Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2022 Perşembe

Wind / Seasons (1971)

Dünkü Corporal Gander's Fire Dog Brigade girişinden sonra Wind'den bahsetmemek de olmazdı. On The Rocks albümünün hemen ardından isim değiştirip yeni bir elemanı kadroya alıp 2 albüm daha kaydediyor grup. İlk albüm Seasons bu iki kayıt içerisine en başarılı olanı. Gerçi ikinci albüm Morning'in de ilkinden aşağı kalır yanı yok ama biraz daha sade olması altta kalmasına sebep oluyor.

Corporal Gander's Fire Dog Brigade'de Heavy Psychedelic bir havaya bürünen müzik tarzları Wind'de biraz daha genişliyor ve Alman Progressive Rock'ının, daha doğru tanımıyla da Krautrock'ın ilk dönemlerine özgü bir gelişkinliğe erişiyor. Kendilerine ait bir tarzları olsa da albümündeki pek çok parçada ilk dönem Uriah Heep etkileri fena halde göze çarpıyor. Bunun en büyük sebebi benzer şekilde kullanılan ve sürekli olarak öne çıkan klavyeler. Ken Hensley kadar başarılı olmasa da ona yaklaşan bir klavye düzeni bulunuyor albümde.

Vokaller bir önceki gruba oranla daha hafif kalıyor. On The Rocks albümünde etkileyici ses oyunlarıyla karşımıza çıkan vokal burada aynı etkiyi yaratamıyor. Daha yavan bir Psychedelic vokaline dönüşmesi pek hoş olmamış ama geri vokallerle desteklendiğinde de müziğin içerisindeki yerini rahatlıkla buluyor. Belki de albümün kayıt kalitesinin çok iyi olmamasından kaynaklıdır bu vokal sorunu, bilemiyorum. Fakat albümdeki tek aksaklık bundan kaynaklı gibi de görünüyor.

West Coast'tan ilham alarak gelişen albümde uzun parçaların olması büyük avantaj sağlıyor gruba. Hem enstrüman konusunda yetkinliklerini gösterebiliyorlar hem de ne kadar dağılırlarsa dağılsınlar, toparlamak için yeteri kadar vakitleri oluyor. Klasik Psychedelic Rock parçaları düşünüldüğünde Seasons albümündeki parçalar oldukça uzunlar. Zaten grubun da salt Psychedelic yapmak gibi bir kaygıları yok. West Coast'tan aldıklarını fazlasıyla ileri götürüyorlar.

Klavyelerden söz ettik ama gitarı da unutmamak gerekir. Bir hayli uzun, kaliteli, bir anda yön değiştiren gitar sololarına da sahip albüm. Grubun ritim bölümü neredeyse yetişmekte zorlanıyor. Bentox'ta Beat müziği ile başlayıp Chromosom'da West Coast'a giriş yapan, her iki grupta edindikleri müzikal anlayışı Corporal Gander's Fire Dog Brigade'de enfes bir albüme dönüştüren grup elemanları, Wind formasyonu ve Seasons albümüyle de son noktayı koyuyorlar demek yanlış olmaz. İkinci albüm Morning'den sonra bir daha bir araya gelmemek üzere dağılıyorlar. Grubun davulcusu Lucky Schmidt, Aera'ya katılarak yoluna devam ediyor.

WIND

Steve Leistner / Lead Vokal, Armonika, Vurmalılar
Thomas Leidenberger / Gitar, Vokal
Andreas Büeler / Bass, Vokal, Vurmalılar
Lucian Büeler / Org, Piyano, Vokal, Vurmalılar
Lucky Schmidt / Davul, Vurmalılar, Vibrafon, Klavinet, Piyano

SEASONS

01. What Do We Do Now (8:28)
02. Now It's Over (4:25)
03. Romance (1:35)
04. Springwind (7:10)
05. Dear Little Friend (4:17)
06. Red Morningbird (15:54)

28 Aralık 2022 Çarşamba

Corporal Gander's Fire Dog Brigade / On The Rocks (1970)

1964
yılında Bentox adıyla kurulan grup 1969 yılında bir isim değişikliği yaşıyor ve adını Chromosom'a çeviriyor. 1970 yılında ise Corporal Gander's Fire Dog Brigade adını alarak, tek albüm kaydediyor ve dağılmayıp, grubun adını bu kez de Wind'e çevirerek yol alıyorlar. Bentox ve Chromosom'un pek bir başarısı, bilinirliği olmamakla birlikte Corporal Gander's Fire Dog Brigade ve Wind dönemin Alman Rock müziği içerisinde oldukça önemli bir yere sahipler.

Hard Rock ve Heavy Psychedelic Rock etkili albümü Heavy Rock olarak tanımlamak da yanlış olmaz. Blues ve Psychedelic'in fazlasıyla hissedildiği parçalarda, çıtayı biraz daha öteye taşırken tekrara, yanlışa düşmediklerini, sevimsiz bir şeye dönüşmediklerini de belirtmek gerekiyor. Daha açılış parçasında sizi neyin beklediğini az çok tahmin etmeye başlıyorsunuz. Black Sabbath'ın Paranoid'inin en az onlarınki kadar iyi bir versiyonu ile açılıyor albüm. Müziği idare etmeyi kolay bir şey gibi görsek de vokal, Paranoid için bıçak sırtı bir durumda. Fakat gitarları da çalan Thomas Leidenberger'in bu işin altından çok iyi kalktığı da ortada. Adamda Budgie'nin vokali Burke Shelley'i andıran bir ton ve hava var. Ne kadar kötü hale sokabilir ki Paranoid'i?

4 kişilik bir grup olmalarına rağmen bundan çok fazlasını yaptıkları albümün her yerinden belli oluyor. Zaten, daha sonraki formasyonun Wind olduğu da düşünülürse On The Rocks albümünün ne kadar kaliteli, Corporal Gander's Fire Dog Brigade'in ne kadar iyi bir grup olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. The Bentox'tan beri birlikte çalıyor olmaları, grup elemanlarına büyük bir hareket alanı sağlıyor. Kimin nereden gireceğinin belli olmadığı noktalarda işi çok iyi kotarıyorlar. Albüm boyunca aksayan herhangi bir yana rastlamıyorsunuz. Uzun zamandır birlikte takılıyor olmanın en büyük avantajı da bu olsa gerek.

Etkili ve güçlü bir Heavy Psychedelic Rock, Krautrock, Heavy Rock albümü olan On The Rocks, döneminde çok büyük bir ticari başarı elde edemese de yıllar içerisinde hak ettiği yeri bulmuş gibi görünüyor. Özellikle koleksiyoncular tarafından ciddiyetle aranan bir albüm. Arşivin olmazsa olmazlarından.

CORPORAL GANDER'S FIRE DOG BRIGADE

Thomas Leidenberger / Gitar, Vokal
Lucian Büeler / Klavye
Andreas Büeler / Bass
Lucky Schmidt / Davul

ON THE ROCKS

01 - Paranoid 2:40
02 - I Hear You Knocking 2:54
03 - Come Back Here 3:48
04 - On the Rocks 3:28
05 - Hey You 3:57
06 - Stealer 2:45
07 - Run for Life 5:48
08 - Do You Think It's Right 2:08
09 - Love Song 3:17
10 - Don't Tell Me 3:36

20 Aralık 2022 Salı

Sinto / Right On Brother (1972)

Onca ağır grubun ardından hafiften yavaşlayıp, bünyeyi dinlendirmek şart oluyor. Hakkını yemek de doğru değil belki ama Sinto biraz daha hafif kaçanlardan biri benim için. Jazz, Blues ve Funk ile birleşen Psychedelic Rock, bütüne bakıldığında ise Progressive Rock diyebileceğimiz ya da Krautrock deyip işin içinde çıkabileceğimiz bir grup ve albüm. Grup hakkında bilgimiz neredeyse hiç yok. Elbette bir yerlerde hakkında bir dolu bilginin olduğu yazılar vardır ama benim görüş alanıma girmedi. Alman grubu olduklarını, kalabalık bir kadroyla coşkulu ve eğlenceli bir albüm yaptıklarını biliyoruz. Hatta ikinci albüm Sonho Negro'yu da dikkate alıyoruz ama o pek de ilk albüm havasında değil, o nedenle de dışarıda tutuyoruz.

1971 yılı sonlarında Jazz kemancısı Hannes Beckmann tarafından kuruluyor Sinto. Fazlaca kadro değişikliği yaşıyor. Krautrock içine dahil edilen, içinde İngiliz ve Amerikalı müzisyenleri barındıran nadir gruplardan ayrıca. Bazı kaynaklarda Fusion grubu olarak kategorize edilseler de o kadar uzağa gittiklerini söylemek pek de doğru olmaz. Jazz albümün temelini oluşturuyor ama Psychedelic Rock, Blues, Folk gibi türler albümün her yerinde kendini belli ediyor.

Beckmann'ın Jazz geçmişi dolayısıyla Jazz'a odaklandığını düşündüğümüz grup kendi tarzını yaratabilmiş gruplardan biri bir yandan da. Keman albümün her yerinde gezinirken, Konga gibi ritim aletleri onu hiç yalnız bırakmıyor. Ritim bölümünün diğer kısmı olan Bass ve davul ise gerçekten e enfes bir iş çıkarıyor albümün genelinde. Gitarın Funk ile başlayıp Psychedelic'e doğru uzanışları, oradan dönüp bir anda kendi halinde bir Jazz gitarına evrilişini dinlemek keyif veriyor insana.

Geneli, başta da belirttiğimiz gibi coşkulu olan bir albüm Right On Brother. Keyfi kaçanın keyfini yerine getirecek cinsten hem de. Dinlerken her yer turuncu, sarı, kırmızı gibi geliyor insana. Bazı noktalarda Santana'nın evrim geçirmiş hali gibi gelirken kulağa, bazı noktalarda ise ilk dönem İngiliz Jazz Rock gruplarını andırıyor. Yazdıkça albümü düşündüğümden fazla seviyor olduğum gerçeği de çıktı ortaya. Tamam başta hafif mafif dedim ama değilmiş o kadar da. Abartıyorum ben de bazen...

SINTO

Hannes Beckmann / Keman, Akustik Bass, Vurmalılar, Vokal
Peter Holzwig / Piyano, Elektrikli Piyano, Org, Marimba, Vurmalılar, Vokal
Alfred Jones / Gitar, Vurmalılar, Vokal
Abu Dram / Davul, Vurmalılar, Vokal
Cotch Black / Konga, Vurmalılar, Vokal, Sesler
Ralph P. Fischer / Bass, Vurmalılar, Vokal

RIGHT ON BROTHER

01 - Right On Brother 7:34
02 - Rome 6:00
03 - Things I See 3:27
04 - In My Times 3:28
05 - Don't Wait 5:16
06 - Everytime 5:18
07 - Another Voice 3:19



4 Aralık 2022 Pazar

Metropolis / Metropolis (1974)

Agitation Free
'nin albüm öncesi kadrosunda yer alıp, Timothy Leary & Ash Ra Tempel'in Seven Up albümünde hem flüt çalıp hem de yapımcı statüsünde olan Michael Duwe, Ash Ra Tempel'den Michael Westphal ve Mythos'tan Thomas Hildebrand bir araya gelince ortaya Metropolis çıkar. 1973 yılında kurulup albüm kaydedip 1974 yılında eksilen, 1976 yılında da dağılan bu Progressive Rock, Krautrock grubu gerçekten de etkileyici bir tarza sahiptir. Aralarda vokale destek olan Os Mundi'den Tanja Berg'ün (Ute Kannenberg) sesinin de etkileyiciliğe kattıkları ortadadır.

Grubun müzikal anlayışı, içerisinde pek çok farklı öğe barındırıyor. Jazz, Symphonic Rock, Blues, Folk ve nadiren de olsa Psychedelic'ten beslenen yapısına eklenen Duwe ve Berg vokali ile de enfes bir dinlencelik çıkıyor ortaya. 

Albüme hakim olan ikili gitarlar ve klavyeler fazlasıyla cüretkar davranmaktan geri durmuyor. Agresif girişler, melodik yapıyı bozmadan farklı tarz ve türlere doğru evrilen parçalar, dağınık gibi görünen ama bittiğinde bir bütünü oluşturduğunu anladığınız muhteşem kompozisyonlar ile fazlasıyla yaratıcı ve değişik bir albüm Metropolis. Aynı parçanın içinde bambaşka türlere ait sesler duymaya başladığınızda başka parçaya geçtiğinizi bile düşünebiliyorsunuz. O kadar iyi yedirilmiş ki tarzlar ve türler, albümde sarkan, doğru olmayan, size yanlış gelen herhangi bir şey bulmakta zorlanıyorsunuz.

Jefferson Airplane'den alışkın olanların kıymetini çok iyi anlayacağı kadın - erkek vokal birleşimi, albüme farklı bir hava katıyor. Jefferson Airplane'deki Psychedelic yapıdan daha farklı bir şekilde gelişen Metropolis müziğinde ikili vokal etkiyi daha fazla arttırıyor. Gerçi Tanja Berg'ün tonu Duwe'ninkine yakın ama aradaki farkı bariz şekilde görebileceğiniz kadar da ayrıksı.

Blog'da paylaştığımız bazı gruplarda özellikle belirttiğimiz "başka albümleri olsaydı nasıl olurdu" fikri Metropolis için de geçerli. Albümü dinledikçe bu grupta daha fazlası var ama bize az bir şey gösteriyorlar gibi bir fikre kapılmanız olası. Gerçekten de hem melodik bölümlerde hem de doğaçlama bölümlerinde daha fazlası için çok fazla yer var. Grubun potansiyeli, grup elemanlarının çaldığı diğer gruplar da dikkate alındığında bir hayli fazla. Ama ne yazık ki tek albümle idare etmek zorunda kalıyoruz.

METROPOLIS

Ute Kannenberg / Vokal, Vurmalılar
Thomas Hildebrand / Davul, Vurmalılar
Helmut Binzer / Gitar
Manfred Opitz / Klavye, Vokal, Akustik Gitar
Michael Westphal / Bass
Michael Duwe / Vokal, Gitar

Konuk Müzisyenler:
Heinz Loch / Flüt
Guiseppe Solera / Obua

METROPOLIS

01. Birth (5:30)
02. Superplastikclub (4:24)
03. Metropolis (9:56)
04. Dreamweaver (6:30)
05. Glass Roofed Courts (4:52)
06. Ecliptic (9:41)

28 Kasım 2022 Pazartesi

Orange Peel / Orange Peel (1970)

1968
yılında Almanya'da kurulan grup, 70'li yıllar Alman Rock müziğinin en önemli figürlerinden biridir. Psychedelic Rock'a ekledikleri güçlü klavyeler ile Krautrock'ın ilk 3 grubundan biridir. Diğer grupların Amon Düül II ve Faust olduğu düşünülürse, Orange Peel'ın pozisyonu gerçekten de üst düzeyde bir yerlerdir. Fakat koskoca bir türün başlangıç noktasında yer almalarına rağmen çok uzun ömürlü olamamışlar ve 1971'de dağılmışlar. İnanılır gibi değil ama öyle. Grup dağıldıktan sonrası da bir o kadar ilginç. Elemanlar öyle güzel dağılıyorlar ki Epsilon, Emergency, Passport, Triumvirat ve Atlantis gibi gruplarda yer alıyorlar. 

Erken dönem Krautrock'ın belki de en iyi albümü sayılabilecek Orange Peel 1969 yılı sonlarında kaydedildi. İçerisinde barındırdığı pek çok yenilikçi fikir ile hatırı sayılır bir kitle yaratmayı da başarabildiler. Ama albümün ticari başarısı çok iyi olmamakla birlikte ilk albümünü çıkaran bir grup için de fena sayılmazdı. Şu durumda ticari anlamda nispeten başarılı olduklarını ve nefis bir albüme imza attıklarını söyleyebiliriz ama bunlar grubun dağılmasına da engel olamamış.

Albümde 4 parça bulunuyor. Ağırlıklı olarak Psychedelic Rock'tan beslenen tarzıyla yerinde durmayan bir Progressive Rock albümü. Sert klavye ve gitarlar, bir anda nerede olduğunuzu, nerede kaldığınızı size unutturan, zihninizi zorlayan bir müzikal anlayış ve enstrumantasyon, birbirini çok iyi tamamlayan ritim bölümüyle 70'lerin en iyi en akılda kalan ve en kaliteli albümlerinden de bir aynı zamanda. Albümün ilk parçasında bunu çok iyi anlıyorsunuz. Birbirinden farklı tür ve tarzları içerisinde eriten, her yöne doğru gitme eğilimi gösteren You Can't Change Them All sizi tam anlamıyla hipnotize ediyor. Değişik ama kulaklarınızdan silinmeyen melodileri ve bu melodileri çok iyi şekilde destekleyen gitar - org hareketleri gerçekten de aklınızı başınızdan alıyor.

Tobacco Road ise mümkün olan her şekilde Blues'un içinden geçiyor. Bazı noktalarda Jimi Hendrix etrafta dolanıyormuş gibi bile hissedebilirsiniz. Parça oldukça güçlü gitarlara ve kendine has melodik bir yapıya sahip. Bütün bu önemli özelliklerine rağmen zaman içerisinde unutulup gitmiş gruplardan biri Orange Peel. Yeniden hatırlanması ise 2000'li yıllarda albümün CD formatında yayınlanmasına kadar sürüyor.

ORANGE PEEL

Peter Bischof / Vokal, Vurmalılar
Leslie Link / Gitar
Ralph Wiltheiß / Org
Heinrich Mohn / Bass
Curt Cress / Davul, Vurmalılar

ORANGE PEEL

01. You Can't Change Them All (18:15)
02. Faces That I Used To Know (3:12)
03. Tobacco Road (7:16)
04. We Still Try To Change (10:04)

19 Kasım 2022 Cumartesi

Missing Link / Nevergreen! (1972)

70'lerin başında kurulup tek albüm yayınlayıp dağılan Missing Link Almanya'nın belki de en enteresan albümlerinden birine imza atmıştır. Jazz Rock / Fusion janrına dahil edilen albümde pek çok farklı tarza ait bir o kadar çok da yeni keşif olarak adlandırılabilecek bileşenler bulunuyor. Grup dağıldıktan sonra grup elemanlarının bazılarının Sahara ve Between'e bazılarının Embryo'ya gittiği düşünülürse bu müzikal farklılık daha rahat anlaşılabilir.

Temelde Embryo, Kraan ya da Thirsty Moon gibi gruplarla aynı kuşak içinde kabul edilirler. Albümü dinledikçe bu sınıflandırmanın pek de doğru gelmediğini anlıyorsunuz. Missing Link adı geçen gruplar gibi oturmuş bir havaya sahip değil. Doğal olarak da yaratıcılık yönünden daha ileride görünüyorlar. Progressive Jazz Rock alanında değişik bir hava yakalamayı başarabilmişler. Şüphesiz bu, diğer gruplarından daha iyi olduklarını göstermez ama diğerlerinin yanında tarzları daha ayrıksı duruyor.

Hemen hemen her parçada, yukarıda da bahsettiğimiz yeni keşifler bulunuyor. Bir noktada ipin ucunu kaçırmışlar da nereye gittiklerini kendileri bile bilmiyor gibi bir durum sezinleseniz de enstrümanlar ile o kadar iyi toparlıyorlar ki gerçekten de bile isteye yaptıkları konusunda netleşiyorsunuz. Parçalarda belirgin bir aletin öne çıkması pek görülen bir şey değil. Onun yerine özellikle gitar, klavye ve saksafonun birlikte ilerlediği parça yapısını tercih etmiş olmaları albümdeki yapıyı fazlasıyla ileri taşıyor. Tek alete yüklenip solosuyla işi kurtarmak yerine daha zorunu deneyip 3 farklı enstrümanı öne çıkarmayı tercih etmişler. Bu konuda da oldukça başarılılar.

Elbette albümde sololar da bulunuyor ama bunu çok önemsemedikleri ortada. Daha önceleri paylaştığımız Ardo Dombec belki de yapısal olarak Missing Link ile benzeşen en yakın grup diyebiliriz. Ardo Dombec'teki başı boşluk burada da karşımıza çıkıyor. Bu nedenle de grubu / albümü sevmekle sevmemek arasında kalmak kaçınılmaz. Herkesin tercih etmeyeceği bir müzikal anlayışa sahip olduklarını söylemeden geçmeyelim. Ama değerini bilenler için de gerçekten ileride duran bir albüm. Nevergreen! ile bağ kurmanız oldukça zor olabilir, fakat o bağı bir kez kurduğunuzda albümden vazgeçmek gibi bir şansınız kalmıyor. Tek albümlü efsaneler listesinde yeri her zaman hazır.

MISSING LINK

Markus Sing / Gitar
Gunther Latuschik / Saksafon
Gabriel Dominik Mueller / Vokal
Dieter Miekautsch / Klavye
Dave Schratzenstaller / Bass
Holger Brandt / Davul

NEVERGREEN!

01. Spoiled love (5:19)
02. Song for Ann (2:49)
03. Time will change (5:31)
04. Only me (5:07)
05. Sorcery (5:23)
06. Filled up (6:26)
07. Kids hunting (6:11)

15 Kasım 2022 Salı

Amos Key / First Key (1973)

1970
yılında Almanya'da kurulan Symphonic Progressive Rock grubu Amos Key, 1976 yılına kadar süren müzik hayatı boyunca sadece tek albüm yayınlayabildi. Ama bu tek albüm, Rock müzik tarihine geçebilecek denli iyiydi. Gerçi 1975 yılında ikinci albüm için stüdyoya girip kayıtlara başlamışlar ama birkaç demo parça dışında bir şey kaydetmeye fırsat kalmadan da ayrılmışlar. Adı sık sık geçen tek albümlü efsaneler listesine ek yapabileceğimiz gruplardan biri daha yani.

Kurulmalarından sonraki 3 yıl boyunca kat ettikleri yol albüme nefis bir şekilde yansımış. Klasik Müzik etkilerinin bir hayli fazla olduğu albümde grup elemanlarının enstrümanlara olan hakimiyeti hemen göze çarpıyor. Klasik demişken belirtmeden de geçmeyelim, Amos Key albümü Bach, Beethoven, Schumann gibi ustalara ithaf etmiş. Her ne kadar modern öğeler içerse de geneline bakıldığında adı geçen klasik müzik bestecileri gibi pek çoğundan etkilendikleri ortada.

Bulabileceğiniz pek çok kaynakta grup Ekseption ve ELP ile karşılaştırılıyor ya da aynı kefeye konmaya çalışıyor. Bu tarz yaklaşımları zaten doğru bulmuyoruz ama Amos Key için bu tip bir yaklaşım son derece yanlış. Bahsi geçen iki gruptan daha iyi olduklarını kast etmiyoruz elbette. Ama arlarında çok büyük farklılıklar olduğu gün gibi aşikar. Ekseption klasik müziğe derinden bağlıyken, Emerson, Lake & Palmer klasik müziği temel alarak daha eklektik bir yaklaşım sergiliyor. Amos Key ise her ikisinden de farklı olarak, farklı türlerin bazı yönlerini daha melodik bir yapı içinde kullanıp klasik müzik alt yapısı üzerine oturtuyor. Özetle üçü de birbirinden tamamen farklı anlayışlara sahip gruplar.

Ayrıca Amos Key diğer Progressive Rock ya da Symphonic Prog gruplarına oranla daha kısa süreli parçalara sahipler. First Key'de en uzunu 6 dakikaya yaklaşan 9 parça bulunuyor. Ama bu müzikal kalitelerini kötü yönde etkileyen bir durum olmaktan çok nasıl rafine çalıştıklarının bir göstergesi. Klavyelerin çok fazla ön planda olduğu albümde parçalar bazı noktalarda karmaşık düzenlemelere sahip. Şaşırtıcı şekilde etkileyici hale bürünen bass ve davul bölümleri albümdeki melodik yapının öne çıkmasını sağlıyor. 

AMOS KEY

Andreas Gross / Gitar, Bass, Vokal
Thomas Molin / Klavye, Vokal
Lutz Ludwig / Davul

FIRST KEY

01. Shoebread (4:05)
02. Ensterknickstimmstamm (3:28)
03. Knecht Ruprecht (4:50)
04. Sometimes... (1:55)
05. Got The Feelin (3:10)
06. Escape (4:00)
07. Important Matter (5:55)
08. Dragon's Walk (5:25)
09. First Key (2:56)

14 Kasım 2022 Pazartesi

Lava / Tears Are Goin' Home (1973)

Müzikal çeşitliliği bir hayli iyi kullanan nadir gruplardan biri de Lava'dır. Tears Are Goin' Home'u istediğiniz listenin ilk 10 sırasında bir yerlere rahatlıkla yerleştirebilirsiniz. Adından sıkça söz ettiğimiz tek albümlü efsaneler listesine de ilk 10'dan rahatlıkla girebileceklerini belirtmeden geçmeyelim.

O dönemden nadiren de olsa karşılaştığımız, haklarında az bilgiye sahip olduğumuz ve fena halde merak ettiğimiz grupların da başında gelir. 1971 yılında Berlin'de kuruldukları ve tek albüm kaydettikleri bilgisi dışında bir de komün halinde yaşadıklarına dair söylentiler var. Bunun dışında tarihsel bir bilgi edinme şansımız yok. Grup elemanlarının isimlerin takip ederek yaptığınız taramalar bile herhangi bir sonuç vermiyor. 1974 yılında grup elemanlarından Thomas Karrenbach'ın uyuşturucuya bağlı ölümünden sonra dağıldıklarını da söyleyelim.

Krautrock'ın en önemli örnekleri ile ön planda olduğu yıllarda dipten ve derinden gelerek hem de tek albümle büyük bir başarı elde etmiş Lava. Büyük ticari başarı yakalayamamış elbette. Ama albümün kalitesi pek çok dinleyici ve eleştirmen tarafından takdir edilmiş. Uzun yıllar albümün plak versiyonunun ortalıkta dolandığı ve pek tercih edilmediği söylenir, özellikle 80'lerde. Ama ardından yeniden keşfedilen grup bir anda kıymete biner ve albüm koleksiyon parçası olarak aranır hale gelir.

Az önce de bahsettiğimiz gibi pek çok türü ve tarzı içinde barındırıyor Tears Are Goin' Home. Space Rock, Blues, West Coast tarzı Psychedelic Rock, Folk Rock başı çeken, albümün her yerinde duyabildiğiniz türler. Yarı yarıya Progressive bileşenler içerdiğini söyleyebiliriz ama tam anlamıyla bir Progressive Rock albümü değil Tears Are Goin' Home. Kendilerine has geliştirdikleri müzikal anlayışla Krautrock'ın tam da orta yerinde durduklarını söyleyebiliriz. Grup elemanlardan üçünün multi enstrümantalist olması albüme büyük katkı sağlıyor. Özellikle Karrenbach'ın kusursuz İngilizce vokali ve klavye oyunları gerçekten de takdire şayan bir durum oluşturuyor. Zaman zaman melodik bir yapıyla giden bazense bir anda darmadağınık hale gelmiş Jam Session'lar albümün en çekici yanlarından. Daha önce birkaç kez bahsettiğimiz bir anda nereye gideceğini tahmin edemediğiniz bir hal alan parçalar sizi gerçekten de tatmin ediyor.

Arşivde olmazsa olmazlardan diye de özellikle belirtelim. Dinledikçe daha fazla keyif aldığınız nadir albümlerden.

LAVA

Thomas Karrenbach / Piyano, Org, Vokal
Stefan Ostertag / Gitar, Vokal
Jurgen Kraaz / Gitar, Org ve Flüt
Christian Ostertag / Gitar
Archer Weaver / Davul, Armonika, Arp, Vokal
Peter Moses / Vurmalılar

TEARS ARE GOIN' HOME

01. Tears Are Goin' Home (4:22)
02. Crimes Of Love (6:45)
03. Would Be Better You Run (5:19)
04. All My Love To You (4:20)
05. Mad Dog (6:01)
06. Holy Fool (5:17)
07. Piece Of Piece (10:07)

1 Kasım 2022 Salı

Lucifer's Friend - Lucifer's Friend (1970)

Her şey John Lawton’ın Batı Almanya turnesindeyken dağılma kararı alan Stonewall adlı gruptan ayrıldıktan sonra Almanya’ da kalmaya karar vermesiyle başlıyor. The German Bonds adlı grubun elemanları olan Peter Hesslein (gitar), Dieter Horns (bass gitar), Peter Hecht (tuşlular) ve Joachim Reitenbach (davul) ile karşılaşması üzerine daha önce incelediğimiz Asterix adı altında 1970 tarihli aynı adlı albümlerini yayınlıyorlar. Yine aynı sene isimlerini Lucifer’s Friende çevirerek bahsedeceğim albümü kaydediyorlar.

Lucifer’s Friend ilk albümü ile Asterix’in Hard Rock / Krautrock soundunu katlayarak neredeyse günümüz doom metaline yakın ağırlıkta ağır gitar riffleri ve bass partisyonları ile bezeli, tuşluların ikinci bir gitar kıvamında ama nadiren öne çıktığı süper yırtıcı bir tarza bürünmüş. Metal demişken de Sabbath’ ın Alman şubesi denemeyecek özgünlükte blues etkisinden uzak pasajlar (malum Sabbath’ın ilk dönemi) ve hatta kimi zaman krautrocka çalan uzun ve evrilen doğaçlama araları ile bambaşka bir kulvarda sesini duyurabilmişler. Benzerliklere rastlasanız bile pek dikkatinizi çekmeden bambaşka noktalara giden parçaların trafikleri, kendinizi kaybetmenize neden oluyor. (headbang için biçilmiş kaftan)

Müziğin sürükleyiciliği ve enstrumanların fevkalade uyumlarının üzerinde geçtiğimiz sene kaybettiğimiz John Lawton’un sesini beşinci ensturman gibi kullanmasının da grubun ismini duyurmasında büyük bir etkisi var. Vokal aralığının parçalara yarattığı güçlü etki ile neredeyse Ronnie James Dio’ lu Rainbow dönemlerini hatırlattığını eklemeden geçemeyeceğim. (ki aralarında 6 sene gibi bir fark var) 

Açılışından sonuna dek hiç soluk vermeyen bir albüm Lucifer’s Friend ve günümüze olan etkilerinin yoğunluğunu fark etmemeniz mümkün değil. Daha sonraki albümlerinde psychedelic’ten jazz rock’a kadar geniş yelpazede denemeler yapsalar ve elbette zamanla bu albümün bir kaç gömlek üstüne çıksalar da ilk albümlerindeki çiğ, yırtıcı ve karanlık soundu her zaman tercih ederim.

LUCIFER’S FRIEND

John Lawton / Lead Vokal
Peter Hesslein / Lead Gitar, Vokal, Vurmalılar
Peter Hecht / Org, Piyano, French Horn ("Ride the Sky")
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar

LUCIFER’S FRIEND

01. "Ride the Sky"  2:55
02. "Everybody's Clown"  6:12
03. "Keep Goin'"  5:26
04. "Toxic Shadows"  7:00
05. "Free Baby"  5:28
06. "Baby You're a Liar"  3:55
07. "In the Time of Job When Mammon Was a Yippie"  4:04
08. "Lucifer's Friend"  6:12

31 Ekim 2022 Pazartesi

Yggdrasil / Yggdrasil (1972)

1970
ortalarında Münih'te kurulan underground gruplardan biri Yggdrasil. 2 yıla yakın süren kısa ömürlerinde tek albüm ve fazladan bazı parçalar kaydedebilmişler, hepsi o. Tek albümlüler listemizin orta sıralarının hemen üstünde yer alabilecek niteliklere sahip bir müzikal anlayışları var. Bu arada albümü kaydetmişler ama yayınlanması için epeyce beklenmesi gerekmiş. Pek çok kaynakta albüm 1972 yılına tarihlense de bu aslında kayıt tarihi. O dönemde sadece 10 kadar kopyası basılmış, o da dinleyip eleştirmeleri için bazı insanlara dağıtılmış.

Akıbeti çok bilinmemekle birlikte ancak 2009 yılında Garden of Delights etiketiyle CD formatında basılana kadar albümle ilgili bir gelişme yaşanmadığını söyleyebiliriz. Garden of Delights da bulabildikleri bütün materyalleri bonus olarak albüme eklemiş ve ortaya 70'lerden enfes bir arşivlik çıkmış.

Underground bir grup olmalarının albümün yayınlanması konusunda etkileri büyük olsa gerek. Yine de yıllar sonra olsa da dinleyebileceğimiz bir işe imza atmayı başarmışlar. Krautrock'ın ayrıksı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkan albüm Progressive Folk temeli üzerine şekillendirilmiş. Çoklu vokaller, uzun flüt eşlikleri ve melodik yapısıyla güzel bir geliştirilmiş Folk örneği Yggdrasil.

Belirtmek gerekir ki Krautrock janrı içine girseler de rafine edilmiş düzenlemeler, sade bir şekilde yerini alan vokal ve enstrüman kullanımları ile daha çok İngiliz Folk Rock gruplarına benziyorlar. Psychedelic ve Progressive etkileri doğal olarak bir hayli fazla. Ama Psychedelic'in önemli açmazlarından birini ekarte ederek parçaları daha melodik bir yapıya büründürebilmişler. Flüt bölümlerinin uzunluğu ve atmosfer yaratma becerisi de buna eklenince albüm başka bir yerde duruyor. Solo mantığıyla kaydedilmiş orkestrasyonlara da parçalarda çok fazla yer verilmiş. Bu da doğal olarak albümdeki müzikal çeşitliliği arttırmış. Vokalin sadeliği, çeşitliliğin üzerinde farklı bir etki yaratıyor. Bir anda ortaya çıkıp bütün yapıyı sadeleştirip parçaların önünü açıyor. Enstrümanlar da bu durumdan faydalanıp kendilerini kaybedebilecekleri kadar fazla kaybediyorlar.

Dönemin müzikal ruhunu ve anlayışını çok iyi yansıtan arşivlik albümlerden biri özetle Yggdrasil. Sona gelmişken ismin anlamına da değinelim. Yggdrasil, İskandinav mitolojisinde evrenin merkezinde yer alan, 9 diyarı birbirine bağladığına inanılan devasa bir ağaçtır ve grup da adını buradan alıyor.

YGGDRASIL

Walter Waldosch / Vokal, Bass, Recorder
Peter Jakob / Flüt
Werner Vill / Vokal
Fred Beck / Gitar, Flüt
Uli Kellner / Gitar, Bass
Reinhold Fries / Davul

YGGDRASIL

01. Something On My Mind (5:13)
02. Birds Still Flyin' in the Rain (7:51)
03. Mothers and Seeds (7:17)
04. I'm Setting Old (4:42)
05. Lizzy's Song (4:43)

28 Ekim 2022 Cuma

Percewood's Onagram / Ameurope (1974)

1968
Mayıs'ında Avrupa çalkantılı bir dönem geçirirken Almanya'da genç bir müzisyen One Plus None takma adıyla ve kendi imkanlarını kullanarak bir parça kaydetti. Parçanın adı Desert Walker'dı ve kısa sürede BBC'nin listesinde 2 numaraya kadar yükseldi. Şarkının nefasetini ve müzisyenin yeteneğini fark eden Alexis Korner, Wolfgang Michels'i Londra'ya davet edip onunla çalışmalara başladı. Bu dönemin sonunda ortada dişe dokunur bir şeyler yoktu ama Michels deneyim kazanmış ve kendi ayakları üstünde durabilecek hale gelmişti.

1969 yılında Michels Almanya'ya dönüp Bremen'de Percewood's Onagram'ı kurdu. Hızlı bir şekilde kaydedilen albüm çok iyi değildi ama devam etmeleri için yeterli sebebi de vermişti. 1971 ve 1972 yıllarında kaydettikleri albümler ilkinin aksine müzikal açıdan fazlasıyla doyurucu ve başarılıydı. Ama en büyük başarıyı da 1974 yılında kaydedip yayınladıkları Ameurope ile yakaladılar. Ne yazık ki bu, grubun devam etmesini sağlayamamıştı ve 1975 yılında Percewood's Onagram dağıldı.

Almanya'nın ilk bağımsız gruplarından biri olan Percewood's Onagram albümlerinde Folk kökeninden beslenen Psychedelic Rock, Progressive Rock ve nihayetinde Krautrock olarak anılacakları bir tarzı icra ettiler. Michels'in yaratıcılığı ve yetenekleri albümlerin her yerinde hissediliyor. 1973 yılında gruba dahil olan 2 Amerikalı Peter Conant-Schaffer ve Geary Priest'ın da etkileri bir hayli fazla. Muhtemelen albümün adı da Amerika - Avrupa birleşiminden geliyor.

Sakin tonlarda ama etkili şekilde oluşturulan parçalar birbirini takip eden bir yapıya da sahip. Konsept albüm değil elbette ama yakınlığı da şaşırtıcı. Albümde özellikle gitarların sık sık öne çıkarak kendini göstermesi keyif verici bir hal alıyor. Geri vokallerin koro mantığıyla ara ara yaptığı girişler de gitarların naif gösterisine eşlik ediyor.

Ameurope'da Jazz Rock'a da rastlayabiliyorsunuz bazı bölümlerde. Derin ve inceliklerine girmeden üstünden geçip gidiyorlar. Bu da albüme farklı bir hava katıyor. Özellikle melodik parçalarda etkilerin biraz daha fazla gözlemlenebildiğini söyleyelim.

Bu arada belirtmeden geçmememiz gereken bir konu daha var. Ameurope, birçok müzik eleştirmeninin en iyi Rock albümleri listesinde kendine yer edinmiş durumda. Her ne kadar bu tip listelerin tutarsızlığı ve popüler olana yönelmesi açık bir şekilde görülse de en azından Percewood's Onagram ve Ameurope'un bu listede yer alması sevindirici bir durum.

PERCEWOOD'S ONAGRAM

Wolfgang Michels / Vokal, Gitar
Klaus Kaufmann / Piyano, Org
Jojo Ludwig / Davul, Vurmalılar, Gitar, Bass, Vokal, Flüt
Eddy Muschketat Armonika, Vokal, Vurmalılar
Peter Conant-Schaffer / Lead Gitar
Geary Priest / Davul
Gerald Heinemann / Vokal, Vurmalılar
Uwe "Bass" Meyer / Bass

AMEUROPE

01 - Cause Me Pain 4:53
02 - Lonely Places 3:01
03 - Since I Met You My Darling 2:22
04 - I've Got My Woman 4:36
05 - You Don't Know What It Means 3:27
06 - Mind Is Political Pollution 3:16
07 - Jew Blues 2:01
08 - Leaders 5:42
09 - Lonely 4:23
10 - The Wilderness 4:36
11 - The Tamer and His Beasts 1:34
12 - Give Me All I Deserve 3:52
13 - Ameurope 2:48
14 - If You Did 0:46

17 Ekim 2022 Pazartesi

Jeronimo / Jeronimo (1971)

1969
yılında Rainer Marz (gitar, vokal), Gunnar Schäfer (bass, vokal) ve Ringo Funk (davul, ana vokaller) tarafından Frankfurt’da kurulan power trio, 69-70 yılları arasında kaydettikleri single çalışmaları “Heya” ve "Na Na Hey Hey” (Steam yorumu) ile kimi Avrupa ülkelerinde hit olmayı başarabilmiş.

Steppenwolf’un açılış grubu oldukları Almanya turnesi ardına 1970 senesinde Creedence Clearwater Revival ile piyasaya sürdükleri ilk stüdyo albümleri olan ortak uzunçalar Spirit Orgaszmus’un başarısı ile ilk albüm tekliflerini kapmışlar. Bu albüm için kaydettikleri altı parça ve single çalışmalarını aynen aktardıkları ilk albümleri Cosmic Blues adından da anlışılacağı üzeri yoğunluklu Blues eserlerden oluşan bir yapıda ve bir iki parça (News ve Hijack özellikle) haricinde dişe dokunur bir yanı yok. İkinci ve asıl konumuz olan albüme geçmeden önce Marz gruptan ayrılıyor ve yerine Michael Koch geliyor.

Cosmic Bluesdaki Blues etkileşiminin neredeyse koklatıldığı, Hard Rock ağırlıklı yer yer de Proto-Metal* denecek derecede yırtıcı düzenlemeler içeren kendi adlarını taşıyan ikinci albümleri gerçekten döneminin çok ötesinde. Daha kafadan parçalanan gırtlak vokaller (elbette detone), kemik basslar ve twin pedallarla karşılaşabileceğiniz gibi yine durulabildiğininiz bir kaç hisli parça da yok değil. Ha yine dönemin kanayan yarası “gider” miksaj tekniği (!) sayesinde mis gibi gitar pasajları cayır cayır distortion gitarlarla kesilebiliyor, söylemedi olmasın.

Albüm boyunca gitarlar (kanal kayıt sağolsun) ve bass unison yürüdüğü gibi kimi zaman da birbirlerinden ayrılarak bambaşka armonilere yelken açarken, davullara akıl sır erdirmek mümkün olamıyor. Sırf Ringo Funk altı dakika solo (nasıl bir kondisyon varsa) atsın diye yazılmış “Hagudila” ile ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Bu arada Ringo grubun tüm kayıtlarını 2000 yılında üzerine alması ile albümlerin 2002 yılında CD olarak tekrar piyasaya sürülmesini sağlamış. (danke schön)

*”Silence Of The Night” herhangi bir Iron Maiden albümünde Steve Harris bestesi olarak yer alsa, kimsenin itiraz edeceğiniz sanmam. O derece.

JERONIMO

Michael Koch / Gitar, Vokal
Gunnar Schäfer / Bass, Vokal
Ringo Funk / Davul, Vokal

JERONIMO

01. Sunday's Child (4:25)
02. Shades (3:27)
03. Reminiscenses (1:01)
04. How I'd Love to Be Home (4:30)
05. End of Our Time (4:08)
06. Understanding (4:06)
07. Silence of the Night (3:36)
08. Hugudila (7:49)
09. You Know I Do (5:29)

14 Ekim 2022 Cuma

Karthago / Karthago (1971)

Daha önce neden aklımıza gelip de eklememişiz bilemiyorum ama blog'daki büyük eksikliklerden biri de hiç şüphesiz Karthago. 1968 yılında Berlin'de bir araya gelen Joey Albrecht ve Gerald Luciano Hartwig, Blues Machine adıyla ikili olarak sahne almaya başlamışlardı. Pek çok kulüpte birlikte çaldıktan sonra 1970 yılında Bolivyalı Thomas Goldschmidt'i de kadroya dahil ettiler. Aynı yıl BASF ile albüm anlaşması yaptılar ama grubun eksiklikleri vardı. Kayıtlara başlamadan hemen önce Ingo Bischof ve Wolfgang Brock ile anlaşınca Karthago tamamlanmış oldu.

Kısa sürede kaydedilen albüm hem yapımcıları hem de grubu oldukça tatmin etmişti. Hatta yapımcılar albümün değişik, çok renkli, 6 parçalı kesimiyle çok da güzel görünen bir kapakla yayınlanmasını sağladılar. Albüm alışık olanın dışında etkiler ve ezgiler barındırıyordu. Funk, hafif Blues geçişler, sertleşen ritimler, ürkek ama etkili vokallerle nefis bir albüm ortaya çıkmıştı. Jimi Hendrix Experience'ı andırsa da değildi. Funkadelic tarzıyla benzeşiyordu ama o da değildi. Santana'ya çok yakındı ama bambaşkaydı.

Müzikal olarak yukarıda saydıklarımızın hepsini barındırmakla birlikte Albrecht'in vokali albümü farklı bir seviyeye taşıyordu. Dipten ve derinden gelip en üste çıkmayı başarıyor, sessiz sakin bir yerden gelip insanın tüm duygularını yırtarak dağıtan bir hale bürünüyordu sıklıkla.

Parçalar Progressive Rock ya da Krautrock'tan alışkın olduğumuz üzere acayip uzunluklara sahip değil, onu belirtelim. Ama kısacık parçalarla bile o kadar büyük etki bırakıyorlar ki grubun başka albümler kaydetmesi de boşuna değil. Melodik yapısı nedeniyle daha kolay ve popülerleşmiş olarak algılanabilir ama enstrümanların birbirleriyle uyumu, yırtıcı ve farklı bir seviyede duran yapısal katkılar albümü de Karthago'yu da arşivlik bir hale getiriyor. Basit gibi görünen parçaların nasıl karmaşıklaşabileceğine, başladığı yerden çok uzaklara nasıl gidebileceğine, ses özelliği çok olmayan bir vokalin koskoca bir albümü nasıl etkileyeceğine dair en iyi örneklerden biri bu ilk albüm.

Aslında daha gelişkin ve oturmuş olan ikinci albüm Second Step ile başlamak daha doğru olabilirdi. Fakat Karthago'yu öne çıkaran ilk şeyin bu albüm olduğu düşünülürse yanlış yerden giriş yapmadığımız da anlaşılır.

KARTHAGO

Joey Albrecht / Gitar, Vokal
Gerald Hartwig / Bass, Vokal, Vurmalılar
Ingo Bischof / Org, Vokal
Tommy Goldschmidt / Vurmalılar, Vokal
Wolfgang Brock / Davul, Vurmalılar, Vokal

KARTHAGO

01 - String Rambler 5:22
02 - I Don't Live Tomorrow 2:45
03 - But I Know 5:35
04 - Morning Surprise 2:29
05 - I Give You Everything You Want 3:19
06 - I Know What You Can Do My Babe 4:12
07 - Why Don't Stop Buggin' Me 5:01
08 - Black Fire 4:45
09 - Nos Vamos 1:40

13 Ekim 2022 Perşembe

Abacus / Abacus (1971)

Bir süredir hep tek albümlü gruplar deyip duruyoruz. Üstüne bir de hayıflanıyoruz, keşke başka albümleri de olsaydı diye. Abacus de bunun tam tersi gruplardan. 4 albüm kaydetmişler ama konumuz olan ilk albüm dışındakileri keşke kaydetmeselermiş dedirtiyor insana. Yok, abarttım. O kadar da değil elbette. Ama yine de ilk albümün nefaseti yanında diğerlerinin esamesi okunmaz. Zira sonraki albümlerde garip bir şekilde davranıp Pop müziğe doğru kaymaya başlıyorlar. Gerçi daha en başında, ilk albümde bile o etkiler hissediliyor. Yine de iyi yedirilmiş bir halde ki farkına varmakta bile güçlük çekiyorsunuz.

Grup, ilk olarak 60'ların ikinci yarısında bir araya geliyor. Fashion adıyla Dortmund, Almanya'da müzik yapmaya başlıyorlar. Vokalin yetersizliğinden dolayı bir değişikliğe gidip İngiliz vokalist Chris Williams'ı aralarına alıyorlar ve grubun adını da Abacus olarak değiştiriyorlar. Grubun adı Babilliler tarafından icat edilen, Çinliler tarafından geliştirilen ve Romalılar tarafından el tipi hesap makinesi olarak kullanılan, bizim de sayı boncuğu olarak bildiğimiz Abaküs'ten geliyor.

Albümün yazılmasında vokalist Williams'ın katkısı çok fazla. Doğal olarak da albüm Krautrock albümü değil. Kendi tarzını yaratabilmiş bir Progressive Rock albümü. Nine Days Wonder'ın ilk albümü ile büyük bir paralellik taşısa da daha çok Van Der Graaf Generator, Aardvark gibi bir havası var. Hatta daha ileri gidip Emerson, Lake & Palmer'ın da adını verebiliriz burada. Zira klavyelerin çok fazla öne çıktığı, gitarın belli belirsiz şekilde geride kaldığı parçaların olduğu bir albümden bahsediyoruz. Pastoral atmosfer yaratmayı başaran destansı parçaların yanında Symphonic Rock'ın içinden geçen, olduğu yerde duramayıp Psychedelic etkileri hissettiren albümü "tam anlamıyla dengesiz" olarak tanımlayabiliriz. Bazı noktalarda işe karışan Pop'un etkisinin bu dengesizliğin yaratılmasında büyük pay sahip olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Muhtemeldir ki dönemin öne çıkan Pop tarzından epeyce etkilenmişler. Fakat bunun albümdeki yansıması Pop yapma kaygısından çok öte, türleri kendi özelliklerini yitirmelerine izin vermeden birleştirme çabası olarak görülüyor.

Çabanın boşa çıkmadığını da belirtelim. Hatta albüm için Crossover Prog'un en iyilerinden biri olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Karmaşık bir şekilde pek çok türü bir potada eriterek albüm yapmak çok kolay bir iş olmasa da Abacus bunu başarabilmiş ender gruplardan.

ABACUS

Klaus Kohlhase / Bass
Chris Barutzky / Klavyeler
Chris Williams / Vokal, Gitar, Vurmalılar
Hans Rolf Schade / Gitar, Sitar
Felix Hans / Davul, Vurmalılar

ABACUS

01 - Pipedream Revisited Part I & Part II 9:35
02 - Cappucino 4:05
03 - Don't Beat So on the Horses 4:32
04 - Song for Brunhilde 4:36
05 - Song for John and Yoko 5:00
06 - Radbod Blues 5:48
07 - Chestholder 5:42

23 Eylül 2022 Cuma

Nosferatu / Nosferatu (1970)

Tek albümlü gruplar geleneğinden bir albüm daha. Alman Progressive Rock müziğinin ya da daha doğru tanımla Krautrock'ın en iyilerinden biri sayılabilecek olan bu albüm de hak ettiği yer pek fazla bulamamış olanlardan biridir. Grup hakkında da çok fazla bilgimiz yok bu arada. Haklarında pek çok yazı bulunmakla birlikte tarihsel bilgiye ulaşmak neredeyse imkansız.

1968 yılında kurulduğu tahmin edilen grubun ilk elemanlarından biri olan Michael Wynn (Michael Winzkowski) albüm aşamasına gelmeden gruptan ayrılıp, şimdilerde daha çok bildiğimiz Epsilon'a dahil oluyor. Kalan elemanlar devam ederek albümü kaydediyorlar ama grubun ömrü çok fazla uzun olmuyor.

Bunun en önemli nedeni, albümü dinlediğinizde çok iyi anlayacağınız üzere, oldukça ağır ve daha olgunlaşmamış bir Progressive Rock etkisi yaratmasından kaynaklı. Döneminde beğenilse de hem pek fazla ticari başarı hem de dinleyici kitlesi edinememiş olmasını normal karşılamak gerekiyor. Daha önce Ardo Dombec'te bahsettiğimize benzer bir durumda aslında Nosferatu. Ya seversiniz ya da nefret edersiniz. Kimileri muhteşem bulurken, kimileri ise gereksiz diye düşünebilir. Normal bir durum, zira albümün değerini anlamak için uzun dinlemeler yapmak gerekli. 

Jazz, Folk ve Psychedelic'ten beslenen tarzı, özellikle saksafon ve flütün yoğun kullanıldığı parçalarda etkisini azaltırken Heavy Progressive Rock'a doğru evriliyor. Bu noktada akla 2066 & Then gibi gruplar gelse de Nosferatu'nun müzikal anlayışı, müzikteki ağır ve sert havayı biraz daha öteye taşıyor. 

Flütün sadeliğinin yanında yırtıcı şekilde ön plana çıkan vokal albümün genel yapısına hakim. Klavye çok fazla ön plana çıkmamakla birlikte albümün geneline etkisi oldukça büyük. Parçaların hayatta kalmasının, daha ileriye gitmesinin en önemli sebebi bile denilebilir klavyeler için. Diğer taraftan bakıldığında albümdeki bir başka etkinin doğaçlamaya varan yapısı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tahmin edilebilir olmanın çok ötesinde, ani değişiklikler ve farklı yöne doğru iniş çıkışlarla değişik bir hava yaratıyor. Sert geçişlerin orta yerinde bir anda kendinizi durgun bir suyun üstünde uzanmış şekilde bulabilirsiniz gibi bir durum bu. Ama ardından Space Rock'a atıfta bulunurcasına değişen, farklılaşan melodiler.

NOSFERATU

Michael Thierfelder / Vokal
Christian Felke / Saksafon, Flüt
Reinhard "Tammy" Grohè  / Klavyeler
Michael Meixner / Lead Gitar
Byally Braumann / Davul
Michael Kessler / Bass

NOSFERATU

01 - Highway 4:15
02 - Willie the Fox 10:49
03 - Found My Home 8:49
04 - No. 4 8:55
05 - Work Day 6:59
06 - Vanity Fair 6:45


17 Eylül 2022 Cumartesi

Electric Sandwich / Electric Sandwich (1972)

Daha geçenlerde, blogun eski(meyen) yazarlarından Louis Cyphre (yeni adıyla Hiçbaymaz), hem de ta İsveç'ten bir şey yazdı; "Bana muazzam bir açılış şarkısı söyle 70'lerden" diye. Cevap hazırdı tabi; China. Elbette bu lafa verilebilecek onlarca farklı cevap da olabilir ama en iyilerden bir tanesi de gerçekten bu parça. Enteresan bir şekilde, daha önce Electric Sandwich yazmamışız blog'a. Eksikliği gidermek gerekir.

Grubun hakkında çok fazla bilgimiz olmamakla birlikte 1969 yılında, üniversite öğrencisi 4 genç tarafından Bonn, Almanya'da kurulduğu konusunda pek çok kaynak hemfikir. Ama 1969 ile albümün çıktığı 1972 yılları arasında ne yaptıkları, nasıl yaptıkları konusunda en ufak bir bilgiye sahip değiliz. Sanki arada bir yere ışınlanıp albüm ile ilgili çalışmışlar da işleri bittiğinde geri dönmüşler gibi bir durum yani. Asıl ilgimizi çeken de zaten grupla aynı adı taşıyan albüm.

Plak döneminde yayınlandığından mıdır nedir bilemiyorum ama, albümün A yüzü ile B yüzü arasında ciddi farklılıklar var. Hepi topu 3 parçaya sahip olan A yüzü, içerisinde pek çok müzikal anlayışı barındırsa da temelde Rock üzerine kurulu. B yüzünde ise iş biraz değişiyor ve daha Jazz ve Boogie'ye kayarak yumuşuyor. Ha bu kötü bir şey mi? Elbette değil. Albüm kendi içinde bu haliyle bile bir bütünlük oluştururken A ve B yüzünü birbirinden ayırmak da olanaksız. Her tarafında nefis partlara sahip olduğunu belirtelim.

Gelelim yukarıda da bahsettiğimiz açılış parçasına. China, belki de dinleyebileceğiniz en iyi açılış parçalarından biri. Standart sayılabilecek, kendini sürekli tekrarlayan bir davul ritmine, sisli, buğulu ya da bulanık diye tabir edebileceğimiz bir wah wah gitara sahip. Parça insana çok farklı şeyi aynı anda yaşatıyor. "Ben bu parçayı daha önce dinledim galiba" diye düşünürken bir anda "Yok artık, ilk defa duyuyorum böyle bir parçayı" dedirtiyor. Dinlemeden önce beklentilerinizi yüksek tutun, çok fazla yanılmayacaksınız.

Diğer parçalara geçtiğimizde vokalin çok gereksiz olduğunu görüyoruz. Daha önce pek çok albümde özelliksiz ama etkili kullanılan pek çok ses ve vokal gördük ama bunlar bu albüm için geçerli değil. Bir noktaya geldiğinizde "neyse ki albümün geneli enstrümantal" diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bunun dışında elektronik olarak süslenmiş saksafon kullanımı albümün genelinde etkili. Gitarlar da aynı şekilde bütün albümü kaplıyor.

Genelde anlaşılabilir olması adına albümleri başka albüm ya da grupların tarzına benzetiyoruz ama Electric Sandwich için bu geçerli değil. Keşfettikçe daha fazlasını isteyeceğiniz bir ilk dinlemelik.

ELECTRIC SANDWICH

Klaus Lormann / Bass
Wolfgang Fabian / Davul
Jörg Ohlert / Gitar, Org, Mellotron
Jochen Carthaus / Vokal, Saksafon, Armonika

ELECTRIC SANDWICH

01 - China 8:03
02 - Devil's Dream 6:15
03 - Nervous Creek 5:00
04 - It's No Use to Run 4:00
05 - I Want You 5:24
06 - Archie's Blues 4:40
07 - Material Darkness 5:02

16 Eylül 2022 Cuma

Murphy Blend / First Loss (1971)

Tek albümle kalmalarına gerçekten üzüldüğümüz gruplardan biridir Murphy Blend. (Aynı kaderi paylaşan Electric Sandwich'i de ek olarak belirtelim). 70'lerin başında birbirinden değişik pek çok türün ortalıkta dolandığı dönemde Almanya'da Progressive Rock yapan bir gruptur. 4 kişilik kadrosuyla ellerinden gelenin çok daha fazlasını yaptıkları da ortadadır.

Berlin'de kurulan grup kısa bir süre sonra Münih'te, 1970 yılın Ekim - Aralık ayları arasında albüm kaydına başlıyor. Grubun adının ilk kısmı, Samuel Beckett'in romanı Murphy'den gelirken diğer kısmı da grubun mantığının "ortaya karışık" anlayışının bir ürünüydü. Grubun has adamı Wolf-Rüdiger Uhlig, Berlin'de 3 yıl boyunca Klasik Müzik eğitimi almıştı ve bu eğitim ile kazandığı klasik tema anlayışını, klavyelerin yoğunlukla kullanıldığı bir Heavy Progressive Rock karışımına çevirmek niyetindeydi. Parçaların çoğunu da kendisi yazmıştı. Sonuç çok da şaşırtıcı olmadı.

Gerçekten de albümün her yerinde Klasik Müzik anlayışının hakimiyetini açık şekilde görüyorsunuz. Ama bu parçaların içine o kadar iyi yedirilmiş ki ortaya bambaşka bir "karışım" çıkmış. Hammond orgun girdiği yerlerde Uriah Heep, Deep Purple ya da Vanilla Fudge gibi grupların tarzına yakınken, Präludium / Use Your Feet'de ise Steve Winwood vokali ile bezenmiş bir Traffic imgesi yaratılıyor. Past Has Gone'da ise bir yerlerde Ken Hensley'nin parmağı kesinlikle var hissi yakanızı bırakmıyor. Çeşitliliğin ve farklı yaklaşımların bir hayli olduğu albümü dinlerken hep bir şeyleri başka bir şeylere benzetirken, diğer yandan da bambaşka şeyler olduğunu görüyorsunuz.

Blues Rock'tan Klasik Müzik'e, Psychedelic Rock'tan Rock'n Roll semalarına sık sık yükseliyorsunuz First Loss'u dinlerken. Yeri gelmişken, First Loss, Alman Klasik Müzik bestesici Robert Schumann'ın ünlü Erster Verlust'unun İngilizcesi. Yani hem klasik anlayıştan, hem modern ya da çağcıl müzikten beslenip hem de hiç durmadan ileriye doğru yönelen bir grup ve albümle karşı karşıyayız. Baştaki tek albüm serzenişi gerçekten de öylesine söylenmiş bir laf değil. Dinledikçe daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz. Bitmemesi gerektiğine inanıp devamının gelmesini umutsuzca bekliyorsunuz. Albümün son parçası Happiness'deki muziplik ise "daha fazlasını beklemeyin, burada bitirip dükkanı kapatıyoruz" dercesine bir iz bırakıyor sizde.

MURPHY BLEND

Wolf-Rüdiger Uhlig / Org, Klavsen, Piyano, Vokal
Wolfgang Rumler / Gitar, Vokal
Andreas Scholz / Bass
Achim Schmidt / Davul, Vokal

FIRST LOSS

01 - At First 4:32
02 - Speed Is Coming Back 5:58
03 - Past Has Gone 7:30
04 - Präludium / Use Your Feet 5:32
05 - First Loss 7:44
06 - Funny Guys 3:38
07 - Happiness 0:03

7 Eylül 2022 Çarşamba

Electric Food / Electric Food (1970)

Asterix
'de bahsettiğimiz "normal olmayan bir takım insanlar"'ın bir başka projesi de Electric Food. Aslında proje tamamen Goerge Monro'nun (George Mavros) sesi üzerine kurulu. Kısa ömürlü ama 2 albümlü bir stüdyo projesi. Mavros dışında grubun elemanları Lucifer's Friend'in çekirdek kadrosu. Aynı zamanda German Bonds, Bokaj Retsiem, Booker T. and Family, The Pink Mice ve Asterix'in de kadrosu tabi. Daha fazla grubun çekirdek kadrosu olma ihtimalleri de var ama bizim bildiklerimiz şimdilik bu kadar.

Bahsi geçen vokal George Mavros'un ilginç bir ses rengi var. Adam da buradan yola çıkarak (muhtemelen paralanalım biraz mantığıyla) Peter Hesslein'le birlikte stüdyoya girip albüm kaydetme peşine düşüyor. Peter'ın da buna hayır demek gibi bir durumu yok elbet. Para her zaman etkili bir motivasyon aracı. Dediğimiz gibi ses rengi değişik olunca buradan yürünebilir mantığıyla ardı ardına 2 albüm kaydediliyor. Albümler Blues Rock, Hard Rock ve Progressive Rock açılarından düşünüldüğünde oldukça da başarılılar. Lakin bir iki pürüz var tabi.

Konumuz olan bu ilk albümdeki ilk ve en önemli pürüz Whola Lotta Love ile başlaması. Parçayı Led Zeppelin'den ve Robert Plant'in sesinen bilmesek muhtemelen bu versiyon acayip iyi gelirdi. Mavros'un sesi de bu tarz bir parça için yeterince iyi ama olmamış işte. Bazı parçaların cover'ı yapılmamalı çünkü üzerine çıkma şansınız çok yok. Whola Lotta Love da bunlardan biri.

Ardından gelen The Reason Why ile bir anda evren değiştiriyorsunuz ve kendine has bir yanı olan Electric Food müziğine giriş yapıyorsunuz. İlk parçayı iptal edip bununla başlasalarmış bence grup stüdyo projesi olmaktan çıkıp birkaç albüm daha kaydedebilirmiş.

Döneminde de oldukça popüler olan Hey Down, hem sözleri, hem vokali hem de müzikal alt yapısı ile öne çıkıyor. Blues'dan etkilendiğini belli ederek Hard Rock'ın tepesine doğru yol alan bir parça. Tempolu, klavyeleri ile sizi sürükleyen kendi çapında bir başyapıt olarak bile nitelendirilebilir.

Ardından gelen Tavern'ün adına aldanmayın sakın. Gitar riffleri sizi alıp götürüyor bir anda. Solo gitarla birlikte Mavros'un vokalini dinlemek de ayrı bir keyif yaratıyor. Going To See My Mother ise Rock'n Roll'a selam veriyor.

Albümün ikinci pürüzü de House Of The Rising Sun. Yine iyi yorumlanmış ve temposu hızlandırılmış bir versiyon olmakla birlikte bir türlü içimize sinmiyor. Hatta belirteyim The Animals'ın versiyonundan çok çok daha iyi ama alışmışız bir kere. :)

Albümün son pürüzü de sıradaki parça; Let's Work Together. Orijinalini Canned Heat'ten dinleyenler için dinlenmesi oldukça sıkıcı ve gereksiz bir parçaya dönüşmüş. Ne George Mavros'un sesi ne de Lucifer's Friend'in yetenekli müzisyenleri kurtaramamış.

Bu noktadan sonra Sule Skerry ile birlikte gerçekten de etkili parçaların olduğu bölüm başlıyor. Nosferatu, Twelve Months And A Day, Icerose ve I'll Try hepsi birbirinden değişik parçalar. Bu kısımda Uriah Heep, Led Zeppelin, Spooky Tooth izlerine rastlamanız mümkün.

ELECTRIC FOOD

George Monro (George Mavros) / Vokal
Dieter Horns / Bass
Joachim Rietenbach / Davul
Peter Hesslein Gitar, Geri Vokal
Peter Hecht / Klavyeler

ELECTRIC FOOD

01 - Whole Lotta Love 3:23
02 - The Reason Why 3:15
03 - Hey Down 4:27
04 - Tavern 4:02
05 - Going to See My Mother 2:00
06 - House of the Rising Sun 3:52
07 - Let's Work Together 2:40
08 - Sule Skerry 4:38
09 - Nosferatu 4:50
10 - Twelve Months and a Day 2:26
11 - Icerose 2:50
12 - I'll Try 3:10

24 Ağustos 2022 Çarşamba

Asterix / Asterix (1970)

Normal olmayan bir takım insanlardan bahsediyoruz şimdi. 1962 yılında kurulan German Bonds isimli Beat Rock grubuna dayanıyor her şey. Grubun albüm olarak yayınlanmış bir yapıtı olmamakla birlikte çok fazla 45'lik yayınlamışlar o dönemde. Epeyce de popüler olmuşlar. Daha sonraları gelişen ve farklılaşan müzik anlayışının çekiciliğine kapılıp German Bonds'u dağıtmışlar. Ama grubun içindeki bazı elemanlar, ki az önce bahsettiğimiz normal olmayanlar bunlar, yeni gruplar kurmaya ve albüm çıkarmaya başlamışlar.

Kurulan ilk grup, çıkardıkları tek albümle, Psychedelic Rock alanında oldukça kaliteli bir işe imza atan Bokaj Retsiem. Kaydedilen albümün hemen ardından dağılıp yeniden toplanıyorlar ve grubun adını Asterix koyuyorlar. Asterix de Hard Rock türü içerisinde tek albümlük bir grup oluyor. Dağılıp birleşiyorlar ve Lucifer's Friend isimli Hard Rock, Krautrock grubunu kuruyorlar. O arada bu bize yetmez gibisinden bir mantıkla Electric Food ve The Pink Mice'ı da kurup her 3 grupla da enfes albümlere imza atıyorlar.

Konumuz olan kısmı ise Asterix. Bu grup ve Lucifer's Friend'de orijinal kadro German Bonds'tan gelenler dışında vokal olarak John Lawton bulunuyor ki Lawton da en büyük bilinirliğini Lucifer's Friend ve David Byron sonrası Uriah Heep ile sağlıyor. 

1970 yılında yayınlanan albüm bildiğimiz Hard Rock. Hiç öyle Progressive, Krautrock, Symphonic Rock filan değil yani. Düz, en sert haliyle Hard Rock. Oldukça da iyi bir albüm.

Orijinal kayıtta bulunmayan 2 parça daha sonradan 1 ve 2. parça olarak eklendiği için onları da albümden kabul ederek anlatmak doğru olur diye düşünüyorum. İlk parça Everybody yayınlanan ilk 45'liklerinin A yüzünde yer alıyor. Tempolu, Lawton vokali ile öne çıkan parçada bütün enstrümanlar en sert halleriyle yer alıyor.

İkinci sıradaki If I Could Fly de bahsettiğimiz 45'liğin B yüzü parçası. Psychedelic öğeler içermesinin yanında klavyenin rahatlatıcı ve bildik tonuna eşlik eden sert gitarla etkili bir parçaya dönüşüyor.

Look Out ise orijinal sıralamanın ilk parçası. Tempolu melodisi, sakinleştiren gitar solosu ve değişken yapısıyla kaliteli bir parça. Ardından gelen Gone From My Life ise Uriah Heep müziği ile çok fazla benzerlik içeriyor. Albümdeki favori parçaların başında gelir.

Temelini Blues'dan alan Broken Home, Progressive'e gülümseyen Time Again, sert yapısıyla Jump Into My Action'ın ardından gitar soloları, anlamlı sözleri ve melodik yapısyla Open Up Your Mind geliyor. Hard Rock'ın hakkını fazlasıyla veren Corner Street Girl, uzun süreli gitar kullanımları ile öne çıkan Change in You ve albümün en uzun parçası, Heavy Rock'a doğru yönelen Morning At My Dawn ile Asterix macerası sona eriyor. Fakat bu durumun çok kısa olduğunu belirtelim. Hemen ardından grup Lucifer's Friend'e evrilirken, ekstra olarak da Electric Food ve The Pink Mice dinleme şansı elde ediyoruz. Bu son iki grupta vokalde John Lawton'ın olmadığını belirtmeden geçmeyelim.

ASTERIX

Peter Hesslein / Gitar, Vokal
Peter Hecht / Org, Piyano, Klavye
Dieter Horns / Bass, Vokal
Joachim Rietenbach / Davul, Vurmalılar
John Lawton / Vokal
Tony Cavanna / Vokal

ASTERIX

01 - Look Out 3:07
02 - Gone From My Life 3:28
03 - Broken Home 4:24
04 - Time Again 3:06
05 - Jump Into My Action 3:30
06 - Open Up Your Mind 3:14
07 - Corner Street Girl 4:04
08 - Chance in You 4:06
09 - Morning at My Dawn 6:53
* Everybody (45'lik A yüz)
* If I Could Fly (45'lik B yüz)


23 Ağustos 2022 Salı

Agitation Free / 2nd (1973)

İlk albümlerini Malesch’i kaydedene dek orijinal kadrosundan iki elemanı Guru Guru ve Tangerine Dream’e kaptırmış bir garip grup Agitation Free. 2nd ile gitarist değişikliğine giderek, perküsyonlar ile yarattıkları oryantal etkileri ve kaotik gitar sound'unu terk ederek daha geniş kitleye hitap etmek istemişler fakat yine de yaratıcılıklarına engel olamamışlar.

Laila serisi (ki albümün en zayıf parçaları bana göre) ile denk geldiğim ikinci albümleri 2nd, gitar hariç tüm elemanların sabit kaldığı kadrosu ile Malesch’teki çiğ ve yırtıcı tarzı; her enstrümanı rahatlıkla seçebildiğiniz daha parlak prodüksiyonlu, kolay sindirilebilir blues / jazz tandanslı gitar sololarla (ilk albümde yer alan Khan el Khalili’e benzeyen) ağır aksak emprovize gelişen bir tarza evrilmiş. (Pulse gibi deli işi besteleri aratıyor olsa da) Açılış parçası First Communication ile beraber albümün geneline yayılan Michael Hoenig’in synth bazlı uzay temaları, yarattığı atmosferle ayaklarınızı yerden keserek, nereden geldik nereye gidiyoruz düşünceleri ile dünyaya yukardan bakmanızı sağlamış.

Yeni gitarist Stefan Diez’in blues-jazz arası gidip gelen bağımsız tarzı (biraz John McLaughlin'i andırsa da) grubun altyapısı üzerinde müthiş tınılarken, altyapıda en az sololar kadar birbirinden bağımsız davul ve bass gitarın bu derece uyumlu olması da takdire şayan. Albümü bütün olarak ele alırsak, arızalı olduğunu düşüneceğimiz enstrümantel yapıyı tek bozan parça Haunted Island gibi duruyor. Ki onun sıkıntısı da sözleri değil vokalleri Burghard Rausch’un yapıyor oluşu yoksa yine taş gibi bir parça (sorun; biraz neden olmasıncılık, biraz da Amon Düül II gibi duruyor)

Anlattıklarımdan “Altta davul tıngırdasın, üzerine bass gitarın gamlarını takiben sololar olsun, boşlukları da synthlerle doldururuz, atmosfer işini hallederiz” demişler gibi algılanmasın sakın, ilmek ilmek işlenmiş soloları, altta her notasıyla akıl almaz bass gitarları, durdurak bilmeyen davulları ve tüm enstrümanların birbirine bağlayan
synth/pianoları ile müptelası olacağınız bir albüm.

AGITATION FREE

Lutz Ulbrich / Gitar, 12 Telli Gitar, Buzuki
Michael Günther / Bass
Michael Hoenig / Synthesizer, Klavye
Burghard Rausch / Davul, Vurmalılar, Sesler, Mellotron
Stephan Diez / Gitar

2ND

01 - First Communication 8:18
02 - Dialogue and Random 2:00
03 - Laila, Part I 1:32
04 - Laila, Part II 6:45
05 - In the Silence of the Morning Sunrise 6:29
06 - A Quiet Walk9:15
        a. Listening
        b. Two - Not of the Same Kind
07 - Haunted Island 7:10



ICG