzla sahnede yer aldıkları süre The Pink Mice'ınkinden fazla. Benzer bir kopya lafının Triumvirat için de söylendiğini düşünürsek, The Pink Mice, ELP'nin kopyası olan Triumvirat'ın bir kopyası. Çok saçma! :) ELP'nin senfonik yaklaşımının izleri her iki grupta bulunuyor olsa da aslında üçünün de müzikal bakış açıları farklı. Neticede aynı türün içindeler ama farklı yönlere dağılıyorlar.

The Pink Mice'ın Blues, Hard Rock ve Psychedelic Rock gibi köklerden beslenen grup elemanlarınca kurulmuş bir grup olduğunu anladığınızda, albümde yapacakları / yaptıkları şeyleri gerçekten merak ediyorsunuz. Çünkü albümdeki parçalar klasik müzik parçaları. Grup bu parçaları Hard Rock ile birleştirip (belki biraz yumuşatıp) enfes 2 albüm kaydediyorlar. Konumuz olan In Action grubun ilk albümü. Bir de 1973 yılında kaydedip yayınladıkları In Synthesizer Sound albümü var ki ilkine oranla biraz aşağıda olmakla birlikte o da hiç fena değil.

Lucifer's Friend, Asterix ve Electric Food'u dinlediyseniz, The Pink Mice size aynı grup elemanlarınca yapılmış gibi gelmiyor. Belki bazı noktalarda gösterdikleri sert yaklaşımlardan bağlantı kurabilirsiniz ama hepsi o.

THE PINK MICE

Peter Hecht / Klavye
Peter Hesslein / Gitar, Vokal
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul

IN ACTION

01. Italienisches Konzert in F (4:34)
        a. Italienisches Konzert In F-Dur, 1. Satz
        b. Air Aus Der Suite Nr. 3 In D-Dur
        c. Italienisches Konzert In F-Dur, 3. Satz
02. "Für Elise", Bagatelle A-Moll / Sonate Für Klavier Nr. 14 Cis-Moll (Mondschein) (9:32)
03. Konzert Für Trompete Und Orchester Es-Dur (4:17)
04. Anitras Tanz (from Peer Gynt) (5:23)
05. Sonate Für Klavier Nr. 8 C-Moll (Pathètique), Satz 1-4 (6:45)
06. Brandenburgisches Konzert, 1. Und 3. Satz (5:57)

24 Şubat 2023 Cuma

Edgewood / Ship Of Labor (1972)

The Facedancers
'ın ardından, aynı yıl ortaya çıkan bir başka grup da Edgewood. Onların hakkında da neredeyse hiç bilgi yok. Bahsi geçen diğer grupta olduğu gibi Edgewood ile ilgili de yaptıkları müziği, albümü, grup elemanları ve çaldıkları enstrümanları, bir de Amerikalı olduklarını biliyoruz. Fakat The Facedancers'ın aksine Edgewood, Psychedelic Rock'tan daha fazla besleniyor. Tabi bunu orada bırakmayıp geliştiriyorlar, başka türlerle de yakın temaslarda bulunup Progressive Rock janrına dahil edilmeyi hak ediyorlar. The Facedancers ile aynı kulvarda gibi görünseler de değiller yani.

1972 tarihli albümün bazı bölümlerinde İngiliz tarzı Progressive Rock'a yaklaştıklarını açıkça görebiliyorsunuz. Hatta bazı yerlerde tonlar sertleşip ilerlemeye başladığında, vokalin de girişiyle birlikte Uriah Heep mi yahu bu bile diyebilirsiniz. Zira vokal bazı parçalarda (özellikle Burden of Lies) fena halde David Byron'a benziyor.

Grubun, 60'ların sonlarında Memphis'de kurulan The Gentrys'e dayandığı biliniyor. Grubun müzikal anlayışından sıkılan klavyeci David Beaver, basçı Steve Spear ve gitarist Jim Tarbutton kendilerine yeni bir grup sevdasına kapılıyorlar. 1970 yılında da Edgewood'u kuruyorlar. Eklenen elemanlarla birlikte hem kayıtlara hem de küçük çaplı konserlere çıkıyorlar. Albüm anlaşmasını yaptıkları 1972 yılında da çok uzatmadan albümü kaydediyorlar. Albümün piyasaya çıkmasından sonra ise grup çok fazla bir arada kalamıyor ve dağılıyorlar. Kaydettikleri parçalarla belirli bir popülarite yakaladıkları, parçalarının radyo istasyonlarında çalındığı da ortadayken dağılmaları da tuhaf geliyor tabi. Muhtemelen yine bir grup içi anlaşmazlıkla durumudur bu da.

Fazlaca iddialı bir yaklaşım olacak ama, Edgewood'un Ship of Labor'u aynı 10 yıllık dönemde albüm kaydeden, pek çok Amerikalı Progressive Rock grubundan daha iyi bulduğumu söyleyebilirim. Ki bu karşılaştırma içerisine Kansas, Ambrosia, The Facedancers gibi grupları dahil ettiğimi belirteyim. Yaratıcı yönlerinin yüksek seviyede seyirtmesi, cüretkar davranışları, andıran ama benzemeyen yapıları ile gerçekten de özel bir yerde duruyorlar. Bunu yaparken de basit melodik yapılar kullanıp dinleyici ele geçirmek yerine, uzayan, bitip tükenmeyecekmişçesine bol kullanılan melodiler, coşkulu enstrüman kullanımları ve naif bir yaklaşım sergiliyorlar. Tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz albümlerden.

EDGEWOOD

David Beaver / Klavye, Vokal
David Mayo / Klavye, Gitar, Vokal
Jim Tarbutton / Elektrikli Gitar
Steve Spear / Elektrikli Bass
Pat Taylor / Akustik Gitar, Elektrikli Gitar, Vokal
Joel Williams / Davul, Vurmalılar

SHIP OF LABOR

01 - Ain't Had No Lovin' 4:40
02 - Why Don't You Listen 4:35
03 - Burden of Lies 3:47
04 - Ship of Labor 6:33
05 - Unconscious Friend 3:13
06 - Medieval People 3:42
07 - We Both Stand to Lose 4:43
08 - What You See 2:58
09 - Silent 7:03

23 Şubat 2023 Perşembe

The Facedancers / The Facedancers (1972)

Grup üyeleri ve kullandıkları müzik aletleri dışında The Facedancers hakkında herhangi bir bilgi bulmak maalesef imkansıza yakın. Amerikalı olduklarını, 1972 yılında bir anda ortaya çıkıp Paramount etiketiyle tek albümlerini yayınlayıp, hemen ardından da ortalıktan kaybolan bir gruptan bahsediyoruz. Kim oldukları, nereden geldikleri, nereye gittikleri meçhul. Fakat bıraktıkları albümle, tek albümlü efsaneler listemize bir an bile düşünmeden girebilen gruplardan.

Grup ve albüm için Psychedelic Rock ve Space Rock tanımlamaları yapılsa da The Facedancers her iki türü de içinde barındıran eklektik bir yapıya sahip. Bu noktada Progressive Rock etiketini de fazlasıyla hak ediyorlar. Amerika'dan çıkmış olmaları, Psychedelic Rock denildiğinde West Coast'u hatırlatır gibi olsa da albümü dinlediğinizde West Coast ile uzaktan yakından alakaları olmadığını anlıyorsunuz. Belki bazı yapılar ve riffler benzeyebilir ama hepsi o. Jefferson Airplane ya da Quicksilver Messenger Service ile yan yana koyup eleştirmeye kalksanız büyük bir hayal kırıklığı yaşarsınız. Bu, The Facedancers'ın tamamen farklı bir yapıda olmasından kaynaklıdır.

Ses efektleri, düzensiz ve biçimsiz diye tanımlanabilecek vokali ve melodik olmaya doğru gittiğini düşündüğünüz ama bunun hep etrafında gezinen, hiç içine girmeyen bir anlayışa sahipler. Sabit bir melodiye odaklanmama konusunda gerçekten çok iyiler. Geçen her saniye boyunca "heh şimdi melodiye dönecekler" deyip duruyorsunuz ama bir türlü olamıyor bu. Aynı zamanda bu durumu o kadar iyi hale getirmişler ki eksik hissi de yaratmıyor. Ritimlerle işi kurtardıkları, bu melodikleşmeme durumunu ritim bölümünün efsanevi başarısıyla sağladıkları açık.

Farklı türleri bir araya getirip birleştirme konusunda da insan üstü bir çabaları ve doğal olarak da başarıları var denilebilir. Psychedelic, Folk, Blues, bazı bölümlerde Jazz'a yaklaşan çıkışlar, kendini her parçada aşan vokal ile oldukça etkili kullandıkları enstrümanlar The Facedancers'ı epeyce yukarı taşıyor. Albümdeki her şeyin düşünülerek, ayarlanarak, planlanarak yapıldığı fikri yakanızı bırakmamakla birlikte çoğunlukla doğaçlama yapıyorlar gibi de düşünebiliyorsunuz. Atonal bir hal alacakmış gibi duran vokal bir anda kontrolü flüte bırakıp geriden sesler çıkarmaya başlayabiliyor. Gitarların gidiş yönünü tam tahmin edecekmişsiniz gibi geldiğinde bambaşka bir yerde bulabiliyorsunuz kendinizi. 

THE FACEDANCERS

Barry Armour / Bass, Gitar
Dale Armour / Flüt, Gitar, Klavye, Sesler
Scats Bloom / Armonika, Vurmalılar, Sesler
Michael Loy / Vurmalılar, Davul
Kelley Moko / Gitar, Sesler

THE FACEDANCERS

01. Little Waterfall (7:24)
02. Dreamer's Lullabye (5:47)
03. Nightmare (3:12)
04. Jewels (4:00)
05. Let The Music Set You Free (5:26)
06. Children (8:27)
07. Beta (6:08)

22 Şubat 2023 Çarşamba

Horslips / The Táin (1973)

İrlanda için "ilk" tanımlamasının bir kısmını toplayan grup olan Horslips, 1970 yılında Dublin'de kurulmuş. Progressive Folk yapıyorlar. Lakin bahsettiğimiz ilkler ile birlikte grubun müzikal anlayışı daha fazla ortaya çıkıyor. Öncelikle, Kelt kültüründen beslenen ve bazı kaynaklarda Celtic Rock bazılarında Irish Rock olarak tanımlanan türün ilk temsilcisi oldukları genel kabul gören bir gerçeklik. Hiçbiri yokken onlar vardı yani. Doğal olarak da İrlanda içerisinde en çok bilinen grupların da başında geliyorlar. Hatta döneminde, Rory Gallagher, The Boomtown Rats, Thin Lizzy gibi gruplardan daha büyük bir kitleye sahipmişler İrlanda'da. Uluslararası arenaya çok fazla açılamamışlar ama kaydettikleri enfes albümlerle biz artık haklarını onlara geri veriyoruz diye düşünüyor / umuyorum.

Horslips'in en önemli özelliklerinden biri genelde her grupta olan bir öncü ya da lidere sahip olmamaları. Kolektif şekilde müzik yapıyorlar ve ya hep birlikte öne çıkıyorlar ya da hiç çıkmıyorlar. Kelt folkloru, mistisizmi ve kültürünü Hard Rock ile birleştirip, bazı noktalarda melodik bir yapıya dönüşen, kulaklarınızdan silinmesini istemeyeceğiniz bir müzik yapıyorlar.

1972 yılında çıkan ilk albümün ardından İrlanda'da popülerleşmeye başlıyorlar. Albümün müzikal kalitesinin çok iyi olması ticari başarıyı da beraberinde getiriyor yerelde. Onlar da ikinci albüm The Táin'de daha fazlasını vermek için uğraşıyorlar ve ortaya çıkan sonuç grubu da dinleyicileri de yapımcı firmayı da memnun ediyor.

Bazı kaynaklarda Fairport Convention, Steeleye Span gibi gruplarla anılsalar da bunun sadece Folk anlayışı üzerinden olduğunu, aslında birbirlerine hiç benzemediklerini söyleyelim. Bahsi geçen iki grubun benzer yönleri olmakla birlikte her ikisinin de Horslips ile benzeşen -Folk dışında- bir yanı yok.

Konsept bir albüm olan The Táin, tam adı Táin Bó Cúailnge olan Cooley Sığırlarının Sürülmesi adlı İrlanda destanına dayanır. MÖ 500 yılına tarihlenen hikayenin ana hatları albümün her yerine sözlerle dağılmış durumdadır. Müzikal alt yapı ise Ulster ve Connaught bölgelerinin folklorik öğelerine dayanır. Adı geçen bölgelerdeki enstrüman kullanımı albümde kendini daha genişlemiş haliyle gösterir. Yöreye ait müzik aletleri yanında mandolin, gitar, akordeon gibi modern aletlerle birlikte çeşitlilik bir hayli artar.

HORSLIPS

Charles O'Connor / Fiddle, Mandolin, Concertina, Vokal
- John Fean / Gitar, Banjo, Vokal
- Jim Lockhart / Klavye, Konser Flütü, Düdük, Uileann Pipes, Vokal
- Barry Devlin / Bass, Vokal
- Eamon Carr / Davul, Vurmalılar, Bodhrán

THE TÁIN

01. Setanta (1:55)
02. Maeve's Court (1:41)
03. Charolais (4:03)
04. The March (1:34)
05. You Can't Fool The Beast (3:43)
06. Dearg Doom (3:07)
07. Ferdia's Song (2:44)
08. Gae Bolga (1:15)
09. Cu Chulainn's Lament (3:07)
10. Faster Than The Hound (5:39)
11. Silver Spear (2:06)
12. More Than You Can Chew (3:18)
13. The Morrigan's Dream (3:25)
14. Time To Kill! (5:02)

21 Şubat 2023 Salı

Madder Lake / Still Point (1973)

Rock müzik tarihinin en şanssız gruplarından biri Madder Lake. Hem konser performanslarında hem de stüdyo kayıtlarında böylesine muhteşem olan bir grubun uluslararası başarı kazanamamış olması gibi sorunu var. Sorunun kaynağı kendileri de değil. O dönem anlaşma imzaladıkları yapımcı firmanın beceriksizliğinden kaynaklanıyor tamamen. Döneminde kaydettiği albümleri o kadar başarılı ki İngiltere ve Avrupa'da ciddi adetlerde satılıyor ama bir türlü konser ayarlanamıyor. Bunun getirisi olarak da grup hak ettiği yeri bir türlü elde edemiyor.

1968 yılında Swinburne Institute of Technology'de okuyan 5 öğrenci tarafından kuruluyor Madder Lake. Pek çok tarz ve tür ile etkileşimli denemeler yapıyorlar. Ama asıl çıkışlarını 70'lerin başında Avustralyalı grupların yeni dalgası sırasında yapıyorlar. Zira müzik anlayışı Blues, Beat ve Psychedelic gibi türlerden ayrışarak daha farklı bir yörüngeye oturuyor. Madder Lake de yaptığı müzik ile bu yörüngedeki en önemli taşlardan biri oluyor. 

Grubu kurmaya karar verdiklerinden sonraki 5 yıl yaptıkları çalışmalar, çıktıkları ufak tefek konserler ile oldukça büyük bir deneyim elde eden grup elemanları kendilerine has bir müzikal anlayış geliştirmeyi de ihmal etmiyorlar. Daha önce blog'da bahsettiğimiz diğer Avustralya kökenli gruplarla benzeşen özellikleri olmasına rağmen -ki bu da aynı dönemde var olmalarından kaynaklı- Madder Lake kendi tarzını öne çıkarabilen bir yaklaşıma sahip. 

İlk albüm olan Still Point'i dinlediğinizde Traffic, King Crimson ya da Family gibi grupları size hatırlatsa da bu yüzeysel bir benzerlik olmaktan öteye geçmiyor. Diğer yandan grubun vokali Mick Fettes'in ses rengi ve vokal tekniği ile ilgili olarak sürekli şekilde Joe Cocker ile karşılaştırıldığını da belirtelim. Ama bu durumun aslında aslı astarı da yok. Cocker'ın vokali nasıl kendine has bir yapıysa Fettes'in vokali de aynı şekilde özgün. Benzerliklerin olduğu kabul edilebilir ama bu taklit etmekten öte, tesadüfi benzeşme denilebilecek denli farklı bir ayrım.

Still Point konsept bir albüm olmasa da o tarz bir akışa sahip. Parçalar birbirini tamamlayıp, bütünlüyor. Birbirinden kopuk ya da uzaklaşan yapılara rastlamıyorsunuz. Bir de albümü Alman ya da İngiliz tarzı Progresive Rock ile karşılaştırma hatasına düşmeyin. Madder Lake, Avustralya folklorundan beslenen bir Progressive Rock yapıyor.

MADDER LAKE

Mick Fettes / Vokal
John McKinnon / Piyano, Org
Brendon Mason / Gitar
Kerry McKenna / Bass, Synthesizer, Vokal
Jack Kreemers / Davul, Conga, Gong

STILL POINT

01 - Salmon Song 8:23
02 - On My Way to Heaven 4:53
03 - Helper 5:12
04 - Listen to the Morning Sunshine 5:03
05 - Goodbye Lollipop 3:37
06 - Song for Too Little Ernest 4:29
07 - 12lb. Toothbrush 6:02

20 Şubat 2023 Pazartesi

Nemo / Doin' Nuthin' (1974)

Kısa ömürlü gruplardan biri olan Nemo, yaklaşık 1.5 yıl süren kariyerine 2 albüm sığdırmayı da başarmış. Albümler alışılmışın çok dışında bir müzikal anlayışın ürünü. Her iki albümü de dinlerken zorlanmak, alışamamak, tuhaf karşılamak çok normal. 

1972 yılında Fransa'da kuruluyor Nemo. Kolektif şekilde müzik yapmaya çalışan müzisyenlerden oluşuyor. Grubun iki üyesinin adını anmak çok önemli. Zira anlaşılan o ki müzikal yapıyı belirleyen de bu iki kişi. İlki François Bréant. Kendisi Magma'nın bazı üyeleriyle de çalışmış Avant-Garde bir müzisyen. Normalin dışına çıkmayı seven tiplerden. Diğeri de Albert Marcoeur ki o da Avant-Garde müzik denince aklan gelen isimlerden biri. Bu ikilinin yanında, diğer grup elemanları da benzer bir anlayışa sahip olmalılar ki bu iki değişik albümün altından başarıyla kalkabilmişler.

İlk albüm grubun adını taşıyor. Daha sonra bu albüme de değinmek gerek. Ama konumuz olan ikinci ve son albüm Doin' Nuthin', Nemo'ya giriş için seçilebilecek en doğru albüm denilebilir. Dinledikten sonra ya sever ya da nefret edersiniz. Bari en belirgin özelliklere sahip olanı dinleyin de öyle karar verin.

Albüm çok kısa bir süre içerisinde kaydedilmiş. Genel olarak nereye, hangi janra sokacağınızı bulmakta zorlanacağınız tipte albümlerden. Genel düşünce Eclectic Prog oldukları yönünde. Ama zaten o genel düşünce daha çok "ya bunu da koyacak yer bulamadık, ne yapsak.. neyse dur Eclectic Prog diyelim" kafasıyla işliyor sanırım. Sınıflandırmakta zorlanılan her şeyi Eclectic içine atmak gibi bir alışkanlık edinilmiş. Lakin Nemo, Eclectic Prog olarak sınıflandırılıp geçiştirilebilecek bir müzik yapmıyor. Jazz'dan besleniyor, Heavy Psychedelic Rock içeriyor, Funk olmazsa olmazlardan, Avant-Garde Rock albümün içinden geçiyor. Bütün bunları toparlayıp hadi Eclectic Prog diyelim bari :)

Özellikle vokalin öne çıktığı anlarda avangard bir yaklaşımın üzerinde ciddi şekilde duruyorsunuz. Benzer etki müzikal bakış açısında da var. Fakat Funk da albümün pek çok yerinde etkin şekilde yerini alıyor. Sertleştiği yerlerde Jazz'dan Psychedelic'e doğru uzanan pasajlara da rastlıyorsunuz. Enstrümanların kullanımı albümde çok iyi. Yukarıda bahsettiğimiz bütün müzikal etkileri yaratmayı ustalıkla başarıyorlar. Değişik... çok değişik...

NEMO

Marc Perru / Gitar, Davul, Vibraphone, Vurmalılar, Vokal
François Bréant / Klavye, Org, Vokal
Emmanuel Lacordaire / Gitar, Vurmalılar
Pascal Arroyo / Bass, Piyano, Org, Vokal
Albert Marcoeur / Alto Saksafon, Klarinet, Bass Klarinet
Clement Bailly / Davul, Cabasa
José Bartel / Vokal, Gong
Arthur Young / Trompet
Ronnie James / Trompet

DOIN' NUTHIN'

01. Black Art (2:50)
02. Doin' Nuthin' (3:04)
03. Manutension (6:28)
04. Bouleau Bleu (3:35)
05. Suzy Chong Song (3:04)
06. Baron Samedi (5:08)
07. Try And Be Yourself (5:09)
08. The Waving Theme (2:40)

19 Şubat 2023 Pazar

The Mannheim Rock Ensemble / Rock Of Joy (1971)

Bazen tuhaf diye bahsettiğimiz gruplar oluyor. Ama bunların içinde en tuhaf olanı The Mannheim Rock Ensemble. Gerçekten de yaptıkları müzik, grup elemanları filan düşünüldüğünde bir yandan "acayip şekilde iyi" gelirken diğer yandan da "fena halde tuhaf" diye yorumlayabiliyorsunuz. 

The Mannheim Rock Ensemble aslında bir grup değil. Bir araya gelmiş müzisyenlerden oluşan bir topluluk. Topluluğu ilginç kılan Japon Jazz müzisyenleri ile Japon Rock müzisyenlerinin bir araya gelmesi. Albümü ilginç kılan ise bu karma topluluğun, Klasik Müzik bestelerini Heavy Psychedelic Rock ve Progressive Rock olarak yorumlaması. Genel olarak bilindik parçalar (Hungarian Dance, A Song Of Joy, Wedding March, Fur Elise, Turkish March) tercih ederek popülerliği de elden bırakmak istememişler gibi bir esinti hissetseniz de parçaların yorumlanışı olarak baktığınızda işin hakkını vererek yaptıkları ortada.

Grup hakkında tarihsel bilgi çok fazla mevcut değil. Olan bilgilerin doğruluğuna dair de şüpheler var. Yine de efsanevi Japon müzisyen Shinki Chen'in bu albüme katkıları ve dokunuşları olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. Chen dışında grup elemanları olarak Hiro Tsunoda, Hiro Yanagida, Hiroki Tamaki, Masahiko Satoh, Masayoshi Kabe, Takeshi Inomata'nın isimleri geçiyor. 

1971 yılında bir araya gelip tek albüm kaydedip dağıldıkları da bilinenler arasında. Doğal olarak grubun sadece bir proje için bir araya geldiğini düşünmek de çok normal. Katıldıkları herhangi bir Festival, konser ya da dinletiye dair de en ufak bilgi bulunmuyor.

Yani eldekiler sadece grubun yaptıkları. Nefis bir şekilde Klasik müziğin en çok bilinenlerinden bazılarını kendilerina has bir şekilde yorumlamışlar. Bu arada belirtelim, klasik müzikten besleniyor olmaları albümü tam anlamıyla bir Progressive Rock albümüne çevirmiyor. Çünkü burada, bu albümde yaptıkları şey Heavy Psychedelic Rock. Birbiri ardına gelen sağlam gitarları, aralara sokuşturdukları doğaçlamalar, ana yapıya bağlı kalıp üzerine yaptıkları çeşitlemeler ile Progressive'e çok yaklaşan bir yerdeler. Ama tam olarak da değiller. Özellikle Fur Elise yorumunu dinlediğinizde işin rengi ortaya fena halde çıkıyor.

Sık sık dinleyebileceğiniz, dinledikçe daha fazla bağlanacağınız türde ve sertliği, klasik müziğe rağmen elden bırakmadan devam eden bir albüm Rock Of Joy.

THE MANNHEIM ROCK ENSEMBLE

Shinki Chen / Gitar
Hiro Tsunoda / Davul, Vokal
Hiro Yanagida / Klavye, Org
Hiroki Tamaki / Keman
Masahiko Satoh / Piyano
Masayoshi Kabe / Bass
Takeshi Inomata / Davul
Kimio Mizutani / Elektrikli Gitar, Gitar

ROCK OF JOY

01 - Hungarian Dance (3:24)
02 - A Song of Joy (2:59)
03 - Nocturne Op.9-2 (5:21)
04 - Wedding March (2:39)
05 - Ave Maria (3:12)
06 - Fur Elise (4:32)
07 - Invitation to the Dance (5:29)
08 - Going Home (2:57)
09 - Fantaisie-Impromptu (3:24)
10 - Turkish March (2:21)

18 Şubat 2023 Cumartesi

Flea / Topi O Uomini (1972)

Kimliğini bir türlü bulamamış gruplardan biri Flea. 1971 yılında Sicilya, İtalya'da Flea On The Honey adıyla kuruluyorlar. Grup üyeleri çıkardıkları 3 albüme de değişmiyor ama grubun adını ikinci albüm'de Flea, üçüncü albümde ise Etna olarak değiştiriyorlar. İlk albümdeki Hard Rock'tan yola çıkan tarz, ikinci albümde yine sert öğeler içeren bir Progressive Rock'a, ardından yani üçüncü albümde de Jazz varyasyonuna dönüşüyor. Farklı bir açıdan bakıldığında grup elemanlarının ne kadar yetenekli oldukları da söylenebilir elbette. Ama durdukları yerde durabilselermiş, özellikle de konumuz olan Topi O Uomini albümündeki müzikal başarıyı devam ettirebilselermiş daha da iyi olurmuş. Hoş, Etna olarak a fazlasıyla iyiler ama kişisel olarak Flea daha çekici geliyor.

Genel olarak RPI yani Rock Progressivo Italiano içerisine dahil edilen grubun bu kategoriye dahil edilmesine sözümüz yok elbette. Aksi düşünülemeyecek kadar janrın bütün hikayesine uyuyorlar. Lakin ilk albümdeki, müzisyenlerin isimlerini İngilizce yapma çabası biraz komik de kaçıyor. Neyse ki Topi O Uomini'de bu yanlıştan dönüp kendi isimleriyle albümde yer alıyorlar. Popülerleşme kaygısı güderek böyle bir oyun oynadıkları aşikar, lakin buradan bakınca da çok saçma duruyor.

Flea On The Honey albümündeki müzikal başarısızlık (zira kalitesi sonraki albümlere oranla oldukça kötü) ticari açıdan çok fazla etkilememiş ve bir miktar kazanç sağlamışlar. Ama kendilerini tam anlamıyla gösterdikleri, hem müzikal hem de ticari başarı yakaladıkları albüm da Topi O Uomini olmuş. 4 uzun parçadan oluşan albüm RPI'ın iyi niteliklere sahip örneklerinden biri.

Bazı bölümlerde kendinden sonra albüm kaydeden ve daha önce de blog'a konuk ettiğimiz Lard Free ile benzeşiyorlar. Fakat bu bire bir benzerlik değil. Tarzları, bakış açıları birbirlerine yakın gibi geliyor dinlediğinizde. Enstrüman kullanımları da Lard Free kadar iyi. Hatta bazı açılardan bakıldığında daha iyi oldukları bile söylenebilir. Vokalin ses özellikleri çok olmamakla birlikte albüme sağladığı katkı da yadsınamaz.

Aynı elemanlardan oluşan 3 farklı albüm dinlemek isterseniz bu grup o iş için biçilmiş kaftan. Her albümde de yaptıkları işin hakkını verdiklerini de söylemek gerek. Yine de grubun en iyi albümü olarak Topi O Uomini'nin adını vermek yanlış olmaz.

FLEA

Carlo Pennisi "Charlie" / Gitar, Mandolin, Vokal
Antonio Marangolo "Tony" / Piyano, Harmonium, Armonika, Lead Vokal
Elio Volpini "Nigel" / Bass, Soprano Saksafon, Vokal
Agostino Marangolo "Dustin" / Davul, Vurmalılar, Vibes

TOPI O UOMINI

01. Topi O Uomi (20:21)
02. Amazzone A Piedi (4:08)
03. Sono Un Pesce (6:28)
04. L'Angelo Timido (5:49)