1 Nisan 2023 Cumartesi

Goma / 14 De Abril (1975)

İspanya, Endülüs'ten tek albümlü efsaneler listemize sağlam giriş yapabilen gruplardan biri Goma. Oldukça yetenekli ve müzikal anlayışları oturmuş müzisyenlerden oluşuyor. Zaten grup, Chilcle, Caramelos Y Pipas ve Gong (İngiltere çıkışlı olan Gong değil) isimli grupların elemanlarından oluşuyor. Yani öncesinde oldukça iyi birikimleri var ve doğal olarak da bu albüme yansımış.

Albümün adı grubun kurulduğu gün olan 14 Nisan 1974'ten geliyor. Yetmemiş üstüne bir de kaydettikleri albümü 14 Nisan 1975 tarihinde yayınlamışlar. Bütün olay 14 Nisan üzerine dönüyor diyebiliriz yani. Lakin o 14 Nisan da artık nasıl bir günse, enfes bir albümün varlığına yol açmış. 

Albüm pek çok türe göndermeler içeren ve pek çok tarzdan beslenen bir yapıya sahip. Bu nedenle de Eclectic Prog olarak nitelendirebiliriz. Symphonic Rock / Symphonic Prog ile de içli dışlı bağlantılar bulunduğu için bu türe dahil edilmesi de kabul edilebilir bir anlayış olabilir. Ama hepsini bir kenara bırakın, albüm gerçekten de enfes. Dinledikçe daha fazla dinleyesiniz geliyor. Diğer yandan bazı gruplar için özellikle belirttiğimiz, keşke başka albümler de kaydetselermiş cümlesi bu grup için de fena halde geçerli. Fakat yapılabilecek çok fazla şey yok, eldeki ile idare etmek durumundayız.

Grubun tarzı ve albümün içeriği akustik gitar ile sağlanan İspanyol dokunuşlarını içerirken asıl ilhamını ise İngiliz Rock kültüründen alıyor diyebiliriz. Albümü dinlerken aklınıza Van Der Graaf Generator, King Crimson gibi gruplar geliyor ki bu tam da Goma'nın beslendiği tarzları işaret ediyor. Tabi bu beslenme biçimi aynen alıp kullanma gibi bir sonuç doğurmamış neyse ki. Grup kendine has bir müzikal anlayış yaratmayı başarabilmiş. Bazı noktalarda İngiliz bazı noktalarda İspanyol gibi görünse de onlar tam anlamıyla Goma diyebiliriz rahatlıkla.

Albüm 4 parçadan oluşuyor bu arada. En kısa parçanın 8 dakika olduğu düşünüldüğünde ne beklemeniz gerektiğini az çok çıkartabiliyorsunuz. Üstüne bir de beklentilerinizi daha fazla yükseltmeniz gerektiğini de belirtelim. Daha ne olsun?

Son olarak Goma'nın ve 14 De Abril'in, çölün ortasında sıcaktan kavrulurken karşınıza çıkan 1 kasa bira gibi geldiğini belirtmeden geçmeyelim.

GOMA

Alberto Toribio / Klavye, Sesler
Antonio Rodriguez / Davul, Sesler
Manuel Rodriguez / Gitar, Sesler
Pepe Lagares / Bass, Sesler
Pepe Sanchez / Saksafon

14 DE ABRIL

01. Aqui y Ahora (11:43)
02. Madre Tierra (8:11)
    a) Madre Tierra
    b) Pellicozo
03. Un Nuevo Abril Sin Sal (8:15)
04. Shooting Up (11:37)

31 Mart 2023 Cuma

Group 1850 / Paradise Now (1969)

İngiltere'yi işin içine katmadan düşünürsek, Avrupa kıtasının ilk Progressive Rock gruplarından biridir Group 1850. Hollanda çıkışlı olan grubun öncesi 1964 yılına, The Klits grubuna dayanır. Ortaya karışık bir şeyler yapmaya çalışan The Klits zamanla evrilip 1966 yılında Group 1850'ye dönüştü. Sağlam çalıyorlardı ve hemen kendilerine bir kitle edinmeye başladılar. Çıktıkları konserlerde sahne performansları çok iyiydi. 

1967 yılında en büyük çıkışlarını ve en iyi sahne performanslarından birini sergilediler. Amsterdam'a konsere gelen Mothers of Invention'ın ön grubu olarak sahneye çıktılar. Sergiledikleri performans Mothers of Invention elemanları tarafından da acayip beğenilmişti. Bu motivasyonla ilk albümleri Agemo's Trip To Mother Earth'ü kaydedip yayınladılar. 1968 yılında yayınlanan albüm Hollanda'nın ilk konsept albümüdür.

Pink Floyd'un Saucerful of Secrets albümü ile açtığı yolda ilerleyen grup, müzikal anlayışına pek çok tür ve tarzdan etkiler yerleştirirken Progressive yapıyı fazlasıyla güçlenirmişti. 1969 yılında, konumuz olan ikinci albüm Paradise Now yayınlandı. Albüm hem grubun hem de o dönemde Hollanda'nın en iyi albümü niteliğindeydi. Konserler ve sahne şovları birbiri ardına gelmeye başlamıştı grup için. Avrupa'nın pek çok yerinde bilinir hale gelmişler, albümleri de ortalamanın üzerinde satar bir durumdaydı. Fakat normal insanlar olmayan grup elemanları 1974 yılında Orange Upstairs adıyla sahne aldılar. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Group 1850 dağılmış mıydı? Adamlar neden sahnede başka bir isimle duruyorlardı? Bu karışıklık hali yaşanırken üzerine bir de aynı grup ismiyle albüm yayınladılar. Sonra ne olduysa bir anda başa dönüp tekrar Group 1850 adını aldılar ve 1975 yılında üçüncü ve son albüm olan Polyandri'yi yayınladılar.

Fakat üçüncü albümün ardından çok uzun bir süre bir arada kalamadılar ve grup yılın sonlarına doğru dağıldı. Elemanların hepsi başka gruplara katılarak yollarına devam ettiler.

Paradise Now, Psychedelic yönü fazlasıyla ağır basan bir albüm. Bazı noktalarda o kadar yükseliyor ki Space Rock'a dönüşmeye bile başlıyor. Gitar bölümleri ile kimi yerlerde Jimi Hendrix Experience'i hatırlatırken kimi yerlerde ise kapının arkasında Pink Floyd duruyormuş gibi hissettiriyor. İnsanı fazlasıyla yakalayan, derinden etkileyen, coşkuyla alıp sürükleyen bir albüm Paradise Now.

GROUP 1850

Peter Sjardin / Vokal, Flüt, Org
Daniel van Bergen / Gitar, Piyano
Ruud van Buuren / Bass
Beer Klaasse / Davul
Dave Duba / Gitar

PARADISE NOW

01. Paradise Now (5:22)
02. Friday I'm Free (2:54)
03. Hunger (4:54)
04. Circle (1:08)
05. Lonelyness (2:22)
06. Martin en Peter (1:55)
07. ?! (7:05)
08. Purple Sky (10:53)

30 Mart 2023 Perşembe

Strange Days / 9 Parts To The Wind (1975)

İngiltere'den çıkma Strange Days'in enfes albümünün yanında yedikleri en büyük halt, grubun en bilinen, popüler anında Londra'daki 100 Club adlı konser mekanında verecekleri konsere ön grup olarak Sex Pistols'ı davet etmeleridir. Sex Pistols bu konserden sonra bilinir hale gelmiş ve Punk'ın doğuşunu imgelemiştir. Onun dışında grupla ilgili yani Strange Days ile ilgili söylenebilecek en ufak kötü bir söz bulamıyorum, kendi adıma.

70'lerin şaşaalı Progressive Rock döneminde, geriden gelen gruplardan biri olarak kuruluyorlar. Kısa sürede verdikleri konser ve dinletilerle de epeyce ön plana çıkıyorlar. Yaptıkları albüm anlaşmasının hemen ardından çıkardıkları ilk ve tek albümle, özellikle İngiltere ve Hollanda'da epeyce bir başarı elde edip tanınır hale geliyorlar. Hemen ardından da grup elemanları arasındaki müzikal fikir ayrılıkları nedeniyle dağılıyorlar ki gruptan ayrılanlar içerisinde Gordon Giltrapp ve Illusion'a katılanlar da var. Bu arada Strange Days'in, Paul Travis'in grubu Travis'ten ayrılanlarca kurulduğunu ekleyelim. Tek albümlü gruplardan biri olan Travis'ten ayrıldıktan hemen sonra kurulan grup ticari olarak düşünüldüğünde Travis'ten daha başarılı. Bu başarının en büyük sebeplerinden biri de daha Pop bir yaklaşım sergilemelerinden geliyor. Melodik açıdan zorlayıcı olmak yerine daha hafif melodiler kullanarak işlerini görüyorlar 9 Parts To The Wind albümünde.

Fruupp, Genesis, Supertramp gibi gruplardan gelen anlayışın 10cc ile birleşmesi gibi düşünülebilir Strange Days'in müzikal anlayışı. Fakat 10cc gibi de iyice popüler müziğe kaymış değiller. Albüm, Folk üzerinden giden hafif bir yapıya sahip diyebiliriz. Albümdeki enstrüman kullanımları da oldukça iyi. Bir önceki gruptan edindikleri deneyim ile birlikte albümün altından kalkmayı başarabilmişler.

Az önce de dediğimiz gibi genel yapı Folk'tan beslenen bir Progressive Rock ya da Progressive Folk türevi. Fakat daha popüler olabilmek adına (Supertramp'in yaptığı gibi) araya Pop sosu katmayı unutmamışlar. Fena da değil aslında. Arada bahsettiğimiz hafif nitelikli albümlerden biri. Yormadan ama çok boşa da kaçmadan dinlettiriyor kendini. Özellikle ilkbahar zamanları, yazın başları gibi dönemlerde fazlasıyla ilgi çekici ve keyif verici bir hal alabiliyor 9 Parts To The Wind.

STRANGE DAYS

Graham Ward / Vokal, Lead Gitar
Eddie McNeil / Davul, Vurmalılar
Phil Walman / Vokal, Bas
Eddie Spence / Klavye

9 PARTS TO THE WIND

01 - 9 Parts to the Wind (4:31)
02 - Be Nice to Joe Soap (6:47)
03 - The Journey (10:06)
04 - Monday Morning (4:06)
05 - A Unanimous Decision (8:28)
06 - 18 Tons (7:35)

29 Mart 2023 Çarşamba

Probe 10 / There Is A Universe (1975)

Amerika'dan çıkmış en iyi Jazz Rock, Fusion ve Progressive Rock gruplarından biri de Probe 10. İnanılmaz bir coşkuyla kaydettikleri albümde kendinizi kaybetmeniz çok olası bir durum. Neyin nerede başlayıp bittiği, nereye gittiği ve nerelere gidebileceği konularında baş yapıt niteliğinde bir tek albüm. Doğal olarak tek albümlü efsaneler listemizde yerlerini alıyorlar.

1973 yılında Pennsylvania'nın Leigh Valley bölgesinde, lise arkadaşlarınca kurulan bir grup Probe 10. Başlangıçta neyi amaçladıklarını bilmiyoruz ama çıkan sonuca kendilerinin de şaşırdığına oldukça eminiz. Grup hakkındaki bilgilerimizin hepsi de bu kadar. Belli başlı kaynaklarda olmadığı gibi ayrıntılı araştırmanın ardından da elinizde yine aynı bilgilerle kalakalıyorsunuz. 

Albümle ilgili pek çok eleştiri bulunuyor. Bunların bir kısmı albümü yere göğe sığdıramazken, diğer kısmı ise yerin dibine batırıp batırıp çıkarıyor. Müzikal anlamda bu kadar acımasızlığı hak edecek bir anlayışa sahip değiller grup olarak. Biraz ham oldukları, bazı şeylerin tam oturmamış olduğu söylenebilir elbette. Ama albümün yapımcılığını bile kendileri üstlenmişler. Bunun sonucunda da teknik imkansızlıklarla boğuştuklarını anlamak zor olmasa gerek. Bütün o teknik kısıtlamalara ve imkansızlıklara rağmen kaydettikleri parçalar gerçekten de çok iyiler. Melodik yaklaşımlarının popülariteye kaymadan devam etmesi de işin ekstrası denilebilir. Melodiler kendi içlerinde dağılarak fazlasıyla gelişiyorlar. Tabi arada bir parçanın, başka bir parçanın devamı olduğu ve bu nedenle de yarı önceki melodi yarı yeni melodi içermesi de önemsizleşiyor.

Kategorilendirme konusunda sıkıntı yaşamayacağınız There Is A Universe, Psychedelic Rock etkileri barındırsa da genel anlamda Jazz Rock ve Fusion etrafında dönüyor. Yerinde durmadan gelişen ve değişen bir yapıya sahip olduğu için de Progressive Rock ana başlığı altında listelenmesi çok normal.

Temelde 4 elemandan oluşsa da albümde fazlaca müzisyen bulunuyor. Konuk müzisyen olarak eklenen bu müzisyenlerin Jazz ile ilgisi parçaların ve albümün her yerinde hissediliyor. Neredeyse 40'lı yılların Big Band'leri gibi coşkulu ve gürültülü yaptıkları girişlerle, uzayıp giden ve başladığı yere dönemeyen melodileriyle, üst seviyeye yaklaşan enstrümantasyonu ile arşivde olmazsa olmaz albümlerden biri There Is A Universe.

PROBE 10

James McGee / Elektrikli Bass, Elektrikli Gitar, Flüt, 12 Telli Gitar
Jeff Saussier / Trompet, Korno
Bill Jones / Elektrikli Gitar
Barry L. Bachman / Vurmalılar

Konuk Müzisyenler
Tom Nicholson / Rhodes Piyano
Brian Gerhab / Flüt
Diane DuBois / Flüt
Samuel Creyer / Flüt, Alto Flüt
Mason Profit / Recorders
Linda Kistler / Keman
Susan Rudelitch / Vokal
David Robert Scheirer / Vokal, Babbling Brook

THERE IS A UNIVERSE

01. There Is A Universe (6:17)
02. Invasion Of The Malladroids(Invasions) (6:21)
03. Invasion Of The Malladroids(Fields Of Malladroy;Battle) (4:04)
04. Invasion Of The Malladroids(Dirge; Will There Never Be An End) (2:04)
05. Intergalactic Crossfire (3:56)
06. Solar Winds (4:57)
07. To Improve A Dream (2:21)
08. Galaxy Fire (6:08)

28 Mart 2023 Salı

Snakes Alive / Snakes Alive (1975)

Avustralya'dan çıkmış en enfes gruplardan biri de Snakes Alive. Kısa ömürlü bir proje olmasına rağmen, kaydettikleri tek albümle malum listemize üst sıralardan girmeyi hak ediyorlar. O kadar ilginçler ki albümü bile sadece 50 adet basıp, hem de kapaksız bir şekilde satışa sunmuşlar. Muhtemelen 5 parasız bir durumdaydılar ve / veya (varsa eğer) yapımcı firma da çok ciddiye almamıştı grubu. Bugünden bakıldığında büyük bir hata ettiklerini anlamışlardır diye tahmin ediyoruz.

1974 yılı ortalarına doğru bir araya gelen grup elemanları hızlı bir şekilde albüm kaydına girmişler. Kayıtlar sırasında yaşanılanlar oldukça keyifliymiş. Parçaları da o keyfin içerisinde doğaçlama olarak çalmışlar. Elbette yazılmış parçalar bunlar ama düzenleme yapmak yerine bodoslama girmeyi tercih etmişler. Belki de o nedenle albümdeki parçalar bu kadar coşkulu bir şekilde ilerliyor.

Bazı kaynaklarda Crossover Prog olarak sınıflandırılsalar da Jazz Rock'tan beslenen bir Progressive Rock anlayışları olması, bu sınıflandırmayı kabul etmiyor gibi sanki. Parçalarda popüler müziğe yakınmış gibi görünen bölümler var ama bu benzeşmeden öteye gitmiyor. Aksine, popüler müzikte yapılanın çok ötesine geçmeyi amaçlıyorlar ve başarıyorlar da. Parçaların gidişatlarındaki karmaşık yapı, enstrümanların ileri derecede iyi ve yaratıcı kullanımı Crossover Prog tanımlamasını pek hak etmiyor diye düşünüyorum.

Hepsi birbirinden uzun 5 parçadan oluşan albümde yapabilecekleri her şeyi yapmış gibi görünüyorlar. Belki de bu nedenle dağılmışlardır diyeceğim ama grup ile ilgili tarihsel bilgimiz gerçekten de kısıtlı. Bu arada belirtelim, albüm 50 kopya olarak basılıp dağıtıldıktan sonra uzunca bir süre aranılan parçalardan biri haline gelmiş. 90'ların ikinci yarısından sonra korsan CD'lerin çoğalması ile birlikte albüm de yeniden ortaya çıkmış. Plak'tan kaydedilmiş korsan versiyonun 1 milyondan fazla kopya sattığına dair söylentiler mevcut. Bu sürecin ardından geçen yaklaşık 25 yıldan sonra da albüm yeniden, ve bu kez ikili plak olarak 2020 yılında yayınlandı. Snakes Alive'a ait tüm kayıtlar, demolar, samplelar vs. albümle birleştirilip piyasaya sürüldü. Albümün gün yüzüne çıkmasında en büyük emek grubun Bass gitaristi Michael Vidale'e ait. Zira adam tüm kayıtları elinde tutup, kaybetmemeyi başararak bugünlere kadar getirmiş.

SNAKES ALIVE

Michael Vidale / Bass
Peter Nykyruj / Davul
Alex Ditrich / Klavye
Boris Peric / Gitar
Jonas Thomas / Saksafon, Flüt, Vokal
Colin Campbell / Trompet

Konuk Müzisyen:
Ralph Cooper / Vurmalılar

SNAKES ALIVE

01. Abberations (8:52)
02. Snakes Alive (5:18)
03. Theme for Myra (7:18)
04. Dear Suzy (11:23)
05. Fruit Pie (6:27)

27 Mart 2023 Pazartesi

Mémoriance / Et après... (1976)

70'lerin ikinci yarısının başlangıcında kurulan Fransız Symphonic Prog grubu Mémoriance, 2 albüm kaydedip dağılsa da bu janr içerisinde kendine sağlam bir yer edinmiş gruplardandır. Farklı türleri karıştırarak kendilerine has bir anlayış geliştirmişlerdir. 2 albümle kalmış olmaları bir miktar üzücü olsa da bununla da idare ederiz diye düşünüyorum.

Fransa'nın ilk dalga Symphonic Prog döneminin ardından ortaya çıkan Mémoriance'ın Atoll, Ange, Carpe Diem gibi grupların tarzlarından etkilenmiş olduğu aşikar. Fakat tam anlamıyla onların kopyaları da sayılamazlar. Hatta bahsi geçen gruplara oranla Rock öğesi biraz daha alttan ve sert vuruyor Mémoriance'da. Psychedelic etkilerinin göründüğü anlarda da fazlasıyla kopuyorlar o gruplardan.

Bazı kaynaklarda Steve Hackett tarzı gitar kullanımı ve Pink Floyd'un Wish You Were Here dönemini hatırlattığı söylense de pek aldırış etmeyin. Doğruluk payı olmakla birlikte üzerinde çok fazla durulacak bir durum da değil bu. 

Et Aprés'te Jazz Rock'un varlığından da söz edebiliyoruz. Psychedelic Rock ile birleşen ve az önceki fikirdeki Pink Floyd'a benzeme durumunu ortaya çıkaran bir şekilde ilerliyor Jazz Rock Mémoriance'da. Tabi belirsizliklerle örülü bir yaklaşım bu çoğunlukla. Tam olarak Jazz Rock olmadığı gibi Psychedelic Rock'ın da öne çıktığını pek fazla söyleyemiyoruz.

Albümde biraz rahatsız eden tek şey vokal dilinin Fransızca olması. Bu ili Rock içerisinde sevenler vardır tabi ama kişisel olarak benim kulağımı tırmalıyor çoğunlukla. Vokale takılıp albümü dinleyememe durumuna kadar giebiliyorum. Gerçi Et Aprés... 'de bu durum çok fazla ortaya çıkmıyor. Zira vokalin parçalara katkısı minimal düzeyde tutulmuş. İyi bir tercih yapılmış diyebiliriz.

Enstrüman kullanımları da oldukça iyi albümde. 70'lerin başındaki ezici üstünlükteki enstrümanlardan ve müzisyenlerden sonra böyle olması da çok normal diye düşünüyorum. Gerçi buradan sonra iş Punk'a ve 80'lerde ne idüğü belirsiz bir duruma kadar da gitti, o da ayrı konu. 

Havaların güzelleşmeye başladığı bu günlerde dinledikçe dinleyeceğiniz, kendinizi kaptırdıkça içinden çıkamayacağınız nitelikte albümlerden biri Et Aprés... Dinledikçe de Mémoriance'ın ne kadar iyi bir grup olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Hakkını telim etmemiz, arkalarından saygılı davranmamız gereken gruplardan yani.

MÉMORIANCE

Jean-Pierre Boulais / Lead Gitar, Ritim Gitar, Vokal
Claude Letaillenter / (?)
Jean-François Périer / Klavye, Vokal
Didier Guillaumat / Vokal, Lead Gitar
Didier Busson / Davul, Vurmalılar
Michel Aze / Bass, Vokal

ET APRÉS...

01. Je Ne Sais Plus (8:47)
02. La Grange Mémoriance (10:59)
03. Et Après (10:23)
04. Tracsir (4:48)

26 Mart 2023 Pazar

CCS / CCS (1970)

CCS ya da diğer adıyla C.C.S. aslında tam anlamıyla yaratıcı ve özgün bir grup değil gibi gelebilir başta. Bunun en temel sebebi de cover parçaların albümlerdeki yoğunluğudur. Lakin başkalarının parçalarının farklı tarzlarda yorumlamanın da büyük beceri işi olduğunu düşünürseniz ve grubun bunu yaparken gerçekten de kendilerine has bir şekilde yaptıklarını kabul ederseniz CCS ortalamanın çok üzerinde bir grup olarak çıkar karşınıza.

1970 yılında İngiltere'de Alexis Korner ve Damiarkalı vokalist Peter Thorup tarafından kuruluyor. Grupta ya da albümde / albümlerde çalan diğer elemanların hepsi stüdyo müzisyeni. Yani tam anlamıyla bir grup ruhu da yok diyebiliriz. Yine de müzisyenler hem enstrümanlarına hakimiyet hem de yaptıkları işin bilincine fazlasıyla vakıf olduklarından, gerçekten de 70'lerin kolektif bilinci üzerinde gidip geliyorlar. Bu arada sırası gelmişken CCS'in açılımını da yazalım. Collective Consciousness Society yani Kolektif Bilinç Topluluğu.

Grubun albümlerdeki genel tarzı hep aynı çevrede dolaşıyor. Jazz Rock, Blues Rock, Heavy Psychedelic Rock üzerine kurulu bir müzik anlayışları var. Tabi Alexis Korner'ın Blues geçmişi düşünüldüğünde bu çok da normal geliyor insana.

Konumuz olan ilk albümün ardından 1972 ve 1973 çıkardıkları diğer iki albümden sonra farklı yönlere dağılarak gruba son vermişler. Geride bıraktıkları 3 albümle belli bir miktar ticari başarı kazanmış olsalar da hiçbir zaman beklentilerini de karşılayamamışlar. 

Başta bahsettiğimiz cover meselesi de yüksek ihtimalle grubun hem ticari kaygılar gütmesi hem de farklı versiyonlar oluşturmak istemelerinden kaynaklanıyor. Albüm en bilinen Blues klasiklerinden Boom Boom ile açılıyor. eğişik bir bakış açısı kattıkları ikinci parça ise uzun zamandır Rolling Stones klasiği olarak kabul edilen (I Can Get No) Satisfaction. Aynı şekilde ama bambaşka bir versiyonla, Led Zeppelin'in Whola Lotta Love'ı da albümde bulunuyor. Onun ardından gelen parça ise Jethro Tull'dan Living in the Past ki onun da enfes ve orijinal versiyonuyla neredeyse alakasız bir coverı albümde yerini alıyor.

Cover parçaları sevmiyor olsanız bile bu albümle birlikte o konuda fikirleriniz tamamıyla değişiyor. Alexis Korner'ın ne değişik ve yaratıcı bir müzisyen olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

CCS

Spike Heatley / Bass
Herbie Flowers / Bass
John Cameron / Elektrikli Piyano
Barry Morgan / Davul
Tony Carr / Davul
Neill Sanders / French Horn
Alan Parker / Gitar
Bill Le Sage / Vurmalılar
Jim Lawless / Vurmalılar
Bob Efford / Saksafon, Woodwind
Danny Moss / Saksafon, Woodwind
Harold McNair / Saksafon, Woodwind
Peter King / Saksafon, Woodwind
Ronnie Ross / Saksafon, Woodwind
Tony Coe / Saksafon, Woodwind
Bill Geldard / Trombon
Brian Perrin / Trombon
Don Lusher / Trombon
John Marshall / Trombon
Greg Bowen / Trompet
Harry Beckett / Trompet
Henry Lowther / Trompet
Kenny Wheeler / Trompet
Les Condon / Trompet
Tony Fisher / Trompet
Alexis Korner / Gitar, Vokal
Peter Thorup / Vokal

CCS

01 - Boom Boom 3:32
02 - (I Can't Get No) Satisfaction 4:30
03 - Waiting Song 4:32
04 - Lookin' for Fun 3:59
05 - Whole Lotta Love 3:41
06 - Living in the Past 3:46
07 - Sunrise 5:14
08 - Dos Cantos 8:05
09 - Wade in the Water 2:54

25 Mart 2023 Cumartesi

Warm Dust / And It Came To Pass (1970)

1968 - 1972 yılları arasındaki Jazz Rock'ın öne çıktığı dönemin sonuna yetişmiş bir İngiliz grubu Warm Dust. Daha önceleri sık sık bahsettiğimiz, Blood, Sweat & Tears ve Chicago gibi grupların öncülüğüyle başlayan hareketin içerisine sonradan katılmış olsalar da kendilerine has bir müzikal anlayış oluşturmayı başarabilmişler.

Grubun elemanlarından ikisi, daha sonraları popüler bir ikon haline gelen Ace grubunun elemanları olan Tex Comer ve Paul Carrack. Müzikal anlamda her ikisi de gruba çok fazla şey katsalar da grubun önde duran adamı ya da frontman'i Les Walker diyebiliriz. Tam olarak ona ait bir proje olmasa da Walker, Warm Dust için yapabileceğinin en fazlasını yapmış.

Birbiri ardına 3 albüm kaydedip yayınlayan grup daha sonraları grup içi müzikal anlaşmazlıklardan dolayı dağılmak zorunda kalmış. Elde kalan 3 başarılı albümün de ticari getirisi çok olmamış onu da belirtelim. Ara ara popüler bir anlayışa doğru hareket etmeye çalışıyorlar gibi görünse de aslında o tarz bir niyetleri de yok. Zira 3 albümde de yarattıkları tarzı devam ettirmeyi başarıyorlar. Sadece sos olarak biraz popülerlik katmışlar denilebilir.

Konumuz olan ilk albüm And It Came To Pass birbirinden farklı çok fazla türü bir arada barındırıyor. Temelde Jazz Rock çıkışlı olmasına rağmen Blues, Soul, Funk, Folk gibi pek çok tür albümdeki yerini almış. Bu tarzı geliştirirken biraz sade haliyle bırakmış olmalarından kaynaklı albüme Eclectic Prog etiketi yapıştıramıyoruz. Ama bazı kaynaklarda belirtilen Fusion kategorilendirmesi de pek doğru değil. Jazz Rock temelinde genişleyen bir Progressive Rock anlayışı var grubun. Yine bazı kaynaklarda bu tarzları Blood, Sweat & Tears ve Chicago ile karşılaştırılmaya çalışılıyor. Boş bir çabadan öteye geçemiyor elbette. Bahsi geçen her iki grubun da yeri hem müzik hem de Rock içerisnde bir başka. Zaman zaman hatta sıklıkla popüler yapılara kayıyor olsalar da öncü olmalarından, bu işi daha en başından beri yapıyor olmalarından kaynaklı bir alkışı hak etme durumu var. Lakin, Warm Dust her iki grupla da karşılaştırılmamalı, haksızlık olur.

WARM DUST

Dransfield "Les" Walker / Lead Vokal, Gitar, Armonika
Paul Carrack / Org, Piyano, Gitar
John Surgey / Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Flüt, Obua, Klarinet, Vibrafon
Alan Saloman / Bariton Saksafon, Tenor Saksafon, Alto Saksafon, Flüt, Obua, Piyano
Terry "Tex" Comer / Bass, Gitar, Recorder
Dave Pepper / Davul, Vurmalılar

AND IT CAME TO PASS

01. Turbulance (11:00)
02. Achromasia (7:13)
03. Circus (5:35)
04. Keep On Trucking (4:27)
05. And It Came to Pass (10:24)
06. Loosing Touch (7:44)
07. Blues for Pete (7:18)
08. Man Without a Straw (4:26)
09. Wash My Eyes (14:05)
10. Indian Rope Man (6:10)

24 Mart 2023 Cuma

The Peddlers / Suite London (1972)

The Peddlers
, 1964 yılında Manchester, İngiltere'de kurulan bir Jazz Rock grubudur. Grup, Roy Phillips (Piyano, Vokal), Tab Martin (Bass) ve Trevor Morais (Davul) tarafından kuruldu. İlk başta, Manchester'da çeşitli kulüplerde çalmaya başladılar ve kısa sürede popülerlik kazandılar. Blues, Jazz ve Pop müziği tarzlarını harmanlayan bir müzikal anlayışa sahipti. İlk albümleri olan Freewheelers 1967 yılında yayınlandı ve kısa sürede popüler oldu. Aynı yıl içerisinde Live At The Pickwick! Adında bir konser kaydı yayınladılar. İkinci stüdyo albümler Three in A Call ise 1968 yılında piyasaya sürüldü. Bu albümdeki "Comin' Home Baby" şarkısı, grubun en tanınmış şarkılarından biri haline geldi ve Three In A Cell de grubun en popüler albümlerinden biri olarak kabul edilir.

The Peddlers'ın müziği, Jazz, Soul ve Rock gibi farklı türlerden etkilendi. Özellikle, Roy Phillips'in özel bir vokal tarzı vardı ve gruba karakteristik bir ses kazandırdı. Şarkı söylemenin yanı sıra, Phillips aynı zamanda org çalıyordu ve bu da grubun caz etkilerinin öne çıkmasını sağlıyordu. Ayrıca, Tab Martin'in bass gitarı da gruba özgün bir sound katıyordu.

The Peddlers'ın hem en ünlü albümlerinden biri hem de konumuz olan Suite London, 1972'de yayınlandı. Albüm, grubun enerjik canlı performansını yakalayan bir kayıt olarak övgü aldı ve İngiltere'deki en iyi canlı kayıtlardan biri olarak kabul edildi. Suite London, Londra'nın tarihi yerlerine adanmış 3 bölümden oluşuyordu: "West End", "East End" ve "City". Albüm, öncelikle orkestra müziği ve vokallerin ağırlıkta olduğu bir albümdü ve Peddlers'ın önceki çalışmalarından farklı bir tarzda kaydedilmişti. Bu albümde gruba The London Philharmonic Orchestra da eşlik etmişti. Jazz, Soul ve Rock'tan etkilenen müzikal anlayış bu albümde kendini Symphonic Prog ve Progressive Rock olarak gösteriyordu.

The Peddlers, 1970'lerin başına kadar müzik yapmaya devam etti ve birçok başarılı albüm yayınladı. Ancak, 1976'da grup dağıldı ve üyeler solo kariyerlerine odaklandılar. Roy Phillips, 1980'lerin ortalarında kendi adını taşıyan bir albüm çıkardı ve solo kariyerine devam etti. Tab Martin, aynı zamanda solo müzik yaparken, film müzikleri ve televizyon şovları için müzikler besteledi. Trevor Morais ise, diğer müzisyenlerle çalışmaya devam etti ve dünya turuna çıkan birçok ünlü sanatçıya eşlik etti.

Sonuç olarak, The Peddlers, İngiltere'nin Jazz - Rock müzik sahnesinde etkili bir grup olarak yer aldı. Grubun enerjik canlı performansları ve Roy Phillips'in karakteristik sesi, onların öne çıkan özelliklerinden biriydi. The Suite London gibi albümleri, grubun en iyi çalışmalarından biri olarak kabul edildi ve İngiliz müzik tarihinde önemli bir yere sahip oldu.

THE PEDDLERS

Roy Phillips / Piyano, Vokal
Tab Martin / Bass
Trevor Morais / Davul

Konuk Müzisyenler:
The London Philharmonic Orchestra

SUITE LONDON

01 - This Strange Affair
02 - Raining In London
03 - Sequence Of Thought
04 - Did She
05 - In Juxtaposition
06 - Under London Lights
07 - River Lives
08 - I Have Seen
09 - Impressions (Movements 1, 2 & 3)
10 - A Year And A Day
11 - This Strange Affair (Reprise)
12 - This Is It
13 - A Year And A Day (Metamorphosis)

23 Mart 2023 Perşembe

Shylock / Gialorgues (1977)

Fransa'nın önde gelen Symphonic Prog gruplarından biri de Shylock. Hatta o dönemden bu yana, sürekli yapılan King Crimson karşılaştırmalarını, benzerlik bulma çabalarını, bambaşka olduğunu kanıtlama hareketlerini düşünürsek de Shylock için Fransa'nın King Crimson'ı demek yanlış olmaz. 

Grup, 1974 yılında Nice'de kuruluyor ve adını da William Shakespeare'ın Venedik Taciri isimli yapıtındaki kahramandan alıyor. Kahramanla çok büyük özdeşlik içerisinde olmasını beklemeyin tabi. 3 kişilik kadro ile uzun süreli bir çalışma temposunun ardından ilk albümleri Gialorgues'i kaydediyorlar. Albümün bütün masraflarını kendileri karşılıyor. Doğal olarak da albüme dışarıdan müdahale çok fazla olmuyor. Bu avantajı kullanarak kaydettikleri albüm CBS Records etiketiyle ve ilk etapta 1000 kopya ile piyasaya sürülüyor. Albümün çıktığı ilk günden itibaren de yukarıda da belirttiğimiz King Crimson karşılaştırmaları başlıyor.

İkinci albümün kayıtlarına başlamaya niyetlendiklerindeyse gruptaki tüm elemanların askerlik dönemi gelip çatıyor. 3'ü de askerlik yapmak için grubu bir süreliğine askıya almış oluyorlar. Döndüklerinde ise hızlı bir şekilde ikinci albüm Île de Fièvre'i kaydederler. Albüm ilkine oranla biraz farklıdır. Gruba yeni dahil olan bass gitarist Serge Summa ile birlikte ritim bölümü biraz daha Jazz Rock'a doğru kaymaya başlıyor ama albüm kaydı sırasında bunu minimal seviyede tutuyorlar.

Başarılı 2 albümün ardından grup bir arada kalamıyor ve dağılıyorlar. Bu işler normalde başarısız olunduğunda ortaya çıkar ama konumuz olan bu Fransızlar biraz değişikler işte. Gerçi müzikal anlaşmazlıklar ile açıklıyorlar bu durumu ki Shylock için de bu durum geçerli. 

Yıllar sonra ise gelen ısrarlara dayanamayıp ilk iki albümden seçtikleri en iyi parçaları yeniden kaydederek farklı bir Best Of çıkarıyorlar 2012 yılında. Bu albümü modernleştirilmiş yeni bir albüm olarak bile düşünebiliriz aslında. O kadar da iyi yani.

Çok uzun süredir King Crimson ile karşılaştırılıyor olmalarına rağmen, Shylock aslında kendi tarzına sahip bir grup. Benzer bir tarzda Symphonic Prog yapıyorlar elbette. Hatta ileri gidip King Crimson ekolünden bile olduklarını söyleyebiliriz. Ama King Crimson kopyası gibi bir yaklaşım da Shylock için kabul edilemez bir hakaret sayılır.

SHYLOCK

André Fisichella / Davul, Vurmalılar
Frédéric l'Épée / Gitar, Bass
Didier Lustig / Klavye

GIALORGUES

01. Le quatrième (13:05)
02. Le sixième (3:50)
03. Le cinquième (18:54)