30 Eylül 2023 Cumartesi

The Ghost / When You're Dead - One Second (1970)

1969 yılında İngiltere'de kurulan The Ghost'un ilk adı Holy Ghost. Ama Kutsal Hayalet ismi o dönemlerde tepkilerle karşılaşacağı için kısa sürede değiştirmişler ismi. Dönemin pek çok grubunda olduğu gibi The Ghost ile ilgili bilgilerimiz de kısıtlı. 1969 yılında kurulduktan hemen sonra çıkardıkları single'ın ardından albüm kayıtlarına başlıyorlar. 1970 yılında albüm piyasaya sunulduktan hemen sonra da grupta çatırdamalar başlıyor. 2 Lead vokalden kadın olanı Shirley Kent gruptan ayrılıyor. Grup bunun ardından adını Resurrection olarak değiştiriyor ama herhangi bir başarı ya da çıkış yakalayamıyorlar. Bu noktada grubun Shirley Kent'e bel bağlayan bir grup olduğu düşünülmesin! Muhtemelen kadın kendisine daha az yer verildiği için gruptan ayrılmıştır diye tahmin ediyoruz. Zira albümde daha çok erkek lead vokal Paul Eastment'ın sesi öne çıkıyor.

Eastment'ın da Black Sabbath gitaristi Tommy Iommi'nin kuzeni olduğunu ekleyelim. Lead vokal yanında grubun lead gitarlarının da sahibi olan Eastment, Iommi kadar olmasa da oldukça başarılı bir performans sergiliyor albümde.

Grubun temel müzikal anlayışı Psychedelic Rock'a dayanıyor. Hem de öyle İngiliz tipi ya da Avrupa tarzı bir Psychedelic değil bu. Bildiğin San Fransisco tarzı bir Psychedelic ve Acid Rock'tan besleniyorlar. Üzerine yine Shirley Kent sayesinde olduğunu tahmin ettiğimiz Folk Rock eklenince etkileyici bir sonuç çıkıyor ortaya. Kent'in akustik gitar ve tef eklentisi Psychedelic tarzın içerisine bir miktar yumuşatma etkisi katarak değişik bir hava yaratılmasını sağlıyor.

When You're Dead - One Second albümünün oldukça tuhaf bir çekiciliği var. Albüm kapağına baktığınızda kafanızda canlanan korkutucu ya da endişe verici hava albümde yok! Ama sert ve sağlam bir albüm. Çok umut dolu falan da diyemeyiz albüm için. Ama etkileyici özelliklere sahip, kendi tarzına hakim ve sıkıcı olmaktan çok uzak bir albüm olduğunu açıkça belirtebiliriz.

Tarzların ve türlerin karıştırılmasını sevmeyenler için çekici bir albüm olmayabilir. Ama İngiltere'den çıkma, Frisco tarzı Flower Power etkili Psychedelic Rock ve Acid Rock yapan, yaptıkları müziğe Folk Rock sosu ekleyen ve durmak bilmeyen bir grup için fazlasıyla çekici bir albüm.

THE GHOST

Terry Guy / Org, Piyano
Shirley Kent / Lead Vokal, Akustik Gitar, Tef
Paul Eastment / Lead Vokal, Lead Gitar
Daniel MacGuire / Bass
Charlie Grima / Davul, Vurmalılar

WHEN YOU'RE DEAD - ONE SECOND

01. When You're Dead (4:25)
02. Hearts And Flowers (2:54)
03. In Heaven (3:21)
04. Time Is My Enemy (4:06)
05. Too Late To Cry (5:04)
06. For One Second (5:25)
07. Night Of The Warlock (4:22)
08. Indian Maid (4:21)
09. My Castle Has Fallen (2:57)
10. The Storm (3:36)
11. Me And My Loved Ones (4:09)
12. I've Got To Get To Know You (4:02)

29 Eylül 2023 Cuma

The John Dummer Blues Band / Cabal (1969)

The John Dummer Blues Band
'in kökleri 1963 yılında kurulan Lester Square and the G.T's grubuna dayanıyor. John Dummer tarafından kurulan grup Chris Trengove (alto saksofon ve vokal) ve Elton Dean (tenor saksafon) ile tamamlanıyor. Bu formasyonla 2 yıl kadar İngiltere ve Almanya'da konserler veriyorlar. Ardından Dummer grubu genişletmek istiyor ve 1965 yılında John Dummer Blues Band'i kuruyor. Başlangıçta vokal ve mızıkayı ele almış olan Dummer, grubun değişimi ile davula geçiyor.

Ellerine geçen en büyük fırsat da Londra'da Studio 51 Club'da çalmak oluyor. Pazar günü öğleden sonraları her hafta düzenli olarak konser vermeye başlıyorlar. Bu konserlere konuk sanatçı olarak John Mayall , Keef Hartley , Champion Jack Dupree , Long John Baldry , Duster Bennett ve Alexis Korner gibi isimler katılınca John Dummer Blues Band'in dinleyici kitlesi büyümeye başlıyor. 

Durumu fark eden Mercury Records, grupla albüm anlaşması imzalıyor ve ilk albüm Cabal hazırlanmaya başlıyor. Albüm piyasaya çıktıktan sonra grup olarak daha çok bilinir hale gelmelerinin yanı sıra ticari başarıyı da elde ediyorlar. Sonraki albümler neredeyse birbiri ardına denilebilecek şekilde kaydediliyor. Ama hiç bir zaman bu albümdeki üst seviyeyi yakalayamıyorlar. Hatta 70'lerde biraz cıvıyıp kemanı öne çıkararak yaptıkları müziği daha hafif hale getirecek kadar da aşağı doğru bir ivme yaratıyorlar. Diğer yandan ilk albümlerle (özellikle Cabal ile) yakaladıkları başarılı çıkış onları Howlin' Wolf ve John Lee Hooker gibi Amerikalı Bluescuların, İngiltere konserlerinde ön grubu olmalarını sağlıyor.

Albüm, geneli itibariyle Blues standartlarından oluşan bir albüm. Blues Rock olarak kategorilendirsek de itiraf etmek gerekir ki Blues'a daha yakınlar. Bu noktada gruptaki müzisyenlerin ne kadar iyi çaldıklarını anlamak için albümü defalarca dinlemek gerektiğini belirtelim. Zira Rock bir bakıma aslında işi kolaylaştırıyor Blues Rock'da. Temeli Blues'a yaslayıp üstünde oynuyorsunuz. Ama buradaki durum farklı. Burada saf Blues'a yakın çok fazla şey var ve bunu yapmak gerçekten de zor. Grupta şu iyi bu iyi diyemeyeceğimiz kadar iyi çalıyor tüm elemanlar. Ek olarak bazı parçalara eşlik eden, bazılarında öne çıkan Jo Anne Kelly'i de dikkate almak gerekiyor. Çok değişik ve özelliklere sahip bir sesi olmasa da bu albümde o kadar iyi kullanıyor ki insanın kafasında eskimiş ahşap bir tahtanın üzerinde yazan Woman of Blues cümlesi kazınıyor.

THE JOHN DUMMER BLUES BAND

Dave Kelly / Bottleneck Gitar, Gitar
Tony McPhee / Gitar, Vokal
John O'Leary / Armonika
Thumper Thompson / Bass
John Dummer / Davul
Jo Ann Kelly / Vokal

CABAL

01 - I Need Love (2:43)
02 - Just a Feeling (2:55)
03 - No Chance With You (3:15)
04 - Young Fashioned Ways (3:14)
05 - Sitting and Thinking (4:05)
06 - Low Down Santa Fe (5:43)
07 - When You Got a Good Friend (3:30)
08 - Welfare Blues (4:13)
09 - Hound Dog (3:05)
10 - Blue Guitar (5:50)
11 - After Hours (2:39)
12 - Daddy Please Don't Go (3:39)

28 Eylül 2023 Perşembe

Goliath / Goliath (1970)

Haklarında hiç bilgimiz olmayan gruplardan biri de Goliath. 1969 sonu gibi bir araya geldikleri, 1970 yılında bir albüm yayınladıkları ve hemen ardından da dağıldıkları dışında neredeyse hiç bilgi sahibi değiliz. Grubun vokali Linda Rothwell'in 1967 yılında The Lemon Line adlı bir grupla tek, Goliath'ın dağılmasının ardından 1972 ve 1973'te solo olarak birer single yayınladığını biliyoruz. Diğer elemanlarla ilgili bilgiye ulaşmak imkansız gibi.

Goliath, içerisinde hafiften Jazz etkileri bulunan bir Crossover Prog yapıyor. Yoğun ve canlı parçalara sahipler. Maajun (A Taste of Tangier) hariç tüm parçalar kendilerine ait. Maajun ise Folk ve Blues emektarı Davy Graham'in parçası ki onu da oldukça değişik bir versiyonla albüme koymuşlar.

Goliath hakkında çok bilgi olmamasına rağmen, haklarında çok fazla atıp tutma durumu vardır. Kimisi Affinity ile karşılaştırır. Kimisi Linda Rothwell'i Jefferson Airplane'den Grace Slick ya da Delivery'den Carol Grimes ile aynı yere koyar falan. Benzer yanlar, yakınlaştıkları yerler olmakla birlikte tam da öyledir diyemiyoruz. Hem bahsi geçen grup ve isimlerin kendi farklılıklarını ortaya koymuş olmaları hem de Goliath'ın onlardan farklı bir yerde durması bu konuyu iyice karıştırıyor.

Linda Rothwell'in ilgi çekici ve hoş bir sesi olduğunda hemfikiriz. Sesini çok iyi kullandığı da ortada. Ama kendine has şekilde geliştirdiği tarzını kalkıp Grace Slick ya da Carol Grimes ile karşılaştırmak da saçma. Diğer yandan Affinity ile aynı kefeye konuluyor bazıları tarafından da Goliath. Evet, her ikisinde de kadın vokal var ve evet benzeşen yanları da var ama karşılaştırılacak kadar da değiller. Her ikisinin de içerdiği Jazz, Blues, Folk öğeleri oldukça farklı. Zaten Goliath'taki Jazz, Affinity'e oranla daha belirgin bir yönde ilerliyor.

Albümdeki besteler çok muhteşem işler olmasa da işleme yönteminden dolayı öne çıktıklarını da yadsıyamıyoruz. Zaten grubun farklı tür ve tarzlardan beslenen bir yapısı olduğu düşünüldüğünde içerdiği bu parçaların işlenmesi mevzusu daha bir anlaşılır oluyor.

Flüt ve saksafonun hoyratça ama etkili kullanıldığı albümde gitarların azlığı ve klavyenin olmaması değişik bir hava katıyor. Folk değil ama Folk içeriyor, Blues değil ama içinde Blues da var, Jazz değil de Jazz'ı da içeriyor işte. Dinlemesi keyifli, hoş ve kendini tekrar dinlettiren albümlerden. Kesinlikle bir başyapıt değil ama ortalamanın da çok üzerinde bir albüm.

GOLIATH

Linda Rothwell / Vokal
Malcolm Grundy / Gitar
Joseph Rosbotham / Nefesli Çalgılar
John Williamson / Bass
Eric Eastman / Davul, Vurmalılar

GOLIATH

01. Port And Lemon Lady 4:05
02. Festival Of Light 4:58
03. No More Trash 3:43
04. Hunter's Song 9:54
05. Men 3:43
06. I Heard About A Friend 4:31
07. Prism 6:06
08. Emerge, Breath, Sunshine, Dandelion 3:32
09. Maajun (A Taste Of Tangier) 4:30

27 Eylül 2023 Çarşamba

American Blues / American Blues Is Here (1968)

American Blues
Dallas, Teksas'tan çıkma bir Blues Rock grubu. 2 kardeş, Rocky ve Dusty Hill tarafından kurulmuş, yanlarına da Frank Beard eklenmiş. Son iki ismin daha sonra ZZ Top'ta yer aldığı düşünülürse American Blues'un ne kadar dikkate değer bir grup olduğu ortaya çıkıyor. Grup, 1968 yılında kurulmuş. Önlerindeki en iyi örnek ya da daha doğru bir cümleyle etkilendikleri örnek 13th Floor Elevators. Onların müziğine olan hayranlıklarından kuruyorlar grubu ve en az onlar kadar da sağlam çıkıyorlar.

Kurulduktan hemen sonra bölgenin en iyi 3 mekanında konserler verdikleri ve kendilerine iyi bir kitle edindikleri biliniyor. Buradan aldıkları motivasyonla albüm kayıtlarına girişiyorlar. American Blues Is Here aynı yıl içerisinde piyasaya çıkıyor. Ulusal arenada olmasa da yerelde epeyce iyi iş yapıyorlar. Hatta yapımcı firma ilk albümden kalan parçalara yeni parçalar eklenerek ikinci bir albüm yapmalarına da olanak tanıyor. Aynı yıl içerisinde ikinci albümü de çıkarıyorlar.

2 albümün ardından Dallas'tan ayrılıp Houston'a yerleşiyorlar. Bu arada Rocky Hill daha saf bir Blues yapmak isterken, Dusty Hill ve Frank Beard ise içine Rock kattıkları bir Blues istiyorlar. Ayrılıyorlar. Bu ayrılış ZZ Top'ın ortaya çıkmasını sağlıyor. Billy Gibbons ile tanışan Hill ve Beard birlikte çalabileceklerine karar veriyorlar.

Yayınladıkları ve konumuz olan ilk albüm American Blues Is Here, Psychedelic Rock ve Blues Rock'ın ciddi ve güçlü bir bileşimi. Fena halde iyi, temiz Blues gitar sesleri ile örülü. Kendilerine örnek olarak 13th Floor Elevators'ı seçmişler ama bu albüm bana genellikle Grateful Dead'in Aoxomoxoa albümünü hatırlatıyor.  O albümdeki ruh ve yansımaları burada da görmek mümkün.

American Blues'un bu albümdeki yelpazesi oldukça geniş bir yandan. Sadece Blues Rock üzerine kurulu değil yani. Psychedelic Rock da albümün sosu gibi düşünülebilir. Onun dışında Folk Rock etkileri, Country Rock'a göndermeler, Hard Rock çıkışları albümün pek çok yerinde hissedilirken Ragtime ve Vodvil gibi alakasız türlere de yakınlaşmalar seziliyor. Böyle anlatınca pek tutarlı bir albüm olmadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir grubun albümünden çok bir toplama albüm ya da radyoda çalınan bir playlist izlenimi verdiği de su götürmez bir gerçek.

AMERICAN BLUES

Dusty Hill / Bass
Rocky Hill / Gitar
Frank Beard / Davul
Doug Davis / Piyano

AMERICAN BLUES IS HERE

01 - If I Were a Carpenter – 5:26
02 - All I Saw Was You – 3:46
03 - She'll Be Mine – 1:51
04 - Fugue for Lady Cheriff – 2:14
05 - It's Gone – 2:00
06 - Keep My Heart in a Rage – 2:40
07 - Mercury Blues – 4:15
08 - Melted Like Snow – 3:15
09 - Mellow – 2:08

26 Eylül 2023 Salı

Majic Ship / Majic Ship (1970)

New York çıkışlı Majic Ship, 1966 yılında Primitives adıyla kuruldu. Kısa bir süre böyle devam ettikten sonra kadroya yapılan eklemelerle birlikte New Primitives adını aldı. Grup üyelerinin hepsi aynı liseden arkadaştılar. Birbirlerini iyi tanırken ortak zevklere de sahiptiler. Yerelde başarılı bir çıkış yakalamışlardı ve bunu en doğru şekilde kullanmak için uğraşıyorlardı.

2 yıl kadar New Primitives adı ile okudukları liseden kalan zamanlarda konserler verdiler. 1968'e gelene dek yoğun bir şekilde performans sergilediler. 68'de gitarist Ray Rifice üniversiteye gitmek için gruptan ayrıldı. Yerine Phil Polimeni kadroya dahil oldu. Grubun adını Majic Ship'e çevirdiler. Tam da o sıralarda önlerine büyük fırsat geldi. Grubu dinleyen Johnny Mann (50'lilerde şarkıcı, 60'larda menajerlik yapmıştır kendisi) bir single anlaşması yapmalarını sağladı. Kaydedilen 45'lik yayınlandığında oldukça iyi bir satış rakamı yakaladı. Bu büyük paralar kazandıkları anlamına gelmiyor tabi ama en azından ikinci bir 45'liğin yolunu açmıştı gruba. İkinci 45'liğin ardından ise oldukça büyük bir başarı elde ettiler ve artık ulusal arenada tanınıyorlardı.

Pek çok turne ve birkaç single'ın ardından grup 1969 yılı sonlarına doğru ilk albümlerini kaydetmek için stüdyoya girdi. Kayıtlar kısa sürmüştü ama ortaya çıkan sonuç Vanilla Fudge'da olduğu gibi Hard Rock, Psychedelic Rock ve bir miktar da pop içeriyordu. Zaten bu nedenle de Vanilla Fudge ile sık sık karşılaştırılıyorlar.

Grupla aynı adı taşıyan albüm yayınlandıktan sonra ticari anlamda iyi bir gelir elde etmelerini sağladı. Muhteşem bir yaratıcılıkla üretilmiş albümlerden değildi ama en azından grubun kendi bakış açısını içeriyordu. Zaten biraz daha ileriye doğru gitmişler ve Heavy Psychedelic Rock semalarına kadar varmışlardı. Ara ara etkisini hisseden Acid Rock'ı da unutmamak gerekir. Üzerine bir miktar da Blues Rock eklediniz mi Majic Ship'in müzikal alt yapısındaki kaynaklar ortaya çıkmış olur.

Yayınladıkları ilk ve tek albümle çok büyük başarı elde edememiş olsalar da en azından ikinci bir şansı hak etmişler. Fakat orada da şanssızlık yakalarını bırakmamış. İkinci albüme koymayı planladıkları bazı kayıtların, tüm enstrümanların ve hemen hemen her şeylerinin olduğu, ortak kullandıkları ev yanmış. Majic Ship de tarihin tozlu sayfaları arasına sıkışmaktan başka bir şey yapamamış.

MAJIC SHIP

Mike Garrigan / Lead Vokal
Tommy Nikosey / Lead Vokal, Ritim Gitar, Akustik Gitar
Rob Buckman / Davul
Phil Polimeni / Lead Gitar, Akustik Gitar
Cosmo Riozzi / Vokal, Bass, Klavye

MAJIC SHIP

01 - Sioux City Blues 2:56
02 - Wednesday Morning Dew 3:02
03 - Life's Lonely Road 2:47
04 - We Gotta Live On 3:15
05 - Where Are We Going 2:32
06 - Free 4:16
07 - Down by the River—What It's Worth 10:46
08 - Nightmare 2:36
09 - Too Much 3:33
10 - Cosmo's Theme 3:44

25 Eylül 2023 Pazartesi

The Maze / Armageddon (1968)

San Fransisco çıkışlı The Maze başlangıçta Psychedelic Rock ile alakası olmayan bir gruptu. 1967 yılında kurulduklarında isimleri Stonehenge'di ve Folk Rock yapıyorlardı. Çok bir özelliği olmayan, sıradan bir Folk Rock anlayışından 1 yıl içerisinde sıyrılıp nasıl böylesine muhteşem bir albüm kaydetmişler diye merak etmeden duramıyor insan.

Tek albümle kalan grup hakkında doğal olarak çok fazla bilgimiz yok. 4 kişilik ekiple gelmiş geçmiş en iyi Acid Rock albümlerinden birine imza atmış olmaları haklarındaki merakımızı kabartsa da tek albümlü efsaneler listemize alıp keyfini çıkarmak dışında elimizden gelen bir şey de yok.

Grubun Folk kökeninden geliyor olduğunu düşünmeyin. Bir ara hatta hemen öncesinde Folk Rock çizgisinde olsalar da The Maze adını aldıktan sonra kaydettikleri albümde bambaşka bir mecraya akıyorlar. Albüm baştan sona Psychedelic öğelerle, Acid kafasıyla dolu. Karanlık ve fazlasıyla daha da karanlık bir albüm. Albümün adı bile içerisindekinden daha umutlu bir isim olarak düşünülebilir.

Bu noktada biraz ileri giderek, Iron Butterfly ile hafif bir çarpıştırma yapmak gerekiyor. Temelde bakıldığında Iron Butterfly'ın mesela In-A-Gadda-Da-Vida albümü aynı adlı parça ve belki My Mirage hariç daha popüler bir sounda sahiptir. Yani evet grup Psychedelic Rock yaparken sağlam da bir Psychedelic sese sahiptir ama parçalardaki işlemelerden dolayı bir miktar popülere kaydığı da su götürmezdir. The Maze'de ise hiç böyle bir kaygıya düşülmemiş. Dibine kadar yapalım da alem albüm görsün kabilinden bir düşünceyle kaydedilmiş sanki albüm. İnsanların aklını başından alalım, üstüne parayı da kırarız filan yok yani müzikal anlayışlarında. En sağlam, en sert, en acımasız haliyle Psychedelic Rock yapmışlar.

Armageddon'da baştan sona sizi sarmalayan bir melankoli, üzücü bir durum hissiyatı var. Buradan yola çıkarak karanlık yerlerde gezinmişler. İnanılmaz açılış parçasında bunu çok iyi anlıyorsunuz. Ayrıca aynı parça döneminde beklenilmedik bir şeye imza atarak birbirinden farklı org sesleri ile belirgin ve sağlam bir bass ritmi içeriyor. Sonradan eklenen karamsar vokaller ile de bambaşka bir yerde duruyor albüm.

THE MAZE

William Gardner / Org
Jeff Jensen / Gitar
Kit Boyd / Bass
Rick Eittreim / Davul

ARMAGEDDON

01 - Armageddon 7:12
02 - I'm So Sad 6:58
03 - Happiness 2:05
04 - Whispering Shadows 4:35
05 - Kissy Face 2:58
06 - Dejected Soul 2:37
07 - As for Now 2:36

24 Eylül 2023 Pazar

Iron Butterfly / Fillmore East (1968 - 2011)

Iron Butterfly
'ı daha önce blogda konuk etmiş, grubun malum kulüp için öneminden biraz bahsetmiştik. O nedenle haklarında bilgi vermek gibi bir derdimiz, tasamız yok bugün. Çok fazla albümü olmasa da efsaneleşmiş gruplardan biri olan Iron Butterfly'ın daha sonradan piyasaya çıkan kayıtları da oldu zaman içerisinde. Kim bilir belki daha fazla kayıt da çıkacaktır. Konumuz olan bu kayıt 26 - 27 Nisan 1968 tarihinde ünlü Fillmore East salonunda kaydedilmiş. Ama ancak 2011 yılında yayınlanabildi.

Albüm kayıtları nefis olsa da kendini daha çok konserlerde gösteren gruplardan biri olan Iron Butterfly hayranları için de enfes bir kayıt tabi bu. Grup kayıtların yapıldığı o 2 gün içerisinde fena halde coşmuş. Dinleyip dinleyeceğiniz en iyi konser albümlerinden biri olabilir bu. Tarza, türe alışık olmasanız bile ilk 10'a rahatlıkla girer.

Albüm 2 gün içerisinde verilmiş 4 dinletiden parçaların neredeyse tamamını bünyesinde barındırıyor. Neredeyse tamamı diyoruz zira 26 Nisan tarihli ikinci gösteride kayıt ile ilgili bir sorun olmuş ve bazı parçalar kaydedilememiş diye bir söylenti var. Doğru olması pek muhtemel. İkili CD olarak yayınlanan kaydın ilk CD'sindeki 1 - 6 arası parçalar 26 Nisan tarihindeki ilk gösteri, 7 - 10 ikinci gösteri olarak belirtiliyor. İkinci CD'de ise 1 - 6 arası 27 Nisan'ın ilk konseri, 7 no'lu parça 26 Nisan'ın ikinci gösterisinden, 8 - 12 arası parçalar ise 27 Nisan'daki ikinci gösteride yapılan kayıtlar olarak listeleniyor.

Konser, ilk iki albüm arasında verilmiş bir dinleti. İlk albüm Heavy'deki parçaların yanında konserden 3 ay sonra piyasaya çıkacak olan In-A-Gadda-Da-Vida albümünden My Mirage, Are You Happy ve In-A-Gadda-Da-Vida bulunuyor. Ayrıca 1 yıl sonra yayınlanacak olan Ball albümünde yer alacak olan Her Favorite Style'ın da henüz oturmamış, erken dönem bir versiyonu bulunuyor.

Arka arkaya verilen konserlerde parçaları her seferinde farklı bir şekilde çalmayı başarmışlar. Aynı parçaları iki kez ama değişik şekilde dinliyorsunuz. Iron Butterfly hayranlarının mutlaka dinlemesi ve arşivlemesi gereken albümlerden biri. İlk kez dinleyecekler içinse inanılmaz bir hazine.

IRON BUTTERFLY

Doug Ingle / Klavye, Lead Vokal
Erik Brann / Gitar, Vokal
Lee Dorman / Bass, Vokal
Ron Bushy / Davul, Vurmalılar

FILLMORE EAST 1968

İlk Gösteri - 26 Nisan 1968
01. Fields of Sun (4:00)
02. You Can't Wind (3:17)
03. Unconscious Power (3:10)
04. Are You Happy (4:22)
05. SO-LO (4:05)
06. Iron Butterfly Theme (4:54)

İkinci Gösteri (Tamamlanmamış)
7. Stamped Ideas (3:17)
8. In-A-Gadda-Da-Vida (17:18)
9. SO-LO (4:10)
10. Iron Butterfly Theme (5:40)

İlk Gösteri - 27 Nisan 1968
01. Are You Happy (4:45)
02. Unconscious Power (2:48)
03. My Mirage (4:49)
04. SO-LO (4:00)
05. Iron Butterfly Theme (5:03)

İkinci Gösteri
06. Possession (5:48)
07. My Mirage (5:00)
08. Are You Happy (4:23)
09. Her Favorite Style (2:52)
10. In-A-Gadda-Da-Vida (15:33)
11. SO-LO (4:43)
12. Iron Butterfly Theme (5:34)

23 Eylül 2023 Cumartesi

Ford Theatre / Trilogy for the Masses (1968)

1966 yılında Boston, Amerika'da kurulan Ford Theatre 2 albüm kaydedip ortadan kaybolmuş, başarılı bir grup. The Continentals üyelerinin (Jimmy Altieri, John Mazzarelli, Robert Tamagni ve Butch Webster) yanlarına Harry Palmer ve Joe Scott'ı katarak oluşturdukları grup kendilerine has bir Psychedelic Rock tarzına sahipler.

Tarihçeleri hakkında çok fazla bilgimiz yok Ford Theatre'ın. Başlangıçta Byrds, Kingsmen ve Beatles gibi gruplardan etkilenerek müziğe başlamışlar. İlk dönem çalışmalarında bunların izleri görülmekle birlikte daha sonraki dönemde daha farklı bir yere yönelmişler. Ayrıca Boston çıkışlı olmalarından kaynaklı o dönemin popüler tarzı Bosstown Sound ile ilişkili oldukları sanılsa da alakaları yok. Hatta özellikle kendilerini Bosstown Sound'un dışında olarak tanımlamışlar ve gerçekten de uzak durmuşlar.

Bu tavrın müzikal bakış açılarındaki yansıması da bir o kadar etkili olmuş. Albümü dinlediğinizde bunu hemen anlıyorsunuz. Dönemin pek çok Amerika çıkışlı Psychedelic Rock grubunun aksine daha farklı, daha cüretkar bir yapıya sahipler. Psychedelic'te alışkın olmadığımız denli uzun parçalar konumuz olan ilk albüm Trilogy For The Masses'da bulunuyor. Alt yapıya kattıkları yaylı çalgılar ile de kendilerini değişik bir yerde konumlandırmayı başarabilmişler. Bu iki durumdan ötürü, grubun türü her ne kadar Psychedelic Rock ya da Acid Rock olsa da Progressive özelliklere sahip olduğu için Proto-Prog janrı içine de dahil edilirler. 

Kişisel olarak Proto-Prog'un ötesinde bir anlayışları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Alışkın olduğumuz o Grateful Dead, Jefferson Airplane ya da Quicksilver Messenger Service gibi grupların tarzından çok farklı bir yerdeler. Daha iyiler diyemeyiz elbette ama yaptıkları müziğe beklentileriniz üzerinde yeni şeyler, yenilikler katmışlar.

Adı sanı çok duyulmamış, günümüzde neredeyse bilinmeyen gruplardan biri olan Ford Theatre aslında muhteşem olarak adlandırılabilecek grupların başında geliyor. Ne yazık ki 70'lerin başındaki müzikal değişimleri yakalamakta geç kalmış olmalarından kaynaklı olsa gerek, yarısı kaydedilmiş bir üçüncü albümleri olmasına rağmen albümü bitirme ve yayınlama şansına sahip olamamışlar.

FORD THEATRE

Joey Scott / Lead Vokal
Arthur Webster / Lead Gitar
Harry Palmer / Gitar
John Mazzarelli / Org, Vokal
James Altieri / Bass, Vokal
Robert Tamagni / Davul

Konuk Müzisyenler:
Wally McGee / Yaylı Çalgılar Düzenlemeleri
Aaron Rosand / Keman
Bernard Eichen / Keman
George Ricci / Çello
Charles McCracken / Çello

TRILOGY FOR THE MASSES

01 - Theme for the Masses 2:52
02 - a. 101 Harrison Street 9:22
        b. Excerpt (From the Theme) 1:09
03 - a. Back to Philadelphia 4:11
        b. The Race 0:26
04 - a. The Race 0:04
        b. From a Back Door Window (The Search) 14:02
        c. Theme for the Masses 2:59
05 - Postlude: Looking Back 2:09

22 Eylül 2023 Cuma

Supertramp / Supertramp (1970)

Supertramp
de blogda ağırlamayarak ayıp ettiğimiz gruplardan. Zamanında iyi bir ivme yakalamış, benzerlerinden farklı olarak ticari başarıyı da elde edebilmiş Supertramp 1969 yılında İngiltere'de kuruldu. Klavyeci Rick Davies, 1960'ların ortalarından sonra, Londra'da The Joint adında bir grupta çalıyordu. Davies, grubun albüm çıkaramayacağı kesinleştiğinde alelacele ayrıldı. O sırada Roger Hodgson ile tanışmışlardı. Hem frekansları hem de müzikal bakış açıları uyum sağlayınca Davies ve Hodgson, birlikte müzik yapmaya karar verdiler ve 1969 yılında Supertramp'ı kurdular.

1 yıl sonra albüm kaydına başlamışlardı bile. Kayıtlar 6 hafta sürdü. Ortaya çıkan iş hem Davies'i hem de Hodgson'ı memnun etmişti. Ama önemli olan önce yapımcı firmanın sonra da dinleyicilerin beğenmesiydi. Neyse ki çok büyük sorun yaşamadılar ve albüm ortalamanın üzerinde bir ticari başarı elde ederken, Supertramp'in Avrupa ve Amerika'da tanınmasını sağlamıştı. İşin tuhaf yanı, İngiltere listelerine hiçbir şekilde giremeyen albümün Amerika'da Billboard 200 listesinde 175. sıraya kadar yükselmesi. O dönem İngiltere'deki müzikal üretimin ve çeşitliliğin had safhada olduğu düşünüldüğünde normal karşılanabilecek bir durum gibi görünse de gerçekten de iyi bir albüm ile ortaya çıkan Supertramp'in ciddiye alınmaması anormal gibi geliyor insana.

Diğer yandan, Supertramp müziğindeki popüler kaygıların sıklıkla hissedildiği melodik bölümlerden kaynaklı olabilir bu durum. Gerçi bu fikir sonraki albümler için daha geçerli. İlk albüm diğerlerine oranla daha farklı.

Albüm temelde Progressive Rock janrına dahil edilirken içerisinde bolca Psychedelic Rock, Blues Rock ve Folk Rock öğeleri bulunur. Zaten grubun sonraki albümlerinden farklı kılan da budur bu albümü. Hiç öyle dinleyiciye oynayalım havaları yoktur. Kendi hallerinde ve kendileri için müzik yapmış gibidirler. Bu nedenle de etkileri bir hayli ileridir. Minimalist doğaçlamalarla doludur her yeri. Benzerlikler arandığında Yes ve Genesis'in ilk albümleri gösterilebilir. Ama daha Psychedelic bir hava ile kaplıdır Supertramp albümü.

Albümdeki enstrümantasyon pek çok albümde görülenden daha iyi. Arada alışkın olmadığımız bir vokal tarzını henüz geliştirememiş Roger Hodgson sesleri var. Sonraki albümlerde kullandığı tarzın gerçekten de ham bir hali bu. Ama bir yanıyla da böylesi daha iyi dedirtecek cinsten.

SUPERTRAMP

Roger Hodgson / Vokal, Bass, Flageolet, Akustik Gitar, Çello
Richard Palmer / Elektrikli Gitar, Akustik Gitar, Balalaika, Vokal
Richard Davies / Org, Piyano, Elektrikli Piyano, Armonika, Vokal
Robert Millar / Vurmalılar, Armonika

SUPERTRAMP

01 - Surely 0:30
02 - It's a Long Road 5:26
03 - Aubade 0:48
04 - And I Am Not Like Other Birds of Prey 4:28
05 - Words Unspoken 3:58
06 - Maybe I'm a Beggar 6:48
07 - Home Again 1:14
08 - Nothing to Show 4:55
09 - Shadow Song 4:20
10 - Try Again 12:03
11 - Surely 3:08

21 Eylül 2023 Perşembe

Krokodil / Krokodil (1969)

Krautrock
'ın en iyi gruplarından birinin İsviçreli olması bana hep tuhaf gelmiştir. Krokodil, belki de bu konuda türünün tek örneği sayılabilir diye atacağım şimdi ama muhtemelen benzer örnekler birazdan aklıma da gelir. O topa girmeyip, bu nefis grup hakkında birkaç kelime edelim.

60'ların sonunda İsviçre'de kuruluyorlar. Aralarında Terry Stevens adında bir İngiliz olmakla birlikte İsviçreliler. Kökenleri Blues'a dayanıyor. Bu nedenle de konumuz olan ilk albüm daha fazla Blues öğeleri içeriyor. Tabi bunu tam olarak bu tarzı icra ediyorlar diye de düşünmemek lazım. Zira karmaşık bir yapıları var. Bir miktar Psychedelic Rock içermekle birlikte üzerine çok fazla düşmüyorlar bu albümde. Parçalarda folklorik etkiler bir hayli fazla. Oldukça sert bölgelerde gezinirken bir anda etnik bir yapıya bürünebiliyorlar. Sonra yine araya giren mızıka, flüt, sitar gibi aletlerle etnik anlayışa geri dönüp yapıyı modernleştirip yine Blues ile bağlıyorlar. 

Blues çıkışlı olmaları Krokodil'e albüm satışı, ticari başarı ve bilinirlik getirmesinin yanında devamlılıklarını da sağlamış. Bu nefis ilk albümün ardından daha da iyilerini yapabilmek için hem kaynak hem de fırsat yakalayabilmişler. Dönemin pek çok grubunun bu tarz fırsatları olamamış bile. Krokodil önlerine gelen bu fırsatı doğru kullanan gruplardan. Lakin, deneysel ve karmaşık yanları dolayısıyla Groundhogs ile aynı kefeye konmaları bir miktar canlarını sıkmış olacak ki ciddi şekilde risk alıp tarzlarını buradan çok öteye taşımak için uğraşmışlar.

Krokodil'in sonraki albümlerinde Blues daha gerilerde kalıyor. Hatta hemen hemen hiç yok demek de yanlış olmaz. Daha Psychedelic öğelerle bezenip Folk'tan bölümler alıp, Fusion'ın derinliklerine dalarak kendilerine has bir tarz yaratıyorlar sonraki albümlerde. Yani ilk albümdeki Blues ve Folk etkileri yerini Psychedelic Rock, Etnik / Folk ve Fusion'a bırakıyor. Ki bu noktada buna Krautrock diyoruz.

Amon Düül II, Third Ear Band ve Man bir arya gelip müzik yapmaya karar verselerdi yüksek ihtimalle ortaya Krokodil'e benzer bir müzikal anlayış çıkardı. Değişik ve farklı tarzların, türlerin keyif veren birlikteliği coşkulu, tempolu ve yaratıcı şekilde karşımıza çıkıyor.

KROKODIL

Walty Anselmo / Lead Gitar, Sitar, Vokal
Hardy Hepp / Keman, Piyano, Vokal
Mojo Weideli / Armonik, Flüt, Vurmalılar
Terry Stevens / Bass, Gitar, Vokal
Düde Dürst / Davul, Vurmalılar, Vokal

KROKODIL

01. Morning Dew (4:34)
02. You're Still a Part of Me (6:20)
03. All Alone (3:50)
04. Mis Blues (3:15)
05. Prayer (4:09)
06. Watchn' Chain (6:49)
07. Dabble in Om (9:24)

20 Eylül 2023 Çarşamba

L'Uovo di Colombo / L'Uovo di Colombo (1973)

Rock Progressivo Italiano
'nun tek albümlü gruplarından biri L'Uovo di Colombo. Kısa bir süre içerisinde kurulup, albüm kaydedip ardından da dağılmışlar. Grup elemanlarının deneyimli müzisyenler olmasından kaynaklı olarak acayip iyiler. Başka bir özellikleri de albümü kendilerinin finanse etmesi. Herhangi bir yapımcı firma ile çalışmadan, onların isteklerini dikkate almak yerine kafalarına göre takılmışlar. Albümün müzikal kalitesinden de anlaşılıyor bu durum. Müdahale yok, o olmaz, bunu böyle yapınlık bir durum hiç sezinlenmiyor.

Grup üyeleri Enzo Volpini ve Ruggero Stefani daha önce I Fholks'da birlikte çalmışlardı. Enzo'nun kardeşi Elio Volpini ise Flea'da. Bir araya gelip 1973 yılında L'Uovo di Colombo'yu kurdular. Daha sonraları Tartarini soyadını kullanarak Cherry Five'da vokal yapacak olan Tony Gionta'nın katılımıyla kadro tamamlanmış oldu. Grup elemanlarının birbirlerini daha önceden tanıdıkları ve birbirlerinin tarzlarına hakim oldukları albümdeki parçalarda açıkça görülüyor.

Kaydedilen albüm piyasaya sürüldüğünde çok büyük etki yaratmadı. Rock Progressivo Italiano'nun en caf caflı dönemlerinde, arkalarında yapımcı firma desteği olmadan ayakta kalmaya çalışıyorlardı. Başaramadıkları ortada. Ama bu albümün başarısızlığı değil, tamamen çok fazla üretimin olduğu bir müzik ortamında gözden kaçmış olmaları ile alakalı.

L'Uovo di Colombo'nun Le Orme'nin klavye, davul, bass tarzına benzer bir yapısı var. Üzerine eklenen akustik ve elektrikli gitarlar ile değişik, bambaşka bir şeye dönüşüyor. Ritim bölümünden gelen sağlam vuruşlar ile klavyenin kendini öne çıkarmak yerine melodilerin içerisinde eriyip gitme alışkınlığının üzerine bazı noktalarda dengeli bir şekilde girdiği "ama her şeye rağmen buradayım" tarzı çıkışları albümü keyifli hale getiriyor. Gitarlar ise bütün yapıyı korumak ve nereye gidileceğinin kararını veriyor gibi bir pozisyonda duruyor.

Albümün ardından, ticari olarak büyük bir başarı elde edemeyeceklerini anlayan grup elemanları dağılmaya başlıyorlar. Elio Volpini, Flea'daki elemanlarla birlikte Etna'yı kurmak için geri dönüyor. Ruggero Stefani, Samadhi'ye katılıyor. Vokalist Tony Gionta ise az önce de bahsettiğimiz üzere, soyadını Tartarini yapıp Cherry Five'da boy gösteriyor.

Albüm o zamanlarda çok iş yapmasa da türü takip eden, bilen, içine düşen herkes tarafından en iyi RPI albümlerinden biri olarak kabul ediliyor.

L'UOVO DI COLOMBO

Toni Gionta / Lead Vokal
Enzo Volpini / Klavye, Akustik Gitar, Vokal
Elio Volpini / Bass, Gitar, Vokal
Ruggero Stefani / Davul, Vurmalılar, Vokal

L'UOVO DI COLOMBO

01. L'Indecisione (4:55)
02. Io (3:32)
03. Anja (4:37)
04. Vox Dei (4:57)
05. Turba (4:09)
06. Consiglio (4:48)
07. Visione Della Morte (6:42)
08. Scherzo (0:22)

19 Eylül 2023 Salı

Freedom's Children / Astra (1970)

Dünyanın neredeyse hiç duymadığı en iyi rock gruplarından biri tanımlaması Freedom's Children için söylenmiş bir laf. Çok kötü bir dönemde, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde kurulan, kendi çabalarıyla müzik yapıp tanınmaya çalışan ama sadece Güney Afrika'da kendine belirli bir kitle edinebilmiş değişik, kendine has ve etkileyici bir grup Freedom's Children.

Apartheid döneminin zirvesi sayılan yıllarda, 1965'te The Lehman Limited adıyla kurulan grup daha sonraki eklemelerle The Seven Faces'a dönüşmüş ve son olarak da Freedom's Children adını almış. Zirvesini yaşayan ırkçı rejimin hüküm sürdüğü bir yerde sadece grubun ismi bile başlı başına bir sorun aslında. Tabi bununla kalmayıp uzunca bir süre sorunlarla uğraşmak zorunda kalmışlar. İngiltere'ye gidip konserler vermeye çalıştıkları bir dönemde yasal izin bile alamamışlar. Birkaç izinsiz konserin (hatta daha küçük çaplı olduğu için dinleti demek daha doğru olur) dışında hiçbir şey yapamamışlar. Doğal olarak da dünya sahnesine açılma gibi bir şansları hiç olamamış.

Kendi ilkelerinde ise durum daha kötüymüş. Bırakın konser ya da dinletileri, Radyolarda çalınmaları bile çoğunlukla yasaklanmış. Grubun adının dönem için tehlikeli olması bir yana, 60'ların başında Amerikalıların yaşadığı British Invasion'ın farklı bir versiyonuna maruz kaldıklarını düşünen Güney Afrika Cumhuriyeti ileri gelenleri, Psychedelic Rock ve Rhythm&Blues'dan beslenen bu grubu fazlasıyla sakıncalı görmüş.

Var oldukları süre boyunca bu tip sorunlarla sık karşılaşan grup hiçbir zaman öne çıkamamış. Mandela'nın çıkışı ile birlikte düzelmeye başlayan süreçte albümleri tekrar yayınlanana (CD formatında elbette) kadar kimse tarafından bilinmez, bilinenler tarafından da unutulmuş bir hale gelmişler. Gelmiş geçmiş en iyi Heavy Progressive Rock, Psychedelic Rock gruplarından biri olmalarını bilmememiz tam da bu yüzden işte.

Aslında yaptıkları müzikle Atomic Rooster ya da Egg gibi bilinen grupların hiç de altında değiller. Yaratıcılıkları saydıklarımız dahil pek çok grupla ve isimle kafa kafaya ilerler ve hatta çoğunu da geride bırakır.

Astra, grubun kaydedip yayınlama fırsatı bulduğu ikinci albümü. İlk albüm de iyi olmakla birlikte bu albüme başyapıt etiketini yapıştırmak daha kolay. Melodik varyasyonların hiç durmadan ilerlediği, gitarların değişik tonlarda hüküm sürdüğü karanlık ve kozmik bir albüm. Apartheid döneminde yaşanmış tüm acıların toplu bir çığlığı gibi. 

FREEDOM'S CHILDREN

Julian Laxton / Gitar, Black Box (Kendisi icat etmiş)
Ramsay MacKay / Bass
Gerard Nel / Piyano, Harpsichord, Ziller
Nic Martens / Org
Brian Davidson / Vokal
Colin Pratley / Davul

ASTRA

01. Aileen (2:01)
02. The Homecoming (6:19)
03. The Kid He Came From Hazareth (5:24)
04. Medals of Bravery (3:25)
05. Tribal Fence (4:12)
06.Gentle Beasts Pt. 1 & 2 (5:26)
07. Slowly Towards the North Pt. 1 & 2 (7:04)
08. Afterward (4:57)

18 Eylül 2023 Pazartesi

The Aynsley Dunbar Retaliation / The Aynsley Dunbar Retaliation (1968)

Adından da kolaylıkla anlaşılabileceği üzere The Aynsley Dunbar Retaliation, efsanevi davulcu Aynsley Dunbar'ın grubudur. Profesyonel anlamda müziğe 1963 yılında Derry Wilkie And The Pressmen grubunda başlayan Dunbar, Mojos, John Mayall's Bluesbreakers ve Jeff Beck Group'ta kısa bir süre çaldıktan sonra kendi grubunu kurma kararı alır. Bu karardaki en büyük etken kendisini Bluesbreakers'tan kovan John Mayall'a olan öfkesidir. Zaten bu nedenle de grubun adını Retaliation (Misilleme) koyar. Arada kısa, küçük ama etkili ve belki biraz da şansız bir durumdan bahsetmeden geçmeyelim. Dunbar, Jimi Hendrix Experience'in de seçmelerine katılır ve Mitch Mitchell ile birlikte son ikiye kalır. İki iyi davulcu arasında kararsız kalan Hendrix, yazı tura atarak davulcusunu seçer. Dunbar kaybetmiştir.

Bu yaşanılanların ardından kurduğu The Aynsley Dunbar Retaliation ile iyi bir çıkış yakalamak isteyen Dunbar, takım arkadaşlarını da iyi seçer. İlk albüm hızlı bir şekilde kaydedilir. Temelde Blues Rock örneği olarak düşünüldüğünde biraz zayıf kalsa da albüm oldukça iyidir. Fena halde abartılı pasajlar dolu albüm, bu tavrını aksine minimalist bir yaklaşıma da sahiptir.

Aynsley Dunbar'ın davullarına edilecek laf bulunmaz albümde. Böylesine iyi bir müzisyenin yanında bass'ın biraz geride ve sönük kalmasını saymazsak, grubun ritim bölümünün üst düzeye yaklaştığını söyleyebiliriz. Diğer yandan, daha yeni bahsettiğimiz Sweet Pain oluşumunda da Dunbar ile birlikte çalan Victor Brox, muhteşem gitarlara ve Dunbar'a rağmen hem enstrümanları hem de vokaliyle neredeyse hepsinin önüne geçer.

Bir yanıyla fena halde coşkulu olan The Aynsley Dunbar Retaliation, diğer yanıyla biraz geride de kalır. Temel Blues kalıplarını Rock ile bütünleştiren bir tarza sahip olsalar da Hendrix, Mayall, Clapton gibi isimlerden farklı bir şekilde daha yumuşaktırlar. Geçişleri belirgin izler taşır. Belirsizliğe doğru gidiş hissini alamazsınız.

Yine de rahat, tempolu, kendinden emin ve havalı bir tarzı vardır grubun. Daha sonraları da birlikte sıklıkla çalacak olan müzisyenlerin ilk birliktelikleri olmasına rağmen, her birinin ne kadar iyi ve profesyonel oldukları daha ilk albümden kendini açıkça belli ediyor.

THE AYNSLEY DUNBAR RETALIATION

Aynsley Dunbar / Davul
Victor Brox / Vokal, Gitar, Trompet, Klavye
Alex Dmochowski / Bass
John Moorshead / Lead Gitar, Vokal

THE AYNSLEY DUNBAR RETALIATION

01 - Watch 'N' Chain 2:38
02 - My Whiskey Head Woman 04:26  
03 - Trouble No More 02:57 
04 - Double Lovin' 03:54 
05 - See See Baby 02:23
06 - Roamin' and Ramblin' 03:02
07 - Sage of Sidney Street 05:00
08 - Memory of Pain 06:08
09 - Mutiny 07:25

17 Eylül 2023 Pazar

England / Garden Shed (1977)

Bazı gruplar ellerine geçen fırsatı iyi değerlendirse de başarılı olamıyor. England da bunların başında gelir. Normal şartlarda ön plana fazlasıyla çıkabilecek bir grupken geç kalmış çıkışları Punk ile kesilince tek albümle kalmışlar. Aslında fena halde büyük bir potansiyelleri var. Garden Shed albümü de bunun kanıtı. Fakat maalesef ki daha fazla ileri gidememişler.

1975 yılında İngiltere'de kurulan 4 kişilik grup çeşitli kadro değişiklikleri yaşayarak albüme kadar gelmiş. Başta multi enstrümantalist Jode Leigh olmak üzere, müzisyenler kayıtta oldukça başarılılar. İkinci albümü çıkarabilselermiş kesinlikle günümüze kadar gelebilirlermiş gibi duruyor. İlk dönem Yes ve Genesis'in özellikleri ile Gentle Giant ve Supertramp'in kendine has öğelerinin bir bileşimi olan Garden Shed albümünde England, bahsettiğimiz gruplardan aldıklarını daha ileri taşıyarak kendilerine ait bir yapı oluşturmayı başarabilmişler.

Supertamp'in neşeli tonları, Gentle Giant'in vokal teknikleri ve kaotik melodileri, Yes ile Genesis'in ayrıksı özellikleri tek bir albümde. Geç dönem Symphonic Prog'un en iyi örneklerinden biri Garden Shed. Birkaç yıl daha erken kaydedip yayınlayabilselermiş albümü, muhtemeldir ki bahsi geçen gruplarla hemen hemen aynı yerlerde adları geçermiş.

Punk'ın revaçta olduğu bir dönemde, kaydettikleri albüm ne kadar iyi olursa olsun, yapımcı firmanın gazabına uğramışlar belli ki. Firmanın, Punk para ederken böylesi özellikli bir albümün reklamını yapmaması bizim için anlaşılır olmamakla birlikte dönemin kapital düşkünleri için çok da normal bir hareket.

Albümün içerisinde Synthesizerlar ve Mellotron sesleri, kendini zorlamadan bir şeyler kanıtlamak için uğraşmadan ama incelikle çalan gitarlar, her anında sizi şaşırtan, tuhaf ve sevimli vokalleri ile arşivde bulunması gereken albümlerden biri. 6 parçadan oluşan listesinde 2 tane 10 dakikanın üzerinde parça bulunuyor England'ın. Her iki parça da uzun ve etkili enstrümantal bölümler içeriyor. Özellikle son parça Poisoned Youth, kendi içinde çok iyi bir parça olmakla birlikte grubun da başyapıtı sayılabilir.

Şaşırtıcı ve beklenmedik şekilde iyiler. İlk dinlediğinizde pek orijinal değil izlenimi (yukarıda bahsettiğimiz gruplara olan öykünmelerden kaynaklı elbette bu) edinseniz de daha sonraları albümün de grubun da ne kadar iyi ve kendine has bir yapıya sahip olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

ENGLAND

Frank Holland / Gitar, Vokal, Mellotron, Leslie Gitar
Robert Webb / Minimoog, Hammond, Harpsichord, Mellotron, Fender Rhodes, Piyano, Hohner Clavinet, 12 Telli Gitar, Vokal
Martin Henderson / Bass, Akustik Gitar, Vokal
Jode Leigh / Davul, Vibes, Vurmalılar, Bass, Vokal

GARDEN SHED

01. Midnight Madness (6:58)
02. All Alone (Introducing) (1:53)
03. Three Piece Suite (12:58)
04. Paraffinalea (4:12)
05. Yellow (5:24)
06. Poisoned Youth (16:17)

16 Eylül 2023 Cumartesi

Sweet Pain / Sweet Pain (1969)

Bir grup müzisyenin takılmasından ortaya çıkan sonuç Sweet Pain. Hepsi farklı gruplardan gelme, oldukça da tanıdık isimlerden oluşuyor grubun kadrosu. Gerçi albümde genel olarak kendi isimlerini kullanmamışlar ama isimlerinin hakkını vererek çalmışlar. Blues Rock'ın öne çıkmamış, unutulmuş, efsanevi kayıtlarından biri Sweet Pain. İngiliz kökenli müzisyenlerden oluşuyor.

The John Dummer Blues Band'den John O'Leary ve The Aynsley Dunbar Retalialiton ile John Mayall's Bluesbreakers'tan gelme Keith Tillman, bir session kaydetmek için bir araya geliyorlar. Araya başkalarını da alalım da biraz eğlenelim kafasıyla The Aynsley Dunbar Retalialiton'dan Aynsley Dunbar ve Victor BroxThe Warren Davis Monday Band'den Stuart Cowell, The Graham Bond Organization'dan Dick Heckstall-Smith ile birlikte stüdyoya giriyorlar. Bakıldığında ya da derinlemesine bir inceleme yapıldığında ismi geçen müzisyenlerin hepsi Alexis Korner's Blues Incorporated ve John Mayall's Bluesbreakers'da çalmışlar. Epeyce yetenekli ve bir o kadar da kaliteli olduklarını rahatlıkla söyleyebiliyoruz yani.

Albümün kaydedildiği dönemde Sweet Pain'in de bir geleceği olduğu dinleyiciler tarafından düşünülse de hiçbir zaman devam edememiş. Tek albümlü efsaneler listemize Blues Rock kontenjanından hızlı bir şekilde giren gruplardan Sweet Pain.

Albüm fena halde coşkulu, tempolu ve kontrolsüz. Sağlam bir şekilde ilerleyen Blues alt yapısı, Rock ile kesiştiği yerde acayip bir şeye dönüşüyor. Tam o dönüşümün başladığı yerde de Victor Brox'un karısı Annette Brox sahneye çıkıp, çok alakasız gelen bir ses tonuyla Blues'un içinden geçip gidiyor.

Diğer taraftan bakıldığında Dick Heckstall-Smith'in saksafonları ve Victor Brox'un trompet'ine rağmen çok genel bir Blues anlayışı hakim albümde. Ayrıntılara girip boğulma ihtimalini bir kenara atıp belki biraz da popülerleşebilecek rahat bir şeyler yapmak istemişler gibi duruyor. Fakat Annette Brox'un çoğunlukla uyumsuz gibi hissedilen vokali ile birleşince değişik bir havası oluyor albümün.

Blues Rock dinleyicileri için ortalama bir albüm olarak görülebilir. Genel olarak bakıldığında ise kendini öne çıkarmayı başarabilen, Blues'dan beslenen ama Rock ile daha farklı bir kulvara girme ihtiyacı hisseden bir albüm Sweet Pain. Kişisine göre değişmekle birlikte, oldukça da iyi bir albüm.

SWEET PAIN

John O’Leary / Armonika
Keith Tillman / Bass
Stuart Cowell / Gitar
Dick Heckstall-Smith Saksafon
Sam Crozier (Victor Brox) / Vokal, Klavye, Trompet
Annette Brox  / Vokal
Junior Dunn (Aynsley Dunbar) / Davul
Alan Greed / Vokal

SWEET PAIN

01 - The Steamer
02 - Changin' Your Mind
03 - Rubbin' and Scrapin'
04 - Sick and Tired
05 - The Rooster Crows at Midnight
06 - Troubles Trouble
07 - Don't Break Down
08 - It's a Woman
09 - General Smit
10 - Trouble in Mind
11 - Song of the Medusa

15 Eylül 2023 Cuma

The Amboy Dukes / The Amboy Dukes (1967)

The Amboy Dukes
, Rock müziğin popüler figürlerinden biri. Aslında çok fazla etkili bir müzikleri olduğunu düşünmemekle birlikte, ufak bir tarihçe çalışmasına dönüşen blogda yer alması da gereken gruplardan elbette.

The Amboy Dukes'un önde gelen figürü Ted Nugent, genç yaşlardan itibaren müziğe olan ilgisiyle tanınan bir gitarist olarak öne çıkıyor. Nugent, 1950'lerin sonlarında gitar çalmaya başlayarak Detriot'te kendisini gösteriyor. 1960'ların ortalarına doğru Detroit müzik sahnesinde dolaşırken, diğer yerel müzisyenlerle tanışıyor. Bu dönemde, Nugent müziğini daha geniş bir dinleyici kitlesiyle paylaşma arzusuyla birlikte bir grup kurma fikri doğuyor. Yani temelde bütün olay Nugent'ın gitar çalışının beğenilmesi ve bunu herkesin duymasını sağlayarak işten biraz da para kazanmak diye düşünebiliriz. (Çok gömdüm adamı, kabul)

The Amboy Dukes adını alan grup, yerel kulüplerde ve etkinliklerde sahne almaya başlıyor. Özellikle sahne performansları sırasında Ted Nugent'ın vahşi gitar çalma tarzı ve enerjik sahne şovları, insanların dikkatini çekiyor ve bu durum grubun yerel bir takipçi kitlesi kazanmalarına yardımcı oluyor. Kazandıkları bu küçük başarı 1967 yılında The Amboy Dukes adlı ilk albümlerini çıkarmalarını sağlıyor. Albüm, grubun tanınmışlığını daha da artırıyor ve onları ulusal çapta bir izleyici kitlesiyle buluşturuyor.

Grupla aynı adı taşıyan albüm, Hard Rock, Blues Rock ve Psychedelic Rock öğelerini içeriyor. Nugent'ten kaynaklı olarak sertlik derecesini tarif etmek zor. Hatta mmuhtemelen grubun diğer elemanları adama uyum sağlamakta da epeyce zorlanmışlardır diye düşünmeden edemiyor insan.

The Amboy Dukes, zamanla, müzikal yetenekleri ve Ted Nugent'ın özellikli gitar performanslarıyla tanınan bir grup haline geldi. 1975 yılında grubun dağılmasının ardından Ted Nugent, solo kariyerine devam etti ve rock müziğin önemli gitar virtüözlerinden biri haline geldi. The Amboy Dukes'un kuruluşu, Detroit müzik camiasının önemli bir hikayesini temsil ediyor ve grup, 1960'ların sonlarında Rock müziğin gelişimine katkıda bulunan önemli bir grup aslında. (Benim kolayca harcamama bakmayın, popülerliği sağlayan gruplar olmasaydı bu kadar çok Rock müzikten bahsediyor olmazdık)

The Amboy Dukes albümü, grup için bir başlangıç ​​noktası. Ama daha önemlisi Ted Nugent'ın müzikal kariyerinin yükselişini başlatan albüm. Genel olarak, o dönemin ruhunu ve enerjisini yakalayan bir kayıt olarak kabul edilir ve The Amboy Dukes'un rock müzik sahnesine katkılarının bir göstergesidir.

THE AMBOY DUKES

T. T. (Tattle Tale) Palmer / Davul
Bill (Mom) White / Bass
Steve (Farmer) Farmer / Gitar
Rick (Nervous Ned) Lober / Piyano, Org
Ted (The Duck) Nugent / Gitar
John (J. B.) Drake / Vokal

THE AMBOY DUKES

01 - Baby Please Don't Go 5:35
02 - I Feel Free 3:42
03 - Young Love 2:45
04 - Psalms of Aftermath 3:19
05 - Colors 3:20
06 - Let's Go Get Stoned 4:24
07 - Down on Philips Escalator 3:00
08 - The Lovely Lady 2:58
09 - Night Time 3:11
10 - It's Not True 2:42
11 - Gimme Love 2:45

14 Eylül 2023 Perşembe

Ant Trip Ceremony / 24 Hours (1968)

Tuhaf Amerikan gruplarından biri de Ant Trip Ceremony. 1967 - 1968 yılları arasında varlık gösterip dağılan bir üniversite grubu. Utah'da Oberlin College'da kuruluyorlar. Grubun adını, bu terimi okuduğu modern insan toplumunu anlatan bir kitaptan alıntılayan profesörlerden biri veriyor. Kolejde öğrenci olan Steve DeTray etrafında dönen bu hikayede grubun 2 enkarnasyonu bulunuyor. İlk grubu kurup yaptıklarını beğenmeyen DeTray, yaz okulu için kolejde kaldığı sırada ikinci versiyonu oluşturuyor ve içine siniyor.

Kolejde ve çevresinde verdikleri konserler (ya da dinleti demek daha doğru sanırım) ile tanınıyorlar. West Coast stilini ve bu tarzı icra edenleri sevdikleri için müzikal tarzları Psychedelic Rock ve Acid Rock çevresinde şekilleniyor. Genellikle verdikleri konserlerde West Coast'tan çıkma parçaları alıp yeniden yorumluyorlar. Ama bu yorumlar oldukça uzun ve çoğunlukla da doğaçlamalarla bezeli enstrümantal parçalara dönüşüyor. Parçalardaki vokaller yerini koruyor ama o kadar uzun ve enstrüman ağırlıklılar ki enstrümantal parça olarak adlandırmak bile doğru olabilir.

Yaz ve Sonbaharı verimli geçiren grup 1968'in Şubat'ında stüdyo kaydına giriyorlar. Teknik eksiklikler, imkansızlıklar ve alet edevatla boğuşurken albümün yarısını kaydediyorlar. Ama kalan yarısını kaydetmek için İlkbaharın sonlarına kadar beklemek zorunda kalıyorlar. Aynı stüdyoda aynı aletlerle girdikleri albümün kalan yarısının kayıtları da teknik açıdan zorluklarla boğuşularak kaydediliyor.

Mastering işi yerel ama iyi bir stüdyoda halledildikten sonra albüm 300 kopya ile sadece Oberlin College'in kitabevinde satışa sunuluyor. 1968 yılı Yazında grup elemanları kolejden mezun olduklarında da grup dağılıyor.

24 Hours, kendi halinde ama kendi özelliklerine sahip bir albüm. Acid Rock ve Psychedelic Rock albümün her yerinden süzülüyor. Folklorik köklere dayanan ve tuhaf şekilde atmosfer yaratan bir yapısı var. Kendinizi albümün içinde kaybolmuş şekilde buluyorsunuz çoğunlukla. Kayıt kalitesini bir kenara bıraktığınızda özellikle Acid Rock sevenler için nadide bir parça denilebilir. Hatta dönemin Amerika'sının en iyi Acid albümlerinden biri demek de yanlış olmaz.

Konserlerdeki uzun doğaçlamalar albümde ne yazık ki bulunmuyor. Genel olarak kısa diyebileceğimiz parçalardan oluşuyor 24 Hours.

ANT TRIP CEREMONY

Steve DeTray / Gitar
Roger Goodman / Vokal
Mark Stein / Gitar, Flüt, Bass
George Galt Bass, Armonika, Vokal
Gary Rosen / Bass, Vokal
Jeff Williams / Davul

24 HOURS

01 - Locomotive Lamp 3:50
02 - What's the Matter Now 2:45
03 - Violets of Dawn 4:34
04 - Riverdawn 3:38
05 - Hey Joe 4:20
06 - Outskirts 1:39
07 - Little Baby 3:03
08 - Get Out of My Life 3:05
09 - Four in the Morning 4:30
10 - Sometimes I Wonder 3:53
11 - Pale Shades of Gray 4:30
12 - Elaborations 7:20

13 Eylül 2023 Çarşamba

Smack / Smack (1968)

Smack
, bu aralar içine düştüğümüz Acid Rock, Psychedelic Rock kuşağının neredeyse hiç bilinmeyen isimlerinden biri. Zaten doğru düzgün var oldukları da söylenemez. Geride kalmalarının ya da unutulmuş olmalarının bir sebebi de sadece cover yaptıkları tek bir albümün oluşu olabilir. Bilemiyoruz ama eğer ikinci sebep geçerliyse gruba büyük haksızlık edilmiş demektir.

Lawrance, Kansas'ta, kurulmuş Smack. Haklarında bilgi sahibi olan kimse de yok. Young Prophecies adlı bir grubun albüm kaydının hemen ardından stüdyoya girdikleri, 9 parçayı tek seferde kaydedip çıktıkları söyleniyor. O sıralarda orada bulunan birinin, grup elemanlarından biri ile konuşmasından dolayı Smack'in henüz 6 haftalık bir grup olduğunu iddia ettiği bir yazıya da rastlamıştım daha önce. 6 haftalık geçmişi olan ve bu kadar hızlı şekilde kayıt yapıp bu kadar da acayip iyi bir kayda imza atan grup elemanlarının ortalıkta olmaması, Smack'e devam etmemiş olsalar da başka gruplarda da yer almamış olmaları üzücü. Zira, gerçekten de grubun (daha özelde müzisyenlerin) potansiyeli bir hayli yüksek. Az önceki iddianın sahibinin aktardığına göre University of Kansas'ta okuyan bu elemanlar sırf keyif için yapmışlar kaydı.

Audio House adlı bir stüdyonun o dönemde plağı basmış olması da ayrı enteresanlık. Gerçi plak 125 adet satmış ama stüdyonun imkanları için de bu büyük bir sayı demekmiş. 1992'de albüm yeniden yayınlanana kadar ortalıkta neredeyse hiç yokmuş plakları.

Tamamıyla cover parçalardan oluşan albümdeki parçalar da öyle yabana atılır parçalar değil. Ağırlıklı olarak Jimi Hendrix ve Cream parçalarının yer aldığı albümde Skip James'in I'm So Glad'i, The Kinks'in Set Me Free'si ve Buffalo Springfield'ın For What It's Worth'ü de bulunuyor. Parçaları kendilerine göre yorumlamışlar. Bazı noktalarda fazlasıyla yakınlaşan benzerlikler olsa da kendilerine has bir tarz yaratmaya yönelik potansiyele sahip olduklarını söyleyebiliriz. 

Fuzz gitarlar parçaların içinden geçerken, vokalin tuhaf şekilde yaşlı imgesi yaratan sesiyle birleştiği noktada bir hayli agresif yapı oluşuyor. Davullar çok iyi. Keşke orijinal parçalarını da görebilseymiş fikrinden kurtulamıyoruz.

Son olarak, albümden çok büyük bir şey beklememek gerekiyor. Sonuçta cover bir albüm. doğal olarak orijinallerine yaklaşamıyorlar bile. Diğer yandan ise başka coverlar ile karşılaştırıldığında fazlasıyla üste çıktıklarını söyleyebiliriz. Parçaların tek seferde arka arkaya kaydedildiği düşünülürse albümün yarısından sonra neden biraz yumuşadıklarını daha iyi anlayıp kabullenebiliriz.

SMACK

Jim Uhl / Gitar, Vokal
Alvin Heywood / Bass, Vokal
Phil Brown / Bass, Vokal
Lee Overstreet / Davul

SMACK

01 - Purple Haze 3:49
02 - Fire 2:48
03 - Sunshine of Your Love 4:22
04 - I'm So Glad 4:05
05 - Swlabr 2:32
06 - Manic Depression 3:00
07 - Set Me Free 2:05
08 - For What It's Worth 2:36
09 - Foxy Lady 3:17

12 Eylül 2023 Salı

The Seeds / The Seeds (1966)

Çok eskilerden, bugünlerde adı unutulmuş gruplardan biri The Seeds. 1965 yılında Ameoba grubunun dağılmasından sonra Sky Saxon ve Jan Savage tarafından Hollywood, California'da kuruluyor. Başlarda Los Angeles'taki kulüplerde çalarak tanınıyorlar. 1 yıl sonra da konumuz olan ilk albümü kaydediyorlar.

Genel olarak çok büyük işler başarmışlıkları yok. Ama bu işin kökenlerinde yer alan başarılı ve önemli gruplardan biri The Seeds. 1966 - 1968 arasında kaydedip yayınladıkları 5 albüm ile Psychedelic Rock, Acid Rock zincirinde önemli bir halkayı oluşturuyorlar. 

İlk çıkardıkları 45'lik Can't Seem to Make You Mine ile California'da bilinir hale gelirlerken albümden çıkan ikinci single Pushin' Too Hard ile Amerika Top 40 listesini sallıyorlar. British Invasion'ın etkili olduğu yıllarda öne çıkmak için epeyce çabalıyorlar. Çabalarının sonuçlarını alamıyorlar tabi. Çünkü popüler anlayıştan sıyrılmaya çalışarak yaptıkları müzik olması gerektiği kadar bir kitle elde etmelerini sağlamıyor. Sonraki süreçte de birbiri ardına ortaya çıkan gruplardan dolayı kendilerine yer açamıyorlar.

Grubun önünde yer alan Sky Saxon diğer elemanların bazılarının gruptan ayrılmasına sebep oluyor bir süre sonra. İsimlerini de Sky Saxon and The Seeds olarak güncelliyorlar. Çok fazla ileri gidemiyorlar ve 1972 yılında dağılıyorlar. Grup yetenekli müzisyenlerden oluşmakla birlikte başarısız bir performans çiziyor. Özellikle de Sky Saxon'un alışılmadık ve etkileyici sesi çok fazla potansiyele sahipken The Seeds'te hiç işe yaramıyor. Belirtmeden geçmeyelim, Saxon aynı zamanda bass çalıyor gibi görünür ama aslında çalamıyor. Stüdyo kayıtlarında stüdyo müzisyeni Harvey Sharpe bass çalarken, konserlerde ise klavyeci Daryl Hooper, daha sonra The Doors'ta Ray Manzarek'in de yapacağı gibi bass bölümlerini farklı bir bass klavye ile çalıyor.

The Seeds'in bu albümü çok büyük yenilikler, enteresan hareketler ve sesler içermiyor olabilir. Am bu iyi olmadıkları anlamına gelmez. Özellikle de 1966 yılı düşünüldüğünde epeyce farklı ve değiş olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Az önce bahsettiğimiz gibi Saxon'ın sesi ve vokal tekniği bile başlı başına gruba büyük bir katkı sağlıyor. Blues Rock, Psychedelic Rock, Garage Rock, Acid Rock gibi türlerden gelen bütün etkileri The Seeds'te görebileceğiniz gibi Proto-Punk olarak adlandırabileceğimiz bir türü de icra ediyorlar.

THE SEEDS

Rick Andridge / Davul
Jan Savage / Lead Gitar, Ritim Gitar, 12 Telli Gitar
Sky Saxon / Lead Vokal, Bass, Armonika
Daryl Hooper / Piyano, Org

THE SEEDS

01 - Can't Seem to Make You Mine 2:56
02 - No Escape 2:08
03 - Lose Your Mind 2:11
04 - Evil Hoodoo 5:00
05 - Girl I Want You 2:15
06 - Pushin' Too Hard 3:03
07 - Try to Understand 2:45
08 - Nobody Spoil My Fun 3:50
09 - It's a Hard Life 2:38
10 - You Can't Be Trusted 2:05
11 - Excuse, Excuse 2:20
12 - Fallin' in Love 2:47

11 Eylül 2023 Pazartesi

Moby Grape / Moby Grape (1967)

Psychedelic Rock
'ın köklerini saldığı San Fransisco çıkışlı olan Moby Grape, adı çok fazla anılmasa da aslında türün hem en iyi örneklerinden hem de en önemlilerinden biridir. Psychedelic Rock'ın emekleme aşamalarında ortalıkta olan grup sağlam bir müzikal alt yapıya ve hepsi kendi enstrümanlarında ustalaşmış müzisyenlere sahiptir. Diğer Psychedelic gruplarından farklı olarak Moby Grape müziğinde daha fazla Folk, ekstradan Country ve bolca Rock'n Roll bulunur.

Moby Grape'in bir başka ayırt edici özelliği ise tüm üyelerinin Lead Vokal oluşudur. Çok az sayıda grupta görülen bu özellik, grubun vokal seslerinin farklı olmasından kaynaklı olarak gruba büyük bir avantaj sağlar. Aynı zamanda tüm elemanlar, parçaların yazım sürecine de dahil oldukları için iş daha fazla içselleştirilmiş olarak ortaya çıkar.

Gruptaki başkaca önemli bir özellik de Skip Spence'in yer almasıdır. Profesyonel kariyerine Quicksilver Messenger Service'de gitar çalarak başlayan, Jefferson Airplane'e transfer olup grubun ilk albümünde davul çalarak yer alan Spence, Moby Grape'te de efsanevi bir duruş içerisindedir. Tabi kısa sürmüştür, akıl sağlığının yerinde olmadığını söyleyerek ilk albümden sonra gruptan ayrılmıştır. Tam da bu noktadan sonra Moby Grape için saçma sapan bir dönem başlar. Normalde en üstte yer alabilecek bir grupken en altlara kadar düşerler. Müzikal açıdan bir sorun yoktur, gayet iyi ve diğerlerine oranla daha değişiktirler. Ama performans sergileme konusunda geride kalırlar.

Bunun en büyük sebeplerinden biri eski menajerleri ile olan anlaşmadan kaynaklanır. Onlarca yıl süren mahkeme süreci Moby Grape'in moralini fena halde etkiler. O aralarda verdikleri yanlış kararlar da üzerine tuz biber olur. Bu haldeyken yaptıkları müzik, potansiyellerinin çok çok aşağısındadır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen çıkış albümleri yaptıkları en iyi iştir. Gerçi tüm bu olan bitenin başında olduğu için çok fazla etkilendikleri bir dönem de değildir. Psychedelic Rock'un Acid Rock ile birbirine tutunarak gittiği bir yolda, Country ve Folk ezgileri ile yapılarını kullanarak, içine hafif (göze batmayacak kadar) popülizm ekleyip Blues köklerine bağlı kalarak yaptıkları ilk albüm grubun en iyi işidir.

MOBY GRAPE

Peter Lewis / Gitar, Vokal
Jerry Miller / Gitar, Vokal
Don Stevenson / Davul, Vokal
Bob Mosley Bass, Vokal
Alexander "Skip" Spence / Gitar, Vokal

MOBY GRAPE

01 - Hey Grandma (2:43)
02 - Mr. Blues (1:58)
03 - Fall on You (1:53)
04 - 8:05 (2:17)
05 - Come in the Morning (2:20)
06 - Omaha (2:19)
07 - Naked, If I Want To (0:55)
08 - Someday (2:41)
09 - Ain't No Use (1:37)
10 - Sitting by the Window (2:44)
11 - Changes (3:21)
12 - Lazy Me (1:45) 
13 - Indifference (4:14)