16 Eylül 2023 Cumartesi

Sweet Pain / Sweet Pain (1969)

Bir grup müzisyenin takılmasından ortaya çıkan sonuç Sweet Pain. Hepsi farklı gruplardan gelme, oldukça da tanıdık isimlerden oluşuyor grubun kadrosu. Gerçi albümde genel olarak kendi isimlerini kullanmamışlar ama isimlerinin hakkını vererek çalmışlar. Blues Rock'ın öne çıkmamış, unutulmuş, efsanevi kayıtlarından biri Sweet Pain. İngiliz kökenli müzisyenlerden oluşuyor.

The John Dummer Blues Band'den John O'Leary ve The Aynsley Dunbar Retalialiton ile John Mayall's Bluesbreakers'tan gelme Keith Tillman, bir session kaydetmek için bir araya geliyorlar. Araya başkalarını da alalım da biraz eğlenelim kafasıyla The Aynsley Dunbar Retalialiton'dan Aynsley Dunbar ve Victor BroxThe Warren Davis Monday Band'den Stuart Cowell, The Graham Bond Organization'dan Dick Heckstall-Smith ile birlikte stüdyoya giriyorlar. Bakıldığında ya da derinlemesine bir inceleme yapıldığında ismi geçen müzisyenlerin hepsi Alexis Korner's Blues Incorporated ve John Mayall's Bluesbreakers'da çalmışlar. Epeyce yetenekli ve bir o kadar da kaliteli olduklarını rahatlıkla söyleyebiliyoruz yani.

Albümün kaydedildiği dönemde Sweet Pain'in de bir geleceği olduğu dinleyiciler tarafından düşünülse de hiçbir zaman devam edememiş. Tek albümlü efsaneler listemize Blues Rock kontenjanından hızlı bir şekilde giren gruplardan Sweet Pain.

Albüm fena halde coşkulu, tempolu ve kontrolsüz. Sağlam bir şekilde ilerleyen Blues alt yapısı, Rock ile kesiştiği yerde acayip bir şeye dönüşüyor. Tam o dönüşümün başladığı yerde de Victor Brox'un karısı Annette Brox sahneye çıkıp, çok alakasız gelen bir ses tonuyla Blues'un içinden geçip gidiyor.

Diğer taraftan bakıldığında Dick Heckstall-Smith'in saksafonları ve Victor Brox'un trompet'ine rağmen çok genel bir Blues anlayışı hakim albümde. Ayrıntılara girip boğulma ihtimalini bir kenara atıp belki biraz da popülerleşebilecek rahat bir şeyler yapmak istemişler gibi duruyor. Fakat Annette Brox'un çoğunlukla uyumsuz gibi hissedilen vokali ile birleşince değişik bir havası oluyor albümün.

Blues Rock dinleyicileri için ortalama bir albüm olarak görülebilir. Genel olarak bakıldığında ise kendini öne çıkarmayı başarabilen, Blues'dan beslenen ama Rock ile daha farklı bir kulvara girme ihtiyacı hisseden bir albüm Sweet Pain. Kişisine göre değişmekle birlikte, oldukça da iyi bir albüm.

SWEET PAIN

John O’Leary / Armonika
Keith Tillman / Bass
Stuart Cowell / Gitar
Dick Heckstall-Smith Saksafon
Sam Crozier (Victor Brox) / Vokal, Klavye, Trompet
Annette Brox  / Vokal
Junior Dunn (Aynsley Dunbar) / Davul
Alan Greed / Vokal

SWEET PAIN

01 - The Steamer
02 - Changin' Your Mind
03 - Rubbin' and Scrapin'
04 - Sick and Tired
05 - The Rooster Crows at Midnight
06 - Troubles Trouble
07 - Don't Break Down
08 - It's a Woman
09 - General Smit
10 - Trouble in Mind
11 - Song of the Medusa

15 Eylül 2023 Cuma

The Amboy Dukes / The Amboy Dukes (1967)

The Amboy Dukes
, Rock müziğin popüler figürlerinden biri. Aslında çok fazla etkili bir müzikleri olduğunu düşünmemekle birlikte, ufak bir tarihçe çalışmasına dönüşen blogda yer alması da gereken gruplardan elbette.

The Amboy Dukes'un önde gelen figürü Ted Nugent, genç yaşlardan itibaren müziğe olan ilgisiyle tanınan bir gitarist olarak öne çıkıyor. Nugent, 1950'lerin sonlarında gitar çalmaya başlayarak Detriot'te kendisini gösteriyor. 1960'ların ortalarına doğru Detroit müzik sahnesinde dolaşırken, diğer yerel müzisyenlerle tanışıyor. Bu dönemde, Nugent müziğini daha geniş bir dinleyici kitlesiyle paylaşma arzusuyla birlikte bir grup kurma fikri doğuyor. Yani temelde bütün olay Nugent'ın gitar çalışının beğenilmesi ve bunu herkesin duymasını sağlayarak işten biraz da para kazanmak diye düşünebiliriz. (Çok gömdüm adamı, kabul)

The Amboy Dukes adını alan grup, yerel kulüplerde ve etkinliklerde sahne almaya başlıyor. Özellikle sahne performansları sırasında Ted Nugent'ın vahşi gitar çalma tarzı ve enerjik sahne şovları, insanların dikkatini çekiyor ve bu durum grubun yerel bir takipçi kitlesi kazanmalarına yardımcı oluyor. Kazandıkları bu küçük başarı 1967 yılında The Amboy Dukes adlı ilk albümlerini çıkarmalarını sağlıyor. Albüm, grubun tanınmışlığını daha da artırıyor ve onları ulusal çapta bir izleyici kitlesiyle buluşturuyor.

Grupla aynı adı taşıyan albüm, Hard Rock, Blues Rock ve Psychedelic Rock öğelerini içeriyor. Nugent'ten kaynaklı olarak sertlik derecesini tarif etmek zor. Hatta mmuhtemelen grubun diğer elemanları adama uyum sağlamakta da epeyce zorlanmışlardır diye düşünmeden edemiyor insan.

The Amboy Dukes, zamanla, müzikal yetenekleri ve Ted Nugent'ın özellikli gitar performanslarıyla tanınan bir grup haline geldi. 1975 yılında grubun dağılmasının ardından Ted Nugent, solo kariyerine devam etti ve rock müziğin önemli gitar virtüözlerinden biri haline geldi. The Amboy Dukes'un kuruluşu, Detroit müzik camiasının önemli bir hikayesini temsil ediyor ve grup, 1960'ların sonlarında Rock müziğin gelişimine katkıda bulunan önemli bir grup aslında. (Benim kolayca harcamama bakmayın, popülerliği sağlayan gruplar olmasaydı bu kadar çok Rock müzikten bahsediyor olmazdık)

The Amboy Dukes albümü, grup için bir başlangıç ​​noktası. Ama daha önemlisi Ted Nugent'ın müzikal kariyerinin yükselişini başlatan albüm. Genel olarak, o dönemin ruhunu ve enerjisini yakalayan bir kayıt olarak kabul edilir ve The Amboy Dukes'un rock müzik sahnesine katkılarının bir göstergesidir.

THE AMBOY DUKES

T. T. (Tattle Tale) Palmer / Davul
Bill (Mom) White / Bass
Steve (Farmer) Farmer / Gitar
Rick (Nervous Ned) Lober / Piyano, Org
Ted (The Duck) Nugent / Gitar
John (J. B.) Drake / Vokal

THE AMBOY DUKES

01 - Baby Please Don't Go 5:35
02 - I Feel Free 3:42
03 - Young Love 2:45
04 - Psalms of Aftermath 3:19
05 - Colors 3:20
06 - Let's Go Get Stoned 4:24
07 - Down on Philips Escalator 3:00
08 - The Lovely Lady 2:58
09 - Night Time 3:11
10 - It's Not True 2:42
11 - Gimme Love 2:45

14 Eylül 2023 Perşembe

Ant Trip Ceremony / 24 Hours (1968)

Tuhaf Amerikan gruplarından biri de Ant Trip Ceremony. 1967 - 1968 yılları arasında varlık gösterip dağılan bir üniversite grubu. Utah'da Oberlin College'da kuruluyorlar. Grubun adını, bu terimi okuduğu modern insan toplumunu anlatan bir kitaptan alıntılayan profesörlerden biri veriyor. Kolejde öğrenci olan Steve DeTray etrafında dönen bu hikayede grubun 2 enkarnasyonu bulunuyor. İlk grubu kurup yaptıklarını beğenmeyen DeTray, yaz okulu için kolejde kaldığı sırada ikinci versiyonu oluşturuyor ve içine siniyor.

Kolejde ve çevresinde verdikleri konserler (ya da dinleti demek daha doğru sanırım) ile tanınıyorlar. West Coast stilini ve bu tarzı icra edenleri sevdikleri için müzikal tarzları Psychedelic Rock ve Acid Rock çevresinde şekilleniyor. Genellikle verdikleri konserlerde West Coast'tan çıkma parçaları alıp yeniden yorumluyorlar. Ama bu yorumlar oldukça uzun ve çoğunlukla da doğaçlamalarla bezeli enstrümantal parçalara dönüşüyor. Parçalardaki vokaller yerini koruyor ama o kadar uzun ve enstrüman ağırlıklılar ki enstrümantal parça olarak adlandırmak bile doğru olabilir.

Yaz ve Sonbaharı verimli geçiren grup 1968'in Şubat'ında stüdyo kaydına giriyorlar. Teknik eksiklikler, imkansızlıklar ve alet edevatla boğuşurken albümün yarısını kaydediyorlar. Ama kalan yarısını kaydetmek için İlkbaharın sonlarına kadar beklemek zorunda kalıyorlar. Aynı stüdyoda aynı aletlerle girdikleri albümün kalan yarısının kayıtları da teknik açıdan zorluklarla boğuşularak kaydediliyor.

Mastering işi yerel ama iyi bir stüdyoda halledildikten sonra albüm 300 kopya ile sadece Oberlin College'in kitabevinde satışa sunuluyor. 1968 yılı Yazında grup elemanları kolejden mezun olduklarında da grup dağılıyor.

24 Hours, kendi halinde ama kendi özelliklerine sahip bir albüm. Acid Rock ve Psychedelic Rock albümün her yerinden süzülüyor. Folklorik köklere dayanan ve tuhaf şekilde atmosfer yaratan bir yapısı var. Kendinizi albümün içinde kaybolmuş şekilde buluyorsunuz çoğunlukla. Kayıt kalitesini bir kenara bıraktığınızda özellikle Acid Rock sevenler için nadide bir parça denilebilir. Hatta dönemin Amerika'sının en iyi Acid albümlerinden biri demek de yanlış olmaz.

Konserlerdeki uzun doğaçlamalar albümde ne yazık ki bulunmuyor. Genel olarak kısa diyebileceğimiz parçalardan oluşuyor 24 Hours.

ANT TRIP CEREMONY

Steve DeTray / Gitar
Roger Goodman / Vokal
Mark Stein / Gitar, Flüt, Bass
George Galt Bass, Armonika, Vokal
Gary Rosen / Bass, Vokal
Jeff Williams / Davul

24 HOURS

01 - Locomotive Lamp 3:50
02 - What's the Matter Now 2:45
03 - Violets of Dawn 4:34
04 - Riverdawn 3:38
05 - Hey Joe 4:20
06 - Outskirts 1:39
07 - Little Baby 3:03
08 - Get Out of My Life 3:05
09 - Four in the Morning 4:30
10 - Sometimes I Wonder 3:53
11 - Pale Shades of Gray 4:30
12 - Elaborations 7:20

13 Eylül 2023 Çarşamba

Smack / Smack (1968)

Smack
, bu aralar içine düştüğümüz Acid Rock, Psychedelic Rock kuşağının neredeyse hiç bilinmeyen isimlerinden biri. Zaten doğru düzgün var oldukları da söylenemez. Geride kalmalarının ya da unutulmuş olmalarının bir sebebi de sadece cover yaptıkları tek bir albümün oluşu olabilir. Bilemiyoruz ama eğer ikinci sebep geçerliyse gruba büyük haksızlık edilmiş demektir.

Lawrance, Kansas'ta, kurulmuş Smack. Haklarında bilgi sahibi olan kimse de yok. Young Prophecies adlı bir grubun albüm kaydının hemen ardından stüdyoya girdikleri, 9 parçayı tek seferde kaydedip çıktıkları söyleniyor. O sıralarda orada bulunan birinin, grup elemanlarından biri ile konuşmasından dolayı Smack'in henüz 6 haftalık bir grup olduğunu iddia ettiği bir yazıya da rastlamıştım daha önce. 6 haftalık geçmişi olan ve bu kadar hızlı şekilde kayıt yapıp bu kadar da acayip iyi bir kayda imza atan grup elemanlarının ortalıkta olmaması, Smack'e devam etmemiş olsalar da başka gruplarda da yer almamış olmaları üzücü. Zira, gerçekten de grubun (daha özelde müzisyenlerin) potansiyeli bir hayli yüksek. Az önceki iddianın sahibinin aktardığına göre University of Kansas'ta okuyan bu elemanlar sırf keyif için yapmışlar kaydı.

Audio House adlı bir stüdyonun o dönemde plağı basmış olması da ayrı enteresanlık. Gerçi plak 125 adet satmış ama stüdyonun imkanları için de bu büyük bir sayı demekmiş. 1992'de albüm yeniden yayınlanana kadar ortalıkta neredeyse hiç yokmuş plakları.

Tamamıyla cover parçalardan oluşan albümdeki parçalar da öyle yabana atılır parçalar değil. Ağırlıklı olarak Jimi Hendrix ve Cream parçalarının yer aldığı albümde Skip James'in I'm So Glad'i, The Kinks'in Set Me Free'si ve Buffalo Springfield'ın For What It's Worth'ü de bulunuyor. Parçaları kendilerine göre yorumlamışlar. Bazı noktalarda fazlasıyla yakınlaşan benzerlikler olsa da kendilerine has bir tarz yaratmaya yönelik potansiyele sahip olduklarını söyleyebiliriz. 

Fuzz gitarlar parçaların içinden geçerken, vokalin tuhaf şekilde yaşlı imgesi yaratan sesiyle birleştiği noktada bir hayli agresif yapı oluşuyor. Davullar çok iyi. Keşke orijinal parçalarını da görebilseymiş fikrinden kurtulamıyoruz.

Son olarak, albümden çok büyük bir şey beklememek gerekiyor. Sonuçta cover bir albüm. doğal olarak orijinallerine yaklaşamıyorlar bile. Diğer yandan ise başka coverlar ile karşılaştırıldığında fazlasıyla üste çıktıklarını söyleyebiliriz. Parçaların tek seferde arka arkaya kaydedildiği düşünülürse albümün yarısından sonra neden biraz yumuşadıklarını daha iyi anlayıp kabullenebiliriz.

SMACK

Jim Uhl / Gitar, Vokal
Alvin Heywood / Bass, Vokal
Phil Brown / Bass, Vokal
Lee Overstreet / Davul

SMACK

01 - Purple Haze 3:49
02 - Fire 2:48
03 - Sunshine of Your Love 4:22
04 - I'm So Glad 4:05
05 - Swlabr 2:32
06 - Manic Depression 3:00
07 - Set Me Free 2:05
08 - For What It's Worth 2:36
09 - Foxy Lady 3:17

12 Eylül 2023 Salı

The Seeds / The Seeds (1966)

Çok eskilerden, bugünlerde adı unutulmuş gruplardan biri The Seeds. 1965 yılında Ameoba grubunun dağılmasından sonra Sky Saxon ve Jan Savage tarafından Hollywood, California'da kuruluyor. Başlarda Los Angeles'taki kulüplerde çalarak tanınıyorlar. 1 yıl sonra da konumuz olan ilk albümü kaydediyorlar.

Genel olarak çok büyük işler başarmışlıkları yok. Ama bu işin kökenlerinde yer alan başarılı ve önemli gruplardan biri The Seeds. 1966 - 1968 arasında kaydedip yayınladıkları 5 albüm ile Psychedelic Rock, Acid Rock zincirinde önemli bir halkayı oluşturuyorlar. 

İlk çıkardıkları 45'lik Can't Seem to Make You Mine ile California'da bilinir hale gelirlerken albümden çıkan ikinci single Pushin' Too Hard ile Amerika Top 40 listesini sallıyorlar. British Invasion'ın etkili olduğu yıllarda öne çıkmak için epeyce çabalıyorlar. Çabalarının sonuçlarını alamıyorlar tabi. Çünkü popüler anlayıştan sıyrılmaya çalışarak yaptıkları müzik olması gerektiği kadar bir kitle elde etmelerini sağlamıyor. Sonraki süreçte de birbiri ardına ortaya çıkan gruplardan dolayı kendilerine yer açamıyorlar.

Grubun önünde yer alan Sky Saxon diğer elemanların bazılarının gruptan ayrılmasına sebep oluyor bir süre sonra. İsimlerini de Sky Saxon and The Seeds olarak güncelliyorlar. Çok fazla ileri gidemiyorlar ve 1972 yılında dağılıyorlar. Grup yetenekli müzisyenlerden oluşmakla birlikte başarısız bir performans çiziyor. Özellikle de Sky Saxon'un alışılmadık ve etkileyici sesi çok fazla potansiyele sahipken The Seeds'te hiç işe yaramıyor. Belirtmeden geçmeyelim, Saxon aynı zamanda bass çalıyor gibi görünür ama aslında çalamıyor. Stüdyo kayıtlarında stüdyo müzisyeni Harvey Sharpe bass çalarken, konserlerde ise klavyeci Daryl Hooper, daha sonra The Doors'ta Ray Manzarek'in de yapacağı gibi bass bölümlerini farklı bir bass klavye ile çalıyor.

The Seeds'in bu albümü çok büyük yenilikler, enteresan hareketler ve sesler içermiyor olabilir. Am bu iyi olmadıkları anlamına gelmez. Özellikle de 1966 yılı düşünüldüğünde epeyce farklı ve değiş olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Az önce bahsettiğimiz gibi Saxon'ın sesi ve vokal tekniği bile başlı başına gruba büyük bir katkı sağlıyor. Blues Rock, Psychedelic Rock, Garage Rock, Acid Rock gibi türlerden gelen bütün etkileri The Seeds'te görebileceğiniz gibi Proto-Punk olarak adlandırabileceğimiz bir türü de icra ediyorlar.

THE SEEDS

Rick Andridge / Davul
Jan Savage / Lead Gitar, Ritim Gitar, 12 Telli Gitar
Sky Saxon / Lead Vokal, Bass, Armonika
Daryl Hooper / Piyano, Org

THE SEEDS

01 - Can't Seem to Make You Mine 2:56
02 - No Escape 2:08
03 - Lose Your Mind 2:11
04 - Evil Hoodoo 5:00
05 - Girl I Want You 2:15
06 - Pushin' Too Hard 3:03
07 - Try to Understand 2:45
08 - Nobody Spoil My Fun 3:50
09 - It's a Hard Life 2:38
10 - You Can't Be Trusted 2:05
11 - Excuse, Excuse 2:20
12 - Fallin' in Love 2:47

11 Eylül 2023 Pazartesi

Moby Grape / Moby Grape (1967)

Psychedelic Rock
'ın köklerini saldığı San Fransisco çıkışlı olan Moby Grape, adı çok fazla anılmasa da aslında türün hem en iyi örneklerinden hem de en önemlilerinden biridir. Psychedelic Rock'ın emekleme aşamalarında ortalıkta olan grup sağlam bir müzikal alt yapıya ve hepsi kendi enstrümanlarında ustalaşmış müzisyenlere sahiptir. Diğer Psychedelic gruplarından farklı olarak Moby Grape müziğinde daha fazla Folk, ekstradan Country ve bolca Rock'n Roll bulunur.

Moby Grape'in bir başka ayırt edici özelliği ise tüm üyelerinin Lead Vokal oluşudur. Çok az sayıda grupta görülen bu özellik, grubun vokal seslerinin farklı olmasından kaynaklı olarak gruba büyük bir avantaj sağlar. Aynı zamanda tüm elemanlar, parçaların yazım sürecine de dahil oldukları için iş daha fazla içselleştirilmiş olarak ortaya çıkar.

Gruptaki başkaca önemli bir özellik de Skip Spence'in yer almasıdır. Profesyonel kariyerine Quicksilver Messenger Service'de gitar çalarak başlayan, Jefferson Airplane'e transfer olup grubun ilk albümünde davul çalarak yer alan Spence, Moby Grape'te de efsanevi bir duruş içerisindedir. Tabi kısa sürmüştür, akıl sağlığının yerinde olmadığını söyleyerek ilk albümden sonra gruptan ayrılmıştır. Tam da bu noktadan sonra Moby Grape için saçma sapan bir dönem başlar. Normalde en üstte yer alabilecek bir grupken en altlara kadar düşerler. Müzikal açıdan bir sorun yoktur, gayet iyi ve diğerlerine oranla daha değişiktirler. Ama performans sergileme konusunda geride kalırlar.

Bunun en büyük sebeplerinden biri eski menajerleri ile olan anlaşmadan kaynaklanır. Onlarca yıl süren mahkeme süreci Moby Grape'in moralini fena halde etkiler. O aralarda verdikleri yanlış kararlar da üzerine tuz biber olur. Bu haldeyken yaptıkları müzik, potansiyellerinin çok çok aşağısındadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen çıkış albümleri yaptıkları en iyi iştir. Gerçi tüm bu olan bitenin başında olduğu için çok fazla etkilendikleri bir dönem de değildir. Psychedelic Rock'un Acid Rock ile birbirine tutunarak gittiği bir yolda, Country ve Folk ezgileri ile yapılarını kullanarak, içine hafif (göze batmayacak kadar) popülizm ekleyip Blues köklerine bağlı kalarak yaptıkları ilk albüm grubun en iyi işidir.

MOBY GRAPE

Peter Lewis / Gitar, Vokal
Jerry Miller / Gitar, Vokal
Don Stevenson / Davul, Vokal
Bob Mosley Bass, Vokal
Alexander "Skip" Spence / Gitar, Vokal

MOBY GRAPE

01 - Hey Grandma (2:43)
02 - Mr. Blues (1:58)
03 - Fall on You (1:53)
04 - 8:05 (2:17)
05 - Come in the Morning (2:20)
06 - Omaha (2:19)
07 - Naked, If I Want To (0:55)
08 - Someday (2:41)
09 - Ain't No Use (1:37)
10 - Sitting by the Window (2:44)
11 - Changes (3:21)
12 - Lazy Me (1:45) 
13 - Indifference (4:14)

10 Eylül 2023 Pazar

Steppenwolf / Steppenwolf (1968)

Dünkü The Sparrow girişinden sonra efsanevi Steppenwolf'tan bahsetmemek olmazdı. Zaten gruba da ayıp etmişiz, uzun zamandır hiçbir şekilde blogda konuk etmemişiz. Hem kendi döneminin en üsttekilerinden biri hem de günümüzde bile parçaları hala bilinen, dinlenen, filmlerde dizilerde filan kullanılan grubu hakkında birkaç kelime etmemek hiç hoş olmamış. Kaldı ki "Led Zeppelin ve Black Sabbath'tan önce Steppenwolf vardı" diye de bir laf varken daha büyük bir ayıp olarak kayda geçirebiliriz.

The Sparrow'un 1967 yılı ortalarında farklı yönlere gitmesinin ardından akıllı bir yapımcı John Kay ve arkadaşlarına gidip grubun en azından bir kısmını toplayıp farklı bir isimle müzik yapmaya devam etmelerini ısrarla öğütlüyor. Kay ve diğerlerinin de kafasına yatıyor bu fikir. Grubu kuruyorlar. Adını da Hermann Hesse'nin aynı adlı kitabından (bizde Bozkırkurdu adıyla bilinir) alıyorlar. The Sparrow'dan koparak sahne adını Mars Bonfire yapan Dennis Edmonton da grupla ilgileniyor ama dışarıdan destek vermeyi daha doğru buluyor. Bu noktada belirtmek gerekiyor ki iyi ki de bunu yapmış. Zira gruba dahil olsaydı belki de Born To Be Wild hiç ortaya çıkmayacaktı.

Neyse, grubu kurup çalışmalara başlıyorlar ve aldıkları karar doğrultusunda Psychedelic Rock'tan beslenen, Blues Rock'ın sert bir türevi üzerine gidiyorlar. Heavy Metal'in çıkışındaki önemli ayrıntılardan da biridir bu durum. Albümden ince 3 adet 45'lik yayınlanıyor. A Girl I Know ve Sookie Sookie'nin yer aldığı ilk 2 single tanınmaya başlamalarını sağlarken, üçüncü single Born To Be Wild neredeyse dünya çapında üne kavuşturuyor grubu. Bu motivasyonla girdikleri albüm kaydından çok kısa sürede çıkıyorlar. 68'in Ocak ayının sonlarında yayınlanan ve grupla aynı adı taşıyan albüm Steppenwolf, bir anda hem grubu en üste taşırken hem de ticari başarı kazanmalarını sağlıyor.

Hemen her yere Born To Be Wild, The Pusher, Sookie Sookie çalmaya başlıyor. Hatta Peter Fonda, yönetmenliğini de yaptığı ve karşıt kültürün kült filmi haline gelen Easy Rider'ın açılış sahnesinde Born To Be Wild'ı kullanırken, alışkın olmadığımız türde bir alışveriş sahnesinde de The Pusher'a yer veriyor. Yani grup da albüm de her yönden yukarı doğru tırmanmanın yolunu buluyor.

Bazı parçaları dolayısıyla günümüzde çok fazla eleştiri alsalar da o dönem içerisindeki en iyi gruplardan biri olduklarını söylemek yanlış olmaz. Progressive etkileri olmayan, saf ve sadece Blues ile Psychedelic birleşiminden oluşan, net ve açık albümlerden biri bu albüm. Sadece "Rock" dinlemek istediğinizde de ilk tercihiniz olması muhtemel albümlerdendir aynı zamanda.

STEPPENWOLF

John Kay / Lead Vokal, Gitar, Armonika
Michael Monarch / Gitar, Vokal
Goldy McJohn / Hammond, Piano, Wurlitzer
Rushton Moreve / Bass, Vokal
Jerry Edmonton / Davul, Vurmalılar, Vokal

STEPPENWOLF

01 - Sookie Sookie 3:09
02 - Everybody's Next One 2:53
03 - Berry Rides Again 2:45
04 - Hootchie Kootchie Man 5:07
05 - Born to Be Wild 3:28
06 - Your Wall's Too High 5:40
07 - Desperation 5:35
08 - The Pusher 5:43
09 - A Girl I Knew 2:38
10 - Take What You Need 3:28
11 - The Ostrich 5:43

9 Eylül 2023 Cumartesi

John Kay And The Sparrow / John Kay And The Sparrow (1969)

John Kay And The Sparrow
, çok muhteşem özelliklere sahip bir grup değil. Ama dönemin Amerika'sında genel olarak Rock, daha dar bir alanda ise Blues Rock ve Psychedelic Rock'a bir şeyler katmayı başarabilmiş The Steppenwolf'un öncülü. Bu tanımlamanın üzerine önemsiz bir grup gibi de algılanmasın tabi. Kendi alanlarında ve o dönemin başka gruplarıyla karşılaştırıldıklarında da gayet iyiler.

Esasen hikayeleri biraz tuhaf. John Kay grubu daha sonradan ele geçirmiş, kurulu düzenin üstüne oturmuş gibi bir durum var. Grup, 1964 yılında bir İngiliz göçmen olan Dave Marden (bilinen adıyla Jack London) tarafından kuruluyor. Eklemelerle ilk halini alıyor ve Jack London & The Sparrows adıyla müzik yapmaya başlıyorlar. Bu ilk dönemde yaptıkları, tam da o dönemin etkilerini içeren Beat Music. Dave Marden'dan kaynaklı olarak fazlasıyla British Invasion tarzı müzik yapıyorlar. Hatta Marden işi biraz daha ileri götürmüş ve grubun elde ettiği gelirin de çoğunu kendine alıyordu. Bolca 45'lik ve 1965 yılında kaydedilen albümün ardından, müzikal çevredeki değişimler ile birlikte farklı bir yöne doğru gitme isteği baş gösterdiğinde Jack London'ın artık gruptan ayrılma zamanı gelmişti.

1965'in sonlarına doğru, grupta kalan elemanlar yeni birini buldular: John Kay. Adam hem söz yazıp besteliyor, hem de vokal yapıp gitar ve mızıka çalıyordu. Tarzı da grubun tercih ettiği Blues üzerine şekillenmişti. Kay'in katılımından sonra grup için işler daha iyiye gitmeye başladı. Önce New York'a gidip gelmeye başladılar ve burada kendilerine bir kitle oluşturmayı başardılar. Ardından daha radikal bir karar verip sıcak bir bölgeye, Los Angeles, California'ya taşındılar. Ama Psychedelic Rock'ın sesleri biraz öteden, San Fransisco'dan geliyordu kulaklarına. Onlar da bir kez daha harekete geçip Frisco'ya yerleştiler. Büyük çıkışlarını da burada yakalamışlardı. Youngbloods, Moby Grape, Steve Miller Band ve The Doors ile sahneyi paylaşır duruma geldiler. Grubun adı bu sıralarda The Sparrow idi. 1966 ve 1967'de pey çok single kaydı yaptılar.

Grup kısa süreli bir dağılma, hatta dağılma değil de farklı yönlere gitme döneminin ardından yine bir araya gelerek Steppenwolf adıyla tekrar piyasaya çıktılar. Daha ilk albümle birlikte patlama yaptıkları için hatırı sayılır şekilde öne çıkmışlardı. Bu noktada, "eee bu albüm nereden çıktı peki" diye sorulması da muhtemeldir. Steppenwolf'un kazandığı başarı, yapım şirketini harekete geçirdi tabi. Bunların başka kayıtları vardı, onları da yayınlayalım biz kafasıyla hareket edip, yayınlanmış ve yayınlanmamış parçaları bir araya getirip, biraz da John Kay'in adından faydalanıp 1969 yılında yani Steppenwolf'un ilk albümünü yayınlamasından 1 yıl sonra John Kay And The Sparrow adıyla bu albümü yayınladılar.

Albüm, tek parçalar halinde kaydedildiği için belirgin bir bütünlüğe sahip değil. Ama The Sparrow için de nefis bir toplama çalışması denilebilir. Beat kökenlerine dayalı, Blues ve Psychedelic'in fena halde öne çıktığı değişik bir albüm.

JOHN KAY AND THE SPARROW

John Kay / Vokal, Gitar, Armonika
Dennis Edmonton / Gitar, Vokal
Nick St. Nicholas / Bass, Trompet
Jerry Edmonton / Davul
Goldy McJohn / Org, Klavye

JOHN KAY AND THE SPARROW

01 - Twisted (3:15)
02 - Goin' to California (2:26)
03 - Baby, Please Don't Go (3:12)
04 - Down Goes Your Love Life (2:01)
05 - Bright Lights, Big City (3:07)
06 - Can't Make Love by Yourself (2:25)
07 - Good Morning Little Schoolgirl (3:54)
08 - King Pin (2:57)
09 - Square Headed People (2:29
10 - Chasin' Shadows (3:19)
11 - Green Bottle Lover (2:39)
12 - Isn't It Strange (2:30)

8 Eylül 2023 Cuma

Genfuoco / Dentro L'invisibile (1979)

RPI
'ın (Rock Progressivo Italiano) geç dönem gruplarından biri de Genfuoco. Aslında kuruluşları 70'lerin ortalarına dayanıyor ama albüm yayınlama işi onlar için biraz fazla uzun sürmüş. 1975 yılında kendi çabalarıyla yayınladıkları ve plak olarak değil de kaset olarak piyasaya sürülen Antichi Confini'yi albüm olarak saymıyoruz. Zira stüdyoda bile kaydedilmemiş, olanaksızlıklarla var edilmeye çalışılmış bir demo.

Çok bilinen gruplardan biri de değildir Genfuoco. O dönemlerde öne çıkan Gen Hristiyanlık hareketine bağlı gruplardan biri olmaları dışında bilinirlikleri neredeyse yoktur diyebiliriz. Gen hareketininin başlıca gruplarından Gen Verde ve Gen Rosso ile de isimleri sık sık yan yana anılır. Temelde müzikal anlayışlarına nüfuz eden dini öğretinin etkisi vardır parçalarda. Fakat az önce saydığımız iki gruptan biraz daha arka planda kalmıştır. Daha çok müzikal yapı ve sesler öne çıkar Dentro L'invisibile'de.

Saksafon ve flütün öne çıktığı, klavyelerin iyi kullanıldığı akustik, sakin ve sade atmosferler hakimdir albümün geneline. Huzur bulma arayışının bir sonucu olsa gerek bu. Araya aldıkları senfonik öğeler, Jazz etkileri ve yumuşatılmış Prog Pop havasıyla değişik bir yapıları vardır.

Çok özel, çok önemli gruplardan değildirler. Fakat RPI'ın 80'lerin başına denk gelen döneminin de özellikli albümlerindendir. Bu janrın genel özelliklerine ters düşerek enstrümantal kısımları sınırlı sürede tutup vokal üzerine odaklanmışlardır. Bir nevi tersten bakış diyebileceğimiz bu anlayış hiç fena da durmamış aslında. Diğer yandan bu durum daha popülist bir kaygı ile öne çıkmaya çalıştıkları sonucunu doğruyor ki misyonları açısından yani Gen Hristiyanlığını tanıtma / yayma çabaları üzerinden düşündüğümüzde çok yanlış bir karar da olmasa gerek.

Dediğimiz gibi RPI'ın o uzun soluklu, insanı darmadağınık bir hale getiren sonra toparlar gibi yapıp yaka paça başka yöne savuran tarzından çok enstrümantal etkileri azaltılmış, vokalle var olmaya çalışan (bunu kötü de yapmayan) bir şekilde ilerlerken Symphonic Prog'a tutunan bir albüm Dentro L'invisibile.

GENFUOCO

Marco Brogogni / Lead Vokal, Flüt, Akustik Gitar
Tarcisio Bratto / Akustik Gitar, Saksafon
Franco Cecchi / Klavye, Synth
Giovanni de Luca / Bass
Paolo de Luca / Gitar
Marco Naldini / Davul, Vurmalılar

DENTRO L'INVISIBILE

01. Ouverture (6:12)
02. Della tana (4:01)
03. Traspare (6:27)
04. Terra Promessa - parte I e II (6:37)
05. Galassie (7:04)
06. La Serenata Del Fiume (3:56)
07. Dentro L'Invisibile (5:11)

7 Eylül 2023 Perşembe

Steeplechase / Lady Bright (1970)

70'lerin başından tek albümlü nefis bir grup Steeplechase. Dönemin pek çok grubu gibi kurulduktan hemen sonra tek albüm kaydetme fırsatı yakalamış, aslında bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş ama ticari başarıyı elde edemedikleri için de dağılmak zorunda kalmışlar. Haklarında çok fazla bilgimiz de yok doğal olarak. Brooklyn, New York çıkışlı olduklarını biliyoruz, hepsi o.

Bunun yanında Lady Bright albümü erken dönem saf Hard Rock'ın en iyi örneklerinden biri. 1970'i erken dönem sayıyoruz zira öncesi, özelikle Amerika için konuşursak Psychedelic Rock'tan geçilmiyor. Her ne kadar bazı gruplar ve müzisyenler Psychedelic etkileşimli ama daha sert albümlere ve parçalara imza atarak çıtayı yükseltmiş, işi Hard Rock kıvamına kadar getirmiş olsalar da 1970 yılına kadar olan dönemi erken dönem diye tanımlamak yanlış değil.

Steeplechase'in ilk ve tek albümü olan Lady Bright coşkulu, tempolu ve oldukça da sert bir albüm olarak tanımlanabilir. Özellikle gitar seslerinin ve klavyenin öne çıktığı albümde beklentilerinizden fazlasıyla karşılaşıyorsunuz. Blues ve Psychedelic kökenlerden beslenen, tempoyu yükselterek net bir zemine oturtan albümlerin başında geliyor.

Yoğun bir şekilde kulağınızın içini dolduran gitarlar ile Hammond'ın güzel bir birleşimi olan Lady Bright'da, grubun klavyecisi  Tony Radicello ve davulcu Joe Forgione sayesinde olsa gerek bir miktar Soul izlerine de rastlamak mümkün. Zira bu iki isim daha önceleri Philadelphia'lı Soul Rock ve Psychedelic Rock grubu Soul Survivors'ta birlikte çalmışlar.

Albümde tekrara düşmek ya da monoton bir şekilde ilerlemek gibi bir anlayış kesinlikle yok. Sürekli farklılaşan, sürekli bir ivme ile yükselen bir tarza sahip. Steppenwolf ve Iron Butterfly'ın ilk dönemini andırmakla birlikte kendinden sonraki Uriah Heep'in tarzı ile de benzerlikler içeriyor.

Diğer yandan, albüm iyi bir albüm olmakla birlikte eksiklikleri de mevcut. Parçalar biraz ham gibi duruyor. Fazlasıyla potansiyelleri var, ama o potansiyeli kullanmak yerine belirli bir yerde ve özellikle durmayı tercih etmişler gibi görünüyor. Vokallerin kaba saba ama etkili bir Blues tarzıyla yapıldığı yerlerde sorun olmamakla birlikte bazı yerlerde öne çıkan Gospel havayı bozuyor gibi duruyor.

STEEPLECHASE

Dean Parrish / Lead Vokal, Elektrikli Gitar, Akustik Gitarr
Bobby Spinella / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Harpsichord, Vokal
Tony Radicello / Bass, 12 Telli Gitar, Lead Vokal
Joseph Forgione / Davul, Vurmalılar, Vokal
Eddie Kramer / Piyano, Vokal

LADY BRIGHT

01 - Wrought Iron Man 3:20
02 - Shorty Stokes 3:47
03 - Down on the Town 3:27
04 - Talking Bout You 3:07
05 - Lady Bright 4:20
06 - In the Valley 2:22
07 - Mary Clarke 4:20
08 - Sea Shore 4:30
09 - Never Coming Back 3:25
10 - Cherry Blossom 2:55