15 Eylül 2016 Perşembe

Gong - The Flying Teapot (1973)


Psychedelic müzik ile jazz ne kadar iç içe geçebilir hiç düşündünüz mü? Üstüne üstlük birde filmlerdeki müzikal bölümlerin ve tiradların da içinde yer aldığını.. Gözlerini kapattığınızda, hele ki etrafınızda bir sürü kişi hareket halinde geziyorsa etrafınızda, kendinizi bir müzikal içinde hissetmeniz kaçınılmaz.

Alışılmış psychedelic havanın ötesinde, liriklerin daha az yer bulduğu, iniş çıkışların fazla olduğu albümde genel psychedelic öğelerin world müzik öğeleriyle buluşması ayrı bir kompozisyon oluşturmakta. Albümü bitirdiğinizde başınızın dönme ihtimali çok yüksek, ingilizce tabirle ''high'' diyebileceğimiz konsepte sahip.

Albümde progressif hava çok altlarda yer almakta, bunu şarkı geçişlerindeki tutarsızlıkla anlamak pek tabii ki mümkün. Özellikle albümün sonlarında space öğelerinin de şarkılara katılmasıyla, gerçek anlamda deneysel bir şölen içinde kendinizi bulabiliyorsunuz. Dinleyecek olanlara önerim, çakırkeyf vaziyetteyken etkisinin iki katına çıkması, bilginize :)

İyi Dinlemeler


GONG

Daevid Allen - Vokal,gitar
Tim Blake - Syntheiser,vokal
Didier Malherme - Saksofon,flüt
Steve Hillage - Gitar
Francis Moze - Bass,piyano
Laurie Allan - Davul

THE FLYING TEAPOT

1 - Radio Gnome Invisible
2 - Flying Teapot
3 - The Pot Head Pixies
4 - The Octave Doctors and the Crystal Machine
5 - Zero the Hero and the Witch's Spell
6 - Witch's Song/I Am Your Pussy


11 Eylül 2016 Pazar

Hawkwind - In Search of Space (1971)

Space rock deyince haliyle Hawkwind'i anmamak olmaz.Liriksel anlamın dışında,müziksel konseptin içine şahane bir biçimde uzay öğelerini yedirerek,türünün öncüsü diyebileceğimiz albümlere imza atmışlardır.In Search of Space albümü ise bu türün başlangıcı olarak kabul etmek mümkün
.
Daha öncesinde Pink Floyd'un her ne kadar girişim denemeleri olsa da,space rock'ın vücut bulduğu albüm diyebiliriz.Liriklerin olabildiğince az,müziğin daha fazla öne çıktığı bu albümde klasik progresif öğelerin yanında,psychedelic hava yaratan space öğeleri albüm kompozisyonunun tamamlayıcı noktaları arasında.Türden haz etmeyenler olsa bile,60's-70's lerin bilim kurgu dizi ve filmlerinin atmosferini az da olsa hissetme ve anma şerefine nail olabilirler.

Saksafon öğelerinin de bolca bulunduğu albüm,kanımca kült değerdedir.Grubun bu albümden sonraki albümleri keza daha farklı ve dolu konseptler barındırmakta lakin herşeyden önce pioneer dediğimiz türlerin oluşumunun ilk örnekleri dinlenmeden,türün ve grupların evrimi anlaşılamayacağı için bu tip yaklaşımları aktarmayı kendimce görev bilmekteyim.Albümde yer alan Silver Machine adlı parçada Lemmy vokal ve bas çalmakta.Daha sonraki 3 Hawkwind albümünün neredeyse tüm parçalarında vokal ve bass görevini sürdürmekte.


Geçenlerde paylaştığım Sam Gopal albümünde dile getirdiğim Lemmy'nin gruptan ayrılıp,bassçı olma serüveninin başladığı yer tam olarak burası.Herşeyden önce Motörhead'in temellerinin atıldığı,müzik tarihin değişime geçeceği ilk adımlar.



İyi dinlemeler


HAWKWIND


Dave Brock - Vokal,gitar,harmonika

Nik Turner - Saksafon,vokal,flüt
Del Dettmar - Syntesizer
Dave Anderson - Bass
Terry Ollis - Davul,perküsyon
Ian Kilmister(Lemmy) - Bass,vokal(Silver Machine)

IN SEARCH OF SPACE


1 - You Shouldn't do That

2 - You Know,You're Only Dreaming
3 - Master of the Universe
4 - We Took the Wrong Step Years Ago
5 - Adjust Me
6 - Children of the Sun
7 - Seven By Seven
8 - Silver Machine
9 - Born to Go

8 Eylül 2016 Perşembe

Sam Gopal - Escalator (1969)


İlk olarak, buradan herkese merhaba demek istiyorum. Malumunuz, ilk yazım olduğundan dolayı böyle bir giriş yapmayı sorumlu hissettim. Sam Gopal ismi bazılarımıza yabancı gelmeyecektir. Tek albümlerinin bulunmasının yanı sıra, genel psychedelic müziği Jimi Hendrix tınılarıyla etkileştirerek farklı bir konsept yaratmayı başardılar. Albümü dinleyenlerde, 60’ların Mississippi vari blues esintilerini hissetmeleri mümkün. Yukarıda bahsettiğim ismin yabancı gelmeme sebebi ise Motörhead’ten tanıdığımız Lemmy’nin ilk yer aldığı gruplardan olması.

Daha sonra rivayete göre bass gitar çalabilmek için gruptan ayrılma ihtiyacı duyuyor. Sonrası malum, grup resmi olarak sadece bu albümle müzik hayatına veda ediyor. Lemmy bu albümde hem gitar çalıp, hem de vokal yapıyor. Alışılmış vokalinin dışında Hendrix ve blues ezgileri sevenlere önerebilirim. Grubun 90’lı  yıllarda başka müzisyenler ile yapılmış bir albümü daha mevcut aslında, fakat dinleme şansına erişemedim.

Sam Gopal, genel olarak bu albümle bütünleştiği için (Lemmy’nin etkisiyle) sonradan çıkardıkları albümün esamesi pek okunamadığı ortada. Motörhead sevenler ya da Lemmy'i farklı bir şekilde dinlemek isteyenler için bir fırsat. Şimdilik Britanya üzerinden bir yolculuğa başladık, ileriki tanıtımlarda başka coğrafya ve türlere doğru yönelmek dileğimle.

İyi dinlemeler

SAM GOPAL

Ian Willis(Lemmy) - Vokal,ritim,lead gitar
Roger D'Elia - Akustik, lead gitar
Phil Duke - Bass

ESCALATOR

1 - Cold Embrace
2 - Dark Road
3- The Sky is Burning
4 - You're alone Now
5 - Grass
6 - It's only love
7 - Escolator
8 - Angry Faces
9 - Midsummer Nights Dream
10 - Seasons of the Witch
11 - Yesterlove
12 - Horse
13 - Back Door Man

5 Eylül 2016 Pazartesi

Captain Beyond / Dawn Explosion (1977)

Bobby Caldwell
kadroda olmasaydı sanırım bu albüm böyle güzel olmayacaktı. Davul gerçekten öne çıkacak kadar başarılı. Evet bence en belirgin özelliği buru. Üstelik bana göre Willy Daffern bu grubun daimi vokali değilse de Captain Beyond müziğine en yakışan ses. Yani tam isteyeceğim karışım Dawn Explosion, albüm kapağından itibaren müthiş enerjik.

Albümün ilk yüzünden özellikle Icarus oldukça nefis, ben hep ardına Fantasy eklerim. Bence gerçek sıralama da böyle olmalıydı.

Elbette tüm şarkılarda baslar coşmuş durumda.

Lee Dorman hem Iron Butterfly hem de Captain Beyond için büyük bir zenginlikti bence. Dinlerken ben de basları öne çıkaracak şekilde sesi değiştiririm hatta her seferinde.

Tabi dönem müziklerinin bir ayağı hep uzayda:) En az bir iki şarkıya yıldız tozları serpilmiş. Şu zaman bana biraz komik geliyor, absürd desen o hoşuma gidecek aslında. Ama bu şekli çiğ kalmış, sadece komik.

Toparlarsak 8 parçalık Dawn Explosion sözleri büyük yaratıcılık ya da derinlik eseri değil ama müziklerini severim. Vokalini davulunu, bas gitarını, Rhino sololarını.
Tadına bakılmalı.
Afiyetle.

CAPTAIN BEYOND

Bobby Caldwell / Davul, Vurmalılar, Back Vokal
Willie Daffern / Lead Vokal
Lee Dorman / Bass, Telliler, Back Vokal
Larry Reinhardt / Akustik, Elektrik & Slide Gitar

DAWN EXPLOSION

01- Do or Die (3:38)
02- Icarus (4:17)
03- Sweet Dreams (5:29)
04- Fantasy (6:02)
05- Breath of Fire, Part 1 &; Part 2 (6:19)
06- If You Please (4:13)
07- Midnight Memories (3:59)
08- Oblivion (4:00)

4 Eylül 2016 Pazar

Traffic / Traffic (1968)

Aralardan sonra DMC-12 ön koltuğundan 68'e doğru adımlarsak artık albümlere göre anlatım yapılacakmış. Deneyelim.

Genele bakarsak enerjisi oldukça yüksek bir albüm. Sözleri demek istemiyorum çünkü daha da güzeli hikaye tadındaki şarkılarla dinleyicinin hayal gücünü harekete geçiriyor. 2000 ve 2001 yıllarında yeniden paketlenirken içerisine eklenen bonus parçalar da ayrıca keyifli. Bu albümün ışıltısı hep Feelin' Alright? ve 40,000 Headmen üzerinde kalmıştır. Şahsen Feelin' Alright? sevdiğim bir Traffic şarkısı değil. Ön sıralardan Pearly Queen değişiktir ve artık kapanışa yakın bütüne oynamayarak albümün en güzeli bana göre No Time to Live olmuştur. Hem de sözler bu sefer genelin aksine sadeleşmişken.

Her şarkıda enstrüman konusunda ciddi bir zenginlik varolduğu için vokalin tatlı uyumu zaman zaman geri planda bile kalabiliyor.

Tekrarlı dinledikçe daha fazla ayrıntı yakalatan erken dönem ustalık eserlerinden bir albüm, meraklısına.

TRAFFIC

Steve Winwood / Vokal (2,4,7,9,10), Org (2,3,7,8), Piyano (5,6,9), Harpsichord (8), Gitar (1-4,7), Bass (1,2,5,6,9)
Dave Mason / Lead Gitar (3), Akustik Gitar (1,5,6), Armonika (2,3), Bass (8), Org (9), Vokal (1,3,5,6,8)
Chris Wood / Flüt (2,6,7), Tenor Saksafon (1,5), Soprano Saksafon (3,8,9), Ziller (7), Davul, Vurmalılar (10)
Jim Capaldi / Davul, Vurmalılar (4), Klavye, Vokal, Alto Klarnet (6)

TRAFFIC

01 - You Can All Join In 3:40
02 - Pearly Queen 4:21
03 - Don't Be Sad 3:25
04 - Who Knows What Tomorrow May Bring 3:15
05 - Feelin' Alright? 4:20
06 - Vagabond Virgin 5:22
07 - Forty Thousand Headmen 3:14
08 - Cryin' to Be Heard 5:12
09 - No Time to Live 5:20
10 - Means to an End 2:35

The Moody Blues - On the Threshold of a Dream (1969)

Şimdi The Moody Blues denildiğinde illa ki Nights In White Satin bir açılır, dinlenir, en azından mutlaka adı anılır. Kabaca araştırdım ikinci en sevilen şarkısına göre yaklaşık 5 kat daha fazla dinlenmiş.

Neyse ki On the Threshold of a Dream bu yazının konusu.

Konsept albüm deniliyor, şu günlerde rezalet örneklerine denk geliyorum açıkçası. Hatta ne yazık ki ateşli dinleyicileri içeriğin yetersizliğini kavrayamadıkları için eleştirilere "Bi kere bu konsept albüm! Daha ne olduğunu bile bilmeyenler yorum yapmasın!!" gibi güdük yanıtlar diziyor. Bence bu albüm şahane bir örnektir neyin ne olduğuna. Elbette öncesi de var ama şahsi favorim On the Threshold of a Dream kıtlıkta bile doyurucudur.

The Moody Blues, konsept etiketiyle gerçekten çok güzel albümler çıkarmıştır. Aslında artık yeni nesil listeler halinde dinliyorsak da albümleri, burda ön-arka fikirleri ayrıktır. İlk 6 şarkı başlangıçtır, aşktır, hayaldir, rüyadır ama arka yüz yola koyulur.

Gerçekten bir kapı açılır ve hikaye In the Beginning ile başlatılır. Sanki birden radyo açılır fonda bir müzik duyulur. Nerden seslendiği anlaşılmayan Lovely To See You. Ara sıcak mı ana yemek mi henüz çözememişken Dear Diary o kadar sakin sabit ve içeriğe uygun bir müzikle geliyor ki gerçekten bir günlüğün sayfalarını çevirmek gibi bıraktığı his. Anlatılanı usluca dinlemek düşüyor sadece.

Hayır Nights In White Satin güzel değil demiyorum ama peki Never Comes The Day çiçek değil mi? Ben bayılıyorum ve gerçekten nefis.

You know it's true,
We all know that it's true.

denilmiş zaten, fazla söze gerek bırakmadan.
Tembel bir günün ortasından büyülerin içerisine gayet kesintisiz bir geçiş.
Yenilerin eline yüzüne bulaştırdığı kısımlardan biri de bu galiba. The Dream ne kadar güzel bir tamamlayıcı fikrin içerisinde.

Part 1-2-3,...,n gibi dizilen serilere hep özel bir sempatim olmuştur Duydun mu? Duydum, duyuyorum, duyabilirim derken sona ve bıraktığı tatlı hisse ulaşıyoruz.

Güzeller güzeli bir The Moody Blues albümü On the Threshold of a Dream, keyifle dinleyeceklere sevgilerle.

THE MOODY BLUES

Justin Hayward / Akustik & Elektrik Gitar, Çello, Lead Vokal
Michael Pinder / Hammond, Piyano, Mellotron, Çello, Lead Vokal
Ray Thomas / Armonika, Flüt, Piccolo, Obua, Tamburine
John Lodge / Bass, Double Bass, Çello, Lead Vokal
Graeme Edge / Davul, Vurmalılar, VCS3 synth

ON THE THRESHOLD OF A DREAM

01- In The Beginning (2:08)
02- Lovely To See You (2:35)
03- Dear Diary (3:56)
04- Send Me No Wine (2:20)
05- To Share Our Love (2:54)
06- So Deep Within You (3:07)
07- Never Comes The Day (4:43)
08- Lazy Day (2:43)
09- Are You Sitting Comfortably (3:29)
10- The Dream (0:57)
11- Have You Heard? (Part 1) (1:40)
12- The Voyage (3:58)
13- Have You Heard? (Part 2) (2:32)

28 Ağustos 2016 Pazar

Musi-O-Tunya / Wings Of Africa (1975)

Muhtemelen sıkı rocker'ların bile duymadığı / dinlemediği / farketmediği bir rock türevinden bahsedelim bugün. James Brown'ın Funk müziğinin Afrika geleneksel ezgileriyle birleştiğini, üstüne Jimi Hendrixvari, olabildiğince ağır fuzz ve wah wah kullanılan acid gitarın eklendiğini, en sonunda da bunun psychedelic ile aynı yatağa girdiğini düşünün... Heh, işte bu türün adı Zamrock! Zambia'da türeyip gelişen ve dünyaya açılan bir afrobeat etkileşimidir Zamrock. Geleneksel Afrika ezgileri, ritimleri ve müzik aletleri modern müzik aletleriyle birlikte kullanılır. Afrika'ya ait o mistik hava, o insanı sanrılarla dolu yolculuklara çıkaran davul sesleri, genizden ve garip çığlıklarla süslenen otantik vokaller.. hepsini bu türün içerisinde bulmak mümkün.

Türün en önemli müzisyenlerinden Rikki Illilonga'nın grubu Musi-O-Tunya kısa ömürlü bir proje. Sadece 2 albüm çıkarabilmişler ama türün en önemlilerinden olmayı başarabilmişler aynı zamanda. Kenya'nın başkenti Nairobi'de ve sadece 1 gün içerisinde kaydedilen Wings of Africa albümü türün tüm özelliklerini bir arada göstermesi açısından da önemli bir albümdür. Yukarıda bahsettiğimiz tüm acid, psychedelic, Afrika gelenekseli, afrobeat, funk ve diğerleri albümde fazlasıyla mevcuttur.

Albüme adını veren ilk parça sanki Afrika'ya ve zamrock'a giriş parçasıdır. Bir yanda otantik Afrika davulları çalarken diğer yandan batı tarzı rock davulunu duyarsınız. Aralarda afro ritimlere ve funk'a saygı duruşu niteliğindeki soprano saksofonla mest olursunuz. Parça kendi içinde biraz 'sarkıyor' izlenimi bırakır insanın üzerinde ama bu sadece afro kökeninden kaynaklanmaktadır.

İkinci sıradaki Dark Sunrise tam bir acid tribi havasındadır. Ağır gitarlar, düşük mood, can yakan vokal.. Sanırsınız ki The Grateful Dead Afrika'da albüm kaydetmiş.

Mpondolo ve Walk & Fight diğer etkileyici parçalar. Tek tek yorumlamaya kalkmak biraz garip olacak bu albüm için. Zira alışkın olmadığımız bir türün içerisinde yer alıyor. Değerini ya da farklılığını anlamak için birkaç dinleme yapmak gerekiyor mutlaka. Bu arada albümdeki en kısa parçanın 5:50 süreye sahip olduğunu da belirtelim.

MUSI-O-TUNYA

Derick Mbao / Lead Vokal, Bass & Kalimba
Rikki Ililonga / Lead Gitar, Vokal
Alex Kunda / Rock Davul, Vokal
Siliya Lungu / Afrika Davulları, Vokal
Kenny Chernoff / Soprano Saksofon
John Bobby Otieno / Ritim Gitar
Njenga / Trompet

WINGS OF AFRICA

1 - The Wings Of Africa (7:10)
2 - Dark Sunrise (8:32)
3 - The Sun (6:18)
4 - Mpondolo (8:00)
5 - Walk & Flight (8:00)
6 - One Reply (5:50)

26 Ağustos 2016 Cuma

Agamemnon- Agamemnon (1981)

Bazen bir yerlerden bir ezgi gelir kulağınıza: tanıdık, bildik bir tınısı vardır ama bir türlü çıkaramazsınız nereden bildiğinizi, nereden duyduğunuzu... Kimi gruplar için bu durum aslında çok da güzel değildir. Özgünlükten yoksun olma gibi bir algı uyandırabilir. Kimi nadir gruplar ise bu aşinalık hissi ile daha da bir yakınlaştırır sizi kendisine, Daha bir derine nüfus eder çünkü sizinle uzun zamandır varlarmış gibidirler. Sanki o melodi ile uyumuşsunuzdur gecelerce, sabah alarmı için o albümden bir parça seçmişsinizdir de bir sürü his sinmiştir ses hafızanıza.... İşte Agememnon'u ilk dinlediğimde bunu yaşadım ben. Yeni tanıştığınız birini yıllardır tanıyormuş hissi gibi...

Grubun orijini hakkında kesin bir bilgiye sahip değilim kimi sitelerde İsviçreli oldukları söyleniyor, kimilerinde ise Alman oldukları yazıyor. Bana sorarsanız adamlar İsviçreli (Alman aksanına benzetemedim ingilizcelerini), bilemedim.... Çok da önemli değil bence, aynı evrenin dünyada bilinç kazanmış tozlarıyız en nihayetinde. Hem ayrışmanın bu kadar çok olduğu bir dönemde böyle bir sınıflandırmayı yapmamış olmak bir şey de eksiltmez kimseden, Elmalığımız bakidir, baki kalacaktır. Elmalığı sizden öğrenecek değiliz!. Bırakalım bu işleri... Dinleyelim müziğimizi nefes almak için...

Albüm 1981 yılında yayınlanmış, grubun yayınlanmış tek albümü de bu zaten ( Keşke daha fazla olsaydı demeden edemiyorum). Hernekadar 80li yıllarda yayınlanmış olsa da albüm tamamen 70liyılların ruhuyla kanat çırpmakta. iki uzun parçadan oluşan albümün ilk yüzünde yer alan parçada - part 1- klavyeler özellikle çok lezzetli, kozmik semfonik devingen köşeleri ustalıkla şekillendirilmiş bir yapıya sahip. Akustik başlangıçtan sonra gelen, o iç yakan tonuyla klaveyi ne güzel de yerli yerinde işlemişler parçaya....ahhhh yazarken bir taraftan da dinliyorum. içim cızladı.....

Minotaurus, Epidaurus, Eloy, Pink Floyd...Hepsine de benziyor grup ama kendilerine has bir kokuları da yok değil hani...dinleyin derim. hatta dinledikten sonra düşüncelerinizi de yazarsanız çok sevinirim acaba bende mi oldu bu ''tanıdık'' gelme hissiyatı sadece diye merak ediyorum. 

Agememnonun kahramanlıklarını anlatıyormuş sözler... çok da lülü diyip gözlerimi kapatıyorum...ilk parçanın ortalarında duyduğumuz kadın back vokalin ismini bulamadım -Annie Haslam'a da benziyor accık, o değildir kesin- ama grubun diğer elemanları aşağıda: 

PART I&II
1. Agamemnon's Youth - Agamemnon, King of Mykene 19:45
2. Agamemnon at Troja - Agamemnon's Death 19:39

AGAMEMNON
Urs Ritter - drums
Erich Kuster - vocals, guitars, organ
Walter Rothmund - bass, keyboards
Werner Kuster - piano, keyboards, guitars, flute

güzel dinlemeler efenim.....

Creedence Clearwater Revival - Green River (1969)

John Fogerty'nin bitmek tükenmek bilmez enerjisinin gruba yansıması, elemanların müzik konusundaki yeteneği ve ilk iki albümün başarısından olsa gerek CCR 1969 yılı içerisinde 2. ve 3. albümü kaydeder. Green River bu dönemin ikinci albümüdür. Albümde yer alan iki parça Bad Moon Rising ve Green River CCR'ın en önemli hitlerindendir.

Doug Clifford 2013'te verdiği bir röportajda yerel grupları izlemeye gittiklerini, grupların alkol ve uyuşturucuya bağlanan berbat durumlarını gördükten sonra alkol ve uyuşturucudan uzak durmaya karar verdiklerini ve ya müzikte en üst noktaya çıkacaklarına ya da bu işi bırakacaklarına karar verdiklerini anlatır. Green River'ın öncesine tarihlenen bu durum albümün yükselen kalitesinin hikayesidir bir bakıma.

Hareketli ve eğlenceli sayılabilecek yapısıyla Green River albüme iyi başlangıç yapmanızı sağlar. Tek düze gibi görünün ama kendi içindeki devinimi bu tekdüze görünüm altında sunan bir parçadır.

Green River biter ama hareketlilik bitmez ve ikinci parça Commotion ile devam eder. Parça içindeki bass'lara ve gitara dikkat etmenizi öneririm. Harala gürele içerisinde genellikle farkına varılmaz ama son derecede başarılıdırlar. Ayrıca Commotion'ın Green River 45'liğinin B yüzünde yer aldığını belirtmekte de fayda var.

Üçüncü parça Tombstone Shadow'da tempo yarı yarıya düşer ve artık albümün derinliklerine girmeye başlarsınız. Blues gitarı alt yapıda sürekli gidip gelirken Swamp tadı içinize işler. Bass ve davul ön planda değildir hiç, hatta sadece ikisine odaklanırsanız sıkıcı bile gelir. Vokalden gelen ses her ikisini de bütünler ve yavan olmaktan çıkarır. Tahminen John Fogerty buluşudur bu da.

Wrote A Song Everyone albümün en uzun parçasıdır ve balad havasında ilerler. Gözlerinizi kapatıp dinlediğinizde yazın ortasında çöl gibi bir yerde kulübenizin önüne oturmuş, gün batımına bakarak yalnızlığın keyfini çıkarıyormuşsunuz izlenimi yaratır insanda. Halbuki şarkının sözleriyle bu durumun hiç alakası da yoktur.

B yüzünün ilk, albümün 5.parçası Bad Moon Rising benim en sevdiğim CCR parçalarından biridir. Kalıpların içinde kalan gidişatı, hey dostlar banjomuzu aldık hadi nehre açılalım kafası ritimleriyle keyif verir.

Lodi, albümden çıkan ilk 45'lik Bad Moon Rising'in B yüzünde de yer alır. Dinlediğinizde pek kayda değer bir parça gibi gelmez. Arada bazı atraksiyonlarla parça canlanır gibi olur ama anında eski düzenine geri döner.

"Yeah cowboy, ride your horse" tadında bir gidişatı olan Cross-Tie Walker inişli çıkışlı bölümleriyle etkiler. Blues gitarı ön plana çıkarak parçayı hareketlendirir. Parçanın bence tek eksiği fade-out (azalarak) ile bitmesidir. Daha kesin ve keskin bir bitiş etkisini daha da artırabilirdi.

Albümün 8.parçası Sinister Purpose Fogerty vokalini öne çıkaran bir yapıdadır. John sustuğunda ise gitar, bass, davul kendiliğinden öne çıkarak parça içi değişiklikleri sağlarlar.

The Night Time Is The Right Time albümün tek cover parçasıdır. 1957 yılında Nappy Brown tarafından kaydedilmiş bir rhythm&blues şarkısıdır ve 1958'de Ray Charles, 1983'te de James Brown tarafından coverlanmıştır. Temelde güzel parçadır ama bu albümün sonuna hiç gitmemiştir kişisel fikrim olarak.

Green River albüm olarak Billboard Magazine'in R&B Albums listesinde 26.sırada, Billboard 200 listesinde 1 numarada, dönemin bir diğer etkili dergisi RPM'in Top Albums listesinde de 2 numarada yer almıştır. 2 ayrı 45'lik olarak yayınlanan Bad Moon Rising ve Green River'ın her ikisi de Billboard Hot 100 listesinde 2 numaraya kadar yükselmiştir.

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

John Fogerty / Lead Gitar, Lead ve Back Vokal, Piyano, Klavye, Armonika
Tom Fogerty / Ritim Gitar
Stu Cook / Bass Gitar
Doug Clifford / Davul

GREEN RIVER

1 - Green River (2:36)
2 - Commotion (2:44)
3 - Tombstone Shadow (3:39)
4 - Wrote a Song for Everyone (4:57)
5 - Bad Moon Rising (2:21)
6 – Lodi (3:13)
7 - Cross-Tie Walker (3:20)
8 - Sinister Purpose (3:23)
9 - The Night Time Is the Right Time (3:09)

25 Ağustos 2016 Perşembe

Creedence Clearwater Revival - Bayou Country (1969)

İlk albümün başarısının getirisi olarak 1968 yılında hızla ama etkileyici bir güzellikte kaydedilen Bayou Country, CCR'ın müzik dünyasındaki yerini sağlamlaştırırken diğer yandan Swamp Rock'ın daha görünür hale gelmesini de sağlaması açısından önemlidir. Swamp rock ayrımı ilk albüme oranla bu albümde kendini daha fazla hissettirir. Mississippi deltasında hayata geçen delta blues'un ardılı olarak da Swamp (bataklık) rock adını alması da espirili ve kaçınılmazdır. 

Bayou Country'den çıkan Proud Mary 45'liği Billboard Hot 100 listesinde 2 numaraya tırmanır, Avrupa'da tüm listelerde ilk 10 içerisinde yer alır. Proud Mary'nin başarısı gelecekte de devam edecek, başta Tina Turner olmak üzere birçok müzisyen ya da grup tarafından cover'lanacaktır. Parça o kadar etkilidir ki (popülerlik anlamında elbette) Bob Dylan bile 69 yılında Billboard Magazine'e verdiği bir röportajda "bu yılki favori parçam" açıklamasını yapar.

İlk parça Born On The Bayou Fogerty'nin yıllar sonra verdiği bir röportajda da belirttiği gibi tam anlamıyla bir Swamp Rock parçasıdır. Yapısı itibariyle de Southern Blues'a fena halde yaklaşmaktadır. Albümden sonra CCR'ın hemen hemen tüm konserlerinin açılış parçası olan Born On The Bayou ile ilgili ilginç hikaye ise parça kayıtları bittikten sonra John'un parçada kullandığı gitarının arabasından çalınmış olmasıdır. 

İkinci sıradaki Bootleg kendi halinde, sade, belirli sınırlar içinde gidip gelen ama kendi standartlarına sahip bir parçadır. 

Bu güne dek dinlediğim içinden Tren geçen tüm şarkılarda olduğu gibi Graveyard Train de aynı yapısal bütünlüğe sahip; standart ve sabit ritim üzeri farklı aletler ve etkili vokal. Eh tren geçiyorsa içinden elbette tekerlerin ray aralıklarında çıkardıkları tek düze ve sabit ses esas alınacaktır. John Fogerty'nin armonikası parçanın dikkat edilmesi gereken unsuru. 

Bize göre 4., plağa göre B yüzünün ilk parçası Little Richard tarafından ünlendirilen Good Golly Miss Molly. Parçanın sözlerinde ufak John Fogerty oynamaları mevcut. İnsanı rock'n roll ruhuna döndüren bir parçadır ayrıca kendisi. Gitar sololarıyla ve Fogerty vokali ile Little Richard etkisinden kurtulabilmiştir.

Kısa ama yırtıcı gitar introsuyla başlayan Penthouse Pauper baştan sona Gitar vs. Fogerty modunda ilerler. İkisinin birleşimi  de insanı sıkılmış bez gibi burarak lavaboya fırlatır. Neyse ki kendinize gelmek için ihtiyacınız olan şey bir sonraki parçada mevcuttur.

Proud Mary ile ilgili yukarıda söylediklerimize ek olarak aslında aman aman bir parça olmadığını ama popüler olabilecek bir yapıya sahip olduğu için hemen herkes tarafından beğenilme niteliğine sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki parça sonrası müzik tarihi bu savı kanıtlamıştır.

Ve albümün son parçası Keep On Chooglin' içerdiği cinsel imalar, dipten ve derinden gelen John Fogerty çığlıkları ve melodik yapısıyla hem başarılı olmuş hem de CCR'ın konser kapanış şarkısı olarak kullanılmıştır. Muhteşem bir parça değildir ama albüm kapanışını doğru şekilde yapmayı başarmış bir parçadır diyebiliriz.

Sıkıcılıktan fena halde uzak, Swamp Rock'ı  hakkıyla işleyen, kaliteli ve etkileyici bir albümdür.

CREEDENCE CLEARWATER REVIVAL

John Fogerty / Lead Gitar, Lead Vokal, Armonika
Tom Fogerty / Ritim Gitar, Back Vokal
Stu Cook / Bass
Doug Clifford / Davul

BAYOU COUNTRY

1 - Born on the Bayou (5:16)
2 - Bootleg (3:03)
3 - Graveyard Train (8:37)
4 - Good Golly Miss Molly (2:44)
5 - Penthouse Pauper (3:39)
6 - Proud Mary (3:09)
7 - Keep on Chooglin' (7:43)