10 Mayıs 2023 Çarşamba

Maxophone / Maxophone (1975)

Maxophone
da tek albümle öne çıkan gruplardan biri. 1973 yılında Milano / İtalya'da kurulup 1977 yılına kadar bir arada kalmışlar. Arada kaydettikleri 2 versiyonu olan tek albümle de oldukça iyi bir işe imza atmışlar. 77'deki dağılmalarının ardından uzunca bir süre yan yana gelmeyip 2008 yılında tekrar birleşmiş ve 2017 yılında bir albüm daha kaydetmişler. 2 versiyonu olan tek albüm dedik az önce, aynı albümü hem İtalyanca hem de İngilizce olarak piyasaya sürmüşler. İtalyanca versiyon fena halde beğenilince böyle bir ticari atılımla hem para kazanma hem de uluslararası arenada boy gösterme çabası vermişler ama açıkçası İngilizce versiyon İtalyancasının yanında çok sönük kalıyor.

RPI'ın (Rock Progressivo Italiano) ilginç gruplarından biri Maxophone. Müzikal anlayışları biraz geniş ve geçişli diye özetleyebiliriz. Tuhaf bir şekilde Jethro Tull ile Canterbury Scene arasındaki kayıp köprü gibi duruyorlar. Her iki türden de bolca sos bulunuyor albümde. Ama her ikisi de değiller. İkisi arasında ama bambaşka bir seviyedeler. Kendilerine has bir müzikal anlayışları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu durumun en büyük sebebi, hiç kuşkusuz, grup elemanlarının yarısının Klasik Müzik eğitimli diğer yarısının da Rock müzik geçmişine sahip olması. Doğal olarak bu bileşim klasik müzikten gelen ve Rock içerisinde çok da alışkın olmadığımız Korno, Trompet, Vibraphone gibi aletlerin nefis bir gitar ve elektrikli piyano eşliğinde kullanıldığı, pastorelden sert Rock'a geçişler sağlayan bir albümün ortaya çıkmasını sağlıyor.

Temelde, düşünüldüğünde Maxophone'u Rock Progressivo Italiano içerisinde konumlandırmak da zorlaşıyor. Fena halde kendilerine has bir yapıları var. Bazılarınca Premiata Forneria Marconi ve Banco Del Mutuo Soccorso gibi İtalyan grupları ile yakınlaştırmalar yapılsa da bunun yanlış bir tavır olduğu açık şekilde ortada. Bahsi geçen her iki grup da kendilerine has bir anlayışa sahip olduğu tartışmaya kapalı bir konu. Maxophone ikisinden de farklı bir şekilde kendine ait bir türü / tarzı devam ettiriyor. Aynı ya da benzer değiller yani.

Bazı noktalarda melodik bir Rock'a doğru kayacaklarını düşünseniz bile hiç bu çukura düşmüyorlar ve sizi baştan sona enfes bir albümün her yerinde dolaştırıyorlar.

MAXOPHONE

Alberto Ravasini / Lead Vokal, Bass,Akustik Gitar, Recorder
Roberto Giuliani / Elektrikli Gitar, Piyano, Vokal
Sergio Lattuada / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Lead Vokal
Maurizio Bianchini / Horn, Trompet, Vurmalılar, Vibraphone.
Leonardo Schiavone / Klarinet, Flüt, Alto Saksafon, Tenor Saksafon
Sandro Lorenzetti / Davul

Konuk Müzisyenler:
Tiziana Botticini / Arp
Eleonora de Rossi / Keman
Susannna Pedrazzini / Keman
Giovanna Correnti / Çello
Paolo Rizzi / Double Bass

MAXOPHONE

01. C'è Un Paese Al Mondo (6:39)
02. Fase (7:04)
03. Al Mancato Compleanno Di Una Farfalla (5:52)
04. Elzeviro (6:47)
05. Mercanti Di Pazzie (5:21)
06. Antiche Conclusioni Negre (8:54)

9 Mayıs 2023 Salı

Odissea / Odissea (1973)

Italian Progressive Rock
janrının (RPI - Rock Progressivo Italiano) en belirgin albümlerinden birini kaydeden Odissea, 70'li yılların başında Pow-Pow adıyla kurulmuş. Kısa bir süre sonra, hayallerini büyütmeleri gerektiğini anladıklarında ismin grubu taşıyamayacağını düşünüp Odissea'da karar kılmışlar. Odissea isminin ortaya çıkmasında ve seçilmesindeki en büyük etkinin, gruba 1972 yılında katılan gitarist Luigi Ferrari tarafından yapıldığı da biliniyor.

Albümün öncesinde ve sonrasında çıktıkları konserlerde tam bir konser grubu olduklarını kanıtlayan grup, bu başarılı portre sayesinde İtalya'ya turneye gelen Genesis ve daha sonra da o dönem İtalya'nın en iyilerinden biri olan Banco Del Mutuo Soccorso'nun konserlerinde destek grubu / ön grup olarak sahne almışlar. Oldukça başarılı bir albüme ve çıktıkları konserlere rağmen çok fazla da bir arada kalamamışlar ve grup 70'lerin sonlarına doğru bir daha birleşmemek üzere dağılmışlar.

Odissea'nın en önemli tarafı karmaşık, enfes ya da uzun parça yapıları filan değil. Grup, Rock Progressivo Italiano'nun iyi - kötü, doğru - yanlış, ahlaksız - erdemli tüm yanlarını yansıtan, bütüncül bir albüm kaydedip yayınlamış olmalarıyla öne çıkıyor. Beklentilerinizi koskoca bir janrı nitelendirme, özelliklerini ortaya koyma ile sınırlandırarak dinlemeniz, Odissea'yı daha iyi anlamanızı sağlıyor yani.

Bunun yanında melodik bir yapıya sahipler. Progressive Rock'a, az önce de bahsettiğimiz gibi karmakarışık düzenlemelere sahip olmayan ve melodik olarak genişleyen tarafına yaslanıyorlar. Albüm, konsept bir albüm olmasa da parçaların birbirini ilgi çekici şekilde tamamladıklarını ve neredeyse birbirlerinin devamıymış gibi algılandıklarını belirtelim.

Albümde enstrüman kullanımları da oldukça iyi. Zaten Luigi Ferrari bile bu konuda tek başına gösterilebilecek bir örnek diyebiliriz. Roberto Zola'nın vokali de albüme pek çok farklı ton katıyor. Özellikle 80'lerde moda olan tarzda bir sese sahip Zola. Az hırıltılı, keskin ve insanın içine dokunan bir yanıklıkta. Bu arada Zola'nın yaptığı en büyük hatanın da 1974 yılında, solo kariyere başlamak için grubun albümünden hemen sonra gruptan ayrılması olduğunu söyleyelim. Hata diyoruz, çünkü Zola'nın solo kariyeri hiçbir zaman başlamamış. :)

Melodik taraftan yaklaştıklarını vurguladığımız grubun, doğal olarak ritim bölümü gerçekten de işin hakkını vererek yapıyorlar. Bir anda değişen ama sonra ana melodiye dönen yapısı ve davul / bass uyumu gerçekten de iyi.

ODISSEA

Roberto Zola / 12 Telli Gitar, Akustik Gitar, Vokal
Luigi "Jimmy" Ferrari / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, 12 Telli Gitar
Ennio Cinguino / Piyano, Org, Mellotron
Alfredo Garone / Bass, 12 Telli Gitar
Paolo Cerlati / Davul
"little" Simona / Sesler

ODISSEA

01. Unione (6:06)
02. Giochi Nuovi Carte Nuove (4:57)
03. Crisalide (4:45)
04. Cuor di Rubino (2:47)
05. Domanda (5:32)
06. Il Risveglio di un Mattino (4:16)
07. Voci (4:04)
08. Conti e Numeri (4:33)

8 Mayıs 2023 Pazartesi

America / Hat Trick (1973)

1973 yılında yayımlanan Hat Trick, America'nın üçüncü stüdyo albümü. Albümde toplamda 11 şarkı yer alıyor. Albüm, grubun müzikal tarzını geliştirerek, daha da olgunlaştırdığı bir döneme işaret ediyor diyebiliriz. Albümle ilgili bir diğer önemli nokta ise grup üyelerinin birçok enstrümanı kullanması ve birden fazla tarzı harmanlaması nedeniyle diğer albümlerinden oldukça farklı olması. Gerçi Soft Rock, Pop Rock ya da Country Rock ile ilgilenmiyorsanız bunun çok bir önemi de yok sizin için. :)

Albüm, diğer America albümlerinden farklı olarak, grubun Folk-Rock kökenlerine daha az bağlı kaldığı bir albüm olarak da çıkıyor karşımıza.. Albümde yer alan şarkılar, Country, Blues ve Soft Rock gibi farklı türlerin etkisini taşıyor. Bu nedenle, albümün genel tarzı, diğer America albümlerinden oldukça farklı ve bu durum hayranlar arasında o dönemde karışık tepkilere yol açmış. Pek çok dinleyici için Hat Trick, ilk iki albümle alakası olmayan farklı ve değişik bir albümdür.

Değişik olması, kötü olduğu anlamına gelmiyor tabi. Albüm başarılı şarkılara sahip. Açılış şarkısı Muskrat Love, zamanla grubun en tanınmış şarkılarından biri haline geldi ve birçok müzisyen tarafından coverlandı. Albümde ayrıca, She's Gonna Let You Down ve Rainbow Song gibi hit olma potansiyeli yüksek olan şarkılar da yer alıyor.

Albümün ikinci şarkısı Wind Wave ise, grubun müzikal tarzını daha da olgunlaştırdığını gösteriyor. Şarkı, gitar ve klavyenin uyumlu çalışlarıyla, birbirine bağlı bir melodik yapıda ilerliyor. Bu şarkıda, müzikal tarz ve sözlerdeki güçlü metaforik anlatım, grubun müzikal tarzında ciddi bir dönüşümü ifade ediyor bile denilebilir.

Rainbow Song, albümün en unutulmaz parçalarından biri. Bu parçada, müzikal tarz yine Soft Rock ve Folk müzik etkileriyle yoğrulmuş. Ancak, sözlerdeki nostaljik anlatım, şarkıyı daha da derinleştirmektedir.

Albüme adını veren parça Hat Trick ise, grubun müzikal tarzını tam anlamıyla yansıtıyor. Gitar riff'leri, davul ve klavyenin uyumu, parçanın melodik yapısını tamamlıyor. Bu arada belirtmeden geçmeyelim, alışkın olmadığımız üzere America'nın en uzun parçasıdır da Hat Trick. 8.30'a varan süresiyle America'nın kendisini aşmasını sağlamıştır.

AMERICA

Gerry Beckley / Gitar, Klavye, Lead Vokal
Dewey Bunnell / Gitar, Lead Vokal, Vokal
Dan Peek / Gitar, Klavye, Lead Vokal, Vokal

Konuk Müzisyenler:
David Dickey / Bass
Hal Blaine / Davul, Vurmalılar (Muskrat Love hariç tüm albümde)
Henry Diltz / Banjo (Submarine Ladies)
Billy Hinsche / Vokal (Hat Trick)
Bruce Johnston / Vokal (Hat Trick)
Lee Keifer / Armonika (Submarine Ladies)
Robert Margouleff / Synthesizer
Chester McCracken / Conga
Jim Ed Norman / Piyano (She's Gonna Let You Down)
Tom Scott / Saksafon (Rainbow Song)
Joe Walsh / Gitar (Green Monkey)
Carl Wilson / Vokal (Hat Trick)
Lorene Yarnell / Taps (Hat Trick)

HAT TRICK

01 - Muskrat Love 3:02
02 - Wind Wave 3:04
03 - She's Gonna Let You Down 3:40
04 - Rainbow Song 4:00
05 - Submarine Ladies 3:12
06 - It's Life 3:59
07 - Hat Trick 8:29
08 - Molten Love 3:08
09 - Green Monkey 3:35
10 - Willow Tree Lullaby 2:30
11 - Goodbye 3:00

7 Mayıs 2023 Pazar

Latte E Miele / Passio Secundum Mattheum (1972)

RPI
'ın (Rock Prgressivo Italiano - Italian Progressive Rock) en sağlam klasik etkilerine sahip gruplarının başında Latte E Miele geliyor. 1971 yılında Cenova'da kurulan grup, Le Orme ve Emerson, Lake & Palmer tarzında bir klavye üçlüsü. Lakin adı geçen her iki grupla da müzikal bir benzerliği yok diyebiliriz. Klasik müzik anları Latte E Miele'de daha fazla gibi görünüyor.

Başarılı bir grafik çizerek birbiri ardına 3 albüm kaydedip 76 yılında dağılıyorlar. Daha sonraları, 90'ların başında tekrar bir araya gelip yeni albümlere imza atsalar da bu albümler ilk dönemin üçlüsü için yetersiz ölçüde kalıyor. Elbette kötü albümler değiller ama ilk dönemin ruhunu yansıtmak yerine modernleştirilmiş bir yaklaşım sergiliyorlar.

Konumuz olan ilk albüm Passio Secundum Mattheum, geneli itibari ile Bach'tan esinlenen bir yapıt. Bach'ın küçük parçalarının modernleşmesi ve Rock ile birleşmesi gibi düşünebilirsiniz. Albümün genelinde fazlasıyla dinamik ve coşkulu bir hava var. Bazı noktalarda, özellikle vokalin anlatıcı gibi algılandığı bölümlerde bir miktar sıkıcılığa yönelse de kalan her yerinde fazlasıyla keyif alacağınız bölümler bulunuyor.

Az önce de dediğimiz gibi sırtını Klasik Müzik'e dayayıp Rock sosuyla farklı bir seviyeye taşıyan, İtalya'nın ilk ve en iyi gruplarından biri Latte E Miele. Kendilerine has bir yapıları ve orijinal bir durumları var. Aynı yıllar içerisinde ortaya çıkan ve hem ticari hem dinleyici kitlesi açısından daha fazla popülerlik kazanan İngiliz ve Amerikalı gruplara oranla daha az bilinirler ama en az onlar kadar da iyiler. Hatta bir öneri olarak, aynı yıl çıkan Yes'in Fragile'ı ile bile karşılaştırabilirsiniz. Fragile kadar iyi görünmese de kafa tutacak kadar da başarılı.

Klavyenin ön planda olduğu bir grup diye tanımlamıştık zaten. Ama adını verdiğimiz ELP'nin klavyeleri gibi de sert ve yırtıcı değil. Bu nedenle de onlar gibi bir klavye üçlüsü olsalar da onlardan çok da farklılar. Klasik müzikten gelen bütün incelikleri kullanırken diğer yandan ritim bölümünün insanüstü çabasıyla parçaları farklı yerlere taşıyorlar. Bazı noktalarda ritim bölümünün kendini tekrar ettiği düşünülse de konsept mantığına yakın bir şekilde gelişen albüm için bu da gerekli bölümlerden biri.

LATTE E MIELE

Marcello Giancarlo Dellacasa / Akustik, Gitar, Klasik Gitar, Elektrikli Gitar, Keman, Bass, Lead Vokal
Oliviero Lacagnina / Piyano, Hammond Org, Mellotron, Crumar Harpsichord, Celesta, Moog, ARP Solina, Vokal
Alfio Vitanza / Davul, Bongo, Conga, Timpani, Çanlar, Whip, Flüt, Vokal

PASSIO SECUNDUM MATTHEUM

01. Introduzione (2:16)
02. Il Giornio Degli Azzimi (1:26)
03. Ultima Cena (1:48)
04. Getzemani (4:14)
05. Il Processo (1:29)
06. I Testimoni (1° parte) (6:02)
07. I Testimoni (2° parte) (2:12)
08. Il Pianto (1:48)
09. Giuda (0:43)
10. Il Re Dei Giudei (1:40)
11. Il Calvario (7:04)
12. Il Dono Della Vita (3:43)

6 Mayıs 2023 Cumartesi

Prudence / Tomorrow May Be Vanished (1972)

Norveç sahnesinde önemli bir yere sahip olan Prudence, 1967 yılında The Tunes adıyla kurulmuş. Kısa bir süre sonra isimlerini Whoopee Choop olarak değiştirmişler. 1969 yılı sonbaharında ise The Beatles'ın Dear Prudence parçasından etkilenerek grubun adını Prudence olarak sabitlemişler. İsimleri çok bilinen bir grup olmamakla birlikte, kendi başlarına yeni bir türün oluşmasını sağlamış nadir gruplardan biridir Prudence.

1975 yılında piyasa sürdükleri Takk Te Dokk albümünde Norveç'te yaşadıkları bölgenin dilini kullanarak Trønderrock adında bir türün oluşmasını sağladılar. Gerçi bu albüm grubun son albümüydü. Yarattıkları türün gelişmesine ön ayak olamasalar da en azından türün başlangıcı onlara dayanıyor. Norveç'in Nord-Trøndelag bölgesinden gelme grup, bölgenin tarihçesi çok eskilere dayanan parti ya da dans müziklerini Rock ile birleştirerek farklı bir işe imza atmışlar.

Doğal olarak grubun yaptığı müziği Progressive Folk olarak kategorilendirilmesi gerekiyor. Zaten albümlerinde hem genel olarak Norveç folklorundan hem de yaşadıkları bölgenin yerel kültürenden çok fazla etkilenme var. Tabi bunu yaparken elektrikli ve modern aletler kullandıkları için işin rengini değiştirmeyi de başarmışlar. Kendilerine has bir tarza sahip olduklarından bahsetmek de yanlış olmaz bu noktada. Her ne kadar Folk'tan beslenen çok fazla grup için geçerli olmasa da Prudence kendi tarzlarını yaratmayı başarmış gruplardan.

Bu arada belirtelim, grup elemanları müzikal anlayışlarını 3 farklı kökene ve yaşadıkları bölgeye bağlıyorlar. Gitarist Aleksandersen Bob Dylan tarzı Amerikan Folk ve Rock müziğini severken, diğer gitarist ve akordeoncu Tysland ise Jazz ve Jimi Hendrix hayranı. Grubun flütçüsü Wallum ise Jethro Tull ve İngiliz tipi Progressive Rock'tan etkileniyor. Albümde bahsi geçen bu 3 türe de atıfta bulunan pek çok yer bulunuyor. Türlerin ve ülkelerin nefis bir karışımı da diyebilirsiniz.

Folk'a uygun şekilde kısaya yakın uzunluktaki 10 parçadan oluşan albümün coşkusu ve melodik yüksekliği bir hayli fazla. Ballad kıvamındaki parçalarda bile ritim normalin üzerine seyrediyor. Bu arada, Tomorrow May Be Vanished grubun en iyi albümü değil. Lakin, grubun bu bahsettiğimiz ilk dönem karışımını en iyi anlatan başarılı da bir albüm.

PRUDENCE

Åge Aleksandersen / Gitar, Vokal
Per Erik Wallum / Flüt, Vokal
Terje Tysland / Gitar, Akordeon, Vokal
Kaare Skevik jr. / Davul
Johan Tangen / Mandolin, Conga, Vokal
Kjell Ove Riseth / Bass, Vokal

TOMORROW MAY BE VANISHED

01. North in the Country (4:14)
02. Mild Grey Fog (3:26)
03. Tomorrow May Be Vanished (4:26)
04. What Man Has Made of Man (2:03)
05. 14 Pages (4:23)
06. Going Through This Life (4:00)
07. Oh, Grandpa (3:39)
08. Lost in the Forest (2:16)
09. Kerre Volin (4:38)
10. Daida (4:02)

5 Mayıs 2023 Cuma

Stud / Stud (1971)

Kuzey İrlanda
'dan çıkma Stud, İngiliz grubu olarak sınıflandırılır. Uyuz bir durumdur ama işte yapacak da çok bir şey yok. Progressive Rock, Progressive Folk, Heavy Psychedelic Rock ve Blues Rock semalarında dolaşan grubun kuruluşu öncesi, grup elemanlarının çaldığı diğer gruplar bir miktar ilgi çekicidir. Rory Gallagher'ın Taste grubundan Charlie McCracken ve John Wilson ile Blossom Toes'un eski elemanı Jim Cregan tarafından kurulmuştur Stud. Müzisyenlerin referansları gayet iyi olunca insanın beklentileri de yükseliyor doğal olarak. Belirtmeden geçmeyelim, ikinci albümde gruba Eric Burdon & The Animals ve Family'e çalmış olan John Weider da katılınca kadro daha bir güçlenmiş.

Ticari olarak en ufak bir başarı kazanamasalar da kaydettikleri albümlerle bugün bile hatırlanan gruplar arasına girmeyi başarmışlar. Birleşik Krallık'ta belirli bir miktar popülariteye sahipken, Almanya'da çıktıkları turne sırasında epeyce ün yapmışlar kendilerine. Bunu fark eden neredeyse bütün radyolar da Stud'u konuk olarak almışlar. Bir durum ötekini desteklemiş ve Almanya'da fazlasıyla popüler hale gelmişler. O dönemde biraz para görmüş cepleri. Üstüne bir de BASF ile albüm anlaşması imzalamışlar. Gerçi albüm ortalama bir albüm olarak kalmış ama yine de fena değil.

Konumuz olan ilk Stud albümü grubun kurulmasından hemen sonra kaydedilmiş. Kalite olarak iyi olsa da ticari başarıyı elde edememiş. Yapımcı firma DERAM da anlaşmaları iptal edip grubu sepetlemiş. Almanya şansı da buradan sonra açılmış zaten.

Albümün İrlanda folklorundan etkilenmiş olduğu pek çok yerinde hissediliyor. Ama bunun üzerine çok fazla şey katmayı da başarabilmişler. Grup elemanlarının müzikal yeterliliklerinin iyi olması, müzikal anlayış geliştirme konusunda oldukça faydalı olmuş gibi görünüyor. Albüm Progressive bir yapıya sahipken Blues ve Psychedelic yönleri de ara ara da olsa ağır basıyor. Psychedelic kısmını kendilerine özgü bir şekilde sertleştirerek Heavy Psychedelic'e taşımışlar. Bir noktada rahatsız edici denilebilecek kadar Psychedelic'e yöneldiklerini rahatlıkla duyabiliyorsunuz. Uzun ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu anların ardından tempo ile oynayarak sert bir Blues'a geçiş yapıp işi Heavy Progressive'e kadar götürüyorlar.

Melodik parçaların olmamasından dolayı kulağı buna alışmış dinleyicileri pek kendine çekmeyen bir albüm Stud. Ama diğer tüm açılardan baktığınızda da sağlam ve vazgeçilmez kategorilerine girebilecek niteliklere sahipler.

STUD

Jim Cregan / Lead Gitar, Akustik Gitar, Lead Vokal
Richard McCracken / Bass, Kontrbas
John Wilson - Davul

STUD

01 - Sail On (4:12)
02 - Turn Over The Pages (4:17)
03 - 1112235 (12:20)
04 - Harpo's Head (7:35)
05 - Horizon (11:07)
        Here - Part 1
        There - Part 2
06 - Song (2:33)

4 Mayıs 2023 Perşembe

Refugee / Refugee (1974)

Berbat bir albüm kapağına sahip olsalar da Refugee fena halde iyi gruplardan biri. Kaydettikleri albümle, tek albümlü efsaneler listemize bir çok gruba fark atarak rahatlıkla girebiliyorlar. Çok kısa ömürlü olsalar da yeteri kadar iyi bir albüm (bir de konser kaydı var tabi, o da acayip iyi) bırakarak görevlerini tamamlamış olduklarını da belirtelim. Bu arada, dünkü Mainhorse yazısından sonra eklemeye karar verdiğimiz Refugee, dün de bahsettiğimiz üzere Patrick Moraz'ı bünyesinde barındırıyor.

Grup, Keith Emerson'ı çıkarılmış bir The Nice versiyonu gibi algılansa da değil aslında. The Nice'tan Lee Jackson ve Brian Davison, Emerson'ın ayrılışından sonra hem eski parçaların yeni versiyonları hem de yeni parçalarla kotardıkları son iki The Nice albümünün ardından Mainhorse'taki Moraz'ı fark ediyorlar. Mainhorse'un dağılmasıyla birlikte de Refugee'yi kuruyorlar. Moraz'ı gruba alırken her ikisinin de amacı The Nice'ı yeniden canlandırmakmış ama başka bir şeye evrildiklerini fark ettiklerinde bu istekten vazgeçmişler.

Zira, Emerson'ın agresif, kontrolsüz ve aşırılıklara sahip klavyelerine karşın Moraz'ınkiler daha ölçülü ve düzenli. Ha bu Emerson kötü demek değil elbette. Kişisel olarak Emerson'ı bu konuda geçebilecek çok az klavyeci olduğunu düşünüyorum. Lakin Refugee'nin kendine farklı bir kimlik kazanması da Moraz sayesinde olmuş. Diğer türlü Patrick Moraz, Emerson'ın izinden gitseymiş ucuz bir The Nice kopyasına dönüşebilirmiş albüm.

Moraz, Yes ile birlikte Relayer albümünü kaydetmesi için çağrılana kadar Refugee ayakta kalmayı başarmış. Ticari çok büyük başarı elde edemeseler de gelmiş geçmiş en sağlam Symphonic Prog albümlerinden birine imza atmışlar. 

Grubun The Nice ve Moraz karışımı olmasından dolayı, enstrümantasyonla ilgili bir sorun aramak saçma olur. Her iki koldan da gayet yetenekli ve kaliteli olduklarını daha önce kanıtladılar malum. 6 parçadan oluşan albümde yaklaşık 17 dakikalık süresiyle Grand Canyon Suite ve 18 dakikalık Credo fena halde öne çıkıyor. Aklıma gelmişken, albümün gidişatına bakıldığında rahatsızlık verebilecek tek şey Lee Jackson'ın vokali diyebiliriz. Olmasaydı da olurmuş izlenimi yaratıyor sıklıkla. Ha, kötü mü ? Değil elbette. Ama sanki biraz geride dursaymış, daha derinden ve sakin gelebilseymiş daha sıkı bir albüm olacakmış diye düşünmeden de duramıyor insan.

REFUGEE

Lee Jackson / Lead Vokal, Bass, Gitar, 12-Telli Akustik Gitar, Elektrikli Çello
Patrick Moraz / Piyano, Elektrikli Piyano, Pipe Org, AKS & Moog synthesizers, Mellotron, Klavinet, Marimbaphone, Alpine Horn, Vokal
Brian Davison / Davul, Gong, Afrika Davulları, Tibet Zilleri, Kabassa, Timpani

REFUGEE

01. Papillon (5:10)
02. Someday (5:03)
03. Grand Canyon Suite (16:54) :
        - a) The Source
        - b) Theme for the Canyon
        - c) The Journey
        - d) The Rapids
        - e) The Mighty Colorado
04. Gatecrasher (1:03)
05. Ritt Mickley (4:57)
06. Credo (18:08) :
        - a) Prelude
        - b) I Believe, Pt. 1
        - c) Credo Theme
        - d) Credo Toccata & Song "The Lost Cause"
        - e) Agitato
        - f) I Believe, Pt. 2
        - g) Variation
        - h) Main Theme & Finale

3 Mayıs 2023 Çarşamba

Mainhorse / Mainhorse (1971)

Yarı İngiliz yarı İsviçreli Mainhorse, başarılı bir albüm kaydedip daha sonraları ortalıkta hiç görünmeyen gruplardan. 1969 yılında Londra'da kurulan grubun 2 üyesi İsviçreli diğer 2 üyesi ise İngiliz. Her ne kadar yarı yarıya olsalar da İngiltere'de kuruldukların düşünülünce İngiltere altında gruplandırmaya dahil etmek doğru olacaktır.

Grubun has elemanı daha sonraları Yes ile öne çıkacak olan Patrick Moraz. Mainhorse Moraz'ın ilk grubu. Kaydettikleri ilk ve tek albümün ardından önce Refugee'yi kurup ardından da Wakeman'ın yerine Yes'e katılıyor. O konudaki başarısı tartışılır ama adam sonuçta en büyüklerden birinde çalmayı başarmış.

Temelde Heavy Progressive Rock ile Symphonic Prog arasında seyreden Mainhorse albümü, müzikal açıdan fena halde kaliteli olsa da ticari anlamda tam bir hayal kırıklığı yaşatmış. Bu başarısızlığın ardından grup dağılmış dağılmasına da dediğimiz gibi Moraz Refugee ve Yes'e, davulcu Bryson, Spooky Tooth'a geçmiş. Yani enstrüman açısından bırakın herhangi bir sorun bulmayı, kalite açısından oldukça yüksekte bir albüm. Grubun, albümün yayınlandığı dönemde bile Atomic Rooster, The Nice, Deep Purple gibi gruplarla karşılaştırıldığı düşünülürse başarı oranları gerçekten de çok yüksek.

Albüm özellikle Moraz'ın yeteneklerini göstermesi açısından oldukça doyurucu. Adamı Yes'te sevmemiş olabilirsiniz belki, ama bu albümde fena halde kaliteli bir müzisyen olduğunu kanıtlıyor. Diğer elemanlarında Moraz'dan aşağı kalır yanı olmayınca albüm gerçekten de nefis bir dinlenceye dönüşüyor.

Albümdeki kısa parçalar, Jazz esintileri hissettiren Basia'yı da dahil ederek düşündüğümüzde oldukça sağlam Blues temeli içeren parçalar. Aynı diğer parçalarda da olmakla birlikte özellikle uzun parçalardaki durum biraz farklılaşıp yumuşuyor diyebiliriz. Progressive Rock'ı daha fazla hissettiren parçalara dönüşüyorlar. Ama temelde albüm Blues üzerine kurulu demek de yanlış olmaz. Özellikle 60'ların Psychedelic Rock ve Acid Rock'ından hoşlananlar için, işin bir sonraki aşamasının neresi olacağına dair iyi bir çalışma Mainhorse albümü.

Tek albümlü efsaneler listemize de sorgusuz sualsiz girebilen albümlerden aynı zamanda. Melodik zenginlikleri, enstrümantasyondaki değişik yaklaşımlar ve kendilerine has geliştirdikleri müzikal yapı ile arşivde mutlaka olması gereken gruplardan.

MAINHORSE

Peter Lockett / Lead Gitar, Keman, Vokal
Patrick Moraz / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Synthesizer, Glockenspiel, Vokal
Jean Ristori / Bass, Çello. Vokal
Bryson Graham / Davul, Vurmalılar

MAINHORSE

01. Introduction (5:09)
02. Passing Years (3:55)
03. Such a Beautiful Day (4:44)
4. Pale Sky (10:17)
05. Basia (5:32)
06. More Tea Vicar (3:33)
07. God (10:31)

2 Mayıs 2023 Salı

Thirsty Moon / Thirsty Moon (1972)

Jazz Rock ve Fusion janrlarının Almanya'dan çıkmış en iyi temsilcilerinden biri Thirsty Moon. Çok daha önceleri Jamais tarafından bloga ikinci albüm You'll Never Come Back eklenmişti. Bugün biraz Thirsty Moon havasında olduğumuza göre ilk albümü ekleyelim. Bremen çıkışlı olan grup dönemin en başarılı Fusion gruplarından biri. Krautrock ruhundan vazgeçmeden Jazz içerisinde dolaşan nefis albümler kaydetmişler.

İlk albüm, ortalamanın çok üzerinde olsa da ikinci albüm kadar iyi değil. Gerçi bu da bakış açısına göre değişir tabi. İki albüm arasında kararsız kalanların sayısı oldukça fazladır. 3. albüm de iyidir ama ilk ikisi kader değil. Sonraki albümleri saymıyoruz, görmezden geliyoruz.

Doldinger's Passport ve Kraan gibi gruplarla eş değerde tutulmaya çalışılsalar da çok doğru bir karşılaştırma sayılmaz. Hem bahsi geçen gruplar için doğru olmaz, hem de Thirsty Moon için. Zira bu grupların üçü de kendi müzikal anlayışlarını oluşturabilmiş gruplar.

Thirsty Moon bu ilk albümün pek çok yerinde bir hayli yırtıcı sesler ve tonlara kayıyor. Bazı noktalarda, alışkın olmayan dinleyiciyi bir hayli zorlayacak denli tuhaf sesler diye düşünülebilir bunlar. Diğer taraftan, türe hayranlık besleyenler içinse bambaşka şekillerde değerlendirilebilecek bir albüm. İçinde pek çok farklılığı da barındırıyor. Temelde Jazz'a odaklansalar da Heavy ve Hard diye tabir edilen türlerin pek çoğunun da kenarında, kıyısında dolaşıyorlar.

Coşkulu, dinamik ve tempolu albümler listesine de sorgusuz sualsiz girmeye hak kazanırlar. Özellikle ritim bölümünün albüm boyunca çıkardığı iş bir hayli iyi. Genel olarak gidişatı belirleyen ritim olmakla birlikte Thristy Moon'da bu biraz farklılaşıyor. Ritim önemli ve ön plana çıkan bir bileşen ama tam rayına oturdu dediğiniz yerde, yırtıcı üflemeliler ya da sert gitarlar ile bir anda yön değiştirebiliyorlar. Albüm boyunca vokal çok nadir denilebilecek şekilde az kullanılıyor. Halbuki grubun tarzına çok da uyan seslere sahipler. Yine de bu tercihleri doğru bir yaklaşım olmuş, zira vokal geride bir enstrüman olarak düşünüldüğünde albümün keyfi bir başka çıkıyor.

Bir yanıyla tuhaf olarak düşünülse de ses efektleri, keskin dönüşleri, hiç durmadan ilerleyen yapısı ile Thirsty Moon'un ilk albümü olmazsa olmazlardan sayılabilir.

THIRSTY MOON

Jürgen Drogies / Gitar, Vurmalılar
Norbert Drogies / Davul, Vurmalılar
Michael Kobs / Elektrikli Piyano
Harald Konietzko / Bass, 12 telli Gitar, Vurmalılar, Vokal
Erwin Noack / Conga, Vurmalılar
Willi Pape / Saksafon, Klarnet, Flüt , Vurmalılar
Hans Werner Ranwig / Org, Vurmalılar, Vokal

THIRSTY MOON

01. Morning Sun (5:24)
02. Love Me (3:54)
03. Rooms Behind Your Mind (3:18)
04. Big City (8:31)
05. Yellow Sunshine (21:30)

1 Mayıs 2023 Pazartesi

The Moody Blues / In Search of the Lost Chord (1968)

Blogda öyle bir yere geldik ki artık The Moody Blues bile üçüncü dördüncü kategoride filan değerlendirilebilecek bir hale geldi. 60'ların ortalarından başlayan kariyerleri boyunca oldukça popüler bir yaklaşım sergileyip bunun meyvelerini de yiyen grubu eklemeseydik de olmazdı. Gerçi çok daha önceleri Days Of Future Passed'ı eklemiştik diye hatırlıyorum. Ama diğer albümlerini eklemeye başlamaktan zarar gelmez. Malum buradaki asıl amacımız, bu konuda bir arşiv çalışması oluşturabilmek. Popüler ya da değiller, çok önemli olmadan, The Moody Blues burada olmayı hak ediyor.

Başarısız sayılabilecek ilk albümün ardından çıkardıkları ve Londra Festival Orkestrası ile birlikte kaydettikleri efsanevi Days Of Future Passed'ın ardından gelen popülarite ile birlikte yaptıkları ilk albüm In Search of the Lost Chord. Daha en başından The Beatles ile karışık bir Symphonic Prog havası sezinliyorsunuz. Özellikle ikinci parça Ride My See-Saw tam anlamıyla bir The Beatles parçası kıvamında. Gerçi albümün pek çok yerinde bu havayı yakalıyorsunuz ama bire bir benzerlik var demekte doğru değil. Zira kendilerine has bir yapı geliştirdikleri de ortada.

Arada, Symphonic Prog dedik ama bu tam anlamıyla bir Symphonic Prog da değil. The Moody Blues'u tam tanımlayan janr, Crossover Prog aslında. Daha popüler kaygılarla oluşturulmuş, yine Progressive etkiler taşıyan ama tam oraya doğru kaymayan bir yapı. Daha kolay, daha yumuşak, daha hafif. Yine de içerisinde birçok değişik ses ve melodi barından bir tarz. Blogu takip eden pek çok dinleyiciye hafif gelecektir elbette The Moody Blues. Ama onlar olmadan da bir Rock Arşiv Çalışması yapmanın doğru olmayacağı ortada.

Diğer yandan bakıldığında The Beatles gibi "acayip popüler" bir gruba karşılık daha klasik müzikten beslenen bir müzikal anlayışa sahipler. Ki bunun en büyük, en farklı örneği bir önceki albüm Days Of Future Passed. Orada tam olarak The Beatles ile aralarındaki farkı ortaya koyuyorlar. Elbette Nights In White Satin gibi popülerlik kaygısı güden ve ekmeğini sonuna kadar yedikleri bir parça da bulunuyor albümde.

Neyse, neticede The Moody Blues önemli bir grup ve bu işin en bilinenlerinden biri.

THE MOODY BLUES

Justin Hayward / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar (6- & 12-string), Sitar, Bass, Piyano, Mellotron, Harpsichord, tablas, bass, percussion, Lead Vokal (2,7,9,10)
Michael Pinder / Piyano, Mellotron, Harpsichord, Akustik Gitar, Bass, Autoharp, Çello, Lead Vokal (2,8,12), Konuşma Sesi (11)
Ray Thomas / Flüt, Soprano Saksafon, Lead Vokal (2,3,5,12)
John Lodge / Bass, Akustik Gitar, Çello, Tambourine, Snare Drum, Lead Vokal (2,4,6)
Graeme Edge / Davul, Timpani, Tambourine, Tabla, Piyano, Konuşma Sesi (1)

IN SEARCH OF THE LOST CHORD

01. Departure (0:44)
02. Ride My See-Saw (3:38)
03. Dr. Livingstone, I Presume? (2:58)
04. House of Four Doors (4:12)
05. Legend of a Mind (6:36)
06. House of Four Doors, Pt. 2 (1:47)
07. Voices in the Sky (3:25)
08. The Best Way to Travel (3:14)
09. Visions of Paradise (4:15)
10. The Actor (4:39)
11. The Word (0:48)
12. Om (5:44)